• Tidak ada hasil yang ditemukan

Abdurrahman Güzel- Kaygusuz Abdal

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Abdurrahman Güzel- Kaygusuz Abdal"

Copied!
358
0
0

Teks penuh

(1)

K ü ltü r Bakanlığı, büyük A ta tü rk 'ü m ü zü n do­ ğ um unun 100’ncü yıld önü m ü m ü nâ seb e tiyle ül­ kem izde ya yınlanm ış v e b ir evvelki ne sille r ta­ rafından sevgi ve m erak ile okunarak tü ke tilm iş olan çok değerli e s e rle r yanında, ya yın hayatı­ mıza ilk defa katılan eserle ri Tü rk m ille tiyle onun ye tişen evlatlarına sunm ak istem ektedir. Eliniz­ de tu ttuğunuz bu kitap onlardan birid ir.

D e ğ e rli b ir ya za rım ızın anlattığı gibi A ta ­ tü rk kendisine yaklaşıldıkça g özlerde büyüyen b ir zirve gibid ir. Bu kitap v e bu seride çıkan ki­ taplar o zirv e ye yaklaşm ak isteyenlere b ire r ba­ sam ak olacak ve okuyucu, Tü rk Vatanını kurtar­ m ış olan bu büyük insana bu basam akları çıka­ rak hayranlık ve se vg iyle kavuşm anın m u tlu luğ u ­ nu duyacaktır.

Cihad BABAN Kültür Bakanı

(2)

İ Ç İ N D E K İ L E R ;

Sayfa SÖZBAŞI ... X III

G İ R İ Ş ... 1

A) XIII - XV. YtJZYILLARDA ANADOLU’NUN SİYÂSÎ, İÇTİMÂİ ve KÜLTÜREL DURUMU­ NA UMÛMÎ BİR BAKIŞ ... 1 a) Siyâsî durum ... 3 b) İçtimâi durum ... 1 0 1. Göçebeler ... 10 2. K öylüler ... 12 3. Şehir hayatı ... 13 c) Kültür durumu ... 17

B ) KAYGUSUZ ABDAL’IN YAŞADIĞI DEVİRDE TEKE İLİ ... 21

(3)

B i R t N C İ B Ö L Ü M

K A Y G U SU Z A B D A L 'IN H A Y A TI 27 A) KAYGUSUZ ABDAL’IN MENKABEVÎ HAYA­

TI (MENİKIBNÂME’YE GÖRE) ...29

1. Ailesi, Çocukluğu, Tahsili ve Y etişm esi ... ...29

2. Abdal M ûsâ’ya İntisâbı ... 30

3. Mahlâs Alışı ... ...41

4. Şeyhinden İcâzetnâm e Alm ası ...42

5. M ısır'a Gidişi ... ... 44

6. Hacca Gidişi ... ... 54

7. D önüşü ... ... 55

B ) KAYGUSUZ ABDAL’IN HAKÎKİ HAYATI 57 1. D oğum Târihi ve Yaşadığı Devir ... ... 57

2. A ile si ... 70 3. Adı ve Mahlâsı ...7 5 4. Seyahatleri ... ...78 5. Ö lüm ü ve Mezarı ... ...8 4 6. Netice ... ...3 7 Sayfa

(4)

I K Î N C İ B Ö L Ü M

Sayfa K A Y G U SU Z A B D A L 'IN E S E R L E R İ N İN

T A V S İF L E R İ V E H Ü LÂ SA L A R I KAYGUSUZ ABDAL’IN ESERLERİNİN TAVSİF­

LERİ VE HÜLÂSALARI ... 89

L NÜSHA TAVSİFLERİ ... 92

A) İstinsah Tarihi Belli Olan Nüshalar ... 92

B ) İstinsah Tarihi Belli Olmayan nüshalar ... 98

i l ESERLERİN HÜLÂSALARI ... 104

a) Manzum Eserleri ... 104

1. Dîvan ... 104

2. G ülistan ... 106

3. M esneviler ... 109

aa) Birinci M esnevi ... . 109

bb) İkin c i M esnevi ... 114 cc) Üçüncü M esnevi ... 118 4. G evhernâme ... 119 5. M inbernâm e ... 120 b ) Mensur Eserleri ... 121 1. Budalanâm e ... 121 2. Kitâb-ı Miglâte ... 129 3. V ücüdnâm e ... 137

c) Manzum + Mensur (Karışık) Eserleri ... 141

1. Dilgüşâ ... 141

(5)

Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M

Sayfa K A Y G U SU Z A B D A L 'IN E S E R L E R İN İN Ş E K İL B A K IM IN D A N İN C E L E N M E S İ ... 152 I. VEZİN ... 152 a) Aruz ... . 153 b) Hece ... 159 II. KAFİYE ... 165

III. NAZIM ŞEKİLLERİ ... 169

a) Dîvan Edebiyatına  it Nazun Ş ek illeri... 169

1. Gazel ... 169

2. M esnevi ... 170

3. Kaside ... '.••• 170

4. Tercî-i B end ve Terkîb-i Bend ... 170

5. M üstezâd ... 171

b ) Halk Edebiyatına Âit Nazım Şekilleri ... 172

1. İlâhî ... 175

2. Şathiye ... 176

3. N u tu k ... 178

IV. DİL VE İJSLÛP ... . 180

a) Gramer Şekilleri ve Kelime Hâzinesi •... 180

1. Gramer Şekilleri ... 180

2. K aygusuz’un K elim e H âzinesine U m ûm î B ir B akış ... 181

3. B ugüne Göre Arkaik K elim eler ... 182

b) Anlatım Şekilleri ... 185

1. Nasihat, ve H itap Yoluyla A n la tm a ... 186

2. Doğrudan Doğruya A nlatm a (Expositicm ) 189 3. T ahkiye ... 191

(6)

4. M ükâlem e ve Sual Yoluyla Anlatm a ... 193

5. Tasvir ... ....196

6. Delil ve îs b a t Yoluyla Anlatm a ... ....197

c) Diğer Üslûp Husûsiyetleri ... ....198

1. T ekrir ... ....198

2. Seci ... ....201

3. Mecaz ... ....2 0 1 4. Atasözleri ve D eyim ler ... ....208

5. H alk Söyleyişleri ...212

D Ö R D Ü N C Ü B Ö L Ü M

KAYGUSUZ ABDAL'IN ESERLERİNDE

DİN VE TASAVVUF

... ....216 l . DİN ... ....216 a) İtikat ... ....216 1. Allah ... ....216 2. M elekler ve Şeytan ... ....220 3. K itaplar ... ....224 4. Peygamberler ... ....225 5. Â hiret ... ....230

6. Kazâ ve K ader - H ayır ve Şer ... ....236

b) İbâdet ...239

1. Kelime-i Şehâdet ... ....240

2. N am az ... ....242

3. Oruç, Zekât, Hac ... ....245

c) Ahlâk ...246

1. K ibir ve Riyâ-Tevâzu ve S a flık (Riyasız-h k ) ... ... ....247

2. Hase.d ve K in ... ...250

3. C im rilik ...250

4. Edeb ... ....252

(7)

ç) Diğer Dînî U nsurlar... 254 1. Âyetler ... 254 2. H adisler ... 258 II. TASAVVUF ... 261 a) Vahdet-i Vücûd ... 261 1. Ezelde Vahdet-i V ücûd ... 261 2. H alde Vahdet-i V ücûd ... 265 aa) Gayr-ı H ak ... . 267 bb) E n e ’l-H akk ... 269 cc) K endini bilm ek ... . 271 çç) Tecellî ... 274 dd ) V ahdet - K esret ... 276 ee) T evhid ... ... 276 ff ) N işan - Bînişan ... 277

gfi) Ten - Cism - V ücûd - C â n ... 277

hh) Gönül - S ır - Pinhân ... 278

3. Ebedde Vahdet-i V ücûd ... 281

b) Elest Meclisi ... 283

1. A dem dom ... 283

2. Vatan-ı aslî - Pür kat (H icran) - Vuslat ... 284

c) Allah’ın Dîdânm Görme (rü’yetullah) ... 285

ç) Teferrüc ... 286

d) Merâtib-i e r b a a ... . 287

e) EvUyâ ...'... 290

N E T î G E ... 296

B İ B L İ Y O G R A F Y A ... 306

A) Kaygusuz Abdal’ın E ser leri... 311

B ) Umûmî Bibliyografya ... 317

İ N D E K S ... 317

Yanlış - Doğru Cetveli ... 343 Sayfa

(8)

R a hm etli B abam Ali GÜZEL’în Aziz Rûhuna...

(9)

K I S A L T M A L A R AG : A bdurrahm an Güzel (nüsh âsı). A. g. e. ; Adı geçen eser

A. g. m. : Adı geçen m akale A. Ü. : A tatü rk Ü niversitesi b. : bin (oğul) baş : b aşlar Bd. : B and (.Cilt) Bl. : Bölüm C. : Cilt c. : Cilt nev’i Derg. ; Dergi

DTCF. : D il-T arih Coğrafya Fakültesi Ed. ; E debiyat

Fak. : F akülte

Gnl. : Genel

GOD Geschichte der osm anischen D ichtkunst, bis au f unsere Zeit.

K. : K itaplığı

kt. : Kâğıt

ktp. ; K ütüphâne Mar. : M arburg N üshası

Ms. : Yazma Müz. : Müze nu. : nu m ara ölç. : ölçüsü st. : satır s. (sh .) : Sahife

TŞA : Tekke Şiiri A ntolojisi TK : T ürk K ültü rü

V. (V ar). : V arak

(10)

s Ö

Z B

A ş

I

Çalışmam ızın konusu Kaygusuz A bdal’ın H ayatı ve E serleri'dir. Bilindiği gibi Kaygusuz Abdal, Tekke Edebi- y atı'm n en m ühim tem silcilerinden b irid ir. Bu edebiyâta â it ferdî m ahsûller, Tüa*k H alk E d ebiyatı'nm konusu içine girm ektedir.

Kaygusuz A bdal’m H ayatı ve E serleri ile Edebiyat T arihim izdeki yeri ve günüm üze k ad ar devam edegeleu şöhreti nisbetinde ciddî ve derinlem esine b ir araştırm a yapılm am ıştır. Edebiyat T arihlerinde ve A ntolojilerde onun b ü tü n eserleri göz önünde tu tu lm ad an bâzı muayyen şiirleri verilm iş, san ’atı hak k ınd a da b irb irin in tek ra rı olan birk aç cüm lelik bilgi ile yetinilm iştir. Bu sebeple biz, Onun bugüne k ad ar tanm agelen şahsiyetinin farklılı­ ğını ve bütünüyle eserlerini tan ıtm ay a çalıştık.

