• Tidak ada hasil yang ditemukan

Klan Dergi 2003-02

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Klan Dergi 2003-02"

Copied!
65
0
0

Teks penuh

(1)KlanDergi. - Yoga - Tai Chi - Beslenme - Meditasyon - Aikido - Sağlık - Zen - Çevre - Doğu - Shiatsu - Kendo - Sanat. Bu sayıda: Ruh ve Müzik : “Demir Demirkan”. Japon Çay Sanatı Zen Tarihi Taoculuk Beş Element Farkındalık Derin Ekoloji Ayur Veda Yemeğin Enerjisi Yamaoka Tesshû Kabbala Fitoterapi Tasavvuf ve Felsefe Yoga Asana Bilinçli Rüyalar Bilincin Doğası Şiir Kitap. Chanoyu “Çay Sanatı”. temmuz 2003. iki.

(2) Kullanım. KlanDergi’ye hoşgeldiniz. KlanDergi PDF teknolojisiyle hazırlanmıştır. Adobe Acrobat Reader 3.0 veya daha yeni sürümünü bilgisayarınıza (Mac ya da PC) kurduktan sonra “Tanıtım” ikonuna çift tıklayarak dergiyi okumaya başlayabilirsiniz. Adobe Acrobat Reader bedava bir program olup aşağıdaki linkten indirilebilir :. www.klannews.com Sayfaları çevirmek için Acrobat alet çubuğundaki okları kullanabilirsiniz. Okumayı kolaylaştırmak için aynı alet çubuğundaki “Sayfa” düğmeleriyle mümkündür. PDF teknolojisi ile, sayfalardaki web ya da e-posta adreslerine tıklayabilirsiniz. Sayfayı ne kadar büyütürseniz büyütün yazı kalitesinin azalmadığını göreceksiniz. Bu, PDF teknolojisinin “okuma rahatlığı” için sağladığı bir olanak. Sayfaları yazıcınızda bastığınızda yazıların kalitesi sizi şaşırtacaktır. Resimler, dosya boyutlarını sınırlamak üzere ekran çözünürlüğünde (72 dpi) tutulmuştur. Arama yapmak için de “Dürbün” (search/arama) ikonuna tıklayabilirisiniz. Bütün teknik sorularınızın yanıtları Acrobat Reader yardım menüsündedir.. Bilgelik, Gelenekler ve Kişisel Gelişim dünyasında iyi yolculuklar.... KlanDergi. KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003.

(3) KlanDergi Klan Yayınları’nın ürünüdür. Editörler:. Cem Şen / [email protected] Suavi Kendiroğlu / [email protected]. Yazarlar (alfabetik sırayla): Refik Algan, Tijen İnaltong, Suavi Kendiroğlu, Hakan Onum, Nimet Özata, Dr. Ender Saraç, Cem Şen, Barış Şentuna, Ömer Tecimer, Güneş Tokcan Diğer katkılar (desen, fotoğraf vs.): Suavi Kendiroğlu, Tijen İnaltong, Özgür Taylan, Cem Şen. İnternet Uygulama: Nusret Kurar / [email protected] Tasarım ve sayfa düzeni: Suavi Kendiroğlu Reklam: [email protected] (Tel: 212 324 82 10) İletişim: http://www.klannews.com [email protected] KlanDergi sadece elektronik ortamda yayınlanmaktadır. Yeni sayıları sitemizden indirebilirsiniz. Bunun için ücretsiz üyelik işlemini yapmanız yeterli olacaktır. (İletilen dosyaların boyutları bir disketin kapasitesini aşmayacak şekilde hesaplandı) KlanDergi ücretsiz olup serbestçe çoğaltabilir, e-maille tanıdıklarınıza gönderebilir ya da yazıcınızda basabilirsiniz. Yazı ve çizimlerin telif hakları saklıdır ve başka bir yayın bünyesinde izinsiz kullanılamazlar. Sistemimiz en son virüs tarayıcılarla kontrol edilmektedir ve sunucumuzdan indirdiğiniz dosyalar “kesinlikle virüs” barındırmaz. Bunun yanında, e-mail vs. yollarla ve bizden başka kaynaklardan edindiğiniz KlanDergi dosyalarıyla ilgili sorumluluk kabul edilmez. Teknik not : Belge rahatça okunabilmesi için Adobe Acrobat Reader 5.0 veya yeni bir sürümün bilgisayarınıza kurulmuş olması gerekmektedir. Bu program ücretsiz olup PC ya da Mac bilgisayarların çoğunda bulunmaktadır. Bu programa sahip değilseniz, bilgisayar dergileri ile birlikte dağıtılan hediye CD-Rom’larda bulabilir ya da www.klannews.com sitesinden indirebilirsiniz.. “Yokluk tacı alnımı sıktığında, Zevk de, keder de ruhumdan uçar gider.” Nazım Hikmet (10 yaşlarında).

(4) İçindekiler. KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. (Başlıklara tıklayın). Merhaba! < Tıklayın!. KlanDergi. Çay Sanatı / Suavi Kendiroğlu Zen Tarihi (2) / İlhan Ermete Çılgın Bir Şiir / Po Chu - I Taoculuk (2) / Güneş Tokcan Beş Element / Cem Şen. İnci / Anonim Öykü Farkındalık (2) / Ilhan Ermete Derin Ekoloji / Hakan Onum Kitap Tanıtım Demir Demirkan’la Söyleşi / Klan Ayur Veda / Ender Saraç Yemek ve Sevgi / Tijen İnaltong Yamaoka Tesshû / Suavi Kendiroğlu Kabbala (2) / Ömer Tecimer Fitoterapi (2) / Nimet Özata Tasavvuf ve Felsefe / Refik Algan Güneşe Selam B / Yoga Asana Bilinçli Rüyalar / İlhan Ermete Bilincin Doğası (2) / Cem Şen.

(5) Mektup. Merhaba !. KlanDergi. Daha ilk sayıda Klan’ımızın binden fazla üyesi oldu. Birçoğu da dergilerini arkadaşlarına doğrudan tanıttılar, paylaştılar. Bu arada sizlerden gelen olumlu-olumsuz tüm eleştirileri değerlendirdik, sorularınızı yanıtlamaya çalıştık. Sık karşılaştığımız sorulardan biri Acrobat Reader’ın kurulumuyla ilgiliydi. Bu okuma aracını önermemizin ve dergiyi PDF formatında yayınlamamızın üç ana gerekçesi var: 1) Dosya boyutu: Aynı dergiyi Word’le hazırlasaydık boyutu rahatlıkla 10 MB civarı olabilirdi. 2) PC-Mac uyumu: PDF bu iki sistem arasında sorunsuz çalışan tek format. Yukarıdaki önermeye rağmen Word’ü seçseydik Mac kullanıcıları dergiyi okuyamayacaklardı. 3) Font sorunu: Yabancı ülkelerdeki okuyucularımızın yazı karakteri sorunlarını PDF tamamen ortadan kaldırıyor. Bu sorunu da gereken yazı karakterlerini derginin içine dahil ederek çözüyor. Bu arada sizler için pekçok yeniliğin hazırlığı içindeyiz. Sitemizdeki Forum bölümü açıldı. Dergide çıkan seçme yazılarından oluşacak ve üç ayda bir yayınlanacak bir hardcopy “kağıt” versiyon çıkarmayı planlıyoruz. Koleksiyoncular için ! Bu ay, ilk sayıda başlayan yazı dizilerimizin devamını bulacak, Eurovision zaferiyle herkesi mutlu eden, besteci ve müzisyen Demir Demirkan’la “yakından” tanışacak, yeni yazılar okuyacaksınız. Japon Çay Sanatı’nın tarihini ve uygulamasını anlatan bir yazı ile başlıyoruz. Cem Şen’in Beş Element yazı dizisi de bu sayıda başlıyor. İyi okumalar !. KlanDergi. KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. 5.

(6) Çay Sanatı Chanoyu Çay bir içecek olmadan önce ilaç olarak kullanılıyordu. Şiir imparatorluğu Çin'de hoşça vakit geçirme aracına dönüşmesi VII. yüzyılı buldu. Bu uğraş XV. Yüzyıl Japonya'sında bir estetik dinine, Çay Sanatı'na dönüştü. Suavi Kendiroğlu. “Çay”. KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. Çay içmekten Çay Törenine: Çay içmek gibi sıradan ve günlük bir faaliyetin bir törene dönüştüğü Çay Sanatı, Japon kültürünün en önemli parçalarındandır. Günümüzde kadınlara yönelik bir uğraş gibi görünse de Maiji devrimine (1868) kadar daha çok erkeklere özgüydü. Diğer gösteri/performans sanatlarından farklı olarak davetliler de bu töremde rol alırlar. Çay hazırlama, sunma, kabul etme ve içme hareketlerinin tümü önceden belirlenmiş kurallara göre gerçekleştirilir. Törende tanrısal bir varlığa atıfta bulunulmaz. Sadece katılanlar için yapılır. Günlük yaşamın stresinden çıkıp dostça bir ortamı paylaşmakla, iç disiplin, alçakgönüllülük ve estetik zevkler güçlendirilir. 9. yüzyılda feodal derebeyleri olan Daimyo'lar ve tüccarlar oldukça gösterişli çay toplantılarına katılarak sunulan ürünün kökenini bulmaya çalışıri kalitesi üzerine söyleşirlerdi. Bu tören Chanoyu adını alıyordu. Bunun tam Türkçe karşılığı "Çay için sıcak su"dur. Daha sonraları halk "Unyaku Chakai" adlı, Çin kültürüne daha yakın ve daha az soylu bir ikrâm tarzıyla tanıştı. Çay Töreni Chanoyu'nun daha spritüel olan Çay Yolu'na (Chadô) dönüşümü 16. yüzyılda Sen no Rikyu'nun eliyle gerçekleşecektir. Savaşçı kesimin tekelinde bulunan elitist törenlere (Daimyo-cha) sadelik getirmek uzun zamandan beridir çay ustalarının istediği şeydi. Bu sadelik Wabi adı altında bir tür ideale dönüştü. Wabi daha çok sade bir yaşam arayışıdır. Sabi (sade görünüm), Shubui (sade zevkler), Yûgen (gizemli zerafet ve hüzün) gibi türevleri de Japon yaşamını derinden etkilemiştir. Edebiyatta en derin duygular asla doğrudan açığa vurulmaz, sadece hissettirilirdi. Hatta bu duyguların ifade 6.

