• Tidak ada hasil yang ditemukan

Aydin Memis Dil

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2017

Membagikan "Aydin Memis Dil"

Copied!
9
0
0

Teks penuh

(1)

“SOSYAL BİLİMSEL BİLGİNİN ÜRETİMİNDE AKADEMİK AKTÖRLERİN ROLÜ

ÜZERİNENİTEL BİR ARAŞTIRMA -1:

SOSYAL BİLİMCİNİN DÜŞÜNSELLİĞİ, DURUŞU, TERCİHİ

Şule AYDIN*

Pınar MEMİŞ

Esra DİL

Özet

Bu çalışma bir bütün olarak, ülkemizde sosyal bilimsel bilginin üretilme yollarına dair nesilden nesile aktarılabilir bir birikimin varlığını sorgulama niyetiyle tasarlanmış bir projenin ilk ayağı olarak gerçekleştirilmiştir. Yol gösterici bir işlev de görmüş olan araştırmanın bu ilk ayağında farklı sosyal bilim alanlarından on akademisyen ile yapılan görüşmelerin temalar bazında analiz edilmesiyle elde edilen bulgular tartışılmaktadır. Tartışmanın kavramsal aracını paradigma kavramına alternatif olarak önerilmiş olan bilimsel söylemler oluşturmuştur. Hâkim sosyal söylemle ilişki ve toplumsal ahenkle ilişkiözelliklerinin kesiştiği düzlemde dört söylem ortaya çıkmıştır. Bunlar normatif, yorumsamacı, eleştirel ve diyalojik söylemlerdir. Yaptığımız analiz temelinde sonuca yansıyanlar, akademisyenin düşenselliği,

duruşu, tercihleri ile analizlerin bize açtığı kapıları ve böylelikle bir sonraki aşamanın sorularına temel teşkil edecek fikirleri içermektedir. Araştırma ile iki temel bulguya ulaşılmıştır. Bunlardan ilki, görüşülen akademisyenlerin yarısının istisnasız biçimde bir söylemin, bunlardan dördünün normatif, birinin eleştirel söylem olmak üzere, özellikleri göstermeleridir. İkinci bulgu, diğer akademisyenlerin de birbiriyle tutarlı iki farklı söylemde kendilerini göstermeleridir. Öne çıktığı düşünülen bu iki temel bulgudan hareketle sonraki araştırmalar kurgulanacaktır.

Anahtar Kelimeler: sosyal bilimsel bilgi, bilimsel söylem, aktarılabilirlik

A QUALITATIVE STUDY ON THE ROLE OF THE ACADEMICIANS CONCERNING THE GENERATION OF SOCIAL SCIENTIFIC KNOWLEDGE- 1:

THE MINDSET, POSITION AND PREFERENCE OF THE SOCIAL SCIENTIST

Abstract

This study is carried out as the first step of a wider project that was designed to investigate the presence of a knowledge that can be transferred through scientific generations. In this first step which was actually a pilot research, we made in-depth interviews with 10 academicians from different social scientific disciplines. We used as an analytical tool, the concept of scientific discourse which was proposed instead of the concept paradigm. Regarding its relation to the dominant social discourse and social consensus, four different scientific discourses are defined. These are normative, interpretive, critical and dialogic discourses. Depending on the analysis we reached to the mindset, position and preference of the academicians. These made us reach the basic ideas which are also the base of the questions of the next step. With this research we found two main data. First one is that, the half of the academicians are representing one- four of them to be normative and one of them to be critical-discourse’s features in all dimensions we examined. Second is that, the rest of the academicians are representing

the characteristics of two scientific discourses.

Keywords: social scientific knowledge, scientific discourse, transferability

*Arş. Gör.

(2)

1. Giriş

Bu çalışma, sosyal bilimsel bilginin üretimine ilişkin düşünümsel (reflective) bir araştırma olarak tasarlanmıştır. Çalışma, bilimsel araştırma sürecinin oluşumu ile ilgili daha kapsamlı bir projenin ilk ayağını oluşacaktır Bu projeye ilham veren sorunsal, bilimsel araştırma

sürecinin aktörler tarafından nasıl i-oluşturulduğu, ii-aktarıldığı, iii-kurumsallaştığı meselesidir. Proje öncelikle sosyal bilimci akademisyenlerin düşünselliği, duruşu ve tercihi üzerine pilot bir çalışma ile zihinsel haritalama yapmayı amaçlamaktadır. Bu çalışmanın çıktılarından hareketle benzer zihinsel haritalama beşeri bilimler alanında çalışan akademisyenler için de oluşturulacaktır. Doktora süreci akademisyen olmak için kritik bir dönem olarak tanımlanabileceğinden, doktora öğrencileri bir sonraki aşamanın denekleri olacaktır. Son aşamada ise bilginin/bilimin yükseköğretim çatısında kurumsallaşmasına ilişkin bir perspektif sunulacaktır. Böylece bu bilimsel araştırma süreci her boyutuyla incelenmiş olacaktır.