F u ad K öprülü, M ısır’d a B ektâşilik ve Abdâl M ûsâ adlı m akalelerinde, Kaygusuz etrafın d ak i m enkabeleri tâ­ rih î te n k it süzgecinden geçirm ekte ve Kaygusuz Abdal ile Abdal M ûsâ arasındaki m ünâsebeti incelem ektedir.

Rıza N ur, Kaygusuz Abdal adlı m akalesinde esas iti­ bariyle M ısır'da bulduğu b ir m enâkıbnâm e nüshasını bize tan ıtm ak ta, b u arad a K aygusuz’u n hayatı üzerinde du r­ m ak tadır.

M uhtar Yahya I>ağlı, K aygusuz Abdal adlı eserinde, K aygusuz'un şiirlerindeki Rûm eli'ye âit bâzı y er adlarıyla şahıs adların dan hareketle o n u n hayatını aydm latm aga

(11)

çalışm akta, fak a t bizce yanlış sonuçlara ulaşm aktadır. Dağlı’nın eserinde y er alan K aygusuz'a â it şiirler ise onun bâzı m ühim yazm aları elden geçirdiğini gösterm ektedir.

A bdülbâki G ölpm arlı’n ın b u konudaki neşriyâtında verdiği bilgiler ise hem çok cüz'î, hem de bâzan birbirle- riyle m ütenâkızdır.

A raştırm am ızın bilhassa «K aygusuz'un H ayatı» bö­ lüm ünde b u eserler ve diğerleri e tra fh ca ele alm arak gö­ rüşlerim iz belirtilm iştir.

Biz b u çalışm am ızda K aygusuz’ım b ü tü n eserlerini inceledik. Onun bugüne k ad ar bilinen eserlerinin yanın­ da, daha b aşk a eserlerinin de olduğunu tesb it ederek, bun­ la rı da incelem emizde değerlendirdik. Bu eserim izde, bil­ hassa M arburg ve A nkara Genel K itaphğı'ndaki en eski yazm aları esas aldık. Böyle b ir çalışm a içinde onun yüz­ lerce v arak dolduran eserlerini m etin o larak vermemiz m üm kün değildi. B u bakım dan çalışm am ızın ikinci bölü­ m ünde eserlerinin hülâsalarm ı vererek; diğer bölüm lerde de m isâlleri bol ve uzun tu tu p , b u boşluğu doldurm ağa çalıştık.

M etinleri; m atbaalarım ızda transkripsiyon işâretle- rin in bulunm am ası sebebiyle transkripsiyonlayam adık. F ak at m üm kün olduğu k ad ar E ski Anadolu T ürkçesi’nin dil husûsiyetlerini tebârüz ettirm eye çalıştık. Aldığımız örneklerde bâzı vezin, kelim e ve ifâde h ataların ın bu lun­ m ası m uhtem eldir. E serlerin tenkitli m etinleri henüz neş- redilm ediği için b u tü r h ata ları düzeltm e cihetine gitm e­ dik. Bu h a ta la r doğrudan doğruya Kaygusuz A bdal'a âit olabileceği gibi, m üstensihlere â it de olabilir. Zaten Kay­ gusuz Abdal’ın şiirlerinde bâzı aruz h ataların ın bulunm ası, devri icâbı, tabiî sayılm alıdır. K anaatim izce b u eserlerin din, dil, k ü ltü r ve tâ rih açısından a y n c a incelenip değer­

(12)

lendirilm esi gerekir. Bu bakım dan, biz de O 'nun b ü tü n eserlerinin tam am ını Kaygusuz Abdal Serisi ad ı altın d a neşre hazırladık. B u k itap b u serinin ilk m ahsülüdür.

Kaygusuz'un yetiştiği devir ve çevreyi tanım ak m ak­ sadıyla girişte, hem A nadolu’nun, hem de A ntalya’nın ve yöresinin siyâsî, iktisâdî, içtim âi ve k ü ltü rel târih leri um ûm î olarak ve kısaca verildi.

B irinci B ölüm ’de K aygusuz'un hayatını inceledik. M enkabevî hayatı için, elimizde bulu nan m enâkıbnâm e nüshasını (AG nüshası) ele aldık. H akiki hayatı bölüm ün­ de bugüne k ad ar yapılm ış çalışm aları te n k it süzgecinden geçirerek, Kaygusuz’un yaşadığı devir, adı, âilesi, seyâ- h atleri ve ölüm ü hak kınd a bâzı sonuçlara vardık.

İkinci B ölüm ’de, kütüphânelerdeki yazm alardan eski olanlarının tam tavsifleri verildi; yakın devre â it olanla­ rın sâdece künyeleri verilm ekle yetinildi. Ayrıca b u bö­ lüm de Kaygusuz’u n eserleri geniş olarak h ülâsa edildi.

Üçüncü B ölüm ’de eserler şekil b akım ından incelen­ di. Vezin, kafiye, nazım şekilleri, anlatım çeşitleri ve dil- üslûp husûsiyetleri ele alındı.

Son bölüm de Kaygusuz’u n eserlerindeki dînî ve ta- savvufî u n su rlar m adde m adde ele alın arak bol örneklerle gösterildi.

Bibliyografyayı iki kısm a ayırdık. B irinci kısım da k ütüphânelerdeki yazm alar, alfabe sırasına sokularak lis­ telendi. îk inci kısım da faydalandığım ız eserlerle, Kaygu­ suz hakk ın daki um um î bibliyografya verildi.

D oğrudan doğruya Kaygusuz A bdal’ın eserlerine da­ yanan b u çalışm am ızla onun hayatı, san ’a tı ve edebî şah­ siyetinin d aha çok gün ışığına çıktığına inanıyoruz.

(13)

Bu çalışm alarım sırasm d a yakın ilgi ve teşviklerini gördüğüm hocam Prof. Dr. Ş ü k rü E lçin'e şü k ran lan m ı sunm ayı b ir borç bilirim .

A ynca çalışm alarım sırasında y ardım larını esirge­ m eyen Doç. Dr. Ahmet B. E rcilasun ile Doç. Dr. Âmil Çe- lebioglu’ya d a teşekk ü r ederim .

K ü ltü r Bakanlığı, A tatü rk ’ü n D oğum unun Yüzüncü Y ıh Y ayınları B ürosu B aşkam Yavuz B ülent B âkiler'in eserin basım ı için gösterdiği gayrete m innettarım . Ese­ rin basım ını en iyi şekilde gerçekleştirm ek için çalışan B aşbakanlık Basım evi M üdürü îlh a n Gülsün ile m atb aa personeline de teşekkürlerim sonsuzdur.

Ankara, 2 N isan 1981 A bdurrahm an GÜZEL

H âcettepe Ü niversitesi Sosyal ve Îd a rî Bilim ler Fakültesi

(14)

G İ R İ Ş

A) X III-X V . YÜZYILLARDA ANADOLU'NUN S İ­ YÂSÎ, İÇTİMÂ! VE KÜLTÜREL DURUMUNA

UMÛMİ B İR BAKIŞ B ugünkü T ürkiye’nin Asya k ıt'asın d ak i b ü tü n top ­ rak ların a verilen «Anadolu» ism i, O rtaçağdan itibaren, bâzan b ir m em leket adı, bâzan b ir yönetim bölgesi veya bölge adı olarak kullanılm ış ve b u m em leketin sahası za­ m anla değişikliklere uğram ıştır. Anadolu sözü, Selçuklu­ lar devrinde b ir yönetim bölüm ünün adı olm ak tan çıkm ış ve b u nd an sonra coğrafî b ir kavram olm uştur.

O sm anlılann ilk devrinde eyâlet teşkilâtı “düzenle­ nirken, kısm en X. yüzyılda Doğu Rom a im p arato rlu ğ u ta ­ rafın dan isim lendirilen «Them a Anatolika» nın yerinde, fak at ondan dah a geniş, b ir «Anadolu eyâleti» k urulm uş ve b u ad, im p arato rlu ğ u n «Rumeli Eyâleti» m ukâbili ola­ rak k u llanılm ıştır’.

X III. yüzyılda Anadolu, Selçuklu su ltan ların ın hâ­ kim iyeti altındadır. Bu asır, Anadolu S elçukluları’nm hem en parlak, hem de yıkılış devirleridir. S ultan Alâed- din, 1220’de bu devleti m ânevi ve m addî k u d ret bakım ın­ dan en ü st seviyeye u la ştırm ıştır. F akat 1232'de Moğol- lar'ın A nadolu’ya sald ırm aları ile Selçuklu İm

paratorlu-1) Bak. ÎA, Anadolu maddesi, C. 1, s. 428; TA, A tiadolu maddesi, C. 2, s. 404 - 416.

(15)

ğu'nun d u ra m u kötüleşir. B ir ta ra fta n 'Moğol istilâsı, öte ta ra fta n türeyen eşkiyâ ve m ezhep - ta rik a t isyanları hem devleti, hem de halkı derm ansız bırak ır. Devletin otoritesi sarsılır ve halkla arası açılır. X III. yüzyılın sonlarına doğ­ ru artık m üstâkil beylikler devri b aşlar ve 1308’de Ana­ dolu Selçuklu Devleti resm en son bulur.

XIV. asırd a Osm anlı Devleti’ni y aratan ve onun sü r­ atli inkişâfına im kân veren m addî ve m ânevi kuvvetlerin m enşeini bulm ak, b u siyâsî k u ru lu şu teşkil eden esas ana u n su ru tesbit etm ek için önce X III. yüzyıl Anadolu cemi­ yetinin içtim âi şartların ı bilm ek lâzım dır. X III. asırdaki içtim âi, İktisadî, kültürel durum XIV. asırda da devam et­ m iştir. X III. asır, Anadolu T ârih i'n in siyâsî değişiklikler bakım ından en hareketli devridir. B unun neticesi olarak m üteâkip asırlarda, bilhassa Osm anlı im p arato rlu ğ u ’nun ku ruluşu esnâsm da b ir intikal ve teşekkül safhası olarak bu harek etlerin te sirleri görülm üştür. Anadolu Selçuklu İm p arato rlu ğ u ’n u n siyâsî ve k ü ltü rel bakım dan en yük­ sek devresine varm ası, dördüncü Haçlı Seferi’nden sonra Bizans im p a rato rlu ğ u ’nun A nadolu'daki enkâzı ü s tü n d e İznik ve Trabzon D evletleri’n in kurulm ası, M oğolların Anadolu’ya fiilen hâkim o larak Selçuklu hâkim iyetinin b ir bölge hâline gelmesi, Anadolu T ü rk le rin in büyük II- h an lılar im p arato rlu ğ u içine girm eleri, Ilh an lılara rakip olan M ısır - Sûriye M emlûk im p arato rlu ğ u ile dost ve m üttefiki A ltınordu Im p arato rlu ğ u ’nun A nadolu’da siyâ­ sî b ir rol oynam aya başlam aları, İsta n b u l’da Bizans im ­ p arato rlu ğ u ’n u n te k ra r ihyâsı hep b u asırdadır. B unlar, XIV. asrın ilk y arısında O sm anlı Devleti’nin kuruluşu n u hazırlayan sebeplerdir.

