• Tidak ada hasil yang ditemukan

Menkibeler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Menkibeler"

Copied!
496
0
0

Teks penuh

(1)

GÜMÜŞHANELİ

AHMED ZİYAEDDİN (K.S.)

HAZRETLERİNİN

MENKIBELERİ

ve

MENAKIB-I HÜSNİYE

Mustafa Fevzi bin Numan Efendi

(2)

Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddin

Hazretlerinin Menkıbeleri

ve

Menakıb-ı Hüsniye

Vuslat Vakfı Yayınları

Tasavvuf – Hikemiyat Serisi: 2

Müellif

Mustafa Fevzi bin Numan Efendi

Hazırlayan

Tahir Galip Seratlı

Birinci Baskı

Konya 2006

VUSLAT

Eğitim-Yardımlaşma Dostluk ve Çevre Vakfı Baba Sultan Mah. İstanbul Cad. No: 239 Tel: 0332. 350 64 99 Karatay/ KONYA Tüm yayın hakları VUSLAT VAKFI’na aittir.

(3)

GÜMÜŞHANELİ

AHMED ZİYAEDDİN (K.S.)

HAZRETLERİNİN

MENKIBELERİ

Mustafa Fevzi bin Numan Efendi

Hazırlayan

(4)

Mustafa Fevzi bin Numan Efendi (1871-1924)

Erzincan’ın Eğin (Kemaliye) ilçesinde 1871’de doğan şair mutasavvıf Mustafa Fevzi Efendi tahsilini İstanbul’da tamamlamıştır. Bahriye teşkilatında kâtiplik görevinde bulunması dolayısıyla ‘’kâtip’’ lakabıyla tanınmıştır. Nakşibendî tarikatı Halidiyye kolu şeyhlerinden Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevi’ye intisap etmiştir.

Tasavvufi konularda derin bilgisi yanında geniş kültüre de sahip olan Mustafa Fevzi Efendinin eserlerinin hepsi manzumdur. mânevi coşkuyla hikmetli, didaktik şiirler söylemiştir. Eserlerinde tasavvuf hakikatleri ve terbiyesini, tarikat adabını anlatan şair esas itibariyle mürşid-i kâmil bulma ve insanı kâmil olma yolunda uğraşanlara şiirleriyle ışık tutmaya çalışmıştır. 1924’te İstanbul Çarşamba’da vefat etmiş, Süleymaniye camii haziresine defnedilmiştir.

Basılan eserleri şunlardır: Menakıb-ı Ziyaiyye, Mir’atü’ş-şühud, Menakıb-ı Haseniyye, Kitabü İsbati’l-Mesalik, Mizanü’l-İrfan, Şümusü’s-Safa, İzharı-ı Hakikat.

(5)

Tahir Galip Seratlı (Hafızoğlu)

1938 yılında Konya’da doğdu. Konya lisesini ve Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdikten sonra (1960) Kaymakamlık, Devlet Planlama Teşkilatı uzmanlığı, Polis Enstitüsü Müdürlüğü, Vali Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Evli ve iki çocukludur, Almanca, İngilizce, Osmanlıca bilmektedir. Hazırladığı kitaplar şunlardır:

1. “Atalarımızın Gözüyle At”; (basıldı) 2. “Hakyol”; (basıldı)

3. “Aşka ve Âşıklara Dair” (Kaknüs Yayınları) 4. “Vahdet Aynasında” (İnsan Yayınları)

5. “Abdülkadir Geylani Hazretlerinin Menkıbeleri” (Pamuk Yayınları)

6. “Kırk Vezir Hikâyeleri” (Selis Kitaplar) 7. “Billûr Köşk Hikâyeleri” (Selis Kitaplar)

8. “Gayb Bahçelerinden Seslenişler” (İnsan Yayınları) 9. “Üss-i İnkılâp” (Selis Kitaplar)

10. “Sipehsalar Risalesi” (Selis Kitaplar) 11. “Çıktım Erik Dalına” (Nil Yayınları) 12. “Mizahımızın Üç Ustası” (Selis Kitaplar)

13. “Bustan’ül Kuds Gayb Sırlarından Hikâyeler” (Furkan Yayınları)

14. “Masal Masal İçinde – Dokuz Şark Masalı”

15. “Hikâyelerin En Güzeli”; Giritli Sırrı Paşa’nın “Ahsen’ül Kasas” adındaki Yusuf Suresinin tefsiri, (Selis Kitaplar)

16. “Hazreti Mevlâna’nın Duaları”; Mehmet Fazıl Paşa’nın “Şerh’ül Evrad’ül Müsemma bi Hakayık-ı Ezkâr-ı Mevlâna” (Rûmî yayınları)

17. “Muhyiddin Arabî Hazretleri ve Beş Risalesi” (Pamuk Yayınları) 18. “Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) Güzelllikleri” Divriğili Hacı

İsmail Hakkı Efendi’nin “Şemail-i Şems-i Cihan” adlı risalesi, 19. “Tevhid ve Vahdet-i Vücud Hakkında Eskimez Risaleler” 20. “Ömer Hayyam Şiiri ve Felsefesi”

21. “Ayntablı Aydî Baba Divanı” e-posta: [email protected]

(6)

1

SUNUŞ

Büyük şeyh, büyük âlim Gümüşhânevi Ahmed Ziyâeddin Hazretleri’nin menkıbelerine dâir manzum bir eseri sadeleştirilmiş haliyle birlikte sunuyoruz. Eserde Hazreti Pir’in hayatı, eserleri ve kerâmetleri anlatılmakta, mânevî kemâlâtı hakkında fikir verilmeye çalışılmaktadır.

Bu eser şeyh Hazretlerinin müridlerinden şâir Mustafa Fevzi Efendi tarafından divan şeklinde hazırlanmıştır. Münacatla başlayıp naatla devam etmekte, Nakşıbendi Tarikatı’nın Hâlidiye kolu pirleri sayılmakta, Hazreti Pir’in halleri, vefatı gayet akıcı ve yakıcı bir üslupla ifâde edilmektedir. Şeyh Hazretlerinin olağanüstü hal ve üstün vasıflarını ihtiva eden menkıbeleri kaside, gazel, muhammes ve müseddeslerle anlatılmaktadır.

Şair yazarın üslubu yanıktır, şiiri sağlam ve yüksek derecededir. Bu eserinde Niyazi Mısrî, Fuzuli, Nâbi, Yazıcızade ve Süleyman Çelebi’ye parlak nazîre örnekleri vermiştir.

Menkıbelerin milli ve dini kültürümüzde ağırlıklı bir yeri, ferdin dini hayatında önemli bir rolü vardır. Büyük âlim ve şeyhlerden Abdülvehhab Şârânî, Feridüddin Attar,

(7)

2

Molla Câmî, Sâkıb Dede; “Tabâkat’ül Kübra”, “Tezkiret’ül Evliya”, “Nefehat’ül Üns”, “Şevahid’ün Nübüvve”, “Sefîne-i Nefîse-i Mevleviye” gibi menkıbe eserlerini bizlere bırakarak, bir nevi menkıbelerin ehemmiyetini belirtmişlerdir. Azizüddin Nesefî hazretleri 'İnsan-ı Kâmil' adlı eserinde demiştir ki:

“Sözü anlamak medresede olur. Ondan sonra tekkeye gelmeli ve bir şeyhin müridi olmalı, ilm-i tarikde lâzım olanı öğrenmeli. Lâzım olan şeyden sonra hikâye-i meşâyihi okumalı. Yani riyazattan ve mücahedattan sonra, takvadan, zühdden, ahval ve menâkıb-ı meşâyihten bir şeyler okumalı. Ondan sonra kitapları terketmeli ve şeyhin münasib gördüğü kâr ile meşgul olmalı."

Menkıbeler, Müslümanın kalbini Allah (c.c), Peygamber (s.a.v) ve evliya muhabbetiyle doldurur, îmanı kuvvetlendirir, âhireti düşündürerek oraya hazırlık yapma gereği duyurur; sonsuz saâdete vesile olur. Hakk yoluna nasıl gidileceğini, o yolda nasıl davranılacağını pratik olarak gösterir, bunun parlak örneklerini verir. Şeriat esasları, tarikat prensipleri, tasavvufun temeli olan edep ve incelikleri en kolay şekilde menkıbelerin satır aralarından öğrenilir. Allah (c.c) ve Peygamber (s.a.v) aşkının, şeyh bağlılığının derinliği menkıbe okurken hissedilir.

Bu eser de; şeriata ve onun özü demek olan tasavvufa dair birçok hikmet ve bilgilerle mevcuttur. Mustafa Fevzi Efendi bu kitabını iman sahiplerinin gözlerini yaşartacak bir içtenlikle ve pek dokunaklı olarak yazmıştır. Kâmil bir şeyhi bulup ona bağlanmanın ne kadar önemli, ne kadar hassas bir mesele olduğunu belirterek bu bağın ne kadar güçlü olması gerektiğini göstermiştir.

(8)

3

Okuyucunun kalbine mânevi hazlar tattırıp, zevkler yaşatacak olan bu eser dünyanın karanlık telâşelerinden kurtulup mâneviyatın nurlu ufuklarında dolaşmak isteyenlerin gönüllerini Hakk (c.c) muhabbetiyle doldurup coşturacak, Gümüşhanevî Ahmed Ziyâeddin (k.s) Hazretlerinin kutlu kabirlerini ziyarete koşturacak niteliktedir.

Eserin aslı harekelidir. Kendi özel üslubunu aynen gösterdik; Liyk yerine “leyki”, nagehân yerine “nagihân”, alırsın yerine “alırsun”, bilirsin yerine “bilürsin”, dersin yerine “dirsin”, ona yerine “ana”, eylerim, isterim yerine “eylerem” “isterem” etme yerine “itme”, ettim yerine “itdim” (vb) şeklindeki ifadeleri aynen aktardık. Manzum parçaların sadeleştirilmiş şeklini hemen akabinde verdik, bunlara konu başlıkları ekledik. Anlaşılır bir şekilde Türkçe olan yerlere ise izah eklemedik.

