• Tidak ada hasil yang ditemukan

Aydaki Adam: Luis Buñuel / Man on the Moon: Luis Buñuel , Yalur, T. (ed.) (Istanbul: Agora, 2016)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2017

Membagikan "Aydaki Adam: Luis Buñuel / Man on the Moon: Luis Buñuel , Yalur, T. (ed.) (Istanbul: Agora, 2016)"

Copied!
6
0
0

Teks penuh

(1)

Buñuel’in bizzat anlattığı dar ve İspanyol bir arkaplandı bu. Sü-rekli dini inançla ve burjuvaziyle uğraşmasını anlamlı kılan bir ar-kaplan. Yetişkinliğine de göz kırpan bir şey: tiyatro ve müzikten hoşlanması. Bir rahip kılığına girip insanların önünde performans-lar yapması, ailesinin hediye ettiği oyuncak tiyatro figürleriyle set-ler kurması ve köydeki çocuklara sahne şovları yapması; on üç yaşında keman çalmaya başlaması ve kardeşleri yatarken onlara keman çalması... Kalanda’da geçen yaz aylarında, çeşitli dini sere-moni orkestraları da veren küçük Buñuel’in otuz yaşına kadar Ka-landa’nın en dindar tiyatro etkinliklerinden Davullu Yortu Geçi-di’nde yer alması ve bu geçidin sağır edici gürültüsünün bazı film-lerinde de bulunmasını da not düşmek gerekir.

Cizvit eğitimi aldığı sırada müzikte, sporda ve doğa bilimlerin-de istisnai bir yetenek sergileyen Buñuel’in çalışmalarını anlamak için, ilkin bir İspanyol olduğunu ve ikinci olarak da İspanyol bur-juvazisinin bir ürünü olduğunu anlamak önemlidir. Tanrıya sövgü, Buñuel’de bir İspanyol zekâsının bir düşünce formu ve Buñuel’in memleketinin sanatı, erotizm açısından zengin ve ölümle olduk-ça meşgul:

Çocukluğum, kasabam ve Zaragoza arasında, neredeyse bir orta çağ atmosferinde geçti. Burada söylememin gerekli olduğunu düşü-nüyorum (zira sonralarda gerçekleştirdiğim ortalama işin eğilimini kısmen açıklıyor); çocukluğumdan yetişkinliğime bende kalan iki temel duygu, ilk başlarda büyük dini inançla yüceltilen muazzam erotizm ile sürekli bir ölüm bilincidir. Nedenleri burada analiz et-mek uzun sürer. Hemşehrilerim arasında bir istisna olmadığımı söy-lemek yeter. Çünkü bu oldukça İspanyol bir karakteristik özellik; bizim sanatımız, İspanyol ruhunun bir sembolü. Bu iki duyguya ge-beler. Kendine öz-gü ve acımasız iç savaş bunları açıkça ortaya çıkar-dı (Buñuel, 1983: 13).

Buñuel reşit olduğunda Paris’e gidip müzik okumayı çok iste-se de Madrid’de tarım mühendisliği okumaya gönderildi. Birkaç yıl sonra çalışmalarını böcekbilimine kaydırdı ve daha da önem-lisi, kendisini gelecekte çok etkileyecek olan bir grup sanatçıyla

(2)

SUNUŞ:

AYDAKİ ADAM

Tolga Yalur gh

Tuhaf ve ciddi sinemacı Luis. Adının Türkçe telaffuzu ‘Luiz Bunyuel’. Bir realist, bir sürrealist, bir Marksist, bir anarşist, bir mistik, bir din karşıtı, bir Freudcu, bir post-Freudcu, bir sadist, bir ahlâkçı, bir ateist, bir Hıristiyan, bir şair, bir şovmen olduğunu söyleyenler çok. Sinemaya dair görüşleri halen daha yazılar, kitap-lar, röportajlar ve derlemelerde yer almaya devam ediyor. Eliniz-deki bu kitabın Türkiye’de Buñuel kaynaklarına katkısıysa, bu ça-lışmaları biraraya getirmeyi ve Buñuel külliyatının bir örneğini sunmayı denemesi olabilir. Yönetmenin kendi fikirleri, hem eleş-tirmen hem de beraber çalıştığı sinemacıların yorumları, filmleri üzerine yapılan bir dizi psikanalitik, performatif ve ideolojik oku-ma, Buñuel-Dali tartışmasını biraraya getirmeyi ve aralarında bir diyalog kurmayı deniyor bu kitap.