X III. asırd a zuhûr eden b u siyâsî hadiseler, içtim âi h ay atta da tesir ve tepkilerini gösterm iştir. T ürkiye’de

(16)

asırlarca m üessir olm uş b irtak ım büyük tasavvuf ta rik a t­ larının teşekkülü de yine b u asırda olmuştur^.

XIV. yüzyılın ilk yarısında ise Anadolu küçük bey­ likler arasın d a bölüşülm üş b ir durum daydı. Ülkede «Tek Devlet Gücü» m evcût değildi. 1308’de Selçuklu Devleti’nin resm en yıkılm asm dan so n ra Selçuklu to p rak ları üzerin­ deki karışık lıklar sü rerk en h alkın vaziyeti, b ir önceki yüz yıldan daha iyi değildi. Isyânlar, güvensizlik ve kanunsuz­ luk, ta rik a tla rın da çoğu bozguncu şeyhlerin öncülüğünde yıkıcı hareketlere başlam ası hep bu yüzyılda olm uştur.

Bu asırd a cesûr beyler, Alp E renler, Ahî reisleri b ir «cihad» hareketiyle A nadolu’5Ti h iristiy an lard an k u rta r­ m aya çalışıyorlardı. B u esnada devlet gücüne sahip Kara- m anoğulları (1250 - 1487) ve O sm anoğulları (1299 -1924) beylikleriyle karşılaşıyoruz.

Osm anoğulları, b u yüz yılın b aşınd a Söğüt yöresinde b ir küçük beylik iken, yavaş yavaş A nadolu'nun b ü tü n ü ­ ne el koyan, T rakya’da zaferler kazanan sayılı b ir devlet haline gelm iştir. B ilhassa 1. M urad ve Y ıldırım Bâyezid zam anlarm da Anadolu birliği kısm en sağlanabilm iş, B ur­ sa büyük b ir T ü rk B aşkenti olm uştur.

a ) Siyâsî d u ru m

X III. asır A nadolusuna Selçuklu Devleti hâkim di. Selçuklular X II. asrın ikinci yarısınd a kendilerine rakip olan D ânişm endlileri, M engüçeklileri, S a ltu k lu lan , Artuk- luları ya b ü sb ü tü n yok etm işler, ya da küçük b ir beylik hâlinde bırakm ışlardı. S ırf iktisâdı sebeplerle I. Gıyâsed- din K eyhüsrev 1207’de A ntalya’yı, I. îzzeddin Keykâvus da

2) B ak .: M. F. Köprülü, Osmcmh İmparatorluğu’nun Kurulusu, A nkara 1972, 2. baskı, a. 67 - 69.

(17)

1214’de S inob’u zaptetm ekle Akdeniz ve K aradeniz’i Sel­ çuklu Devleti’nin dış ticâret m erkezleri haline getiriyor­ lardı. B ilhassa A ntalya’nın zaptı, ileride Kaygusuz’u n ye­ tişeceği m u h itin hazırlanışı bak ım ın d an m ühim dir.

Bu asrın b aşınd a A nadolu’n u n siyâsî tarih i itibariyle m ühim olan diğer hâdiseler ise, îznik îm p ara to rlu ğ u ’nun k u ru luşu ile K aradeniz kıyılarında Trabzon îm p a ra to rlu ­ ğu’n un ku ruluşu du r.

X III. a srın b irinci y a n sı, I. Alâeddin K eykûbad dev­ ri, Selçuklu İm p ara to rlu g u ’nun en kuvvetli ve p arlak dev­ rid ir. Ticârî gayelerle A nadolu’n u n güneyinde Anamur, Alâiye vb. b irtak ım m üstahkem kalelerin zaptedilm esi, K ırım ’ın Soğdak lim anına b ir askerî kuvvetin gönderil­ m esi, küçük E rm en istan ’ın te ’dibi,; Doğu A nadolu’nun b ü tü n sâhaları, bilhassa K ahta, Çemişgezek, Erzincan, Erzurum , Ahlat gibi m ühim askerî ve İktisadî merkep­ lerin zabtı, so nra M oğolların önünden kaçan Celâleddin H arezm şâh’ın Azerbaycan ve İ ra n ’da ku rd u ğ u devletle m uvaffakiyetli savaşlar, dâhilde b irço k im âret, kervansa­ ray, yol, câm i vb. vücûda getirilm esi hep bu devrin eseri­ dir. Alâeddin, batıyı değil, doğuyu ele geçirmeyi, H aleb'i ve kuzey Sûriye’yi de zabdetm eyi istiyordu. Fiilen bu na m uvaffak olam am akla beraber, şark tak i b ü tü n kom şu larm ı k o rk u tara k büyük b ir siyâsî nüfuz ıkazanmıştı.

X III. a sır Anadolu ta rih in in en m ühim siyâsî h âd i­ seleri «Moğol istilâsı» dır. I. Alâeddin K eykûbad’ın son zam anlarında A nadolu’daki T ü rkler ve R ûm lar için büyük b ir tedirginlik olan b u tehlike, A lâeddin’in kuvvetli siyâ­ seti sâyesinde atlatıldı, h a ttâ oğlu II. K eyhüsrev de şark ta bâzı yeni fü tû h atlard a bulundu. F akat dâhilî id âren in bo­ zukluğu, Celâleddin H arezm şâh’m ölüm ünden sonra, Ana­ dolu’daki H arezm li bâzı T ü rk aşiretlerinin büyük ta h ri­

(18)

b atlarla Selçuklu h u d u tların d an çıkm ası ve A lâeddin’in onlarla mücâdeleye girm esi, zâten dış h arp lerd en yorgun olan Selçuklu Devleti'ni sarsm ıştı. B u esnâda b ir de Bâ- bâiler isyânı çıktı ve zorlukla b astırılabildi. İşte b u sırada Moğol tehlikesi k a t’î o larak baş gösterdi. M oğollar 1242’de E rzu ru m ’u zabtettiler, Selçuk hüküm dârı, kendi ordusu ve topladığı diğer m ühim kuvvetlerle Moğol istilâsına 1243'de K ösedağ h arbin d e k arşı koym ak istedi ise de m ağ­ lup oldu. B unun üzerine M oğollar, Sivas, K ayseri ve E r­ zincan’ı da zabdettiler. İşte b u m uhârebe Selçuklu İm p a­ ra to rlu ğ u ’nun çöküşünün ve A nadolu’n u n Moğol hâkim i­ yeti altına girişinin başlangıcı oldu.

A nadolu’n u n bu n d an sonraki siyâsî hayatı, a rtık Mo­ ğol h ü k ü m d arların ın irâdesine tâbidir. H er ne k ad ar Sel­ çuklu hânedânından bâzan b iri bâzan b ir diğeri ve bâzan da birkaç Şehzâde Moğol h anların ın yarlıklarıyla saltan at sü rü y o rlar idi ise de h ak ik atte Moğol işgâl o rd usu k um an­ d an ları m em leketi id âre ediyordu. Moğol istilâsından hem Selçuklu Devleti, hem de halk m uztaripdi. H alk her yönüyle istib d at altında huzursuzdu.

D urum b u vaziyette iken M ısır - Suriye İm p arator- luğu'nun k ud retli hü kü m d ârı B aybars, A nadolu’yu Moğol istilâsından k u rta rm a k m aksadıyla A nadolu’ya girdi ve K ayseri’ye k ad ar yürüdü. E lbistan H arbinde Moğol ordu­ sunu hezim ete u ğ rattı ise de, Anadolu halkından Moğol- lara k arşı istediği yardım ı görem eyince geri çekildi.

İlh an Abaka büyük b ir o rd u ile A nadolu’ya gelerek. M ısırlılarla b irlik olduğu bahanesiyle binlerce insanı öl­ d ü rttü , h a tta M ûinüddün Pervâne de b u n d an k u rtu lam a­ dı. B undan sonra A nadolu’n u n siyâsî du ru m u karıştı. M ısır - Sûriye M emluk İm p arato rlu ğ u A nadolu’daki siyâ­ sî d u rum u dikkatle tâk ip ediyordu. X H I - XIV. yüz yıl­

(19)

la rd a Moğol kuvvetleri kum an d an ların d an Sülemiş ve D em irtaş isyanlarında âsiler M enüûklerden yardım b ek­ liyorlardı.

X III. asrın ikinci y an sın d a A ltm ordu İm p ara to rlu ­ ğu’n u n da A nadolu'nun b u siyâsî karışıklığına kayıtsız kalm adığını zikretmeliyiz.

Hülâsa, X III. asır sonunda Ilhan lıların A nadolu'daki askerî idâresi, günden güne baskısm ı artırm asın a rağm en, sağlam b ir o to rite kuram am ıştı. Doğu ve O rta A nadolu’da ki askerî ve ticârî yollar üzerindeki m erkezlerde hâkim i­ yetleri varsa da, b u rala rd a n uzak yerlerde varlık ve h a­ kim iyetleri hissedilem ez olm uştu.

İşte b u dâhilî ve hâricî şa rtla rın tesiri altında, bir ta ra fta n A nadolu'daki Selçuklu Devleti’n in inkırâzı de­ vam ederken, diğer ta ra fd an da yeni bâzı T ü rk kuvvetle­ rin in varlığı göze çarpıyordu. B unların en eskisi I. Key- kû b ad zam anında m erkezi E rm enek olan K aram anlılar­ dır. K aram anlılar, Selçuklu D evleti'ne vâris olm ak iddi­ asıyla XIV. asrın b aşlarınd a K onya’yı iki defa alırlar. Bi­ rincide İlhanlIların Em îrü'l-Ü m erâsı E m îr Çoban ta ra ­ fından 1315'te, ikinci defâ da E m îr Çobanoğlu Anadolu vâlisi D em irtaş tarafın d an 1320’da o rad an çıkarılırlar. D em irtaş'm M ısır’a firarın d an ve A nadolu’d a îlh an lılar hâkim iyetinin zayıflam asından sonra, Konya m erkez ol­ m ak üzere K aram anlılar Beyliği kuvvetli b ir devlet halin­ de gelişir.