Mustafa Fevzi Hazretleri bu eserinde okuyuculardan dua istemekte ve bütün mü’min kardeşlere dua etmektedir. Biz de öyle yapıyoruz; bu kıymetli eseri din ve irfan hayatımıza yeniden kazandıran muhterem Sami Tokgöz beyefendiye, kitabın yayınlanmasında hizmeti geçenlere Fâtiha ve İhlâs Sûrelerini okuyarak hayır dua etmelerini aziz okurlardan biz de rica ediyoruz, şair yazarın bütün din kardeşlerine ettiği dualara biz de gönülden katılıyor, yanlışlıklarımızın hoş görülerek bağışlanmasını diliyoruz.

(9)

4

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

ZİKİR

Mukaddem zikredem ism-i celâl’i Ki oldur mü’minin hayr’ül mekali Eğer her kim iderse zikr-i Hakk’ı Dilinde ger bulursa fikr-i Hakk’ı Olur elbette Allah’ın velîsi Zuhûr eyler anın feyz-i celîsi O ism’ullah bütün esmâyı câmi’ Odur mü’minlerin kalbinde lâmi’ O bir iksîr-i a’zamdır kulûba Odur mâhî gumûma hem kürûba Hülûs-ı kalb ile kim ide Allah Anı da zikreder ol demde Allah Eğer Allah dise bir kez lisânın Vücudun titrese içinde canın Sana lebbeyk ider vallahi Allah Görürsün kimse yok dilde bir Allah İşitdikçe o zevki dirsin Allah Didikçe dirsin Allah dirsin Allah Muîn ü hem zahîrim dirsin Allah Zelilem ben nasîrim dirsin Allah Otursan dirsin Allah yatsan Allah Uyusan dirsin Allah kalksan Allah

(10)

5

Olursun zâkir-i Hakk böyle mutlak Çalışsan bu sözü dirsin muHakk Bana benzese halin pek garibsin Bu lezzetten bu sırdan bî-nasibsin Giceler subh olunca ağlayanlar Nevâ-yı zikr ile hoş çağlayanlar Bulurlar hem görürler dürlü nimet Olub âşık duyarlar dilde lezzet Eğer olmak dilersen Hakk’a mazhar Oturma dâim eyle zikri izhar Gönül silmek dilersen ger gubârı Bırakma dembedem sen zikr-i yari Zikirle mezkûra yol bulasın sen Zikirle vâris-i aşk olasın sen Zikirle mutmaindir cümle diller Zikirle münceli olur gönüller Zikirle olasın makbûl-i dergâh Zikirle bulasın maksûdu her gâh Zikirle şah olur cümle gedâlar Zikirle Hakk’ı buldu âşinâlar Zikirle rıf’ati buldu melekler Zikirle muntazam oldu felekler Zikirle çarh ider devr ü hırâman Zikirle devreder ol mâh-ı tâban Zikirle “allemel esma” bilindi Zikirle âdem’e secde kılındı Zikirle buldu Havva nimeti hem Zikirle İdris aldı cenneti hem

(11)

6

Zikirle keşti-i Nuh itdi seyran

Zikirle buldu in’am-ı firavan

Zikirle Hud olubdur Hakk’a makbul Zikirle nâka-i Salih bulur yol

Zikirle yakmadı ateş Halîl’i Zikirle kesmedi kard İsmail’i Zikirle buldu Yakub şâh-ı aşkı Zikirle oldu Yusuf mâh-ı aşkı Zikirle “erini” didi çü Musa Zikirle ref’ olundu göğe İsa Zikirle enbiya buldu likayı Zikirle asfiya buldu bekayı Zikirle çok olur in’am ü ihsan Zikirle Hak olur hakkıyla insan Zikirle Arş’a çıkdı şâh-ı Batha Zikirle Hakk’ı gördü mâh-ı “evha” Zikirle ol Muhammed oldu a’lâ Zikirle Hak habîbim didi şehlâ Zikirle emrider Allah-ı Bâkî Zikirle bulunur ol şah-ı bâkî Zikirle durdurur Kürsi vü Arş’ı Zikirle döşedi nice bu ferşi

Zikirle ol mûris-i hubb-ı Huda’dır Zikir ol mûnis-i hoş etkiyadır Zikir ol mahzen-i esrar-ı Sübhan Zikir ol menba-ı derya-yı irfan Zikir ol meyve-i has-ı ilâhî Zikir ol tuhfe-i derya-yı şâhî

(12)

7

Zikir ol mûsıl-ı zat-ı Ehad’dir

Zikir bahşâyış-ı Ferd ü Samed’dir İlâhî âşinâ kıl zikr ü fikre

Kılıb eltaf ulaşdır bizi zikre Zikirle kıl müferreh dilleri hep Zikirle kıl müzeyyen illeri hep Zikirle eyle Huda’ya hep enîsim Zikir olsun mehâfilde celîsim İlâhî lutfile zikrin nasîb it O zikrile beni sana karîb it İlâhî yok kapından gayri dergâh Sana geldim beni sen eyle âgâh Senin lütfun zehî çokdur ilâhî Meded ey padişahlar padişahı Zehî ahmak zehî alçak bu nefsim Unutdu zikrini elhak bu nefsim Ben itdim kapuna geldim dahîlek Gani Settar seni bildim dahîlek Dahîlek kimsesizler kimsesi ah Dahîlek geçdi ömrüm berhava ah Seversen Hazreti Kutb-ı Cihanı Oku İhlâs ile Seb’ül mesânî

ZİKİR

İlk önce mü’min kulların en hayırlı sözü olan “Allah (c.c)” ismini anıyorum.

(13)

8

Kim Allah’ın (c.c) ismini dil ile anıp gönlünde “Allah (c.c)” düşüncesini muhafaza ederse elbette Allah’ın (c.c) velisi olur, Hakk’ın feyizleri onda açıkça ortaya çıkar.

Bütün ilâhî isimleri içine alan “Allah (c.c)” ismi, mü’minlerin kalplerine parlaklık verir. Bu isim kalpleri en güçlü bir iksir gibi etkiler, gamları ve kederleri yok eder.

Kim içtenlikle “Allah (c.c)” diye zikredip ansa Cenâb-ı Hakk da (c.c) hemen onu anar. Zira Kur’an-ı Kerim’de “Beni

anın ki, ben de sizi anayım.” (Bakara Sûresi 152)

buyrulmuştur.

İçin titreyerek bir kez “Allah (c.c)” desen yemin ederim ki, Allah (c.c) sana “Buyur!” diye hitap eder, bunu kalbinde açıkça hissedersin.

O ilâhî hitap sana o kadar zevk verir ki, bu zevki duydukça “Allah (c.c)” dersin ve hep tekrar edersin. “Yardımcım ve koruyucum Allah’tır (c.c)” dersin. “Ben zelilim, zavallıyım, bana ancak Allah (c.c) yardımcı olur” dersin.

Oturup kalkarken, yatarken, uyurken bile hep “Allah” dersin artık. Hakk’ı zikredenlerden olursun. Çalışırsan bu hali kazanırsın. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Onlar

ayaktayken, otururken, yanları üzerinde yatarken Allah’ı zikrederler” (Âl-i İmran Sûresi 191)

Eğer durumun bana benziyorsa pek zavallısın, bu tattan ve bu sırdan nasip almamışsın demektir.

Geceleri sabahlara kadar “Allah (c.c)” diye ağlayarak coşkuyla zikredenler türlü güzellikler görür, türlü nimetler bulurlar. Hakk (c.c) âşıkı olup gönüllerinde tat duyarlar.

(14)

9

Hakk’ın (c.c) tecellilerinden nasip almak istersen boş durma, devamlı olarak Allah’ı (c.c) zikret.

Gönülden kiri, pası, tozu silmek istersen Allah’ın (c.c) zikrini dilinden hiç düşürme. Böylece zikretmiş olduğun Cenâb-ı Hakk’a (c.c) kavuşmanın yolunu bulursun, ilâhî aşka ulaşırsın.

Gönüller ancak Allah’ın (c.c) zikriyle doyuma ulaşır. Zira aşağıdaki ayette “Bilin ki, kalpler Allah’ın zikriyle tatmin

olur” (Ra’d Sûresi 28) buyrulmuştur.

Kalpler Allah’ın (c.c) zikriyle parlaklık kazanır. Zikirle Hakk’ın (c.c) sevdiği kul olunur, zikirle her maksada ulaşılır.

Zikirle fakirler, dilenciler padişah olur. Hakk’ı (c.c) bulanlar hep zikir sayesinde bulmuşlardır.

Melekler zikirle yükseklik buldu, gökler zikirle düzenli bir hale geldi.

Gökler ve göklerdekiler zikirle dönerler, parlak ay zikirle dönüp dolaşır.

“Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti” (Bakara Sûresi 31) ayetinin sırrına Hz. Âdem (a.s) zikirle erdi.

Zikir sayesinde (Hz. Âdem’e (a.s) bütün melekler secde etti.

Havva anamız nimeti zikirle elde etti. Hz. İdris (a.s) cennete zikirle girdi.

Hz. Nuh (a.s) zikirle birçok nimetlere erişti ve onun gemisi zikirle seyretti.

Hz. Hud (a.s) zikirle Hakk Teâlâ’nın (c.c) makbul kullarından oldu.

(15)

10

Nemrut’un ateşi Hz. İbrahim’i (a.s) zikir sayesinde yakmadı.

Bıçak Hz. İsmail’i (a.s) zikrinden dolayı kesmedi.

Hz. Yakup (a.s) çok sevdiği oğlu Hz. Yusuf’a (a.s) zikirle kavuştu.

Hz. Yusuf (a.s) zikir yüzünden aşkın sembolü oldu.

Hz. Musa (a.s) zikrin tesiriyle “Yâ Rabbî seni göreyim” dedi. (A’raf suresi: 143.)

Hz. İsa (a.s) göğe zikirle yükseltildi.

Peygamberler Cenâb-ı Hakk’a (c.c) zikirle kavuştular. Veliler zikirle bekabillah makamına erdiler.

Zikir birçok nimete ve ilâhî bağışlara sebep olur. İnsan zikirle Hakkal Yakîn mertebesine erer.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Miraca zikirle çıktı. Cenâb-ı Hakk’a “O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar,

hatta daha da yakın oldu.” (Necm Sûresi 9) ayetinde

belirtilen en yakın mertebeye zikirle yükseldi ve zikirle en yüksek oldu. Zikir yüzünden Hakk Teâlâ (c.c) kendisine “sevgilim” dedi.

