• Tidak ada hasil yang ditemukan

tıbbi istihbarat

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "tıbbi istihbarat"

Copied!
53
0
0

Teks penuh

(1)

- ĠSTĠHBARAT - TIBBĠ ĠSTĠHBARAT - DÜNYA'DA DURUM - TÜRKĠYE'DE DURUM

ĠSTĠHBARAT

Ġstihbarat; kelime olarak haber alma, haber toplama, akıl, zeka gibi anlamlara gelmekle beraber teknik anlamda haberlerin (ham bilgilerin) iĢlenmesi (tasnif, kıymetlendirme, yorum) sonucu üretilen bir ürün, bilgidir. Devletin bütünlüğünü ve rejimin emniyetini sağlamak için milli politika ile tespit edilen milli hedefleri elde etmek üzere devlet organlarının yaptığı istihbarat, istihbaratın geniĢ kapsamını oluĢturur.1[1]

Strateji: Bir gücün siyasi, askeri, ekonomik ve psikolojik kuvvetlerini istenilen alanda kullanma; istenen hedeflerin elde edilmesi için plan yapma sanat ve bilgisidir.

Taktik: Belirlenen hedef ve strateji doğrultusunda en iyi hareket tarzının sanat ve bilgisidir.

Metot: Kaynaklardan bilginin nasıl toplanacağı ve toplanacak bilgilerin neler olacağının belirlenmesidir. Teknik: Bu hizmetlerin yürütülmesinde baĢvurulacak özel yollara denir.

Ġstihbaratın genel kabul görmüĢ 8 ana konusu vardır. Bütün çalıĢmalar bu 8 ana konunun alt baĢlıklarında yapılmaktadır. Bu konular:

Askeri / Siyasi / Ekonomik / Sosyal / Coğrafi / Biyografik / UlaĢtırma /Muhabere Bu 8 konudan yola çıkarak klasik yaklaĢımda çalıĢma alanları Ģöyledir:

- Genel Ġstihbarat - Diplomatik Ġstihbarat - Politik (Siyasi) Ġstahbarat

- Ekonomik Ġstihbarat (Mali, ticari, sınai, madencilik, tarım) - Muhabere ve UlaĢtırma Ġstihbaratı

- Sosyal Ġstihbarat - Kültürel Ġstihbarat - Teknik Ġstihbarat - Biyografik Ġstihbarat - Psikolojik Ġstihbarat

- Bilimsel GeliĢmeler ve DüĢman Ġstihbarat Servisleri Hakkında Yapılan Ġstihbarat Tehlikenin kaynağına göre istihbarat DIġA DÖNÜK ve ĠÇE DÖNÜK olmak üzere ikiye ayrılır. Aktiflik durumuna göre ise;

- Pozitif (Taarruzi) Ġstihbarat - Negatif (Savunma) Ġstihbaratı

Faaliyetinin niteliğine göre ise 3 baĢlıkta incelenir.

- Askeri Ġstihbarat: SavaĢ Ġstihbaratı / Teknik Ġstihbarat / Operasyonel Ġstihbarat - Milli Ġstihbarat

- Ġstihbarata KarĢı Koyma (ĠKK) Ġstihbaratın Fonksiyonları:

- Propaganda ve Psikolojik SavaĢ - Örtülü Faaliyetler

- Operasyonlar - Güvenlik

Ġstihbarat OluĢturma Yöntem ve Fonksiyonları: - Ġnsan Ġstihbaratı (HUMINT)

- Görüntü Ġstihbaratı (IMINT) - Açık Kaynak Ġstihbaratı (OSINT)

- Sinyal Ġstihbaratı (SIGINT) ; (ĠletiĢim ve Elektronik)

(2)

Ġstihbarat Faaliyetlerinin Özellikleri: - Gizlilik ilkesinde yapılmalı - Açık ve anlaĢılır olmalı - Doğru yapılmalı

- Zamanında üretilmiĢ olmalı Ġstihbaratın Üretim AĢamaları

- Planlama ve Yöneltme - Toplama - ĠĢlem - Mukayese - Kıymetlendirme - Derlendirme - Yorumlama - Dağıtım 2[2]

TIBBĠ ĠSTĠHBARAT

GĠRĠġ:

Ġstihbaratla ilgili temel bilgilerden sonra bilinen ilk istihbarat örgütünden günümüze kadar tıp biliminin güvenlik içinde ne denli önemli olduğunu ve sağlık ile güvenlik temasını istihbarat baĢlığında toplamamızın nedenlerine geçmeden önce tarihten birkaç örnekle aktarmak uygun olacaktır.

Ġlk istihbarat örgütü Çin tarafından Göktürk‟lere karĢı 570‟ li yıllarda kurulmuĢtur. Budist rahipler tapınaklarda ve devlet kademelerinde eğitildikten sonra rahip, turist, tüccar ve HEKĠM (doktor) rolünde gönderilmekteydiler.

Tarihte bilinen ilk biyolojik silahın ise Tatarlar tarafından 1346 yılında Karadeniz kıyılarındaki Kaffa (Ģimdiki adıyla Feodossia) Ģehrinin kuĢatması sırasında Cenevizliler‟ e karĢı kullanıldığını biliyoruz. KuĢattıkları Ceneviz kalesinin duvarlarının üzerinden vebadan ölenlerin cesetleriyle hastalık taĢıyan ölü sıçanları Ģehrin üzerine atmıĢlar ve bu muharebenin sonunda Ģehri almıĢlardır.

1754-1767 yılları arasındaki Ġngiltere-Fransa savaĢında Framsızlarla ittifak yapan Amerikan yerlilerine dağıtılan ve çiçek virüsü taĢıyan battaniyeler ise bir çok yerlinin ölümüne sebep olmuĢtur.

Osmanlı‟da padiĢah hekimlerinin hemen tamamı gayrı müslim olup büyük çoğunluğunun çift taraflı ajan olduğu bilinmektedir. Bunlardan biri olan Spiridon Mavrogenis (Mavroyani PaĢa) -Ege‟de Mikonos adasından Rum asıllı- da saray doktoruydu ve Sultan II. Abdülhamid Han Hz.‟nin özel hekimiydi.

Prof. Dr. S. Mavroyani PaĢa 1867-1875 yılları arasında Mekteb-i Tıbbıye-i Adliye-i ġahane (Ġstanbul Tıp Fakültesi) Dahiliye Kliniği‟ne de baĢkanlık etmiĢtir. Ayrıca Sultan II. Abdülhamit Han Hz. tarafından Osmanlı Gizli Polisi‟ni düzene sokmakla görevlendirilmiĢtir. Fransa Ulusal Kütüphanesi‟nin (Bibliotheque National) değerli/nadir eserlerin bulunduğu bölümünde, Mavroyani PaĢa‟nın yazdığı ve Osmanlı istihbarat örgütünün nasıl kurulduğunu anlatan bir kitap bulunmaktadır.(Basım tarihi 1891)

Bir baĢka saray doktoru olarak Fransız Mason Desjardin‟in Sultan V. Murad‟ın özel doktoru olarak Mavroyani PaĢa için Ģunu söylemiĢtir: “Doğuda Abdülhamid‟in doktorunun parmağı olmayan hiçbir siyasi olay, hatta hiçbir özel nitelikte olay yoktur…”

ABD‟li psikiyatr Colin A.Ross “Bluebird: Psikiyatrlar Tarafından Kasıtlı Olarak Yaratılan BölünmüĢ KiĢilik” adlı kitabında Ģunları demektedir: ''BLUEBIRD Projesi'nde CIA, kasıtlı olarak kiĢilik bölünmesi yarattığı deneklerini gizli operasyonlarda kullanmaya çalıĢmıĢtır. Belgelerin incelenmesi sonucu bu inanılmaz deneylerde, 11 yaĢındaki çocukların beyinlerine elektrodlar yerleĢtirildiği, 7-11 yaĢları arasındaki çocuklara haftalarca, her gün, günde 150 mg LSD verildiği ve elektroĢok yoluyla deneklerin hafızalarının silindiği, hayvanların beyinlerine elektrod yerleĢtirerek kimyasal ya da biyolojik saldırılarda kullanma çalıĢmaları yapıldığı biliniyor. 'Mançuryalı Aday' (orijinali 1962 yılında çekilen ve eyin yıkama yöntemlerini konu alan bir film) kurgu değil gerçektir ve CIA tarafından 1950'lerde BLUEBIRD ve ARTICHOKE zihin kontrol programlarında yaratılmıĢtır.

Görüldüğü gibi “Tıbbi Ġstihbarat” , kavram olarak geçmese de, tarih boyunca insan ve devlet kavramları ile birlikte var olmuĢ ancak günümüz koĢullarındaki mevcudiyeti II. Dünya SavaĢı sonrasında ortaya çıkmıĢ ve önemi giderek artmıĢtır. Bu kapsamdaki ilk sistemli yapılanma Amerika BirleĢik Devletleri‟ne aittir.

(3)

TANIMI:

Yabancı ülkelerin askeri ve sivil sağlık bakım kapasiteleri ve trendleri; Dünya genelindeki infeksiyon hastalıkları riskleri; küresel çevre sağlığı riskleri; biyoteknoloji; nükleer, biyolojik ve kimyasal alandaki kendi tıbbi savunma düzeyleri ile diğer ülkelerin durumlarını ve bu alanlardaki tüm bilimsel geliĢmeleri güvenlik açısından ele alan,

Tıp ve iliĢkili diğer bilim dalarındaki tüm bilimsel çalıĢmaları değerlendiren; böylece her türlü bilgi ve tahminden yola çıkarak-tüm kaynakları da taramak suretiyle gerekli bilgi ve veritabanını oluĢturan, savaĢ ve barıĢ zamanları için gerekli olan ulusal planlamalarda kurumlar arası eĢgüdümü tesis edecek stratejiler geliĢtiren istihbarat çalıĢmalarıdır.

MĠSYONU:

Terörizmle küresel mücadele ve dolayısıyla savaĢ ortamının yaĢandığı son yıllarda; gerek Doğu ve Güney Doğu Bölgesinde yürütülen operasyonlar kapsamında, gerekse üyesi bulunduğumuz NATO ittifakı kapsamında Dünya‟nın değiĢik bölgelerinde konuĢlanmıĢ askeri gücümüzün sağlık durumlarını korumak;

SavaĢ halinde; harekat planlamalarında havadan indirme, denizden ya da karadan çıkarma gibi durumların tamamında Dünya‟nın her bölgesine ait sağlık verilerini eĢ zamanlı ve güncel olarak tertip etmek suretiyle askeri gücün; ayrıca sivil savunma yapılanmalarında da bahse konu verilerle sivil kaynaklarımızın sağlık durumlarını korumak;

BarıĢ halinde ise; ülkemize yönelik, sağlık durumumuzu doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilecek, yürütülmekte olan aleyhte faaliyetlerin önceden tespiti, gerekli önlemlerin alınması ve karĢı taarruzda bulunulması için gerekli stratejileri oluĢturup devam ettirmek.

ĠÇERĠK VE KAPSAM: Çevre Sağlığı:

Kimyasal ve radyoaktif kazalar, Endüstriyel atıklar ve zehirler,

Çevreden kimyasal ve mikrobik kontaminasyonun (bulaĢmanın) etkisinin ve askeri gücün sağlık durumunun değerlendirilmesi ve derecelendirilmesi

Diğer çevresel risklerin tanımlanması,

Diğer ülkelerin çevre sağlığı konusundaki yayınlarının takip edilmesi ve bu ülkelerin çevre güvenliği alanındaki ulusal politika eğilimlerinin değerlendirilmesi.

