• Tidak ada hasil yang ditemukan

DERIN DEVLET

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "DERIN DEVLET"

Copied!
336
0
0

Teks penuh

(1)
(2)

DERÎN DEVLET

(Kontrgerilla)

"tki yanı keskin bıçak,

kimin kamına girerse girsin acıtır.

Ankara, Eylül 2006

"Derin"... tanımlamalar

Üzerinde yüzlerce kitap, makale, haber yazılmış olmasına karşın hâlâ "derin devlet"in varlığı ile kimler tarafından yönetil­ diğini içeren, yadsınamaz bilgilerden yoksunuz.

Herhangi bir konuda nereden kaynaklandığı ve kimler ta­ rafından tezgâhlandığı bilinmeyen olaylar çözülemediği, sonuç­ suz kaldığı zaman, başına bir "derin"sözcüğü eklenerek o olayın daha da gizemli bir içerik kazanmasına yardımcı olunuyor.

Örneğin; derin çatışmalar, derin hesaplaşmalar, derin tetik­ çiler, derin icraadar, derin MİT, derin ifşaadar, derin kulis, de­ rin siyaset gibi.

Bu tanımlar arasında örneğin "derin M İ T " bir anlam ifade edebilir. Zira istihbarat örgüderi h e m e n her Ban devletinde de­ rin devlet faaliyetleriyle birlikte anılıyor.

Derin devlet kavramı, Türkiye'mizin siyasal ve sosyal yaşa­ mına o denli girdi ki; Türk Dil K u r u m u ' n u n internet sözlüğün­ de derin devlet sözcüklerinin karşısında şu ifade yer alıyor:

"Devlerin çıkarlarını gözetip kolladığı öne sürülen, göz ö n ü n d e olmayan, örtülü yasadışı güç."

Derin devlet kavramı ilk kez 1996'da, devlet-mafya-siyaset üçgenindeki kirli ilişkilerin ortaya çıkmasına neden olan Susur­ luk olayından sonra kullanılmaya başlandı.

Bu konuda uzun yıllar araştırma yapan, kitaplar yazan Ta­ lat T u r h a n , derin devleti, aynı adı taşıyan kitabında şöyle tanım­ lıyor:

"... Derin devlet nedir? Derin devlet aslında kontrgerillanınt başkalaşmasıdır. ilk önce kontrgerilla çıkü, sonra Gladio, sonra

(3)

süper N A T O . En sonunda derin devlette işi bağladılar..." KontTgerilla deyimini Türkiye'de ilk kez kullanan ve siyasal tarnşma açılmasını sağlayan ise Bülent Ecevit'tir.

Terör ve anarşinin toplumu kemirdiği bir süreçte C H P ge­ nel başkanlığı görevini üsdenen Bülent Ecevit, ilk kez 1973'ler-de çözümlenemeyen kimi cinaye1973'ler-derin per1973'ler-de gerisin1973'ler-de kontrgeril-la örgütünün bulunduğunu söyledi. Fakat bu açıkkontrgeril-lamanın arka­ sı gelmedi. Ta ki 1978-79'lara kadar.

Yıllar sonra Ecevit, 1990'larda kontrgerillayı "herkes başka türlü tarif ediyor," diyecekti. Oysa Talat T u r h a n ' ı n dediği gibi, kontrgerilla, geçirdiği evrimlerden sonra derin devlet namıyla ünlendi.

Derin devletin kökeninin Ulusal Savaş'ta büyük hizmederi geçen Teşkilatı Mahsusa'ya dayandığı genel bir yargıdır.

1990 sonlarında Lüksemburg Başbakanı Jacques Santes şöyle diyordu:

"... Türkiye'deki örgütün adı Kontrgerilla'dır ve bir tek ora­ daki gizli örgüt tasfiye edilmedi..."

Eski C I A başkanlanndan William Colby, kontrgerillanın kurulmasına önayak olduklarını itiraf ediyor ve b u n u n nedenini de açıklıyordu: "... N A T O üyesi olması dolayısıyla Türkiye'de de -Gladio- benzeri bir kurumun varlık ihtimali bulunuyor... Tür­ kiye'nin komünisderin eline düşmemesi için C I A ' n ı n antikomü-nist kuruluşlara destek vermiş olması ihtimali vardır..."

12

Kontrgerillayı kim derinleştirdi?

Derin devlet deyişini ilk kez kimin kullandığını araştıran Belma Akçura'ya göre, Susurluk öncesi Hurri^et'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök 14 Eylül 1996'da kaleme aldığı

"Derin Devlet" başlıklı yazısında, "... Ankara'da hükümetin et­ kin bakanlardan birinin, 'kendisini şaşırtan' bir üslupla (Cum­ hurbaşkanı) Demirel'i nasıl övdüğünü anlattı... 'Yatıyorum kal­ kıyorum devletin başında böyle bir insan olduğu için dua edi­ yorum.'*

Özkök'ün adını vermediği bakan Demirel için şu tabiri kul­ lanmış: "Derin devleti"

Yine Özkök'e göre derin devlet deyiminin isim babası (de­ rin devlede iç içe çalışan) Mehmet Ağar'dır.

Eski polis, emniyet genel müdürü ve adalet bakanı ve şim­ dilerde Doğru Yol Partisi genel başkanı Mehmet Ağar!

Akçura sorgulamış Ağar'i:

"Devletin başı sıkıştığı zamanlar vardır. Devletin başı sıkış­ tığında birileri çıkar, o problemi halleder, devlet de bunlan bir derinden öper," diyor.

Hizmet verdiği eski başbakanlardan Tansu Çiller'in Susur­ luk'tan sonra söylediği (veya Ağar'ın söylettiği) "Kurşun atan da yiyen de şereflidir" sözü derin devleri ve derin devlete hizmet ve­ renleri anımsatması açısından tarihsel bir değer taşıyor.

Ağar da derin devlet iradesini ulusun iradesi olarak tanım­ lıyor: "... Türkiye'de terörün, anarşinin en yoğun olduğu za­ m a n d a ne yapıyordu millet? 'Bu işi çözün başka şey istemem. Bu kanı biri d u r d u r s u n nasıl durduracaksa d u r d u r s u n . ' işte

(4)

rin millet iradesi bu..."

Kontrgerilla veya sonraki adıyla derin devletin kuruluş öy­ küsünü kapsamlı biçimde irdeleyen Danielle Ganser'in,

NA-TO'nun Gizli Orduları kitabında yazdığına göre, İtalya'da esra­

rengiz terör eylemleri üzerinde adli soruşturmanın başladığı sıra­ larda 1990 Ağustos ayında İtalyan Başbakanı Giulio Andreotti, N A T O üyesi diğer Bao ülkelerinde de gizli ordular bulunduğu­ nu doğruladı.

Bunlar, N A T O ' n u n (bizdeki yetkililerin de çok kullandığı gibi) gayri nizami savaş kolu.

CLA ile İngiliz gizli istihbarat servisi MI6 veya SIS tarafın­ dan "komünizmle mücadele amacıyla" kuruldu.

"Gizli şebekenin" kod adı İtalya'da Gladio (Roma askerle­ rinin kullandığı kılıç), Danimarka'da Absalon, Belçika'da Sdra8, Yunanistan'da b-8 veya Sheepskin, Almanya'da Gehlen Harekâ­ tı, Stay Behind veya Sword, Avusturya'da Schwert, Fransa'da Rüzgâr Gülü, İspanya'da Anti-terör Kurtarma G r u b u (Gal), İn­ giltere'de Secret British Network ve Türkiye'de Kontrgerilla.

Bu gizli örgüderin görevi nedir? Sovyeder'e, komünizm teh­ likesine karşı, bulunduğu ülkeyi korumak!

Ya da bir İtalyan kaynağın anlatımına göre; soğuk savaşa koşut olarak 1950'lerde N A T O bünyesindeki tüm ülkelerde de­ ğişik adlar altında devlet eliyle kurulmuş; amacı, ülke içi isyan harekederini engellemek ve denedemek için suikasder ve provo­ kasyonlar yapmak olan örgüdere verilen genel ad!

Bir başka Batı kaynağının anlatımı şöyle: Gladio tipi yeral-D örgüdenmelerinin ilginç, ilginç olduğu kadar ürkütücü bir özelliği vardır. Bir kural olarak gayri nizami savaşın yeraltı unsur-lan yasal statüye sahip değillerdir.

14

Bir diğer tanımlamaya bakılırsa; "Her ülkede farklı adlarla bulunsa dahi Gladio N A T O tarafından organize edilir. Faaliyet leri tüm ülkelerde başbakan ve cumhurbaşkanı düzeyinde izle nir. Mensupları Panama ve Amerika'da eğitim görürler. 11 Ey lül sonrasında N A T O tarafından revizyondan geçirilmiş ve elle­ rindeki teknoloji iyileştirilmiştir. Şu an kendilerine ait özel hapis haneleri dahi vardır." (İnternetteki kaynak: Penumbraizzone)

Bu bilgiyi doğrulayacak olaylara tanık oldu dünya. A B D , C I A uçaklanyla çeşidi ülkelerden -bu arada Türkiye'den de ge­ çerek- 11 Eylül sanıklannı, G u a n t a n a m o üssündeki hapishane­ lerinde topladı.

Bu örgüderin, örneğin kontgerillanın işlevi neydi? Gan­ ser'in yazdığı gibi, "... düşman elindeki bölgede lokal direniş ha-rekederi örgüdeyecek ve bunlan güçlendirecek, uçağı düşen pilot­ ları taşıyacak ve işgal kuvvederinin erzak yollan ile üretim mer­ kezlerini padayıcılarla sabote edecekti... Ancak Sovyet istilası as­ la gerçekleşmedi..."

Buna karşın Gladiolar varlıklarını sürdürdüler.

Sovyeder ortadan kalktı ama, "gizli savaş stratejisderine gö­ re gerçek ve güncel" bir başka tehlike vardı.

"Ban Avrupa demokrasilerinin kimi zaman sayısal güce sa­ hip komünist partileri!"

"Sol siyasi güçlere karşı gizli bir savaş yürüttü "ler. Ganser'e göre, bu örgüder "bir dizi terörist saldın ve insan haklan ihlalle­ rinde yer alıp... trenlerde ve pazar meydanlarında gerçekleştirilen bombalı katliamlardan (İtalya) rejim karşıdanna sistematik işken­ ce uygulanmasına (Türkiye), sağ kanat askeri darbelerin desteklen­ mesinden (Yunanistan ve Türkiye) muhalif grupların paramparça edilmesine uzanan geniş bir saldın yelpazesinde kullanddı..."

(5)

N A T O , A B D ve İngiltere; irdelenen, açığa çıkarılan bu olaylan tabii reddetti!

Oysa, bu saptamalara bir örnekle katılmak olanaklı. 12 Eylül darbesinden sonra siyaset yapma özgürlükleri elle­ rinden alınan dört parti lideri, başta zamanın başbakanı Süley­ man Demirel, o sıralarda yanıtını bulamadıkları kimi soruları yi­ neleyip durdular ve sanınm hâlâ, bu sorulara -herkesi tatmin edecek- yanıt bulamıyorlar.

