• Tidak ada hasil yang ditemukan

Cin Suresi Tefsiri Interpretation of the Jinn Sura

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Cin Suresi Tefsiri Interpretation of the Jinn Sura"

Copied!
134
0
0

Teks penuh

(1)

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İLAHİYAT ANABİLİM DALI TEFSİR BİLİM DALI

CİN SÛRESİ TEFSİRİ

Yüksek Lisans Tezi

ADEM CIRIK

(2)

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İLAHİYAT ANABİLİM DALI TEFSİR BİLİM DALI

CİN SÛRESİ TEFSİRİ

Yüksek Lisans Tezi

ADEM CIRIK

Danışman: Prof. Dr. SADRETTİN GÜMÜŞ

(3)

İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER...I KISALTMALAR ...III 1. GİRİŞ ...1 2. CİN KAVRAMI ...4 2.1. SÖZLÜK ANLAMI... 4 2.2. TERİM ANLAMI... 6

2.3. DİĞER DİN VE KÜLTÜRLERDE CİN ANLAYIŞI... 7

2.3.1. SAMİ KAVİMLERİNDE CİN ANLAYIŞI... 8

2.3.2. MISIRLILARDA CİN ANLAYIŞI... 8 2.3.3. YUNANLILARDA CİN ANLAYIŞI... 8 2.3.4. ÇİNLİLERDE CİN ANLAYIŞI... 9 2.3.5. HİNTLİLERDE CİN ANLAYIŞI ... 9 2.3.6. İRANLILARDA CİN ANLAYIŞI ... 9 2.3.7. TÜRKLERDE CİN ANLAYIŞI... 10 2.3.8. YAHUDİLERDE CİN ANLAYIŞI... 10 2.3.9. HIRİSTİYANLARDA CİN ANLAYIŞI... 12 2.3.10. ARAPLARDA CİN ANLAYIŞI ... 13

2.3.11. İSLAM ALİMLERİNİN CİNLERLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ... 15

2.3.11.1. Filozofların Görüşleri... 15

2.3.11.2. Kelam Alimlerinin Görüşleri ... 17

2.3.11.3. Müfessirlerin Görüşleri... 18

2.3.11.4. Cinlerle İlgili Modern Görüşler ... 18

2.4. CİNLERİN SORUMLULUĞU ... 21

2.5. CİNLERİN EVLİLİĞİ ... 23

2.6. CİNLERİN GÖRÜLMESİ ... 25

2.7. CİNLERİN İNSANLARI ETKİLEMESİ ... 26

2.8. CİNLER VE HASTALIKLAR ... 29

2.9. CİNLERİN ŞEKİL DEĞİŞTİRMELERİ ... 32

2.10. CİNLERİN AHİRETTEKİ DURUMLARI ... 32

2.11. CİNLERİN DİĞER CANLILARLA MÜNASEBETİ ... 33

2.11.1. CİN-İNSAN... 33

2.11.2. CİN-MELEK ... 35

2.11.3. CİN-ŞEYTAN ... 37

2.12. KUR’AN-I KERİM VE HADİS-İ ŞERİFLER’DE CİNLER... 38

2.12.1. Cinlerin atası (cân) insanlardan önce yakıcı, her şeye nüfûz eden ateşten yaratılmıştır. ... 40

2.12.2. Cinlerden de geçmiş ümmetlerin olması onların evlenip çoğaldığını ve öldüklerini gösterir... 41

(4)

II

2.12.4. İnsanların bir kısmı cinleri Allah’a ortak koşmaktadırlar. ... 45

2.12.5. Cinler de insanlar gibi farklı inançlara sahiptirler... 47

2.12.6. İnsanlarla cinler arasında etkileşim vardır. ... 48

2.12.7. Cinlerin de insanlar gibi iyileri ve kötüleri vardır. İyiler cennete kötüler ise cehenneme gideceklerdir. ... 53

2.12.8. Gaybı bilmezler. ... 56

2.12.9. Cinler de insanlar gibi yer ve içerler... 57

2.12.10. Peygamberler cinleri görür. ... 58

3. SÛREDE GEÇEN ÎMAN VE KÜFÜR İLE İLGİLİ KAVRAMLAR ...61

3.1. ÎMAN... 61 3.1.1. TEVHİD ... 62 3.1.1.1. Sözlük Anlamı ... 62 3.1.1.2. Terim Anlamı... 62 3.1.1.3. Kur’an’da Tevhid... 63 3.1.2. RESÛL ... 64 3.1.2.1. Sözlük Anlamı ... 64 3.1.2.2. Terim Anlamı... 64

3.1.2.3. Kur’an-ı Kerim’de Resûl Kavramı... 65

3.1.3. GAYB... 66

3.1.3.1. Sözlük Anlamı ... 66

3.1.3.2. Terim Anlamı... 67

3.1.3.3. Kur’an-ı Kerim’de Gayb Kavramı ... 71

3.1.4. BA‘S... 74

3.1.4.1. Sözlük Anlamı ... 74

3.1.4.2. Terim Anlamı... 74

3.1.4.3. Bi‘set... 75

3.1.4.4. Kur’an-ı Kerim’de Ba‘s Kavramı ... 75

3.2. KÜFÜR ... 76

3.2.1. ŞİRK... 78

3.2.1.1. Sözlük Anlamı ... 78

3.2.1.2. Terim Anlamı... 78

3.2.1.3. Kur’an-ı Kerim’de şirk kavramı... 79

4. CİN SÛRESİ ...82

4.1. CİN SÛRESİNİN MEALİ ... 84

4.2. CİN SÛRESİNİN İSİMLERİ ... 86

4.3. CİN SÛRESİNİN NÜZÛLÜ ... 86

4.4. CİN SÛRESİNİ OKUMANIN FAZİLETİ... 90

4.5. CİN SÛRESİNİN KONUSU... 90

4.6. CİN SÛRESİNİN TEFSİRİ... 92

5. SONUÇ ...120

(5)

III KISALTMALAR b. : İbn, bin bkz. : Bakınız c. : Cilt ç. : Çoğul Çev. : Çeviren

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi

h. : Hicrî

Heyet : Hayrettin Karaman, Sadrettin Gümüş, İ.Kafi Dönmez,

Mustafa Çağrıcı

Hz. : Hazreti

İA : İslâm Ansiklopedisi

m. : Mîladî

nşr. : Nâşir, neşreden

r.a. : Radıyallâhu anh

r.ah. : Radıyallâhu anhâ

s. : Sayfa

s.a.v. : Sallallâhu Aleyhi ve Selem

ŞİA : Şamil İslam Ansiklopedisi thk. : Tahkik eden

trc. : Tercüme eden

t.y. : Tarihsiz, baskı tarihi yok

vb. : Ve benzeri

vs : Ve saire

(6)
(7)

1. GİRİŞ

Uzun çağlardan beri, yaşam alanı olarak aynı gezegeni paylaştığımız, fakat duyularımızın algılayamadığı bir canlı türü olan cinlere ilişkin bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Bu bilgilerin bir bölümü ise efsaneler, hurâfeler ve yanlışlarla doludur. İnsanoğlu çoğu kez bu yaratıklar konusunda vehimlere yenik düşmüş, bazan da dokunup göremediği bu varlık türünü yok sayma yoluna gitmiştir. Cinler konusunda insanlarda genelde iki tutum sözkonusudur. Bir grup pozitif bilimlerle ispatlanamayan her şeyi inkar ederken ikinci grup her söylenene inanmaktadır.

Halk arasında cinlerden korkuyla bahseden, onları aşırı yücelten, bütün kötülükleri onlara bağlayan bir anlayış vardır. Ne gariptirki ilahî bir kitabı olan müslümanların bir kısmı bile cinlerle ilgili inançlarını bu kitaba göre değil, hurafelere göre belirlemektedirler. Biz her şeyin en iyisini bilen ve insanlara da bilmeleri gerekeni öğrenecekleri bir ilahî kaynağa müracaat etmenin en doğru yol olacağı kanaatinden hareketle böyle bir çalışma yapmaya, cinlerin bizzat kendilerini anlattıkları bir sûre olan Cin Sûresi’ni tez olarak çalışmaya karar verdik.

Tezimizin konusunu belirlerken de cinleri Kur’an-ı Kerim’in ele aldığı şekilde ele almaya gayret ettik. Yani imana taalluk eden yönleriyle inceledik. Yoksa halk arasında yaygın olan cincilik, büyücülük ve sihirbazlık gibi cinlerle irtibatlandırılan konulara değinmedik. Zira konunun bu boyutu bizim incelemek istediğimiz alanın dışında kalıyordu.

Cin kavramına kısaca değindikten sonra cinlerin iman noktasında insanları ne kadar etkilediklerini anlayabilmek için sûrede geçen iman ve küfür ile ilgili kavramları açıkladık. Böylece insanların hangi noktalarda hataya düştüklerini görmeye çalıştık. Kavramları ayrı bölümler halinde, sûrede geçen garip lafızları da âyetleri açıklamadan önce izah etmeye özen gösterdik. Konunun bütünlük arzetmesi açısından Kur’an-ı Kerim’deki cinlerle ilgili diğer âyetlere ve tefsirlerine yer verdik.

(8)

2

İnsanların dini anlamalarını sağlayan peygamberlerdir. Onlar her konuda insanlara örnek olmuşlar ve insanların anlayamayacağı her konuyu aydınlatmışlardır. Cinler konusunun daha iyi anlaşılması için Efendimiz (s.a.v)’in cinlerle ilgili hadislerini de derlemeye gayret ettik. Bunu yaparken sahih hadis kaynaklarını esas aldık.

Cinlerin diğer canlılarla (melek, insan, şeytan) münasebetleri ne ölçüdedir. Kainatta insanın dışındaki varlıkların görevi nedir. İnsanlar ve cinlerin kullukları nasıldır. Cinlerin aynı maddeden (ateşten) yaratıldıkları şeytanla nasıl bir benzerliği vardır. Ruhânî bir varlık olarak meleklerle cinler arasında nasıl bir etkileşim söz konusudur gibi konuları da açıklamaya gayret ettik. Cinleri ele alırken yaratılışları ve ölümleri arasındaki sıralamayı esas alarak anlattık. Neden yaratılmışlardır. Nasıl yaşarlar. Ne kadar yaşarlar. Öldükten sonra ne olacaklardır.