Epidemiyoloji:

Uzun dönemli sağlık sorunlarının ve/veya infeksiyon hastalıkları risklerinin konuĢlanmıĢ askerler üzerindeki etkisinin derecelendirilmesine dair tanımlar, derecelendirme ve değerlendirmeler ile bunlar hakkındaki raporların hazırlanması,

Kasten yahut doğal olarak vuku bulan ve tehdit arz eden yabancı salgın hastalıklara karĢı ulusal güvenlik bağlamındaki memleketin sivil savunma politikalarının formüle edilmesi ve alarm durumundaki hareket tarzları ile operasyonların belirlenmesi.

Temel Bilimler ve Biyoteknoloji:

Yabancı ülkelerin biyomedikal ve biyoteknik geliĢmelerinin değerlendirilmesi ve bunların askeri tıp alanında uygulanması,

Yabancı ülkelerin askeri ve sivil farmasötik(ilaç) endüstrisindeki kapasitelerinin değerlendirilmesi, Yabancı ülkelerin nükleer, kimyasal ve biyolojik savaĢlara karĢı savunma amaçlı olarak bilimsel ve teknolojik tıbbi geliĢmiĢlik düzeylerinin değerlendirilmesi,

Kendi bilgi ve ekipmanlarımız ile teknolojilerimizin diğer ülkeler tarafından alınmasının ve kullanılmasının engellenmesi,

Silah sistemlerinin desteklenmesi ve yabancı memleketlerde daha iyi muharebe desteği ve savunma için biyomedikal araĢtırma ve geliĢtirmelerle ilgili bilgilerin temin edilmesi.

Tıbbi Kapasite ve Yeterlilikler:

Yabancı askeri ve sivil tıbbi kapasiteler, tedavi olanakları, tıbbi personel, acil tıbbi müdahale durumu, lojistik, tıbbi malzeme ve ilaç endüstrisinin değerlendirilmesi,

AraĢtırma ve üretim olanakları veri tabanlarının ele geçirilmesi.

Tıbbi Ġstihbarat kapsamında Ģimdiye kadar genel kabul görmüĢ teamül içerik bizde de olmalıdır. Ancak bir kısmı bu kapsamda değerlendirilmekle birlikte bir kısmı da maruz kaldığımız tehlike ve tehditler itibari ile bunlara ilave olabilecek baĢlıklar Ģunlardır.

 Çevre Sağılığı Risklerinin Elimine Edilmesi  Salgın Hastalıkların Eradikasyonu

 Biyomedikal ve Teknik GeliĢmeler  Silah Sistemlerinin GeliĢtirilmesi

(4)

(Non-Lethal Weapon (öldürücü olmayan silahlar) baĢlığı altında bilinen konvansiyonel silahlara alternatif olarak farklı silah sistemleri geliĢtirilmektedir. Bahse konu sistemlerden ilk bahseden 1986‟da Yeltsin olmuĢ, akabinde bir Amerikalı albayın 90‟lı yıllarda Amerikan Kara Harp Okulu‟na sunduğu konu ile ilgili raporda Climate Control(Ġklim kontrolleri)den suni toprak hareketleri yani deprem silahlarına kadar çok farklı silah türlerinden bahsedilmektedir.)

 Tıp Alanındaki Her Türlü Bilgi ve Verinin ĠĢlenmesi Ġçin Otomasyon ve Enformasyon Sistemi  NBC Kitle Ġmha Silahları ve Savunma Politikaları

Amerika BirleĢik Devletleri (ABD)

Armed Forces Medical Intelligence Center (AFMIC) (Silahlı Kuvvetler Tıbbi Ġstihbarat Merkezi)

AFMIC, Dünya‟da Tıbbi Ġstihbarat alanında geniĢ kapsamlı çalıĢma yapan ve kendisini deklare etmiĢ tek organizasyondur. Bu organizasyonda askerler, tıbbi personel, politikacılar için araĢtırma yapanlar, Beyaz Saray çalıĢanları ve diğer federal servisler yer almaktadır.

Merkezi Fort Detrick, Mariyland‟ da olan ajans; United States Department of Defense (DoD) – BirleĢik Devletler Savunma Departmanı – na bağlı Defense Intelligence Agency (DIA) – Savunma Ġstihbarat Ajansı – nın bünyesinde faaliyet göstermektedir.

Daha da öncesine gidildiğinde II. Dünya SavaĢı boyunca BirleĢik Devletler Ordusu‟nun koordinatörlüğünde oluĢturulmuĢ tıp merkezli istihbarat hücrelerini buluruz. BaĢlangıçta iĢgal altındaki ülkelerin sağlık sistemleri ve sivil halkın sağlık durumları hakkında detaylı raporları çekerek askeri yönetime sunmak maksadıyla

oluĢturulmuĢtu. Nitekim Amerika‟nın II. Dünya SavaĢı‟na girmesiyle tam zamanlı olarak çalıĢan tıbbi istihbarat analistlerinin oluĢturulması gerekliliği bir öngörü olarak yükselmeye baĢlamıĢtı. SavaĢ boyunca Tıbbi Ġstihbaratla ilgili veriler; savaĢ planlarının normal bir parçası olarak SavaĢ Departmanı Stratejik AraĢtırmalar bölümünde tutulmuĢtur.

1963 yılında DIA, Tıbbi Ġstihbarat branĢının çalıĢma ve sonuçlarını konularına ayırmak suretiyle bünyesine aldı. Bu dönemde Tıbbi Ġstihbarat, yapısı ve fonksiyonunun özelliği gereği birkaç evrim geçirdi. 1970 lerin baĢlarında ise Vietnam, Savunma Bakanlığı‟nın deneme ve bir anlamda kurban olarak seçtiği ilk uygulama alanı oldu. Tıbbi Ġstihbaratın öneminin farkına varılmasıyla ordu, sorumluluğu yeniden üzerine alarak United States Army Medical Intelligence and Information Agency (USAMIIA) – BirleĢik Devletler Ordusu Tıbbi Ġstihbarat ve Bilgi Ajansı adı altında bir birim oluĢturdu. 1982‟ de ise üçlü yapıya kavuĢunca AFMIC olarak yeniden adlandırıldı. 1992‟ de de kongre tarafından Savunma Bakanlığı‟nın altında DIA‟ya bağlı birim haline getirildi. Ocak 1992‟den beri DIA‟nın bir alan çalıĢması Ģeklinde devam etmektedir.

- TÜRKĠYE'DE ĠSTĠHBARAT; TIBBĠ ĠSTĠHBARAT - ĠKĠLĠ ANLAġMALAR

- TIBBĠ ĠSTĠHBARAT ÇALIġMA ALANLARI

TÜRKĠYE’DE ĠSTĠHBARAT; TIBBĠ ĠSTĠHBARAT

Çağımızda istihbarat faaliyetleri ile ilgili yaklaĢım geçmiĢ yıllara göre tamamen farklıdır. Her Ģeyden önce toplanan bilgilerin büyük çoğunluğu “açık kaynak” olarak tabir edilen yazılı ve görsel basın ile internet gibi kaynaklardan temin edilmektedir. Bunlara

üniversitelerin bilimsel araĢtırmaları, stratejik araĢtırma merkezlerinin değerlendirme ve raporları, sivil toplum örgütlerinin verilerini de eklemek mümkündür.

Bilgiye bu kadar kolay ulaĢılması bazı sakıncaları da beraberinde getirmiĢtir. Kullanılan kaynakların ve elde edilen verilerin çokluğu; bunların tamamının değerlendirilmesini zorlaĢtırmıĢ ve daha fazla insan istihdam edilmesi, her geçen gün daha fazla teknolojiye gereksinim duyulması gibi tedbirleri zorunlu hale getirmiĢtir. Bununla birlikte yabancı

(5)

istihbarat servislerinin manipülasyonu (kaynakların yanlıĢ yönlendirilmesi) sonucu “bilgi kirliliği” yaratılarak hem kurumlar hem de kamuoyu hedef alınmaktadır. Yani ajanların kılıktan kılığa girerek karĢı tarafı takip ettiği, entrikalarla kurgulu, hatta silahların

konuĢtuğu anlayıĢ değiĢmiĢtir. Silahlar da yerini büyük ölçüde bilgiye bırakmıĢtır. Çünkü artık bilgiye sahip olan teknolojiye; teknolojinin sahibi paraya; paranın sahibi de güce sahip. Güçlü olan ise her zaman yönetir!

Ġstihbaratın kamu yönetimi açısından bu kadar önemli olmasının temelinde “güvenlik” olgusu vardır. Ülkemizde iç ve dıĢ güvenlik ile ilgili istihbarat faaliyetlerinin temel olarak üç kurum tarafından yürütülmekte olduğu bilinmektedir. Bunlar;

1. Milli Ġstihbarat TeĢkilatı

2. Genelkurmay BaĢkanlığı Ġstihbarat Daire BaĢkanlığı 3. Emniyet Genel Müdürlüğü Ġstihbarat Daire BaĢkanlığı‟dır.

Bunların haricinde ise; Genelkurmay BaĢkanlığı‟na bağlı olmakla birlikte askeri alanda çalıĢma yürütmek üzere yapılanmıĢ olan kuvvet komutanlıklarının istihbarat servisleri; 4. Kara Kuvvetleri Komutanlığı

5. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı 6. Hava Kuvvetleri Komutanlığı 7. Jandarma Genel Komutanlığı 8. Sahil Güvenlik Komutanlığı

Emniyet, Jandarma ve Sahil Güvenlik‟in istihbarat çalıĢmalarını da kapsayarak iç güvenlik ile ilgili konularda;

9. ĠçiĢleri Bakanlığı

Çoğunlukla MĠT‟in çalıĢmalarından da yararlanmakla birlikte dıĢ güvenlik konularında; 10. DıĢiĢleri Bakanlığı

Ġç ve dıĢ güvenlik konularının bütününü kapsayan ve diğer istihbarat kurumlarının bilgileriyle birlikte, mili birlik ve beraberliğimiz için ulusal politikalar geliĢtirmekle yükümlü;

11. CumhurbaĢkanlığı 12. Milli Güvenlik Kurulu

olmak üzere istihbarat çalıĢmaları yapan 12 adet kurumumuz bulunmaktadır.

Bu kurumların merkez ve taĢra teĢkilatları ile yapılanmalarındaki bağlı birimler “Tıbbi Ġstihbarat” olarak tanımladığımız kavramın ilgi alanına giren farklı konularda çalıĢmalar yapmaktadırlar. Örneğin Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı‟nın Kriminal Laboratuarları bulunmaktadır. Genelkurmay BaĢkanlığı; Psikolojik Harp, Kitle Ġmha Silahları gibi askeri konularda çalıĢmalar yapmaktadır. Bunların haricindeki diğer

(6)

kurum ve kuruluĢların da bazı çalıĢmaları vardır. Tübitak‟ın -yürütmekte olduğu pek çok projenin arasında- genetiği değiĢtirilmiĢ organizmalarla ilgili de çalıĢması vardır.

Ülkemizde devam eden tüm çalıĢmalara rağmen baĢta istihbarat çalıĢmalarını yürütmekle görevli 3 temel kurumun “Tıbbi Ġstihbarat” alanında özel bir çalıĢmasının olmadığını kuvvetle muhtemel söyleyebiliriz. Kuvvetli ihtimal olarak nitelendirmemizin sebebi, devletin güvenliği ile ilgili konularda yapılan bazı istihbarat faaliyetlerinin gizleniyor olabileceğidir.