(7) Çay Sanatı. edilemeyeceği de düşünülürdü. Nô Tiyatrosu, Çay Töreni, İaido gibi sanatların sessiz ve törensel yapıları bu Wabi idealine bağlıdır. Tören: Tipik bir Çay Töreni'ni yazıya dökmek oldukça cesaret kırıcı, hatta neredeyse imkânsız bir iş. Burada ancak kaba bir tasvirle yetineceğiz. Çay Töreni'nin yapıldığı çay odası normal bir odadan daha sadedir ve içeriye ufacık bir kapıdan (Nigiriguchi) eğilerek girilir. Bu yapı mütevazi bir yaşam şeklini hissettirmelidir. İmparator dahi bu kapıldan girebilmek için eğilmeli ve samuraylar silâhlarını dışarıda bırakmalıydılar. Bu çay odası bazen bir kulübe halini alarak evden bağımsız bir yapıya dönüşür. Çay evine giden yol bir arınma yoludur. Eve girmeden önce durulur, el ve ağız sabit bir kaptaki suyle temizlenir, beden arındırılır. Sonra ev sahibinin davetiyle odaya girilir. Tokonoma adlı köşeye yerleştirilmiş bir çiçek kompozisyonu (İkebana) ya da resim seyredildikten sonra oturulur. Ateşin üzerindeki demir çaydanlıktaki su kaynayınca usta çayı hazırlar. Önce Kocha denilen tadımlık koyu bir çay sunar. Bu hediyelerin en içtenini kabul ettikten sonra konuşulur, sıhbet edilir, ardından da Usucha adını alan açık çay içilirdi. Chanoyu gereçleri: Çay Töreni'nde kullanılan araçlara değinmeden geçmek olmaz. Bu araçlar usta tarafından misafirin KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. kişiliğine, yakınlık derecesine göre seçilir ya da özel olarak üretilirdi. Tabii ki bu tercihlerde sadelik en önemli yol göstericiydi. Sadelikte gizli, büyük bir zevklilik, soylu bir estetik vardı. Yeşil toz çay konulan kap (usuki), çay almaya yarayan bambu kaşık (chashaku), karıştırma fırçası (chasen), su dökme kepçesi (hishaku) ve çay kâsesi (chawan) işçilik bakımından birer ustalık örneği olup bazıları törenin belli bir evresinde ayrı ayrı incelenir, uyanan beğeni ve hayranlık dile getirilirdi. Chanoyu sayesinde İkebana, seramik, Sumi-e (bir tür resim sanatı) gibi birçok sanat dalı halk tarafından anlaşılabilmiş, gelişme fırsatı bulmuştur. Bizi en çok duygulandıran araçsa çay kâsesi Chawan'dır. Chawanlar türlü stillerde ve tekniklerle Kama ve Furo: Çaydanlık ve ocak. Kışın yer döşemesi kaldırılarak altındaki Ro adı verilen ocak kullanılır.. Mizuhashi: Chawan yıkama suyunun bulunduğu kap.. Kama. Furo. Chawan: Çay kâsesi. Kensui: Chawan yıkama suyunun döküldüğü kap.. Hishaku: Su dökme kepçesi.. Usuki (natsume): Usucha (toz çay) konulan laklı kap.. 7.

(8) Çay Sanatı. üretilmiştir. Farklı bölgelerde, farklı malzeme ve sanat anlayışıyla tasarlanan bu seramik kâseler günümüzde paha biçilmez birer koleksiyon parçasıdırlar. Özellikle Roku stili chawanlar dikkate değerdir. Döner tezgah yerine elle şekillendirilip düşük ısılı (800-1000C) fırınlarda pişirildiklerinden düzensiz şekilli ve görece kaba dokulu olurlar. Her açıdan farklı görünürler ve aynı zamanda dokunma duyusuna da hştap ederler. Öyle ki, çömlekçinin ellerine dokunduğunuzu, o yaratış anını tekrar yaşadığınızı hissedersiniz. Tören sırasında misafirin kullandığı tek araç olduğundan ev sahibiyle arasındaki yegâne köprüdür. Misafir ustanın ince sanatını, koskoca bir dünyayı avucunda tutar, hisseder ve dudaklarına götürerek tadar. Yüzyılların birikmiş gelenekleriyle ve bu geleneklerin ustalarıyla arasında fiziksel bir bağ kurulur. Tüm araçlar, çay odası, giyilen kimonolar, sarfedilen nezâket sözleri, duygu yüklü bir atmosfer yaratır. Bu ortamınparçalarını yaratan tüm sanatçılar. bir olup hiçbir karşılık beklemeden size bu çayı sunmuşlardır.. Kaynakça: The Book of Tea, Okakura Kakuzo A Look into Japan, (Japan Travel Bureau) Le Japon, Dictionnaire et Civilisation, (Louis Frédéric) Art, Tea and Industry, (Masuda Takashi) Japan, "Spirit & Form", (Shuichi Kato). Chanoyu’da Matcha adı verilen yeşil toz çay kullanılır. Bu çay Chashaku adlı küçük kaşıkla Chawan’a konulur.. Üzerine, Hisshaku’yla Kama’dan alınan sıcak su dökülür. Chasen’le (fırça) köpürtülerek karıştırılır. Nasıl içilir? Hafifçe eğilerek Chawan’ı sağ elle alıp sol elin avuç içine yerleştiriniz. Kâseyi saat yönünde sağ elinizle üç harekette çeviriniz. Çayı içtikten sonra sağ elle Chawan’ı silin ve bu sefer ters yönde çevirerek ev sahibine geri verin. KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. 8.

(9) Zen Tarihi (2) İlhan Ermete. Üçüncü Pir Seng-ts'an Çin'deki üçüncü Zen piri olan Seng-ts'an hakkında çok fazla bir şey bilinmiyor. Seng-ts'an Huik'o'nun yanında bir Zen rahibi olarak yaşadı. Satori'ye ererek üçüncü pir olduktan hemen sonra, 574 yılında Budacıların cezalandırıldığı dönemlerden biri daha başladı. Sûtra'lar ve Budacı heykeller yakıldı, rahipler ve rahibeler tapınaklardan çıkarak eski yaşamlarına geri dönmeye zorlandı. Seng-ts'an zalimce cezalandırılmaktan kurtulmak için tam on beş yıl boyunca oradan oraya gezip durdu. Bundan sonra Huan-kung Dağı'na giderek on yıl orada saklandı. Huan-kung Dağı vahşi hayvanlarla dolu bir yerdi, burada yaşayan yırtıcı kaplanlar çevre halkında büyük bir korku uyandırmıştı. Anlatılanlara göre Seng-ts'an'ın varlığı bu vahği kaplanları yatıştırmaya yetti, kaplanlar bir daha o civarda yaşayanları rahatsız etmedi. Seng-ts'an böylece dağlarda dolaşırken 592'de Tao-hsin (Dõshin, 580-651) ile karşılaştı. Söylenceye göre Tao-hsin Seng-ts'an'ın yanına geldiği zaman ona şöyle dedi: "Yalvarırım ustam merhamet edin, bana bağımsızlaşma yolunu gösterin." "Kim bağladı seni?" "Hiç kimse bağlamadı." "Peki öyleyse niye bağımsızlaşmaya çalışıyorsun?". Seng-ts'an'ın bu sözleri Tao-hsin'in hemen o anda satori'ye ermesine yetti. Tao-hsin dördüncü pir oldu. Seng-ts'an pirliği Tao-hsin'e devrettikten sonra önce başka bir dağa gitti, ama sonra eskiden kaldığı yere geri döndü. Ora halkı sık sık onu ziyaret ediyor, ondan Budacılığın ilkelerini öğreniyordu. Seng-ts'an yine böyle bir toplantıda vaaz verdiği bir gün, bir ağacın yanında ayakta durarak öldü. KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. Seng-ts'an'ın yaşamı üzerine geriye fazla bilgi kalmamakla birlikte, yazmış olduğu bir şiir çok büyük bir önem taşımaktadır. Zihne İnanç Dizeleri (Hsin-hsin Ming; Shinjin Mei) olarak bilinen bu şiir ilk Ch'an (Zen) şiiridir. Zen'in bazı temel ilkelerini zengin bir dille anlatan bu şiirde belirgin Taocu etkiler görülür. Dizelerde eylemsizlik (wu-wei), doğallık (tzu-jan) gibi Taocu kavramlar sıkça karşımıza çıkar. Daha sonraki dönemlerde Zen'in belirgin bir özelliği haline gelen Taocu etki, ilk olarak bu erken dönem Zen şiirinde görülür. Bu nedenle, Zihne İnanç Dizeleri Zen'le Taocu öğretinin bir araya gelişini açıkça göstermesi açısından da önem taşır. Sonraki dönemlerde hem Çinli hem de Japon Zen ustaları tarafından bu şiirin birçok yorumu kaleme alınmıştır. Sengts'an'ın bu ünlü şiiri aşağıdaki dizelerle başlar: Tao'a ulaşmak zor olmayacak ya şunu ya bunu seçmek olmasa Şunu sevip bunu sevmemek bir yana bırakılsa kendiğilinden çıkacak açığa Saç teli kadar ayırım yapmak yerle gök kadar uzaklaştırır gerçeği Eğer görmek istiyorsan onu bırak şu doğruyla eğriyi İsteneni istenmeyen karşısına koymak zihnin hastalığı denir buna Gizemli sırlara ermeyince insan zihni sakinleştirmek boşuna Büyük bir boşluk gibi tam ne eksik var ne de fazla Ama şunu alıp bunu atınca kaybolup gider bulunmaz asla. 9.