12 Eylül öncesi başkent Ankara'nın büyük bulvarları, mey-danlan bombalı afişlerle donanıyordu. Kimileri de padıyor, bu gösterişli manzara zaten terör ve anarşiden bunalmış halkı daha da korkutuyordu.

Dehşet verici bu manzara, askerlerin, 12 Eylül sabahı yöne­ time el koyduklarını açıkladıkları dakikadan itibaren ortadan kalktı. Tek bir bomba padamadı.

Demirel, şimdilerde dost ilişkiler kurduğu, söyleşiler yapn-ğı 12 Eylül darbesinin lideri E v r e n e "11 Eylül günü patlayan bombalar 12 Eylül günü neden birdenbire yok oldu?" diye so­ ruyordu.

Bir başka olay sağcı askeri darbelerin gizli servislerle birlik­ te hareket ettiğini, hatta iç içe olduğunu kanıdıyor.

M İ T 12 Mart darbesini zamanın başbakanı Süleyman De-mirel'e önceden bildirmedi. M Î T i n darbeyi, gerçekleşmeden ön­ ce kendisine bildirmediğini Demirel açıkladı.

I 9 7 1 ' d e M İ T i n başında bir asker, korgeneral Fuat Doğu vardı. Örgütte çalışanlann yüzde 70'i belki de daha fazlası mu­ vazzaf veya emekli subaylardı.

Demirel'in yorumuna göre; MİT'in başındaki general ma­ nevi açıdan, kuşkusuz özlük haklan yönünden de

Genelkur-may'a bağlıydı. Askerlerin bilgisi veya eğilimleri doğrultusunda hareket etmesi çok doğaldı.

M İ T Müsteşarı General Fuat Doğu, 12 Mart günü sabahı. Başbakan Demirel'in evine geldi, Cumhurbaşkanı Cevdet Su-nay'ın bir mesajını iletti. Başbakan, istifa etmeliydi. O kadar! De­ mire!, Köşk'le iletişim kurmaya çalışa, uzun süre bu olanağı bu­ lamadı, nihayet telefona çıkan Cumhurbaşkanı Sunay, Başba-kan'ın, müdahaleyi durdurursa bir neden bularak istifa edeceği­ ni söylemesine karşılık şu yanıtı verdi:

"Beni de devreden çıkardılar Süleyman Bey!"

O günden sonra MİT'in sivilleştirilmesi sürekli gündemde kaldı. Bu değişim ancak çok sonralan sağlanabildi.

Günlerce Ziverbey Köşkü'nde işkence gören (ve mahkeme­ de Hava Kuvveden Komutanı Muhsin Batur ve Genelkurmay Başkanı Famk Gürler'in adlarını da vererek 12 Mart darbesinin asıl sorumlulan bunlardır diye haykıran) Talat T u r h a n , halkımı­ zın Gladio türü yeraltı örgütlerine kontrgerilla adını verdiğinin altını çizdikten sonra... kontrgerilla adını ilk kez işkence gördü­ ğü sırada duyduğunu ve... kontrgerilla savının "gerek benim ge­ rekse siyasal partiler, politikacılar, demokratik kitle örgütleri ve basın ve yayın organlarının girişimlerine karşın açıklığa kavuştu­ rulmadığını" yazdı.

"Yıllardır kuşkulu eylemlere sahne olduğumuzu" belirtti ve fakat; Ecevit ve Özal'a yapılan suikasdann "aydınlığa kavuşturul­ madığına," o kadar ki, Özal'ı öldürmeye kalkan Demirağ'ın "is­ tihbarat örgüderiyle ilişkisi bulunması yanında kontrgerilla eğiti­ mi gördüğünü açıklamasının bu örgüt üzerinde kuşkulan arttır­ dığına" değindi.

Ö r t ki ölem! Bu iki k o n u n u n üzerine devletin gittiğini, gi-17

(6)

edeceğini gösteren tek bir işaret yok!

Arkasını tamamlayalım: 1970'lerde Ecevit, CHP-MSP ko alisyon hükümetini kurdu.

1965'den beri tek başına iktidar olan AP hükümetleri za manında çözümleyemediğimiz birçok sorun vardı ve bunların hepsinin Ecevit'le aydınlığa kavuşacağına inanıyorduk. Bu so runların başında pek çok meslektaşımıza, dostumuza, arkadaşı­ mıza işkence uygulayan sorumluların saptanıp yargıya teslim edil­ meleri geliyordu.

Saçma sapan bir savla evinden alıp götürülen, Başbakan Ulusu nezdinde yapağım onca girişime karşın tutukevinden çı­ karamadığım rahmedi, sevgili kardeşim İlhami Soysal'la bir ge­ zideydik. İçi yanarak, (ve o sırada başbakan olan Demirel'i gös tererek) "bana reva görülen işkencelerin binde biri şu adama uy­ gulansa acaba ne yapar?" dedi.

O gün işkencenin üzerine gitmeye yemin ettim.

Hürrijet'te yayımlanan yazı dizimde temel konu, 12 Mart'ta 1. O r d u komutanı olan emekli orgeneral Faik T ü r ü n idi.

Ziverbey Köşkü 1. O r d u ' n u n emrindeydi. İşkenceleri gün­ deme getirdiğim söyleşide 1. O r d u komutanlığından emekli or­ general T ü r ü n , o Köşk'te olup bitenleri doğruluyordu. Tam say­ fa iki gün sürdü yayın. Sona erdiği gün Ecevit'ten emekli orgene­ ralin açıklamalarını ihbar sayarak hareket geçmesini ve işkence olaylarının üzerine gitmesini beklerken... sözcüsü aracılığıyla...

... Yeni hükümetin ülkede her alanda barış sağlamaya çalı saçağını... içeren ve tabii işkence olaylannı bir yana atan bir açık­ lama geldi.

Daha sonraki günler işkencenin adı bile anılmadı.

Dipnot: Gladio

Gladio, uzun yıllar dünya kamuoyunu meşgul eden ve ulus­ lararası siyasal yaşamı temsil eden Soğuk Savaş yıllarının ürünü.

Gladio veya eski adıyla kontrgerilla, şimdilerde kullanılan adıyla derin devlet sözcükleri, ülkemizde içeriği anlaşılamayan ki­ mi olaylardan sonra sık sık kullanılıyor. Örneğin son Danıştay saldırısından sonra Gladio'dan, yerli adıyla derin devletten sık sık söz edildi.

Latince "kılıç" anlamına gelen Gladio sözcüğünü isim ola­ rak kullanan örgüt, A B D ve İngiliz kontrgerilla örgütlenmesi olan Stay Behind (geri dur) tarafından 1952 yılında kuruldu. C I A tarafından yönetilen ve finanse edilen örgüt, 1956'da İtal­ ya'da casusluk ve gerilla savaşı yürütmek üzere örgüdendi.

Ansiklopedik bilgilere göre örgürfin ilk eğitim kampı Sar­ dunya'da kuruldu ve Kuzey İtalya'da 139 yerde silah ve mühim­ mat depoları oluşturuldu. Resmi adı Müttefik Koordinasyon Ko­ mitesi (Allied Coordination Committee) idi.

1956 sonrasında ikisi kadın 622 kişi, A B D ve İngiliz gizli servisleri tarafından eğitildi. 1990'da Gladio'yu ortaya çıkaran soruşturmalarda, bu 622 kişinin grup lideri oldukları, her grup liderinin belli sayıda kişiyi idare ettiği, böylece toplam sayının 15 bine yaklaşnğı ortaya çıkn.

Gladio'yu, İtalyan yargıç Felice Casson gün ışığına çıkardı. Mayıs 1972'de İtalyan köyü Peteano'nun yakınlarındaki bir ormanda havaya uçan bir otomobil yargıç Casson'u araştırmaya yöneltti. Padamada İtalya'nın polis gücü Carabinieri'den üç kişi ölmüş, bir kişi ağır yaralanmıştı. Sorumluluk o sıralar çeşidi te

(7)

rör olaylarına karışan Kızıl Tugaylar'a yüklendi.

Polis, İtalyan soluna saldırdı, 200 komünist tutuklandı. İtalya, 12 yıl boyunca, ormanda patlayan bombayı Kızıl Tu gaylar'ın marifetlerinden biri olarak kabul etti, sindirdi.

Yargıç Felice Casson ise, yaptığı incelemelerden sonra Pete ano'daki bombalama olayının sorumlusunun Kızıl Tugaylar ol madiği sonucuna vardı.

Olay yerinde polis araştırması bile yapılmamış; hazırlanar resmi -ama uydurma- bir raporda bomba olayının sorumluluğı Kızıl Tugaylar'a yüklenerek dosya kapatılmıştı.

Casson dosyayı tozlu raflardan indirerek yeniden açtı. İkinci bir olay Casson'un araştırmalarını gizli bir örgüte ka dar ilerletmesini sağladı.

1972'de Carabinieri'ler, Trieste yakınlarında içinde silah lar, mühimmat ve Peteano'da kullanılan bombaların aynısı (şim di PKK kullanıyor), C4 patlayıcıları bulunan bir depo keşfettiler

1972'deki kam, bulunan silah deposunun bir suç örgütü ne ait olduğu yönündeydi; oysa yargıç Casson, NATO bağlantı lı gizli bir örgütün (Gladio'nun) yüzlerce deposundan biriniı rastlantı eseri bulunduğunu kanıtladı.

Yargıç Casson bu yargıya, gizli servis dosyalannda yaptığ incelemeler sonunda varmıştı.

1984'ten itibaren varlığından söz edilen Gladio'nun reî men ilan edilmesi, İtalya'nın aşırı sağ radikal bir örgütü olai Avanguardia Nazionale üyesi Vincenzo Vinciguerra'nm 1990 y: Undaki yargılanması sırasında gerçekleşti.

Yargıç Casson, Peteano ve Trieste olaylarının sorumlusu nun İtalyan solu olmadığını, olayı Vinciguerra'nm (sağ kana örgütü Ordine Nuovo ve İtalyan askeri gizli servisi ile birlikte tezgâhladığını ve Peteano'da arabaya bombayı yerleştirdiğini kî nıtladı.

Yargıç, Başbakan Andreotti'nin bilgisine de başvurdu. Ba;

20

bakan 1972'deki olaylarda örgütün varlığını kabul etti. Ancak 1972'de kapatıldığını söyledi. Andreotti, 1990'larda örgütün var­ lığını kamuoyuna açıkladı. < Başbakan Andreotti

açıklamasında:

"Gladio iyi silahlanmıştı. CIA tarafından sağlanan teçhizat ülke genelinde ormanlarda, çayırlarda ve hatta kilise ve mezarlık­ ların altlarında oluşturulan 139 zulaya gömülüydü.