Tefsirlerden yararlanırken bütün tefsirleri okuma imkanımız olmadığı için islam dünyasında en çok okunan ve görüşlerine en çok itibar edilen müfessirlerin kitaplarını esas aldık. Tefsirlerdeki gramerle ilgili açıklamalara değinmedik. Zira bunlar bizim dikkatimizin dağılmasına neden olurdu. Biz sadece cinlerin insanların inançlarını nasıl etkilediklerini ve Kur’an-ı Kerim’in bu yanlış inançları nasıl düzelttiğini açıklamaya çalıştık.

(9)
(10)

4

2. CİN KAVRAMI

2.1. SÖZLÜK ANLAMI

Sözlükte "örtmek, örtünmek, gizli kalmak" anlamındaki “cenn” kökünden türeyen bir isimdir. Tekili cinnî olup "örtülü ve gizli şey" anlamına gelir. Cin kelimesi cins isimdir. Bir şeyi duyulardan örtmek anlamını ifade eder. "Cennehu" ve “Ecennehu" onu örttü gizledi. ﻞﻴﻠﻟا ﻪﻴﻠﻋ ﻦﺟ gece üzerini örttü, bürüdü.1

Cin kelimesi, sözlükte “ins” zıddı anlamında kullanılır. Araplar bir şeyi gözleriyle gördüklerinde; “ o şeyi gördüm, hissettim.

א

” derler. Yüce Allah bir âyette şöyle buyuruyor: “Musa süreyi bitirip ailesiyle yola çıkınca Tur’un (sağ) yanında bir ateş gördü. Ailesine dedi ki: ‘Siz durun, ben bir ateş gördüm.’

א

2

Arapça’daki cin sözcüğü birçok türevleriyle birlikte gizli olan bir şey veya kişi anlamına gelir.3

“Cenne" kelimesi ve ondan türeyen kelimelerin Arapça’da kullanım alanı oldukça geniştir. Bu cümleden olarak:

1-Cünne, kalkan, siper demektir. Sahibini tehlikelerden koruduğu için bu ismi almıştır.

2- Cenin, henüz doğmamış, rahimde örtülü çocuk anlamına gelir.

3-Cenân, içteki kalp demektir. Birçok manalar onda o da cesedde gizlendiğinden dolayı bu ismi almıştır. İnsanı örten elbise manası da vardır. Her gizli işe de bu isim verilir. Bir de gece manası vardır. Gece, karanlığı ile herşeyi örttüğünden ona bu isim verilmiştir.

1 İbni Manzur, Ebu’l Fazl Cemaleddin Muhammed b. Mükerrem el-Afrikî el- Mısrî, Lisânü’l Arab, Beyrut:

Dâru Sadr, t.y. XIII, 92.

2 Kur’an, Kasas Sûresi, 28/29.

(11)

5

א כ כ ىأر א א

ً َ َْ َ َ ُ ْ

ِ َ

ْ

َ َ

َ

َ

“Üzerine gece basınca (İbrahim) bir yıldız gördü...”4 âyetindeki “Cenne” fiili bu manaya gelmektedir ki, karanlık bastı demektir.

4-Cennet, zemini örtmüş bağ ve bostan veya duyu organlarından gizli bağ demektir. Eğer bahçede ağaç yoksa oranın adı Arapça’da “hadîka”dır. Cennete bu ismin verilmesi, ağaçların sıklığı ve dalların birbirine girmesi ile bir örtü meydana getirmesi sebebiyledir. Diğer taraftan ebedi aleme ait Cennetin şu anda bizim zâhiri duygularımıza kapalı olması hikmetine dayalı olarak da Cennet’e bu isim verilmiştir.5

5- el-Cünnetü, sütre mansına gelmektedir. Kadının başını yüzüyle beraber örttüğü örtüye de isim olmuştur. Bu kelimenin bir manası da zırhtır.

6-İctinân, istitar, yani örtünme demektir.

7-Cenen, bu kelime Arapça’da kabir ve kefen manasına gelir. Ölüyü örtmeleri sebebiyle onlara bu isim verilmiştir.

8-Mecnun, ism-i meful kalıbında bir kelimedir ve “Cin” kökünden gelir. Aklını bir şeye kaptırmış ve bu yönüyle de aklı örtülü insan demektir.6

Cin kelimesinin kök fiili olan “cenne” geçişsiz halde de kullanılır ve “o kişi veya şey gizliydi” yahut “gizlendi ve karanlık ile örtüldü” anlamlarına gelir.7 Cinlerin bir tek ferdine cinnî denilmektedir. Cân kelimesi de cin ile müteradiftir. Gûl ve İfrît cinlerin muhtelif şekilleridir.

Arapça’da cinlerin farklı isimleri mevcuttur. Klasik manasıyla cinne, cinnî denir. İnsanlarla oturan cinne, âmir (ç. Ammâr) diye isimlendirilirken çocuklara musallat olanlara, ervah ismi verilir. İnsanların kötülüğünü düşünen ve saldırgan olanlara şeytan, güçlü kuvvetli olanlarına ifrît denir.8

4 Kur’an, En’am Sûresi, 6/76.

5 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul: Nebioğlu Yayınevi,1962, VIII, 5383. 6 Fethullah Gülen, Varlığın Metafizik Boyutu 2, İstanbul: Feza Yay, 1998, s.297.

7 Muhammed Esed, Kur’an Mesajı, Çev. Cahit Kaytak Ahmet Ertürk, İstanbul: İşaret Yay. 2002, s.1335. 8 Ömer Süleyman el-Eşkar, Alemü’l Cin ve’ş Şeyatîn, 4. Basım, Beyrut: Mektebetü’l Felâh, 1984, s. 13.

(12)

6

2.2. TERİM ANLAMI

Terim olarak "duyularla idrak edilemeyen, insanlar gibi şuur ve iradeye sahip bulunan, ilahi emirlere uymakla yükümlü tutulan ve mümin ile kâfir gruplarından oluşan varlık türü" anlamına gelir.9 Başka bir tarife göre ise, “ bedenleri ateş, hava, rayiha gibi

maddelerden teşekkül etmiş, akıl ve irade sahibi, latif, görünmez varlıklardır.”10 Cinlerin

atalarına cân, kâfir olanlarına şeytan denir. Bazen hîn kelimesiyle de ifade edilmiştir. Bazı şarkiyatçılar cinin Latince kökenli “genie” veya “genius” kelimelerinden Arapça'ya geçtiğini öne sürmüşlerse de İslam alimleri bu kelimenin Arapça asıllı olduğu konusunda görüş birliği içindedirler.11

Bütün klasik dilbilimciler, cin teriminin yoğun veya şaşırtıcı karanlığı daha genel anlamda insanın duygularına kapalı olan şeyleri yani normal olarak insanın kavrayamayacağı ama yine de kendilerine ait somut ya da soyut bir gerçekliği bulunan şeyleri, varlıkları veya güçleri gösterdiğine işaret ederler.12

Cinn ismi, Rağıb Isfahanî’nin “Müfredat”ta açıkladığına göre iki şekilde kullanılır: Birincisi genel anlamıdır ki, ins kelimesinin karşılığında duyulardan gizli olan bütün ruhanîlere denir. Buna göre melekler ve şeytanlar da bu tarifin kapsamına girer. Her melek cindir, her cin melek değildir. İkincisi cin böyle ruhanîlerin hepsi değil, bir kısmıdır. Çünkü ruhanîler şu gruplardan oluşur:

1.Hepsi iyi ve hayırlı olan meleklerdir. Yanlış iş yapmaz, insanı aldatmaz ve Allah’ın emrinden çıkmazlar.

2. Hepsi kötü olan şeytanlardır. İnsanı aldatır, insanın kötülüğü için çalışırlar.

9 M. Süreyya Şahin, “Cin”, DİA, İstanbul: Diyanet Vakfı Yayınları, 1993, VIII, 5.

10 Ali Osman Ateş, Kur’an ve Hadislere Göre Cinler-Büyü, İstanbul: Beyan Yayınları, 1995, s.337. 11 Şahin, “Cin”, DİA, VIII, 5.

(13)

7

3. Hem iyileri hem de kötüleri bulunanlardır. Özel anlamı ile cin kelimesi bunlar için kullanılır.13

İmam Şiblî’ye göre canlılar dört gruptan oluşur: 1-Melekler

2-Şeytanlar 3-Cinler 4- İnsanlar14

Cin kelimesinin melekleri de kapsayacak şekilde insan türünün karşıtı olan görünmez varlıklar için kullanılan genel bir anlamı da vardır. Kur’an-ı Kerim'de İblis'in melekler arasında zikredilmesi bundan kaynaklanmaktadır. Görünmeyen varlık anlamında her melek cindir, fakat her cin melek değildir. Bununla birlikte İslam alimleri meleklerin cinlerden ayrı bir tür olduğunu belirterek cin kelimesinin insan ve melek dışındaki üçüncü bir varlık türünün adı olarak kullanılması gerektiğini belirtmişlerdir. 15

Cin denilen mahlûkât, bizimle beraber yeryüzünde yaşarlar. Bunların da mü’mini kâfiri vardır. Kâfirine şeytan denir. Cinlerin varlığını inkar Kur’an’ı ve peygamberi inkar manasına gelir ve küfür olur. 16

2.3. DİĞER DİN VE KÜLTÜRLERDE CİN ANLAYIŞI

İnsanlar tarih boyunca Tanrı dışında, görünmeyen, olağanüstü başka varlıklara da inanmışlar, çeşitli zamanlarda ve coğrafî bölgelerde bu varlıkların iyilerine ve kötülerine değişik isimler vermişlerdir. Bunlar zaman zaman tanrılaştırılmış veya ikinci dereceden tanrısal varlıklar olarak görülmüş, bazen de insanî özellikler içinde düşünülmüştür.

13 Râğıb el-İsfahânî, Ebu’l Kasım Hüseyin b. Muhammed b. Mufaddal, el-Müfredat fî garibi’l Kur’an, nşr.

Muhammed Ahmed Halefullah, Kahire: Mektebetü’l Enclo’l Mısrıyye, 1970, s.226; Elmalılı, VIII, 361.

14 Şiblî, Bedreddin Muhammed b. Abdullah, Garâib ve Acâibül Cin, Beyrut, t.y. s. 23. 15 Şahin, “Cin”, DİA, VIII,5.