(10) Zen Tarihi (2). Dördüncü ve Beşinci Pirler: Tao-hsin ve Hung-jen Tao-hsin'in farkındalığını iyice bilemek için 60 yıl boyunca hiçbir yere uzanıp yatmadığı ve hiç uyumadığı söylenir. Tao-hsin ilk Zen topluluğunu organize etti, Zen rahipleri burada ailelerinden ve toplumdan ayrı yaşıyorlardı. Önceki pirlerin sadece birkaç öğrencisi varken, Tao-hsin'in etrafında yüzlerce Zen rahibi toplandı. Tao-hsin 624 yılında bir gün kendinden sonraki pir olacak kişi olan Hungjen'le karşılaştı. 651 yılında birdenbire öğrencilerini toplayıp onlara, "Her şey bağımsızdır. Bunu aklınızdan çıkarmayın ve ileride bunu öğretin," dedikten sonra meditasyon yaparkenki gibi oturdu ve öldü. Öldüğünde 72 yaşındaydı. Beşinci Zen piri Hung-jen (Gunin ya da Kõnin, 601-674) daha yedi yaşındayken Tao-hsin'le karşılaştı ve bir Budacı rahip olarak onun tapınağına girdi. Günlük işleri yaptığı zamanın dışında sürekli olarak zazen yaptı. Çeşitli Zen okulları kuran birçok Zen ustası yetiştirdi. Hung-jen 676 yılında bir gün öğrencilerine artık üstüne düşen görevi tamamladığını ve dünyadan ayrılacağını söyledikten sonra meditasyon yapar gibi dik oturdu ve öldü. Hung-jen'in en ünlü öğrencisi olan Hui-neng Ta-chien (Enõ Daikan, 638713), Zen'in gelişmesine büyük katkılarda bulundu. Altıncı Pir Hui-neng Zen tarihinde en önemli iki kişiden ilki Bodhidharma, ikincisiyse Hui-neng'dir. Hui-neng'in Zen öğretisini biçimlendirmedeki rolü öyle önemlidir ki bazı tarihçiler Zen'in asıl kurucusunun Hui-neng olduğunu savunurlar. Hui-neng'e gelene kadar Zen hâlâ Hint Budacılığının etkisi altındaydı, Zen Hui-neng'le iyiden iyiye Çin kültürünün renklerine boyandı, bütünüyle Çinlilerin anlayıp özümseyebileceği bir hale geldi. Böylece Zen'i diğer Budacı okullardan ayıran belirleyici özellikler de ortaya çıkmıs oldu. Ondan önceki bütün pirler son derece eğitimli kişilerdi, ama Hui-neng'in okuması, yazması olmayan cahil birisi olduğu söylenir. (Bazı araştırmacılar onun okur yazar olmadığının kasıtlı bir abartma olduğunu savunurlar.) Babası o daha çocukken öldüğü için Huineng çok fakirdi, durumu çok kötüydü. Daha çocuk denecek bir yaşta olduğu halde geçimini sağlamak için odunculuk yapıyordu. Bir gün yine yakacak odun kesmiş pazarda satıyordu. Odun almak isteyen birinin dükkanına bir çeki odun götürdü. Hui-neng dükkandan çıktığında dışarıda duran bir rahibin okuduğu sûtra'daki sözleri duydu ve hemen o anda aydınlanKlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. lanma deneyimi (kenshõ) yaşadı. Hui-neng rahipten bunun Elmas Sûtra (Vajracchedikâ Prajña Pâramitâ Sûtra) olduğunu öğrendi. Rahip ona sûtra'yı Hung-jen adında bir Zen ustasının tapınağından aldığını anlattı ve gidip bu ünlü ustayı görmesini söyledi. Hui-neng anlayışını derinleştirmek için beşinci Zen piri Hung-jen'i görmeye karar vererek yola çıktı. Bir ay kadar yürüdükten sonra beşinci pir Hung-jen'in Sarı Erik (Wang-mei) Dağı'ndaki tapınağına vardı. Tapınakta bine yakın Zen rahibi yaşıyordu. Hui-neng Hung-jen'e saygılarını sunduktan sonra Hung-jen ona nereden geldiğini ve ne istediğini sordu. "Ben güneyden gelen bir köylüyüm. Buraya size saygılarımı sunmaya geldim, tek istediğim buddha'lığa ermek." "Güneylilerde buddha doğası yoktur, nasıl ereceksin ki buddha'lığa?" "İnsanlar güneyde ya da kuzeyde yaşayabilir, ama hepsinin buddha dogası birdir. Güneyden gelen birinin bedeni sizinkinden farklı olabilir, ama buddha doğamız aynıdır." Hung-jen verdiği bu yanıttan Hui-neng'in çok zeki olduğunu anlamış, onun doğal yeteneğini farketmişti. Başkalarından kötülük görmemesi için ona hiç konuşmamasını öğütledi ve diğer rahiplere katılıp çalışmasını söyledi. Hui-neng'e yakacak odun kesme ve pirinç öğütme işi verildi. Hui-neng'in tapınağa gelişinin üzerinden sekiz ay kadar geçmişti ki, beşinci pir Hung-jen bir gün onu gördü ve, "Budacılık üzerine bilginin çok sağlam olduğunu biliyorum, ama bazı kötü niyetlilerin sana zarar vermemesi için seninle konuşmaktan kaçınıyorum. Beni anlıyor musun?" dedi. Kısa bir süre sonra, 675 yılında, Hung-jen pirlik görevinden çekilmek istedi ve bütün öğrencilerini bir araya topladı. Onlara pirliği devredecek birisini seçeceğini, vardığı Zen anlayışını bir dörtlükte (gâthâ) en iyi kim dile getirirse yeni pirin o olacağını söyledi. Tapınaktaki yedi yüzden fazla rahip arasında en yaşlı, en gözde olanı başrahip Shen-hsiu'ydu (Shinshû). Herkes pirlik görevinin ona düşeceğinden o kadar emindi ki, ondan başka hiç kimse bir şiir yazmaya girişmedi bile. Shen-hsiu uzun uzun düşündükten sonra bir dörtlük yazdı, ama bir türlü cesaretini toplayıp onu ustası Hung-jen'e veremedi. Dört gün boyunca sürekli olarak şiirini ustasına götürmeye çalıştı, ama bunu yapamadı. Sonunda gece yarısını bekleyerek kimseye görünmemek için karanlıkta gizlice Hung-jen'in kaldığı odanın karşısındaki duvara 10.

(11) Zen Tarihi (2). gitti ve şiirini oraya yazdı. Dörtlük şöyleydi: Beden benzer bilgelik ağacına Zihinse aynı parlak bir ayna Onu sürekli silmek gerek ki Üzeri hiç toz tutmaya. Shen-hsiu sabaha kadar ustasının dörtlüğünü beğenip beğenmeyeceğini düşündü, gözüne bir damla olsun uyku girmedi. Hung-jen ertesi gün dörtlüğü görüp okudu. Ama Shen-hsiu'nun daha gerekli olgunluğa ermedigini zaten biliyordu. Ona daha pirliği haketmediğini söyledi, ama yine de dörtlüğün duvarda kalmasını ve diğer rahiplerin onu okumalarını istedi. Şiiri okuyan rahipler onu çok beğendiler, hepsi de Shen-hsiu'nun pirliği adamakıllı sağlama aldığına inandılar. Bundan iki gün sonra, genç bir rahip Huineng'in pirinç öğüttügü yerden geçerken Shen-hsiu'nun dörtlüğünü okudu. Dörtlüğü duyan Hui-neng, bunu yazanın daha buddha'lığa ermemiş birisi olduğunu hemen anladı. O gece yanına genç bir rahibi alarak dörtlüğün olduğu yere gitti. Okuma yazma bilmediği için rahipten söylediği dörtlüğü duvara yazmasını istedi. Hui-neng'in dörtlüğü şöyleydi: Bilgeliğin özünde ne ağaç var Ne de parlak bir ayna var Aslında bir tek şey bile yok Nereye konacak ki tozlar?. Tapınaktaki rahipler ertesi sabah bu dörtlüğü okudukları zaman çok şaşırdılar, kimse o güne kadar bir kenarda kendi haline duran basit bir aşçı yamağından böyle güzel bir şiir beklemiyordu. Herkes dörtlüğün olduğu yere toplandı ve Hui-neng'i övdü. Hung-jen dörtlüğü okuyunca onun ulaşmış olduğu anlayışın derinliğini daha da iyi anladı ama Hui-neng'i kıskanç kişilerin zararından korumak için ayakkabısının altıyla dörtlüğü duvardan sildi. Hung-jen tapınaktaki rahiplerin bu görünüşte genç ve fazla bir bilgisi olmayan aşçı yamağının pir olmasını kabul etmeyeceklerini biliyordu. Onun için ertesi gün Hui-neng'e gece olunca gizlice odasına gelmesini söyledi. Hung-jen gece boyu Hui-neng'le birlikte Elmas Sûtra'yı okudu ve sûtra'nın taşıdığı derin anlamları ona açıkladı. Bu sırada Hung-jen'in okuduğu bir söz Hui-neng'in satori'ye ermesine neden oldu. Hung-jen pirlik simgesi olan kâseyle cübbeyi Hui-neng'e verdi, ama bunları kendisinden sonra kimseye devretmemesini öğütledi. Böylece Hui-neng KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. altıncı ve son Zen piri oldu. Hui-neng daha Budacı rahipliğe bile kabul edilmemişti, sadece tapınakta kalıp çalışmasına izin verilmişti. Tapınaktaki rahiplerin çoğu, pirliğin onun gibi basit bir asçı yamağına devredilmesini anlayacak olgunlukta değildi. Bunun için Hung-jen Hui-neng'e tapınağı derhal gizlice terkederek güneye gitmesini söyledi. Ona pirliğini hemen açığa vurmamasını, birkaç yıl bekledikten sonra kendi okulunu açmasını öğütledi. Hui-neng o gece tapınaktan ayrıldı. İki ay boyunca güneye giden Hui-neng bir dağ geçidine geldiğinde yüzlerce rahipten oluşan bir kalabalığın kâseyle cübbeyi ondan geri almak için kendisini takip ettiğini gördü. Başlarında Hui-ming adında bir rahip vardı. Sonunda rahipler Hui-neng'e yetiştiler, Hui-neng kâseyle cübbeyi oradaki bir kayanın üstüne bıraktı ve şöyle dedi: "Bu cübbe sadece bir simge. Onu zorla almak neye yarar ki? Ama yine de almak istiyorsan al." Hui-ming kâseyle cübbeyi kayanın üstünden almaya çalıştı ama boşuna, ikisi de bir dağ kadar ağırdı! Hui-ming yerinden kaldıramadı onları. Bunun üzerine yaptığı hatayı anladı, korkudan titreyerek, "Aziz kardeşim, ben buraya cübbeyi değil öğretiyi almaya geldim," dedi. Hui-neng ona şöyle yanıt verdi: "Eğer öğretiyi almak için geldiysen her türlü düşünceyi bir yana bırak ve zihnini boş tut. O zaman sana istediğin şeyi öğretebilirim." Hui-ming uzun bir süre durup zihnini iyice sakinleştirdi. Sonra Hui-neng ona, "Ne iyiyi ne de kötüyü düşünme, şu anda gerçek yüzünü, sen daha doğmadan önceki asıl yüzünü gör." diyerek ondan asıl doğasını, yani buddha doğasını görmesini istedi. Huiming bu sözleri duyar duymaz bir aydınlanma deneyimi yaşadı. Yaşadığı deneyimin etkisiyle gözyaşları ve ter içinde kalan Hui-ming, "Bu anlamlı sözlerin arkasında ayrıca gizli bir anlam var mı?" diye sordu. Hui-neng ona şu yanıtı verdi: "Sana söylediğim şeyde gizli olan bir şey yok. Eğer kendi özüne bakar ve daha dünya bile var olmadan önceki kendi yüzünü görebilirsen, gizli olanın kendi içinde olduğunu anlarsın." Hui-neng bu sözleriyle Zen öğretisine yeni bir yaklaşım getirmiş oldu. O zamana kadar Zen'de hem öğreti hem de yöntem açısından belirgin bir Hint Budacılığı etkisi hakimdi. Sûtra'lardan alınan anlaşılması zor sözler sıkça kullanılıyor, "Sen buddha'sın," "Sen ve buddha birsiniz," "Buddha senin içinde yaşıyor," gibi fazlasıyla soyut ve kavramsal kalan, kafa karıştıran laflar sık sık duyuluyordu. Hui-neng'se Zen öğretisini bu kalıplardan tümüyle kurtararak kendine özgü bir biçimde ifade ediyordu: gerçek yüzünü görmek. Gerçek yüz, ya da asıl yüz (honrai no men11.