NATO üyesi bir ülke olmamız nedeniyle askeri Ģartlarımız NATO standartlarındadır. Almanya‟nın Oberammergau Ģehrinde bulunan NATO okulunda N9–87 kodlu Medical Inteligence Cource yani Tıbbi Ġstihbarat kursunun verildiğini NATO‟nun kendi web

sitesinden öğreniyoruz. [2] Bu ve buna benzer diğer kurslara personelimizin katılmadığını düĢünmek elbette ki mümkün değildir. Umulur ki bu personellerimiz geldiklerinde aldıkları eğitimi uygulamaya dönüĢtürebilecekleri ortamlara da sahip olsunlar. Yahut NATO bu konudaki standartlarına da uymamız için herhalde GenKur Harekât BaĢkanlığı ile gerekli yazıĢmaları yapmaktadır. Ayrıca Genelkurmay BaĢkanlığı‟nın tüm kuvvet komutanlıklarını kapsayan savaĢ / barıĢ / doğal afet / yangın / salgın gibi durumlarda nasıl davranacağını hangi birlikleri nerede konuĢlandıracağı nasıl tanımlayacağı gibi planlamaları yapmadığını da düĢünemeyiz. Bunca yıllık devlet geleneğinin en büyük varisi konumunda olan Büyük Türk Orduları BaĢkumandanlığı‟nın olası her durumu anlatan “çok gizli” bir “harekât planı” vardır ve bu planda da her Ģeyin olduğu varsayımıyla hiç değilse bir sayfa “tıbbi

istihbarat” da yer almaktadır diye düĢünmek gerekir.

Tüm bunları değerlendirince ülkemizde hiçbir çalıĢmanın olmadığını söylemek haksızlık olur. Ancak ülkemizin bu konuda karĢı karĢıya olduğu tehditleri gördüğümüzde, geliĢmiĢ ülkelerin ayrı bir branĢ olarak ele aldığı “Tıbbi Ġstihbarat” ı, bizim de güvenlik sistemimize dâhil etmemiz gerektiği sonucuna ulaĢıyoruz. Çünkü “kamu güvenliği” için böyle olması zaruridir! Çünkü “halk sağlığı için gereklidir! Çünkü “insanı yaĢat ki devlet yaĢasın!”… Tıbbi Ġstihbarat:

Yabancı ülkelerin askeri ve sivil sağlık bakım kapasiteleri ve trendleri; Dünya genelindeki enfeksiyon hastalıkları riskleri; küresel çevre sağlığı riskleri; Biyoteknoloji; nükleer, biyolojik ve kimyasal alandaki kendi tıbbi savunma düzeyleri ile diğer ülkelerin durumlarını ve bu alanlardaki tüm bilimsel geliĢmeleri güvenlik açısından ele alan, Tıp ve iliĢkili diğer bilim dallarındaki tüm bilimsel çalıĢmaları değerlendiren; böylece her türlü bilgi ve tahminden yola çıkarak-tüm kaynakları da taramak suretiyle gerekli bilgi ve veritabanını oluĢturan, savaĢ ve barıĢ zamanları için gerekli olan ulusal planlamalarda kurumlar arası eĢgüdümü tesis edecek stratejiler geliĢtiren istihbarat çalıĢmalarıdır. Bu tanıma göre birden fazla kurumun eĢgüdümlü çalıĢması gerekmektedir. Ayrıca çok çeĢitli bilim dallarının iĢbirliği de kaçınılmaz bir zorunluluktur.

1- Sağlık kapasitelerini değerlendirmek için EPĠDEMĠYOLOJĠ 2- Hastalık risklerini incelemek için TIP

3- Çevre sağlığı riskleri için ÇEVRE VE ORMAN-ZĠRAAT-JEOLOJĠ-METEOROLOJĠ MÜHENDĠSLĠKLERĠ VD

4- Biyoteknoloji için BĠYOTEKNOLOJĠ, GENETĠK MÜHENDĠSLĠĞĠ

(7)

6- Tıp ve iliĢkili bilimlerdeki ar-ge takip için ÜNĠVERSĠTELERARASI BĠLĠM KURULU 7- Bilgi ve veritabanı için BĠLGĠSAYAR-ELEKTRONĠK MÜHENDĠSLĠKLERĠ

8- Ulusal Planlama için MGK, CUMHURBAġKANLIĞI, BAKANLAR KURULU 9- Uygulama için MÜLKĠ ĠDARELER, EMNĠYET VE JANDARMA, MĠT, TSK

“Tıbbi Ġstihbarat” sistemini kurabilmek için yasa koyucunun kanunla düzenleyip koruma altına alacağı yeni bir birim kurulmalı; birimde güvenlik temalı bütün kurumların

temsilcileri bir arada istihdam edilmelidir. Ayrıca kurulan kadro ilgili bilim dallarının her birinden yetiĢmiĢ uzmanlarla da desteklenmelidir.

Bütün kamu kurum ve kuruluĢlarının bünyesinde de sistemle direk bağlantılı merkezler oluĢturulmalıdır. Bu merkezler aracılığıyla kurumların kendi çalıĢmaları sırasında edindiği ve konuyla ilgili olan bilgilerin sistemin bilgi havuzuna gelmesi sağlanmalıdır. Bu

merkezler yasayla düzenlenecek görev tanımlarında çift yönlü iĢleyiĢe sahip olmalıdır. Yani kurumdan sisteme bilgi akıĢı sağlanırken aynı zamanda sistemin öngördüğü tedbir ve uygulamaların kurum politikasında yer alması da sağlanmalıdır. Bu iĢleyiĢin

gerçekleĢmesi için; sistemin yasama-yürütme-yargı erklerinin her birine idari olarak bağlanması gerekmektedir. Böylece; sisteme, zamanla değiĢebilen siyasi iradenin tek baĢına müdahalesi önlendiği gibi, düzenleme ve denetleme iĢlevleri kazandırılmıĢ olacağından, yapılan çalıĢmaların sonuçlandırılması da mümkün olacaktır.

Avrupa Birliği sürecinde Türkiye, 2007 yılında bu konuda da bir geliĢmeye adım attı. Ancak maalesef bizim açımızdan olumsuz olan bu geliĢmeye göre; Avrupa Birliği Komisyonu internet üzerinde 1000´den fazla haber ve 120 adet kamu sağlığı sitesini inceleyerek 32 dilde bilgi toplayacak bir tıbbi istihbarat sistemi geliĢtirdi. MediSys (Medical System) adı verilen sistem AB´deki sağlık makamlarına sanayi kazaları ve ortaya çıkan hastalıklarla ilgili eĢ zamanlı bilgi verecek. Sistem ayrıca biyo-terörist saldırılarını da duyurarak acil önlem alınmasına olanak sağlayacak. MediSys toplayacağı bilgileri baĢlıca üç grup altında sınıflandıracak: hastalıklar; biyo-terörizm ve diğer tehditler. Söz konusu siteye kamuoyu da eriĢim sağlayabilmektedir. [3] Tıbbi Ġstihbarat ile ilgili olarak bir altyapı çalıĢması oluĢturup hem kendi ülkemizin hem de diğer Dünya ülkelerinin durumlarını değerlendirmemiz, bunun yanında yabancı ülkelerin bize dair yapacağı çalıĢmaları engelleyici tedbirler almamız gerekirken bu uygulamayla ülkenin durumunu diğer ülkelere bizzat kendi ellerimizle hazırlayıp sunmaya baĢladık.

Bu ülkede Oktar Babuna diye bir vaka yaĢadık. Bu Ģahsın kanser olduğu iddiası ile medyada bir propaganda baĢladı. Halkın en saf iyilik ve yardım etme duyguları istismar edilerek ve hatta pek çok yerde devlet destekli olarak kampanyalar yürütüldü.

Ġnsanlardan paralar toplandı. Bu millet ilk defa kandırılmıyordu elbette. Daha önce de pek çok konuda kandırılmıĢ ve dolandırılmıĢtı. Fakat bu sefer farklı olan kısmı halktan kan örneklerinin de toplanması idi. Dönemin Sağlık Bakanı bu kanlar yurtdıĢına gidecek gen haritamızı çıkartmak için yapıyorlar dedi ise de kimseye derdini anlatamadı “Kim ne yapsın Türk‟lerin genlerini, kullanıp da Dünya‟nın baĢına bela olacak ikinci bir millet mi oluĢturacaklar!” diye mizah adına dalga geçen hainleri bile alkıĢlattılar bu millete. Ta ki gerçekler peĢ peĢe ortaya çıkıncaya kadar. Önce siyah bir minibüs insanları adeta nokta atıĢıyla toplarcasına kaçırmaya baĢladı. Emniyet güçlerinin yaptıkları operasyonlarda bu kiĢilerin organ mafyasınca kaçırıldığı ortaya çıktı. Bu durumun daha korkunç tarafı ise kaçırılanların tamamının Oktar Babuna‟ya kan verenler ya da onların birinci derece

yakınları olmasıydı. Devletin üst makamlarının istihbarat kayıtlarına geçmiĢ olan bu bilgiyi Babuna için gece gündüz kampanya yapan medya organları sessizce söyleyip

(8)

Aslında sağlık verilerinin ne kadar önemli olduğunu hele de bu veriler ülke yönetiminde kilit mevkilerde bulunanlara ait ise ulusal güvenlik meselesi olabileceği yadsınamaz bir gerçek. Ertuğrul ÖZKÖK 02 Nisan 1999 tarihli Hürriyet Gazetesinde dönemin siyasi konjonktürünü değerlendiren bir yazı ele almıĢ. [4] Yazının ana teması siyaset olsa da “Tıbbi Ġstihbarat” kavramını aynen kullanarak duruma çok uygun bir örnek vermiĢ. Ġsmini vermediği ve halen siyasette olan bir ismin 8 yıl önce ( yazıya göre 1991 yılına tekabül ediyor.) Süleyman Demirel ile ilgili olarak „„Süleyman Bey her sağlık kontrolünden geçtikten sonra raporu bana gelir.'' dediğini ve kendisine son raporuyla ilgili de bilgi verdiğini söyleyen ÖZKÖK, bunun bir “Tıbbi Ġstihbarat” çalıĢması olduğunu belirtmiĢ. Bu kavramı ne kadar bilerek kullandı bunu bilmemiz mümkün değil ancak tespiti yerinde. Bu durumu varsayımlar ile çeĢitlendirelim. Yabancı bir ülkenin istihbarat servisinin, Türk Silahlı Kuvvetleri‟nde görev yapan, erden orgenerale kadar olan her seviyeden askerin sağlık verilerini ele geçirdiğini düĢünelim. Gelecek on hatta yirmi yılda komuta

kademesine teamüllere göre gelecek isimler üç aĢağı beĢ yukarı belli iken bu verilere göre ilgili ülkenin bizimle alakalı stratejilerini belirlemesi kolay olur. Hatta çıkarlarına daha sert muhalefet edecek olanlarla ilgili önlem bile alabilir. Hatta bunu biraz daha

geniĢletirsek; her türlü güvenlik zafiyetiyle dolu olan devlet hastaneleri, üniversite hastaneleri, SSK hastanelerinde muayene olan her kurumdan devlet memurlarının durumu da son derece vahim. Özel hastaneler için ise söylenecek hiçbir Ģey

bulunamazken acaba Sağlık Bakanlığı‟nın kontr-espiyonaj ile ilgili bir çalıĢması ve tedbiri var mı diye de sormak gerekiyor.

Sonuç olarak ülkemiz açısından bir “tıbbi istihbarat” sisteminin kurulmasının gerekliliği su götürmez bir gerçektir. Bugüne kadar eksikliğinin bedelini ise çok ağır ödedik, ödemeye de devam ediyoruz…

Kurt Kağan KANĠJE

kurtkagankanije@yahoo.com [1] www.mit.gov.tr

[2] http://www.natoschool.nato.int/internet_courses/courses_guide.htm [3] http://medusa.jrc.it/

[4] http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/04/02/106099.asp

Ancak Milli Ġstihbarat TeĢkilatı‟nın kendi web sitesinde de yayınlanan, Erdal ĠLTER‟ĠN MĠT Basımevi‟nden çıkan kitabında, MĠT‟in istihbarat faaliyetlerinin 8 ana dal üzerinde (Askeri / Siyasi / Ekonomik / Sosyal / Coğrafi / Biyografik / UlaĢtırma /Muhabere)

(9)

ĠKĠLĠ ANLAġMALAR

Türkiye Cumhuriyeti, amaçlarını gerçekleĢtirmeyi baĢaramayan dıĢ güçlerin; Ata’mızın bizi terk etmesinden sonra yeniden sahneye çıkmalarına hem siyasi hem iktisadi hem de askeri anlamda Ģahit olmuĢtur. Bunların yerli iĢbirlikçileri vasıtasıyla yönlendirdikleri iĢ bilmez, basiretsiz, kukla, adam müsveddeleri Türkiye’yi 10 yıllar boyunca kurtulamayacağı öyle belalara sokmuĢlardır ki biraz vicdanı olanın tüyleri ürperiyor.