Bu çalışmada ise amaç, sosyal bilimler alanının kurucu aktörleri olarak sosyal bilimsel bilginin üretimini gerçekleştiren akademisyenlerin epistemik duruşlarını gösterecek bir haritaya ulaşmaktır. Çalışmayı yönlendirecek olan soru, sosyal bilimcilerin epistemik duruşlarının ve yöntemsel tercihlerinin ne olduğudur.

1.1. Yöntem

Sosyal bilimsel bilginin üretilmesi ile ilgili bir harita için Burrel ve Morgan’ın (1979) ortaya koydukları “sosyal bilimsel disiplinlere ilişkin dört farklı paradigma ayrımı” kapsamlı bir analitik çerçeve vermektedir. Bu çalışma, Deetz (1996) ve Alvesson ve Deetz (2000) tarafından gözden geçirilerek paradigmal bir ayrım yerine postmodern bir bakışla farklı

söylemler üzerinden yeniden kavramsallaştırılmıştır. Hala Burrel ve Morgan’ın ayrımından bağımsız olmamakla birlikte, zamansal kapsayıcılığı da dikkate alınarak, bu son çalışma analizimizde temel araç olarak kullanılmıştır.

Araştırma sorumuz gereği, nitel yöntem çalışmamızın metodu olarak tercih edilmiştir. Bu kapsamda, Sakarya Üniversitesi’nden sosyoloji, işletme, çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler, kamu yönetimi disiplinlerinden kasti olarak belirlenmiş toplam dokuz akademisyen ile derinlemesine mülakat yapılmıştır. Bir akademisyen ise açık uçlu araştırma sorularına yazılı cevap vermiştir. Akademisyenlerin belirlenme kriteri, üniversite bünyesinde veya dışında inisiyatif sahibi olmalarıdır (araştırmamızdaki karşılığı akademisyen-idareciliktir). Entelektüel birikimin bilinçli aktarımında inisiyatif sahibi olmanın önemli bir unsur olduğu düşünülmüştür.

Mülakatlar üç kişi tarafından yapılmış olup, konuşma metinleri ana temalara ayrılarak deşifre edilmiştir. Temaların belirlenmesinde yukarıda bahsi geçen (Alvesson, Deetz, 2000)dörtlü söylem ayrımı gözetilmiştir. Her akademisyenin hangi söylemsel duruşa yakın olduğu sonucuna, üç araştırmacının mutabakatı ile varılmasına dikkat edilmiştir.

(3)

değerlendirmeler yapma” olarak açıkladıkları bağlamda algılanmaktadır. Başlangıçta inisiyatif sahibi akademisyenlerin gelenek kurma eğilimi içinde olacakları varsayımıyla, düşünümsellik buraya dayandırılmıştır. Ancak bu varsayım çalışmanın ilerleyen aşamalarında doğrulanmamıştır. Bununla birlikte, soruların kurgulanma biçimi ve temaların oluşturulması çalışmanın kendi doğasına bu düşünümselliğivermiştir.

2. Analiz

Burrell ve Morgan, sosyal bilimlerde ontoloji, epistemoloji, insan doğası ve metodolojiyle ilgili dört çeşit varsayımın (1979:1-2), sosyal bilimcilerin kendi disiplinlerine olan yaklaşımlarında etkili olduğunu belirtmişlerdir: “Sosyal dünyanın doğası ve nasıl araştırılması gerektiği (ontoloji), bilginin temelleri (epistemoloji), insanlar arasındaki ilişkiler (insan doğası) ve gerçek dünya hakkında bilginin elde edilip, araştırılmasının biçimi (metodoloji)” olarak tanımlanmıştır (Yıldırım, 2002:160). Bu felsefi ayrımın sosyal bilimlere uyarlanması demek olan kademeleştirme, ulaşmak istediğimiz kesite bizi götürmüştür. Mülakat soruları belirlerken Alvesson ve Deetz’in (2000) söylemsel ayrımı ve bu kademeleştirmede dikkate alınmıştır.