(12) Zen Tarihi (2). moku) kişinin kendi doğası, yani buddha doğasıydı. Zen'in temel amacı kişinin kendi doğasını görmesi (kenshõ) ve böylelikle aydınlanmaya ulaşmasıydı. Hui-neng'in öğrenim ve felsefe tarafından bozulmamış bu basit yaklaşımı tümüyle somuttu, gizli olan bir şey yoktu. Onun Zen'i doğrudan, sade ve yalındı. Kişinin tek yapması gereken şey kendi benliğinin derinliklerine inip gerçek doğasını tanımaktı. Hui-neng bu olaydan sonra bir süre daha onu cezalandırmak isteyenlerden kaçıp saklanmak zorun-. da kaldı. Beşinci pir Hung-jen pirliği ona devrettikten kısa bir süre sonra öldüğü halde, Hui-neng gözden uzak kalmak için on beş yıl boyunca bir grup avcıyla birlikte yaşadı. 39 yaşına geldiğinde artık ustasından aldığı öğretiyi yayma zamanının geldiğine karar vererek güneyde kendi okulunu açtı. Ünü kısa sürede çevreye yayıldı, binlerce öğrenci yetiştirdi. Hui-neng 76 yaşında, T'ang Hanedanı'nın en görkemli döneminde, Çin kültürünün en parlak günlerini yaşadığı bir zamanda öldü.. Bu ilân alanı sizi bekliyor !!! [email protected]. KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. 12.

(13) Bütün Kardeşlerime Seslenen Çılgın Bir Şiir Dünya, okuma bilmeyenleri aldatır; Ben, ne mutlu ki hem okumada hem de yazmada ustayım. Dünya hiçbir işi olmayanları aldatır; Oysa ben yüksek devlet memurluklarıyla onurlandırıldım. Yaşlılar daima hastadırlar; Bana gelince, şu an ne ağrım ne de sızım var. İnsanlar durmadan evlilik sıkıntısı çekerler; Fakat ben evlilikle ilişkimi kestim ve elimi eteğimi çektim. Hiçbir değişiklik zihnimin huzurunu bozmuyor; Hiçbir iş bacaklarımı titretmiyor. Bu nedenle on yıldır ruhum ve bedenim Kaçınıklığın huzuru içinde dinleniyor. Hepsinden öte, ağır ağır geçen son yıllarda Çok az şeye ihtiyaç duydum. Kış boyunca beni ısıtan bir parça örtü Ve gün boyunca tok tutacak bir öğün yemek. Evimin küçük olması hiç de önemli değil; Ne de olsa, insan bir odadan fazlasında uyuyamaz... Bir sürü atımın olmaması önemli değil; Bir insan aynı anda iki arabayı süremez ya! Dünyadaki on insandan belki de yedisi Benim kadar talihlidir. Ama halinden benim kadar memnun birini ararsanız, Bir tane bile bulamayabilirsiniz. Başkalarının meselesi olduğunda ahmaklar bile bilgedir, Kendi meselelerinde bilgeler bile hata yapar. Kimseye kalbimi açmaya cesaret edemem. Bu nedenle yabanıl sözlerim Tüm kardeşlerime seslenir. Po Chu - I, İ.S. 835 (Çevriri: A. Waley - Cem Şen). KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. 13.

(14) Taoculuk (2) Taoculuğun Tarihi, Kökenleri ve Erken Dönemlerdeki Gelişimi David Verdesi Shen'in katkılarıyla Güneş Tokcan. D. ünyadaki dinlerden bahseden kitaplar sıklıkla listelerine Taoculuğu da dahil ederler ve tıpkı Hıristiyanlık, Müslümanlık, Budacılık gibi dinlerle karşılaştırılabilecek bir din olarak anlatmaya çalışırlar. Bu açıdan bakıldığında Taoculuk da diğer dinler gibi bu öğretiyi kuran bir peygamberden sonra dinsel bir kuruluş haline gelerek, tapınaklar yoluyla yayılmış etkin olmuş sonra çeşitli mezheplere bölünerek değişik kollara yayılmış bir öğreti gibi görülebilir. Hatta belki de ilk başlarda bu kurum saf ve bozulmamışken sonraları giderek çeşitli nedenlerden dolayı bozulmalar, "yoldan" ayrılmalar görüldüğü düşünülebilir. Bu yorum neredeyse tamamen yanlış bir yaklaşımdan kaynaklanmaktadır. Taoculuğun kökü, ne Lao Tzu'ya ne de başka herhangi bir kişiye dayandırılamaz. Ana kolları da bir tapınak sisteminden sürgün vermiş filizler değildir. Tapınak sistemini kuranlar ve bu tapınaklara bağlı mezheplerin Çin tarihi boyunca çeşitli dönemlerde siyasi güç kazanmasına uğraşanların gerçekte Lao Tzu'nun takipçileri oldukları kuşkuludur, çünkü bazı araştırmacılara göre Lao Tzu'nun söz ettiği hemen her kavrama, düşünce tarzına sırtlarını dönmüşlerdir. Bu öğretiyi bir din diye adlandırmak, her ne kadar tarihsel gelişimi bir dini ve dinsel kurumu içmiş olsa da, diğer unsurların da bu öğreti içinde aynı derecede önemli olduklarını göz ardı etmek demektir. Taocu öğreti ve uygulamaları oluşturan diğer unsurlar da oldukça çeşitlidir; simya bilimi, ölümsüzlük otunun ya da mantarının bulunduğu adayı bulmak için yapılan deniz yolculukları, kendine özgü bir Çin yoga sistemi, bir şarap ve şiir kültü, cinsellik ve cinsel özle ilgili çalışmalar, teokratik bir düzende yönetilen bir ülkeyi koruyan bir tapınak ordusu, devrimci gizli KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. örgütler ve Lao Tzu'nun felsefesi. Tüm bunları Taoculuk olarak adlandırmak doğru olsa da, bu terim gerçekte oldukça geniş kapsamlıdır ve Uzak Doğu öğretileri ve dinler tarihiyle ilgilenen kişilerin kafasını kolaylıkla karıştırabilir. Taoculuğun esas kaynak kitabı olan Tao Tsang yani Taocu Ansiklopedi de eldeki bu bilgilerden daha az akıl karıştırıcı değildir. Tao Tsang, yaklaşık on beş yüzyıllık bir dönem boyunca yazılarak tamamlanmış 1120 ciltlik bir kaynaktır. Bu ciltlerin çoğu da sadece belirli bir eğitimi almış kişilerin anlayabileceği ezoterik bir dille yazılmıştır ki bazı durumlarda da harhangi bir konuda yazılmış metni anlayabilecek böylesine yetkin bir kişinin yüzyıllar önce ölmüş olduğu görülmektedir. Neredeyse hiçbirinin yazarı ve yazılış tarihleri bilinmemektedir. Hatta bu ansiklopedinin hangi sırayı izlediği bile tam olarak çözülememiştir. Bu eserdeki metinleri bir düzene sokmak ve Çin'i yöneten Hanedanların oluşturdukları kütüphanelerdeki malzemeyle ilişkilendirmek, araştırmacıların uzun yıllarını almış ve almaya da devam etmektedir. Böylesi bir çalışma tamamlanana dek de Taoculuğun tarihinin kesin bir çerçeve kazanamayacağı açıktır. Her ne kadar tarihte Taoculuk'tan söz edilmeye başlanması kabaca M.Ö. 4. - 3. yüzyıllara denk geldiği görülse de Taoculuk terimi gerçekte Çin'in tüm ruhsallığını kapsar ve yukarıda da belirtildiği gibi tarihi Neolitiğe veya onun sonuna dek dayanır. Bugün Taoculuk dediğimiz şey, gök, yer ve insanın bir araya getirilmesi, aynı bütünü oluşturmaları düşüncesi veya olgusundan ortaya çıkmıştır. İlk kullanıldığı andan itibaren, her kullanılışında bu terimi yeniden tanımlamak gerekmiştir. Bu nedenle ne zaman ve nasıl başladı gibi sorulara verilecek cevaplar pek açık 14.