1945 – 1970 yılları arasında imzalanan anlaĢmaları inceleyen Haydar TUNÇKANAT Ekim

Yayınları’ndan “Ġkili AnlaĢmaların Ġçyüzü” isimli kitabıyla (1970-Ankara) hainlikleri ve satılmıĢlığı anlatmıĢ. Biz de bu çalıĢmada; yakın tarihimizin karanlık noktalarını anlatan bu çalıĢmayı

“GÜVENLĠK ZAAFĠYETĠ, ĠSTĠHBARAT ve TIBBĠ ĠSTĠHBARAT” açısından yeniden yorumlamanın faydalı olacağını düĢündük. Çünkü günümüzde maruz kaldığımız tehditlerin temellerinin o yıllarda atıldığını görüyoruz. ÇalıĢmadan yapılan alıntılardaki imla hatalarını ve cümle düĢüklüklerini, anlam bütünlüğünü bozmayacak ve aslına uygun olacak Ģekilde gidermeye çalıĢtık.

Genç Türkiye Cumhuriyeti olarak yabancı bir devlete ilk imtiyazımızı (kapütilasyonumuzu) 23 ġubat 1945 tarihinde A.B.D ile imzalanan anlaĢma ile vermiĢ bulunuyoruz. Bu anlaĢma ile Amerika‟nın 11 Mart 1941‟de çıkardığı “Ödünç Verme ve Kiralama” kanunundan yararlanmak maksadıyla, Türkiye Cumhuriyeti, 4780 sayılı kanunla ilk adımını atmıĢtır. 3[1]

Bu anlaĢma ile savaĢın sonunda ABD‟nin değiĢik ülkelerde bulunan savaĢ artığı, tasfiye halindeki, çoğu çalıĢmayan durumdaki malzemelerini alıyoruz. Ancak anlaĢmada bu maddelerin;

 Cinsleri, nitelikleri, sayıları, nereden ve ne zaman alınacakları, malzemelerin eski mi yoksa yeni mi olduğu belirtilmemektedir.

 AnlaĢmanın 2. maddesinde; Türkiye‟nin de Amerika BirleĢik Devletleri‟ne, onun ihtiyaç duyduğu maddeleri, hizmetleri, bilgileri, kolaylıkları sağlayacağı belirtiliyor. Ama burada “savunma” sözü geçmediği için bu bilgilerin, hizmetlerin ve kolaylıkların ne olduğu belirtilmemiĢtir. Nerede baĢlayıp nerede biteceği belli olmayan çok geniĢ bir yükümlülük altına girmiĢ bulunuyoruz. 4[2]

Güvenlik zafiyetinin baĢladığı ilk nokta burasıdır. Ġçeriği açıkça belirtilmeyen bir maddeyle,

yabancı bir devlete ihtiyaç duyduğu bilgileri verme, ihtiyaç duyduğu alanlarda ona hizmet etme ve her türlü kolaylığı sağlama sözü veriyor, bunu uluslar arası bir anlaĢmayla imza

ediyor, üstüne bir de egemenliğimizi temsil eden Büyük Millet Meclisi’nde kanunlaĢtırıyoruz. Sonraki yıllarda yenileri imzalanacak olan anlaĢmalar ve çıkarılacak kanunlarla, bunların günümüze değin uzanacak etkileri; bugün karĢımıza askeri, tıbbi, iktisadi ve daha pek çok alanda çıkmaktadır.

Kahire‟de imzalanan 10 milyon dolarlık kredi anlaĢması ise 27 ġubat 1946 tarih ve 4882 sayılı kanunla kabul edilmiĢtir. 5[3] Egemenliğimizin aldığı ikinci darbedir.

SavaĢ sonrasında hazinemizde 245 milyon dolarlık altın ve döviz stoku olduğu halde bu anlaĢma imzalanmıĢtır.

 Bu yardım anlaĢmasıyla Türkiye‟nin sınırları dıĢında bulunan ve ABD‟nin iĢine yaramayan savaĢ artığı malzeme bedeli olarak on yıl vadeli 10 milyon dolar krediyi ABD, Türk Hükümeti‟ne açmaktadır. Yani gerçekte ABD Hükümeti Türkiye‟ye para yerine 10 milyon dolarlık kullanılmıĢ tasfiye halinde malzeme verecektir.

 ABD, faiz dâhil olmak üzere yıllık taksitlerinin resmi kur üzerinden Türk Lirası olarak ödenmesini isteyebilecektir.

Merkez Bankası‟na yatırılacak olan bu Liralar BirleĢik Devletlerin arzusuna göre harsi, terbiyevi, insani gayelerle Türkiye‟deki Amerikan memurlarının ücretlerinin ödenmesinde kullanılacaktır.

 Türk Hükümeti‟nin satın almak için seçeceği malzeme, mahallinde olduğu gibi yani ne durumda ise öyle satın alınacaktır. Bozuk, kırık, iĢlemez ve tamire muhtaç olanları Amerika değiĢtirmeyecek tamir etmeyecek ve iĢler bir durumda teslim etmeyecektir.

Bu malzemelerin mülkiyet hakkı Amerikanlılara ait olacaktır. Çünkü 5. maddeye göre Amerika‟nın isteği üzerine bunlar geri verilecektir.

Aynı anlaĢmanın 3. bölümünde Amerikan Hükümeti istediği takdirde Türkiye dıĢında veya içinde bulunan malzeme fazlalarından bir kısmını Türkiye‟de almak istediği

gayrimenkullerle trampa etme imkânına sahip olacaktır. 6[4] denilmektedir.

3

[1] Resmi Gazete C.26 No:1285

4

[2] TUNÇKANAT H., Ġkili AnlaĢmaların Ġçyüzü, Ekim Yay., 1970, Ank.

5

[3] Resmi Gazete No:6303 (1946)

(10)

Her Ģeyden önce bu Amerikalıların dediği ve kamuoyumuza duyurulduğu gibi bir yardım

anlaĢması değil bedellerini çok ağır ödeyeceğimiz bir kredi anlaĢmasıdır. Bunun gerekliliğine

gelince, hazinemiz ağzına kadar dolu iken bu kadar ağır Ģartlarda krediye hiç de gerek olmadığı zaten açıktır. Üstelik para olarak elimize geçmeyen bu krediyi bozuk ve kullanılmıĢ malzeme olarak almak ise tamamen mantıksızdır. Malzemelerin olduğu gibi alınması yani çalıĢır vaziyette

alınmaması da ikinci bir yüktür. Bu malzemelerin tamiri için çok pahalı olan hatta belki de üretimi kalkmıĢ yedek parçaları da ayrıca almak zorunda kalmamız demektir.

Amerika, kendi kasasından bir kuruĢ çıkmadan elindeki hurdalardan kurtulmuĢ olacak üstelik de bunun karĢılığında faizle bizim kasamızdan para çıkacaktır. Bu çıkacak parayı da Amerika

Türkiye’deki memurlarının yani ajanlarının masraflarının giderilmesinde kullanacaktır. Yani bizim

aleyhimize çalıĢması için ajanlara kendi elimizle para ödemek zorunda bırakılıyoruz. Bu

ajanların bizden istediği her türlü bilgi, hizmet ve kolaylığı sağlama sözünü ise önceden vermiĢtik zaten.

AnlaĢmada “Türkiye’nin satın almak için seçeceği…” gibi cümlelerden anlaĢılan bu malzemeleri satın almıĢ olduğumuzdur. Oysa 5. maddede bu malzemelerin mülkiyet hakkının Amerika’ya ait olduğu ve istediği zaman geri alabileceği beyan ediliyor. Bu kadar ağır Ģartlarda kabul ettiğimiz ve bedel

olarak da 10 milyon dolar artı faizini ödediğimiz malzemelerin mülkiyet hakkının bizde olmaması kadar saçma bir Ģey olamaz. Ama ne yazık ki olmuĢ.

Tüm bu ağır Ģartlar yetmemiĢ olmalı ki zaten parasını ödediğimiz malzemelerin bir kısmını

Amerika’nın Türkiye’den almak istediği gayrimenkullerle trampa etmeyi kabul ediyoruz. Yani

aynı malzemeye ikinci kez bedel ödüyoruz. Bununla birlikte bu gayrimenkullerin ev mi arsa mı

ada mı ne olduğu, hangileri olduğu ve bunun Ģartları anlaĢmada yer almamaktadır. Yani stratejik öneme haiz bir arsa, hatta maden kaynaklarının üzerinde bir yer de olabilir.

Üçüncü olarak ABD ile T.C. Hükümeti arasında ödünç verme ve kiralamadan 1 Eylül 1945 gecesine kadar doğan alacakların tasfiyesi ile ilgili 7 Mayıs 1946 tarihli bir anlaĢma daha yaptık. 7[5]

 Bu anlaĢma ile Türkiye‟nin, 10 milyon dolarlık kredinin dıĢında ödünç verme ve kiralama kapsamında peĢin para ile aldığı malzemelere bir müdahale söz konusudur. Bu malzemelerden bir kısmının parasını peĢin ödemiĢ iken geri kalan borçlarını bu anlaĢmanın yürürlüğe girmesinden 30 gün sonra tek seferde 4,5 milyon dolar olarak ödemek zorunda bırakılıyoruz.

Yine bu malzemelerin de BirleĢik Devletlerin ve Batı Yarım Küre‟nin savunmasında faydalı olan veyahut baĢkaca faydası olduğu düĢünülenlerin mülkiyet hakkı ile birlikte 1 Eylül 1945‟den sonra herhangi bir zamanda geri almak hakkını saklı tutuyorlar.

Dördüncü anlaĢma Ankara‟da T.C. Hükümeti ile ABD Hükümeti arasında Kahire‟de imzalanan anlaĢmaya ek anlaĢma olarak 6 Aralık 1946 tarihinde imzalanmıĢtır. 8[6]

 Bu ek anlaĢmayla ABD, Türkiye‟nin muhtelif Ģehirlerinde ve baĢkentte sefarethane ve

konsolosluk olarak kullanılmak üzere gayrı menkul satın alabilecek ve bunların parasını borcundan düĢmek üzere Türkiye‟ye ödettirecektir.

ABD‟nin Türkiye‟de sefarethane, konsolosluk vb gibi binaları mevcut iken ve yabancı ülkenin gayrimenkul edinmesi belli Ģartlara kanunla bağlanmıĢken kendi kanunlarımızın hiçe sayılması da bağımsızlığımıza ayrı bir müdahaledir. Ve biz bu müdahaleyi 10 ġubat 1947 tarih ve 5002 sayılı kanunla Meclis‟imizde kanunla kabul ettik.

Ekonomik olarak iyice yıpratıldıktan sonra sıra baĢka alanlara gelmiĢti ve 5. anlaĢma olarak 27 Aralık 1945 tarihinde Türkiye ve ABD Hükümetleri arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkında AnlaĢma imzalandı. 9[7]

Bu anlaĢmayla BirleĢik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında yeni bir organ kurulmaktadır.