Baki olan Cenâb-ı Hakk (c.c) bizlere zikretmemizi emretti, O’na ancak zikirle ulaşılabilir.

Hakk Teâlâ (c.c) Arş’ı ve Kürsi zikirle durdurur. Bu dünyayı zikirle yaratıp düzenledi, süsledi.

Zikir Allah (c.c) sevgisine getirir. Zikir takva sahiplerinin hoş âdetleridir.

Zikir Hakk Teâlâ’nın (c.c) sır hazinelerinin mahzenidir, irfan denizinin kaynağıdır. Zikir Cenâb-ı Hakk’ın (c.c) özel meyvesi ve hediyesidir.

(16)

11

Zikir Ahad olan Hakk Teâlâ’nın (c.c) zatına ulaştırıcıdır. Ferd ve Samed olan Cenâb-ı Hakk’ın (c.c) lütfudur.

Ya Rabbî, zikri ve tefekkürü bize tanıt, lütfunla bizi zikre ulaştır. Bütün gönülleri zikirle ferahlat, her yeri zikirle süsle. Zikri bana hep yoldaş ve arkadaş et. Meclislerde zikirle oturayım. Lütfet, zikrini nasip eyle, o zikirle beni sana yaklaştır.

Ya Rabbî, Sen’in kapından başka sığınacak yer yok. İşte Sana geldim, beni Sen uyandır, nurlandır, bilgilendir.

Ya Rabbî, Sen’in lütfun pek çoktur, ey padişahlar padişahı bana yardım et. Çok ahmak ve alçak olan bu nefsim Sen’in zikrini unuttu.

Bu hatayı ben işledim ve kapına geldim, Sana sığındım. Sen Gani ve Settar’sın; çok zengin ve günahları örtücü olduğunu bilerek Sana sığınıyorum.

Sen kimsesizler kimsesisin; ömrüm boşa geçti Sana sığınıyorum.

Cihanın kutbu Ahmed Ziyâeddin Hazretlerini seversen ruhuna Fâtiha ve İhlâs oku!

Zikr-i Hakk’a çalışan gör nice mebrûr olur Zikrile kalbi siler ol zehî mesrûr olur Zikrini dilden koma eyle ana iktida Zikrile bir nice halk bak nice mağfûr olur Zâkir-i zikr olagör mezkûra ire yolun Zikrin iden bendesi zatıyla me’cûr olur Olma zikirden cüda kalbini eyle cilâ Zikrile me’lûf olan aşk ile meftûr olur

(17)

12

Zikre çalış daima kalbi uyandıragör

FEVZİYA zikreyleyen daima mensûr olur

ZİKRE ÇALIŞ, ZİKRE ALIŞ

Zikre çalışan Hakk Teâlâ’nın (c.c) katında zikrin ne kadar makbul olduğunu görür. O, zikir ile kalbini temizler ve çok sevinçli olur.

Allah’ın (c.c) emrine uy da zikri dilinden eksik etme. Çünkü zikir yüzünden pek çok kimse mağfirete erer, günahları affedilir.

Hakk’ı (c.c) zikredenlerden ol ve Hakk’a (c.c) ulaşma yoluna gir. Hakk Teâlâ (c.c) kendisini zikreden kulunu Zatına ulaştırarak mükâfatlandırır.

Zikirden ayrı kalma, kalbini zikirle parlat. Zikretmeye alışan kimse Allah (c.c) aşkına kabiliyet kazanır, tabiatı Hakk (c.c) aşkına uygun bir hale gelir.

Daima zikre çalışarak kalbini uyandırmaya bak. Ey Fevzi zikredene her zaman Allah’ın (c.c) yardımı ulaşır.

Zikirden havf iden gafil ne bilsin zevk-i zikrullah Velî zikreyleyen sâdık bulur ol şevk-i fikrullah Celîsi Hak’dırır zâkir enîsi Hak’dırır zâkir Habîb-i dostdurur zâkir bilir esrâr-ı zikrullah Bu zikrin câmını nûş it sadâ-yı zikri sen gûş it Nevâ-yı zikrile cûş it duyarsın hubb-ı zikrullah

(18)

13

Cemâlî zatını örtmüş celâlî perdesiyle ol

Nice bin perdeler yırtub görürsün dildedir Allah Bu bir âlemdirir ey dost bilemez tatmayan zevki Çalış ezkâr ü evrâda kamu âlemdedir Allah Şu zikrin zevkine müjde verirdik cümle ekvânı Eğer bilse idik kadrin kılurdun vird-i zikrullah O bir zat-ı münezzehdir bütün ekvân ü ezmandan Ne bu dünya ne o dünya senin kalbindedir Allah Zikirden de münezzehdir fikirden de mukaddesdir Seni zikretdiren oldur yine zâtındadır Allah Ne mümkin FEVZİYA târif idesin âlem-i zikri Hakîki zikri bilmezsin heman bir dildedir Allah

ZİKRİ SEV

Zikirden korkan gaflettedir, zikrin zevkinden habersizdir. Fakat zikreyleyen doğru tabiatlı kişi o coşkuyu ve tefekkürü elde eder.

“Zikredenin yanında Hakk Teâlâ bulunur.” (Hadis-i Şerif) Hakk Teâlâ (c.c) ona dost olur ve onu sever. Zikreden, zikrin sırlarına erer.

Zikir şerbetinden sen de iç, zikir sesini dinle, onun ahengiyle coş, o zaman zikri seversin.

Hakk Teâlâ (c.c) Cemâlini, Celâl sıfatıyla örtmüştür. Bu perdeler sayısızdır ama zikirle bunları yırtıp Allah’ın (c.c) kalbinde olduğunu görürsün.

Ey arkadaş, zikir başka bir âlemdir, onun zevkini tatmayan bilmez, zikre ve virdlere yani velilerin devamlı

(19)

14

okudukları dualara çalış. O zaman Allah’ın (c.c) bütün âlemlerde olduğunu idrak edersin.

Zikir o kadar tatlıdır ki, tatmış olsan onun müjdesine bütün kâinatı verirdin.

Onun değerini bilebilseydin, zikirden asla geri kalmazdın.

Zaman ve mekândan münezzeh olan Cenâb-ı Hakk (c.c) ne bu dünyada ne de ahirettedir, o senin kalbindedir.

Hakk Teâlâ’nın (c.c) zatı zikirden de, düşünceden de uzak ve temizdir. Seni zikrettiren O’dur ama yine kendi zatındadır.

Ey Fevzi zikir âlemini tarif edemezsin. Gerçek zikri

bilmezsin Allah (c.c) gönüldedir. Hadis-i Kudsi’de “Arzıma

ve semama sığmadım, mü’min kulumun kalbine sığdım”

buyrulmuştur.

İSTİMDAD

Ya ilâhî zât-ı pâk-i Zülcelâlin aşkına Nur-ı zâtın hem vücûd-ı lâ-misâlin aşkına Sırr-ı tenzîlin kitab-ı bî-zevâlin aşkına Didiğin “lâ taknetû” sıdk-ı mekalin aşkına

Bizleri kurtar bu benlikden cemâlin aşkına Naksımız görme günahkârız kemâlin aşkına Server-i taht-ı risâlet mehbıt-ı ruh’ül emin Bâis-i esrar-ı hilkat rahmetel lil âlemin Vâsıl-ı güldeşt-i vuslat ya şefi’al müznibin Ey habib-i Rabb-ı İzzet muktedâ-yı mürselin

(20)

15

Bizleri kurtar bu benlikden cemâlin aşkına Naksımız görme günahkârız kemâlin aşkına Ey şeh-i taht-ı sadâkat biyh-ı bünyâd-ı tarik Silsile bend-i tarîkat şems-i Hak pîr-i şefik Mazhar-ı sırr-ı alâ-yı na’t-ı fi’l gar-ı refik Menba’-ı bahr-i kerâmet ya Eba Bekri Atîk

Bizleri kurtar bu benlikden cemâlin aşkına Naksımız görme günahkârız kemâlin aşkına Gonce-i bağ-ı velâyet kıdve-i erbab-ı dîn

Şa’şaa-bahş-ı hilâfet tac-ı ashab-ı yakîn Mehbıt-ı feyz-i risalet vâris-i habl’il metîn Hısn-ı bünyan-ı adalet kal’a-i din-i mekîn

Bizleri kurtar bu benlikden cemâlin aşkına Naksımız görme günahkârız kemâlin aşkına Lü’lü-i ka’r-ı bihar-ı marifet şeyh-i edîb

Anber-i bezm-i hakikat fahr-i ashab-ı Habîb Menba-ı hilm ü hayâsın câmi’-i şer’-i necîb Bab-ı feyzinden beni dûr itme Osman-ı lebîb

Bizleri kurtar bu benlikden cemâlin aşkına Naksımız görme günahkârız kemâlin aşkına Ey meh-i burc-ı imamet vâris-i sahib-kitap Vâkıf-ı ilm-i nübüvvet şâhid-i fasl’ul hitap Şâh-ı evreng-i şecaat rehrev-i râh-ı savab Bab-ı lütfunda esirim el meded ya ‘bet Türab

Bizleri kurtar bu benlikden cemâlin aşkına Naksımız görme günahkârız kemâlin aşkına Ey nücum-ı ihtida v’ey hayl-i ashab-ı güzîn Bülbülân-ı gonce-i bağ-ı risalet rükn-i dîn Zümre-i erbab-ı tahkik vey güruh-ı vâsılîn Lâyıkayn-ı rızvanullahi aleyhim ecmaîn

Biz günahkârız Huda-yı Zülcelâlin aşkına Merhamet idin ilâhî bî-misâlin aşkına

(21)

16

YARDIM DİLEĞİ

Yâ Rabbî! Yüce zatın aşkına, Zatının nuru ve benzersiz varlığının aşkına. Sonsuza dek hükmü geçerli olan Kur’an-ı Kerim aşkına. “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin” (Zümer Sûresi: 53) buyruğun aşkına.

Cemâlin aşkına bizleri bu benlikten kurtar. Günahkârız, kemal sıfatlarının aşkına noksanlığımıza bakma.