(3)
(4)

Çağdaşı birçok sürrealist gibi Buñuel de bir yandan nihai sona, varoluşa ve oluşa dair bir ilgisizlik beslerken, etkileyici çalışmala-rını tanrıya dair garip fikirler ve ölümcül imgelerle dolduran bir paradoksa çeviren, radikal, ikonoklastik dünya görüşlü bir yönet-men. Toplumun bir harabe olduğunu ve özgürlüğün karşısında yer aldığını düşünür. Senaryoları absürt ile trajik, satirik ile erotik ara-sında değişir. Abartılı ve skandallı olduğu sık sık söylenir.

Kitabın başlığına gelince. ‘Ay’ kelimesinin etimolojik arkapla-nına gitmek gerek belki de. Öyle ki, Farsça kökenli bir kelime ‘ay’. Ayna kelimesinin de bir kökü, göz’ün de bir eşanlamlısı. Aslında Persler, dünyanın uydusunun dünyayı yansıtan devasa bir ayna ol-duğunu düşündüklerinden bu adı vermişler. Kendimize tamamen yabancı, kavrayamadığımız, bilmediğimiz ve anlamlandıramadığı-mız bir nesnenin bizi yansıttığını düşünmek, psikanalizi bu kadar seven bu sapık yönetmenin gözünde çok yabancı olmasa gerek. Zira ayı da, gözü de kesiyordu ilk filminde. Son filminde de arzu nesnesini, başrol kişisinin arzusunun bir aynasıymış gibi (kasten ya da kazara) değiştiriyordu iki farklı oyuncuyu kullanarak.

‘Ay’ denilen şeyin bir şekilde adlandırılamadığı yerde bizi yan-sıtan bir nesneyle aynı anlamda düşünülmesi, fantezinin de imkân-larının nereye kadar gidebildiğini gösteriyor bir bakıma. Buñuel’in çağdaşı, hatta bir dönem sürrealist grupla da vakit geçirmiş Fran-sız psikanalist Jacques Lacan diyordu, arzu nesneleri aslında birer yansımamızdır aynadaki gibi; hem yoksun olduğumuz şeyi bize geri verir gibi yaparlar, hem de bizim dışımızda olduklarından do-layı bir çeşit nefret nesnesidirler diye. Buñuel’i ayda konumlandı-rarak, kendisini fantezi alanına yerleştirmek kadar sinemasına da sadık kalmış olabiliriz. Sinema da arzularımızı bize geri yansıtan bir çeşit ayna değil midir zaten?

Psikanalizi de bir çeşit öncü felsefi bir sorgulama yolu gibi dü-şünürsek, Şark ile Garp felsefeleri arasında ayın da, aynanın da bir ortak bağlam olduğunu görebiliriz. Lacan aynadan başlayıp cin-sellik ve arzudan, çeşitli simgeler ve anlamla çevrelenmiş

(5)

lerin bizim gediğimizi kapayamamasından; en nihai nesnenin eri-şilmez ve namevcut Büyük Öteki olmasından, yani bir çeşit tan-rıdan bahseder. İlk tanrımız mecazi annedir; bütün ihtiyaçların ve zevke dair doğruyu biz birer yavruyken anne bilir; sonrasında Freud’un ödipal vakası devrededir ve Baba bir şekilde işlevsel ola-rak devreye girer, yani ikinci mecazi tanrı babadır. Sonra da bil-diğiniz tanrı. Ya da bilmebil-diğiniz... İşte biraz büyümüşüzdür, evde cinsel oyunlar oynayamayız, annemizin memesini ememeyiz. Pi-pimiz ya da kukumuz ya da her ikisi de vardır. Önce sokakta, okul-da, gizli saklı yerlerde oynamaya devam ederiz. Ama o bilincimi-zin dehlizlerine işlenmiş ‘doğru’/’yanlış’ hep bir tanrısal konum-dan bize seslenir. Buñuel’in de derdi tüm bunlarladır: kadın, erkek ve tanrı. Burjuva arkaplanından gelmiş olduğundan bunları burju-vaziye havale ederek buradan saldırır en çok. İşçi sınıfından gelmiş olsaydı, muhtemelen tanrıyı ve arzuyu taşlayacak bir gediği orada da bulurdu.