16 Ahmed b. Abdullatif ez-Zebidî, Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Çev. Kâmil

(14)

8

2.3.1. SAMİ KAVİMLERİNDE CİN ANLAYIŞI

Sami kökenli kavimlerde toplumun her kesiminde kötü ruh ve cinlere inanılırdı. Yaratılışları insanlardan farklı olan cinlerin değişik sınıfları bulunmaktaydı. “Utukku” denilen bir grup çölde tuzak kurup insanlara musallat olmak için bekleyen, denizde dağda, mezarlıkta yaşayan kötü ruhlardan oluşmaktaydı. “Gallû” denilen ve daha az tanınan diğer bir grup da görünüşte cinsiyetsiz cinlerden meydana gelmekteydi. “Rabisu” denilen başka bir cin sınıfının gizlice dolaşıp insanlara tuzak kurduğuna inanılırdı. Ayrıca “Labortu” denilen dişi cinlerin de içlerinde yer aldığı cin grubunun zararından özellikle çocukları korumak için afsunlu tabletlerden boyunlarına muska asılırdı. Bu cin sınıflarından başka yarı insan görünüşündeki cinlere de inanılmaktaydı.17

2.3.2. MISIRLILARDA CİN ANLAYIŞI

Mısırlılar da Sami kavimleri ve Hintlilerde olduğu kadar çok sayıda ve çeşitte cin inancına rastlanmaz. Mısır dinindeki telakkiye göre cinler genellikle yabanî hayvan, yılan ve kertenkele gibi sürüngen veya kara vücutlu insan şeklinde yaratıklar olup tanrı “Re”'nin düşmanları sayılırdı. Mısır halkı cinlerin delilik, sara gibi hastalıklara sebep olduklarına, büyücülerin cinleri kullanarak insanlara korkunç rüyalar gösterdiklerine, insanlara ve hayvanlara zarar verdiklerine inanırlardı.18

2.3.3. YUNANLILARDA CİN ANLAYIŞI

Eski Yunanlılarda "daimon" ikinci derecedeki tanrılara verilen bir isimdi. Yunan mitolojisinde bu kelime insanüstü varlıklar için kullanılır. Ancak daimonlar insanlar ve melekler gibi tanrı tarafından yaratılmış iyisi ve kötüsü bulunan varlıklar olarak görülmüştür. Greko-Romen devresinin sonlarında daimon Latince genius gibi genellikle yarı tanrı yarı insan yahut ikinci dereceden ruhlar özellikle evleri ve malları koruyan ruhlar

17 Şahin, “Cin”, DİA, VIII, 6. 18 Şahin, “Cin”, DİA, VIII, 6.

(15)

9

için kullanıldı. Daha sonra kelimenin anlamı değişikliğe uğradı ve insanları taciz eden, onları bedenî ve zihnî zarara uğratan ruhlar için kullanılmaya başlandı.19

2.3.4. ÇİNLİLERDE CİN ANLAYIŞI

Çinlilerde “Kuei” (cinler) ve “shen” (ruhlar veya tanrılar) telakkisi bütün Çin görünmezler alemini kapsar. Cinler, yaşayanları aldatmak zarara sokmak için insan yahut hayvan şekline girebilir. Çinliler, cinlerin her yerde bulunduğuna, onların ölüleri canlandırabileceklerine, mezarları, yol kavşaklarını ve akrabalarının evlerini sık sık ziyaret ettiklerine inanırlar. Onlara göre cinlerin bir kısmı “Yen-lo Wang”'ın emrinde cehennemde ölülerin cezalandırılmasında görevli olarak o alemde bir kısmı gökte, bir kısmı da ancak geceleyin gözükerek insanlar arasında yaşarlar. Birçok zihnî ve bedenî hastalık cinlerden bilinir. 20

2.3.5. HİNTLİLERDE CİN ANLAYIŞI

Hindistan'da en eski zamanlardan beri tanrılar, görünmeyen varlıklar, insana yakın bir varlık olan cinlerle ilgili mitolojik anlatımlar bulunmaktadır. En eski Hint kutsal metinleri olan Vedalar’da görünmeyen cinnî varlıklar iki gruba ayrılmaktadır. İnsanlara iyi davranan birinci gruptakiler gökyüzünde, düşman olanlarsa mağaralarda ve yer altında yaşar. Bunlar insanlarla birlikte hayvanlara da hastalık ve sıkıntı verirler. Hatta ölüm ötesinde bile insanların ruhlarına taciz ederler. Bu cin gruplarından biri olan “pisakalar” insan yiyen cin olarak da bilinir.21

2.3.6. İRANLILARDA CİN ANLAYIŞI

İran kültüründe de cinlere oldukça geniş yer verilmiştir. Zerdüşt Eski İran'ın Deva denilen tanrılarını cin saymıştı. Cinler, kötü düşünceden, hile ve yalandan ortaya çıkıyordu. Pehlevî dilindeki eski bir metinde cinleri ve zararlı hayvanları Ehrime'nin (kötü güç, şeytan) yarattığına yer verilir. Daha sonra cinlerle ilgili tasnif yapılmıştır. Buna göre baş cin

19 Şahin, “Cin” , DİA,VIII, 6. 20 Şahin, “Cin”, DİA, VIII, 6. 21 Şahin, “Cin”, DİA, VIII, 6.

(16)

10

“Aesma” şiddet, soygunculuk ve şehvet işlerini yürütür. Eski İran'ın cinleri erkek cinsiyetine sahiptir. Ancak “Drujdan” gelme dişi cinler de vardır. Cinler karanlık ve kirli yerleri, ölü kulelerini sık sık ziyaret ederler. Ahura Mazda'nın Ehrimen'i yenmesinde cinler de yer almıştır. 22

2.3.7. TÜRKLERDE CİN ANLAYIŞI

Türklerin Müslüman olmadan önceki inançlarına göre bütün dünya ruhlarla doludur. Tabiatın her tarafına yayılmış olan bu ruhlar iyi ve kötü olmak üzere iki gruba ayrılır. İyi ruhlar Tanrı Ülgen'in emrindedir ve insanlığın iyiliği için çalışırlar. Kötü ruhlar arasında daima kavga, ihtilaf ve savaş olmaktadır. Hastalık, ölüm ve yaralar onlar tarafından yapılmaktadır. Bu cinler ancak Şaman tarafından hasta bedenlerden uzaklaştırılır.23

2.3.8. YAHUDİLERDE CİN ANLAYIŞI

Yahudilikte Babil sürgünü öncesine kadar cinler ve kötü ruhlarla ilgili kavramlara çok az rastlanmaktaydı. Tevrat’ta yer alan bazı ifadelerden onlarda da cin anlayışının varolduğunu görüyoruz.24 Tesniye bölümünden Hz. Musa döneminde bir kısım Yahûdiler’in cinlere kurban kesmek sûretiyle tapındıkları anlaşılmaktadır.25 Ancak bu tapınma olayı diğer milletlere karıştıktan sonra ortaya çıkmıştır.26 Ancak Yahudiler, Hz. Musa’dan sonra yine cinlere tapmaya dönmüşlerdir.27 Dış etkilerle özellikle İran'ın dualist sisteminin tesiriyle iyi ve kötü varlıklar arasında ayrım başlamış, kötü varlıklar arasında kötü cin ve ruh anlayışı ortaya çıkmıştır. Yahudi Kutsal kitabında bütün ruhanî, manevî varlıkların Tanrı'ya bağlı olduğu belirtilir. Bununla beraber halkın diğer kültürlerden etkilenmesi sonucu bir takım cinnî varlıkların kutsal kitaba girdiği görülür. Bunlar “Şedim”, “Lilit”, “Seirim”'dir. Bunlardan putperestlerin tanrıları Seirim ile lilit ise

22 Şahin, “Cin” , DİA,VIII, 7. 23 Şahin, “Cin” , DİA, VIII, 7.

24 Tevrat, İşaya, 34/14; Levililer, 17/7. 25 Tevrat, Tensiye, 32/17.

26 Ali Osman Ateş, s. 26.

27 Giovanni Scognamillo, Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Cinler, Çev. Arif Aslan, İstanbul:Karizma

(17)

11

Mezopotamyalılar’ın Lilitus’u ile bir tutulur. Bu putperest tanrıları satir (yarı insan, yarı keçi) ve tüylü olarak tasvir edilmekteydi.28 Ayrıca iki önemli cinnî şahsiyette Kippur denilen keffaret günü günah keçisinin salıverildiği çöllük yerlerde yaşayan ve Levililer'de adı geçen29 “Azazel” ile kutsal kitap sonrası Yahudi menkıbelerinde geçen, çocuklara saldırması ve Adem'in ilk karısı olmasıyla bilinen dişi cin “Lilith”'dir. Eski Ahit veya Yahudi kutsal kitabında ağrı ve felaket veren, kan emici cinlerden30 de bahsedilir. 31

Yahudilerde Babil sürgünü sonrası dini literatüründe cinlerle ilgili anlatımların çoğaldığı görülmektedir. Apokrif eserler ve Kabbala denilen mistik gelenekte şekilsiz, gölge gibi cinler, yarı melek, yarı insan olarak ıssız yerlerde yaşayan, geceleri hünerlerini gösteren varlıklar olarak kabul edilmekteydi. Bunlar bedeni ve mali felaketlere sebep olan ve insanları Allah'ın yolundan saptıran varlıklar olarak kabul edilmiştir. 32

Aggada, ilgili gelenekte cinlerin kaynağı hakkında çeşitli varsayımlar ileri sürülmüştür. Buna göre cinler ilk sebt gününün akşamının alaca karanlığında Allah tarafından yaratılmıştır. Veya Adem'in “lilith”'ten zürriyetidir. Ya da kadınlarla cinsi yakınlığa giren kovulmuş meleklerin zürriyetidir.33 Başka bir anlayışa göre de şeytanın başkanlığı altında Tanrı'ya isyan eden kovulmuş meleklerdir.34

Yahudilik’te, cinlerin varlığının kabul edilmesinden başka, insan ve hayvanların içine girerek onları delirttiğine de inanılmaktaydı.35 Kur’an-ı Kerim’in bildirdiğine göre, Firavun ve adamları Hz. Musa’nın tebliğ ettiği dine karşı çıkarak sihirbazlık ve mecnunluk (cinlenmişlik) suçlamasında bulunmuşlardı.36

28 Tevrat, İşaya, 13/21. 29 Tevrat, Levililer, 16/8.

30 Tevrat, Süleyman’ın Meselleri, 30/15. 31 Şahin, “Cin” DİA, VIII, 7.

32 Şahin, “Cin” DİA, VIII, 7. 33 Tevrat, Tekvin, 6/1-4. 34 Şahin, “Cin” DİA, VIII, 7. 35 Scognamillo, s.48.