Ey Cebrail’in (a.s) indiği peygamberlik tahtının serveri, ey yaratılış sırlarının sebebi ve âlemlere rahmet olan Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hakk’a (c.c) kavuşma gülbahçesine ulaştıran sensin. Günahkârlara şefaat edensin. Rabb-ı Teâlâ’nın (c.c) sevgilisi, peygamberlerin önderisin.

Cemâlin aşkına bizleri bu benlikten kurtar. Günahkârız, yüce vasıflarının aşkına noksanlığımıza bakma.

Ey doğruluk tahtının padişahı, tarikat yapısının temeli, tarikat zincirinin baş halkası, Hakk güneşi, şefkatli pir. Peygamber Efendimiz’in mağara arkadaşı, kerâmet denizinin kaynağı Hz. Ebu Bekir (r.a) Efendimiz.

Cemâlin aşkına bizleri bu benlikten kurtar. Günahkârız, güzel vasıflarının aşkına noksanlığımıza bakma.

Velâyet bahçesinin goncası, dindarların imamı, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) şanlı halifesi, büyük sahabilerin tacı, peygamberlik feyzini alan, sağlam ipin vârisi, adâlet ve din kalesi Hz. Ömer Faruk (r.a) Efendimiz.

Cemâlin aşkına bizleri bu benlikten kurtar. Günahkârız, güzel vasıflarının aşkına noksanlığımıza bakma.

Ey marifet denizi derinliğinin incisi, edepli şeyh, hakikat meclisinin anberi, ashab-ı kiramın övüncü olan Hz. Osman

(22)

17

Zinnureyn (r.a) Efendimiz. Yumuşak huyluluğun ve hayânın kaynağısın, Kur’an-ı Kerim-i toplayıp bir araya getirensin. Feyzinin kapısından beni uzaklaştırma.

Cemâlin aşkına bizleri bu benlikten kurtar. Günahkârız, güzel vasıflarının aşkına noksanlığımıza bakma.

Ey Haydar-ı Kerrar Aliyy’ül Murtaza (r.a) Efendimiz, imamlık burcunun mehtabısın. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) varisisin, peygamberlik ilmine vâkıfsın. Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) gelen ilâhî hitabın şahidisin, şecaat ve kahramanlık tahtının padişahısın, doğru yolun yolcususun, senin lütfunun kapısında esirim.

Cemâlin aşkına bizleri bu benlikten kurtar. Günahkârız, güzel vasıflarının aşkına noksanlığımıza bakma.

Ey hidayet yıldızları seçkin sahabeler, peygamberlik bahçesi goncasının bülbülleri, dinin direkleri, sizler hakikate ve Hakk’a (c.c) ermiş kimselersiniz. Allah Teâlâ (c.c) hepinizden razı olsun. Biz günahkârız, celâl sahibi ve benzeri olmayan Allah Teâlâ (c.c) aşkına bize merhamet edin.

NAAT-I ŞERİF

Ey şefi’-i arsa-i dilsûz-ı hicran el aman Destgîr-i mücrim-i bî-tâb ü giryan el aman Mahzen-i esrar-ı Tâ Hâ sırr-ı “Sübhanellezi” Menba-ı envâr-ı Yâsin mağz-ı Kur’an el aman Şah-ı levlâk ü “Leamrük” mâh-ı Yesrib sırr-ı kün Künh-i âlem asl-ı Âdem feyz-i Sübhan el aman

(23)

18

Mübarek ravza-i pâke yüzün sürmek diler Bu hakîr-i bî-nevâ sen eyle ferman el aman Hiç olur mu râh-ı kûyünde şeh ben bir zaman Pa-bürehne baş açık çâk-ı girîban el aman

Ben ne kemter mücrim ü âsi günahkâr bendeyim Ki demâdem kâr u bârım cümle isyan el aman Âsiyem gerçi günahkâr bendeyem sen şâhsın Affidib mahvit kusurum hakk-ı Rahman el aman N’ola ey kân-ı kerem bu bende-i üftâdeni

Lütfedüb vaslınla güldür ah ü efgan el aman El aman ey zat-ı pâki cümleye mescud olan Tut elim eyle beni vaslınla şâdân el aman Zat-ı pâkin hakkına iste beni dergâhına N’ola ben lâyık değilsem eyle ihsan el aman O ne kutlu rûz ola FEVZİ çıka dergâhına İsteye senden şefaat âli sultan el aman

EY YÜCE PEYGAMBER (s.a.v)

Ey ayrılığın yakıcı arsasında günahkârlara şefaat edici Efendimiz (s.a.v), suçlu ve güçsüz olup ağlayanların elinden tutan Efendimiz (s.a.v) yardıma yetiş!

Ta-Ha sırlarının hazinesisin, “Bir gece kulunu götürdü” (İsra suresi 1.) ayetinde belirtilen mirac mucizesinin sırrısın, Yasin Sûresi nurlarının kaynağı, Kur’an-ı Kerim’in özüsün; yardıma yetiş!

(24)

19

“Sen olmasaydın gökleri yaratmazdım” kudsi hadisinin manasının padişahısın. Allah Teâlâ (c.c) “Hayatın hakkı için,” (Hicr Sûresi 72) buyurarak Sen’in ömrüne yemin etti.

Medine-i Münevvere’nin mehtabısın, oluş ve yaratılış sırrısın. Âlemlerin ve Hz. Âdem’in (a.s) aslı ve özüsün. Noksanlardan münezzeh olan Hakk Teâlâ’nın (c.c) feyzisin, yardıma yetiş.

Bu aşağılık hiçbir şeye malik olmayan kul Medine’deki Senin tertemiz ravzana yüzünü sürmek istiyor, Senin müsaade emrini bekliyor; yardıma yetiş!

Yalın ayak, başıkabak, yakası yırtık bir halde Ravza-i Mutahhara yoluna düşeyim mi? Yardıma yetiş!

Ben ne kadar değersiz, suçlu, günahkâr bir kulum ki, her zaman işim gücüm isyandan ibaret, yardıma yetiş!

Gerçi değersizim, asiyim, günahkârım ama sen Ulu Padişahsın, suçumu afffeder, kusurumu bağışlarsın, Rahman olan Allah’ın (c.c) hakkı için yardıma yetiş!

Ey cömertik kaynağı, bu düşkün kuluna lütfeyle de beni sana kavuşturarak güldür, ne olur. Ağlıyorum, yardıma yetiş!

Ey herkesin secde ettiği Ulu Zat (c.c) yardımıma yetiş! Tertemiz Zatın hakkı için beni dergâhına iste, ben buna layık değilsem de ne olur ihsan eyle, yardıma yetiş!

Fevzi Senin dergâhına çıktığı gün ne mübarek bir gündür; çünkü o gün Senden şefaat dilerim, ey yüce Sultan yardımıma yetiş!

(25)

20

TEVESSÜL-İ SİLSİLE

Ey risalet goncası muhtar-ı cümle enbiya V’ey sadakat menbaı Sıddık-ı pür feyz ü safa Murg-ı anka-yı tarîkat pîr-i Selmân-ı garib Verd-i sad-berk-i velâyet Kasım-ı mülk-i vefa Bülbül-i bağ-ı imâmet Cafer-i şeyh-i münir Âşık-ı gülzâr-ı vahdet Bayezid-i bî-riya

Mahzen-i esrar-ı Hak ya Eb’el Hasen zat-ı edîb Ya Ali senden meded ey menba-ı nur-ı hüda Yusuf-ı şehrâh-ı vuslat ey velîler serveri Gucdevânî ârif-i pür feyz-i cemi’-i enbiya Fağnevi Râmitenî Baba Simâsi el meded Bârgâh-ı lütfunuzdan etmeyin bir dem cüda Dürr-i mergub-ı bihar-ı marifet Mîr Külal Şah-ı evrengi tarîk-i Nakşıbendân-ı Huda Ya Alâüddin-i Attar’ül Buhâri şeyhimiz El meded Yakubü Çerhi’yyül Hisâri pîr-i mâ Ya Ubeydallahi Ahrâri Semerkandî şerif Ey Muhammed Zâhidi fâni Cenâb-ı Pârisa Hazreti Derviş Muhammed Hâcegi Bâki meded V’ey Müceddid Ahmed’el Faruk imam-ı evliya Urvet’el vüska ve Seyfeddin ve Seyyid nûr-ı Hak Ey Habibullahi Mazhar Dehlevî şems’üd duha Ya sipehsâlar-ı sâdat Hazreti Halid dahîl Ahmedi Şâmi’yyül Ervâdi veliyy-i Kibriya

Gıbta- fermâ-yı Süreyya bahr-i hikmet feyz-i Hak Mültecâ-yı ârifindir Hazreti Ahmed Ziya

(26)

21

Ey mukaddes zat-ı pâk-i menba-ı hulk-ı hasen Peyrev-i şâhı velayet zübde-i hilm ü hayâ Bâb-ı eltâf-ı inayetden beni dûr itmeyin Bahr-i feyza feyzinizden isterem bir katre mâ Eksilür mi bahr-i ummân-ı kerem bir reşhadan N’ola ger lâyık değilsem eyleyin lütf u seha Bulmadım bâb-ı Cenâb-ı Hazreti Ahmed’den öz FEVZİYA derman içün bu derdime dâr-ı şifa

PİRLERDEN YARDIM DİLEME

Ey bütün peygamberlerin içinden seçilmiş peygamberlik goncası ve ey doğruluk kaynağı, feyiz ve mutluluk dolu Hazreti Ebu Bekir Sıddık (r.a),

Ey tarikat ankası yani tarikatın devlet kuşu, Pir Selmanı Farisi (r.a),

Velâyetin binyapraklı gülü vefalı Kasım bin Muhammed Hazretleri (r.a) yardım edin!

İmamlık bahçesinin bülbülü, nurlu şeyh Cafer Sadık (r.a) Hazretleri!

Vahdet gülbahçesinin âşıkı riyasız Bayezid Bestami (k.s), Hakk’ın sırlarının hazinesi Hasan Harakani (k.s),

Ey hidâyet nurunun kaynağı Ebu Ali el-Faremedi (k.s) Hazretleri yardım edin!

Ey Hakk’a kavuşma caddesi ve veliler önderi Yusuf Hemedani (k.s),

(27)

22

Ey bütün peygamberlerin feyziyle dolu arif Abdülhalik Gucdevani (k.s),

Ey Mahmud İncir el-Fagnevi (k.s), Ey Ali Ramiteni (k.s),

Ey Muhammed Baba Semmasi Hazretleri (k.s)!