X III. asrın ikinci y arısında A nadolu'nun batısın d a teşekkül eden diğer b ir kuvvet jGermiyan Beyliği’dir

(1260 - 1429). Germiyan Oğulları, Oğuzların Avşar boyun­ dandır. Devletin başkenti K ütahya idi. 1381’de K ütahya, Simav ve Tavşanlı O sm anlılara verilm iş, G erm iyan Oğul­

(20)

G erm iyan Oğulları, B atı A nadolu’da m ühim yerleri kesin şekilde BizanslIlardan fethedip tü rk leştiren T ürk­ m en hânedânlarm m b aşınd a gelir. Aydın ve civarındaki Aydınoğulları, L âdik’deki İnançoğulları, M anisa'daki Sa- ruhanoğulları, B alıkesir’deki K arasioğulları, hiç olmazsa kuru luşların ın ilk zam anlarında Germ iyan Devleti’ne tâbi idiler. Germ iyan Oğulları XIV. asrın ilk y a n sın d a Batı Anadolu’daki b u beylikler üzerindeki hâkim iyetini sü rd ü ­ rürken, doğu hudu d u nu da A nkara’ya k ad ar genişlettiği, h a ttâ b ir aralık Paflagonya’nın bâzı k ısım larına da m âlik olduğu söylenebilir. Paflagonya hâkim i U m ur Beğ, Ger­ miyan sülâlesindendir’.

X III. asrın so nlarında beliren A ntalya ve civârında- ki H am idoğulları (1280- 1391) ile E şrefoğullarım (1280 1326), K astam onu’daki C andaroğullan (1291 - 1461) m da ilâve edecek olursak, b u devrin en m üh im siyâsî teşek­ küllerini tam am lam ış oluruz^.

XIV. asrın başın d a Ilh ân î ta h tın a U lcaytu Hüdâben- de’nin cülûsundan sonra, Anadolu Valiliğinin ihdası, bu im p arato rluğu n zor günler yaşadığım gösterir. N itekim 1322’de isyân eden D em irtaş, babası tara fın d an m ağlup edildi ve 1327'de M ısır'a iltica etti. K onya d a b u sıralarda k a t’i olarak K aram an lılar’m eline düşm üştü.

O sm anh Devleti’n i ku racak olan p sm a n o ğ u lla n n ın ataları, en kuvvetli ihtim âle göre, 1071 M alazgirt

zaferin-3) B ak : tsm âil H akkı Uzunçarşılı, Osnumlt Tarihi, C. 1, 3 baskı, A nkara 1972, s. 4 -1 2 , 6 3 -7 0 ; Yılmaz öztuna, B ü yü k Türkiye

Tarihi, c. 2, İstanbul 1977, s. 24 - 25.

4) B a k : M. F. Köprülü, a. g. e., s. 6 9 -8 4 ; J. H. Uzunçarşılı, a. g. e., c. 1, s. 4 8 -5 4 ; Y. Öztuna, a. g. e., C. 2, s. 34-47.

(21)

den hem en so n ra Doğu A nadolu'ya gelip yerleşen Kayı- la r ’ın reisleri idiler^.

Selçuklu S ultanı Alâeddin, E rtu ğ ru l Bey'e Bizans sı­ n ırların d a dirlik verm iştir. B u rad a m uhtem elen 1231‘de O sm anlı Devleti’nin nüvesi k u ru lm u ştu r. E rtu ğ ru l Bey, Türkiye ^m p arato rlu ğ u ’n u n b ir uc beyi duru m u n d ad ır.

Selçuklu T ürkiyesi'nin B izans'a k arşı b a tı sınırları, iki büyük u c beyi ta rafın d an koru nm ak tadır. Kuzeyde K astam onu'da o tu ra n Çobanoğulları *ve Güney de Germi- yanoğullan, E rtu ğ ru l Bey 1281'de ölünceye k ad ar Çoban- o ğ u llan 'n a tâ b i idi.

E rtu ğ ru l Gazi'nin: yerine geçen oğlu O sm an Gâzi 1324'te k ad ar 43 yıl saltan at sürm üş ve B ursa'yı k uşattığı sırada ölm üştür. Yerine geçen O rhan Gazi, babasm m yıl­ lard an beri kuşattığ ı B u rsa’yı alarak (6 N isan 1326) Baş­ k en t yaptı.

S ultan O rhan, 1335’de, Ilh an lılar'a bağlılıktan k u rtu ­ lur, m üstâkil ve askerî bakım d an da güçlü b ir devletin başı olur. 1324 - 1362’deki saltan atı, Bizans tm p arato rlu - ğu'ndan yaptığı devam lı fetihlerle geçer. 1329 Ma5as'ın d a îzn ik 'i fetheder. 2 M art 1331'de Pelekanon m eydan mu- hârebesinde Bizans İm p ara to ru 3. A ndronikos Paleogos'u yener ve osm anlıların gücünü A vrupa'ya dujoırur. Balıke­ sir - Çanakkale çevresinde saltan at süren K arasıoğulları’- m, 1345'te ilk T ürkm en Beyliği o larak Osm anlı Devleti'ne k atar ve Çanakkale boğazının Asya k ıtasını tu ta r. «Rumeli Fâtih!» olarak isim lendirilen O rhan G âzi'nin büyük oğlu Veliahd Gâzi Süleym an Paşa, Gelibolu, Rumeli, B alkanlar ve A vrupa'ya ayak basar. 1359'da ölüm üyle yerine kardeşi Gâzi M urad Bey (I. M urad) geçer. R4urad Bey daha 1359'da

(22)

M eriç'i aşarak D im etoka’yı a lır ve îsta n b u l su rların a ka­ d ar ak ın lar yapar. 1362’de b ab ası O rhan Gâzi’n in yerine geçer. D ört ay so nra 1362 Tem m uz’u n d a E dirne'yi fethe­ der.

A rlık Osm anlı Devleti, gerçek b ir im p arato rlu k tu r, D ünyanın güçlü devletlerinden biridir. Çok çekinilecek b ir askerî güce erişm iştir.

B irinci H açlı o rd usu n u S ırpsındığı’n d a 1364’te, ikinci H açlı o rdu sun u 26 Eylül 1371’de Çirm en m eydan m uhare­ besinde m ağlup eden I. JVlurad, B alkanları hızla ele geçirdi.

1386 - 1387’de ilk Osm anlı - K aram an savaşı çıktı. 20 H aziran 1389’daki Kosova zaferinde S ultân M urad şehit düştü. Yerine oğlu Y ıldınm Bâyezid geçti. Bu su retle Or­ h an Gâzi’nin bırak tığ ı devletin sınırları beş m islinden faz­ la büyüm üş oluyor ve b u iş, b ir nesilden (33 yıl) daha kısa b ir m üd det içinde gerçekleşiyordu. Tuna, kuzeyde sı­ n ır teşkil ediyor ve T ürk to p ra k la n B alkanlarda A tina'­ nın kuzey v aro şları ile B elgrad'm güney varoşları, doğu­ dan batıya doğru da K aradeniz’le Adriye Denizi arasında uzanıyordu.

1390 yılı ile 1391’in ilk y ıllarında I. Bâyezid kendisi­ ne «yıldırım» ünvânını k azandıran b ir s ü r’atle B atı Ana­ dolu T ürkm en beyliklerini Osm anlı birliğine k attı. 1391'- de Akdeniz kıyılarına indi, K aram anoğullarm ı te k ra r yen­ di. 1391’de E flâk Prensliği, O sm anlı hâkim iyetini tanıdı. E rtesi yıl Selânik ve Silivri fethedildi.

25 Eylül 1396’da Y ıldırım ; N iğbolu’da, b ü tü n Avru­ p a ’nın katıldığı b ir Haçlı ord u su n u m ağlup etti. Yıldırım H an, 1397'de A ttika ve M ora seferini yaptı. 1398'de Sam­

(23)

s u n a geldi. Yıl sonunda K adı B urhaneddin devletine son verdi; Doğu A nadolu'ya dayandı*.

b ) İçtimâi durum

X III ve XV. a sırla r arasın d a Anadolu T ürkleri; y a ­ şayış, şekil ve ş a rtla rı itibariyle üç a y n g rup hâlinde te t­ kik edilebilir.

1. Göçebeler

Göçebeler, a y n a y n yayla ve k ışlaklarda yaşayarak hayatlarını idâm e e ttiren yarı göçebe aşiretlerd ir. B unlar kendi ihtiyaçlarını kendileri tem in ederler. Ya zirâatla m eşgul o lurlar, ya hayvan sü rü leri yetiştirirler, yada O rta A sya'dan getirdikleri halıcılık sa n ’atı ve nakliyecilik ile uğ­ raşırlard ı. A nadolu'nun pek m e şh u r a tla n n ı da bunlar yetiştirirlerdi.

Göçebe aşiretler, b ab ad an oğula geçen reislerin idâ- resi altında, yazın yayla, kışın sehil denilen m uayyen yer­ lerde yaşarlardı. B un lar devlete, h e r yıl, yetiştird ik leri sürülerin adedine göre, vergi verm ekle m ükellef idiler. An­ cak askerî m aksatla h u d u t boylarına yerleştirilen aşiret­ lerden vergi alınm azdı. G erektiğinde orduya iltih ak edebi­ liyorlardı. Meselâ, Trabzon İm p ara to rlu ğ u 'n u n güney - ba­ tı sahasına yerleştirilen «Çepnî Kabilesi», X III. asrın son yarısında T rabzon'lularm Sinob’a k arşı b ir hücum larım geri p üsk ürtm üşlerdi. H u d u ttak i göçebeler fırsa t buld u k­ ça düşm an to p rak ların a ak ın lar yaparlardı.

Dahilî organizasyonları ve hukûki nizam ları olan bu aşiretler, Anadolu T ürklüğünün en temiz, en canlı b ir

(24)

suıaınu teşkil ediyorlardı. F akat devlet m efhum una yaban­ cı olan, aşiret nizarm h aricinde h içb ir nizam tanım ayan köylüye ve şehirliye istih fafla bak an b u disiplinsiz kitle­ ler, id âre m ekanizm ası biraz gevşediği zam an hem en b ir an arşi u n su ru olup, açık köylere, şehirlere, tü ccâr kâfile- lerine hücum dan, yağm adan, tah rib dend e geri durm uyor­ lardı. Bu davran ışlara tü rlü âm iller m üessir olm aktaydı,

Bu T ü rk aşiretleri um ûm iyetle m ü slüm an olm akla b eraber, h e r tü rlü ta a ssu p ta n uzak, dînin em irlerini tam olarak yerine getirem iyen, eski T ürk Ş am anlarm ın haricen İslâm laşm ış b ir devam ından b aşk a b ir şey olm ayan alevi - Türkm en bab alarının m anevî nüfuzu altın d a idiler. X III. asırd aki «Babailer Kıyâmı» b u n la rın iştirak ettik leri um ûm î b ir kıyam hareketid ir. Anadolu Türkm enleri a ra ­ sında birço k m ürîdleri olan ve kendisini Allah’ın Resûlu olarak ta n ıta n B aba Resul - Allah, II. K eyhüsrev zam a­ nında K efersud ve M araş havalisindeki ta ra fta rla rın a «kıyam» em rini verdi. O nlar da b u n a zâten hazırdılar. Bu göçebe kitleleri, kadın ve çocuklarıyla berab er, şehir­ lere ve köylere saldırdılar. K endilerine k arşı çıkan Sel­ çuklu o rd u ların ı m ağlûp ederek, M alatya, Tokat, Amasya havâlisine hâkim oldular. Ancak s ü r’atle doğu h u d u tların ­ dan g etirtilen b ir o rdu , b u korkunç isyanı kanlı b ir su­ re tte b astırab ild i (637/1239 - 1240) ve B aba Resul - Allah, yakalanıp asıldı.

