K ü ltü r Bakanlığı, büyük A ta tü rk 'ü m ü zü n do ğ um unun 100’ncü yıld önü m ü m ü nâ seb e tiyle ül kem izde ya yınlanm ış v e b ir evvelki ne sille r ta rafından sevgi ve m erak ile okunarak tü ke tilm iş olan çok değerli e s e rle r yanında, ya yın hayatı mıza ilk defa katılan eserle ri Tü rk m ille tiyle onun ye tişen evlatlarına sunm ak istem ektedir. Eliniz de tu ttuğunuz bu kitap onlardan birid ir.
D e ğ e rli b ir ya za rım ızın anlattığı gibi A ta tü rk kendisine yaklaşıldıkça g özlerde büyüyen b ir zirve gibid ir. Bu kitap v e bu seride çıkan ki taplar o zirv e ye yaklaşm ak isteyenlere b ire r ba sam ak olacak ve okuyucu, Tü rk Vatanını kurtar m ış olan bu büyük insana bu basam akları çıka rak hayranlık ve se vg iyle kavuşm anın m u tlu luğ u nu duyacaktır.
Cihad BABAN Kültür Bakanı
İ Ç İ N D E K İ L E R ;
Sayfa SÖZBAŞI ... X III
G İ R İ Ş ... 1
A) XIII - XV. YtJZYILLARDA ANADOLU’NUN SİYÂSÎ, İÇTİMÂİ ve KÜLTÜREL DURUMU NA UMÛMÎ BİR BAKIŞ ... 1 a) Siyâsî durum ... 3 b) İçtimâi durum ... 1 0 1. Göçebeler ... 10 2. K öylüler ... 12 3. Şehir hayatı ... 13 c) Kültür durumu ... 17
B ) KAYGUSUZ ABDAL’IN YAŞADIĞI DEVİRDE TEKE İLİ ... 21
B i R t N C İ B Ö L Ü M
K A Y G U SU Z A B D A L 'IN H A Y A TI 27 A) KAYGUSUZ ABDAL’IN MENKABEVÎ HAYA
TI (MENİKIBNÂME’YE GÖRE) ...29
1. Ailesi, Çocukluğu, Tahsili ve Y etişm esi ... ...29
2. Abdal M ûsâ’ya İntisâbı ... 30
3. Mahlâs Alışı ... ...41
4. Şeyhinden İcâzetnâm e Alm ası ...42
5. M ısır'a Gidişi ... ... 44
6. Hacca Gidişi ... ... 54
7. D önüşü ... ... 55
B ) KAYGUSUZ ABDAL’IN HAKÎKİ HAYATI 57 1. D oğum Târihi ve Yaşadığı Devir ... ... 57
2. A ile si ... 70 3. Adı ve Mahlâsı ...7 5 4. Seyahatleri ... ...78 5. Ö lüm ü ve Mezarı ... ...8 4 6. Netice ... ...3 7 Sayfa
I K Î N C İ B Ö L Ü M
Sayfa K A Y G U SU Z A B D A L 'IN E S E R L E R İ N İN
T A V S İF L E R İ V E H Ü LÂ SA L A R I KAYGUSUZ ABDAL’IN ESERLERİNİN TAVSİF
LERİ VE HÜLÂSALARI ... 89
L NÜSHA TAVSİFLERİ ... 92
A) İstinsah Tarihi Belli Olan Nüshalar ... 92
B ) İstinsah Tarihi Belli Olmayan nüshalar ... 98
i l ESERLERİN HÜLÂSALARI ... 104
a) Manzum Eserleri ... 104
1. Dîvan ... 104
2. G ülistan ... 106
3. M esneviler ... 109
aa) Birinci M esnevi ... . 109
bb) İkin c i M esnevi ... 114 cc) Üçüncü M esnevi ... 118 4. G evhernâme ... 119 5. M inbernâm e ... 120 b ) Mensur Eserleri ... 121 1. Budalanâm e ... 121 2. Kitâb-ı Miglâte ... 129 3. V ücüdnâm e ... 137
c) Manzum + Mensur (Karışık) Eserleri ... 141
1. Dilgüşâ ... 141
Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M
Sayfa K A Y G U SU Z A B D A L 'IN E S E R L E R İN İN Ş E K İL B A K IM IN D A N İN C E L E N M E S İ ... 152 I. VEZİN ... 152 a) Aruz ... . 153 b) Hece ... 159 II. KAFİYE ... 165III. NAZIM ŞEKİLLERİ ... 169
a) Dîvan Edebiyatına  it Nazun Ş ek illeri... 169
1. Gazel ... 169
2. M esnevi ... 170
3. Kaside ... '.••• 170
4. Tercî-i B end ve Terkîb-i Bend ... 170