Marifet denizinin beğenilen incisi Seyyid Emir Külal Hazretleri (k.s)! lütfunuzdan bir an bile bizi ayrı bırakmayın!

Ey Nakşıbend Tarikatı tahtının padişahı Bahaeddin Hazretleri (k.s)!

Ey şeyhimiz Buharalı Alaaddin Attar (k.s) Hazretleri yardım edin!

Ey pirimiz Yakup Çerhi (k.s),

Ey Semerkandlı Ubeydullah Ahrar (k.s) Hazretleri yardım edin!

Ey Muhammed Parsa (k.s) Hazretleri,

Ey Hazreti Derviş Muhammed (k.s) Hazretleri, Ey Hâcegi Emkenegi (k.s) Hazretleri,

Ey Bakibillah (k.s) Hazretleri yardım edin.

Ey Müceddid-i elf-i sâni, (ikinci binin yenileyicisi), evliyanın imamı Ahmed Farukî İmam-ı Rabbani (k.s) Hazretleri,

Ey sağlam kulp olan Muhammed Masum (k.s) Hazretleri,

Ey şeyh Seyfeddin Dehlevi (k.s) Hazretleri, Ey Seyyid Bedvani (k.s) Hazretleri yardım edin! Ey Şemseddin Habibullah (c.c) Hazretleri,

(28)

23

Ey velilerin kumandanı Mevlâna Halid-i Bağdadi (k.s) Hazretleri yardım edin!

Ey Süreyyayı imrendiren hikmet denizi, Hakk feyzi Ahmed Şamî Ervâdî (k.s) Hazretleri,

Ey ariflerin sığınağı Ahmed Ziyâeddin (k.s) Hazretleri, Ey güzel ahlak kaynağı şahının izinden giden kutlu zat, yumşak huy ve hayânın özü Hasan Hilmi (k.s) Hazretleri yardım ve bağış kapınızdan beni uzak tutmayın!

Coşkun feyzinizin denizinden bir damla su istiyorum. Bir damlayla cömertlik deryası eksilir mi?

Buna layık değilsem de cömertlik edip lütfeyleyin.

Ey Feyzi, derdime derman olarak Hazreti Ahmed Ziyâeddin’in (k.s) kapısından samimi bir yer bulmadım.

TAZARRU

Esir-i nefs olub geldim kapuna hazreti Â’lâ

Düşündüm âsitanenden bana yok gayri bir me’va Senin lütfun zehî çokdur benim ahkar benim edna Bu mücrim bendene eyle telattuf ey meh-i garra

Garibem âsitânende yüzüm yok zerrece asla Meded Ahmed Ziyâüddin dahîlek gavs-ı bî-hemta Denî nefsim beni urdu düşürdü bir hatar çâha

Gözüm görmez bir a’mâyem nice gitmek gerek râha Temerrüd eyleyüb nefsim günahkâr oldu Allah’a Anın çün arz-ıhal itdim efendim sen şehinşaha

Garibem âsitânende yüzüm yok zerrece asla Meded Ahmed Ziyâüddin dahîlek gavs-ı bî-hemta

(29)

24

Olursa himmetin ancak bulur bu dertli bir çare Aman ey hazreti hâce beni güldürme ağyare Sana bende olub geldim beni dost eyle ol yare Ümidim hazreti şeyhden nazar kılsun dil-i zâre

Garibem âsitânende yüzüm yok zerrece asla Meded Ahmed Ziyâüddin dahîlek gavs-ı bî-hemta Beni mest eyledi dünya ve hem tutdu dîv-i zalim

Bu nefsim cümleden azgun heva-yı bed bütün halim Unutdum zikr ü fikri hep diğergûn oldu ahvalim Hata vü cürm ü isyandır bütün ezkâr ü akvalim

Garibem âsitânende yüzüm yok zerrece asla Meded Ahmed Ziyâüddin dahîlek gavs-ı bî-hemta Yapışdım halka-i bab-ı Cenâb-ı Hazreti Pîr’e

Getürdim defter-i isyan rikâb-ı Hazreti Pîr’e Dayandı FEVZİ bî-tb sihâb-ı Hazreti Pîr’e Hacâletle bedi’ kıldı kitab-ı Hazreti Pir’e

Garibem âsitânende yüzüm yok zerrece asla Meded Ahmed Ziyâüddin dahîlek gavs-ı bî-hemta

YALVARIŞ

Ey yüce Pir, nefsime esir olup kapına geldim. Çünkü senin dergâhından başka sığınacak bir yer yok. Senin lütufların çoktur, ben ise en alçak ve aşağılık biriyim; bu suçlu kuluna lütfeyle ey Parlak Ay!

Senin tekkende garibim, yüzüm yok. Ey Ahmed Ziyâeddin (k.s), sen eşsiz bir yardımcısın; sana sığındım bana yardım et.

(30)

25

Alçak nefsim beni vurdu, tehlikeli bir kuyuya düşürdü; gözüm görmüyor, yola nasıl gideyim. Nefsim suç işlemekte ısrar edip günahkâr oldu. Onun için sen padişahlar padişahına dileklerimi arzettim.

Senin tekkende garibim, yüzüm yok. Ey Ahmed Ziyâeddin (k.s), sen eşsiz bir yardımcısın; sana sığındım bana yardım et.

Bu dertli ancak sen himmet edersen derdine çare bulur. Aman düşmanlarımı bana güldürme. Sana bağlanıp geldim, beni Hakk’a (c.c) dost et. Ümidim Hazreti şeyhin acılı gönlüme bir nazar eylemesidir.

Senin tekkende garibim, yüzüm yok. Ey Ahmed Ziyâeddin (k.s), sen eşsiz bir yardımcısın; sana sığındım bana yardım et.

Dünya beni kendimden geçirdi ve zalim şeytan beni tuttu. Bu nefsim hepsinden azgındır, heva ve kötü heveslere düşkündür, zikri ve tefekkürü unuttum, halim değişti. İşlerim ve sözlerim hep yanlış ve suç, ilâhi emirlere aykırı.

Senin tekkende garibim, yüzüm yok. Ey Ahmed Ziyâeddin, sen eşsiz bir yardımcısın; sana sığındım bana yardım et.

Hazreti pirin kapısının halkasına yapışıp, günah dolu defterimi hazreti pire sunmaya geldim. Takatsiz, güçsüz Fevzi utanarak Hazreti pir hakkında kitap yazmaya başladı.

Senin tekkende garibim, yüzüm yok. Ey Ahmed Ziyâeddin, sen eşsiz bir yardımcısın; sana sığındım bana yardım et.

(31)

26

Bede’el abdü bi rabbin ve celil

Feseyekfihi ilel emri delil

Sana bî-had ve şümar hamd ü sena Ey olan zat u sıfatında gına

Meded ey şah-ı rüsul şems-i münir Kereminle bana kıl keşf-i zamir Lügat-ı şi’r ile tanzim-i kelam İderek söyleyeyim arz-ı meram Meded ey ruh-ı Ziya kutb-ı zaman Kerem it bendene ey şah-ı cihan Himeminle dirilür nice fakir Der-i lütfunla senin pir-i münir Dürr-i derya-yı lütufsun ne aceb Kereminden seni halkeyledi Rab Rühema meclisinin ekremisin Uzema mecma’ının efhamisin Niamin addine yok hadd ü şümar Zuafa melceisin bahr-i zihar İdemem medhini hakkıyla eda Ne disem şanına ey lütf-ı Huda Zi men ey bâd-ı saba rev befigan Bi kir ez halka-i keşti-i eman Ceres-i tali’am ez nağme küned Şeref-i hıdmet-i hazret bi resed Nerevem ez der-i gencin-i kerem Beçi kâr âyedem an bağ-ı irem Eger ez ebr-i seha katre çeked Beserem reşha-i ez katre zened

(32)

27

Bi revem secde künem vâle vü zâr Be Huda şükr-i dihem leyl ü nehar Kalemim medh idiyor gerçi seni Bilemez künhünü ey zat-ı seniy Peder-i eşfakimizsin kerem it Be Huda sarf-ı beliğ-i himem it Verem-i zihn ile mahzun olanın Gam-ı enduh ile mecnun olanın Dehenin feth idemez seyf-i selil Bunu inkâr idemez tab-ı celil Ne zaman fikrimi keşfetsem eğer Gam-ı evlâd ü ayal zihne değer Hareketle bu felek devr ideli Nice a’sar u zamanlar gideli Senin emsalini görmüş mü cihan Ne riya söyleyeyim var mı nihan Hasen-i Basri Ebu Yusuf eğer Görebilse seni çok gıbta ider Sana sadüddin eğer olsa karîn Şeref ü şanına eylerdi yemin Ne kadar âlicenab olsa emir O kadar çok ola babında fakir Pes ü pîşim keder-i ıyş-ı ayal Dil-i zârem gede-i vehm ü hayal Emelim lâne-i simurga sütun Ne rica etsem olur mürde bütün Şerer-i âhım olur şem’a-ı şeb Dil ü canım yanıyor hem çü hatab

(33)

28

Zerre-i bâr-ı giran-ı elemim

Fukara bende-i layık keremim Yürümem bâb-ı keremden ileri Beni mahzûn iderek atma geri Reh-i maksûduma harlar yürümüş Ruh-ı ikbalimi idbar bürümüş O semîhâne atâlar o nisar

Ne revâ gayre gidem sende ki var Feliza ci’tüke bil fakri fekul Ene a’taytü şifaen li recül Hadem-i devletine eyle kabul İdeyim zîr-i cenâhında müsul Mesel-i FEVZİ hemin mûr-i hakîr Nazarınla ona misl olmaya şîr Eğer isterseniz eltâf-ı Huda Ruh-ı şeyhe okuyun subh ü mesa

YAKARIŞ

Rabb-ı Teâlâ’nın (c.c) mübarek ismiyle başlıyorum ki, işlerin yolunda gitmesi için bu yeterlidir. Ey zengin ve cömert olan Allah’ım (c.c) sana sonsuz, sayısız hamdler senâlar olsun.

Ey peygamberlerin padişahı nurlu güneş Peygamber Efendimiz (s.a.v) senden yardım diliyorum. Lütfeyle gönlümü aç da meramımı şiirle anlatayım.