(18)

12

2.3.9. HIRİSTİYANLARDA CİN ANLAYIŞI

Hıristiyanlar da cinlerin varlığına inanmaktadırlar. Gerek İnciller’de gerekse Pavlus’un Mektupları’nda cinlere çokça yer verilmiştir. Ya’kub’un Mektubu’nda ise, cinlerin Allah’ın varlığını ve birliğini kabul ettikleri kaydedilmektedir. İnciller’de yer alan ifadelerden Hz. İsa’nın bir çok defalar deli olan kişilerdeki cinleri kovarak onları iyileştirdiği nakledilmektedir.37 Hz. İsa, cinleri çıkarma yetkisini Havarilerine de vermiştir. Havariler de Hz. İsa’dan aldıkları bu yetkiyle murdar ruhlar üzerine hakim olmuşlar ve cinleri çıkararak, hastaları iyileştirmişlerdir.38

Hıristiyanlıktaki cin anlayışı Yahudilik, Manihaizm, Gnostizm, Greko-Romen düşüncesi Yahudi apokrif ve apokaliptik geleneklerinin bir karışımıdır. Ancak Hıristiyan cin telakkisi daha çok milattan önce II. ve I. Yahudi apokrif ve apokaliptik literatüründen etkilenmiş, meleklerle birlikte yaşayan insan kızlarından yasak ilişki sonucu bir dev sınıfı oluşup bunlarında zamanla kötü ruhlar zümresine dönüştüğü konusu, Yeni Ahit yazarlarınca şeytan ve emrindeki cinnî topluluk haline getirilmiştir.39

Yeni Ahit, cinlerin putperestlerin tanrıları olduğunu bildirmekteyse de40 onların bedenî ve ruhî hastalıkların kaynağı olduğunu da açıklamaktadır.41 Yeni Ahid’e göre cinler

insanın içine girip hastalık yaparlar; onlar ancak Tanrı'nın adı anılarak bedenden çıkarılabilir.42 İlk Hıristiyanlıkta daha fazla melek ve ruh üzerinde durulduğu cin konusuna pek el atılmadığı görülmektedir. Asırlar geçtikçe büyü yapma ve cinleri kullanma uygulamaları artmış XII y. yıldan itibaren cinler Hıristiyan sanatında her çeşit talihsizlik felaket, sel, ferdî ıstıraplar ve ölümün sebebi olarak tasvir edilmeye başlanmıştır. IV. Latoron Konsili'nde cinler ve kâfirlerin şeytanla birlikte ebedî cezaya çarptırılacağı açıklanmış XV ve XVI y. yıllarda cinnî inançlar zirveye çıkmış, ayrıca Avrupa'da ve daha sonra Amerika'da cadı ve büyücülük büyük bir ilgi görmüştür. Reformcular da cin inancını

37 Ali Osman Ateş , s. 32. 38 Scognamillo, s.51. 39 Şahin, “Cin” DİA, VIII, 7. 40 İncil, Resüllerin İşleri, 17/18. 41 İncil, Matta, 12/28; Luka, 11/20. 42 İncil, Matta, 7/22.

(19)

13

kabul etmiştir. Ancak ilmî ilerlemeler sonucu Protestan ülkelerde bu konu eski itibarını kaybetti. Buna rağmen cin çıkarma Protestanlığın bir kolu olan Reforme Hıristiyan kilisesiyle doğu kiliselerinde hala uygulanmaktadır.43

Buraya kadar anlatılanlar, Hıristiyanların cinler hakkında olumsuz görüşe sahip olduklarını gösterir. Onlara göre cinler murdardır, sapıklığa, küfre, dalalete çağırırlar ve cehenneme gitmeye layıktırlar. İslâmî görüşün aksine, cinleri tek sınıf olarak görmektedirler ki, o da kâfir cinlerdir.44

2.3.10.

ARAPLARDA CİN ANLAYIŞI

Cin terimi, Arap kültüründe en genel anlamıyla bütün şer güçleri göstermek için kullanılırdı.45 İslam öncesi Arap toplumunda ruhlar aleminin iyi ve kötü güçlerin önemli bir

yeri vardı. Cahiliyye insanı gözle görülmedikleri için melekleri de cin diye isimlendirirlerdi.46 Bazı taş ve ağaçlarda, kuyu, mağara ve benzeri yerlerde insan hayatına tesir eden varlıkların olduğuna inanılıyordu. Cahiliyye Arapları cinleri yeryüzünde oturan ilahlar olarak kabul ediyor pek çok olayı onların yaptığına inanıyorlardı. Cinler, hayır ve şer işleri yapmaya muktedir sayılırdı. Bu sebeple onların teveccühünü kazanmak onlara saygı göstermek ve ibadet etmek gerekirdi. 47

Kur’an-ı Kerim'in bildirdiğine göre Kureyşliler, cinlerle Allah arasında soy birliğinin olduğunu ileri sürüyor,48 cinleri Allah'a ortak koşuyor ve cinlere tapıyorlardı.49 Aslında Arap Müşrikleri, her putun içinde bir cin bulunduğunu zannederek putun şahsında cinne tapmaktaydılar. 50 Bu tapma şekli Kur’an-ı Kerim’de dile getirilmekte ve şöyle

denilmektedir: “ Cinleri Allah’a ortak koştular. Oysa ki onları da Allah yaratmıştı. Bilgisizce O’na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Hâşâ! O, onların ileri sürdüğü vasıflardan

43 Şahin, “Cin”, DİA, VIII, 8. 44 Scognamillo, s.52. 45 Esed, s. 1332.

46 Seyyid Cümeylî, Alemül Cin, Beyrut: Dâr ve Mektebetü’l Hilal,1993, s. 19. 47 Ali Osman Ateş , s. 19; Scognamillo, s. 54.

48 Kur’an, Sâffât Sûresi, 37/158. 49 Kur’an, Sebe’ Sûresi, 34/41.

(20)

14

uzak ve yücedir.”51 Putların içinde bulunan bu cinne Hâtif denirdi. Cahiliyye Arapları cinlerin de kabileler halinde yaşadıklarına, fırtına gibi bazı tabii olayların onların işi olduğuna inanıyorlardı. Onların da evlenip çoğaldıklarını, hastalıkları onların getirdiğine, genellikle tenha ve kuytu yerlerde yaşadıklarına inanıyorlardı.52

Cahiliyye Araplarının yeni doğmuş çocuklara cinnin zarar vereceğinden korktukları ve bu sebeple çocuğun yastığının altına ustura koydukları böylece cinlerin çocuğa zarar vermesini önlediklerine inandıkları anlaşılmaktadır. Hz. Aişe böyle bir olayla karşılaşınca çocuğun yastığının altındaki usturayı atarak bunu yasaklamış ve Peygamber Efendimizin böyle şeylerden hoşlanmadığını söylemiştir. Onlar aynı zamanda deli olanları cinlerden kurtarmak için nefes ederlerdi.53

Araplar, kahin, falcı, müneccim gibi kişilerin gökleri dinleyen cinlerden haber aldıklarına inanıyorlardı. Onlara göre cinler, kahinlere gökten haber getiren semavî varlıklardı. Bu tür cinlere “reî” veya “tâbî”, görünmeyen kaynaklardan gelen seslere de “hâtif” deniyordu. Arap Yarımadasında bu tür kişilerin görev yaptığı birçok mâbed vardı. Beytü Riâm , Beytü’l-Uzza, Beytü’l-Celsed bu yerlerin meşhur olanlarıydı.54

Cahiliyye döneminde zaten sihir bir sanat olmaktan çok cinlerle, gizli kuvvetlerle temas kurup onlardan bilgi alma mesleğiydi. Her cinnin seçtiği bir şair vardı. Şairle cin arasında çok sıkı bir ilişki vardı. Her şairin kendisine zaman zaman ilham veren bir cini olduğuna inanılırdı. Şair genellikle kendi cinine “Halil” yani samimi dost der ve onu insan isimlerinden biriyle anardı.55 Peygamber Efendimizin de böyle bir ilişki kurduğuna inanan Araplar O’na da şair, mecnun, kahin diye iftira etmişlerdir.56

Bir kısmı ise şeytanın şer tanrısı olduğuna cinlerin şeytanın askeri meleklerin de Allah’ın askeri olduğuna inanırlardı. Cahiliyye Arapları, her evin bir cinni olduğuna

51 Kur’an, En’am Sûresi, 6/10. 52 Seyyid Cümeylî, s. 20. 53 Ali Osman Ateş, s. 22.

54 İlyas Çelebi, “Gayb”, DİA, İstanbul: Diyanet Vakfı Yayınları, 1996, XIII, 404. 55 Scognamillo, s. 57.

(21)

15

inanırlardı. Bu sebeple yeni bir ev yapan kişi evin yapımını tamamladığı zaman evin cinni için kurban keser ve böylece onun evde yaşayanlara bir zarar vermeyeceğinden emin olurdu. Peygamberimiz bu inancı reddetmiş ve bu şekilde kesilen kurbanların etlerinden yenilmesini yasaklamıştır.57

Cahiliyye Arapları bir köye girecekleri zaman orada bulunan cinlerden emin olmak için eşek gibi anırılardı. Bu anırmanın adına “Ta’şir” denirdi.58 Bir vadide geceleyecekleri zaman yüksek sesle; “Ey bu vadinin azizi! Ben senin itaatinde bulunan beyinsizlerden sana sığınıyorum.” Der ve böylece o vadideki cinnin kendilerini koruyacağına inanırlardı.59

2.3.11.

İSLAM ALİMLERİNİN CİNLERLE İLGİLİ

GÖRÜŞLERİ

İslam kaynaklarında cinlerin mahiyeti, mevcudiyeti, özellikleri, insanlarla ilişkileri, peygamberleri, ahiretteki durumları gibi konular onlarla ilgili tartışmaların temel noktalarıdır. Kaynaklara göre filozoflar, Kelamcılar, Müfessirler cinler hakkında fikir beyan etmiştir.