6

[4] age

7

[5] Resmi Gazete No:6316

8

[6] Resmi Gazete No:6533 (1947)

9

[7] Resmi Gazete No:7460 (1950)

(11)

Bu komisyonun sekiz üyesinden dördü Amerikalı dördü de Türk olacaktır. Ve Amerika‟nın Türkiye Büyükelçisi bu komisyonun fahri baĢkanıdır.

 Oyların eĢit olduğu durumlarda baĢkan oyunu kullanarak anlaĢmazlığı çözecektir.

Komisyon her türlü davranıĢından ABD DıĢiĢleri Bakanına karĢı sorumlu olacak, bütçesini orası vize edecek ve isterse komisyonun her türlü kararını gözden geçirerek değiĢtirebilecektir.

AnlaĢmaya göre komisyonun müdür ve yardımcılarını Amerika DıĢiĢleri Bakanı tayin edecektir.

 AnlaĢmada komisyona girecek dört Türk üyenin görev ve yetkileri ile kime karĢı sorumlu olacakları hakkında tek kelime dahi bulunmamaktadır. 10[8]

Bundan önceki anlaĢmalarda da zorlamalar, kanunlarımızı hiçe saymalar, menfaatlerimize ters düĢen durumlar vardı. Ancak bu anlaĢma adeta devletin intiharı niteliğindedir. Türkiye’nin Milli Eğitimi’ni Ģekillendirecek bir komisyonun adının “BirleĢik Devletler Eğitim Komisyonu” olması hakarettir. Bağımsızlığımızı yok saymaktır. Eğer bir milletin bağımsızlığı yok sayılıyor devlette buna kendi eliyle imza atıyorsa birileri de böyle dıĢarıdan gelir ve yok saydığının yerine yeni bir devleti ikame eder. Nitekim anlaĢmaya göre komisyonun tepeden tırnağa ABD DıĢiĢleri Bakanına

bağlanması bunu göstermektedir. Oy hakkımız azınlıkta kalırken lehimize bir karar çıkması söz konusu olamaz. Es kaza bir karar çıkarsa bunu denetlemek ve değiĢtirmek hakkına sahip olmaları nedeniyle hiç Ģans tanınmamaktadır. Milletin geleceğinin Ģekillendiği Milli Eğitim sistemimiz artık T.C. Milli Eğitim Bakanlığı’na değil ABD DıĢiĢleri Bakanlığı’na bağlanmıĢtır. Artık gelen talimatlar doğrultusunda köy enstitülerinin kapatılması, imam hatip liselerinin açılması gibi geliĢmelerin altyapısı oluĢturulmuĢ bulunmaktaydı.

Buraya kadar yer verdiğimiz anlaĢmalarla özellikle bağımsızlığımıza yönelmiĢ dıĢ güvenlik tehdidinin 20. yüzyıldaki Ģeklini göstermeye çalıĢtık. Bu tehditler devam etmekte, açtıkları güvenlik zafiyetini geniĢletmeye her geçen gün devam etmektedirler. Bu güvenlik tehditlerine karĢı, henüz

geliĢtiremediğimiz TIBBĠ ĠSTĠHBARAT karĢı tedbirinin konularıyla ilgili anlaĢmalara baktığımız zaman ise; bunların 20–30 sene sonraki eylemlerine temel oluĢturmak üzere planlandığını görüyoruz. Bu konulardan ilki tarım ve gıda ile ilgilidir.

12 Kasım 1956 Tarihli Zirai Maddeler Ticaretinin GeliĢtirilmesi ve YardımlaĢma Hakkındaki Muaddel Amerikan Kanunu‟nun 1. Kısmı Gereğince Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile ABD Hükümeti

Arasında Münakit Emtia AnlaĢması 11[9] ile buna ek olarak 25 Ocak 1957 tarihli ek anlaĢma 12[10] Ģeklinde imzalanan iki anlaĢmanın Türkiye‟nin tarımını nasıl bitirdiğine ve GDO‟lara nasıl zemin hazırladığına en güzel iki kanıttır.

ABD Hükümeti kendi ihtiyaç fazlası olan “buğday, arpa, mısır, dondurulmuĢ et, konserve sığır eti, don yağı ve soya yağı” gibi maddeleri Amerikan gemileriyle Türkiye‟ye taĢınma ücretleriyle birlikte 43,6 milyon dolar karĢılığında veriyor.

 Türkiye‟ye satılan Amerikan tarım ürünleri fazlası, Amerika‟nın aynı mallarının alıcısı bilinen pazarlara ve Amerika‟nın düĢman tanıdığı ülkelere satılmayacak ve yalnız Türkiye‟nin iç tüketimi için kullanılacaktır.

 Bu anlaĢma ile Türkiye‟ye satılacak malların Dünya mahsul piyasa fiyatları üzerinde tesir yapmaması için Dünya piyasası üzerinden fiyat tespit edilecektir.

Türkiye‟nin yetiĢtirdiği ve anlaĢmada adı geçen veya benzeri mahsullerin Türkiye‟den yapılacak ihracatı Amerika tarafından kontrol edilecektir.

 Amerikan tarım ürünleri fazlası Türk Lirası ile satın alınacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası‟na yatırılacak olan bu Türk Liraları Ģöyle kullanılacaktır.

- 21.900.000 dolar karĢılığı Türk Lirası, ABD Hükümeti‟nin Türkiye‟deki masraflarıyla ABD tarım ürünleri için yeni piyasa imkânları temini, uluslar arası eğitim mübadelesi, kitap ve gazetelerin tercüme yayın ve dağıtımı çalıĢmalarının finansmanında kullanılmak üzere ABD Hükümeti emrine,

- 1.250.000 dolar karĢılığı Türk Lirası Türkiye‟de Amerikan vatandaĢları tarafından kurulup iĢletilen okul, kütüphane ve cemaat merkezlerine yardım için ABD Hükümeti emrine, - Geri kalan 23.150.000 dolar karĢılığı Türk Lirası ise iktisadi kalkınması için Türkiye‟ye faizle ve

önĢartla verilecektir.

** Bu miktarın da 6.000.000 dolar karĢılığı Türk Lirası kısmı Türkiye‟de özel teĢebbüse borç verilmek üzere ayrılacaktır.

10

[8] age

11

[9] Resmi Gazete No:10228 (1959)

12

[10] Resmi Gazete No:10228 (1959)

(12)

** Bu ikrazın Ģartları ve süresi ayrıca ek bir anlaĢma ile kararlaĢtırılacaktır.

** Türk ve Amerikan Hükümetleri Amerikan tarım ürünlerine ait Türkiye‟deki piyasa taleplerini artırmak ve geliĢtirmek için devamlı gayret sarf edecektir.

** Ġkrazın Türk Hükümeti‟ne ayrılacak paraların kullanılma tarzı hakkında Türk ve Amerikan Hükümetleri anlaĢamazlarsa bu anlaĢma tarihinden itibaren üç yıl içinde Türkiye‟ye borç verilmeyen ikrazı, ABD Hükümeti bu anlaĢma hükümlerine göre istediği gibi kullanılabilecektir. 13[11]

AnlaĢmaya göre Türkiye’nin alacağı tarım ürünlerine baktığımız zaman (Buğday, arpa, mısır, soya yağı) bugün özellikle soya ve mısırın GENETĠĞĠ DEĞĠġTĠRĠLMĠġ ORGANĠZMALAR olarak baĢta ABD sonra Arjantin tarafından üretilerek Dünya pazarına sokulduğunu görüyoruz.

Dünya mahsul piyasa fiyatını korumak adına piyasa fiyatından alımı gerçekleĢtiriyoruz. Yani bu ürünleri ABD’den almamızın bize maddi olarak hiçbir avantajı olmadığı gibi daha ucuza alma

imkânımızı da kendi kendimize yok ediyoruz. Üstelik Türk tarım ürünlerinin iç piyasadaki fiyatlarının Dünya piyasalarındaki fiyatlara denk olduğu kabul edilse dahi Amerikan tarım ürünleri Türkiye’ye ithal edilirken Türk kanunlarına göre alınacak gümrük vergisi, özel idare ve belediyelere ait vergiler, resim ve harçlar sundurma ve antrepo ücretleri, rıhtım resmi ve rıhtım ücretlerinden muaf

tutulmaları nedeni ile Türk tarım ürünlerinin bu ithal ürünlerle rekabet Ģansı

kalmamaktadır. Devletimizin bu vergi gelirlerinden mahrum olması da çabasıdır.

Bunların sadece iç tüketimde kullanılma Ģartını koymak suretiyle kendi paramızla aldığımız ürünleri ne yapacağımıza karar verme yetkisine de sahip değiliz. Sadece Amerika’dan aldıklarımız değil

kendi yetiĢtirdiğimiz aynı ürünler ile benzer mahsullerin de ihracatını Amerikan

kontrolüne bırakmıĢ bulunuyoruz. Eğitimden sonra Ģimdi de ihracatımızın kontrolünü de Amerika’ya bırakıyoruz.

Bu alım için yapacağımız ödemelerin kullanımı da Amerika’nın pervasızlığının ayrı bir göstergesi. O kadar cüretkâr ki niyetlerini saklama gereği bile görmüyorlar. Bu da Amerika’nın soğuk savaĢ sonrası strateji değiĢikliğinin bir sonucu. Gizli yapılan faaliyetlerin, örtülü iĢlerin üniter yapıya

sahip ulus devletlerde tepki doğurduğunu öğrenmesi üzerine operasyonlarını yarı açık ve açık Ģekilde organize etmeye baĢladığını bugün CIA yetkililerinin ağzından

dinlemekteyiz.

Amerikan tarım ürünlerine pazar oluĢturmak suretiyle Amerikan çıkarlarına hizmet etmek zorunda bırakılıyoruz. Türk tarımının durumu, Türk çiftçisinin adı ise hiç mi hiç geçmemekte. Ayrıca

ödeyeceğimiz paranın 21.900.000 dolarlık kısmı da TIBBĠ ĠSTĠHBARAT kapsamında ileride daha geniĢ inceleyeceğimiz PSĠKOLOJĠK HARP VE PROPAGANDA araçlarından olan, yazılı

materyallerin hazırlanmasında kullanılacaktır. 1.250.000 dolar karĢılığı ise Türkiye’ de Amerikan vatandaĢlarının kurduğu okul, vakıf, cemaat vb giderlerinde kullanılacaktır. Daha önceki

anlaĢmalarda olduğu gibi Amerika’nın bize karĢı yaklaĢımı her tarihte ve her anlaĢmada aynıdır. Burada da tıpkı diğerleri gibi Türkiye üzerinde faaliyet gösteren Amerikan vatandaĢlarının masraflarını biz karĢılıyoruz. Bu anlaĢmaların ortak özelliği; Amerika, hem kendi

kullanmayacağı ürünlerden kurtuluyor, hem bu iĢten para kazanıyor, hem de bu sayede içiĢlerimize karıĢma olanağı buluyor. Tüm bunları yaparken de tek kuruĢ masraf

yapmıyor. Geriye kalan 23.150.000 dolar ise tekrardan faizle ve yeni Ģartlarla Türkiye’ye borç

olarak veriliyor. Bizim paramızı tekrar bize üstelik ilave faizle veriyor.

Bütün bu anlaĢmalar da; Dostumuz! Müttefikimiz! Amerika tarafından bize yardım yapılıyor Ģeklinde kamuoyuna sunuluyor. Böylece 52 sene sonra yapılacak Amerikan

seçimlerinde geçerliliği olmayan sandıklara geçerliliği olmayan oyların BaĢkentimizin sokaklarında atılması sonucu hazırlanmaktadır. Ekonomik koĢullarının iyi olmadığını, devletin oralara bakmadığını söyleyen, bunun için isyana kalkan Doğu bölgemizin bir köyünde 44 tane koyunun Amerikan

BaĢkanı Ģerefine kurban edilerek “bize yardım et” pankartlarının açılmasının, basınımızın da bunu övünçle ekranlara ve manĢetlere taĢımasının temelleri böyle hazırlanmıĢtır.