Ey zamanın kutbu Ahmed Ziyâeddin (k.s) Efendimizin ruhu, ey cihan padişahı, kuluna lütfet yardım et.

(34)

29

Ey nurlu pir, lütfunun kapısında himmetinle nice fakirler zenginleşir. Seni Hakk Teâlâ (c.c) kereminden yaratmış; ilâhî bağışlar deryasının incisisin sen. Merhamet edenler topluluğunun en cömerdisin, büyüklerin en şereflisisin. İyiliklerinin sayısı belirsizdir, yardım denizi gibisin, zayıfların sığınağısın. Ne desem seni hakkıyla övemem.,

Ey sabah rüzgârı! Figan ile git, kurtuluş gemisinin halkasından tut, eğer talih bana dönerse hazrete hizmet etmek şerefine ulaşırım.

Ben bu kerem hazinelerinin kapısından gitmem, ayrılmam, o İrem bağında ne işim var artık?

Eğer cömertlik bulutundan başıma bir damlacık düşse, Allah'a (c.c) inleyerek ve sızlanarak secde eder, gece ve gündüz şükrederim.

Ey yüce zat kalemim gerçi seni övüyor ama senin gerçek değerini bilemez. Şefkatli babamızsın, kerem et, Allah (c.c) için himmet eyle. Zihin dağınıklığı yüzünden üzülen, sıkıntıyla aklını yitirenin ağzını yeni ve keskin kılıç açamaz, bunu akıllı kimseler inkâr edemez. Ne zaman zihnimi toplamaya kalksam, çocuk ve aile kaygısı zihnimi kaplıyor.

Bu gökler dönmeye başladıktan beri pek çok zaman geçti de senin benzerini cihan görmedi. Niçin iki yüzlülük edeyim, gizli değil ki.

Hasan Basri (k.s) ve İmam Ebu Yusuf (k.s) Hazretleri seni görselerdi, çok imrenirlerdi. Sadeddin (k.s) Hazretleri seni tanımış olsaydı şan ve şerefinin yüksekliğine yemin ederdi.

Beyler ne kadar cömert olsalar, kapılarında o kadar çok fakir toplanır.

(35)

30

Çoluk çocuğu geçindirme sıkıntısı önümü, arkamı sarmış, vehim ve hayal gönlümü kaplamış.

Anka kuşunun yuvasının direği olmak emelini güdüyorum ama neye el atsam ölüyor. Feryadımın ateşi gecelerin ışığı oluyor. Gönlüm odun gibi yanıyor. Üzüntülerimin ağır yükü altında eziliyorum. Bağışlara muhtaç ve layık bir kulum. Cömertlik kapınızdan ileriye gidemem; beni geriye atıp üzmeyin.

Maksadımın yolunu dikenler almış, mutluluk yüzümü talihsizlik kaplamış. O cömertçe bağışlar, o bol bol dağıtmalar sende var. Başka kapıya gitmek bana yaraşmaz.

Devletinin hizmetine beni kabul et, kanadının altında ayakta dikileyim. Fevzi hor bir karınca gibidir, senin bakışınla o aslandan daha üstün olur.

Eğer Hakk’ın (c.c) lütfunu isterseniz, Şeyhin ruhuna gece gündüz dua okuyun

NAAT-I ŞERİF

Kıblegâh-ı sâlikândır ol dil-i bîdâr-ı Şeyh Cilvegâh-ı âşıkandır ol dil-i bîdâr-ı Şeyh Nice bin Arş ile Kürsi kalb-i şeyhde gizlidir Hoş penah-ı ârifandır ol dil-i bîdâr-ı Şeyh Menba-ı sırr-ı tecelli mahzen-i esrar-ı Hak Tahtgâh-ı âlişandır ol dil-i bîdâr-ı Şeyh

Taht u baht u hûr u cennet cümle vildan andadır Seyrgâh-ı bendegândır ol dil-i bîdâr-ı Şeyh

(36)

31

Zerredir mah ile hurşid katredir bahr-i hayat Çeşmegâh-ı teşnegândır ol dil-i bîdâr-ı Şeyh Ey kalan zulmet içinde var ulu dergâha kim Subhgâh-ı tâlibandır ol dil-i bîdâr-ı Şeyh Sana senden pek yakındır vâkıf-ı sırr-ı maiy Sâyegâh-ı ins ü candır ol dil-i bîdâr-ı Şeyh Hem şeriat hem tarikat hidmeti pirde olur Tekyegâh-ı sadıkandır ol dil-i bîdâr-ı Şeyh Terkedüb dâr u diyarı gezme zahid serseri Dâdgâh-ı zahidandır ol dil-i bîdâr-ı Şeyh Âşık u maşuk u aşkın cümlesi zatındadır Şah-ı râh-ı în ü andır ol dil-i bîdâr-ı Şeyh

Pür-edeb dur sen huzur-ı şeyhde şöyle FEVZİYA Bârgâh-ı zat-ı Sübhan’dır ol dil-i bîdâr-ı Şeyh

ŞEYHİMİN GÖNLÜ

Şeyhin uyanık gönlü müridlerin kıblesi, âşıkların tecelli yeridir. Şeyhin kalbinde binlerce Arş ve Kürsi gizlidir. Şeyhin o uyanık gönlü ariflerin hoş bir sığınağıdır.

Şeyhin uyanık gönlü tecelli sırrının kaynağı, Hak sırlarının hazinesi, yüce bir tahttır. Taht, talih, huri, cennet, vildan şeyhin uyanık gönlündedir; müridler onları onda seyrederler.

Şeyhin uyanık gönlü susuzların çeşmesidir. Onun yanında ay ve güneş bir zerre, hayat denizi bir damla gibi kalır. Ey karanlık içinde kalan, o ulu dergâha git; şeyhin uyanık gönlü Hakk’ı (c.c) isteyenlerin sabahıdır.

Hakk’la (c.c) birlikte olma sırrını bilen, sana senden daha yakındır. Şeyhin uyanık gönlü insanların ve cinlerin gölgeliğidir.

(37)

32

Şeriat ve tarikat pire hizmettedir. Sözünde duran doğru kişilerin tekkesi şeyhin uyanık gönlüdür.

Ey zâhid, evini, yurdunu bırakıp başıboş dolaşıp durma; zâhidlerin yeri de şeyhin uyanık gönlüdür.

Âşık, mâşuk ve aşk hep şeyhin zatındadır. Şunun bunun, her şeyin yolunun şahı şeyhin uyanık gönlüdür.

Ey Fevzi, sen şeyhin huzurunda çok edepli dur; şeyhin uyanık gönlü Cenâb-ı Hakk’ın (c.c) dergâhıdır.

DER BEYAN-I MENAKIB Huda lütf u inayet eylese ger

Dizem nakd-ı kelâmı hem-çü gevher Meded kılsa Resul’ün ruh-ı pâki Olam ahvâl-i Kutb’u ben de hâki O nur’ül Hak Ziyâüddini hazret Tulû’-ı bizlere olmuşdu rahmet O bir şems-i münir-i kibriyadır O bir şah-ı serîr-i evliyadır O bir dürdâne-i derya-yı irfan Anı tahsin iderdi görse Nu’man O hazret Ahmed bin Mustafa’dır Ziyâüddin mahlas-ı müctebadır Cenâb-ı Abdirahman’ın hafîdi Huda’nın bizlere lütf-ı mezîdi Gümüşhane’ydi zahirde mekânı Veli tutmuşdu sıytı hep cihanı

(38)

33

Hakikatde sadakmış dür-nisarmış Değilmiş hâk-i has gevher-disarmış Ana hayr’ül kura denmek sezadır Türab-ı akdesi ruha şifadır

Küçükdür cirmi lâkin pek mübarek Anı takdis idübdür Hak Tebarek Kudüm-ı pir ile teşrif idilmiş Vücuduyla anın taltif idilmiş Emakin içre Tûr olmuş misali Dili tefrih ider daim hayali Anı medh itmede âciz lisanım Anın şerhinde ebkemdir zebanım O pirim hazreti şeyhim cenanım O ruh-ı pür-fütuhum can-ı canım O yerde teşrif eyledi cihanı

Nasıl medh itmeye bu bende anı Şefaat menbaı Fahr-i Risalet Geçince hicretinden hayli müddet Ki bin sâl ü iki yüz kavl-i mutlak Dahi dirler otuz beşde muHakk Rivayet var ki söyler bazı erler Yiğirmiden sekiz yıl geçdi dirler O hâk-i pâk-i pür-feyz ü safa da O şehr-i bî-adîl-i ruh-fezada Doğurmuş maderi Ahmed Ziya’yı Zahîrim hem muînim pür-hayayı Mahalle ismine dirler Emirler O şahın hânedânı hep emirler

(39)

34

Sakın levm itme ey münkir beni sen O şehrin âşık-ı üftâdesi ben

Anın ismin işitse ger kulağım Görünmez gözüme oğlum uşağım Değil ben cümle ihvan ü muhibban Yolunda can virirler hep müridan Görünmez sendeki gözlerle Leyla Ödünç al çeşm-i Kays’ı gör mücella Seversen hazreti kutb-ı cihanı Oku İhlâs ile Seb’ülmesâni

ŞEYH HAZRETLERİNİN MENKIBELERİ

Cenâb-ı Hakk’ın (c.c) lütfu yardım etse sözü cevher gibi dizerim. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) tertemiz ruhu yardımcı olsa hazreti Pir’in hallerini anlatırım.

Hakk’ın (c.c) nuru Ziyâeddin (k.s) Hazretlerinin doğumu bizlere rahmet olmuştur.

O, Cenâb-ı Hakk’ın (c.c) nurlu bir güneşidir. O, evliya tahtının şahıdır. O, irfan denizinin bir incisidir. Onu İmam-ı A’zam Ebu Hanife (k.s) Hazretleri görse beğenip överdi.

Onun adı Mustafa oğlu Ahmed’dir, Ziyâeddin onun mahlâsıdır. Dedesinin adı Abdurrahman’dır. O Cenâb-ı Hakk’ın (c.c) bizlere büyük bir lütfudur.