"Gladio sığınaklarında taşınabilir silahlar, mühimmat, pat­ layıcılar, el bombaları, bıçak ve hançerler, 60 mm havan topları, 57 mm geri tepmesiz çeşitli tüfekler, keskin nişancı tüfekleri, rad­ yo vericileri, dürbün ve çeşitli araçlar bulunmaktaydı," diyordu. (Nato'nun Gizli Orduları kitabından).

Araştırmalar durmadı, devam etti ve Gladio'nun faaliyetini hâlâ sürdürdüğü ortaya çıktı.

Çünkü italya'da terör olayları durmak bilmiyordu. Resmi rakamlara göre 1 Ocak 1969 ile 31 Aralık 1987 arasında politik nedenlerle 14.591 terör eylemi gerçekleştirilmişti. Bu rakam Kı­ zıl Tugaylar'ın (1970'lerde 75) öldürdüğü insan sayısını kat kat aşıyordu. Sadece, Bologna tren istasyonunda ikinci sınıf bekleme salonunu yerle bir eden patlamada 85 kişi ölmüş, 200 kişi de ağır yaralanmışh.

Terör eylemlerinin çoğunda sorumlu olarak Gladio göste­ rildi.

Danielle Ganser'in yazdığına göre; italyan karşı istihbaratı­ nın eski başkanı General Giandelio Maletti'nin 2001'deki açık­ lamaları, italyan Komünist Partisi'nin itibarını sarsan katliamla­ rın, Gladio örgütü, İtalyan Gizli Servisi ve bir grup İtalyan sağ kanat teröristin yanı sıra Washington'daki Beyaz Saray ve ABD gizli servisi CIA tarafından desteklendiğini ortaya koyar nitelik­ teydi.

General'de de, "Amerikalıların İtalya'nın sola kaymasını engellemek için her şeyi yapabileceği izlenimi mevcuttu."

(8)

2000 yılında Zeytin Ağacı Koalisyonu diye anılan parla mento komisyonu tarafından hazırlanan raporda da:

Gladio tarafından izlenen gerilim stratejisinin öncelikle İtalyan Komünist Partisi'nin ve bir ölçüde de İtalyan Sosyalist Partisi'nin iktidara gelmesini önlemek isteyen A B D tarafından desteklendiği sonucuna varılmışa.

Bütün b u n l a n n yanı sıra Gladio'nun, italya siyasal yaşa­ mında önemli bir süreç olan 1970-1980 arasında İtalyan Komü­ nist Partisi'nin seçimlerde basan kazanmasını önlemek amacıyla uygulanan (Strategia Della Tensione) Gerilim Stratejisi'nin bir parçası olduğu anlaşılacakn.

Bu strateji ise "kışkırtıcı ve tedirgin edici terör olaylarıyla korku yaratmak, yönlendirici ve yanıltıcı bilgilendirme ajanları kullanmak ve benzeri psikolojik savaş öğeleriyle kamuoyunu de­ netim alanda oıtmak ve manipüle" etmekti.

İnternet'teki "Gladio Nedir" başlıklı yazıya göre; sözü edi­ len 10 yıllık sürede O r d i n e Nuovo, Avanguardia Nazionale, Fronte Nazionale gibi neo-faşist örgütler İtalya'da terör havası es-tiriyodardı.

Bu eylemler güya komünistler adına yapılıyordu.

Özedersek, faşist terör örgüderi komünist terör örgütleri maskesi alanda terör eylemleri gerçekleşariyorlardı.

C I A (ABD) tarafından desteklenen bu rip örgüder üzerin de sivil hükümederin, sivil bürokrasinin geniş ve kesin sonuçlar alabilme anlamında mücadele etmeleri, bu örgütleri denetim al­ ana almaları zaten olanaksızdı.

Ne ki, 1980'den sonra İtalya'daki bilinçlenme sadece maf­ yaya karşı değil, bu tür yapılanmalara karşı da "temiz eller" ope­ rasyonunun başlamasına vesile olacaka.

Stay Behind tipi örgüder özellikle Amerikan Özel Kuvvede-ri Yeşil Bereliler ve ingilizleKuvvede-rin SAS komandolanyla birlikte eği­ tiliyor, C I A ile İngiliz gizli servisleri M I 6 ve SIS tarafından

do-naulıp denetleniyordu. Stay Behind, N A T O ülkeleri; Belçika, Danimarka, Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya, Liiksembıırg, Hollanda, Portekiz ve Türkiye'nin yanı sıra Avusturya, Finlandi ya, İsveç ve isviçre gibi tarafsız Avrupa ülkelerinde de vardı. Do­ ğal olarak bu gizli örgüder, yapılandıktan ülkelere göre değişik kod adlarla anılıyorlardı.

G l a d i o ' n u n Türkiye uzanttsına gelince:

Başlangıçta konrrgerilla diye adlandırıldı. Daha sonra Özel Harp Dairesi diye anıldı ve sonra Özel Kuvveder Komutanlığı'na dönüştürüldü.

2006 yılının ağustos ayındaki Yüksek Askeri Şura'da (YAŞ) Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı kolordu düzeyine çıkarıldı.

YAŞ'ın sona ermesinin ardından toplanada alınan kritik kararlardan biri; Doğu ve Güneydoğu'daki terörle mücadelede görevler üsdenen Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın "tümen düze­ yinden kolordu düzeyine" çıkarılmasıydı.

Bu durumda komutanlığın teçhizat, malzeme ve personel sayısında da araş sağlanması gerekiyor...

Son YAŞ'ta özel Kuvvetler Komutanlığı'nın başına Korge­ neral Servet Yörük getirildi.

Özel Harp Dairesi'nin bir zaman C I A parası ile yaşadığı için Gladio'nun bir ürünü gibi görülmemesi görüşünde olanlar var.

Bu daire amacı ve kumlusu itibariyle Gladio türü birimleri barındmyor. Ama Gladio değil.

(9)

Ne var ki, zaman içinde bu yapılanma resmi görevlerin dı­ şına çıkmaya başladı.

tsim değişikliklerine karşın; Gladio tipi kontrgerilla, TSK bünyesinde varlığı yadsınmayan bir örgüt olarak karşımıza çıkı­ yor ve bu bağlann Gladio tipi kontrgerillaya asker damgasının vurulması olasılığını güçlendiriyor.

"Gladio nedir?" sorusunun yanın:

1980 başlanndan itibaren yazımlarda, yorumlarda bu tür yapılanmaların bulunduğu ülkelerde Gladio mensuplarının yur­ tiçinde de faaliyette bulundukları... birtakım istikrarsızlaştırma operasyonlarında kullanıldıkları... ulusal ve uluslararası düzeyde­ ki siyasi komplolara alet olduklan ve hatta ülke içinde kimi za­ m a n ideolojik bir savaşın kimi zaman da çıkar çatışmalarının aracı haline dönüştürüldükleri savlanna yer veriliyor.

italya'da padayan Gladio skandali kısa sürede N A T O ülke­ lerini sardı.

ö n c e Yunanistan'da görüldü, sonra Almanya'da. Alman RTL televizyonu, Hider'in Özel Kuvveden SS'nin eski üyelerinin Almanya'nın Gladio örgütünün birer parçası olduğunu kantda-yan özel bir rapor yayımlayarak Almanya'yı şoke etti.

Yunanistan Savunma Bakanı eski bir askeri ataşenin Gla­ dio savlanna itibar etmedi, "Hükümetin korkacak hiçbir şeyi yoktur" mealinde demeçler verdi.

Ve... Gladio, Türkiye'deki adıyla kontrgerilla, 1973'lerde Türkiye'ye teşrif etti...

24

Derin'e doğru

Kontrgerillanın kuruluş öyküsünü şöyle özedeyebiliriz: Türkiye, I952'de NATO'ya üye olduktan h e m e n sonra gü­ nümüzdeki Milli Güvenlik K u r u l u n u n görevlerini üsdenen o za­ manki Milli Müdafaa Yüksek Kurulu'nun bir karanyla, Özel H a r p Dairesi (kontrgerilla) diye anılan ve sonra Özel Kuvveder Komutanlığı adını alan bir kuvvet kunıldu.

Emekli subay Talat T u r h a n ' a göre, "Özel Kuvvetler Komu tanlığı gerek kuramsal bakımdan gerekse kuruluş şeması ve işle­ vi bakımından, örgüte verilebilecek en uygun isimdi."

Neden? Belge soruyu yanıtlıyor. Zira, isimlendirme düze­ yinde A B D talimatnameleri esas alınmıştı. A B D kaynaklı bü­ t ü n belgeler, talimatnameler ve yönergeler Türkiye'de de geçer­ lidir. A B D kaynaklı FM 31-20 resmi talimatnamesinin ismi Special Forces Operational Techniques, yani Özel Kuvvetler Harekât Teknikleri'dir. FM 31-21 Amerikan resmi talimatna­ mesinin ismi ise Special Forces Operations, yani Özel Kuvvet­ ler Harekân'dır. Bu talimatname Türkiye'de aynı kod adıyla "Gerilla Harbi ve ö z e l Kuvveder Harekâtı" ismiyle yayınlan­ mıştır...

... Silahlı Kuvveder nizami ve gayri nizami örgüdenme ola­ rak ikiye ayrılıyor. Nizami bölüm düzenli ordular. Gayn nizami bölüm ise gerilla güçleri için kullanılan bölüm. Gayrı Nizami Kuvvetlere Karşı Harekât Talimatnamesi, Gerillaya Karşı Kontr­ gerilla Harekâtı olarak adlandırılıyor.

Özel Harp Dairesi başkanlığı, Kara Kuvvederi komutanlığı ve Turgut Özal'ın döneminde Cumhurbaşkanlık genel

(10)

ligi görevlerinde bulunan emekli orgeneral Kemal Yamak, kontr-gerilla (derin devlet) tartışmalarının yeniden alevlendiği günlerde

Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler adını taşıyan kitabında

konuya hayli yer ayırdı.

"Özel Harp Dairesi özellikle Amerikalılann da verdiği des­ tekle N A T O ' n u n 'örtülü harekât konseptine' dayanarak kurul muş bir harekât ünitesiydi. Memleketimizin bulunduğu coğrafi mevki ve stratejik konum, böyle bir teşkilatı çok lüzumlu ve çok faydalı hale getiriyordu... Tercüme olarak ordumuza giren ve da­ ireye de görev olarak verilen terim, 'gayri nizami harp'tir. 'Gayri kanuni harp' değildir. Bunun gibi 'gayri nizami askeri kuvveder' tabirinde de, bazılarının maksadı olarak yorumladığı gibi 'gayri kanuni askeri kuvveder' anlamı yoktur..." diyor.

Avrupa Parlamentosu'nun konumuzla ilgili karar tasarısın­ daki şu sözler dikkat çekici:

"... Avrupa Topluluğu'na üye pek çok ülkede gizli, paralel istihbarat ve silahlı operasyon örgüderinin 40 yıldır var olduğu Avrupa hükümetleri tarafından ortaya çıkarılmıştır. 40 yıldır bu örgütlerin demokratik kontrolden kurtulduğu ve N A T O ile işbirliği halinde A B D gizli servislerince yönetildiği anlaşılmak tadır..."