Felsefecilerin bir kısmı duyu ve akıl yoluyla idrak edilemeyen her şey gibi cinleri de inkar ederken bazıları cinlerin varlığını kabul etmiş ervâh-ı süfliye ve ervâh-ı mücerrede diye söz etmiştir. Bazı filozoflar, Kaderiyye ve Zenâdıka cinnin varlığını inkar etmiştir.60

2.3.11.1. Filozofların Görüşleri

İbni Sina cinleri şöyle tarif etmiştir: “Cin hevâî, konuşan, farklı şekillere girebilen bir canlıdır.” Ancak O’na göre bu tarif, cinnin varlık olark mahiyetini açıklığa kavuşturmayıp, sadece cin isminin kavram olarak ne anlama geldiğini göstermektedir. Fahreddin Râzî ile onun görüşüne katılan bazı alimler, İbni Sînâ’nın bu açıklamasından

57 Ali Osman Ateş, s.125. 58 Scognamillo, s. 57. 59 Elmalılı, VIII, 5386. 60 Şiblî, s.15.

(22)

16

hareketle, onun, cinnin sadece adını kabul edip dış dünyadaki varlığını indar ettiği sonucuna varmışlardır.61 Buna karşılık Elmalılı Hamdi Yazır, haklı olarak, İbni Sînâ’nın, mahiyetleri hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olunamadığı için cinlere ait gerçek bir tarifin yapılamayacağına işaret etmek üzere söylediği bu sözden cinlerin varlığını inkar ettiği sonucunun çıkarılamayacağını belirtmiştir.62

Fârâbî’ye göre cin, “konuşmayan ve ölmeyen bir canlıdır.” Fârâbî, canlıları dört gruba ayırır:

1- Konuşan ve ölen canlı varlık yani insan,

2- Konuşan fakat ölmeyen canlı varlık yani melek, 3- Konuşmayan ve ölen varlık yani hayvan,

4- Konuşmayan ve ölmeyen canlı yani cin.

Fârâbî kendisine yöneltilen “siz cinni konuşmayan varlık diye tanımlıyorsunuz. Halbuki Kur’an’da cinlerden bir topluluğun Kur’an dinleyip ‘Gerçekten biz harikulade güzel Kur’an dinledik.’63 Dedikleri ifade buyuruluyor. Bu ikisi birbiriyle çelişik değil mi? Konuşmayan nasıl dinler ve nasıl söyler?” sorusuna şöyle cevap vermiştir: “Canlı, canlı olmak konumu ve özelliği ile işitebilir ve söyleyebilir. Çünkü söylemek ve telaffuz etmek, konuşmak denilen ayırdedici özellikten ayrı bir şeydir.” Fârâbî cinnin ölmez olması hususunda ise, İblis’in, Allah’tan insanların tekrar dirilecekleri güne kadar süre istemesini ve Allah’ın da bu mühleti vermesinden söz eden âyeti64 delil getirir. Elmalılı Hamdi Yazır’a göre âyet ile istidlal eksiktir.65 Çünkü Kur’an-ı Kerim’in bir başka yerinde İblis’e bilinen vakte kadar mühlet verildiği ifade edilir.66 Verilen bilgilerden de anlaşıldığına göre

61 A. Saim Kılavuz, İslam İnancında Cin, İstanbul: Ofset Baskı, t.y. s.30. 62 Elmalılı, VIII, 5387.

63 Kur’an, Cin Sûresi, 72/1. 64 Kur’an, ‘Araf Sûresi, 7/14-15. 65 Elmalılı, VIII, 5387.

(23)

17

Fârâbî cinnin varlığını inkar etmemiş ancak konuşmayan ve ölmeyen canlı demekle isabet edememiştir. Bunun yerine ölen, gizli canlı deseydi yanılmamış olurdu.67

2.3.11.2. Kelam Alimlerinin Görüşleri

Kelam alimlerine göre cinlerin varlığı sadece nakil yoluyla bilinip ispat edilebilir, akıl da bunu imkansız görmez. Cinlerin varlığını inkar edenlerin küfrüne hükmeden kelamcılar cinlerin mahiyeti konusunda iki gruba ayrılmışlardır:68

1- Cinler kendi başına kaim olan gayr-i maddî cevherlerden oluşur. Ne cisimdirler, ne de cisimlere hulûl etmiş cismânî varlıklardır. « Ne cisim, ne de cismânîdirler » şeklinde nitelenmeleri onlarınAllah’a denk ve benzer olmalarını gerektirmez. Çünkü ne cisim ne de cismânî olmak, bir olumsuzluk (selb) tur. Selbî sıfatlarda müşterek olmak, hakikat ve mahiyette müşterek olmayı zorunlu kılmaz. Bu görüşü benimseyenlerden biri olan Gazzâli’ye göre melekler, cinler ve şeytanlar gayr-ı maddî cevherden oluşmaları açısından birbirlerine benzemekle birlikte –araz oluş noktasında aralarında benzerlik bulunan renk, ilim ve kudretin tür olarak birbirlerinden ayrı oluşları gibi- farklılık arzederler.

2- Cinler maddî cevherlerden oluşur ve cisimdirler. Ebu’l Hasan el-Eş’arî ve Bâkıllânî başta olmak üzere bu görüşü benimseyen Eş’arîlerin çoğunluğuna göre, hayat için bünye şart olmadığından her şeye gücü yeten Allah, cinleri duyularla idrak edilebilen bünyeleri olmaksızın yaratmeştır. Hayat için bünyeyi şart koşan Mutezile alimleri, cinleri basit ve rakîk cisimler olarak nitelemiştir.69

İbni Hazm’a göre cinler, “akıllı, mükellef, evlenen, ölen varlıklardır. Hevâî ve şeffaf bir cisimleri vardır. Renkleri yoktur. Ateşten yaratılmışlardır.” 70

67 Kılavuz, s.30. 68 Şiblî, s.16. 69 Kılavuz, s.32.

(24)

18

2.3.11.3. Müfessirlerin Görüşleri

Bazı klasik müfessirlere göre ise cinler, belli duyarlı organizmaları kapsayan geniş olgular yelpazesi içinde kullanılmaktadır. Bu organizmalar öyle ince tabiatlı ve bizimkinden o kadar farklı bir yapıya sahiptirler ki duyularımızla kavranabilir durumda değillerdir.71

Fahreddin Râzî’ye göre cinler, “farklı şekillere girebilen, akıl ve idrak sahibi, zor işleri yapmaya güçleri yeten hevâî cisimlerdir.”72

Muhammed Esed cinleri, “bedensel bir varlığı olmadığından bizim duyularımızla kavrayamadığımız güçler veya varlıklardır. Bu anlamı ile hem şeytanları ve şeytani güçleri hem de melekleri ve meleki güçleri içine almaktadır,” şeklinde tarif etmiştir.73

2.3.11.4. Cinlerle İlgili Modern Görüşler

Çağımızda cinlerin mahiyetlerinin "ateşe karışan" varlıklar olmaları dikkate alınarak karbon asidinden "dumansız ateş"ten yaratıldıkları göz önünde bulundurularak canlılığını ruhtan alan ve ezelde var edilen ışınlardan, ufolardan veya enerjiden, bazı hadislerde hastalıkların sebebi olarak gösterilmeleri hasebiyle mikroplardan ibaret olduğu ileri sürülmüşse de74 bunlar teori niteliğindedir.75

Bu görüşleri ana hatlarıyla şöyle sıralayabiliriz:

1-Cinler, vaktiyle bir gezegende yaşayan daha sonra bu gezegenin komşusu olan gezegenin çekim gücüyle dağılması sebebiyle üzerindeki hayatın kalıntılarıyla yeryüzüne gelmiş varlıklar olup, insandan önceki tekamül safhasının yaratıklarıdır. Yeryüzündeki cin kavmi fesat çıkartmış ve kan dökmüş sert mizaçlı varlıklardır. Bu görüşe göre “cânnı

71 Esed, s.1337.

72 Abdulemir Ali Mihenna, s.90. 73 Esed, s.1336.

74 Ali Osman Ateş, s.337.

(25)

19

ateşten bir mâricden yarattık”76 âyetindeki mâric, ateşten katılan demektir. Bu deyim, karbon bileşimlerinin ilki olan karbon asidini ifade eder. O halde cinler, karbon asidinden yaratılmıştır. Bu görüş Cin sûresi (72/8-9) âyetlerinin tevili zorlanarak delillendirilmek istenmiştir.77

2- Cinler, maddeye nüfuz edici ve dumansız ateşten yani ışınlardan ezelde yaratılmış, varlığını ve canlılığını ruhtan alan varlıklardır. Cinnin, kendi varlığını bilmesi, periperiye (rûh-i hayvânî ) bürünmesinden itibaren olmaktadır. Bu da bir anlamda cinlerin doğumu demektir. Mutlak manadaki ölümleri kıyametle meydana gelecek olan cinlerin, basit ölümleri, kendileri için belirlenmiş sürenin sonunda perisperilerinden soyunmaları tarzında olmaktadır. Yine bu görüşe göre cinlerin kendi öz zamanlarına göre altmış-yetmiş yıl olan ömürleri insanlara göre bin yıla yakın olduğundan, insanların bilmediği bazı şeyleri bilmeleri mümkündür. Onlar geçmiş bir takım olayları bilebilirler. Bu da seyyal bir yapıya sahip olmaları ve maddeyle kayıtlı bulunmamalarındandır. Cinlerin yapıları çok gelişmiş olmakla beraber düşünce ve şuur açısından insandan geridirler. Ruh çağırma denilen şey bazı insanların cinlerle temas kurmasıdır. 78 UFO veya onlarla gelen kişiler görüntüsünü veren varlıklar cinlerdir. 79

Bu görüşte yer alan cinlerin ezelde yaratıldığı fikri ile doğum ve ölümlerinin olduğu fikri bir çelişki oluşturmaktadır. Ayrıca cinler, insanlar gibi sonradan yaratılmış varlıklardır. Bu görüşün, cinlerin varlık ve canlılığını kendisinden aldıkları şey olarak ileri sürdüğü ruh da kelamcılara göre sonradan yaratılmıştır, ezelî değildir.80

3- Maddeyi son derece yoğun bir enerji, enerjiyi de son derece seyrek bir madde olarak ele alan bir görüşe göre cinler akıllı enerjidirler. Enerjinin ölümlü olması sebebiyle

76 Kur’an, Rahmân Sûresi, 55/15. 77 Kılavuz, s.34.

78 Ahmet Hulusi, Ruh-İnsan-Cin, 11. Basım, İstanbul: Kit-San, 1994, s.67. 79 Ahmet Hulusi, s.175.

(26)

20

ölürler. Bu görüşe göre de dünya atmosferinde gözüken UFO’lar cinlerdir. Uzaylılar uydurması da cinler tarafından tezgahlanmaktadır.81

4- Cinler ateşin siyahıyla karışmış olan alev (mâric)den, bir başka ifade ile ışınların biraz daha yoğunlaşıp maddeye yaklaşmış şeklinden yaratılmıştır. Bu görüşe göre yaratılış sırası melek, cin, insan şeklindedir. Melek tamamen soyut ruhtur. Ruhun hiçbir maddî özellik almayıp ancak belli bir şekle (kalıba) sokulmasıyla melek yaratılmıştır. Biraz maddeye yaklaşmakla birlikte ruhânî tarafı fazla olan varlık ise cindir. Ruhanî ve maddî yönü dengeli biçimde yaratılan varlık ise insandır. Melek tamamen soyut ruh olduğundan ve maddî biç bir yönü bulunmadığından kötülüğe eğilimi yoktur. Cin latîf cisim olmakla birlikte maddî yönü dolayısıyla iyiye kötülüğe eğilimi olan fakat madde ve ruhanîyet dengeli olmadığı için kötülük ve hafiflik tarafı ağır basan varlıktır. Yaptıkları işler kendi şuurlarına dayandığından dolayı sorumludurlar.82

5- Cinler, bazı hastalıkların sebebi olan mikroplardan ibarettir.