(15) Taoculuk. değildir. Fakat Taoculuğu oluşturan ya da zaman içinde kapsamına giren unsurların Çin'in Neolitik döneminden beri süre gelen kavramlar oldukları açıktır. Örneğin, M.Ö. 2700-2600'de yani Xia hanedanlığı'nın da öncesinde Huang Ti dönemiyle çok sonraları Taoculuğun bir sin haline gelmesi arasında geçen süre içinde bilgiyi elinde tutan en az 5 tane klan veya ekol olduğu bilinir: Wu Klanı: kadınların klanı, bedensel çalışma yoluyla gelişim yöntemleri geliştirmişlerdir. Bu klanın üç üyesinin Huang Ti'ye yani efsanevi Sarı İmparatora cinsel çalışmaları öğrettiği analtılır. Xi Klanı: sadece erkeklerin üye olduğu bir klan. Wu klanının karşıt cinsteki paraleli olarak görülebilir. Zhu Klanı: hem kadın hem de erkek üyeleri olan bu klanın üyeleri rahip sınıfı olarak görülebilir. Lao Tzu'nun da kütüphaneci olması nedeniyle yani ritüelleri, kadim bilgileri bilen bir kişi olduğu hakkındaki bilgi nedeniyle da bu klana ait olduğu düşünülmektedir. Zhang Meng Klanı: rüyaların efendileri veya ustaları. Zhou Hanedanlığı (M.Ö. 1700 - 256) boyunca imparatorluk ailesinin üyeleriydi. Bu klandan olmayanlar imparator olamazdı. Fang Shih Klanı: ilaçların, tertiplerin, ustaları yani genel olarak simyacılardır. Bu beş klan, Taoculuk sistemli, kurumsal bir hale gelene dek varlıklarını sürdürdüler ve tarih boyunca Taocular garip, sıra dışı şeyler yapan kişiler olarak bilindiler - aslında hâlâ da öyledir demek yanlış olmaz. Çin'de coğrafi farklılıklar göz önünde bulundurulmalı ve Taocu öğretilerin gelişimindeki, şekillenmesindeki rolleri göz ardı edilmemelidir, tıpkı Avrupa'da Viking ve Yunan uygarlığının ruhsallığa yaklaşımı ve bu kültürlerdeki gelişim gibi. Taoculuğun bir düşünce sistemi olarak gelişimine, Çin'de esrime içinde dans ederek trans halinde kehanetlerde bulunan şamanların, ölmüş atalarla bağlantıya geçebilen ruhsal kişilerin, Konfiçyüs'ün bazı pasajlarında söz edilen aykırı düşünceli ya da anarşist yaklaşımlı münzevi ve çiftçilerin, Yang Chu ve Sun Tzu gibi kişilerin ve kehanet üzerine en eski metin olan I Chıng hakkında büyük bilgi sahibi olan uzmanların katkıda bulunmuş olması büyük bir olasılıktır. Ama bu katkının ne oranda olduğu üzerine sadece tahmin yürütülebilmektedir. Ama genel olarak daha sonra Taoculuk olarak KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. adlandırılabilecek ya da Taoculuğa yön verdiği söylenebilecek dört ana koldan söz etmek mümkündür. Bunlar, M.Ö. 6. yüzyılda Lao Tzu'nun (veya Laozi) Tao Te Ching'i yazmasıyla tarihte görülmeye başlanmış ve yaklaşık olarak M.Ö. 200'lere doğru da Lao Tzu, Chuang Tzu (Zhuangzi) ve Lieh Tzu isimler "Felsefi Taoculuk" terimiyle bağlantılı kullanılmaya başlanmıştır, yazdıkları kitaplar daha sonra nefes egzersizleri ve çeşitli bedensel egzersizler yoluyla uzun yaşamayı ve hatta genç kalmanın yollarını arayan Hijyen Ekolüne katkıda bulunmuş, yine aynı dönemde Beş Element kavramı Tsou Yen (veya Zou Yan) tarafından ortaya atılmış ve onun öğrencileri de yaşam iksirinin arayışına girişmişler, son olarak da gemiler Çin'in kuzey doğu kıyıları boyunca yelken açarak, ölümsüzlük sağlayan mantarları bulmak için Kutsanmış Adaları aramaya başlamışlardır. Burada söz edilen dört akımdan üçünde "ölümsüzlük" kavramı ve arayışının ortak olduğuna dikkat etmek gerekir. M.Ö. 5. yy,'da Savaşan Eyaletler Döneminde Yan Eyaletinde yaşayan dört kişinin (Song Wuji, Zheng Bogiao, Chong Shang ve Mo mengao) Büyü ve Ölümsüzlük üzerine usta oldukları ve bedenlerinde doğa üstü güçler taşıdıklarından bahsedilmektedir. Burada büyü, ölümsüzlüğü elde etmek için kullanılan kutsal ve sihirli formülleri, ölümsüzlük ise çok uzun bir yaşamı içermektedir. Zaten bu dönem Taoculuk, Konfüçyüsçülük ve Yasacılık (Legalizm) gibi üç önemli felsefi yaklaşımın kendilerini belli ettiği dönemdir. M.Ö. 770 - 221 arasında süren bu dönem boyunca, Ölümsüzlük sağlayan Sihir Sanatlarını kullanan Büyücüler, toplum içinde çok etkin bir konumda olmuşlar, sihir becerilerini kullanarak yüksek düzeydeki soylu kişileri etkilemişlerdir. Savaşan Eyaletler Dönemi'nin orta ve geç dönemlerinden Han Hanedanlığı'nda İmparator Wu'nun dönemine dek Ölümsüzlük arayışı içinde olanlar ve yöneticiler hep birbirlerini desteklemişlerdir. Bunun sonucunda da İmparatorlar büyücüleri, deniz aşırı bölgelere ölümsüzlük iksirini bulmaları için göndermişlerdir. Ama ne kadar çok sayıda büyücü bu işe görevlendirilirse görevlendirilsin, böyle bir iksir ya da mantarın bulunması konusunda başarı sağlanamamıştır. Yine de ölümsüzlük arayışına yönelik düşünce yapısı, daha sonraki dönemlerde dinsel anlamdaki Taoculuğa nüfuz etmiş ve en önemli inanışlardan biri olmuştur. Bilinen İlk Teorisyenler ve Eserlerinin Taocu Hareketin Gelişimine Katkısı Genel hatlarıyla Taoculuğun tarihine geçmeden önce, 15.

(16) Taoculuk. ilk önemli teorisyenlerden söz etmekte yarar var. Bunlardan ilki Lao Tzu yani Yaşlı Usta'dır. Gerçekte yaşayıp yaşamadığı bile tam olarak kanıtlanamasa da, bazı metinlerde Kongzi ya da bizim bildiğimiz adıyla Konfüçyüs'ün kendisini ziyaret ettiğinin anlatılmış olması onun tarihi bir kişilik olduğu düşüncesini güçlendirmektedir. Kaynaklara göre Lao Tzu, M.Ö. 604 - 531 arasında yaşamıştır ve efsaneye göre, Lao Tzu'nun annesi, gökte Kuzey Yıldızı'nın parıldayan ışığından ona gebe kalan bir bakiredir. Annesi onu, seksen bir yıl boyunca rahminde taşımış (dokuz kere dokuzluk kozmik bir dönem), ve annesi bir erik ağacına uzandığı sırada Lao Tzu, annesinin sol koltuk altından yaşlı bir bilge olarak doğmuştur. Zaten adı farklı bir şekilde yorumlandığında "Yaşlı Çocuk" anlamına gelir. Lao Tzu'yu doğurduktan sonra annesi ölür, aslında bunu Hristiyanlıktaki, Aşai Rabbani ayni sırasında rahibin sunduğu ekmek ve şarabın Hz. İsa'nın bedeni ve kanına dönüşmesi inancına (transsubstantion) benzetmek de mümkündür; anne ve oğul burada tek ve aynı kişidirler. Yalnız kalan Yaşlı Çocuk, annesine destek olan erik ağacını atası olarak kabul eder ve aile ismi olarak da "Li" adını alır. Daha sonra, Zhou Hanedanlığının (M.Ö. 1050 - 256) sarayında kütüphane görevlisi olarak çalışır, bu da onun her tür ritüel, öğreti hakkında bilgili biri olduğunu simgeleyen bir bilgi olarak yorumlanabilir. Her ne kadar Konfüçyüs'ün yaşadığı dönem, tarih geleneğinde M.Ö. 551 - 479 olarak verilse de Lao Tzu'yu ziyareti ve ona bazı ahlak ölçüleri, toplum içindeki doğru davranış tarzları hakkında sorular sormasıyla ilgili hikayeyi de bu ününe borçlu olmalıdır. Konfüçyüs, bu tür kuralların, iyi bir yönetimin de anahtarı olduğuna inanmaktaydı. Ona göre, herkes, toplumsal statüsüne ve sınıfına uygun davranır, belirlenmiş törelere bağlı kalırsa, her şey yolunda giderdi. Bu iki düşünürün karşılaşmaları ve konuşmalarını pek çok hikayeye çeşitli şekillerde konu olmuştur ki bunlardan en ünlüsü de Chuang Tzu'nun (Zhuangzi) anlatmış olduğu hikayelerdir. Ama genel çerçeve hep aynıdır, Lao Tzu, Konfüçyüs'ün düşüncelerini paylaşmaz ve soylu konuğuna, doğallığın, kişisel özgürlüğün ve mutluluğun geleneksel standartlara uymaktan daha önemli olduğunu söyler. Bu olay ve konuşma, insan davranışlarında ahlakçılık ile doğal olana, doğal erdeme ulaşmak arzusu arasında günümüzde de süregiden tartışma ve ikilemlerin bir özü gibidir. Bu dünyada uzun bir süre yaşadıktan sonra Yaşlı Çocuk veya Yaşlı Usta, gerek toplumsal gerekse de yönetimdeki çürümüşlük ve bozulma nedeniyle hayal kırıklığı içinde Batı'ya, uzaklardaki KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. dağlara çekilmeye karar verir. İnsanların yaşadığı dünyanın sınırını simgeleyen dağı geçerken kapının bekçisi onu tanır ve öğretileri hakkında sorular sormaya başlar. Lao Tzu da bu bekçiye 5000 kadar Çin karakterinden oluşan klasiği Tao Te Ching'i (Dao de Jing) - Yol ve Erdemin Kitabı veya Yol ve Onun Gücünün Klasiği - bırakır. Bu efsaneyle karışık hikayeye baktığımızda, Lao Tzu'nun yaşadığı dönemdeki Çin'in köklü değişikliklere sahne olduğunu görebiliriz. M.Ö. 6. yüzyıl boyunca, Zhou Hanedanlığının feodal yapısı yerini yeni bir toplumsal ve kişisel gelişime bırakmıştır. Erken Dönem Çin tarihi, diğer pek çok Bronz Çağ kültürleri gibi, atalar kültürünün ve kanlı kurban törenlerinin hakim olduğunu göstermektedir. Bu arkaik kültürün izleri, günümüzde pek çok müzeyi sisleyen ve zamanında tören sunakklarını süsleyen bronz kapların üzerindeki tasvirlerde yaşamaya devam etmektedir. Bu eserler, kral ve soylular, klanları ve ataları etrafında toplanmış aristokrat bir savaşçı toplumun ürünleridir. Bazı çok önemli yenilikler bu feodal düzenin sonunu getirmiştir, bunlardan biri M.Ö. 7. yüzyılda demirin yaygın olarak işlenmeye başlanması ve madenciliğin gelişmesiydi. Daha sonraları, Çin, Yakın Doğu ve Roma'ya dek ipek ve vernikli kap kacak ihraç etmeye başladı. Bu yeni ekonomik gelişim, o zamana dek aristokratların yönettiği şehir devletlerde önemli bir yer tutmaya başlayan yeni bir tüccar ve zanaatçı sınıfının doğmasına yol açtı. Bu da bazı önemli ve yeni düzenlemelerin yapılamsına neden oldu, örneğin, M.Ö. 6. yüzyılın ikinci yarısında, bir anlamda soyluların önceliklerini sınırlayan ilk kanun ve vergiler kondu. Zhou Hanedanlığı kralları tarafından yerleştirilmiş eski dinsel ve sosyal kuralların giderek kaybolmasından endişe duyanlar da yok değildi. Eski gelenekleri ve adetleri korumaya çalışan bu türdeki gelenekçilerinden biri de, Konfüçyüs'tü. Bu konudaki tüm sözleri sonradan bir öğrencisi tarafından yazıya dökülmüştür. Bu klasik eserin, aristokraside geçerli olan dini ne ölçüde temsil ettiğini tam olarak bilemesek de, kutsal dağlar ve akarsulara tapınımın ve tanrıçaların hakim olduğu halk dininin sistemli bir şekilde bir kenara bırakılmaya başlandığı kesindir. Taoculuk bir din haline dönüştüğünde bile herhangi bir yüce varlığın olmadığı bir din olma özelliğini korumuştur. Ne çok tanrılı ne de tek tanrılı olmadan, bizi özel tanrı ve ataların daha üstünde bir düzeye, cennetten de yukarıda bir cennete, dünyanın kendi sonsuz çeşitliliği içinde birliği bulmasına imkan tanıyan tek bir evrensel bir ilkeye götürmenin 16.