H erhalde, tâ rih î kaynaklarda «siyah lib ash, kızıl börklü, a y a k la n çarıklı» o lara k vasıflandırılan bu göçebe Türkm enlerle, Moğol hâkim iyeti devrinde K aram anoğlu’- nun m aiyetinde K onya'yı istilâ eden Türkm enler, h a ttâ X III. asırd a H o rasan ’da Selçuklu İm p a ra to ru S an car’a is- yân eden Türkm enler, aynı içtim âi tip i tem sil ederler. Yer­ leşm iş halk ile göçebeler arasın d a b u içtim âi zıddiyyet se­ bebi ile, yerleşik züm reye m ensup âlim ler tarafın d an yazı­ 11

(25)

lan eserlerde, göçebe T ürkm enler aleyhinde şiddetli it­ h am lara ve h a ttâ iftira la ra tesâdü f olunur^.

2. K öylüler

A nadolu'da köylüler, dün de bugün de n ü fu su n m ü ­ him b ir kısm m ı teşkil eitm iştir. Anadolu, ilk Selçuklu fü- tû h â tı zam anında nüfus itibariyle kalabalık değildi. Bi­ zans’ın İ ra n ’la ve îslâm larla asırlarca süren h arp leri, eski nüfusu azaltm ıştı, tik Selçuklu fü tu h â tı ve onu tâkip eden X II. asrın h a rp le r ve istilâlarla dolu hayatı da nüfu­ sun çoğalm asını önleyici fak törlerdi. Selçuklu fütuhâtı- n m A nadolu’da bulduğu gayri m üslim halk, kısm en şehirli ve kısm en köylü idi. H arp ve an arşi y ılla n bu iki züm re­ yi de hırpalam ış, b u yüzden de köylü nüfusu m ühim nis- b ette azalm ıştı. B unun için Anadolu T ürk devletleri, ilk zam anlardan itibaren, yeni köyler teşkil etmeye çalıştılar.

H o rasan'da büyük Selçuklu S altan atın ın kurulm ası ile başlayan büyük göçlerin Anadolu’ya getirdiği u n su rlar, yalnız göçebe u n su rla r değildi. A nadolu’ya gelen T ürkler arasında, O rta Asya’da, çok eski zam anlardan b eri köy h a­ yatına, h a ttâ şehir hayatına geçmiş h e r çeşit halk mev- cû ttu. B unlar, yeni geldikleri yerlerde de aynı h ayat ş a r t­ larını devam ettiriy o rlar, köylüler derhal köyler k u rarak zirâi istihsâle başlıyorlar, şehirliler şehirlere yerleşiyor­ lardı. T ürklerden b aşka diğer İslâm u n su rla rın a m ensup birtak ım halkın, h a ttâ hiristiyan u n su rların Anadolu'ya gelip köyler k u rd u k ları ve bu n ların daha sonra T ü rk ek­ seriyeti arasınd a türk leştik leri de görülm üştür.

B atı T ü rk istan 'dan gelen T ürk köylü sınıfı, A nadolu'­ ya da eski zirâat kü ltü rlerin den birtak ım şeyler getirm iş­ lerdir. O ralardan b irtak ım köy ve kasaba ad ların ın

Ana-7) M. F. Köprülü, a. g. e., s. 93 - 98. 12

(26)

d olu’ya da getirilm iş ve aynı isim lerde b irta k ım köyler k urulm uş olm ası m ân id ar b ir hâdisedir. Selçuklu ve Os- m anlı devletlerinin genel politikası içinde T ürk aşiretleri, X II. asırd an zam anım ıza k ad ar yavaş yavaş ve p arça p a r­ ça iskân edilerek köy hay atın a geçirilm işlerdir.

M ogollar devrinde Anadolu da Köy hayatı inkişâf et­ m em iştir. Köyler, ekseriyetle etnik yahut dînî b ir vahdet arzediyorlardı. Köy halkı asla m ütecânis b ir sınıf değildi. Kendi top rak ların ı işleyenlerin yanında, rençberlik eden­ ler, yarıcılıkda b u lu n a n lar köy halkının ekseriyetini teşkil ediyorlardı. B ir de köyde reis ve k âhyalar v ard ır ki, âd eta devletin ve bilhassa devlet m âliyesinin m üm essiliy­ diler. Bâzen b ir köy veya m uhtelif köyler, b ir ferd in mâli- kânesini teşkil ediyordu.

Selçuklu idâresi, h arp veya anarşi neticesinde zarara uğrayan, dağılan köyleri m üm k ü n olduğu k a d a r him âye edip, o n la n te k ra r inkişâf etm iş durum a getiriyordu. Köy­ lüler, Selçuklu ve Osm anlı devrinde devlete olan h er tü rlü vergiyi verm ekle yüküm lüydü. B unlar, arazî ahm - sa­ tım vergisi, m uhtelif m ah sû lât ve zirâat m am ülleri vergi­ leri vb. dir. M oğollar devrinde de bu vergiler devam edi­ yordu. B ir m adenin işletilm esi, b ir yolun m uhâfazası, b ir k ö prünün tâm iri hülâsa devletçe yapılm ası lâzım gelen b ir iş kendilerine havale olunan h erhangibir köy veya köy­ ler, b u hizm et m ukabilinde, başka vergilerden m uaf tu tu ­ luyorlardı. H ülâsa arazi meselesi, um ûm iyetle Ortaçağ İs­ lâm devletlerinde olduğundan farklı b ir m âhiyet gösterm i­ yordu*.

3. Şehir hayatı

K ü ltü r bakım ından en ehem m iyetli olan şehirli un­ su ru d u r. îlk Selçuklu fü tu h âtı ve onu tak ip eden

(27)

1er, şehir hayatım epeyce sarsm ıştır. Selçuklu Devleti X III. asrm birinci yarısında siyâsî ve askerî d urum unu sağlam laştırıp K aradeniz ve Akdeniz de m ühim ticâret m erkezlerini elde ederek m untazam an b ir id ârî teşkilât kurunca, tab iatıy la şehir hayatı da kendiliğinden inkişâf ediyordu.

Selçuklu hü küm darları, X III. asırda faal b ir ticâret politikası tâk ip e ttile r.' A ntalya ve Alâiye lim anlarının ehem m iyetinden dolayı o sâhil m ıntıkâsım ele geçirm iş­ lerdi. I. K eykûbad devrindeki Soğdak seferi, sırf Antalya Sinob ticâret yolunun daha em niyetli olm ası m aksadıyla yapılm ıştır. Zira Anadolu Selçuklu îm p ara to rlu ğ u ’nun coğrafî vaziyeti itibâriyle m uhtelif beynelmilel ticâret yol­ la n b u rad an geçiyordu. D iyarbekir ve E rzurum gibi doğu­ n un m ühim ticâret m erkezlerini de ellerinde b u lu n d u ru ­ yorlardı. Selçuklu D evleti'nin Akdeniz ve K aradeniz ticâ­ retin d e Italy an C um huriyetleri ile sıkı b ir tic ârî m ünâse­ betleri vardı.

Provençe’lalılar, K ıbrıs'la K onya sultanlığı arasında m uhtelif m addeler üzerinde tra n sit ticâret y apm aktaydı­ lar.

Selçuklular, A nadolu’da Moğol h arek âtı ve îlhan lı hâkim iyetine rağm en, ticârî inkişaf b akım ından iyi du­ rum daydılar.

Anadolu’da şehir hayatının, X II. asrm son yarısı ile X III. asrın ilk yarısm dan itib âren inkişaf ettiğini söyleye­ biliriz. BizanslIlardan zabtedilen eski şehirlerden b ir ço­ ğunun iskân edilm iş olm ası tabiîdir. F akat ticârî m ü n â­ sebetlerin tanzim edilmesi, sanayiin bâzı şehirlerde te­ m erküzü, h ülâsa köy ekonom isinden şehir ekonom isine geçilmesi h e r halde tedrîcî b ir su rette olm uş olm alıdır.

(28)

Selçuklular devrinde A nadolu'da şeh ir hayatının in­ kişâfı, O rta ve Doğu A nadolu'da olm uş; bu gelişme. B atı Anadolu da daha sonra başlam ıştır. Akdeniz kıyılarında ve bilhassa Alâiye’de daha Anadolu S elçukluları zam anın­ da h arek etli b ir ticâret hayatı görülm eye başlam ış, bilhas­ sa M ısır ile Alâiye arasm d a sıkı b ir tîcâri kö prü ku ru lm u ş­ tu r. Ş ehirlerin inkişâfı daha çok ticâret m erkezleri, sanâ- yi k u ru lu şları yoluyla o lm uştur. Daha çok XIV. asırda Akdeniz kıyılarında ve A dalar Denizi’nde m ühim deniz kuvvetlerine m âlik beylikler teşekkül ettik ten so n rad ır ki, sâhil m em leketlerinde şeh ir hayatı kuvvetlenmeğe b aş­ ladı; fak at b u beyliklerin siyâseten en m ühim şehirleri­ nin deniz kıyısında değil, içerilerde inkişâfı dikkate şâ- yandır.

Ş ehir halkının, tü ccar ve esnaf dışındaki büyük b ir kısmını; devlet hizm etinde bulunan veya devlet bütçesin­ den m aaş alan kişiler teşkil eder. B aşkentte, m erkezî idâ- re m en su p lan çoğunluğu teşkil ettiği gibi, büyük idâre m erkezlerinde de m ahallî idâreye m ensup olan lar epeyce kalabalık b ir züm re m eydana getirirler. Devlet hizm etin­ deki m em urların idârî sorum luluklarına göre mâiyetle- rinde m em u r bu lunm ak tad ır. B ir de b u dönem lerde m e­ m u riyetler hukuken değil, fak a t teâm ülen, âd etâ irsî b ir şekilde olduğu cihetle, sülâlenin etrafın d a eskidenberi o sülâleye hizm et etm iş âilelerin efrâtm dan m ürekkep bir b ü ro k ra tla r aristo k rasisi teşekkül etm iştir. B u nlar umû- miyetle m evkileriyle m ütenâsip b ir hayat geçirecek serve­ te m âlikdirler.