Ali Osman Ateş Hoca, cinlerin mikrop olmasıyla ilgili şöyle bir yorumda bulunmaktadır: “Mikro dünyayı bilgimizin sahasına sokan mikroskopun henüz keşfedilmediği, mikropların varlığının ilim dünyası tarafından tanınmadığı bir dönemde, Hz. Peygamber tarafından onların varlığına işaret edilip tesirlerinden bahsedildiğini bazı hadislerden öğreniyoruz. Hz. Peygamberden nakledilen bu hadislerde kullanılan ‘cin/şeytan’ kelimesiyle mikroplar kastedilmektedir.83

Bu görüş birçok İslam alimi tarafından eleştirilmiştir. Zira âyet ve hadislerle telifi mümkün olmayan bir açıklamadır. Cenab-ı Allah birçok âyette cinlerin insanlar gibi sorumlu olduğunu, insanlar gibi öleceklerini, hesaba tabi tutulacaklarını, iyilerinin mükafaatlandıralacağını, kötülerinin cezaya uğrayacaklarını bildirmektedir.84

81 Kılavuz, s.35.

82 Süleyman Ateş, İnsan ve İnsanüstü: ruh, melek, cin, insan, 2. Basım, İstanbul: Dergah Yayınları, 1985,

s.20.

83 Ali Osman Ateş, s.205. 84 Gülen, s.311.

(27)

21

2.4. CİNLERİN SORUMLULUĞU

Allah cinleri ve insanları kendisine kulluk için yarattığını beyan etmektedir.85 Bu

da cinlerin de insanlar gibi akıl sahibi varlıklar olduğunu gösterir. Onlara da resûller gelmiştir. Kur’an-ı Kerim’de “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimizi anlatan ve bugünle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi! Derler ki: ‘Kendi aleyhimize şahitlik ederiz.’ Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.”86 Buyurulmaktadır. Tebliğe muhatab olmaları neticesinde bir

kısmının imanla şereflendikleri bir kısmının da tıpkı insanlar gibi Allah’ın âyetlerine kulak asmayarak küfür bataklığına saplandıkları ortaya çıkmaktadır. İman edenler farklı mezheplere ayrıldıkları gibi kâfir olanlarının da farklı nedenlerle inanmadıkları anlaşılmaktadır.87

Buradan onların yeryüzünün değişik bölgelerinde yaşadıkları ve oradaki insanların inancını ve kültürünü benimsedikleri anlaşılmaktadır. Zira Kur’an-ı Kerim bizlere Peygamberimize gelen cinlerin o bölgenin insanları gibi müşrik olduklarını bildiriyor.88

Cinlere gelen peygamberlerin cinlerin kendi içlerinden mi yoksa insanlardan mı olduğu ihtilaflıdır. Başta İbni Abbas, Mücahid, Kelbî, İbni Münzir, Ebu Ubeyd gibi ilk müfessirler ki bu aynı zamanda cumhurun da görüşüdür, “insanlara gönderilen peygamberler, aynı zamanda cinlerin de peygamberleridir. Onlar insanların arasında iken zaman zaman gidip cinleri de irşad etmişlerdir.“ Demişlerdir.

Ancak Dahhak, İbni Abbas’tan başka bir rivâyet daha nakleder ki bu görüşe göre, Cenab-ı Hak cinlere ayrı, insanlara ayrı peygamberler göndermiştir. İbni Abbas’la bu görüşü paylaşanlar, “Ey cin ve insanlar topluluğu! Size içinizden peygamberler gelmedi mi?“89 âyetini delil olarak gösterirler. Madem ki, burada cinler ve insanlar ayrı ayrı Allah’a

85 Kur’an, Zâriyât Sûresi, 51/56. 86 Kur’an, En’am Sûresi, 6/130. 87 Seyyid Cümeylî, s.59. 88 Kur’an, Cin Sûresi, 72/2. 89 Kur’an, En’am Sûresi, 6/130.

(28)

22

muhatap oluyor ve her iki gruba da dendi içlerinden peygamberlerin gelip gelmediği soruluyor, öyle ise her iki taifeye de kendi içlerinden peygamber gelmiş olması gerekir. Aksi takdirde böyle bir soruya muhatap olmaları makul sayılmayabilir, demişlerdir. Bir de “Her millet içinde mutlaka bir uyarıcı gelmiştir.“90 Ve “Biz Resûl göndermedikçe (hiçbir kavme) azab edecek değiliz.“91 Âyetleri onlara da, birini doğru yola sokmak için uğraşan manasında bir “uyarıcı“ ve hakkı, hakikati tebliğ eden manasında da bir “Resûl“ gönderildiğini haber vermektedir.92

Bu iki görüş şu şekilde telif edilebilir:

1- İnsanlar henüz yaratılmadan önce gelip geçen cin taifesinin, o devrede yeryüzünün halifesi olması itibariyle, onlara kendi içlerinden peygamberlerin gönderilmiş olması ve bu peygamberlerin, kendilerine yüklenilen irşad ve tebliğ vazifesini ifa etmeleri o dönem itibariyle gâyet tabiiydi ve onlar da bu vazifeyi hakkıyla eda ettiler. Zira cinlerin mükellef olmaları bunu gerektiriyordu.

2- Hz. Adem’in yaratılıp halife kılınmasından sonra ise cinler, insanlara tabi varlıklar haline getirildiklerinden bu dönemden sonra insanlara gönderilen peygamberler, aynı zamanda cinlere de gönderilmiş olabilirler.93

Peygamberimiz hem insanlara hem cinlere gönderilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de hem insanlara hem de cinlere meydan okunması bunun delili olarak gösterilmektedir.94 Cenab-ı Allah « De ki insanlar ve cinler birbirine yardımcı olarak bu Kur’an’ın benzerini ortaya koymak için biraraya gelseler, bir benzerini asla ortaya koyamazlar. »95

Cinlerden bir grubun Kur’an dinleyerek ona inanmaları da96 Peygamberimizin onlara da dini tebliğ ettiğini gösterir.

90 Kur’an, Fâtır Sûresi, 35/24. 91 Kur’an, İsrâ Sûresi, 17/15. 92 Gülen, s.339.

93 Gülen, s.340.

94 Mustafa Aşûr, Cinler Alemi, Çev. Naim Erdoğan, İstanbul: Pamuk Yayınları, t.y. s.37. 95 Kur’an, İsrâ Sûresi, 17/88.

(29)

23

2.5. CİNLERİN EVLİLİĞİ

Allah herşeyden çifter çifter yarattığını bildirmektedir. Onların da insanlar gibi erkekleri ve dişileri vardır. Evlenir çocuk sahibi olabilirler. Bu konuda islam alimleri icma etmişlerdir.97 Çünkü Kur’an-ı Kerim’de Rahman Sûresi’nde

ف א تא א ِ

ُ ْ ِ

ْ َ ْ َ ْ

ِ

ُ

َ

ِ

َ

ِ

نא و

َ َ َ ْ ُ َ ْ َ ٌ ْ ِ

إ

“Oralarda gözlerini yalmız eşlerine çevirmiş güzeller var ki bunlardan önce anlara ve insan ne de cin dokunmuştur.”98 Buyurulmakta ve mü’minlerin cennette elde edecekleri nimetler anlatılırken bu nimetlerden bir tanesinin de daha önce insan ve cinlerin elleri değmemiş olan eşlerin varlığı anlatılmaktadır. “ ” kelimesi “kızlık zarının giderilmesi sebebiyle kadının cinsel organının kanamasına sebep olan ilk ilişki” anlamına gelir.99 Kehf sûresinde100 şeytanın cinlerden olduğundan ve zürriyetinin varlığından

bahsedilmektedir.

Ayrıca ‘Araf,101 Fussilet,102sûrelerinde cinlerin geçmiş ümmetlerinden bahsolunmaktadır ki bu cinlerin de insanlar gibi öldüklerini yerlerini yeni nesillere bıraktıklarını gösterir. Böyle olması için de onların tenasülü şarttır.103

İhtilaf edilen nokta insanlarla cinler arasında evlilik olup olmayacağıdır. Cinlerle insanlar arasında evlilik olabilir diyenlerin delilleri şunlardır:

א כرא و

َ ْ

َ ْ ِ ْ ُ ْ ِ َ

َ

لא

1-אرو إ نא

ً

ُ ُ ِ ُ َ ْ

א

ُ ُ

ُ ِ َ

א و

َ َ

ْ

ُ

ْ ِ ِ َ َ ْ

و د و אو

َ

َ

1-

“…mallarına, evlatlarına ortak ol, kendilerine vaadlerde bulun. Şeytan, insanlara, aldatmadan başka bir şey vaadetmez. 104

97 Şiblî, Bedreddin Muhammed b. Abdullah, Cinlerin Esrarı, Çev. Muhammed Ferşat, İstanbul: Ferşat

Yayınevi, 1974, s.54.

98 Kur’an, Rahmân Sûresi, 55/56. 99 Elmalılı, VIII, 5390.

100 “Hani biz meleklere: ‘Adem’e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler.

İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı.’ Şimdi siz, beni bırakıp onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz?...” Kur’an, Kehf Sûresi, 18/50.