Burrel ve Morgan paradigmal ayrımı,bir matris üzerinden şematize edilmiştir. Bu matrisin iki ekseni bilim insanının sosyal düzene bakışını (çatışmacı- düzenci) ve sosyal bilimlere bakışını (öznel-nesnel) temsil etmektedir. Ayrımlar: radikal yapısalcı, radikal hümanist, yorumsamacı, işlevselci paradigmaları ortaya çıkarmaktadır.

Alvesson ve Deetz ise bu matrisi bir koordinat ekseni olarak süreklilik arz eden bir yapıda tasarlamış ve eksenlerini, hâkim sosyal söylem ileilişkisi (consesus-disensus) ve kavramların kaynağı ve sorunlar (local/emergent-elite/a priori) olarak belirlemiştir. Bu bağlamda,

normatif, yorumsamacı, eleştirel ve diyalojik söylemler ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada da akademisyenlerin söylemlerinden hareketle bir zihinsel haritalanma yapılacağından, bu bağlamın kullanılması anlamlı görülmüştür.

Çalışmamızda sosyal bilimleri felsefi olarak kademelendiren bu yaklaşımdan doğan kesit üç boyuttan oluşmakta ve burada ontoloji, epistemoloji, metodoloji ayrımları gözetilmektedir. Mülakat soruları dört grup halinde kümelendirilmiştir. Bu kümelendirmede ilk üç grup, çalışmamızın başlığında yer alan düşünsellik-duruş-tercih kavramlarımızla eş anlı olarak, aradığımız kesitin aşamalarına tekabül etmektedir Böylece soruların her biri için ayrı ayrı analiz yapmak yerine, sorular bütününe verilen cevaplar üzerinden daha kapsayıcı ve bütüncül bir yorumlama yapılmıştır. Şunu belirtmek gerekir ki, bir sonraki aşamada doktora öğrencileri ile yapılacak olan araştırma aktarım sürecinin ikinci boyutunu ortaya koyacaktır. Bu bağlamda aktarım konusunda yapılacak olan çözümlemeler henüz bir tamlık arz etmemektedir. Konunun akademisyenlere bakan boyutu bu çalışmanın sınırları içinde yer almaktadır. Dördüncü grup sorular çalışmamızıişte bu sonraki aşama ile ilişkilendirecek olan sorulardır. Bu haliyle kümelendirme, görüşme yapılan akademisyenler açısından değil analiz aşamasında, araştırmacılar açısından önem arz etmiştir.

1. Grup: sosyal bilimin tanımı; sınırları (ontolojik seviye/ düşünsellik)

2. Grup: sosyal bilimsel bilginin doğası ve kaynakları (epistemik seviye/ duruş)

3. Grup: sosyal bilimsel bilginin üretilmesi; yöntem ve teknikler (epistemik ve metodolojik seviye/ duruş- tercih)

4. Grup: sosyal bilimsel bilginin aktarımı

(4)

İlk seviyenin düşünsellik olarak tanımlanmasından maksat, sosyal bilimcinin zihinsel yapısının ortaya çıkarılmasına yöneliktir. Düşünsellik kavramı araştırmaya katılan akademisyenler tarafından farklı şekillerde algılanan ve doğası gereği farklı bileşenlerden oluşan bir alanı ifade etmektedir. Bu varsayımla örtüşen biçimde sosyal bilim kavramının tanımlanmasında akademisyenler arasında farklılaşmalar görülmüştür. Sosyal bilim tanımları şu şekilde değişkenlik göstermektedir:

“İnsan ve eşya ilişkisinin mahiyetini anlama çabasıdır.”,

Dar anlamda sosyoloji, sosyal antropoloji ve sosyal psikolojiden oluşan, insan ve kollektiviteyi esas alan bilgi disiplinidir.”

İnsan ve toplumun, tarih ve mevcut koşullar ile birlikte sistematik şekilde değerlendirilmesi, anlaşılmasıdır.”

Fen bilimlerinin taklidi olarak ayrılmış; toplumsal, sosyal psikolojik ve siyasal olarak somutlaştırma, nicelleştirme faaliyetlerini ortaya koyan bilimdir.”

İnsan ve hayatın kendisidir. İlerlemesi ortaya çıkan sorunlarla bağlantılıdır.”

Sosyal olayları ve sosyal sistemi inceleyen ve elde ettiği bulgular ile sosyal alan ve problemlere dair çözümler üreten bir bilimdir.”

İnsan ve toplumun değişimi bilgiyi değiştirir. Bu nedenle sosyal bilim, bilim değildir; bilgi ve malumat özelliği taşır.”