Akçura'nın Derin Devlet Oldu Devlet kitabındaki bir başka belgenin özeti; Yamak'ın açıklamalarını doğrulamıyor:

"... Talat T u r h a n ' ı n sözünü ettiği ve 25 Mayıs 1964 günü Kara Kuvvederi Komutanlığı'mn verdiği emir ve Orgeneral Ali Keskiner'in imzasıyla yürürlüğe giren bu talimatname öyle bir ta limatname ki; 'Gayri Nizami Kuvvedere Karşı Harekât' kapsa­ mında... Özel Harpçilere... 'adam öldürme, bombalama, silahlı soygun, işkence, kötürüm hale getirme, adam kaçırmak suretiyle tedhiş, olayları tahrik, misilleme, rehinelerin alıkonması, kun dakçılık, sabotaj, propaganda, yalan haber yayma, zorbalık ve şantajın da...' yollarını açn" diyor.

Ve bu yollar Susurluk olayıyla derin devlere uzanıyor.

Emekli orgeneral Yamak'ın kitabındaki açıklamalar A B D ' n i n gerçek yüzünü ortaya koyması açısından da ilginç.

ABD'nin verdiği yardımı (dolarları) sırası ve yeri geldiğinde kafamıza vurduğunu 1950'lerde, 1960'larda kimi yetkililerin özel açıklamalarıyla öğrenmiştik. 1971-1974 arasında Özel Harp Da­ iresi başkanlığı yapan Orgeneral Kemal Yamak buna bizzat tanık oluşunu kitabında anlatıyor:

"... Özel Harp Dairesi'nin A B D özel yardım fonundan her yıl alınan ve hesabı resmi bütçeye karıştırılmadan, ayrı bir muha­ sebede tutulan bir milyon dolarla ilgili, yıllık görüşme zamanı gelmişti. Amerikalı geldi. Mutat konuşma ve pazarlıklar başladı. Biz ihtiyacımız olan silah ve teknik malzemeyi istiyor, o bize, ih­ tiyacımız olmayanı, ellerinde olanı vermeye çalışıyordu. Münaka­ şa uzadı, anlaşamıyorduk. Isranmız karşısında bir ara sertleşti ve 'Para bizim değil mi? Ne istersek o n u veririz. Önerdiklerimizin dışında bir şey veremeyiz' dedi.

" B u n u duyar duymaz, 'O zaman hem paranız, hem de ve receğiniz malzeme sizde kalsın' dedim. Ayağa kalkıp 'Toplantı bitmiştir' diyerek görüşmeyi bitirdim. Sonucu Genelkurmay Baş kanhğı'na arz etmek ve bu ihtiyacın örtülü ödenekten karşılana­ rak Amerikan yardımından vazgeçilmesini teklif etmek kararına vardık..."

Yamak'ın bu açıklamasından yola çıkarak yıllarca önceye gi delim; örneğin 1969'larda A B D ' n i n TSK'ya verdiği savaş araçla­ rının, Vietnam'da kullandıktan sonra ıskartaya çıkardığı araçlar olduğunu, zamanın dışişleri bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'den öğrenmiştim. A B D Milli Savunma Bakanı M c N a m a r a ' n m kul lanılmış araçları, tankları, topları vs'leri önerdiğini söylemişti.

(11)

ABD'li bakanın ıskarta malları bize yamarken kullandığı gerekçe de hayli ilginçti.

Fabrika çıkışlı bir tankı alabilmemiz için örneğin -diyelim ki- yardım fonundan 1000 dolar ödeyecektik. Oysa, aynı fiyata -1000 dolara- kullanılmış, ama ufak bir onarımla iş görebilen, bir yerine üç tank alabilecektik!

Yamak açıklamalannda, Mahir Cayan ve arkadaşlarının öl­ dürüldüğü Kızıldere olaylannın ve işkence merkezi Ziverbey Köş­ kü sorgulamalannın Özel Harp Dairesi ile ilgili olmadığını söy­ lüyor,

Talat T u r h a n ' a 40 gün işkence yapanlar, biz kontrgerillayız ve kimseye hesap vermeyiz, diye bağıranlar kimlerdi acaba?

Fakat öykü, Amerikalı ile bir milyon dolar üzerindeki pazar lıkta iplerin kopmasıyla sonuçlanmıyor.

Daha sonra İngiltere'den, sonra da Fransa'dan N A T O ka nalıyla gelen (tabii general) resmi ziyaretçiler Yamak'la temas kur­ muş ve müşterek planlar, eğitim ve tatbikadar üzerinde nabız yoklamışlar.

Yamak, "Bizzat muhatap olduğum bu görüşmelerde" diyor: "bizim Balkanlarda ve Kafkaslar'da hâlâ devam eden izlerimizi ve muhtemel etkilerimizi dile getirerek, N A T O içinde müşterek ha­ rekât ve çalışmalarda işbirliğinin fayda ve önemi üzerinde durdu lar, destek ve işbirliği isteği ile vaaderde bulundular.

"Kendilerine konseptimiz ve ana fikrimiz izah edilmiş, böy­ le bir çalışma ve planlamaya katılamayacağımız bildirilmiştir. Bi­ zim Gladio ile veya başka bir ülkenin herhangi bir teşkilanyla herhangi bir ilişkimiz olmamışnr..."

Ne ki, bu örgüderin isimlerindeki farklılık işlevlerini değiş­ tirmiyor. İtalya'daki adı Gladio bizdeki adı kontrgerilla. Ama 28

her iki örgüt de NATO'ya bağlı. Uzun zaman C I A parasıyla besleniyor.

Görev başındaki kimi askeri yetkililer daha sonraki yıllarda, 1990'larda, kontrgerilla ile ilgili irdelemeleri (onlar sav diyor) red­ dettiler.

Genelde söyledikleri şuydu: "TSK literatüründe kontrgeril­ la sözcüğü yoktur."

3 Aralık 1990'da Özel Harp Dairesi ile ilgili bilgi sunan Genelkurmay (Özel Harp'in bağlı olduğu) Harekât Dairesi Baş­ kanı Korgeneral Doğan Beyazıt, Özel Harp Dairesi'nin Ziverbey Köşkü sorgulamaları ile ilişkisinin olmadığını açıkladı. Aynı söy­ lemi 1992'de Özel Harp Dairesi'nin komutanı Tümgeneral Ke­ mal Yılmaz yineledi.

Kemal Yılmaz'ın kontrgerilla yoktur, diyen açıklamasından önce Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, Milliyete verdiği demeçte; kontrgerilla sözcüğünün yanlış kullanıldığını söyledikten sonra, şöyle sürdürüyordu sözlerini:

"... Bu teşkilann amacı şudur: Karşıda savaşa giren bir düş­ m a n vardır. Kontrgerilla düşman bölgesine sızarak oradaki halkı mukavemet için organize eder. Ya da düşman toprağına girmiş­ tir, teşkilat işgal bölgesinde kalıp halkı direnişe teşvik eder, orga­ nize eder. Bu kuruluş her ülkede var. İngiltere'de SAS Alayı, ABD'de Delta Force budur. Bizde de Özel Kuvveder

Komutan-ığı var...

Askeri yetkililerin kontrgerillanın varlığını reddetmelerine karşın Türkiye'de yaşanan olaylar, gizli bir örgütün gizlenen

(12)

mantarının kimi olaylan kışkırttığı ya da yaşanmasına olanak sağladığı biçiminde yorumlandı.

Bülent Ecevit, 17 Nisan 1990'da Cumhuriyet gazetesine ko­ nuşuyor:

"... Özellikle 1977 yılında çok ilginç bazı olaylar oldu. Çok kuşku uyandırıcı, karanlık olaylar oldu. Bunların en önemlisi kuşkusuz, 1 Mayıs 1977'de Taksim meydanında 30'u aşkın insa­ nın ölümü ile sonuçlanan olaydı. Bu gözler ö n ü n d e yapılan bir kışkırtmanın sonucu çıkmış bir olaydı. Kışkırtmanın nereden, kimlerden geldiği, herkesin gözü ö n ü n d e cereyan ettiği için belliy­ di. Ve ciddi olarak üstüne yüründüğü takdirde bu olayın sorum­ lularının, kışkırtıcılannın mııdaka ortaya çıkması gerekirdi..."

Gerekirdi ama gerekli olan yapılır mıydı.7 Ecevit yanıtlıyor soruyu:

"... Biz o sırada ana muhalefet partisiydik. Bu olaylan so­ ruşturmak için bir araştırma komisyonu kurduk. Ama bir nokta­ dan sonra izler kayboluyordu. Adeta bir bilgi boşluğu ile, dire­ nişlerle karşılaşıyorduk. Yıllarca üzerinde durduğumuz halde, olayın içyüzü anlaşılamadı.

"O olayın faillerinin saklanmak istediği daha ilk günlerden belli olmuştu ve çok acayip bir şekilde tezgâhlanan bir olay oldu­ ğu görünüyordu.

" O n u n için benim aklıma bir olasılık olarak bunun Özel Harp Dairesi'nin sivil uzantısıyla bir bağlantısı olabileceği olası­ lığı geldi ve bunu Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e bildirmeyi, bu kaygımı sunmayı görev bildim. Kendisiyle görüşerek Özel Harp Dairesi ile ilgili bilgileri aktardım. Taksim olayının arkasın­ da bu kuruluşun sivil uzantısının bulunabileceğini söyledim. Ko-rutürk bunu benden yazılı olarak istedi. KoKo-rutürk bu konuyu dö nemin başbakanı Süleyman Demirel'e de açmış. Demirel buna büyük tepki göstermiş..."

Bu anlatımlara göre, Ecevit araştırmayı bir noktaya kadar

ge-tiriyor. Cumhurbaşkanı'nı harekete geçirmeye çalışıyor. Özel Harp Dairesi'nin "sivil elemanlarının Taksim meydanında 30 kişinin ölümüne neden" olduğu gibi bir savın, bir iddianın da sahibi.

Ama ana muhalefetteyken öne sürdüğü görüşleri, kısa süre sonra iktidar olunca nedense yaşama geçirmiyor.

Ecevit'in 1973-1974'lerde başlattığı, 1977-78 yıllarında do­ ruğa nrmandırdığı kontrgerilla ile ilgili girişimlerini ve bu giri­ şimlerde, d ö n e m i n e göre, muhalefet lideri veya Başbakan Demi-rel'le arasındaki taraşmalan daha sonraki bölümlerde ayrtntıla-nyla göreceğiz.

Ecevit'in Korutürk'e verdiği mektup üzerine Demirel'in böyle bir kuaıluşun olmadığını söylemesi normal!

Zira... Demirel son yıllara kadar kontrgerillayı kabul etme­ di, sürekli yadsıdı.

Ecevit, 1 Mayıs 1977 Taksim olaylan üzerine söylemlerine, 1990 yılında şu cümleyi de ekledi:

"... Bu olay Haziran 1977 seçimleri öncesi, muhalefeti top­ lana yapamaz ve halkı bu toplanalara kanlamaz hale getirebil­ mek amacını güdüyor olabilir..."