M em urlardan ve askerlerd en başka, din âlim leri, m üderrisler, vâizler, şeyhler, seyyidler, saraya veya büyük ricâle m ensup şâirler, tabibler, nakkaşlar, çalgıcılar, hâ- nendeler vb. devlet hâzinesinden p a ra alırlardı. H astaha- neler, im âretler, tekkeler, m edreseler, sıbyan m ektepleri de vakıflarm gelirleriyle idâre edilirlerdi.

(29)

B ütü n b u n la r, X III. asır A nadolu şehirlerinin inkişâ­ fın a b ir sebep gibi telâkki olunabilir, fak at bu n u b ir se- bepden ziyâde b ir netice gibi kabul etm ek daha doğru olur. Çünkü şeh ir h ayatının tem elini teşkil eden, şehri dol­ d u ran başlıca kuvvet, elinin emeğiyle yaşayan sanayi er­ b ab ıd ır ki şeh ir halkının en kesif kitlesini teşkil eder. Şe­ h ird e bu sanayi erbabının toplanm asını tem in eden de, başlıca ticâret serm âyesidir, yâni tâcirler sınıfıdır. Zira b u n lar dahilî ve hârici ticâreti ellerinde tu tan lard ır.

Devlet de bu gibi tüc carlard an gereği gibi vergilerini alm aktadır. Büyük şehirlerde m uhtelif h irfet teşkilâtları vardır. B unlar devlet ile esnaf arasındaki ihtilâfları hal ve m ünâsebetleri tanzim ederler. Ü cretlerin tâyini, m al cins­ lerinin ve fiatların m tesb iti hep o n lara â ittir. Devlet de bu teşekküllerin m u râkıb ı ve yardım cısıdır. B urad a daha çok ahlâk pren sipleri b u teşk ilâtlara hâkim di.

Kısmen dînî - tasavvufî esaslardan, kısm en de k ah ra­ m anlık a n ’anelerinden m ülhem olan b u m eslekî teşekkül­ ler, ahlâkçı ve tesânütçü idiler. P atro n ile işçi arasındaki vaziyeti, âdeta şeyh ile m ü rîd arasm daki vaziyete benzer b ir hâle koyarak «mânevi b ir nizâm» tesisi gayesini tâkip ediyorlardı. O sırada Anadolu’da çok kuvvetli b ir teşk ilât olan «Ahiler» yalnız şehirlerde değil, köy, kasab a ve u çlar­ da da m evcuttu. H er tü rlü içtim âi tabakaya m ensup insan­ la r bu teşkilâta dâhil olabilirdi. Şehirlerde esnaflar bu teş­ k ilâta girerek onun esas u n su ru oldular. X III. asrın son ya­ rısında, bilhassa devlet o toritesinin sarsıldığı zam anlarda, b u kuvvetli teşkilât dâim a m evcûdiyetini gösterm iş, siyâsî b ir âm il olarak dâim a hesâba k atılm ıştır’. XIV. asrın bi­ rinci yarısında İb n i B atu ta'n ın m üşâhedelerine

(30)

rak b u teşk ilât ve onun tesiri hak k ın d a verdiği m âlû m at son derece dikkat çekicidir.

c) K ü ltü r d urum u

Selçuklu Anadolusu, m ânevi k ü ltü r bakım ından ol­ dukça yüksek dereceye erişm iştir. Ç ocuklara okum a - yaz­ m a öğretm ek m aksadıyla h e r m escid yanında ilk m ektep­ ler, h e r ta ra fta m edreseler yapılm ıştır. B ilhassa Moğol istilâsı üzerine doğudan b irçok T ürk - İslâm âlim , şâir ve m utasavvıfların Anadolu'ya gelip yerleşm eleri, bu radak i fik rî faaliyetleri çoğaltmış, Selçuk m edreselerine haklı b ir şö h ret kazandırm ıştır. X II. asrın ikinci y arısından beri b u rad a başlayan fikrî harek etler, X III. asırd a b irtak ım büyük şahsiyetler y etiştirm iştir. Ayrıca b u devirde Türk Dil ve E debiyatı'nın da kuvvetli b ir inkişâf gösterdiği, T ürkçenin b u sahâda hâkim iyetini b ir k a t d ah a tem in et­ tiği görülüyor*®.

A nadolu’da teşekkül eden edebî lehçenin esasım Oğuzca teşkil etti. A nadolu’da yerleşen Oğuzlar, kendile­ riyle b erab e r b ü tü n edebî an ’anelerini de getirm işlerdi. Ahmed Yesevî ve m uâkkiplerinin eserleriyle de Anadolu, edebî m ahsuller bakım ından zenginleşiyordu. Malzemesi dile dayanan halk ve bilhassa tekke edebiyatı m ahsûlleri" şüphesiz ki O rta Asya’dan getirilen geleneği devam e ttiri­ yordu. B unun yanında yazılı edebiyatın da X III. asırdan itibaren başladığına işâret etmeliyiz.

Anadolu Selçukluları zam anında daha X II. asırda Anadolu’n u n büyük m erkezlerinde İslâm k ü ltü rü n ü n kuv-10) M. F. Köprülü, a. g. e., s. 119-121.

11) Şükrü Elçin, ^Türkiye’de H alk Edebiyatı», T ürk Dünyası El

Kitabı, A nkara 1976, s. 522; B a lk Edebiyatı Araştırmaları,

(31)

vetlendiği, m edreseler açıldığı, h ü k ü m d a rlar adına Arap­ ça - F arsça eserler yazıldığı m âlum dur.

X III. asırda A nadolu’n un siyâsî ve İktisâdi vaziyeti, bilhassa ilk Moğol istilâsıyla başlayan m addî ve m ânevi b u h ran bu sahada tasavvuf cereyanını kuvvetlendirm işti. Arap - Acem tasavvufunun tesirinde kalan T ürk sofileri, Ahmed Yesevî ve m uakkiplerinin Türkçe eserleriyle k ar­ şılaşınca, on la r da Türkçe olarak eserler vermeğe başla- dılar*l Bilhassa M evlânâ'nm b atı Oğuz lehçesiyle olm ayan m ülem m âları. S ultan Veled'in Dîvâm’nda ve m esnevilerin­ deki Türkçe p arçalar. Y unus E m re’nin şiirleri. Âşık Paşa'- nın «G arib-nâm e» si ve m usâm m at tarzında yazdığı şiir­ leri, Şeyyâd H am za’nm uzunca b ir mesnevisi ve nihâyet G ülşehrî’nin İra n 'ın büyük sofi şâiri Feridüddin-i A tta r’ın «M antıku't - Tayr»ı tarzında yazdığı ve aynı ad ı verdiği eseri bu edebiyatın ilk m ahsûlleridir. A nadolu'daki tasav ­ vuf cereyânı; yalnız taklîdî olm ayan; sâde halk diliyle, halk diline m ahsus deyim, a ta la r sözü, teşbih ve mecaz­ larla tam am iyle Türk ve orijinal yeni b ir cins şiir y arattı ki, bun un doğm asında Yesevî m uakkiplerinin de büyük tesiri olm uştur. Bu tarzın en büyük m üm essili olarak Yu­ nus E m re’yi gösterebiliriz. Y unus'un san'atı tam am iyle «millî», yâni «Türk» b ir sa n 'a ttır” .

Yunus Em re; tefsir, hadis, kelâm , tasavvuf, gibi klasik bilgileri çok iyi bilen, Şirâzlı S âd i’nin b ir gazelini nazm en Türkçeye çevirecek k a d ar Farsçaya âşinâ b ir şâird ir. Bu hâliyle o, pek çok şiirlerini arûzla yazdığı halde halkdan kopm adığı, m u hitini unutm adığı, ö b ü r şâirler gibi tak lit 12) M. F. Köprülü, Anadolu’da T ü rk Dili ve Edebiyatım n tekâ ­ mülüme um ûm i bir hakış : I : X III. ve XIV. asırlar-Y T M . 1,

193,, s. 277 - 280.

(32)

yolunu tutm adığı için halkın şâiri olm uştur. B irçok şiir­ lerinde tasavvufî u n su rlar ü stü n olm akla b erâb e r bâzı şiir­ lerinde de tam am iyle reel u n su r hâkim dir. Y u n u su n bu ü stü n k u d reti kendisinden sonraki şâirlere de te sir etm iş ve b irçok m u akkipler yetiştirmiştir*''.

Ayrıca Selçuklu T ürkiyesi’nde T ürk âlim ve ediple­ rinin değerli eserler yazdığını da kaytetmeliyiz.

Türkiye, Selçuklular devrinde; câmi, hastahane, k er­ vansaray, m edrese ile im âr edilm iş bÜ5Öik b ir k ü ltü r m er kezi olm uştur. Eskiden Bağdad, B uhara şehirleri gibi, b u çağda Konya ve diğer Anadolu şehirleri, dışarıdan îslâm dünyasının h e r tarafınd an, h a ttâ E n d ü lü s'ten talebe ve m ü d erris çeken üniversite m erkezleri hâline gelmiştir'"'.

X III. asırd a Türkçe m anzum olarak yazılan başlıca eserler; Hoca D ehhâni’nin şiirleri, Hikâye-i Şeyh-i San’an, Battal-nâme; Şeyyâd İsâ 'n ın Ahvâh Kıyamet, Salsal-nâ- m e’si ve tb n i Alâ’nın Dânişmend - nâm e’leridir.

Ayrıca Sultan Veled'in Türkçe şiirleri, Ahmed Fakih’- in Çarh - nâme ve Evsâfü’l-Mesâcid m anzum eleri, Şeyyâd Hamza’nın Yusuf ve Zeliha, Dâstan-ı Sultan Mahmud m es­ nevileri de b u n la r arasındadır.

XIV. asırd a da A nadolu’da geniş b ir k ü ltü r faaliyeti ile karşılaşıyoruz. Tam âm ı elimize geçmediği m uhakkak olan b u edebî m ahsûllerin b aşlıcala n şu n lard ır :

Barçmh Mehmed oğlu Mahmud’un Bâz-nâme'si, An- kara’lı Mehmed oğlu Mustafa'nın Sûretü’l-Mülk Tefsiri,

14) A. Gölpınarlı, K aygusus Abdal, Hatayı, Kul Him m et, İstanbul 1953, s. 3 - 5 .

15) B ak : t. H. Uzunçargılı, a. g-. e., c. 1, s. 25 -2 9 ; Y. öztuna, a. g. e., c. 2, s. 68 - 69.

(33)

Arif Ali’nin Dânîşm end-nâm e'si, Kabus-nâm e, Marzubân- nâm e, Kelile ve Dimne, Yûsuf-ı M eddâh'ın V araka ve Gül- şah mesnevisi, H acı P a ş a n ın T eshil’i, E flâk i’nin Menâkı- b u ’l-Ârifîn’i, H alil oğlu Y ahya’nın Fütüvvet - nâm e’si, Gül- ş e h rî’nin M antıku't-Tayr'ı Hoca Mes’u d ’un Süheyl-ü nev- b a h â r’ı H oca M ahm ud'un Ferheng-nâme-i S â’dî tercem esi, Âşık P aşa’nın Garib-nâm e'si, Ahm edi’nin D îvân’ı ve İsken- der-nâm e’si, K adı B urhaned din A hm ed'in Divânı . . . . vb'- larm ı zikredebiliriz.