101 “Allah buyuracak ki: ‘Sizden önce geçmiş cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin!’ Her

ümmet girdikçe yoldaşlarına lanet edecekler. ..” Kur’an, ‘ Araf Sûresi, 7/38.

102 Kur’an, Fussılet Sûresi, 25.

(30)

24

2- İmam Malik’e isnad edilen bir fetva. Şöyleki İmam Malik’e bir insanla bir cinin evlenip evlenemeyeceği sorulmuş o da bunun dinen bir sakıncasının olmadığını fakat kadın hamile kaldığı zaman cinden hamile kaldığını söylemesi ümmet içinde fitneye sebep olur diyerek sakıncalı görmüştür.

3- Peygamberimizden böyle bir evliliğin yasak olduğunu bildiren bir hadis gelmemiştir.

4- Fukahanın bu konuya cevaz vermeleri, tabiinin böyle bir nikahı hoş karşılamaması da cinlerle insanların arasında evliliğin olabileceğini gösterir. 105

Araplar cinlerle insanların evlenebileceğine inanıyorlardı. Onlar babası insan, annesi cin olan kişiye “el-Hâs”, insan ile cin sihirbazdan dünyaya gelene de “el-Amlûk” diyorlardı.106

Yahudiler de böyle bir evliliğin olabileceğini kabul ediyorlardı. Onlara göre Hz. Adem’in ilk karısı dişi cin Lilith’dir.107 Cinler bu evliliğin neticesidir. Veya kadınlarla ilişkiye girmiş meleklerin zürriyetidir.108

İslam Alimlerinin çoğunluğuna göre iki cins arasında evlilik hem dinen caiz değil hem de aklen mümkün değildir.

1-

ِ

כ زرو ة و כ אوزأ כ

ْ

ُ

َ

َ

َ َ

ً َ َ

َ

َ

َ

ِ َ ِ َ

ْ

ُ

َ

ْ

ْ

ِ

ْ

ُ

َ

َ

َ

َ

و א אوزأ כ أ כ

َ

ً

َ

ْ

َ

ْ

ُ

ِ

ُ ْ

َ

ْ

ِ

ْ

ُ

َ

َ

َ

َ

אو

ُ

َ

כ א

ِ و ن

א א أ تא א

ُ ُ ْ َ ْ

ُ ِ ِ ِ

َ ْ َ َ

ُ ِ ْ ُ ِ ْ

ِ

َ

ِ َ

َ

ِ

َ

ّ

ِ

نو

َ

“...Allah kendilerinizden, insan kardeşlerinizden size eşler yarattı...”109

104 Kur’an, İsrâ Sûresi, 17/64.

105 Şiblî, s.91; Seyyid Cümeylî, s.90; Eşkar, s.21. 106 Şiblî, s.91.

107 Şahin, “Cin”, DİA, VII, 7. 108 Ali Osman Ateş, s.152. 109 Kur’an, Nahl Sûresi, 16/72.

(31)

25

نإ

ِ

ِ

ً َ ْ

رو ةد כ

َ َ

ً َ

َ

ْ ْ

ُ

َ َ َ َ

َ

و א إ א כ א אوزأ כ أ כ

َ

َ

ْ

َ

ِ

ُ َ

ُ

ْ

ِ

ً

َ

ْ

َ

ْ

ُ

ِ

ُ ْ ْ

َ

ِ

ْ

ُ

َ

َ َ ْ ِ

َ

نأ א אء و

َ

ِ

َ

َ

ْ

ِ

َ

כ م تא כ ذ

ُ َ َ َ ْ

ٍ َ

ِ

ٍ َ َ

َ

َ

ِ

نو

َ

“O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: kendilerine ısınmanız için size içinizden eşler yaratması, birbirinize karşı sevgi ve şefkat var etmesidir. Elbette bunda düşünen kimseler için ibretler vardır.”110

Bu âyetler, cinlerin bizim cinsimizden olmadığını gösterir. Evlilikteki asıl maksat, meveddet, rahmet ve mutluluktur. Cinle insanın evliliğinde böyle bir şey olamaz. Bundan dolayı aralarında nikah olmaz.111

2- İnsanlarla cinler arasında evlilik olmaz. Çünkü iki cinsin mahiyetleri farklıdır. 3- Bu konuda gelen rivâyetlerin senedleri sağlam değildir. Senedleri sağlam olanlarda da mecâzî bir anlatım vardır. İmam Şiblî, yukarıda görüşünü desteklemek için zikretmiş olduğu İsrâ Sûresi’nin 64. âyetini yanlış yorumlamıştır. Burada mecâzî bir anlatım vardır. Şeytanın insanların evlatlarına ve mallarına ortak olmasının manası, kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi, kadınların zina yaparak çocuk doğurmaları ve çocukların kâfir olarak yetiştirilmesi kastedilmektedir.112

2.6. CİNLERİN GÖRÜLMESİ

İnsanların cinleri görüp göremeyeceği hususu tartışmalıdır. İbn-i Abbas’tan gelen rivâyeti esas alanlara göre Hz. Peygamber dahi onları görmemiştir.113 İbn-i Mesud'dan gelen rivâyete göre Resûl-i Ekrem onları görmüş114 ve onlarla bir arada bulunmuştur.

Alimlerin çoğu peygamberlerin cinleri görebileceğini belirtmişlerdir. Zira onlar melekleri

110 Kur’an, Rûm Sûresi, 30/21. 111 Seyyid Cümeylî, s. 92. 112 Ali Osman Ateş, s.158.

113 Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat, t.y. XI, 91; Cebeci, s.141. 114 Elmalılı, VIII, 5391; Râzî, Fahreddîn Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer el- Hüseyin, Tefsîr-i Kebîr, Çev.

(32)

26

görebilmektedirler. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Süleyman’ın emrinde cinlerin iş yaptıkları ve ordusunda görev aldıkları ifade edilmektedir.115

Peygamber Efendimizden rivâyet edilen şu hadis peygamberlerin cinleri gördüklerine işaret eder. Efendimiz buyuruyor ki:“Cin taifesinden bir İfrit dün gece namazımı bozdurmak için bana hücum etti. Lakin Allah Teala beni galip getirip ona istediğimi yapma fırsatı verdi. Sabah olunca hepiniz onu görüp seyredesiniz diye mescidin direklerinden birine bağlamak istedim. Fakat kardeşim Süleyman’ (a.s)ın ‘Ya Rabbi! Bana mağfiret et. Ve bana öyle bir mülk ver ki benden sonra hiç kimseye layık olmasın. Şüphesiz sen bütün dilekleri ihsan edensin.’116 Duası aklıma geldi ve onu serbest bıraktım.”117

Ancak cinleri görme peygamberlere ait bir özelliktir. Sıradan insanlar onları göremezler. İnsanların görme duyuları onları görecek kapasitede değildir. Fahreddin Râzî, “ ... çünkü şeytan ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler.“118 Âyetinin tefsirinde, İslam alimlerinin, Allah gözlerinde bir kabiliyet yarattığı için cinlerin insanları görebileceğini, ancak gözlerinde bu konuda bir yetenek yaratmadığı için insanların cinleri göremeyeceğini söylediklerini kaydetmektedir.119

Süleyman Ateş ise, insanın şeytanı görmediğini, mahiyet itibariyle bu gözümüzle değil, ancak manevî gözle görülebileceğini kaydederek,“ Muhakkak ki, Peygamber, şeytanı meleklere mahsus, manevî bir güçle görmüştür. Bu, basiret gözüdür.“ Demektedir.120

2.7. CİNLERİN İNSANLARI ETKİLEMESİ

Cinlerin insanlarla ilişkileri ve birbirlerine karşı etkileri hususunda alimler arasında görüş birliği yoktur. Ehl-i sünnet alimlerine göre insanlarla cinlerin birbirlerine tesir etmeleri mümkündür. Zira Kur'an'da, faiz yiyenlerin kıyamet günü şeytanın çarptığı121

115 Kur’an, Sebe’ Sûresi, 34/12. 116 Kur’an, Sâd Sûresi, 38/35. 117 Tecrîdi Sarih, A. Nâim, II, 402. 118 Kur’an, ‘Araf Sûresi, 7/27. 119 Râzî, XVI, 54.

120 Süleyman Ateş, III, 327. 121 Kur’an, Bakara Sûresi, 2/275.

(33)

27

kimselerin kalkışı gibi kalkacakları belirtilmiş, bir hadiste de şeytanın insan bedeninde kanın dolaştığı gibi dolaştığı bildirilmiştir.122

Hz. Süleyman ile ilgili âyetleri123 ve yukarıdaki hadis ile “Şeytan insanın içinde kanın dolaştığı gibi dolaşır”124 hadisini dikkate alan alimlerin bir kısmı, cinlerin insanın emrine girebileceğini kabul etmişlerdir. Alimlerin çoğu ise cinlerin insanın emrine girmesinin söz konusu olmadığını bu durumun Hz. Süleyman’a mahsus olduğunu belirtmişlerdir. Peygamber Efendimiz de yakaladığı bir cinni Hz. Süleyman’ın duasını hatırlayarak serbest bırakmıştır. Cinlerle irtibat kurarak ya da onları emri altına alarak, başkalarına zarar vermek, eşinden boşanmasına neden olmak, bir insanı istemediği bir kişiye aşık etmek mümkün değildir. Cinler ve şeytanlar insanlara ancak vesvese vererek etkiler.125

Fethullah Gülen Hoca’nın bu konudaki yorumu ise oldukça farklıdır. O cinlerin insanın emrine girebileceğini söylemekte ve şu yorumu yapmaktadır: “Kur’an-ı Kerim’in haber verdiğine göre, Hz. Süleyman (a.s) döneminde bu iş (cinlerin insanın emrine girmesi) peygamber eliyle yapılıyordu. O günden bu yana da insanlar, sürekli cinlerden istifade yollarını araştırmaktadır. Günümüzde bu çalışmalar ferdî gayretleri aşarak bazı devletlerin meşguliyet alanlarından biri haline gelmiştir. Evet günümüzde bu konuda ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Görülen odur ki, istikbalin süper devletleri, birbirine karşı verdikleri kavga ve mücadelede, cinleri kullanacak ve böylece başarı oranını artırmaya çalışacaklardır.126

Aslında, bu bir teshir ve istihdam meselesi olduğundan, şartlar yerine getirildiğinde cinler, her zaman insanlara musahhar hale gelebilir ve en ağır işlerde bile istihdam edinebilirler. Kur’an-ı Kerim, Hz. Süleyman (a.s.)’a ait muziceleri nazara vererek bu hususa, açık-kapalı pek çok işaretlerde bulunur ve onları en verimli, en ileri seviyede kulanma yollarını öğretir. Kur’an’ı dinleyen ve onun dediklerini pratikte tatbik eden kim olursa olsun, bu neticeyi elde edebilir.