Özel Harp Dairesi'nin sivil kanadının, seçim öncesi mitin gi engellemeye çalıştığını söylemiyor ama... bu cümleyle 1 Mayıs olayının 1977 seçimleri öncesi muhalefeti (CHP'yi) toplana ya­ pamaz ve halkı bu toplantılara kanlamaz hale getirebilmek ama cını güttüğü savından da vazgeçmiyor.

Şurası bir gerçek. Türkiye'de Gladio benzeri bir örgütün varlığı yadsınamaz. Bu örgüt açıkça söylenmiyor ama, Özel Harp

(13)

Dairesi içinde yuvalanmış başına buyruk bir örgüt. Yasadışı! C I A tarafından besleniyor. A B D yararlarına hizmet ve riyor.

Pek çok faili meçhul cinayet, Taksim meydanındakine ben­ zer olaylar aydınlanmadı. Ayrıca kimi ülkelerdeki askeri darbeler­ de de -bizde d e - bu örgüderin görev yapağını ö n e süren görüş­ ler bugüne değin yanıdanmış değil.

Kontrgerilla tartışmalarının yoğunlaşüğı günlerde İlhan Selçuk'un konuyla ilgili yazısı aydınlattcr.

Yazı, "... 31-15 simgeli bir kitapçık... 1964'te Türkçeye çev­ rilerek bizim orduya dağmlan Amerikan Özel H a r p Talimatna­ mesi... yalnız 'teknik' değil, 'ideolojik' temelleri de sapnrıyor" di­ ye başlıyor: "... Bu 'ideolojik esaslar' bizim subayımız ve askeri­ mize belletiliyor, bir tür beyin yıkanıyor; düşmanımızı Amerikan gözlükleriyle görmeye başlıyoruz. Ancak bu da yettniyor; bizdeki Özel Harp Dairesi'nin parasal ödeneğini Amerika veriyor. Ge-nelkurmay'ın Özel Harp Dairesi, C I A kaynaklı ödenekle mi ça­ lışacak ve yurdu koruyacak?.. Çeyrek yüzyıldan beri teröre kur­ ban giden önemli kişilerin katilleri bulunamıyor... 1960'lar, 1970'Ier ve 1980'lerde işlenen en büyük cinayetlerin 'failleri meçhul'dür. Bugünkülerinin üstüne de bir sis perdesi örtülmüş­ tür. Kuşkular büyüyor, sorunun işareti kasap çengeli gibi kıvrılı­ yor. Ö H D ' y e bağlı sanılan kimi kuvveder, terör eylemlerini yö­ netip yönlendiriyorlar mı? Katiller neden bulunamıyor? Devlet içinde yuvalanmış bir 'gizli' örgüt, askeri darbe ortamı hazırlayıp orduyu istenmeyen bir yükümlülüğe itmek için planla, program­ la terör etkinliklerini mi körüklüyor?.."

Özel Harp Dairesi'nin, ABD'nin parasal ve kuramsal dene­ timinde olduğunu bilen, muhalefetteyken konttgerillayı sorgula 3 2

yan siyaset, iktidara gelince sonuç alamıyor veya işin peşini bıra­ kıyor. Neden acaba?

Söyledikleri gibi yeterli bilgi elde edemedikleri ya da muha­ lefetteki ön görüşlerini ve manağa aykın olmayan söylemlerini iktidarda sürdürmelerini "bir güç" engellediği için mi?

Kuşku yok; Türk demokrasinin herhangi bir d ö n e m i n d e bir başbakanın ö n ü n e olası "bir güç" böyle bir dayatmayla çıka­ mazdı, çıkmadı.

Ne var ki, başbakanlar (örneğin Ecevit gibi bir başbakan) iktidara gelince içtenlikle konuyu çözmeye uğraşa. Ecevit, 12 Eylül'den önceki son başbakanlığında, örneğin Özel H a r p Da­ iresi'nin elindeki silahların, cephanelerin kimi terör örgüderine verilip verilmediğinin denedenmesini istedi ama... İşte arkası gelmeyen a m a ' h bir cümle... sonuç alamadı. Daha, ileriye gide­ medi.

1990'lara, 2002'lere kadar konnrgerillayı reddeden, suskun Süleyman Demirel, birden açıldı. Kontrgerilla demiyordu ama kontTgerillanın daha değişik, daha devlet kokan biçimi üzerinde açıklama üsrüne açıklama yapıyordu.

Bu saptamanın koşuaında ilginç bir örnek Akçura'nın ki­ tabında:

Aydınlara yönelik cinayederin arkasında İslami örgüderin veya kişilerin olduğu yazılıp söylenmeye başlanınca Necmettin

Erbakan konuşmuş;

"... Türkiye'de Özel Harp Dairesi var. Bunların C I A em­ rinde olduğunu, birçok provokasyonda bulunduğunu biliyoruz. U ğ u r M u m c u ' n u n öldürülmesine benzer birçok cinayet profes­ yonelce işlendi. Bu cinayederin Özel Harp Dairesi'nin marifeti olduğunu biliyoruz..."

Bu sözleri söylediğinde iktidar olmamışa. DYP desteğinde başbakanlığa geldiğinde, 1996'da, derin devlet markalı Susurluk olayı padadı.

(14)

Başbakan Erbakan, bu kez Susurluk üzerinde şöyle konuştu: "Fasa fiso!"

Ecevit hükümetinde milli savunma bakanlığı yapan Hasan Esat Işık'ın bana söylediklerini aşağıya alıyorum:

"... Fikir planında geçerli ve doğru. Kontrgerilla her ülkede var. Fakat şu durumlar da var: 1- Fikri A B D vermiş. 2- Finans­ manını yapmış. 3- Bu örgüte sızmalar olmuş. Bu sızmalar Penta­ gon'dan başlar CIA sızmasına kadar sürer..."

ABD'nin, Türkiye'nin NATO'daki varlığını sağlama bağla­ mak için baskın Pantürkizm hareketini kullandığını ö n e süren Daniele Ganser, "aşırı sağcı Kurmay Albay Alparslan Türkeş'in bu süreçte merkezi bir rol oynadığını" söylüyor.

Türkeş'le ilgili savlar çok ilginç. T ü r k siyasal yaşamında 27 Mayıs 1960'tan başlayarak önemli roller oynayan, bir iki millet­ vekili ile Demirel hükümetiyle ortaklık kuran ve sürekli olarak Adolf Hider hayranı gösterilen bir asker!

Son olarak M H P ' n i n "Başbuğ"u.

Sağcı yanını her zaman övgüyle sergileyen Alparslan Tür­ keş'le 1970'lerde bir söyleşi yapmışom. Bana -o sırada sağ sol terör harekederinde silahlı görev ü s d e n e n - "kendi" komandola-n kokomandola-nusukomandola-nda çekikomandola-nmedekomandola-n, yüksükomandola-nmedekomandola-n şukomandola-nu söyledi: "Ko­ mandolar benimdir!"

Hürriyet bu sözü manşetten verdi; Türkeş yalanlamadı. Fa­ kat iki sözcüklü bu söylemin derin etkileri oldu.

1980'de T S K yönetime el koyduktan sonra, öteki üç parti lideri gibi Türkeş de askeri bir bölgede askerlerin "konuğu"

ol-du. M H P ve kendisi için davalar açıldı.

20 yıl sonra Türkeş, "komandolar benimdir" sözünü yalan­ ladı!

1940'larda -ismet İ n ö n ü ' n ü n Milli Şeflik d ö n e m i n d e - he­ nüz teğmen iken Türkçülük olaylanna karışnğı için hapsedildiği­ ni biliyorduk. O günlere ait yaygın söylentilere göre kapatıldığı hücrede işkence görmüş, kimi itiraflarda bulunması için tırnak­ ları sökülmüştü.

Yıllar sonra Metin Toker bu söylentilere değindi ve "Ge­ çenlerde Türkeş'in ellerine baktım. Uzun parmaklan, tırnaklan bir piyanistinki kadar düzgündü, sökülmüş tırnaklara benzemi­ yordu," dedi. Alay ediyordu işkence söylentileriyle...

Fakat Ganser'in genelde ırk üstünlüğü teorisine ve özelde Türklerin üstünlüğüne inanan Türkeş'le ilgili öne sürdüğü gö­ rüşler, öyle alaya alınacak nitelik ve içerikte değil.

Ganser, "İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1948'lerde C I A ile bağlantıya geçtiğini, C I A emirleri doğrultusunda Türkiye'de gizli bir gölge ordu kurma çalışmalanna katıldığını, A B D ile iliş­ kileri güçlendikçe Türkiye ile Amerika arasında mekik dokudu­ ğunu, hem Pentagon hem de C I A ile içten ilişkiler kurduğunu ve... 1955'ten I 9 5 8 ' e kadar NATO'yla ilgili askeri görevi nede­

niyle Washington'da görev yaptığını" yazıyor.

Türkeş'le bağlannlı savlar daha da ileriye gidiyor: Nisan 1952'de Türkiye NATO'ya üye olduktan hemen sonra -Albay Türkeş'in de katkılarıyla- Seferberlik Tetkik Kurulu kuruldu. Bu kurulun adı sonra ö z e l Harp Dairesi'ne ve son olarak Özel Kuv-veder Komutanlığı'na dönüştürüldü.

3 Aralık 1990'da Genelkurmay Başkanlığı Harekât Dairesi Başkanı Korgeneral Doğan Beyazıt ile Ö H D Başkanı Tümgene­ ral Kemal Yılmaz'ın basma verdikleri bilgiye göre; Özel Harp Da­ iresi karargâh-öğrenim, eğirim grubu-özel kuvveder-özel hava gru-bu-bölge başkanlıkları... bölge başkanlıklarına bağlı alt birimleri

(15)

ise savaşta teşkil edilecek unsurlar, gerilla, yeralö, kurtarma-kaçır-ma olarak tanımlıyor.

Özel Harp Dairesi'nin soğuk savaş süresince birkaç isim değiştirmesine karşın sayısız operasyon düzenlediğini, örneğin 1955'te Yunan polisinin sorumlu tutulduğu Atatürk'ün Sela­ nik'teki evine bomba aulması olayının, hemen ardından da kontrgerillanın dolduruşuna gelen T ü r k fanatiklerin istanbul'u talan eden 6-7 Eylül olaylarının yaraûldığını öne sürüyor.

Oysa DP hükümetinin dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Yassıada mahkemelerinde 6-7 Eylül'ü başlatmakla suçlandı, ter­ sini söyleyene de rasdanmadı!

Bir rivayete göre Ö H D , yani kontrgerilla "askeri bir darbe­ yi engellemek için" oluşturulmuştu. T a m a m e n palavra bir açık­ lamaydı bu. Gerçek böyle olsa 1952'de kuruluşundan sekiz yıl sonra 27 Mayıs 1960'da TSK, ülke yönetimine el koyar mıydı?