İnsan unsurunun dahil olduğu, hayatı kolaylaştıran uygulamalı bir bilimdir.”

Sosyal çevrede sosyal etkileşimin olduğu her alan ve konudaki etkileşim, iletişim, ilişki ve bağlantıların incelenmesi, ortaya çıkarılması veya çözümlenmesine yönelik her türlü girişimdir.”

Sosyal bilim, eleştirel olmaktır. Mevcut iktisadi ve siyasi süreçleri sorgular.”

Tanımlamalarda vurgulanan kilit kavramlar, tanımlamayı yapan akademisyenlerin sosyal bilimlere farklı düşünsel konumlardan yaklaştıkları şeklinde yorumlanabilir. Örneğin, bilimin sonuçlarına ilişkin bir vurgu ile fayda kavramını öne çıkartan kişi ile bilim yapma süreci ile bilimselliğe vurgu yapan kişi arasında bu düşünsel konumda farklılaşma gözlemlenmekte ve söylemlerine (Alvesson ve Deetz, 2000) ilişkin ipuçları vermektedir.

2.2. Duruş ve Tercih

Analiz için yaptığımız kurgulamaya referans olan kaynaktan, duruş kavramının bileşenleri, bilimsel faaliyetin amacı, ideali, sorunsalı, anlatım biçimi (narrative style) ve bilimin ne ile

mücadele ettiği(social fear) boyutları olarak seçilmiştir.

Tablo: Akademisyenlerin Söylemsel Temsili

Boyutlar Bilimsel Söylem

Normatif Yorumsamacı Eleştirel Diyalojik

Bilimsel Faaliyetin Amacı # * ¤ § × ¿ ø < ] &

Yöntem # ¤ § × ¿ * ø < ] &

Bilimin İdeali # ¤ § × ¿ * ] & ø <

Bilimsel Faaliyetin Sorunsalı ¤ § × ¿ ] # * & ø <

Anlatım Biçimi # ¤ ] § × ¿ * ø & <

(5)

Not: Tablo içinde her bir akademisyeni bir sembol temsil etmektedir.

Bu bileşenler hangi akademisyenin hangi söylem ya da söylemlerin özelliklerini gösterdiği sorusunun yanıtını belirlemiştir. Boyutlar tek tek ele alındığında, bilimsel faaliyetin amacı boyutunda altı akademisyen normatif söylem içerisinde yer alırken, üçü yorumsamacı, bir tanesi ise eleştireldir. Bilimin ideali boyutu incelendiğinde, beş akademisyen normatif, iki akademisyen yorumsamacı, biri eleştirel, ikisi ise diyalojik söylem özelliği taşımaktadır.

Bilim faaliyetin sorunsalı boyutu, bilim ideali boyutu ile aynı rakamsal dağılımı göstermektedir. Anlatım biçimi boyutu ise, normatif altı, yorumsamacı iki, eleştirel ve diyalojik birer akademisyenin olduğu söylemsel bir özelliktir. Bilimin ne ile mücadele ettiği boyutunda ise, beş akademisyen normatif, üçü yorumsamacı, biri eleştirel ve biri diyalojik söylem özelliği taşımaktadır.

Dağılımlar incelendiğinde akademisyenlerin dördü tüm boyutlarda normatiflik gösterirken, biri eleştirel söylem duruşuna sahiptir. Geri kalan akademisyenlerin biri normatif-yorumsamacı, ikisi yorumsamacı-normatif, biri yorumsamacı-diyalojik biri ise

diyalojik-yorumsamacı söylemsel duruş özellikleri taşımaktadır. Verilen söylem ikililerinden birinciler akademisyenlerin ağırlıklı olarak özelliklerini taşıdıkları söylemi göstermektedir.

Şekil: Temsili Uygulamalara İlişkin Karşıt Boyutlar1

BASKIN TOPLUMSAL

SÖYLEMLE İLİŞKİ

AHENKSİZLİK

KAVRAMLARIN VE

PROBLEMLERİN

KAYNAĞI DİYALOJİK ELEŞTİREL

(Postmodern, (Geçmodern,

Yapısökümcü) Reformist)

YEREL / SÜREÇSEL ELİTİST / ÖNSEL

YORUMSAMACI NORMATİF

(Modern öncesi, (Modern,

Geleneksel) İlerlemeci)

AHENK Kaynak: Deetz, (1996: 198).