G örüldüğü gibi, X III. ve XIV. yüz yıllarda A nadolu’­ da büyük in k işâflar kaydedilm iştir. O rta Asya, İra n ve A nadolu’da yetişen ve eserleriyle A nadolu’da büyük isim yapan Mevlânâ, Sâdi, A ttar, Nizâmî, Firdevsî, Selm ân gibi sim alar, zam anlarında ve daha sonra yetişen şâirlerim ize örnek olm uşlardır. X III. asırda Y unus ıve XIV. asırd a Ne­ sim i T ürk şiirinin en büyük şahsiyetleridir. Hem şâir hem de m utasavvıf olan bu şâirlerin m ükem m el şiirleri zam a­ nım ıza k ad ar orijinalitelerini kaybetm eden gelm işlerdir. N ihayet XIV. asır so nlan y la XV. asrın ilk y an sın d a ya­ şayan Kaygusuz Abdal, onikibin beyte yaklaşan şiiri ve oniki m üstakil eseriyle Tekke E d ebiyatı’nı sağlam b ir şe­ kilde y ü rü ten sim alardan b iri olm uştur.

(34)

B ) KAYGUSUZ ABDAL’IN YAŞADIĞI DEVİRDE T E K E İLİ

Teke îli; A nadolu’nun güneyinde b ir kıyı şehrim iz olan A ntalya ve Alanya arasınd ak i sâhil şeridi ile Finike, Kaş, K alkanlı, Millî, Gömbe, Elm alı, Istanoz (K orkud-eli) ve Kareıhisar (S erik ’in nâhiyesi) kazalarının bulunduğu bölgedir. XIV. asrın ikinci yarısında S u ltâ n ü ’s - Sevâhil E m îr M übârizü’d - Dîn M ehmed Bey zam anında «Teke-eli» olarak tan ın m ıştır. «Teke» ism ini ilk defa zikreden el-Kal- k aşan d î’dir. Bu ism e ayrıca «Şerefü'd Din Ali Y azdî’nin Zafer-nâm esi’nde de tesâdüf edilir*^

Teke îl i’ne; 1300 - 1361 ile 1373 - 1392 y ılla n arasında Antalya, 1361 - 1373 ile 1402 - 1423 y ıllan ara sın d a da K or­ k uteli başk entlik yapm ıştır. 1361 - 1373 y ılla n arasında Antalya K ıb n s krallığı ta rafın d an işgâl edildiği için baş* kent, K orku teli’ne taşın m ak zorunda kalm ıştır. B u sûretle Teke o ğ u llan 1300 - 1392 ile 1402 - 1423 y ılla n arasında cem ’an 113 yıl ik tid ard a kalmışlardır^’.

Teke îli, Selçuklular zam anında m ühim b ir ticâret m erkezi olm akla m eşhurdur. Selçuklu sultanı I. Âlâeddin K eykûbad Akdeniz’de Antalya, K aradeniz’de de S inob’dan istifâde etm iştir. O devirde Teke İ lin in m erkezi Antalya id i'l

16) Ş. Tekindalr. İA., T e k e - İ li maddesi, C. 12/1, s. 124.

17) B ak : I. H. Uzunçargılı, a. g. e., c. 1. s. 4 9 -5 3 ; Y. öztuna, a. g. e„ c. 2, s. 36.

18) A. Refik, Fâitih Zamantnâa T eke ili, Türk T arih Encümeni MecmuEisı, no. 79/2, İstanbul 1340, s. 65.

(35)

Teke E m irliği 699/1299 - 122/1312 yılları arasında m üstakil olm uştur. Selçukluların ınkırâzından sonra An­ taly a’da yerlilerden b irin in hâkim olm ası ve b u zâtın m em leket içi b ir geziye çıktığı sırada, D ündar Bey'e bağlı bâzı T ürkm enler tarafın d an öldürülm esinden so nra Pam- pyliya, H am id ll i’ne ilhâk edilm iştir. Böylece Hamidoğulla- r ı’nd an D ündar Bey 1321'de A ntalya'yı zabdederek K arde­ şi Yunus Bey’i «Emir» tayin etm iştir’^

H am id Bey'in oğlu îlyas B ey’in ölüm ünden sonra O ğullarından Yunus Bey, Antalya (Teke) dalının ku ru cu ­ su olmuştur^”. H am idoğulları G ölhisai, K orkuteli ve Antal­ ya’yı ald ık tan so nra «Teke Oğullan» adını alm ışlardır. D ündar Bey, Anadolu vâlisi Çobanoğlu D em irtaş ta ra fın ­ dan 1324'de A ntalya’yı zabtı sırasın da öldürülm üştür^’.

D ündar Bey öld ü rü ld ü k ten sonra üç yıl devlet yok edilm iş, son ra D ündar Bey’in o ğ u llan H ızır ve îsh âk Beyler ta h ta geçm işlerdir^.

A ntalya’n ın 1362 - 1373 yılları arasınd a K ıbrıs k ral­ larının idaresinde bulunduğuna d âir b ir k itâb e’ye Antalya Müzesi’nde rastlanm ak tad ır^. l

H am idoğullarm dan M übâriziddin M ehmed ''bin Mah- m ud b in Yunus tarafın d an te k ra r A ntalya’n ın K ıb rıs’lı- lard an geri alındığı hususu, A ntalya Yivlîv Câm ii’nin ka-19) s. F ikri E rten, A ntalya v m y e t i Târihi II, İstanbul 1940, 82;

A. Refik, a. g. m., s. 76.

20) t. H. Uzunçarşılı, a. g. e., C. 1, s. 52; Y. öztuna, a. g. e., C. 2, s. 35.

21) S. F. Erten, a. g. e., II., s. 83.

22) t. H. Uzunçarşılı, a. g. e., C. 1, s. 50; Y. öztuna, a. g. e., C. 2, 3. 35.

S. F. E rten, a. g. e., II, s. 83. 23) S. F. Erten, a. g. e., II, s. 84. 22

(36)

pısı üzerindeki l l ^ l Y S l l tâ rih li .‘k itâb eden anlaşılm ak ta­ dır^.

M ehmed Bey'den so nra oğlu Osman Bey h ü k ü m d âr olm uştur. Osm an Bey, 1392’de Y ıldırım Bâyezid tarafın ­ dan uzaklaştırılm ış ve Teke, Osm anlı ..irliğine k atılm ıştır. 804/^402 Zilhicce’sinde vukû bulan A nkara savaşından so n ra A ntalya yine O sm anlılarda kalm ış, O sm an Bey, Os­ m anlIlara tâb i olmuş, K orkuteli'nde salta n at sürm üş ve 1423’de öldürülm üş, bu n u n üzerine K orkuteli tam âm en O sm an lIlara geçerek «livâ-i Teke» olm uştur^.

F âtih ve II. Bâyezid devirlerinde tanzim edilen Teke Livâsı ta k rir ve tap u defterlerindeki k ay ıtlara göre bu böl­ geye X III. asırdan itib aren ekseriyetle Ü ç -o k la r'ın teşkil ettiği T ürkm en züm reler yerleştirilm iştir. Bu Türkm en züm reler arasın da da bâzı ta rik a t erbâbının faâliyetlerde bulundukları görülür. B ilhassa Ahîler, Y unus Beyoğlu H ı­ zır Bey zam anında A ntalya’da m ükem m el b ir teşkilât k u r­ m uşlardır. 1332’de b u şehri ziyâret eden İb n î B atuta'y ı da birçok defa zâviyelerine dâvet etm işlerdir. H ızır Bey’den itib aren Teke - eli’ne hâkim olan Teke B eylerinin bu böl­ gede k urulm uş olan bâzı zâviye ve Tekke’lere nişân ver­ dikleri, vakıfda b u lu nd u k ları kayıtlıdır^.

Yine Selçuklular zam anında Antalya'yı idâre eden Teke Beği ilim, adam larını him âye ederdi. K endisinin Fe- n â ri oğlu M evlânâ Ş em seddin’e büyük h ü rm eti vardı. Fâ­ tih devrine â it «Defter-i evkâf-ı vilâyet-i Teke» den

anla-24) s. F. E rten, a. g. e., II. s. 61. 84. 25) S. F. E rten, a. g. e., II, s. 84, 90;

Y. öztuna, a. g. e., C. 2, s. 35 -3 6 ; A. Refik, a. g. m., s. 71.

(37)

şıldığına göre «Karye-i Ada», M evlânâ Şem seddin ibni M uham m ed el-Fenârî’ye verilmiştir^^

Daha sonra İb n i F enârî olarak Kaygusuz Abdal'ın şiirinde yer alan bu zât, l î . M urad devrinde ilk O sm anli şeyhülislâm ıdır. O, 1424 - 1430 yılları arasında E d irn e’de şeyhülislâm lık yapm ıştır^.

Teke Ili’ne bağlı kaı-yelerin büyük b ir kısm ında eski Teke B eğlerinin veya îs â Beğ'le M ustafa Ç elebinin ve II. M urad’m vakıfları vardır. H a ttâ Kaş tevâbiinden Şeyh Beğ zâviyesine birk aç ev yap tırıp vakfeden, II. M urad’m eniştesi ve Selçûk H âtû n 'u n beyi m erhum K araca Beğ’dir. II. M urad zam anında Teke îl i’nin evkâf defterini tu tan lar Oruç Beğ ile E dhem Beğlerdir^^.

Teke lli'n d ek i ahî teşkilâtı F âtih zam anında da mev­ cuttu. Teke ili b irçok zâviyelerle dolu idi. H a ttâ Teke Be- ği'nin anası S ultan H âtû n îstan o z tevâbiinden, E lm alı'da Seydî H ızır zâviyesine on m udluk j^erle beş dönüm bağ vakfetm iştir. Kezâ K arah isar tevâbiinden Bâlî zâviyesine de S ultan Alâeddtn Selçûk! Keçeci karyesini vakfetm iştir^.

O çağlardaki Teke lli’ndeki başlıca Tekke ve zâviye- 1er şu n lard ır ; A ntalya’da Kılıççı Y usuf (Ahî Y usuf) zâvi- yesi; Finike tevâbiinde Abdal M ûsâ Tekkesi; K alkanh'da Ahî Devlethân zâviyesi; G öm be’de Şeyh İsh âk zâviyesi; İstanoz tevâbiinde H acı B alaban ve Seyyid H ızır zâviyesi; Kaç tevâbiinde Şeyh Beğ zâviyesi; K aş'da Şeyh O rhan zâviyesi^'.