Ayrıca bu anlaĢmanın gereğini yerine getirmek adına çıkartılan bir kararname ile kendi öz ürünümüz olan zeytinyağının, sabun yapımında kullanılması yasaklanarak Amerika‟dan satın alınan (domuz karıĢımlı) don yağının kullanılması zorunlu hale getirilmiĢtir. 2 sene sonra bu konuda bir anlaĢma daha imzalanmıĢtır; 20 Ocak 1958 tarihli Tarım Ürünleri AnlaĢması.

 AnlaĢmanın 104(e) bölümünün son paragrafına göre Amerika‟dan alınacak bu malların (buğday, yem, soya fasulyesi, pamuk yağı, tereyağı, yağlı süt tozu, yağsız süt tozu, peynir) Türkiye‟nin

13

[11] age

(13)

borçlanarak alacağı ve Türkiye‟de bu krediden yararlanacak yerli ve yabancı firmaların ihracata yönelmeleri yasaklanmıĢtır.

 12 Kasım 1956 tarihli anlaĢmanın 4. maddesinin 4. bölümünde Türkiye‟nin tarım ürünleri ihracatının ABD tarafından kontrol edileceği kabul edilmiĢti. 20 Ocak 1958 tarihli anlaĢma ile ilgili olarak 20 Ocak 1958 tarihli ve 1755 sayılı Amerikan Hükümeti‟nin notası ve Türk

Hükümeti‟nin aynı tarihli ve 11 sayılı bu notaya cevabına göre Türkiye 1 Ağustos 1958 tarihine kadar buğday ihraç etmeyecektir. Çünkü Amerika‟nın buğday satıĢı için mutad pazarlarından istekler bu tarihe kadar yapılacaktır. Eğer Türkiye bu Ģarta uymazsa, Amerika kendi buğdayından, Türkiye‟nin dıĢarıya ihraç etmiĢ olduğu kadar eksik satıĢ yapmıĢ olacağını hesaplayarak; Türkiye ihraç etmiĢ olduğu buğday kadar Amerikan buğdayını kendi

kaynaklarından finanse edeceği dövizle Amerika‟dan satın alma cezasına çarptırılacaktır. Türkiye‟de bu Ģartları kabul ettiğini resmi gazeteyle ilan ediyor. 14[12]

Böyle bir kabulü akıl alacak gibi değil. Bir sonraki aĢamaya geçilmiĢ. Önce ihracatı kontrol etme yetkisini almıĢlardı Ģimdi de pervasızca yasaklama cüretini gösteriyorlar. Hem de bizim ulusal

sınırlarımız içindeki firmalara, vatandaĢlara ve devlete bu yasağı getiriyor. Bir devlet baĢka

bir devlete; ben satıĢ yaparken sen yapamazsın eğer yaparsan yaptığın kadarını tekrar benden alacaksın diyor. Bağımsız olduğunu söyleyen bu devlet de kabul ediyor. Dünya’da baĢka örneği yoktur. Türk tarihinde de hiçbir zaman bu kadar aĢağılanmadık ne yazık ki.

21 ġubat 1963 tarihli, Zirai Maddeler Ticaretinin GeliĢtirilmesi Hakkındaki 161 milyon dolarlık ikili anlaĢma ile ilgili 1222 numaralı ABD‟nin verdiği notaya göre; 15[13]

Notanın 1. bölümünde Türkiye‟nin zeytinyağı ihracatı 1 Kasım 1962 – 31 Ekim 1963 tarihleri arasındaki 12 aylık devrede 10.000 tonla sınırlandırılıyor.

Eğer Türkiye müsaade edilen bu sınırı aĢarsa Türkiye kendi dövizi ile Amerika‟dan aynı miktar nebati yağ almak zorundadır.

1963, 1964, 1965 mali yıllarının her birinde Türkiye‟nin nebati yağlar ve yağlı tohumlar ihracatı daha da azaltılacak ve ikisinin toplamı senede 6.400 tonu geçmeyecektir.

Bu sınırlama pamuk ve ayçiçeği gibi yağlı tohum veren bitkilerin ekimini de etkileyecek ve Amerikan Soya yağı (günümüzün GDO’lu ürünlerinin baĢını çekmekte) Türkiye’deki rakiplerini etkisiz hale getirecektir.

Yukarıda açıklanan bu notaya Türk Hükümeti adına yanıt veren Ticaret Bakanı‟nın notasında 16[14]:

“ AĢağıda metni kayıtlı 21 ġubat 1963 tarihli mektubunuzu almakla Ģeref duyarım” cümlesinden sonra tırnak içinde Amerikan notası aynen veriliyor ve Türk notası Ģöyle sona eriyor. “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti‟nin yukarıdaki hususlar üzerinde mutabık olduğunu bildirmekle Ģeref duyarım.

Ekselanslarından en derin saygılarımın kabulünü rica ederim.”

Muhlis ETE 17[15] DÜN OLDUĞU GĠBĠ BUGÜN DE AYNI EMPERYALĠST GÜÇLER SIRTIMIZDA ASALAK OLARAK DURMAKTADIRLAR. BUNLARIN YERLĠ ĠġBĠRLĠKÇĠLERĠ DE HEM ĠKTĠSADĠ, HEM SOSYAL HEM DE TIBBĠ OLARAK BĠZĠ TOPYEKÜN DĠBE VURDURACAK ADIMLAR

ATMAKTADIRLAR.

ġÖYLE KĠ; ĠLK OLARAK SANKĠ ÇOK FAZLA ÜRETĠMĠMĠZ VARMIġ DA NE YAPACAĞIMIZI BĠLEMĠYORMUġUZ GĠBĠ ÜRETĠMĠ SINIRLAMAK ADINA ÇĠFTÇĠYE “SĠZ EKMEYĠN, BOġ KALAN HER DÖNÜMÜNÜZ ĠÇĠN ġU KADAR ÜCRET VERĠLECEKTĠR” DEMEK SURETĠYLE ÜRETĠMĠN DURMASINI AMAÇLAMAKTADIRLAR. BUNU YAPARKEN DE EKĠLEN ÜRÜNLERĠN ALIM FĠYATLARINI DÜġÜREREK TARLALARI BOġ BIRAKMAYA ĠNSANLARI MECBUR ETMEKTEDĠRLER. BÖYLECE ĠHRACAT ENGELLENECEĞĠ GĠBĠ KENDĠ ĠHTĠYAÇLARIMIZI DA ĠTHAL ETMEK ZORUNDA KALACAĞIMIZ ĠÇĠN ĠKTĠSADĠ OLARAK ÇOK BÜYÜK ZARARA

14

[12] age

15

[13] Resmi Gazete No:11513 (24 Eylül 1963)

16

[14] 21 ġubat 1963 / Dos.252.21.No:3125

17

[15] age

(14)

UĞRAYACAĞIMIZ AÇIKTIR. EKĠM YAPILMADIĞI ĠÇĠN ĠġSĠZLĠK DE ARTACAKTIR. BU ĠġSĠZLĠK BERABERĠNDE GÖÇÜ VE DĠĞER SOSYAL PROBLEMLERĠ GETĠRECEKTĠR. TOHUMLUK STOKLARIMIZ ĠSE HER GEÇEN GÜN AZALMAKTADIR. DOLAYISIYLA BU GĠDĠġATTAN ĠLERĠDE DÖNÜLMEK ĠSTENDĠĞĠNDE BU MÜMKÜN OMAYACAKTIR. AYRICA YENĠ NESĠL, YETERLĠ BĠLGĠ VE TECRÜBELERE SAHĠP OLMADIĞINDAN TARIM KÜLTÜRÜ TAMAMEN KAYBOLMUġ BĠR TOPLUM ORTAYA ÇIKACAKTIR. ĠTHAL ETTĠĞĠMĠZ

ÜRÜNLERĠN DĠĞER BÖLÜMLERDE ANLATACAĞIMIZ GĠBĠ GDO LU OLMASI NEDENĠYLE TOPLUMUN SAĞLIĞI ÜZERĠNDE TELAFĠSĠ MÜMKÜN OLMAYAN ZARARLARA YOL AÇACAKTIR.

TOPLUMUN TEPKĠSĠNDEN DOLAYI EKĠMĠ TAMAMEN YASAKLAYAMADIKLARI YERLERDE

BAġKA YÖNTEMLERĠ DEVREYE SOKMAKTADIRLAR. ĠKAME ÜRÜNLERE DOĞRU

YÖNLENDĠRME YAPILMAKTADIR. RĠZE’DE ÇAY YERĠNE KĠVĠ EKTĠRĠLMESĠ ÖRNEĞĠNDE OLDUĞU GĠBĠ. GĠRESUN’DA FINDIK ĠÇĠN, ORDU VE SAMSUN’DA TÜTÜN ĠÇĠN DE BENZER ġEYLER OLMUġTUR. GEÇMĠġTE ÇOK ĠYĠ MOBĠLYA OLDUĞU ĠÇĠN ÇOK PARA EDĠYORMUġ DĠYE TÜM CEVĠZ AĞAÇLARININ YOK EDĠLĠP CEVĠZĠN FĠYATININ YÜKSELTĠLEREK, HALKIN YEMEMESĠ NASIL SAĞLANMIġSA; HAYVANCILIK BĠTĠRĠLMEK SURETĠYLE

FĠYATLARI YÜKSELTĠLEN ETĠ DE HALKIN ALAMAMASI AYNI ġEKĠLDE SAĞLANMIġTIR. EN ÖNEMLĠ SEBEPLERĠNDEN BĠRĠ DE ÇANAKKALE SAVAġLARINDA O ZAYIF VE ÇELĠMSĠZ TÜRK ASKERĠNĠN NASIL BĠR ASLAN PARÇASI GĠBĠ GÜÇLÜ OLDUĞUNU

ARAġTIRIRLARKEN; ġEHĠT OLAN ASKERLERĠMĠZĠN ÜZERLERĠNDEN ĠKĠġER ÜÇER CEVĠZ VE KURUTULMUġ BĠR PARÇA ET ÇIKMASIDIR.

EĞER ġANLI ECDADIMIZDAN MĠRAS BU SON TOPRAK PARÇASINI BĠRAZ OLSUN SEVĠYORSAK, EĞER YAġAMAK ĠSTĠYORSAK MĠLLETÇE ÜRETĠME YÖNELMELĠYĠZ. TOPRAĞIMIZA SAHĠP ÇIKMALI AVUÇLARIMIZDAN AKIP GĠTMESĠNE DUR DEMELĠYĠZ. KÜSPEYLE DEĞĠL, DOĞAL BESLENMĠġ HAYVANLARIMIZIN ETĠNDE VE SÜTÜNDE BĠLE KEKĠK KOKUSU OLDUĞU HALDE TÜKETEBĠLMEK ĠÇĠN; KENDĠ TOHUMLARIMIZLA ÜRETTĠĞĠMĠZ MĠS GĠBĠ KOKAN TAZE SEBZE VE MEYVELERĠMĠZĠ ÇOCUKLARIMIZA YEDĠREBĠLMEK ĠÇĠN MĠLLETÇE DĠK DURMALIYIZ 21. YÜZYILIN YENĠ HAÇLI ORDULARINA KARġI!

Eğitim ve tarımdan sonra sıra madenlerimize gelmiĢti. TIBBĠ ĠSTĠHBARAT’IN da konuları arasındaki ÇEVRE SAĞLIĞI’NIN nasıl tehdit edildiğini ve doğal kaynaklarımızın nasıl talan edildiğini de birazdan inceleyeceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika BirleĢik Devletleri Arasında Kredi AnlaĢması 18[16] (Karadeniz Bakır ĠĢletmeleri A.ġ. Türkiye)

31 Mayıs 1968 Bu kredi anlaĢması ile

Türkiye bu kredi ile sadece Amerika‟dan mal ve hizmet satın alabilecektir.