Yorumsamacı ve normatif perspektiflerin baskın toplumsal söylem ile ilişkileri düşünüldüğünde ahenk tarafında yer aldığı yukarıdaki şekilde görülmektedir. Diğer yandan diyalojik çalışmalar ile eleştirel söylemin ortak özelliği ise toplumsal söylem ile ilişkilerini ahenksizlik üzerinden kurmalarıdır. Bu çalışmada görüşülen akademisyenler arasında eleştirel ve diyalojik söylem özelliklerinin görece çok az rastlanmış olması, bilginin üretilmesi süreci ile ilgili olarak son derece dikkat çekici addedilmiştir. Görüşmelerde çok büyük ölçüde

1

(6)

normatif perspektif, onu takiben de yorumsamacı perspektif gözlenmiştir. Görüşmelerde özellikle bilimin tanımı sorulduğunda sorun çözümü ve fayda kavramının sıklıkla dile getirilmesi (burada fayda kavramının tanımı kişiden kişiye farklılaşmakla birlikte) bu genel durumla uyumlu bir bulgu olmuştur. Benzer şekilde çok tekrarlanan pragmatiklik, hizmet,

hayatı kolaylaştırmak gibi kavramlar sosyal düzenin devamlılığına ilişkin imalar içermektedir.

Diğer yandan, birden fazla söylemin özelliklerini taşıyan akademisyenlerde, anlatım biçimi boyutuna karşılık gelen söylem ile cevaplayıcının ağırlıklı olan bilimsel söyleminin uyumluluk gösterdiği görülmüştür. Aynı zamanda bu akademisyenlerin, yukarıda incelemediğimiz ancak bilginin aktarımı ile ilgili kritik bir faktör olan iletişim algısı boyutunda da ağırlıklı olan bilimsel söylemleri ile tutarlılık gösterdikleri görülmüştür.

Öyleyse, bu akademisyenler öğrencilerine söylem-eylem tutarlılığı olan birer örnek teşkil etmektedir. Bunun ise sorunsallaştırdığımız bilgi aktarımı ile ilgili kritik bir noktaya işaret ettiği düşünülebilir.

Tercih kavramı, burada yöntem boyutu üzerinden okunmuştur. Ek olarak anlatım biçimi, boyutu “duruş”ta olduğu gibi “tercih”te de bir gösterge olarak kabul edilmiştir. Yöntem boyutu içinde beş akademisyen normatif iken, dördü yorumsamacı, biri ise eleştirel söylemin özelliklerini göstermektedir.

Bu kısımla ilgili olarak öncelikle dikkatimizi çeken, yöntem kavramının görüşülen bütün akademisyenlerde farklı algılandığı olmuştur. İncelemede, tamamen normatif ve ağırlıklı olarak normatif olan akademisyenlerin yöntem tercihi bazında, hem kurgu hem araştırma ve analiz teknikleri düzeyinde bir normatiflik öngördükleri görülmüştür. Bu durumun da aktarım

yolu/tarzı üzerinde bir etkisinin olacağıdüşünülebilir.

Görüşmelerde edinilen bir diğer izlenim de yöntem tercihi meselesinin akademisyenler için

bir alışkanlık meselesi olup olmadığı sorusunu gündemimize taşımıştır. Bu soru hem bilimsel faaliyetin kendisi, hem de sorgulamakta olduğumuz aktarım süreci içinönemlidir. Bu soru, iki söylemsel boyutun (yöntem ve anlatım biçimi) dâhil olunan bilimsel söylemle ayrı ayrı ilişkileri üzerinden çözümlenmeye çalışılmıştır. Ancak, bu çözümleme yukarıdaki soruyu anlamakta yeterli bulunmamış; ikinci aşama olarak, bu iki boyutun birbirleri ile paralellik göstermesi durumuna bakılmıştır. Ortaya çıkan sonucun ağırlıklı bilimsel söylemle arasında tutarlığa işaret etmesi çözümlemeyi tamamlamıştır.

Bu soruyu bizce önemli kılan, ağırlıklı olan bilimsel söylemin, alışkanlıklar üzerinden yöntemi belirlemesi ve bunun sonucunda aktarım üzerinde de aynı söylemin etkili olması ihtimalidir. Bu nedenle de çözümleme tek bir bilimsel söylem özelliği taşıyan akademisyenler üzerinden yapılamamaktadır. Zira bu durumda ilişkiler ağı oldukça nettir ve detayı görmeye imkân vermemektedir. Bu noktayı aşmak için tüm boyutlar bağlamında aynı söylemin özelliklerini taşımayan akademisyenler çözümlemenin muhatabı kılınmıştır. Birden fazla söylemin özelliklerini gösteren akademisyenlerin, yöntem boyutunda tercih ettikleri söylem ile ağırlıklı olan bilimsel söylemleri, bir istisna dışında, tutarlıdır. İkinci aşamada, anlatım

biçimi boyutu ile yöntem boyutu arasında da, ağırlıklı bilimsel söylem paralelinde tutarlılık görülmüştür. Bu son nokta, sorumuzun ilerleyen aşamalarına anlamlı bir girdi sağlamıştır. 3. Sonuç Yerine