Fakat Ganser yine Türkeş'i sahneye itiyor. 27 Mayıs'ın li­ deri eski kara kuvvederi komutanı Cemal Gürsel'in sağ kolu ve kişisel sekreteri olduğunu söylüyor.

Fakat gerçeğin başka bir yüzü var. Sekreteri ve sağ kolu ol­ duğu yazılan, söylenen -38 üyeli Milli Birlik Komitesi'nin de­ mokrasiye geçmemek, bir süre daha yönetimde kalmak isteyen 13 üyesinden biri olan Albay Türkeş'i- Cemal Gürsel yurtdışı­ na sürmekte bir an için tereddüt etmedi. Esenboğa Havaala­ n ı n d a bir salonda durmadan gezinen Türkeş'i seyrediyordum. Bir an durdu, salonun camına yaklaştı ve bana, "Sana Hin­ distan'dan maymun göndereyim mi?" diye bağırdı.

Sürgünden d ö n d ü . Ö n c e (Cumhuriyetçi Köylü Millet Par­ tisi) CKMP'yi ele geçirdi ve sonra aşın sağcı diye nitelenen Mil­ liyetçi Hareket Partisi'ni kurdu.

Partinin simgesel işareti, kurt (Bozkurt) başı. Hâlâ kullanılı­ yor. Gençlik örgütü: Bozkurt'lar... Hareketin amacı: Ergenekon!

Gençlik Örgütü'nün yayın organı Bo^kurt'ta yer alan "Boz­ kurt A m e n t ü s ü " n ü NATO'nun Gizli Orduları kitabında yayımla­ dı Ganser. İlginç.

Biz kimiz? Bozkurtçulanz" diye başlayıp devam ediyor amentü: "... Bozkurtçular neye inanır? Türk ırkının ve T ü r k mil­ letinin her ırktan ve her milletten üstün olduğuna. Bu üstünlü­ ğün kaynağı nedir? Türk kanıdır! Türk doğuştan mı üstündür? T ü r k doğuştan üstün ve kabiliyedidir. Türk, zekâsını, yiğidiğini, askeri dehasını ve her hususta büyük kabiliyet ve istidadını ka­ n ı n d a n alır..." vs. vs.

Bu bir gençlik örgütü mü? Yoksa Ganser'in savladığı gibi "Pantürkizm ülküsü uğruna şiddete başvurmaya hazır silahlı ve eği­ timli adamlardan oluşan, pek de acıması olmayan bir şebeke" mi?

Sağcı-solcu kanlı kavgalarda adı ne olursa olsun, isterse Bozkurt diye tanımlansın, ülkücü gençliğin 1980'lere uzanan te­ rör olaylarında önemli bir yeri olduğu yadsınamaz.

Bu yazımlan yinelemekteki amacımız şu savı ortaya koy-makn. Bu sav: " C I A ' n m kontrgerillaya hayat verirken milliyetçi faşist hareketi desteklediği... İtalya'da ve daha sonra Avrupa ül­ kelerinde NATO'ya bağlı veya doğrudan ilişkili gizli örgüder or­ taya çıkanldı. Türkiye'deki kontrgerilla adındaki örgütü Türkeş, Bozkurdar'dan oluşturdu," diyor.

Ganser bu konuda fazla ileri yargılara varmışa benziyor: Zira kontrgerilla (derin devlet) konusuna eğilen yüzlerce ya­ zıda, araşurmada, kitapta bu savı, Türk Gladio'su kontrgerilla­ nın Türkeş'in Bozkurdar'ıyla özdeşleştiği savını doğrulayan bilgi­ ye rasdamadık.

Ne çare yadsınması olanaksız kimi anlatımlar var: Birinci gerçek, Talat T u r h a n , kontrgerilla sözcüğünü ilk kez Ziverbey Köşkü'nde kendisine işkence yapanlardan işittiğini ve

"işkence-37 36

(16)

çilerin çoğunluğunun Türk istihbarat servisi MİT'ten ve Boz kurdar'dan çıkma adamlar olduğunu" söylüyor. Bu ifadeyi boş-lamamak gerekiyor.

Talat Turhan, yaşamını kontrgerillanın Türkiye'deki örtülü faaliyederini araşürmaya ve açıklamaya adadı. Yayımladığı kitap larda kontrgerillayı, A B D emperyalizminin C I A ile, kimi finans kaynaklanyla birlikte oynadığı -tabii öncelikle Türkiye'deki-oyunlan sergiledi.

"Türkiye'deki faili meçhul cinayeder göz ö n ü n e alındığında kontrgerilla faaliyederinin ve CIA, Türk istihbarat servisi ve Sa­ vunma Bakanlığı'nın bağlannlannın ivedilikle araşnnlıp tüm de­ taylarıyla su üstüne çıkarılması gerektiğini" vurguladı.

Aynı çabayı Uğur Mumcu da yazılannda ısrarla yineledi. Fakat devlet bu konudaki yazımlan görmüyor, söylenenleri (hâ­ lâ) işitmiyor, sağır. Kör ve sağır!

Yabancı kalemlerin de yazdığı şu yargıyı görmezden gelebi­ lir miyiz:

" U ç askeri darbe yaşayan bu ülkede, silahlı ordu, paramili-ter güçler ve istihbarat servisinin T ü r k toplumunda eşi görülme­ miş bir güce sahip olduğu herkesçe bilinen kontrgerillayla ilgili hiçbir soruşturma yürütülmedi."

Yetkili bir iki sivil, bütünüyle asker var olan kontrgerilla gerçeğini yadsıdı.

Ne çare, kontrgerilla üzerindeki savlan araştırma olanağı sağlayarak, söylemlerini doğrulatma cesaretini gösteremediler.

Kontrgerillanın doğuşu

Kontrgerillayı ilk kez 1973-74'lerde C H P genel başkanı iken, Bülent Ecevit kamuoyuna duyurdu. İsim babası Ecevit'tir.

Aradan 17 yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra; Ecevit, Ka­ sım 1990'da bir gazeteye kontrgerilla ile ilgili açıklamalar yapn. "1974'teki başbakanlığım sırasında" diye başladı anlatma­ ya: "... zamanın genelkurmay başkanı rahmedi Orgeneral Semih Sancar başbakanlığın örtülü ödeneğinden acil bir ihtiyaç için bir­ kaç milyon istedi. Benden istenen miktar örtülü ödenekteki pa­ ranın tümüne yakındı. Genelkurmay'dan bu paranın ne amaçla istendiğini sormak zorunda kaldım. Sancar 'Özel Harp Dairesi ( Ö H D ) için istiyoruz' dedi.

"Öyle bir resmi dairenin o zamana kadar adını bile duyma-mışnm. 'Şimdiye kadar bu dairenin giderleri nereden karşılanı yordu?' diye sordum. O zamana kadar dairenin tüm giderlerini bir gizli ödenekle A B D ' n i n karşıladığı; ancak artık A B D ' n i n bu parasal katkıyı kestiği, o nedenle Başbakanlığın örtülü ödeneğin­ d e n para istemek zorunda kalındığı bana bildirildi."

(Oysa Sancar'ın Ecevit'e söylediklerinin gerçek yanı şu: Ö H D ' n i n başkanlığını yapan Kemal Yamak Paşa yayımladığı anı­ larında, Amerikalı temsilci ile her yıl ABD'den (CIA'dan) alınan bir milyon dolar üzerinde pazadıkta uzlaşılamadığını, Amerika-lı'nın para bizim değil mi istediğimiz malzemeyi veririz, deyince görüşmeyi sona erdirdiğini ve dairenin giderlerini karşılayacak parayı örtülü ödenekten sağlamayı kararlaşdrdıklannı yazıyor.)

Ecevit'in açıklamalarına devam edelim:

(17)

'Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada, yanıtını aldım (TBMM'nin hemen arkasında). Hayrete düşmem ve kaygılan­ mam herhalde doğaldı. Bu dairenin işlevleri ve kuruluş biçimi hakkında bilgi istedim. Benim için bir brifing düzenlendi. Bilgi vermek üzere de rahmetli Genelkurmay Başkanı Semih San-car'la, o sırada Özel Harp Dairesi Başkanı olduğunu öğrendiğim General Kemal Yamak ve bir iki subay katildi.

"Özel Harp Dairesi, Türkiye'nin veya bir kısım toprakları­ mızın düşman istilasına uğraması durumunda istilacılara karşı gerilla yöntemleriyle ve her türlü yeraltı etkinliğiyle mücadeleye hazırlanmak üzere kurulmuştu (Gladioların kurucusu sayılan es­ ki CIA Başkanı William Colby, "amacın olası bir Sovyet işgali ne karşı her ülkede direniş yuvaları oluşturmak" olduğunu açık­ lamamış mıydı? Nitekim brifingde aynı tez Ecevit'e yineleniyor).

"Adları gizli tutulan bazı 'vatansever' gönüllüler de Özel Harp Dairesi'nin sivil uzantısı olarak çalışmak üzere ömür boyu görevlendirilmişlerdi."

Ecevit'in açıklamaları daha sonra birden (bu yıllardaki olay­ ların aynntilarını daha sonraki bölümlerde göreceğiniz)

1978-1979'lara atlıyor.

"... 1978-79'daki başbakanlığım sırasında bir doğu ilçemizi ziyaret ederken, oradaki askeri birliğin komutanı olan generalle görüşüyordum. Kendisinin bir ara Özel Harp Dairesi'nde çalış­ mış olduğunu öğrenince, kuşkularımı belirterek, kendisinden bilgi almaya çalıştım. Generalin kuşkularımı yersiz bulması üze­ rine bir soru yönelttim: 'Farzımuhal bu ilçedeki MHP başkanı aynı zamanda Özel Harp Dairesi'nin sivil uzantismdaki gizli ele­ manlardan biri olamaz mı?' General, 'Evet öyledir, ama kendisi çok güvenilir vatansever bir arkadaşımızdır,' yanıtını verdi."

Bu kısa diyalogu anlattığı zaman Ecevit'le ben kahkahalara boğulduk.

Özel Harp Dairesi'yle kontrgerillayı özdeşleştiren Ecevit;

40

anlattığı son olayla bu örgütün sivil uzantılarının MHP kökenli ve MHP'li olduklarını anlatmaya çalışıyordu.

Ecevit ile eşinin 20001i yıllara kadar MHP'ye hangi gözle baktığı biliniyor. KontrgeriUa örgütü içinde MHP'nin (Bozkurt-lar'ın) yerini yadırgamadıklarını, hatta kanlı eylemlerin bir nu­ maralı sorumlusu olarak bu partiyi gördüklerini yadsımak ola­ naksız.

(18)

Kontrgerilla kavgaları

Kontrgerillayla ilgili tartışmalar ortaya atıldığı tarihten beş yıl sonra yeniden parladı. Bu kez kontrgerillanın varlığı üzerinde yoğunlaşan, Demirci'm yok, Ecevit'in var, dediği tanışmalar ya­ şandı. Bu tartışmalar günlerce gündemin ilk maddesi oldu.