Türk Hükümeti bu kredinin verilmesi için Karadeniz Bakır ĠĢletmeleri A.ġ adlı özel teĢebbüse ait ve Amerika‟nın kontrolü altında fakat hiçbir Ģekilde Türkiye‟nin kontrol edemeyeceği bir Ģirket kuracaktır.

Verilecek 30.500.000 dolarlık kredi Türk Hükümeti tarafından kurulacak bu yeni özel teĢebbüse ait Ģirkete devredilecektir.

Etibank‟ın elindeki bütün bakır kuruluĢları (Ergani hariç) ve bakır madenleri bu yeni Ģirkete devredilecektir.

Ġhracatımızdan sonra ithalatımızın kontrolünü de Dostumuz! Amerika’ya bırakıyoruz. Kredi anlaĢmasını devletle yapmasına rağmen krediyi kendi kontrolündeki Ģirkete vermesi, her anlaĢmada olduğu gibi kendi kasasından para çıkmadan bizim kasamızdaki paraya göz diktiğini göstermektedir.

Ergani’nin bırakılmasının sebeplerine gelince Ergani’deki zengin tenorlu bakır cevheri tükendiği için Küre’den sevk edilen zengin cevherle düĢük tenorlu cevher karıĢtırılarak yıllık üretim 18-20bin ton civarında tutulabilmekteydi. Küre’deki bakır madenleri Etibank’ın elinden alınınca Ergani’deki bakır üretimi de düĢecek ve sonuç olarak elimizde kalan tek bakır madeni iĢe yaramaz hale gelecektir. Böylece Türkiye’nin kendi imkânlarıyla bakır üretme imkânı kalmamıĢ olacaktır. Dolayısıyla Etibank hiç iĢ yapmadan duran, dolayısıyla durdukça sabit giderleri için devletin sırtında giderek büyüyen bir kambur haline gelecektir. Nitekim ilerleyen yıllarda da Türkiye’ye gelen IMF ve Dünya Bankası yetkilileri ile içerideki ücretli çalıĢanları “özelleĢtirme” naraları atmaya baĢlayacaktır. Sonunda da

18[16] Resmi Gazete No: 12978 (1968)

(15)

devlete devlet gücünü veren özkaynaklarımız; kullanamıyoruz, iĢletemiyoruz, zarar ediyoruz, özelleĢtirme rekabeti-rekabet kaliteyi getirir, sattıysak da kontrolü bizde, aldılarsa da çalıĢanları bizim vatandaĢımız gibi palavralarla elimizden çıkmıĢ olacaktır. Ama devletin gelir kaynağı olmazsa ayakta duramaz. Durmak için vatandaĢa giderek daha fazla vergi yükü yükler, yetmeyince borç almak için tekrar dostumuzun! kapısını çalar. Dostumuz da olsa ödenme imkânı olmayan borcu vermek istemez ve yeni Ģartlar ileri sürer. Ehline malum bu Ģartları yerine getirmek mevcut koĢullarda belki de milletin kabul edemeyeceği Ģeyler olduğu için olsa gerek ki; ümüğümüzü sıktırmayız yola devam diyen iktidarlara sormak lazım. Satılan yerlerde çalıĢanlar hani

vatandaĢımızdı, hani kontrol bizdeydi niye bunca adam iĢsiz kaldı? Dün satanlar ne kadar suçlu ise bugün satanlar da aynı derecede suçludur. Çünkü davranıĢ da aynıdır, sonucu da. Bir söz vardır Anadolu’da “Evlek evlek sattık, böyle böyle battık!” Dünden bugüne olanın özeti olsa gerek… Kurulacak yeni bakır tesisleri ile ilgili hazırladıkları raporlara göre Murgul’un Rus hududuna yakın olması nedeniyle tesislerin burada kurulması yerine borularla nakledilecek pirit ve blister bakırın Hopa’ya kurulacak tesislerde depo edilmesini istemektedirler. Oysaki Hopa Rus hududuna Murgul’dan daha yakındır.

 Projeyi hazırlayan McKee firmasının raporunda ise gübre dağıtımının en iyi Samsun‟dan yapılacağı gerekçesiyle Bakır izabesinden elde edilecek sülfürik asit de gübre imalinde kullanılacağından tesisin Samsun‟da yapılması istenmektedir.

Türkiye’nin en iyi tütününü yetiĢtiren Samsun’un sülfürik asitten göreceği zarar ise tamamen göz ardı edilmiĢtir. Üstelik bakır izabe tesislerinin yapımı geç kalınca Samsun’da ayrıca

bir sülfürik asit fabrikasının yapımına da baĢlanmıĢtır. Dolayısıyla bu tercihe de artık gerek kalmamıĢtır.

Kurulacak tesisler mevcutlarıyla aynı düzeyde ve ilkeldir. Etibank hâlihazırda blister bakır

üretmektedir. Bunların içindeki altın ve gümüĢ ayrıĢtırılamamaktadır. Eldeki bakır, saf bakır imali için dıĢarıya gönderilmektedir. Yeni kurulacak tesisler de blister bakır üretecektir. Bu da dıĢ bağımlılığımızın devam edeceğini, bize yeni bir yarar sağlamayacağını göstermektedir.

 Yeni kurulacak tesislerde flash-smelting metodu uygulanacaktır. Bu metodun sahibi olan Finlandiyalılar zengin ve aynı tenorlu bakır cevherinin eritilmesinde baĢarılı olmuĢlardır.

Ancak Türkiye’de değiĢik tenorlu bakırların iĢlenmesinde bu metotla baĢarıya ulaĢılması mümkün değildir.

 Kredinin ödenmesine gelince ilk 10 yıl %1 faizli olacak ve anaparanın ödenmesine 10 yıl sonra baĢlanacaktır. Anaparanın ödenmeye baĢladığı tarihten itibaren faiz %2,5‟a yükseltilecek ve anapara ile birlikte altıĢar aylık 61 taksitte yani 30 yılda ödenecektir.

 ġayet Türkiye‟nin bu 40 yılda ekonomisi düzelir de erken ödemek isterse önce vadesi gelmiĢ bütün faiz ve anaparalar ödenecek sonra da en son anapara taksidinden aĢağı doğru erken ödeme yapılacaktır.

 3. maddede paranın ödenmesi için Türk Hükümeti‟nce yerine getirilecek önĢartlar dört bölüm altında toplanmıĢtır. Bunlardan 3.01. bölümün b, c ve d fıkralarında özel teĢebbüsçü Ģirketten istenen bazı evraklar yer almaktadır. Ayrıca Ģirketin ileri gelen idarecilerinin ve idare heyeti üyelerinin isimlerinin bildirilmesi ve bunların kabule Ģayan olması istenmektedir. Aksi halde önĢartlar yerine gelmediği için ödeme yapılmayacaktır. Yani yöneticilerin Amerikalılara beğendirilme zorunluluğu vardır.

5. madde ile Karadeniz Bakır ĠĢletmeleri A.ġ.‟nin bu krediden yapacağı harcamalar için eline para verilmeyecektir. Bu krediyi Ģirket, Amerikan yardım kurulunun yine Amerikan

bankalarında açtıracağı akreditif ve vereceği teminat mektuplarıyla kullanacaktır. Para olarak Ģirkete verilmeyen bu kredinin bir kısmı da masraf olarak Amerikan bankalarına geri ödenecektir.

AnlaĢmanın 200.1. bölümünde bu kredi ile proje için sağlanacak mal ve hizmetlerin Amerikan menĢeli ve kaynaklı olacağı ve Amerikan sigorta Ģirketlerine sigorta ettirilerek Amerikan gemileriyle taĢınacağı kabul edilmektedir. Böylece kredinin bir kısmı da yüksek navlun ve sigorta primi olarak Amerikan Ģirketlerine ödenecektir.

Bölüm 200.3‟de projenin tamamlanması için Türk Hükümeti‟nin bu kredinin dıĢında, kendi parasıyla veya imkanlarıyla tedarik edeceği mal ve hizmetler menĢe ve kaynak itibariyle A.I.D‟nin coğrafi kod kitabının 935 no‟lu kodunda yazılı olan devletlere ait olacaktır. Bu koda göre Türkiye, doğu bloğu ülkelerinden mal ve hizmet alamayacaktır. 19[17]

19

[17] age

(16)

Madenlerimizin, doğal kaynaklarımızın talan edilmekten de öte kendi elimizle veriliĢine mi, ceplerinden 1 dolar bile çıkmayan Amerikalıların 40 yılımızı nasıl ipotek altına aldığına ve bizi soyduğuna mı yoksa en kötüsü her türlü davranıĢla egemenliğimizin ayaklar altına alınmasına mı yanalım? Dahasını söylemeye lüzum yok. Her Ģey maddelerde ayan beyan duruyor bir utanç tablosu olarak!

ġimdi buraya kadar tarım, ticaret, doğal kaynaklarla ilgili yapılan bu ihanetlerin askeri ve siyasi anlamda da tezahürüne bir örnek daha verelim ki devleti idare edenlerin gözünde önemsiz olan bir durumun ya da yapılacak ufak bir hatanın nelere mal olacağını daha iyi göstermiĢ olalım.

NATO‟dan önce Amerika BirleĢik Devletleri ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yapılan 12 Temmuz 1947 tarihli “Türkiye‟ye Yapılacak Yardım Hakkında AnlaĢma” 20[18]

 Truman Doktrini çerçevesinde yapılan bu yardım! anlaĢmasının baĢlangıç kısmında; Türk Hükümeti‟nin, Türkiye‟nin hürriyetini ve bağımsızlığını korumak için, BirleĢik Devletlerden yardım istediği yazılıdır. Türkiye‟nin bağımsızlık ve hürriyetini kimlere karĢı koruyacağı anlaĢmada

belirtilmiyorsa da Truman Doktrini ve buna iliĢkin bu yardım kanunu, yardımın Komünist tehdit ve tehlikesine karĢı kullanılabileceğini söylemekte ve anlaĢmanın 2. maddesinin son paragrafındaki “Türkiye Hükümeti yapılan yardımı tahsis edilmiĢ olduğu gayeler uğruna kullanacaktır” Ģartı bunun dıĢındaki her türlü kullanıĢı yasaklamaktadır.

AnlaĢmanın 4. maddesinin ikinci paragrafında; BirleĢik Devletler Hükümetinin muvafakati olmadan hiçbir madde veya bilginin mülkiyet ve zilyetliğinin devredilmeyeceği ve

verildikleri amaç dıĢında kullanılmayacağı bütün ayrıntılarıyla bir kez daha tekrarlanarak sağlama bağlanmaktadır.

AnlaĢmanın 3. maddesinin ikinci fıkrası yardımla ilgili olarak Amerika‟nın Türkiye‟de propagandasının, Türk Hükümeti tarafından yapılması Ģartını getirmektedir.