Çalışmanın sonuç kısmını ikili bir ayrımla anlatmak niyetindeyiz. İlk kısım bu çalışmanın ana hedefi olan akademisyenlerin bilgi üretmenin doğasına ilişkin özelliklerini ortaya koymakta; ikinci kısımda ise projenin bir sonraki kısmını oluşturacak olan bilme geleneğinin aktarımında kurumsal unsurlara dair soru işaretleri sunulmaktadır.

(7)

Bilgi üretiminin doğasına ilişkin olarak öne çıkan başlıklar, mesele öbekleri olarak da ele alınabilir. Öncelikle dikkat çeken, bilgi üretme faaliyetinin bağlamı aşan bir tanımının mümkün olup olmayacağıdır. Görüşmelerde bilimsel gelenek anlamında farklılaşan ülkelerde bilgi üretme çabasının farklı görüntülerde ortaya çıkacağı fikri dile getirilmiştir. Bundan hareketle sosyal bilimsel bilgi birikiminin ülkeler arasında farklılaşması, teori üretimi ve uygulamaya yönelik farklılaşmaları da beraberinde getireceği söylenebilir.

Üretilen bilginin çıktılarının neye hizmet edeceği konusu da hem akademisyenler nezdinde hem de kurumsal olarak net değildir. Bilgi üretiminin masa başında olmayan kısmı akademisyenler tarafından sorunsallaştırılmaktadır. Yukarıda belirtilen sorunun kaynağı burası ile ilişkilendirilebilir. Ülkemizde sosyal bilimsel anlamda bilginin üretim sürecinin doğasının gerektirdiği teori-uygulama-araştırma-teori ilişkisi verimli bir şekilde kurulamamıştır. Burada bilimsel olarak merkez ülke ve çevre ülke ayrımı (Üsdiken ve Wasti, 2009) akla gelmektedir. Merkez-çevre ayrımının diğer etkisi ise bağlamsal bir problematik olarak ortaya çıkmaktadır. Bilim üretiminin kendi doğası ile çelişir biçimde, kendi bağlamında anlamlı olmayan sorular ve sorunsallar bilimsel faaliyeti yönlendirmektedir. Bu da bilimin aktarmacı olarak ilerlemesine neden olmaktadır.

Uzmanlık ve alan bilgisi yukarıda bir kısmı resmedilmeye çalışılan bilgi üretiminin doğası ile ilgili sorunsalın bir bileşenini teşkil etmektedir. Öyle anlaşılmaktadır ki yarının bilgisel birikiminin kurulumunu gerçekleştiren akademisyenlerin öncelikle yeterli uzmanlık-alan bilgisine sahip olmaları gerekmektedir. Hatta Gulbenkian Komisyonun hazırladığı rapor dikkate alındığında sosyal bilimlerin yeniden yapılandırılması için sosyal bilimcilerin “aynı anda birden fazla konuda/alanda çalışmaları gerekmektedir” (Gulbenkian Komisyonu, 2008). Akademisyenlerin yarına böyle bir bilgi birikimi bırakabilmeleri için bir tür zenginleştirme olarak bu yaklaşımı benimsemeleri önerilmektedir.

Yöntem konusunda eksikliğini tespit ettiğimiz yetkinlik durumunun oluşabilmesi için bir alan da bu zenginliğin sağlanmasıyla oluşturabilir. Analizimizin gösterdiği en dikkat çekici noktalardan biri yöntem kavramının akademisyenlerin zihninde çok farklı çağrışımlar yaptığı ve bu konuda görülebilir bir ortak vasatın oluşmadığı idi. Bazı akademisyenler yöntemi bilimsel araştırma ve bilgi üretiminin tümünde etkin bir öz-bilinçlilik olarak konumlandırırken, diğer birçoğu yöntemi araştırma ve analiz tekniği olarak anlamaktadır. Akademisyenlerden birinin tespitine göre, yöntemin, yaygın olarak bu şekilde benimsenmesi iddia-argüman ilişkisini zayıflatmaktadır. Hatta bazen yöntem endişesi (teknik anlamda) çalışmaların iddialarının dahi önüne geçmektedir; kimi zaman üstünü örtmektedir. Yöntemin bir moda meselesi gibi (törensel görgülcülük: Özen, 2002) algılanması ve yayınlanma kriterlerinde öne çıkarılması da akademisyenleri farkında olmanda böyle bir bilimsel tercihe yönlendiriyor olabilir.