İzleyelim:

Çankaya Köşkü'nden 27 Ocak 1978 günü ayrılırken Baş­ bakan Bülent Ecevit, "Bu konuda (kontrgerilla konusunda) hü­ kümet, sırası gelince herhalde gecikmeden gerekli çalışmayı yapa­ caktır," diye konuştu. Böyle konuşması kontrgerillanın tartışma gündemine gelmesini engelleyemedi.

Ülkedeki kimi silahlı olaylan kontrgerilla diye adlandtnlan bir "gizli örgütün" yapnğı ya da kışkırttığı, hatta sağ eylemcilere silah sağladığı 1973'den beri konuşuluyordu.

Bu kanının oluşmasında kuşku yok, Ecevit'in konuyla ilgi­ li açıklamalannın büyük yeri vardı.

Ecevit 1973'ten beri, gizli bir örgüt olan aşın sağcılann de­ netimindeki kontrgerillanın terör eylemlerinde rol aldığına ina­ nıyordu.

1978'de bir kez daha başbakan olduktan sonra, kontrgeril­ la konusu basında yine işlenmeye ve hatta -eski sözleri anımsa­ tılarak- Başbakan'dan bu konuda gerekli girişimleri yapmasının beklendiği yazılmaya başlandı.

Sol veya sağ ya da sağduyusu geniş aydın çevrelerde yıllar­ dır konuşulan, üstelik C H P liderinin konuşmalarında sık sık sö zü geçen kontrgerillanın ne olduğu ya da olmadığı konusunda meraklı sorular giderek artıyordu.

Sağ eğilimli (Demirel'in kurduğu Milliyetçi Cephe) hükü mederden, özellikle Demirci'den kontrgerilla ile ilgili bir açıkla­ ma beklemek abesle iştigal etmek, demekti.

Zira Demirci, Ecevit ne zaman bu konuya değinse kontrge-rillayı yadsıyan demeçler vermişti: "Kontrgerilla diye bir örgüt, yoktur," diyordu.

Ecevit ise bir avuç gazeteciyle söyleşilerinde, kontrgerillanın varlığından asla kuşku duymadığını söylerdi.

Üstelik kontrgerilla örgütünün MİT'le ilişkileri üzerinde belirgin kuşkulan olduğunu saklamıyordu.

Kimi cinayederde "usta bir parmağın" rol oynadığına -Ece­ vit gibi- gazeteciler de, bizler de inanıyorduk.

Doğal olarak Ecevit'in, hükümet olduktan sonra bu sorunu çözmesini bekliyorduk.

23 Ocak günü Bütçe Komisyonu'nda kontrgerilla konusu tartışıldı, M İ T eleştirildi.

Komisyondaki CHP'li parlamenterlerin eleştirilerinden dört gün sonra Ecevit, kontrgerilla ile ilgili açıklama yapacağını duyurdu.

Kontrgerillanın varlığını savunan, bu konuda açıklama yap­ maya hazır bir başbakana karşı ana muhalefet lideri Demirci aca­ ba ne düşünüyordu?

Bütçe Komisyonu'nda CHP'lilerin, eski konuşmalanndan da söz ederek Ecevit'e yüklenmeleri kulislerde tartışılırken; De-mirel'e, "İddia şu" dedim: "Kontrgerilla-ordu + emniyet genel müdürlüğü + M İ T . "

Demirci karşı çıktı: "Ama böyle (kontrgerilla) bir kuruluş yok. Rasgele adamlar bunlar. Devletin böyle bir kuruluşu olsa 10 yıldır devleti idare eden birisi olarak bilirdim herhalde. Asker

(19)

böyle meselelere karışmaz, son derece dikkatlidir, çekingendir," dedi.

Sonradan d ü ş ü n d ü m ; o sırada D e m i r d e yanlış soru yö­ neltmiştim. Kontrgerilla diye bir örgüt var mı, diye soruyordum. Oysa Özel Harp Dairesi'ni sorunun betkemiğine yerleştirmem gerekirdi.

Fakat o gece bir şey öğrendim:

Adalet Partisi lideri Demirel, kontrgerilla üzerinden Ece-vit'e savaş açmaya hazırlanıyordu:

"Şimdi çıkıp soracağım" diyordu: "... Devlet elinizde, varsa kontrgerilla çıkann ortaya diyeceğim..."

Karıştırmayı sürdürdüm. "Daha 1967'lerde sola karşı sağ direnmeyi sağlamak için bir plan yapılmış, bir örgüt kurulmuş. Böyle söylentiler var," dedim. Bunu da reddetti.

DemirePi kontrgerilla gibi sonradan foyası ortaya çıkan bir örgüt ilgilendirmiyordu; Demirel bu konuyu dört başı m a m u r iş­ leyerek rakibini, Ecevit'i, h e m halk indinde hem de partisi için­ de zor duruma sokmayı hedefliyordu.

Ecevit hükümetinde T u r h a n Feyzioğlu başbakan yardımcı­ sıydı. Demirel, "Devlet yönetiminde 1 9 ? H e r d e n beri bulunan Feyzioğlu böyle bir örgüt olsa bilmez mi? 1973'lerde kontrgerilla olayı padadığı zaman Ferit Melen başbakandı. Bu iddialar orta­ ya atıldığı zaman her şeyi bilen bir başbakan olarak gerekli açık-lamalan yapmaz mıydı?"

Demirel sustu ve "Kontrgerilla?.. H ı m m m , " diye mınldan-dı ve sonra:

"... Peki ama Bülent Ecevit'in Cumhurbaşkanı'na verdiği mektubu ne yapacağız şimdi" dedi.

"Kontrgerilla ile ilgili mi bu mektup?"

" O n a yakın," dedi Demirel: "Bunlar ( C H P ve Ecevit'i kastediyor) olmamış şeyleri olmuş gibi gösteriyor, olmuş şeyleri de olmamış gibi... Bütün bunlar (Erim hükümetinde başbakan 44

yardımcısı) Sadi Koçaş'ın kitabından çıkıyor. Sadi Bey'e sormalı kontrgerillayı."

Bir olay anlata: "1974'te Ecevit M S P ile iktidar olunca ben 'Şimdi bulun kontTgerillayı,' dedim. Milli Savunma Bakanı Ha­ san Esat Işık, İhsan Sabri Çağlayangil'e gitti ve ' N e yapmak isti-' yor Demirel? Bizi ordu ile karşı karşıya mı getirmek istiyor,' de­ di. Şimdi yine zamanı geldi, soracağım Ecevit'e: 'KontTgerilla var mı yok mu?' Toz d u m a n olacak etraf!"

Ne yapılabilirdi? Yapılacak ilk iş mademki konorgerilla so­ r u n u n u ortaya atan Koçaş'a, onunla görüşmekti.

Koçaş, konrrgerillanın yasal bir kuruluş olmadığını söyledi; "Eğer başsavcılık ya da T B M M soruşturma açarsa 1971'deki gö­ revi sırasında öğrendiklerini anlatmaya hazırdı."

Kontrgerilla savaşından sürerken bir başka konu sürekli baş köşede yer alıyordu: Ecevit'in Cumhurbaşkanı Korutürk'e önce sözlü anlataklan, sonra da söylediklerini yazdığı metin.

Ecevit'in Köşk'e bırakağı metinleri elde edemedim ama görme, okuma firsaünı yakaladım.

İki parçalıydı yazı. İlkinde Taksim meydanında vurulacağı­ na ilişkin ihbar yer alıyordu.

(Bir noda 'ihbar'ı açıklayalım: Seçimlerden önce Başbakan Demirel, C H P lideri Ecevit'e bir mektup yazdı. Alınan istihbara­ ta göre-, C H P ' n i n yapacağı Taksim meydanındaki mitingde Ece­ vit vurulacakn. C H P lideri bu mektubu alır almaz TRT'ye koştu. Bir başka partilinin konuşmasını, galiba genel sekreterin konuş-masıydı, yayından çıkarttı, hazırladığı konuşmayı yayına aldırdı. Konuşmasında Başbakan'dan aldığı mektuptaki suikast haberini açıklıyor, buna karşın Taksim meydanındaki C H P mitinginde eşiyle birlikte bulunup konuşacağını ilan ediyordu.

(20)

Bu açıklamaya, gizliliğin bu denli ihlal edilmesine Cernirei fena halde bozuldu. Suikat falan da olmadı.

Ecevit, 1978'de başbakan olunca kendisine yazdan mektu­ bun içeriğindeki M İ T yazısını görmek istemiş ve görmüş. Bana "düz bir kâğıt. Kimden geldiği belli değil, altında imza da yok," diye anlattı. Ne ki, MİT'ten hemen her makama giden yazılar böyleydi, ne başlık, ne imza. Sadece konuyla ilgili not. Ecevit'e bu " M İ T gerçeği" acaba anlaülmamış mıydı?)

Ecevit'in ikinci yazısında ise kâğıdın üst köşesinde "özel bil­ gi" ifadesi okunuyordu.

Kısa her paragrafın başına yıldız işareti konmuştu. "Söz ko­ nusu örgüt, gerilla ve kontrgerilla savaştan için, her türlü yeraln faaliyeti için planlar yapar ve insan geliştirir" paragrafı dikkat çe­ kiyordu.

Bu paragrafın hemen alanda: "gizlilik içinde çalışır, demok­ ratik hukukun dışındadır" yazılıydı. Diğer paragraflar:

"1974'e kadar gizli olarak Amerikalılardan mali yardım gör­ dü. Amerikan askeri heyederiyle aynı binada çalışır. Amerikan mali yardımının 1974'te kesildiği bildirilmiştir."

"12 Mart döneminde sözü çok geçen ve konagerilla denen kimselerin bu örgüte bağlı olma olasılığı vardır."

"Bu örgütte iyi niyedi kimselerin dışında, gördükleri eğiti­ mi ... Türkiye'deki şiddet eylemlerinde kullananlann bulunabile ceği güçlü olasılıkar."

" Ç ü n k ü bu eylemlerden bazıları görünürdeki çoluk çocuk tarafından değil ancak güçlü bir örgüt tarafından düzenlenebile cek niteliktedir."

"Bu örgütte görev almış, yönetici olarak çalışmış kimseler­ den bazılannın emekliye aynldıkran sonra da bilgilerini ve yetiş­ tirdikleri elemanlan, siyasal eylemler için kullandıklarını göste ren belirtiler vardır."

Yazı, o günlerde bir gizli örgüt, konagerilla konusunda

bil-gisi olmayan Türkiye için çok şaşırtıcı, bir o kadar ilgi çekiciydi. Yayınladık ve büyük gürültü kopaı!

"Mazi kalbimde bir yaradır"

Beklenen oldu. C H P lideri ile AP lideri arasındaki söz dü­ ellosu kapsamlı yazılı açıklamalara dönüştü.