Bu propaganda Ģartının gereği olarak zamanın CumhurbaĢkanı Ġsmet Ġnönü yayınladığı mesajında: “Büyük Amerika Cumhuriyeti‟nin memleketimiz ve milletimiz hakkında beslemekte olduğu yakın dostluk duygularının yeni bir örneğini teĢkil eden bu sevinçli olayı her Türk‟ün candan alkıĢladığını” söylemekte ve “Ġkinci Cihan SavaĢı sırasında ve savaĢın fiilen sona ermesinden sonra, milletimizin ispat ettiği yüksek meziyet ve ideallerin dünya efkârı umumiyesi tarafından takdir edildiğini gösteren bu yardım, Türkiye‟ye zaruri ve normal savaĢ malzemesinin bir kısmını temin etmek suretiyle, savaĢ sonunda, düĢmüĢ bulunduğumuz iktisadi güçlüklerin kısmen giderilmesinde de, ferahlatıcı bir etken olacaktır.” demektedir. 21[19]

SavaĢta her iki tarafın da tarım ihtiyacını karĢılamak suretiyle, hem de Cumhuriyet tarihinde bir daha bu milletin hiç göremeyeceği Ģekilde, doğrusu hazinemiz ağzına kadar para ve altınla dolu iken iktisadi güçlükten bahsetmesi hayrete Ģayan bir durum. Psikolojik savaĢın unsurlarından biri olan propagandayı yapmak için bile zahmet göstermeyen Amerika’nın geçmiĢten günümüze değiĢmeyen politikası vermeden almaktır.

Ne kadar ilginç bir tesadüftür ki, 1964 yılı haziranında patlak veren Kıbrıs buhranında, Kıbrıs‟taki soydaĢlarımızın korunması için son çare olarak baĢvurulan askeri çıkarma harekâtının

durdurulmasını, Amerika BaĢkanı Johnson, bu anlaĢmanın 2. ve 4. maddelerine dayanarak istemiĢ ve Türk Hükümeti de bu isteğe boyun eğmiĢtir. Ġsmet Ġnönü, bu tarihlerde koalisyonda

baĢbakandır. Ġmzalanmasından 17 yıl sonra, Türkiye için çok önemli bir konuda ve kritik bir zamanda, bu anlaĢmanın, BaĢbakan Ġnönü‟nün karĢısına çıkarılmasından alınacak büyük ve önemli dersler vardır.

Johnson, bu anlaĢmaya dayanan görüĢünü; “Bay BaĢkan, askeri yardım sahasında Türkiye ve BirleĢik Devletler arasında mevcut iki taraflı anlaĢmaya dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye ile aramızda mevcut bulunan askeri yardımın veriliĢ maksatlarından gayri gayelerle kullanılması için, Hükümetinizin, BirleĢik Devletlerin muvafakatini alması icap etmektedir. Hükümetiniz bu Ģartı tamamen anlamıĢ bulunduğunu, muhtelif vesilelerle, BirleĢik Devletlere bildirmiĢtir. Mevcut Ģartlar altında, Türkiye‟nin Kıbrıs‟a yapacağı bir müdahalede Amerika tarafından temin edilmiĢ olan askeri malzemenin kullanılmasına, BirleĢik Amerika Devletleri‟nin muvafakat edemeyeceğini, size bütün samimiyetimle ifade etmek isterim.” demek suretiyle, kesin olarak ortaya koyuyor.

BaĢbakan Ġnönü, bu mektuba verdiği cevapta, Amerika tarafından ileri sürülen iddia ve görüĢlere, Türk Hükümetinin karĢı görüĢlerini tek tek açıkladığı halde, bu anlaĢma ile ilgili yukarıda belirtilen hususlara yer vermiyor. Türk Silahlı Kuvvetleri‟nin tamamı, Amerika‟dan alınmıĢ silah ve araçlarla

20

[18] Resmi Gazete (5 Eylül 1947)

(17)

donatılmıĢtır. Bunların Kıbrıs‟a ve Yunanlılara karĢı kullanılmaması ise; Türk Silahlı Kuvvetleri‟nin tamamen hareketsiz bırakılması anlamına gelir.

TIBBĠ ĠSTĠHBARAT ÇALIġMA ALANLARI

- Çevre Sağlığı ve Güvenliği - Halk Sağlığı

- Teknolojik ve Biyoteknolojik GeliĢmeler

Çevre Sağlığı ve Güvenliği

- Arı Ölümleri - Ormanlar

Arı Ölümleri

Nisan 2007‟de Yabancı haber ajansları; ABD, Ġspanya gibi dünya genelindeki birçok ülkede bal arılarının nedeni açıklanmayan bir Ģekilde ortadan kaybolduğu haberlerine yer verdi.

Ülkemizde de arı kayıpları ve arı ölümleri yaĢandı. Konuyla ilgili

yetkililerin açıklamaları oldu. Ancak her konuda olduğu gibi burada da bir bilgi kirliliği ve yönlendirmenin mevcut olduğu son derece açık ve anlaĢılır. AĢağıda farklı illerden konu ile ilgili haberlere ve yapılan açıklamalara yer verdik. Hepsi temelde

aynı konuyu konuĢurken,

söylemlerdeki farklılık dikkatli gözlemcilerin gözünden kaçmayacaktır. Biz de yorumumuzu sonunda yapacağız.

Türkiye Arıcılar Birliği BaĢkanı Mustafa SARIOĞLU basına verdiği röportajda,

Avusturya‟dan gelen bir arı genetiği uzmanının yaptığı açıklamaya dayanarak, GDO‟lu tohumlarla üretilen bitkilerin olduğu bölgelerde konaklayan arılarda bu durumun yaĢandığını ve bunun nedeninin GDO‟lu ürünler olduğunu söylemiĢtir.

SARIOĞLU ayrıca Türkiye genelinde %8‟lik bir arı kaybının bulunduğunu, en çok arı ölümlerinin ise Hatay‟da olduğunu söyledi. Türkiye Arıcılar Birliği ve Tarım Bakanlığı'nın, 2006 yılının Ģubat ayı ortalarından itibaren Hacettepe, Uludağ ve daha birçok

üniversitenin katılımı ile görevlendirdiği 12 akademisyenin, 57 ilde arı hastalığı ve flora yapısı ile ilgili çalıĢma yaptığını belirtti. ÇalıĢmalar sonucu hazırlanan rapora göre

(18)

Türkiye'de arı ölümlerinin normal seviyede olduğunun gözlendiğini belirten SARIOĞLU "Hatay ilimizde yüzde 60-70'lere varan bir koloni kaybı söz konusu. Ülke geneline Hatay'ı da koyduğunuzda kayıp ortalamada yüzde 17 civarındadır. Yani Türkiye'de Hatay

haricinde ciddi lokal arı ölümleri yoktur.” dedi.

Türkiye Arıcılar Birliği BaĢkanı Mustafa SARIOĞLU; Amerika, Ġspanya ve Arjantin gibi ülkelerde yaĢanan arı ölümlerinin doğruluğunu kabul etmekte ve bu durumu GDO‟lu ürünlere bağlamaktadır. Buna karĢılık Hırvatistan, Yunanistan gibi ülkelerde arı ölümlerini ise yalanlamaktadır. Ayrıca bu duruma küresel ısınmanın neden olduğu iddialarının çıkar

grupları tarafından ortaya atılmıĢ olduğunu ve gerçekten uzak olduğunu belirtmektedir.

Ardahan Arıcılar Birliği BaĢkanı Kemal GÜLTEKĠN'in "Ardahan'da arılar ölüyor, arılar ortadan kayboluyor" Ģeklindeki sözlerine, Ardahan Arı YetiĢtiricileri Birliği ve Arıcılık Üretme Ġstasyonu Müdürü Hamza KOPUZ, açıklık getirdi. Ardahan Halk Eğitim merkezinde gerçekleĢen toplantıda konuĢan Hamza KOPUZ, arı ölümleri ile ilgili kayıpların normal olduğunu söyledi. Ardahan'da salgın nitelikli arı ölümlerinin bulunmadığını da dile getiren Kopuz, bu sene yaĢanan

kayıpların en önemli sebebinin, arıların kendi mekanizmalarını güçlendirmek adına aĢırı bir biçimde propolisi kullanmalarından kaynaklanabileceğini dile getirdi. Arıların, yavru geliĢtirmeden genç bir nesil ile kıĢa girmediğine de değinen Kopuz, buna bağlı olarak biyolojik ömürlerinin yetmemesinden dolayı kıĢ kayıplarının meydana geldiğini vurguladı.

Edirne Arı YetiĢtiricileri Birliği Yönetim Kurulu BaĢkanı Erdoğan ALTINORDU, arıcılardan gelen Ģikâyetler üzerine yaptıkları araĢtırmalarda yoğun Ģekilde arı ölümlerinin

gözlendiğini bildirdi. Altınordu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, arıcılardan gelen arı ölümleri Ģikâyetleri üzerine yörede araĢtırma yaptıklarını söyledi. Ġlk izlenimlerde birlik üyesi bazı arıcıların arı kayıplarının çok üst düzeyde olduğunun gözlemlendiğini belirten Altınordu, kolonilerini henüz kontrol etmeyen arıcıların da endiĢe içinde olduklarını ifade etti. 2007 yılı üretim sezonunda ilin iklim koĢullarının aĢırı sıcak geçtiğini ve

hava sıcaklığının bazen 50 derecenin üzerine çıktığını anlatan Altınordu, bal arısının biyolojisi gereği ısının 47 derecenin üzerine çıkmaması gerektiğini, bu nedenle de yaz aylarında yoğun Ģekilde arı ölümleri meydana geldiğini kaydetti.

Temmuz-Ağustos aylarında yaĢanan arı ölümlerinin tarım teĢkilatlarına bildirildiğini ve konunun araĢtırılmasını talep ettiklerini hatırlatan Altınordu, "Arıcılığın temel kurallarından biri de genç arı nüfusuyla kıĢ mevcudunu oluĢturmaktır. AĢırı sıcaklar ve kuraklık

sebebiyle arı kolonileri Ağustos-Eylül döneminde polen ve bal toplayacak çiçekli bitki bulamadıklarından dolayı genç kıĢ nüfusu teĢekkül ettirilemedi. YaĢlı arılarla kıĢa girildiği için de arı kayıpları olduğunu düĢünmekteyiz" dedi. Altınordu, birliğe Ģu ana kadar bildirimde bulunan 68 arıcının 8 bin 29 arı sandığından 4 bin 960‟ında arı ölümlerinin

yaĢandığının belirlendiğini söyledi. Edirne‟nin KeĢan ilçesine bağlı AltıntaĢ köyünde 34 yıldır arıcılık yapan Ferit TUNCA, 350 arı kovanındaki arılarının tamamının öldüğünü bildirdi. Edirne Arı YetiĢtiricileri Birliğinin arı ölümleri konusunda yaptığı çağrı üzerine köy

Referensi

Dokumen terkait

Simak pernyataan berikut : Distribute database systemyang digunakan untuk pencarian nama komputer (name resolution) di  jaringan yang menggunakan TCP/IP (Transmission

Bahwa bila penentuan anggota KPU Kabupaten Kepulauan Aru dan Anggota KPU Kabupaten/Kota di Provinsi Maluku serta kabupaten lainya di wilayah Negara Kesatuan Republik Indonesia

Dengan berlakunya peraturan daerah ini maka peraturan daerah Kabupaten Sidoarjo Nomor 15 Tahun 2000 tentang kedudukan keuangan Kepala Desa dan Perangkat Desa

Proses pelarutan pada batuan karst berpotensi menghasilkan air tanah, hal ini terjadi karena batuan tersebut memiliki porositas sekunder sehingga hasil pelarutannya

Hasil penelitian menunjukkan bahwa pertama, terdapat 68 dimensi soft skills yang diklasifikasi ke dalam lima dimensi utama, yakni jujur dan dapat dipercaya, tanggung jawab, disiplin,

- Dengan dibimbing guru, peserta didik diminta untuk berdiskusi agar mendapatkan klarifikasi tentang pencatatan pengakuan dan pengukuran piutang dalam akuntansi. -

Peserta harus mencantumkan dengan benar Nomor dan Nama Peserta tes pada kolom yang tersedia di lembar jawaban.. Peserta dilarang membawa buku atau bahan/peralatan lain ditempat

Using your knowledge of motion, forces and properties of material, state and explain the suggestions based on the following aspects:. (i) Shape of