İdeolojinin bilimsel bilgi üretmedeki etkisi de görüşmeler sırasında öne çıkan bir husustur. Bunun iki şekilde gerçekleştiği, tarafımızdan, tespit edilmiştir. İlki, sosyal bilimcinin kendi zihinsel süreçlerine (Alvesson, 1991) ilişkindir. Akademisyenlerden biri, ideolojinin araştırmacının zihinsel özgürlüğünü örten bu örtüsüne (Geuss, 2002) karşı “bilimsel laiklik”2 kavramını ihtiyaç duyulan şey olarak önermiştir. İdeolojinin bilimsel bilgi üretmedeki diğer etkisi ise araştırma sürecinde açığa çıkmaktadır. İlginçtir ki, görüşme yapılan akademisyenler, ideolojinin bu etkisini açıkça dile getirmektedirler. Bu ideolojik duruş, bilimsel çalışma sırasında hangi verilerin ne kadarına nasıl ulaşılması gerektiğine dair de belirleyici olabilmektedir (ders kitaplarında ideoloji: Coşkun, 2009a, 2009b). Çünkü ortaya çıkan sonucun kendi ideolojileriyle çatışması ihtimali akademisyenleri araştırma yapma fikrinden uzaklaştırmaktadır.

(8)

Doktora süreci bilimsel bilginin üretimi için kritik bir süreç olarak kabul edilmektedir. Görüşmelerde bu sürecin akademisyenlerin kendi bilim yapma biçimlerinde her düzeyde oldukça etkili olduğu anlaşılmıştır. Bununla birlikte çalışmamızın ileriki aşamaları için çok önemli bir boyut da akademisyenlerin öğrencileri üzerinden deneyim yoluyla edindikleri bilgide ortaya çıkmaktadır. Bir doktora öğrencisinin çalıştığı konuda teorik olarak kendisine danışmanlık yapan akademisyeni geride bırakması ölçütü, danışmanlık ilişkisinin bir parçası olarak dile getirilmiştir. Bununla da bağlantılı olarak, akademisyenler öğrencileri ile entelektüel tatmin duyacakları bilimsel tartışmalar yapabilmeyi ummakta, bu durumu idealize etmektedirler. Akademisyenler ancak bu türlü bir paylaşımla bilimin üretilip, disiplinsel olarak ilerleyebileceğini söylemektedirler. Var olan durum ise idealize edilen bu ilişki tipinden uzak görünmektedir. Bu durumun kurumsal bazı kaynaklarının da olabileceği düşünülmektedir.

3.2. Kurumsal Unsurlar

Çalışma, şu ana kadar tespit edilen sorunlu alanlarla da ilgili olmak üzere, kendisini bir sonraki aşamaya bağlayacak olan kurumsal düzeyli şu sorun ve soruları açığa çıkarmıştır: Sorunlar

- Lisans düzeyinde ve lisansüstü düzeyde öğrenci seçme mekanizmalarının sorunlu yapılandırılması

- Öğrenci sayılarının üniversite eğitiminin mantığıyla çelişir düzeyde çok olması; bu durumun okullaşma ihtiyacı gibi daha makro boyuttan problemlerle ilişkisi

- Üniversite öncesi eğitim-öğretim arka planından kaynaklanan nitelik bazında eksiklikler ile ortaya çıkan öğrenci profili

o Türkçeye hâkimiyet; felsefe bilgisi; bilim tarihi ve sanat tarihi bilgisi eksiklikleri ve bunlara bağlı olarak kavramsallaştırabilmeeksikliği

- Yükseköğretimin her seviyesinde gerekli olan yabancı dil bilgisinin eksikliği

- Öğretim üyelerinin, maddi etkenler de etkili olmak üzere, vermek durumunda oldukları derslerin saat olarak fazlalığı

- Kurumsal olarak tanımlanmış olan akademisyen-öğretmen rollerinin uygulamada ayrışmaması

Sorular

- Türkiye’deki yükseköğretim yapısının akademisyen-idareciliği sorunlu hale getiren etkileri nelerdir?

- Üniversite kurumunun öğrencilere vermesi beklenen bilgi üretme bilgisi, çalışma disiplini, özgün olma gibi özellikler Türk Üniversiteleri arasında ne derece yaygınlaştırılabilmiştir?