Gümüşhanelidir ama namı her yere yayılmıştır. Gümüşhane aslında inci saçan bir yerdir, toprağı toprak değil cevherdir. Ona şehirlerin hayırlısı demek yakışır. Oranın kutsal toprakları ruha şifadır. Küçük bir şehirdir ama

(40)

35

pek kutlu bir yerdir, Cenâb-ı Hakk (c.c) onu mübarek kılmıştır. Hazreti pirin oradan çıkmasıyla şereflenmiş, onun yüzünden lütuflanmıştır. Memleketler içinde Tur dağı gibidir. Onu düşünmek bile gönlü ferahlatır. Benim dilim orasını övmekten âcizdir, bu hususta adeta dilsiz sayılırım. Pirim, Hazreti Şeyhim, ruhum, canım orada dünyaya gelmiş, ben onu nasıl övmeyeyim?

Hicri 1235 te, başka bir rivayetle 1228 de Ahmed Ziya (k.s) Hazretleri orada doğmuş. Mahallesinin adı Emirler’miş, şeyhimin ataları hep bey imişler.

Ey inkârcı, benim orayı sevmemi garipseyip beni kötüleme! Ben o şehrin düşkün bir aşığıyım. Kulağım onun ismini işittiğinde gözüme çoluk çocuğum görünmez. Yalnız ben değil, bütün müridleri ve onu sevenler, onun yolunda canlarını verirler. Leyla’nın güzelliğini gören Mecnun’un gözüdür. Onun güzelliğini görmek isteyen Mecnun’un gözlerini ödünç alıp da baksın!

Cihanın kutbu olan Ahmed Ziya (k.s) Hazretlerini seversen, Onun ruhuna Fâtiha ve İhlâs oku!

Doğub beş yaşına gelmiş o dilber Okumuş mushaf-ı aşkı o rehber Daha nevzad iken şah-ı velâyet Açılmış zatına bâb-ı saadet Ulûma eylemiş rağbet gönülden Çıkarmış mâsivâyı cümle dilden Sekiz yaşında ol zât-ı muazzam Delâil hem kasâid hizb-i a’zam

(41)

36

Okumuş hatmidüb almış icazet

Budur ashab-ı ahbardan rivayet Kadem basmış meğer on yaşa ol mah Görünmüş râh-ı hicret anda nâgâh Tarabzon’a idüb rıhlet pederle Ticaret dârına girmiş kederle

Nasıl mağmum ve me’yus olmasun ol Anı maksuduna irgörmez ol yol Gidermiş ilm içün derse nihânî Ki aşkullah uyarmış nur-ı canı Okumuş gizlice sarf ile nahvi Haram itmiş özüne lu’b ü lehvi Peder bir gün dimiş oğlum nidersin Yetişir bunca tahsil ki idersin İlim efdal bilürem masivadan Veli elzem bize bey’ u şiradan Ticaret babına bağla kemer sen

Gözüm nuru Ziya’m şems ü kamer sen Seni men’ itmezem tahsil-i fenden Gidersin bir zaman ruhsatla benden Henüz gelmiş değildir vakt-i merhun Sabır lâzım biraz ey rûy-ı gülgûn Büyük oğlum ki askerden gelince Ticaretde bana ortak olunca Gidersin ol zaman dar’ül ulûma Veli şimdi beni salma hümuma Ciğerparem beni terk itme zinhar Muavin ol bana dükkânda ey yar

(42)

37

Vücudun mahz-ı rahmetdir bana bil Bu işde ihtiyacım var sana bil Fuadım meyvesi Ahmed Ziya gel Şua-ı ibtihacım bî-riya gel

Otur her dem benim nezdimde gitme Sakın gönlüm kırub özür de itme Mübayin maksada emr-i übüvvet Kırar mı vâlidi ehl-i mürüvvet Hususan ol Ziyâüddin Ahmed

Mükerrem hem mukaddes zat-ı emced Nüfuz-ı vâlidi tenfiz iderdi

Ne emr itse meram üzre giderdi Henüz on dört yaşında ya ziyade Bulunmaz misli nadir ezkiyada Görür ki çaresi yok derd-i mübrem Çözülmez ukdesi bir emr-i mübhem Özün Hakk’a dönüb didi İlâh’ım Ki sensin Rabb ü Mabudum penâhım Nidem çare bu derd-i bî-devâya İlâhî merhamet kıl bî-nevâya Yolunda can fida itmek dilerdim Seninçün ağlayub sana gülerdim Gönülde ateş-i hubbun fürûzan Beni mecnûn ider aşkın kemakân Eğerçi hakk-ı vâlid emr-i katı’ Beni azmimden almaz seyf-i sâtı’ Bunu tezkâr iderdi ol yüzü ak Giceler subh olunca nur-ı mutlak

(43)

38

Bu vech üzre geçirdi nice ezman Kudümüyle müşerref oldu dükkân İderdi gerçi bazarlık lisanı

Huda’sıyla huzurdaydı cenanı Henüz tıfl-ı dıbistanken o efdal Bilürdi ders-i irfanı mükemmel Sevenler hazreti kutb-ı cihanı Okusun ruhuna Seb’ülmesâni

HAZRETİ ŞEYHİN ÇOCUKLUĞU

Hazreti şeyh beş yaşında Kur’an-ı Kerim’i öğrenmiş, küçük yaşta iken kendisine saadet kapısı açılmıştı.

İlim öğrenmeye o kadar istek duymuştu ki, Allah’tan (c.c) başka her şeyi gönlünden çıkarmıştı. Sekiz yaşındayken çeşitli salavat-ı şerifeleri ihtiva eden “Delâil-i Hayrat” adlı, meşhur kitabı, veli kişilerin yazmış olduğu kasideleri ve hizib denen evliya tertibi olan dua terkiplerini okumuş, Kur’an’ı Kerim’i hatmedip icazet almıştı.

On yaşındayken babası ticaret yapmak için Trabzon’a gitmişti, onu da beraberinde götürünce derslerinden mahrum kaldığı için çok üzülmüştü. Oyun ve eğlenceden hoşlanmıyor, Allah (c.c) aşkı gönlünde yer ettiği için Trabzon’da gizli gizli derse gidiyordu. Böylece babasından habersizce sarf ve nahvi (Arapca dil bilgisi) öğrenmişti.

Babası oğlunun bu halini öğrenince öğüt vererek demişti ki:

(44)

39

- Oğlum ilme çalıştığın artık yeter. İlim gerçi her şeyden önemli ve üstündür ama bizim alım satım yapmamız lâzım; sevgili oğlum sen ticaret işine sarıl. Ben senin tahsil yapmana engel olmam, zamanı gelince, iznimle derse gidebilirsin, gizlice değil. Ama şimdi daha erken; biraz sabret, ağabeyin askerden gelip işime ortak olunca ilim tahsiline devam edersin. Sevgili çocuğum beni yalnız bırakıp üzme, sana ihtiyacım var, dükkânda bana yardım et. Bu hususta mazeret gösterip beni kırma, yanımda otur, derse gitmeyi bırak!

Bunun üzerine baba hakkı gözetip onun sözünü tutan Ahmed Ziya (k.s) babasının her dediğini yapmaya başlar. On dört yaşına geldiğinde, zekâsı akranlarından çok yüksekti. Asıl maksadına bu şekilde ulaşamayacağını anladığı için çok sıkılıyor, içten içe dua ederek Cenâb-ı Hakk’a (c.c) şöyle yalvarıyordu:

“Yâ Rabbî! Derdime çare bulamıyorum, bana merhamet et. Senin yolunda canımı vermek istiyorum. Senin için ağlayıp Senin için gülüyorum. Senin aşkın gönlümde parlıyor, beni kendimden geçiriyor. Gerçi baba hakkına riayet Senin emrin ama beni ilim ve irfan yolundan alıkoymasın.”

Bu şekilde geceleri sabaha kadar dua ederdi. Böylece uzun zamanlar geçti. Babasının dükkânında çalışıp müşterilerle pazarlık filan yaparken gönlü daima Allah (c.c) ile meşguldü. Eli işte, gönlü Hakk’taydı. Daha çocuk yaştayken irfan sahibi olmuştu.

Cihanın kutbu olan Ahmed Ziya (k.s) Hazretlerini seversen, onun ruhuna Fâtiha ve İhlas oku!

(45)

40

Terkedüb dâr u diyarı gel beru deyyâre bak Bezmgâh-ı vahdet içre seyriden seyyâre bak Nûş idüb bezm-i elestden câm-ı pür feyz ü safa Cümle varından geçüb raks eyleyen devvâre bak Aşk-ı sûzânında giryan olarak pervane-veş Kâbe-i hüsnündeki devran iden züvvâre bak Ser virüb meydan-ı aşka soyunan uşşakı gör Ateş-i sûzan içinde berk uran envâre bak Şehsuvar-ı aşk olub sahbâ-yı zâtı nûş iden Nice bin sahibkıran u Haydar u Kerrâr’e bak Kıyl u kalinden geçüb bu dehr-i bî-bünyadan Mest ü hayran zar u giryan meclis-i ahyâre bak Aç gözün çâh-ı nedâmet öndedir bil FEVZİYA Yapışub bab-ı Ziya’ya ağla i’tizare bak

BAK

Evini, barkını, yurdunu, yuvanı terket de vahdet düşüncesiyle yaşayan o insana bak.

Allah’ın (c.c) ruhlardan söz aldığı o “Elest” gününde aşk, feyz ve mutluluk şarabı içip kendinden geçerek coşkunca dönen er kişiye bak.

Yakıcı aşkından dolayı ağlayarak pervane gibi güzelliğinin Kâbe’sinde tavaf edip duran ziyaretçiye bak.

Başını verip aşk meydanında her şeyinden vazgeçen Hakk (c.c) âşıklarını gör. Aşkın yakıcı ateşi içinde parlayan nurlara bak.

(46)

41

Aşkın baş binicisi olup Hakk aşkının şarabını içen binlerce cihan padişahlarına ve Haydar-ı Kerrar Aliyy’ül Murtaza kerremallahü vecheh’e bak.

Bu temelsiz dünya hayatının dedi kodusunu bırakıp hayranlıkla kendinden geçen, ağlayıp sızlayan seçkinler topluluğuna bak.

Ey Fevzi, gözünü aç, önünde pişmanlık kuyusu var. Ahmet Ziya (k.s) Hazretlerinin kapısına yapışıp ağlayarak affını dile.