(17) Taoculuk. yoludur. Bazı araştırmacılar, bu gelişmelerin Erken Dönem Akdeniz dünyasında yaşanan gelişmelerle benzerlik gösterdiğini öne sürmüşlerdir. Burada da, eski feodal düzen ve kurban verilen din anlayışı yerini giderek şehir devletlerde gelişen yeni bir toplum ve kültüre bırakmıştır. Antik Yunan'da da, eski halk inanışı yanında, erme ve ölümsüzlük arayışının ifadesi olan "gizemci dinler" ortaya çıkmıştır, geleneksel sınıfsal kuralları izlemeyen bu hareketlere dahil olan kişiler de genellikle de toplumun farklı sınıflarından gelmiştir. Belki de bu sayede, gizemci dinler, felsefenin gelişebildiği verimli topraklar olabilmişlerdir. Çin'de de, benzer bir şekilde ortaya çıkan düşünce yapısı, eski savaşçı toplumla şehir hayatı içinde gelişen yeni uygarlık arasında bir ayrım sağlamış ve Lao Tzu ile Konfüçyüs arasında geleneksel değerler hakkındaki görüş ayrılığının tam otasında yer almıştır. Geleneksel anlatımlarda, Konfüçyüs, eski değerlere ahlakçı bir anlam yükleyerek onları koruyan tarafı temsil etmiş, buna karşın Lao Tzu ona "Peki, tüm bu iyi şeyler senin kişiliğine ne yapıyor?" diye soran tarafı ifade etmiştir. İşte bu kişisel farkındalık konusundaki aydınlanma da Çin kültüründe esaslı bir dönüm noktasını oluşturmuştur. Kişisel kader, yaşamın, ölümün ve ölümsüzlüğün anlamıyla ilgili tüm sorular da bu noktadan çıkmıştır denebilir. Eski düzenin yıkıntıları arasından, Yaşlı Usta'nın Yolu'nu temel alan ve kişisel değişimin giderek artan bir şekilde ön plana çıktığı bir inanışı, daha doğrusu öğretiyi yaratan yeni arayış doğmuştur. M.Ö. 370 ve 280 arasında bir döndem yaşadığı sanılan Chuang Tzu (Zhuangzi) ise bir sonraki büyük Taocu düşünürdür. "Tam/Tamamlanmış Kişi" anlamına gelen Zhou Usta da denilen Zhuangzi, Song bölgesinde yaşıyordu ve Yaşlı Usta'nın söylediklerinden bazılarını bildiği açıktır. Ondan kısa bir süre sonra ya da bazı modern araştırmacılara göre M.S. 3. yüzyılda yaşamış olan Lieh Tzu, Taocu düşünce hareketinin gelişiminde büyük etkisi olan bir diğer teorisyendir. Bu iki kişinin ayrı ayrı verdikleri eserlerde konu edilen düşünceler, Tao Te Ching'de rastladıklarımızla benzerdir; eylemsizlik, eylemlere veya eylemsizliğe te'nin (doğal erdem) yön vermesi, karşıt güçlerin göreceliği, meditatif veya zihinsel çalışma yoluyla Tao'nun araştırılması. Fakat özellikle bu düşüncelerin vurgulanmalarında bazı farklılıklar görülür. Lao Tzu, alçakgönüllük üzerinde dururken, Chuang Tzu, yüksek bir mevkide olmanın tehlikesine dikkat çekmiştir. Chuang Tzu'da, sanatçının belli bir KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. nedenle değil de belli bir önsezi veya sezgiler nedeniyle yarattığı, kitapların ve belli kuralların incelenmesi yoluyla değil, kendini yaratmış olduğu şeyin içinde kaybederek yarattığını öğtreniriz. Çin sanatının gelişimin belirleyen de bu kavram olmuştur. Lao Tzu'da ise bundan pekl söz edilmez. Chuang Tzu, isimlerini vererek antik dönemin tanrılarıyla ve onları kendine örnek alan Konfüçyüsle dalga geçer. Diğer yandan Lieh Tzu, gerekircilik (determinizm) üzerinde durmuştur. Yaşamda gelip geçen olaylardan ve şeylerden, kaderden çok etki ve tepkinin/nedenin etkili olduğunu belirtmiştir. Kitabının bir bölümü, Yang Chu adlı bir bilgenin düşüncelerine ayrılmıştır. Yang Chu, Bilge kişinin, dünyayı kurtarmak için saçının tek bir telini bile feda etmemesi gerektiğini söyleyerek (tabii ki burada, böyle bir feda etme eyleninin dünyayı kurtarma olasılığı olduğu farz edilmiştir), Konfüçyüsçüleri şok etmiştir. Yang Chu'nun kahramanları, kendilerini en garip uçarılıklara, herkesi saşkınlığa düşürebilecek sefahat alemlerine adayan kişilerdir. Bu türde uçarılık veya sefahat düşüncesi, trans durumundaki şaşkınlık için bir benzetne veya bu tür bir durumun yerini tutan bir terim olabilir. Chuang Tzu ve Lieh Tzu, Lao Tzu'dan farklı olarak, fiziksel dünyanın illüzyondan oluştuğunu öneren ilk Çinli düşünürlerdir. Her birinin anlatımında kendine özgü bir tat vardır. Lao Tzu, ketum, duygularını açığa vurmaktan hoşlanmayan bir tarz izlerken, Chuang Tzu, coşkulu bir anlatım izler ve hayal gücü geniş bir yaratıcılık sergiler, Lieh Tzu ise kıvrak bir zekadan çıkan nükteli bir anlatıma sahiptir. Ama aralarındaki en ilginç fark, ölümsüzlük ve ölümsüzlük arayışına yaklaşımlarındadır. Chuang Tzu ve Lieh Tzu, bazı pasajlarda bu mucizevi adalardan söz etmiş ve kendilerini mükemmellik düzeytine ulaştırmış kişinin sahip olduğu sihirli güçleri tasvir etmişlerdir. Denebilir ki, Lao Tzu'da benzerleri görülmeyen bu bölümlerin yanlış yorumlanması ve gerçekliklerinin araştırılması, Taocu hereketin gelişiminin sorumlusudur. Lieh Tzu'da, Çin edebiyatında ilk kez Kutsanmış Adalar kavramını görürüz. Uzak ve kadim denizlerde bulunan bu adaların en ünlüsü P'eng Lai'dir, bu adalarda tüm binalar altın, tüm canlılar beyazdır, çiçekler yiyen ve asla ölmeyen "ölümsüz bilgeler" yaşar. İşte tam bu noktada, Taoculuğun nasıl geliştiği hakkında yorum yapmadan önce, biraz durup düşünmemiz iyi olur. Acaba, Chuang Tzu ve Lieh Tzu, böylesi sihirli güçleri ve adaları, kelimenin gerçek anlamında mı yoksa birer simge, birer allegori olarak mı kullanmışlardı? Bu konuda bitmek bilmez tartış17.