- Yüksek öğretim yapısının bir üst soruyla ilişkili olarak, dönüşüm gerektiren unsurları var mıdır?

- Farklı ülkelerde farklı yapılaşan üniversite sistemleri üzerinde devlet ideolojilerinin etkisi nedir?

- Sosyal bilimsel bilginin üretimi için üniversite yapılanması yeterince kapsayıcı bir çerçeve sunmakta mıdır?

(9)

Bu soru ve sorunlardan hareketle çalışmanın devamında sorgulanması planlanan sorunsal şu şekilde belirlenmiştir:

Bilgi birikimi ve bilgi üretme bilgisinin nitelikli olarak aktarılabilirliği nasıl

tanımlanmalıdır? Gelenek, ekol, disiplin kavramlarından hangileri ne düzeyde bu tanımlamanın içinde yer alır?

Kaynakça

Alvesson, Mats (1991) “Organizational Symbolism and Ideology”, Journal of Management Studies; May 91, vol. 28 Issue 3, p207-225.

Alvesson, Mats; Deetz, Stanley A. (2000), Doing Critical Managment Research, Sage Publications, Great Britain.

Alvesoon, Mats; Sköldberg, Kaj (2008), Reflexive Methodology: New Vistas for Qualitative Research, Sage Publications, Great Britain.

Coşkun, Recai, (2009a) “Türkiye’de İnsan Kaynakları Yönetiminin Alanı: İKY Ders Kitapları Üzerinden Bir Tartışma” 17. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi Bildirileri Kitabı, Osmangazi Üniversitesi, Eskişehir.

Coşkun, Recai (2009b) “Yönetim-Organizasyon Kitaplarında Biçim ve İdeoloji”, Eskişehir

Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, cilt:4, sayı:1, s. 239 -255.

Burrel, Gibson; Morgan, Gareth (1979), Sociological Paradigms and Organisational Analysis, Ashgate Publishing Comp.

Deetz, Stanley (1996) “Describing Differences in Approaches to Organization Science: Rethinking Burrell and Morgan and Their Legacy”, Organization Science, Vol. 7, No. 2, pp. 191-207.

Geuss, Raymond (2002), Eleştirel Teori “Habermas ve Frankfurt Okulu”, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Gulbenkian Komisyonu (2008), Sosyal Bilimleri Açın Sosyal Bilimlerin Yeniden

Yapılanması Üzerine Gulbenkian Komisyonu Raporu, Metis Yayınları.

Özen, Şükrü (2002), “Türkiye’deki Örgütler/Yönetim Araştırmalarında Törensel Görgülcülük Sorunu”, Yönetim Araştırmaları Dergisi, cilt:2, sayı:2, s. 187-213.

Üsdiken, Behlül; Wasti, Arzu (2009), “Preaching, Teaching and Researching at the Periphery:Academic Management Literature in Turkey, 1970–1999”, Organization Studies, September 2009, http://oss.sagepub.com/cgi/rapidpdf/0170840609337952v1.pdf.

Referensi

Garis besar

Dokumen terkait

Berangkat dari hal tersebut dibuatlah aplikasi paperless office berbasis website sebagai sistem pengolahan dan pencatatan data terpusat yang dapat diakses secara

Selain dapat dilihat dari beberapa Perda Syariah yang tidak satu pun mengatur masalah lingkungan sebagai bagian dari syariat Islam, juga dapat dilihat dari respon,

Identifikasi dan analisa faktor risiko yang berpengaruh merupakan subyek penelitian yang diharapkan dapat membantu sektor swasta dalam mensimulasi risiko sehingga diperoleh

Polres Bima diperiksa dan didengar keterangannya sebagai Ahli Bahasa/Linguistik dalam perkara pidana penghinaan dan hujaran kebencian melalui media sosia facebook,

 Memfooting jurnal a Memfooting jurnal akuisisi dan melaca kuisisi dan melacak k posting dari buku besa posting dari buku besar dan file induk utang r dan file

Memberikan informasi dan kontribusi yang berguna untuk pengembangan penelitian perbankan terutama dalam hal pembiayaan murabahah dan tingkat likuiditas pada bank

Selain dengan menggunakan data di buku defecta, perencanaan pengadaan obat dan perbekalan kesehatan lainnya dilakukan berdasarkan analisis pareto (Sistem ABC) yang berisi

Problematika mendasar pengolahan makanan yang dilakukan masyarakat lebih disebabkan budaya pengelohan pangan yang kurang berorientasi terhadap nilai gizi, serta