122 Şiblî, Garâib ve ‘Acâibü’l Cin, s.18.

123 Bkz; Neml Sûresi, 27/17, Sebe’ Sûresi, 34/24, Sâd Sûresi, 36/36-38. 124 Şiblî, s.18.

125 Ali Osman Ateş, s. 260. 126 Gülen, s.357.

(34)

28

İşte bu âyetlerden bazıları: “Onun (Süleyman) için denize dalan ve bundan başka işler yapan bazı şeytanları da emrine vermiştik. Onlar, bundan başka işler de yapıyorlardı. Hepsini de gözeten bizdik.“ 127

Evet Hz. Süleyman (a.s.), kendisine verilen bir mucize olarak cinleri istihdam ediyordu. Bu cinlerden bir kısmı –ki Kur’an onlara şeytan demekte-dalgıçlık işinde fevkalade mahirdirler. Bu dalgıç cinler, Hz. Süleyman hesabına çalışıyor ve insanların ulaşmaları çok zor derinliklere dalıp, denizlerin zenginliklerini çıkarıyorlardı. Telepatinin bu işle alakası var veya yok onu bilemeyiz, fakat bu âyet bize çok önemli bir noktayı işaret etmektedir ki, o da, ileride (Belki de Güliver’in hayallerinin tahakkuk ettiği zamanlarda) çok uzun süre deniz altında kalma, orada müreffeh bir hayat yaşama ve bu hayatı devam ettirme imkanı doğacak demektir.128

Cinler, dalgıçlığın ötesinde, akıl almaz işler de becerebilmektedirler. Evet onları daha başka işlerde istihdam etme imkanı da vardır. Mesela, devletlerarası haberleşme alanında cinleri kullanmak, hem daha süratli, hem de daha emin bir yol olabilir. Bilhassa bir kısım gizli haberleşmede telsiz, telgraf veya telefonların şifre ve kodlarının çalınma ihtimaline karşılık, cinlerin kullanılmasında böyle bir risk sözkonusu olmayacaktır. Bu yönüyle cinler, ileriki zamanın belki de en emin ulakları olacaklardır. Ancak cinleri bu şekilde istihdam ederken, insanın aklına “Acaba sırlarımızı tevdi edip, cinleri ulak olarak kullanırken, onlara tam itimad edebilir miyiz?.. hem onlar şuurlu, iradeli varlıklar olduklarından birgün canları sıkılıp bu kadar istihdamın intikamını bizden almazlar mı?” sorusu gelebilir. Ancak Kur’an-ı Kerim, bu soruya cevap mahiyetinde: “Biz onları onun emrinde tutuyorduk” buyurmaktadır. Yani onlar, isteseler de Hz. Süleyman (a.s.)’ın emrinden dışarı çıkmıyor ve ona ihanet edemiyorlardı. Adeta, ister-istemez ona itaat etme mecburiyetinde idiler. Demek ki, onları elde tutacak, itaate kodlayacak bir şifre vardı. Nebîde o, bir mucize idi. Biz de meharet ve ledünniyata açılma olabilir.129

127 Kur’an, Enbiya Sûresi, 21/82. 128 Gülen, s.357.

(35)

29

O elde edildiğinde, cinler mutî birer nefer haline gelebilirler. İhtimal, geleceğin insanını en çok meşgul eden husus, bu şifreyi elde etmek olacaktır.130

Hz. Peygamber'in, cinlerin insanlar üzerindeki etkilerinden kurtulmak ve onları tesirsiz hale getirmek için Felak ve Nâs sûrelerinin, ayrıca Âyetü'l-Kürsî'nin ve Bakara Sûresinden bazı âyetlerin okunmasını ve abdest alınmasını tavsiye etmesi de insanların cinlerin faaliyetlerine karşı kendilerini savunabilecekleri şeklinde yorumlanmıştır. 131

2.8. CİNLER VE HASTALIKLAR

İnsanlarla cinler arasındaki ilişkilerle ilgili bir başka husus da cinlerin bazı hastalıkların sebebi oldukları görüşüdür. Akıl hastalıkları, sara ve bazı bulaşıcı hastalıkların cinlerden kaynaklandığı zannedilmektedir.

Akıl hastalıklarının cinler ve şeytanlardan kaynaklandığı çok eski devirlerden beri yaygındır. Yahudi ve Hıristiyanlarda delirme olaylarının cinlerden kaynaklandığına dair kanaatlerin mevcut olduğundan, İncillerde Hz. İsa’nın bir mucize olarak cinleri kovmak sûretiyle insanları iyileştirdiğinden söz edilmektedir.

İslam gelmezden önce Arabistanda da böyle inançların varolduğu anlaşılıyor. Hatta Peygamber Efendimiz insanları İslam’a davet etmeye başlayınca Efendimizin de akıl hastalığına yakalandığını zanneden bir kişi O’nu okumaya gelmiş fakat işin hakikatini anlayınca Müslüman olmuştur. Okuyarak tedavi (rukye) metodunun var olduğu ve diğer din ve kültürlerde de kullanıldığı bilinmektedir. Fakat bu iş de bir uzmanlık gerektirmektedir. Müslümanlar arasında rukye yapanların cahiliyye döneminde de bu işi yaptıkları anlaşılmaktadır. Peygamberimizin bizzat okumak sûretiyle tedavi ettiğinden söz eden rivâyetlerin sayısı çok azdır. Sahih hadis kaynaklarında ise, Resûlullah’ın böyle bir uygulamasından bahseden rivâyete rastlanılmamıştır.132

130 Gülen, s.358.

131 Ahmet Saim Kılavuz, “Cin”, DİA, VIII, 9; Seyyid Cümeylî, s.96. 132 Ali Osman Ateş, s. 186.

(36)

30

İbni Abbas’tan nakledilen bir rivâyete göre bir kadın peygamberimize çocuğunu getirmiş ve “Bu çocuğumu cin çarpıyor, sabah akşam onun aklını alıyor ve üzerimize pisliyor” diye şikâyette bulunmuştur. Peygamberimiz de çocuğun göğsünü sıvazlamış ve dua etmiştir. O zaman çocuk derhal kusmuş ve içinden “siyah köpek yavrusu” gibi bir şey çıkarak koşup gitmiştir.133 Bu hadis zayıftır. Raviler sika değildir. Hadisin metni de problemlidir. Siyah köpek yavrusu gibi şey nedir? İnsanın içine nasıl girmiştir? Bunların akılla ve diğer rivâyetlerle bağdaştırılması mümkün değildir. 134

Bu konuda bir hadis de Hz. Aişe’den rivâyet edilmiştir: “Resûlullah bana ‘sizin içinizde hali garipleşen (el-Müğarrabün) kimseler görüldü mü?’ Buyurdu. Ben el- Müğarrebûn nedir? Dedim. Peygamberimiz de: ‘Kendilerine cinlerin ortak olduğu kimselerdir.’ Buyurdu.”135

Bu hadis zayıftır. Bu tür hadislerde mecazî bir anlatım vardır. El-Müğarrabûn’den maksat şizofrenik ve melankolik hastalar olabilir. Efendimiz zamanında tıp ilmi günümüzdeki kadar ileri düzeyde olmadığı için bu tür hastalıkların sebebi anlaşılamamıştır. Efendimizde bu hastaların durumları bilinmeyen manasında “cin” lafzıyla açıklamış fakat insanlar tarafından yanlış anlaşılmıştır.136

Cinlerin saralı insanların vücuduna girip girememesi hususu da alimler arasında ihtilaf konusu olmuştur. Başta Râzî, Ali Cubbâî olmak üzere Mu’tezile’nin birçok imamı bunun mümkün olmadığı görüşündedir. Zira bir bedende aynı anda iki ruh bulunamaz.

İmam Eşarî, Ahmed b. Hanbel ve bazı alimler bunun olabileceğini kabul ederler. Delil olarak da Bakara Sûresi’ndeki faiz yiyenlerle ilgili âyeti137 ve saralı insanın konuşmasının anlaşılmayışını gösterirler.138

133 Ahmed b. Hanbel, Ebu Abdullah eş-Şeybânî, Müsned, Kahire: Müessesetü Kurtuba, t.y. I, 254. 134 Ali Osman Ateş, s. 186.

135 Ebu Davud, Süleyman b. Eşas es-Sicistânî el-Ezdî, Sünen-i Ebi Davud, thk. Muhammed Muhyiddin

Abdulhamid, Beyrut: Daru’l Fikr, t.y. Edeb 116.

136 Ali Osman Ateş, s. 160. 137 Kur’an, Bakara Sûresi, 2/275. 138 Seyyid Cümeylî, s. 103.

Referensi

Dokumen terkait

OCT-vel és UH pachymetriával végzett centrális corneavastagság mérések összehasonlítása egészséges- és PRK-n átesett alanyok esetében A kontroll csoportban az átlagos

Dalam novel air mata terakhir bunda penulis ingin melakukan penelitian terhadap novel tersebut bagaimana model komunikasi antarpribadi yang dilakukan seorang ibu

Keterlibatan atau keikutsertaan pihak swasta merupakan sebuah bentuk kontribusi dari pihak swasta dalam adanya sebuah pembangunan yang ditujukan untuk kepentingan

Hasil identifikasi dan analisis menunjukkan bahwa permasalahan yang dihadapi dalam pengembangan industri olahan buah meliputi : terbatasnya pasokan bahan baku, terbatasnya jumlah

mengadakan pengamatan dan pencatatan di SMP Muhammadiyah 8 Surakarta untuk mendapatkan data, data yang dikumpulkan dengan metode ini adalah letak dan keadaan

Asumsi yang digunakan dalam perhitungan produksi adalah satu siklus produksi dilakukan dalam waktu 40 hari pemeliharaan, sehingga dalam satu tahun terdapat delapan siklus

Proses pelarutan pada batuan karst berpotensi menghasilkan air tanah, hal ini terjadi karena batuan tersebut memiliki porositas sekunder sehingga hasil pelarutannya

Kelembaban tanah permukaan dapat dikorelasikan dengan nilai spektral citra penginderaan jauh, sifat pantulan tersebut dipengaruhi oleh kondisi kelembaban tanah