(18) Taoculuk. malar yapılıp ve çok çeşitli savlar öne sürülmüştür. Fakat görülen o ki, bu eserlerden bir kaç yüzyıl sonra, kelime anlamı "dağda yaşayan veya dağın insanı" olan anlamına "hsien/xian" yani "ölümsüz" kavramı Taoculuğun merkezini oluşturan inanışlardan biri olmuştur. Onlar gökyüzünden dünyadaki yaşamı ve her şeyi yöneten göksel varlıklardır, insan olarak doğmuş olsalar da, yaptıkları hijyen çalışmaları yoluyla sihirli güçler ve ölümsüzlük kazanmışlardır ve ancak güvenlerini kazanan kişilere bu çalışmaları ve kendilerini nasıl izleyeceklerini öğretirler. Burada sözü geçen ölümsüzler artık farklı bir karaktere sahiptirler, yeri bilinmeyen varlığından şüphe duyulan kutsal adalarda yaşayan sisler aradındaki figürler olamktan çıkmış, Taocu panteonun unsurları haline gelmişlerdir. Fakat örneğin Chuang Tzu'nun gerçekte istediği, amaçladığı bu muydu? Chuang Tzu'nun, ölümsüzlük vre ölümsüzler kavramını hiç de özel bir yere koymadığı, şifalı otlar aramak, doğanın içinde dağlarda yaşamak, ilaç hazırlamak, solunum çalışmaları ve bedensel çalışmalar yapmayı ve bu türde uygulamaları yapan kişilerle sürekli olarak alay etmiştir. Kişinin kendine bakması, sağlığına dikkat etmesini önemsemekle birklikte onun için bilge kişi sonsuza dek bu dünyada kalmaya çalışan kişiden çok, "ölümü şiirsel bir şekilde kabul eden" kişidir. Ona göre, saflığa ulaşmak için mutlaka dağlara çekilmek ve vahşi doğa içinde yaşamak gerekli değildir, doğayla bir olabilmek her an her yerde mümkündür. Böylesi bir "Yolda yürümek", belirli bedensel ve zihinsel çalışmalarla olduğu kadar, günlük hayatın diğer disiplinler yoluyla başarılabilecek bir şeydir. Buna ulaşan kişiler de "zhenren" yani "gerçek kişilerdir. Chaung Tzu, uzun yaşama kavramını kabul etse de, ölmemek kavramını çekici bulmamaktadır. Ona göre Bile Kişi, uzun yaşar çünkü kendine örnek olarak doğayı alır ve doğayı örnek aldığı için de ölmek zorundadır. Chuang Tzu/Zhuangzi, tüm sanatların mükemmellik düzeyine ulaştırıldığında, kişiyi Tao'ya götürdüğünü öne sürer. XVII, 7'de, Tao'yu kavramış kişinin nasıl her şart altında kendi durumunu düzenleyebileceğinden, hiçbir şeyin onu yaralamasına izin vermeyeğidnen söz eder. Ne ateş, ne su ne kuşlar ne de vahşi bir hayvan ona zarar veremez. "Bu, onun bu şeylerden farklı olduğu anlamına gelmez; güven içinde dinlenebileceği yer ile tehlike içinde olacağı yer arasında ayrım yapabildiği, hem felaket durumunda hem de mutluluk anında aynı sakinlikte kalabileceği, neden uzak durması ve neye yaklaşması konusunda dikkatli olduğu anlamına gelir, böylece de KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. hiçbir şey onu yaralayamaz" . Benzer bir anlatımı Lieh Tzu'da da görürüz . Bu bölümde söz ettiği büyülü ve gizemli adalar ölümlülerin ayaklarının ulaşamayacağı sadece ruhun erişebileceği yerdedirler. Yine ruhun yolculuğu, Taoculuğun en gözde temalarından biri olmuştur. Ama bu iki kitapta da, ne hijyenle ilgili çalışmalara ne de simyaya göndermeler yapılmamıştır. Lao Tzu'da, örneğin vahşi hayvanların hiçbir saldırısına maruz kalmama kavramından, Chuang Tzu ve Lieh Tzu'dakinden fazla söz edilmemiştir. Dünyanın ilk coğrafyacılarından olan Tsou Yen'in simyanın kökleri hakkında bilgiler bulunan kitabı kayıptır. Ancak esere yapılan bazı göndermeler ve tartışmalar sayesinde teorileri hakkında bir şeyler bilmek mümkündür. Tsou Yen beş element kavramını ortaya atmış, evrenin, beş elementin - yer, ağaç, metal, ateş ve su - kendi aralarındaki etkileşime göre işlediğini öne sürmüştür. Her biri bir element tarafından yönetilen hanedanlar da bu sırayla birbirlerini yok etmektedir.Tsou Yen'in, M.Ö. 325'lerde eserini yazdığı düşünülmektedir. M.Ö. 200'den kısa bir süre önce ise, kuzey doğu kıyıları boyunca Tsou Yen'in sanatını aktaran büyücüler görülmeye başlanmıştır. İlaçların efendileri veya (herhangi bir karışıma veya ilaca ait) tarif adamları diye çevrilebilecek "Fang Shih" adı verilen bu kişiler, anlatıma göre çeşitli tariflerle yaptıkları ilaç ve karışımlar yoluyla ölümsüzlüğün Taosunu arıyorlardı. Hayaletlere (kuei) ve ruhlara (shen) yönelik bazı ritüeller uyguluyorlardı. Yaptıkları çalışmaların simya olduğuna kuşku yoktur, Çin'de simya, ölümsüzlük için bir iksir bulmaya uğraşmak demekti. Bu durumda, M.Ö. 200 - 100 arasında Tsou Yen'in bir simyacı olarak tanımlandığını göz önüne alarak, Erken Han Hanedanlığı döneminde açıkça Taoculuk ve Taocu çalışmalardan aynı terimlerle söz edildiğini görebilmekteyiz. Bu simyacıların ilk geliştirdikleri iksirse sülfür ve cıva karışımı olan zincifre idi. Erken dönemlere ait mezarlardaki oymalarda renk verici olarak zincifrenin kullanıldığı ve bu iksirin "yaşamı uzatan" bir tertip olduğu öne sürülmüş olsa da gerçekte zincifre oldukça güçlü bir zehirdir. Uzak denizlerdeki yeri bilinmeyen sihirli adalar ve Peng Lai efsanesine geri gelirsek, bu efsanenin sadece simgesel bir öykü olmanın ötesinde M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren dört bir yana gönderilen gemiler yoluyla çok önemli keşiflere neden olduğu söylemek abartı olmaz. M.Ö. 220 ile 120 arasındaki dönem, yukarıda söz geçen dört kolun bir aaray gelmeye başladığı 18.

(19) Taoculuk. dönem olarak tanımlanabilir. Her birinin de ortak noktası ölümsüzlüğün peşinde koşmaktı. Bu dönemde, Çin'deki tüm eyaletleri birleştiren Qin Hanedanlığı imparatoru Qin Shihangdi ve sonrasında meydana gelen bazı gelişmeler Taoculuğun bir din olarak görülmesine ve kurumsallaşmasına yol açmıştır. Dahası, yine Qin Shihangdi ve daha sonra yönetimi ele alana çeşitli hanedanlıklar boyunca imparatorların sarayında belirli pozisyonlara gelmeye ve hem imparatorlar hem de soylu tabaka üzerinde etkili olmaya başlamışlardır. Farklı bir yol izlemeye başlayan ve düşünsel anlamda kimi zaman Budacılıkla da birleşen Taoculuğun bundaki sonraki öyküsü ise bir sonraki yazının konusu olacaktır.. Sumi-e Fırçanın hareketleri Ruh’un hareketleridir. Doğayı çizerken Doğa gibi hareket edin ve kendi Doğa’nızı keşfedin. Zen resminin sadeliğinde huzur bulun.. Shodo Güzelyazı sanatının, soyutu ve somutu, maddeyi ve ruhu birleştirdiği, düşüncenin olmadığı yerde, zihniniz ve bedeniniz gerçekte hiç ayrılmadıklarını hatırlarlar. Çince ve Japonca öğrenenler için de Kanjileri öğrenmenin ve hatırlamanın en kolay ve zevkli yolu “güzelyazı sanatı”dır.. Fırça’nın Yolu (Tao of Brush) Suavi Kendiroğlu. KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. [email protected] www.geocities.com/kendiroglu 0212 - 288 7500 / 0535 - 239 5102. 19.

(20) Beş Element (1) Cem Şen. Giriş Beş Element, Taocu düşünceyi temel alan bir uyum sanatıdır. Taoculuk, insanın evren ile uyumunun sağlanmasının kişinin aydınlanmasında ve sağlıklı bir yaşam yaşamasında en önemli unsur olduğunu öne sürmektedir. İnsan, doğa ile olan uyumunu yitirdiğinde mutsuzlaşmakta, sağlıksızlaşmakta ve sıradan insandan tam insan'a ya da ruhsal, aydınlanmış insana doğru olan doğal evrimini tamamlayamamaktadır. İnsan, olduğu haliyle ya da doğal haliyle mutlu ve sağlıklıdır; mutluluk ve sağlık aramak için özel bir şey yapmasına gerek yoktur. Bununla birlikte modern yaşam insanı doğal durumundan uzaklaştırdığı için onun evrensel duyarlılığını, bilgeliğini ve buna bağlı olarak da sağlığını ve mutluluğuunu yitirmesine neden olmaktadır. Günümüz insanı Taocuların binlerce yıldır kullandıkları, doğa ile bütünleşme yöntemlerini kullanarak aynı mutluluğu, doğal bilgeliği ve sağlığı yaşamına taşıyabilir. Bunu başarmak için modern şehir yaşamını terk etmenize gerek yoktur. Tabii ki modern şehir yaşamından uzak, medeniyetin bazı "zararsız oyuncaklarını" kullanarak doğada yaşam yaşamak şüphesiz ki kişinin sağlık ve mutluluk kazanması için çok daha etkili bir yol olacaktır; ancak ne yazık ki bu her insan için uygun bir durum değildir. Bu durumda, elimizdeki araçları kullanarak doğa ile "mümkün olduğunca" uyumlu yaşamanın yollarını araştırmak son derece önemlidir. Taocu mutluluk ve sağlık yolunda doğru bir şekilde beslenmek, bedeni doğru bir şekilde çalıştırmak, zihni doğru bir şekilde eğitmek uzun yaşam ve bilgelik yolunu oluşturan üç önemli adımdır. Doğru bir şekilde beslenmek için Beş Element Beslenmesi, bedeni doğru bir şekilde çalıştırmak için Tao-Yin (yaşamsal enerjinin beden içinde ve dışında yönlendirilmesini sağlayan çalışmalar) ve Ch'i Kung uygulamaları, zihni doğru bir şekilde eğitmek için ise meditasyon ve İçsel Simya çalışmaları kullanılmaktadır. Beş Element, doğadaki her varlık, her durum ve her tür enerji için geçerlidir. Tüm varlıklar Beş Element'ten birine dahildir ve doğal olaylar olsun, beslenme tarzları olsun, yaşamlarının her anında çevrelerindeki Beş Element'ten olumlu ya da olumsuz bir şekilde etkilenmektedirler. Doğa ile uyumlu bir KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. şekilde yaşanmadığında Beş Element herhangi bir varlık için yıkıcı olabilir; doğa ile uyumlu bir yaşam tarzı geliştirildiğinde ise Beş Element kişi için hem sağlığında hem de başarısında büyük bir desteğe dönüşebilir. Beş Element Kuramı Beş Element ya da Wu-hsing, doğanın toplam enerjisinin beş ayrı biçimidir. Bu elementler asla element tablosundaki elementlerle karıştırılmamalıdır. Beş Element daha çok, eğer bir benzetme kullanmak gerekirse suyun hallerine benzer. Evrensel enerjinin toplamı su gibidir; donmuş haldeki su, buhar haldeki su ya da yoğunlaşmış su ise ayrı ayrı elementler gibidir. Doğadaki her şey beş elementten bir tanesine aittir. Aynı zamanda her elementi bir yin hali bir de yang hali bulunmaktadır. Bu anlamda bakıldığında doğadaki her şey Beş Elementten birine ve bu elementin yin ya da yang haline karşılık gelir. Beş Element sırasıyla şu elementlerden oluşur: METAL, SU, AĞAÇ, ATEŞ ve TOPRAK Mevsimler beş elemente göre hareket eder: Sohbahar mevsimi METAL elementine ait bir mevsimdir. Bu mevsimde gene METAL elementine ait yin organ akciğerler ve yang organ kalınbağırsaklar fazla çalışır. Bu elementin özelliği kuruluktur; bu nedenle enerji kalitesi kuru ve serindir. Elementin enerjisi aşırı düzeye yükseldiğinde ya da eksik olduğunda bu elemente bağlı olumsuz duygular olan hüzün, üzüntü ve keder hissedilir. Belki de edebiyatta sohbaharın neden hüzür mevsimi olarak adlandırıldığını şimdi başka bir gözle değerlendirebilirsiniz. METAL elementine ait organların çalışmalarında bir bozukluk olduğunda da bu olumsuz duygular hissedilir. Bu organlar düzgün çalıştığında ya da elementin enerjisi dengeli olduğunda METAL elementinin olumlu duygusu olan cesaret duygusu hissedilir. Keskin ve baharatlı tatlar METAL enerjisinin artmasını sağlarlar. Bu tatlar METAL elementinin tatlarıdır. Bu element aynı zamanda derimizi, burnumuzu ve koku duyumuzu kontrol eder. 20.