İlk hamle Demirci'den geldi. Ecevit'in iktidara gelmesin­ den sonraki bir ay içinde gerçekleşen 350 terör olayına değini­ yor; 65 ölüm, 575 yaralama, 200 yerde padayıcı madde ve 35 soygun olayı olduğunu anımsatarak saldınlarına geçiyordu.

Kontrgerilla konusunda Ecevit'i köşeye sıkışarmak için der­ sine iyi çalışmışa.

"Bir süredir Türkiye'de hayali suçlular arandığına," değini yor; ortaya anlan savları gülünç buluyor, devletin resmi kuruluş­ ları suçlanırken hükümetin başının bütün bu olanlar karşısında günlerdir sustuğunu söylüyordu.

Bu girişten sonra, "Şimdi konuyu açıyoruz," diyor ve... C H P lideri ve Başbakan Bülent Ecevit'i darda bırakacak kimi vurgulamalara geçiyordu.

Geçmişi Ecevit'in daha önceki konuşmalarıyla canlandıran Demirel'in saldınlarına tipik bir örnek verelim:

"... 4 Şubat 1974 tarihinde yani bundan tam dört yıl önce, Ecevit hükümetinin programının tenkidini yaparken, Demirel şunları söylemiş: 'Halk Partisi Genel Başkanı'nın seçim konuş-malannda belirttiği bir husus var. Aynca, bu konu, Ak Günlere adlı seçim beyannamesinin 173-174'üncü sayfalarında şu şekilde yer almışur: "Bir resmi devlet müessesesi olan Milli İstihbarat Teşkilao'nın bu gibi işlemlerdeki rolü inkâr edilemeyecek kadar ortaya çıkmıştir. Sıkıyönetim kanadı alanda faaliyet gösterdiği an laşılan konagerilla diye bir örgütün faaliyeti bütün dünyada

(21)

du-yulduğu halde, resmi makamlarca üzerinde bile durulmamışnr" denmektedir.

"'Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Ecevit'in bu ithamları­ na Başbakan Sayın Ecevit cevap vermedikçe ve itibanyla oyna­ nan milli müesseselerin görev yapma hevesine ve şevkine gölge düşüren bu isnadar aydınlığa kavuşmadıkça devlet güvenliğinin korunmasında gerçekten sıkındı bir d ö n e m e girileceğini belirt­ mek isterim.

"'Milli İstihbarat Teşkilao'nm iddia edildiği şekliyle olaylar­ la ilgili kanunsuz bir tutumu varsa, bunlar nelerdir? M İ T başba­ kana bağlıdır. Ülke dışında başlatılıp paralelinde ülke içinde yü­ rütülen bu tahrip kampanyasının şu anda muhatabı olan Sayın Ecevit'in kontrgerilla örgütünün kimler tarafından kurulup faali­ yete geçirildiğini de Yüce Meclise ve kamuoyuna açıklaması la­ zımdır.'

"O gün söylediklerim bunlardı. Bu fikirlerim bugün de ge­ çerlidir.

"... Şayet cinayederi devlet yaptırıyor ise geçen bir ay zarfın­ da ölen 65 vatandaşımızın sorumlusu ve katili olmak suçu bugün­ kü hükümetin omzundadır... Hükümetin başını kontrgerillanın ne olduğunu, nereye bağlı olduğunu açıklamaya davet ediyorum. "Türkiye'de kontrgerilla diye bir teşkilat var mıdır? Varsa böyle bir teşkilat iddia edildiği gibi bir cinayet şebekesi midir?.. Kimler kurmuştur? Kimlerden emir almaktadır?..

"Konu örtbas edilemez.

"Hükümetin başını ayrıca, 7 Mayıs 1977 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı'na gönderdiği mektupta ve ekindeki isnadan in­ kâr veya doğrulamaya davet ediyorum... Şimdi devletin bütün bilgi ve belgeleri elindedir...

"Davetime icabet ermeye herhangi bir mani yoktur ve im­ kânsızlık söz konusu değildir. Bunu yapmadığı takdirde üzerime düşeni ben yapacağım...''

4.8

Ve yanıt... Ama öyle bir

31an.it

ki..

Ecevit, 3 Şubat 1978'de Demirel'i yanıdadı.

Kontrgerillanın isim babası ve 1973'ten beri bu konuda ıs­ rarlı açıklamalar yapan Bülent Ecevit'in Demirel'e verdiği yanınn ilk cümlesi aynen şöyleydi:

"... Yapağım araşarmalara göre Türkiye'de devletçe düzen­ lenmiş kontrgerilla resmen yoktur..."

Bir efsane sona mı eriyordu bu cümleyle yoksa muhalefet­ te söylediklerini iktidar koltuğuna oturunca söyleyememenin so­ nucu muydu? Ya da Ecevit'in ödediği, yıllardır söylediklerine ters düşen hesapsız kitapsız bir adımın faturası mıydı?

Fakat Ecevit bu cümlenin ardından içine düştüğü tezadı ha­ fifletmeye çalışıyordu:

"... Ancak öyle anlaşılıyor ki evvelce devlet görevlerinde, önemli bazı devlet görevlerinde bulunmuş kimselerin yapmış ol­ duktan yanlış bir tanımla ve bir adlandırmanın ardından bir yanlış yorumlandırmanın da bulunduğu bellidir. Bu yanlış yo­ rum yapanlann, yanlış uygulama yapakları da bellidir.

"Yerine oturmamış, anlamını içeriğini belli etmeyen talih­ siz deyimler kullanılırsa bunların yanlış anlamalara ve sakıncalı uygulamalara yol açabileceği göz ö n ü n d e tutulmalıdır. İşte Türki­ ye'de dışa dönük olarak oluşturulan bu gayri nizami savaş ve sa­ vunma kavramı öyle anlaşılıyor ki, geçmiş yıllarda ülkemizin yi­ ne bunalımlı bir döneminde o yılların bazı sorumlulannca içe d ö n ü k olarak uygulanmışnr. En kötü olasılıkla.

"Dışa d ö n ü k olarak değerlendirilmek üzere oluşturulmuş bu gayri nizamı savaş veya savunma modeli, geçmiş yıllarda bel­ li bir bunalım d ö n e m i n d e maalesef içe d ö n ü k olarak kullanıl-mışar..."

Bu ve daha sonraki cümleler ilk cümlenin yaramğı şoku gi­ derecek anlamda değildi.

(22)

Genel kanı kesinleşmişti:

Ecevit 1970'lerin başında söylediklerini 70'li yılların so­ nunda yalanlıyordu!

C H P lideri kontrgerilla tanışmalarının sona ermesini isti­ yordu. Kimden istiyordu? Durum açıktı. Demirci'den ve partisi­ nin, kontrgerillaya karşı bayrak açan kimi parlamenterlerinden...

Süleyman Demirel gibi bir siyaset adamının eline geçen fir-san tepeceğine inanmak zor. Üstelik Demirel, kontrgerilla olayt-nı istediği mecraya sokmayı başarmış; Ecevit'e resmen kontrgeril-lanın var olmadığını söyletmişti.

Siyasal rakibini hırpalamaktan vazgeçmiyordu. Yine konuş­ tu, Ecevit'e yine yüklendi:

"... Tartışmayı biz başlatmadık" dedi: "Tartışmayı başlatan kendisidir. Şimdi ise 'bu konuyu tamşmayalım' diyor. Bir taraf­ tan iddia, isnat ve ithamlan yapıyor, birçok masum kimsenin üzerine çamur aoyor, tereddüder ve şüpheler uyandırıyor, sonra 'Buyurun, devlet şimdi elinizdedir. İddia ve isnadannızı belgele­ yin ve gereğini yapın' dendiği zaman, 'Şimdi bunu kanşarmaya-lım' diyor.

" B u n u n adına 'Vur-kaç' derler. Ne var ki, vurmuştur, kaca-mayacakör..."

Ecevit, öncekine göre daha saldırgan bir üslupla Demirel'e yanıt verdi:

"... Hükümetin başında bulunduğu dönemlerde yarattığı bunalımlardan ulusumuzun çektikleri yetmezmiş gibi şimdi mu­ halefette de ortalığı daha çok kanşnrabilmenin yollannı anyor," diyordu ve Ordu'yu polemiklerin içine düşürmeye çalışnğını söy­ lediği Demirel'e şöyle sesleniyordu:

"AP Genel Başkanı'nın, kendi kişisel hırsı ve hıncı uğrun

da TSK'yı siyasal polemik konusu yapmak ve son günlerin talih­ siz tartışmalannı, işleyen bir yaraya dönüştürmek amacı güden oyunlarına gelmeyeceğim..."

Ne var ki, Ecevit'in bu söylemleri kontrgerilla konusunda­ ki 180 derece d ö n ü ş ü n ü örtecek değerde değildi.

Demirel bir kez daha yanıdadı Ecevit'i.

Cüneyt Arcayürek Açıklıyor dizisinin 1985'te yayımlanan ye­ dinci kitabında kontrgerilla tartışmalarıyla ilgili yazdığım kısa yo-mm o günleri, hatta bugünleri yansınyor:

"... Kontrgerilla konusu siyasal alandaki savaşımdan sonra kapandı.

"Fakat bana göre kapanmadı!

"Kapanmadı, çünkü bu 'sonın' üzerinde yapılan onca açık­ lamaya karşın gazeteci olarak bizler 'tatmin olamadık.'

"Kontrgerilla neydi, ne değildi? Bugün bile bu soruları ke­ sinlikle yanıdayacak kanıdardan, belgelerden yoksunuz.

Referensi

Dokumen terkait

Apabila pada sisi sekunder transformator ( Gambar 2.5) dihubungkan dengan tahanan Apabila pada sisi sekunder transformator ( Gambar 2.5) dihubungkan dengan tahanan murni (R), maka

y Produk petrokimia yang dihasilkan dari hasil pengolahan minyak bumi berupa naptha, dan kondensat adalah produk aromatik (benzene, toluene dan xylene) dan produk olefin

Sedangkan semakin lama proses Holding hydrothermal maka struktur yang terbentuk akan cenderung Few layer Graphene (FLG) yang lebih sulit menghantarkan listrik

Daerah terjal pada peta topografi seperti gambar yang digunakan sebagai hutan lindung adalah di daerah ..... Berdasarkan peta topografi seperti gambar, daerah yang paling

Apabila disekitar Level Transmitter HP/LP Steam Drum ada fasilitas air Makeup atau Apabila disekitar Level Transmitter HP/LP Steam Drum ada fasilitas air Makeup atau air Service yang

Pada tahun anggaran 2016, selain kegiatan Pelayanan Informasi pasar yang sudah berjalan,ditambahkan pula adanya kegiatan pemantauan stok gabah/beras di tingkat penggilingan dan

Penambahan kapasitor tidak hanya memperbaiki nilai faktor daya, tetapi juga memperkecil nilai arus yang melewati saluran, sehingga rugi-rugi pada saluran dapat

Tiga kelemahan utama Metode Datum untuk pemilihan konsep adalah bahwa: seluruh keputusan dibuat beberapa kali (dalam kasus ini tiga kali), membuat proses pembuatan keputusan