Luis Buñuel, Avrupa eleştirel camiasında Eisenstein, Chaplin ve Fellini arasında, uzun süre bir büyük ve üretken sinemacı diye bi-liniyor. Fakat şanı Amerika’ya daha yeni yeni yerleşmekte. Elli yıl-lık kariyeri boyunca İspanya, Fransa, Meksika, İtalya ve ABD’de otuz iki uzun metrajlı film yönetti. Alaycı mizah ve sürrealist im-gelemi kullanan Buñuel, insanların kanıksadığı değerler ve kurum-ları zayıflatmaya kararlıydı. Amaçkurum-ları belliydi; sürreel yoluyla, bi-linçdışının dürtülerini görselleştirerek, “burjuvazi dünyasının op-timizmini parçalayacak ve okuyucuyu (veya seyirciyi) hâkim düze-nin devamlılığını sorgulamaya zorlayacak”tı.

Zaragoza’nın yüz kilometre ötesinde, Kalanda’nın küçük bir ka-sabasında 1900 yılında doğan Luis Buñuel, Leonardo ve Maria Bu-ñuel’in yedi çocuğundan ilkiydi. Kalanda geri kalmış, mütevazı bir yerleşim yeriydi. Verimsiz toprakları vardı. Fakat genç Luis, ba-bası açısından sıradan köylülerinkinden daha çok şanslıydı. Leo-nardo Buñuel, Güney Amerika’da servet yapmış bir varlıklı bur-juvaydı. Doğduğu topraklar olan Kalanda’ya geri dönmüş ve kırk

(6)

üç yaşındayken, on yedi yaşındaki Maria’yla evlenmiş ve büyük bir malikâne arazisi satın almıştı. Kalanda’daki ev her açıdan çok iyiy-di. Nehre inen güzel bir bahçesi vardı. Gelecekte burjuvazinin be-lası olacak Luis, çocukluğunun çoğunu bu yazlık burjuva mülkün-de geçirdi.

Zengin olmanın yanı sıra bir entelektüel ve kültürlü bir kimse de olan Leonardo Buñuel’in, Zaragoza’nın mülk sahibi aydınlarıy-la kaynaşması zor olmadı. Luis ayrıcalıklı ve geleneksel bir şekil-de büyütüldü. Annesi, çocuklarının katı bir şekilşekil-de yetiştirilmesi-ne dikkat eden bir kadındı. Altı yaşındaki Buñuel’i Zaragoza’da bir Cizvit okuluna gönderdiler. Luis dokuz yılını burada geçirecekti. Luis ciddi, uslu, laf dinleyen ve çok çalışan, din notları yüksek olan bir çocuk olduğunu gösterdi.

xi

Referensi

Dokumen terkait

kampung secara tekstural dengan melihat pola figure ground yang terbentuk karena hubungan antara massa yang dibangun ( solid ) dan ruang terbuka ( void ) dan

Adapun yang dimaksud dengan prinsip syariah, menurut Pasal 1 butir 13, adalah aturan perjanjian berdasarkan hukum Islam antara bank dan pihak lain untuk penyimpanan dana

Berdasarkan hasil penelitian yang telah peneliti lakukan, dosis radiasi yang dihasilkan dengan menggunakan kV yang biasa digunakan di Instalasi Radiologi maupun dosis

Penelitian ini dilakukan untuk mengetahui gambaran bagaimana kualitas pelayanan di Posyandu Kota Tangerang, yang merupakan salah satu bentuk Upaya Kesehatan Bersumber Daya

Kegiatan bimbingan dan konseling pada dasarnya adalah usaha sadar yang dilakukan oleh guru pembimbing bersama siswa untuk mencapai kemandirian dalam keseluruhan

Khususnya juga di Indonesia, penelitian semacam ini yang secara spesifik mengkaji gratitude pada siswa yang mengenyam pendidikan di sekolah inklusi relatif masih

Berdasarkan hasil wawancara tanggal 22 April Tahun 2020 kepada 5 lansia penderita diabetes melitus tipe 2 di Wilayah Kerja Puskesmas Sukoharjo Kabupaten Pringsewu