Elâ ya eyyühel ihvan görün neyler o âli şan Kulak virin bana candan idem bir bir size îsan Meğer ol hazreti şeyhim efendim menba-ı feyzim İşitdim kise işlermiş pederden eylemiş pünhan Bulundukça ticaretde anı halka furuht itmiş Birikdirmiş nice akça o şah-ı halka-ı hûban Selef de böyle itmişler güruh-ı enbiya bî-şek Cemi’-i evliyaullah bu yolda oldular pûyan Bilirsün ekseri ehl-i saadet rahm-i mâderden Velâyet üzre doğmuşlar bu sırra eyleyin iman Bilenler hazreti pîri görenler şems-i iksiri Bilürler sulb-i vâlidde veliyy-i hazreti Rahman Anın ahvâli etvârı velâyetden birer şahid Velâkin hazreti vâlid bu şıkkı itmedi iz’an

Eğer bilseydi bir nebze o mâhın yümn-i fazlından Fida eylerdi bir anda yolunda mâmelek evtan

(47)

42

Kubab-ı Hak’da mestûr olduğun bilmez velinin halk Anın çün oğlunun kadrin idemez babası iykan Sadef dürr-i yetimi hıfzeder amma habersizdir Nasıl kim nâfesinde misk olur anlayamaz ceylan

BABASI

Ey kardeşler bakın o üstün vasıflı şeyhimiz neler yapmış, beni dinleyin; size bir bir anlatayım.

Hazreti şeyhim babasına göstermeden kese işlermiş. Para keselerine süsler yapar, satarmış. Eski veliler hatta peygamberler de böyle el emekleriyle kazanç sağlamışlardır. Hazreti şeyh, kese işleme işinden kazandığı paraları biriktirirmiş.

Velilerin çoğu ilâhî bir sır olarak analarından veli olarak doğarlar, buna inanın! Hazreti şeyhi bilen, görenler de buna şahittir ki, pirimiz babasının belindeyken veli idi.

Onun her hâli tavrı veli olduğunu gösterirdi ama babası onun bu özelliğini farketmedi. Onun faziletini ve mânevi değerini bilseydi, yolunda yerini, yurdunu, malını, mülkünü fedâ ederdi.

Hadis-i kudsi’de; “Velilerim kubbemin altında gizlidir,

onları benden başkası bilmez” buyrulmuştur. Bu hikmet ve

sırdan ötürü halk, velilleri tanıyamaz.

Babası da o ulu şeyhin değerini anlayamamıştı. Nitekim çok değerli, eşsiz inciyi içinde saklayan sedef de içindekinin kıymetinden habersizdir. Göbeğinde çok kıymetli misk bulunan Hind Ceylanı da bunun farkında değildir.

(48)

43

Kulak vir dinle bir kez macerayı Gözüm nuru bırak çün ü çerayı Didi râvi rivayet kavl-i mevsuk Bize nakleyledi bervech-i mantuk Meğer ammiyle bir gün nâgihâni Cenâb-ı Hakkazreti kutb-ı cihanı Peder İslambol’a gitsün dimişdi Ticaret kasdına emreylemişdi Gelüb dâr-ı hilafetden biraz mal Alub tekrar giru gitmekdi âmal Gelürler paytaht-ı saltanatdan Alurlar her ne lâzım meksebetden Çü avdet eylemek vaktinde hazret Didi gitmek gerekmez şimdi elbet Didi gökde ararken yirde buldum Ki dâr’ül ilme geldim hurrem oldum Ne mümkin terk idem şehr’ül mülûki Bu yerde hatmidem seyr ü sülûki Beni affeyle ey amm-i nazifim Sakın incinme benden ey şerifim Velliyy-i nimetim bıyh-ı vücudum Medar-ı havze-i hiss ü şühudum Zuhurum sırrına bâis olan eb Hasîb ü muhterem ol zat-ı enseb Beni levmitmesün lütfeylesün di Dua itsün benim hakkımda şimdi Eğerçi şart değildir burda ruhsat Ki tahsil-i ilim elzemdir elbet

(49)

44

Gelince dâder-i pâkin dimişdi

Gidersin dâr-ı ilme söylemişdi İşitdim avdet itmiş şahs-ı mezkûr Kabul itsün recamı zat-ı mebrur Şu meblağ kesb-i destimdir götür var Helal itsün hukukun ol keremkâr Yedimle kise örmüşdüm mukaddem Anın esmanıdır ey amm-i ekrem Eğerçi bende yokdur pul-ı ahmer Muînimdir benim Allahü ekber Garibem gerçi yok ahbab u yaran Enîsimdir Cenâb-ı zat-ı Sübhan Zahîrim yok bilürsin burda bir kes Kifayet eyler Allah mukaddes Beni dûr itmeyin dillerden ey can Dua gûyem size hücremde her an Virüb hem nakd-i mevcudu temami Didi benden selamla hâs ü âmı Bu kez ol kurre-i ayn-ı müridan Keramet menbaı ol kâmil insan Veda eyler kamu ahbab ü yaran Ne bildik var ne hod emsal ü akran Diyar-ı gurbete çün rıhlet itdi Cemi’-i mâsivadan hicret itdi Oturdu Bayezid dershanesinde Bulundu bir veli kâşânesinde Geçürdi vâfir eyyam burda ol nur Olurdu an be an nur’un alâ nur

(50)

45

Nihayet eyledi nakl-i mekânı

Anı da zikredem gelsün zamanı Seversen Hazreti Kutb-ı Cihan’ı Oku İhlas ile Seb’ülmesâni

İSTANBUL’DA

Gözümün nuru, nedeni niçini bırak da bana kulak ver; sana şeyhin başından geçenleri anlatayım.

Kesin doğru delillerle anlatıldığına göre babası ticâret maksadıyla Ahmed Ziya (k.s) Hazretlerini amcasıyla birlikte İstanbul’a göndermişti. Oradan mal alıp Trabzon’a getireceklerdi.

İstanbul’a gelip alacaklarını alırlar, dönüş vakti gelince Ahmed Ziya (k.s) Hazretleri amcasına dedi ki:

“- Amca, ben geri dönmek istemiyorum. Burası tam benim aradığım yer. Çünkü burda ilim öğrenme imkânı var. Gelmişken artık burayı terkedemem, tahsilimi burada tamamlayacağım.

Amcacığım kusuruma bakma, beni bağışla. Muhterem babam da bana kızmasın, lütfedip bağışlasın, dua etsin. Gerçi ilim için izin şart değildir ama ağabeyim askerden gelince izin vereceğini söylemişti, duyduğuma göre o da askerden gelmiş. Şu parayı da babama ver; bunu kese örüp işleyerek kazanmıştım hakkını helâl etsin. Yanımda hiç param kalmadı Cenâb-ı Hakk’ın (c.c) bana yardımcı olacağını biliyorum. Burada kimseyi tanımıyorum, garibim fakat Hakk Teâlâ (c.c) bana yoldaştır, O dost olarak bana yeter. Beni gönülden çıkarmayın, hücremde sizlere hep dua edeceğim.” Buyurarak yanındaki paraların hepsini amcasına

(51)

46

verdi. Ordaki herkese selam söyledi ve veda ederek ayrıldılar.

Bu şekilde gurbete çıkınca bütün masivadan da uzaklaştı. Velilerin yetişmiş olduğu Bayezid medresesine girip bir hücreye (odaya) yerleşerek tahsile başladı.

Burada uzun süre kaldı, her an nuruna nur katarak yetişti. Sonra yerini değiştirdi, zamanı gelince onu da anlatacağım.

Cihanın kutbu olan Ahmed Ziya Hazretlerini seversen, onun ruhuna Fâtiha ve İhlâs oku!

Geldi bir tal’at diyar-ı Rum’a misli yok heman Böyle bir mahmûle hâmil olmamış ümm’üz zaman Çeşm-i İstanbul anın emsalini görmüş değil

Tarh-ı bünyânından akdem ya muahhar bî-güman Çün cemaliyle münevver itdi dâr-ı gurbeti

Başka bir hâlet kazandı zümre-i rûhaniyan Görmemiş a’ma ne bilsün o ziyay-ı izzeti Şebpere inkâr-ı şemsi eylemiş vird-i zeban Gam değil bimezse kadr-i Ahmed’i efsürde dil Hub-rûyın görmeğe arzu ider ehl-i cenan Gonce-i gülşen-seray-ı şer’-i pâk-i Mustafa Reşk ider bezmindeki bülbüllere bağ-ı cenan Bülbül-i bağ-ı hakikat sünbül-i sahra-yı aşk Şûle-i şehr-i velâyet şa’şaa-bahş-ı cihan Acil ü dermandedir sahra-yı vasfında kalem Hasılı medh-i Ziya’da âciz erbab-ı lisan

(52)

47

YÜKSEK DEĞERİ

Anadolu’da öyle âlim birisi çıkmış oldu ki, İstanbul’un gözü onun gibisini görmemişti. Ondan evvel görmediği gibi ondan sonra da görmedi.

Gurbet diyarını cemaliyle aydınlattı, mâneviyat erbabı onunla başka bir hal kazandı.

Kalp gözleri kör olanlar, yarasanın devamlı olarak güneşi inkâr etmesi gibi o ışığın büyüklüğünü bilemezler.

Katı ve donuk kalplerin onun değerini bilmemesi önemli değil, cennetlikler onun mübarek yüzünü görmeye can atarlar.

O, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) tertemiz ve kutsal şeriatının bahçesinin gülüdür. Onun meclisinin bülbüllerini cennet bahçeleri bile kıskanır.

O hakikat bahçesinin bülbülü, aşk ovasının sünbülü, velâyet şehrinin ışığıdır, cihana ışık saçar.

Onun pek çok olan güzel vasıflarını belirtmekte kalem zavallıdır. Söz ustaları Ahmed Ziya (k.s) Hazretlerini övmekte aciz kalırlar.

Henüz nevsal iken rüyada görmüş Büyük bir mabed içinde oturmuş Görür dehşetli bir yangın o anda Zuhur itdi ki misli yok cihanda Şehir halkıyla yanmış cümle ekvan Rehâyab olmamış hayvan ve insan Alevler mescidi sarmış nihayet Kaçub kurtulmağa yok istitaat

Referensi

Dokumen terkait