(21) Beş Element. Dolayısıyla derimizin durumu bize bedenimizdeki METAL enerjisi hakkında da bilgi verir. METAL elementi SU, elementini besler ve yaratır; TOPRAK elementi tarafından beslenir ya da yaratılır; ATEŞ elementi tarafından denetlenir ya da yokedilir; AĞAÇ elementini denetler ya da yokeder. Kış mevsimi SU, elementine ait bir mevsimdir. Bu mevsimde gene SU, elementine ait yin organ böbrekler ve yang organ mesane fazla çalışır. Bu elementin özelliği soğukluktur; bu nedenle enerji kalitesi nemli ve soğuktur. Elementin enerjisi aşırı düzeye yükseldiğinde ya da eksik olduğunda bu elemente bağlı olumsuz duygu olan korku hissedilir. SU, elementine ait organların çalışmalarında bir bozukluk olduğunda da bu olumsuz duygu hissedilir. Bu organlar düzgün çalıştığında ya da elementin enerjisi dengeli olduğunda SU, elementinin olumlu duygusu olan dinginlik duygusu hissedilir. Tuzlu tatlar SU, enerjisinin artmasını sağlarlar. Bu tatlar SU, elementinin tatlarıdır. Bu element aynı zamanda kemiklerimizi, kulaklarımızı ve duyma duyumuzu kontrol eder. Dolayısıyla kemiklerimizin durumu bize bedenimizdeki SU, enerjisi hakkında da bilgi verir. SU elementi AĞAÇ elementini besler ve yaratır; METAL elementi tarafından beslenir ya da yaratılır; TOPRAK elementi tarafından denetlenir ya da yokedilir; ATEŞ elementini denetler ya da yokeder. İlkbahar mevsimi AĞAÇ elementine ait bir mevsimdir. Bu mevsimde gene AĞAÇ elementine ait yin organ karaciğer ve yang organ safra kesesi fazla çalışır. Bu elementin özelliği nemliliktir; bu nedenle enerji kalitesi nemli ve ılıktır. Elementin enerjisi aşırı düzeye yükseldiğinde ya da eksik olduğunda bu elemente bağlı olumsuz duygu olan öfke hissedilir. AĞAÇ elementine ait organların çalışmalarında bir bozukluk olduğunda da bu olumsuz duygu hissedilir. Bu organlar düzgün çalıştığında ya da elementin enerjisi dengeli olduğunda AĞAÇ elementinin olumlu duygusu olan sevecenlik duygusu hissedilir. Ekşi tatlar AĞAÇ enerjisinin artmasını sağlarlar. Bu tatlar AĞAÇ elementinin tatlarıdır. Bu element aynı zamanda tendonlarımızı ve gözlerimizi kontrol eder. Dolayısıyla tendonlarımızın durumu bize bedenimizdeki AĞAÇ enerjisi hakkında da bilgi verir. AĞAÇ elementi ATEŞ elementini besler ve yaratır; SU, elementi tarafından beslenir ya da yaratılır; METAL elementi tarafından denetlenir ya da yokedilir; TOPRAK elementini denetler ya da yokeder. Yaz mevsimi ATEŞ elementine ait bir mevsimdir. Bu mevsimde gene ATEŞ elementine ait KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. yin organ kalp ve yang organ ince bağırsak fazla çalışır. Bu elementin özelliği sıcaklıktır; bu nedenle enerji kalitesi kuru ve sıcaktır. Elementin enerjisi aşırı düzeye yükseldiğinde ya da eksik olduğunda bu elemente bağlı olumsuz duygular olan kibir ve acımasızlık hissedilir. ATEŞ elementine ait organların çalışmalarında bir bozukluk olduğunda da bu olumsuz duygu hissedilir. Bu organlar düzgün çalıştığında ya da elementin enerjisi dengeli olduğunda ATEŞ elementinin olumlu duygusu olan sevgi duygusu hissedilir. Acı tatlar ATEŞ enerjisinin artmasını sağlarlar. Bu tatlar ATEŞ elementinin tatlarıdır. Bu element aynı zamanda sinir sistemimizi, dilimizi ve tat alma duygumuzu kontrol eder. Dolayısıyla kaslarımızın durumu bize bedenimizdeki ATEŞ enerjisi hakkında da bilgi verir. ATEŞ elementi TOPRAK elementini besler ve yaratır; AĞAÇ elementi tarafından beslenir ya da yaratılır; SU, elementi tarafından denetlenir ya da yokedilir; METAL elementini denetler ya da yokeder. Çin, enerji takvimine göre her mevsimin son 15 günü ya da Yazın Son dönemi TOPRAK elementine ait bir mevsimdir. Bu mevsimde gene TOPRAK elementine ait yin organ dalak ve pankreas ve yang organ mide fazla çalışır. Bu elementin özelliği rutubettir; bu nedenle enerji kalitesi rutubetlidir. Elementin enerjisi aşırı düzeye yükseldiğinde ya da eksik olduğunda bu elemente bağlı olumsuz duygu olan endişe hissedilir. TOPRAK elementine ait organların çalışmalarında bir bozukluk olduğunda da bu olumsuz duygu hissedilir. Bu organlar düzgün çalıştığında ya da elementin enerjisi dengeli olduğunda TOPRAK elementinin olumlu duygusu olan dengelilik duygusu hissedilir. Tatlı tatlar TOPRAK enerjisinin artmasını sağlarlar. Bu tatlar TOPRAK elementinin tatlarıdır. Bu element aynı zamanda kaslarımızı ve ağzımızı kontrol eder. Dolayısıyla kaslarımızın durumu bize bedenimizdeki TOPRAK enerjisi hakkında da bilgi verir. TOPRAK elementi METAL elementini besler ve yaratır; ATEŞ elementi tarafından beslenir ya da yaratılır; AĞAÇ elementi tarafından denetlenir ya da yokedilir; SU, elementini denetler ya da yokeder.. 21.

(22) Beş Element. BEŞ ELEMENT DÖNGÜLERİ Beş Elementi oluşturan elementler arasında iki tür ilişki bulunmaktadır: (Sheng) Yaratıcı ya da besleyici döngü - (Ke) yokedici ya da denetleyici döngü. Yaratıcı döngüye göre: METAL elementi SU, elementini yaratır; SU, elementi AĞAÇ elementini yaratır; AĞAÇ elementi ATEŞ elementini yaratır; ATEŞ elementi TOPRAK elementini yaratır; TOPRAK elementi METAL elementini yaratır.. Yokedici ya da denetleyici döngüye göre: METAL elementi AĞAÇ elementini yokeder ya da denetler; AĞAÇ elementi TOPRAK elementini yokeder ya da denetler; TOPRAK elementi SU, elementini yokeder ya da denetler; SU, elementi ATEŞ elementini yokeder ya da denetler; ATEŞ elementi METAL elementini yokeder ya da denetler. Bir sonraki sayıda yaratma ve yoketme döngülerinin kullanımları ve bedendeki Beş Element dengesinin nasıl bulunacağı anlatılacaktır.. Bir sonraki sayıda yaratma ve yoketme döngülerinin kullanımları ve bedendeki Beş Element dengesinin nasıl bulunacağı anlatılacaktır.. KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. 22.

(23) E. ski zamanlarda bir ülkede, çocuk doğuramayan bir prenses en sonunda hamile kalmış. Bütün ülke hummalı bir hazırlığa girişmiş. Hekimler prensesin ve doğacak veliahtın sağlığı ile ilgilenirken, halk da kutlamalara hazırlanıyormuş. O zamana kadar bulunmuş en büyük inci hazineden çıkarılmış. Bu inci doğacak biricik evlâdı ve onun ilerdeki hükümdarlığının birliğini temsil edecekmiş. İnciyi bir kolyeye dönüştürmek için ülkenin en iyi kuyumcu ustasına göndermişler. Usta, nice arınma çalışması ve dualardan sonra, gece vakti gelip el ayak çekildikten sonra işbaşı yapmış. Ertesi gün doğum gerçekleşecekmiş. İncinin de aynı zamanda işlenmesi gerekiyormuş. Bütün dikkatini toplamış hayatının işini yapmaya hazırlanırken elinden bir kaza çıkmış ve... İnci tam ortadan ikiye bölünmüş! Usta öleyazmış. Bütün varlığı kararmış. Kendini lanetlenmiş hissetmiş. En kötüsü de çektiği vicdan azabıymış. Sabaha kadar kıvranmış. Gün ağardığında saraya giderek kara haberi verecekmiş. Bunun bir uğursuzluk belirtisi olduğu düşüncesi tüylerini ürpertiyormuş. Sabah olunca kapının tekmelenmesiyle kendine gelmiş. Kapıyı açınca karşısında askerleri görünce dizlerinin bağı çözülmüş. Şöyle demiş askerlerin komutanı: "Usta! Tez inciyi ikiye böl! Prensesin ikizleri oldu!". KlanDergi / Sayı 2 / Temmuz 2003. 23.

Referensi

Dokumen terkait