27) A. Refik, a. g. m., s. 65-66.

28) B ak ; K aygusnz Abdal’ın H akiki HayaU Bölümü. 29) A. Refik, a. g. s. 68-69, 70-84.

30) A. Refik, a. g. m., s. 69. 31) A. Refik, a. g. m., s. 70-76.

(38)

Y ukarıdan b eri kısaca hü lâsa ;etmeye çalıştığımız Antalya ve çevresi; Kaygusuz A bdal’ın yaşadığı devirde, hem siyâsî, hem ticârî, hem iktisâdı, hem de kültü rel b a ­ kım dan çok hareketliydi.

Ayrıca A nadolu'da X III. yüz yıldan itib âren T ü rk 'ün ru h û n a uygun b ir cereyan yayılıyordu. B u tasavvuf cere­ yanıydı. H erkes, m em leketin içinde b u lu nduğu siyâsî, İk­ tisâdi ve içtim âi k arışık lık lard an k u rtu lm ak için kendile­ rin i b ir dergâha bağlam ak zarû retin i duyuyordu. Bu, in ­ sanlara m ânevî b ir h u zu r veriyordu. Bu d u ru m u hazırla­ yan sebebler şu n lard ır :

,1. M üslüm an T ürklerin A nadolu'ya yerleşm elerine taham m ül edem iyen H ristiyan A vrupalılar, T ü rk ler’i Ana­ dolu 'dan çıkarm ak için H açlı seferleri düzenliyorlar ve önlerine de din adam larım alıyorlardı. B una k arşı olarak T ürklerde de din ve tasavvuf öncüleri E renler, Alp - E ren ­ ler o rtay a çıktı. B u nlar gazaya giden savaşçıları m addeten ve m ânen desteklediler. Daha sonra b ir «AhîSik» teşkilâtı k u ruldu ki b u n u n o tarih lerd e tasavvufun yayılm asında büyük ro lü olm uştur.

2. H o rasan'da Ahmed Yesevî ile başlayan tasavvuf hareketi, A nadolu'ya geldi. B ilhassa H orasan ve başka T ürk y u rtların ın Moğol istilâsı altın a girm esinden sonra b u rad ak i T ü rk ler A nadolu'da b ir sığınak buldulai'. Mâ­ nevî b ir göç halinde A nadolu'ya geldiler. H orasan Erenle­ ri olarak isim yaptılar. Bu göç akım ı uzun zam an devam etti. H attâ Kaygusuz A bdal'ın şeyhi Abdal Mûsâ'mm da H oy'dan geldiği bilinm ektedir.

B unlar Anadolu'ya yepyeni fikir, ahlâk ve im ân can­ lılığı getirdiler. Büyük şehirlerde dergâhlar ku ru ldu , ka­ saba ve köylerde tekkeler açıldı, h e r ta ra fta sofiler halkı

(39)

irşa t etmeğe koyulunca âd eta b ir m isyon hareketiyle Ana dolu’da tasavvuf hızla yayıldı.

3. X III. ve XIV. yüz y ıllard a A nadolu'da siyâsî b ir istik rar, sağlam b ir devlet oto ritesi yoktu. Moğol akınları ile m em leket yağm alanıyor, yakılıp yıkılıyordu. H içbir yerde can ve m al güvenliği kalm am ıştı. H erkes huzursuz­ du. İşte b u ş a rtla r altınd a insana m ânevi b ir âlem in sesini duyuran, insanları kardeş gören, yardım cı olm aya dâvel eden, Allah’ın m üm taz b ir kulu olm ayı öğütleyen tasav­ vuf cereyanına sım sıkı sarıldılar. T arikatın m ânevi hava­ sında ve şeyhlerin nüfuzu altın d a h uzur bulm aya çalıştı­ lar.

A rtık tasavvuf, saray ve konaklarda, şiir ve edebiyat­ ta b ir san ’a t u n su ru olurken halk arasında da ahlâkî öğüt­ ler şeklinde yayılıyordu. B unu su ltan lar da benim sem işti. Bu devirde tasavvufun asıl dayanağı Ahîlilcti. Zira, Ahîlik dînî - İktisâdi b ir teşkilâttı. O, yalnız dünya değil, hem dünya hem de âh ireti berâb er yürütm eye çalışan b ir teş­ k ilattı. Bu esnaf ve zenaatçiler birliği zam anla tasavvufî b ir renge bürü nd ü. Bektaşilik, Melâmilik, N akşibendîilik, B ayrâm îlik gibi millî ta rik a tla r hep bu teşkilâtdan çıktı"^.

îş te b ü tü n bu şa rtla r neticesinde Antalya bölgesi de tasavvuf akım larının yayıldığı b ir yer oldu. Şehir, köy ve kasab alarda açılan dergâhlar, tekkeler hepsi tslâm D ini’- nin şeriat ölçüleri içinde, m ânen ve m addeten k o rk u için­ de bulunan b u in san lara b ir k u rtu lu ş kapısı oluyordu. îş ­ te Alâiye Beği’nin oğlu Alâeddin Gaybî Bey de bu mânevi havaya k ap ılanlardan b iri oldu. Onun babasının sarayını terkedip Abdal M ûsâ’ya m ürîd olm asıyla T ü rk Tekke ede­ biyatı, yeni çoşkun ve sam îm i b ir ses duydu.

(40)

B İ R Î N C Î B Ö L Ü M

KAYGUSUZ ABDALIN HAYATI

Tanınm ış velîlere â it m enâkıbnâm elerin birk aç çe­ şidine rastlam ak m üm kündür. Zira velîlerin vefâtından so nra h ay atları etrafın daki rivâyetler ağızdan ağıza dola­ şarak m enkabeleşm ekte ve b u n la r 'bilâhare «m e n â k ı b- n â m e» adı verilen eserlerde toplanm aktadır.

Kaygusuz A bdal'a âit m enâkıbnâm e h ülâsa olarak da olsa M ehmed F uad K öp rü lü ’, M uhtar Y ahya Dağlık Va­ h it L ûtfî Salcı^ Rıza Nur^, R udolf Tschudi^ ve Jakob, Hallauer* ta ra fın d an neşredilm iştir. Söz konusu neşirler b ir birind en pek farklı değildir.

1) M. F. Köprülü, Abdal Mûsâ, IHirk Kültürü, Şubat 1973, sayı : 124, s. 198 - 207. (Bu makale, daha önce yarım olarak «Türk H alk Edebiyatı Antolojisi,» İstanbul 1935’te negredilm lştlr.) 2) M. Y. Dağlı, K aygusuz Abdal, İstanbul 1941., s. 7 -1 3 . 3) V. L. Salcı, K aygusuz Abdal H akkında E tüdler I - V , İstan ­

bul 1949 - 50, T ürk Folklor A ragtırm aları, C. 1, s a y ı : 1, s. 14 - 15, sayı : 2, s. 31 - 32, sayı : 4, s. 52 - 54, sayı : 5, s. 74-75, sayı : 7, s. 102 - 103.

4) R. Nur, K aygusuz Abdal, Gaybi B ey, Kahire’de B ektaşi Tek-

yesinde B ir M anüskın, T ürk Bilik Revüsü, nu : 5, Yıl ; 1935, 3. 78-90.

5) R. Tschudi, Die B ekehrung des Kaighusuz. A u s einer tür-

kischen HeiUgenvita, In Schwelzerisclıes Arschiv fü r Volks-

kunde, Bd. 47 (1951), s. 203-207.

6) J. H allauer, Die Vita des İbrahim bin Edhem, Basel 1925, s.

(41)

H usûsi kütüphanem izdeki M enâkıbnâm e’; K öprülü, Dağlı ve T schudi’nin verdiği hü lâsalard an farklıdır. Bu hülâsalard a Kaygusuz, M ısır'a k ad ar gitm ekte ve geri dön­ m em ektedir. Bizdeki nü shâda ise H acc'dan dönüp Abdal M ûsâ'ya kavuşur. H ülâsalarından anlaşıldığına göre R. N u r'u n ve V. L. Salcı’nm dayandığı nü sh alar da bizdekinin aynıdır. Biz K aygusuz'un m enkâbevî hayatını anlatırken esas itibariyle elimizdeki nüshaya dayandık. Yalnız eksik kısım lar için diğer n ü sh alara baş vurduk.

7) Elimizdeki nüsha : sah. 53; ölç. &Sxl6, 19.5x12 cm; st. 17;

yz. n e stâ lik /rik ’a; kt. s a n âbâdî; c. ciltsiz.

Yazm anın başından bir, sonundan bir veya iki yaprak nok­ sandır. B u bakımdan m üstensiM ile istinsah tarihini bilemi­ yoruz. Dil husûsiyetleri; elim izdeki nüshanın X V I - XVI I . yüzyıla âait bir bagka nüshadan kopya edildiği intibaım ver­ m ektedir. Jf6. sahifede bitm ektedir; yazm ada bundan sonra Abdal M ûsâ’ya Ait bazı rivâyetler, K aygusuz’un ^Minhernû-

Referensi

Dokumen terkait

Akan tetapi sejak tahun 1940 hingga tahun 1942, kerusuhan yang disebabkan oleh kelompok pergerakan sering terjadi di Sumatera Timur dan ditambah lagi dengan serangan dari Jepang

Abstrak: Tujuan dari penelitian ini adalah untuk memperoleh bukti empiris mengenai pengaruh leverage, profitabilitas, kepemilikan institusional, dewan komisaris independen,

Pemikiran pendidikan al-Ghazali dapat kita lihat dari perjalanan hidupnya yang kental dengan tradisi keilmuan dan juga pada buah karyanya yang tertuan

diterbitkan oleh Penanggung Jawab Anggaran (PJA) harus dilengkapi dengan dokumen-dokumen pendukung serta telah ditandatangani oleh Penanggung Jawab Anggaran (PJA)

Berdasarkan penelitian ini dapat diketahui bahwa media online yang dilengkapi berbagai fitur dan memiliki kemampuan menjalankan lima fungsi pemasaran digital merupakan

Surakarta Jawa Tengah ) yang telah melayani dalam Ibadah Hari Minggu, 15 Januari 2017 pada PK. 18.00 WITA di GPIB Jemaat “Bukit Sion” Balikpapan. Tuhan Yesus

Berdasarkan rumusan masalah yang dikemukakan sebelumnya, maka kesimpulan yang diperoleh dalam penelitian ini adalah sebagai berikut: (1) Deskripsi penalaran logis peserta

Lampiran 5: Gambaran Responden Menurut Pengetahuan pada Pasien yang Berkunjung ke Puskesmas Kecamatan Jagakarsa Bulan Maret 2011 Pernomor Kuesioner No Pengetahuan Hipertensi 1