5. M üstezâd ... 171
b ) Halk Edebiyatına Âit Nazım Şekilleri ... 172
1. İlâhî ... 175
2. Şathiye ... 176
3. N u tu k ... 178
IV. DİL VE İJSLÛP ... . 180
a) Gramer Şekilleri ve Kelime Hâzinesi •... 180
1. Gramer Şekilleri ... 180
2. K aygusuz’un K elim e H âzinesine U m ûm î B ir B akış ... 181
3. B ugüne Göre Arkaik K elim eler ... 182
b) Anlatım Şekilleri ... 185
1. Nasihat, ve H itap Yoluyla A n la tm a ... 186
2. Doğrudan Doğruya A nlatm a (Expositicm ) 189 3. T ahkiye ... 191
4. M ükâlem e ve Sual Yoluyla Anlatm a ... 193
5. Tasvir ... ....196
6. Delil ve îs b a t Yoluyla Anlatm a ... ....197
c) Diğer Üslûp Husûsiyetleri ... ....198
1. T ekrir ... ....198
2. Seci ... ....201
3. Mecaz ... ....2 0 1 4. Atasözleri ve D eyim ler ... ....208
5. H alk Söyleyişleri ...212
D Ö R D Ü N C Ü B Ö L Ü M
KAYGUSUZ ABDAL'IN ESERLERİNDE
DİN VE TASAVVUF
... ....216 l . DİN ... ....216 a) İtikat ... ....216 1. Allah ... ....216 2. M elekler ve Şeytan ... ....220 3. K itaplar ... ....224 4. Peygamberler ... ....225 5. Â hiret ... ....2306. Kazâ ve K ader - H ayır ve Şer ... ....236
b) İbâdet ...239
1. Kelime-i Şehâdet ... ....240
2. N am az ... ....242
3. Oruç, Zekât, Hac ... ....245
c) Ahlâk ...246
1. K ibir ve Riyâ-Tevâzu ve S a flık (Riyasız-h k ) ... ... ....247
2. Hase.d ve K in ... ...250
3. C im rilik ...250
4. Edeb ... ....252
ç) Diğer Dînî U nsurlar... 254 1. Âyetler ... 254 2. H adisler ... 258 II. TASAVVUF ... 261 a) Vahdet-i Vücûd ... 261 1. Ezelde Vahdet-i V ücûd ... 261 2. H alde Vahdet-i V ücûd ... 265 aa) Gayr-ı H ak ... . 267 bb) E n e ’l-H akk ... 269 cc) K endini bilm ek ... . 271 çç) Tecellî ... 274 dd ) V ahdet - K esret ... 276 ee) T evhid ... ... 276 ff ) N işan - Bînişan ... 277
gfi) Ten - Cism - V ücûd - C â n ... 277
hh) Gönül - S ır - Pinhân ... 278
3. Ebedde Vahdet-i V ücûd ... 281
b) Elest Meclisi ... 283
1. A dem dom ... 283
2. Vatan-ı aslî - Pür kat (H icran) - Vuslat ... 284
c) Allah’ın Dîdânm Görme (rü’yetullah) ... 285
ç) Teferrüc ... 286
d) Merâtib-i e r b a a ... . 287
e) EvUyâ ...'... 290
N E T î G E ... 296
B İ B L İ Y O G R A F Y A ... 306
A) Kaygusuz Abdal’ın E ser leri... 311
B ) Umûmî Bibliyografya ... 317
İ N D E K S ... 317
Yanlış - Doğru Cetveli ... 343 Sayfa
R a hm etli B abam Ali GÜZEL’în Aziz Rûhuna...
K I S A L T M A L A R AG : A bdurrahm an Güzel (nüsh âsı). A. g. e. ; Adı geçen eser
A. g. m. : Adı geçen m akale A. Ü. : A tatü rk Ü niversitesi b. : bin (oğul) baş : b aşlar Bd. : B and (.Cilt) Bl. : Bölüm C. : Cilt c. : Cilt nev’i Derg. ; Dergi
DTCF. : D il-T arih Coğrafya Fakültesi Ed. ; E debiyat
Fak. : F akülte
Gnl. : Genel
GOD Geschichte der osm anischen D ichtkunst, bis au f unsere Zeit.
K. : K itaplığı
kt. : Kâğıt
ktp. ; K ütüphâne Mar. : M arburg N üshası
Ms. : Yazma Müz. : Müze nu. : nu m ara ölç. : ölçüsü st. : satır s. (sh .) : Sahife
TŞA : Tekke Şiiri A ntolojisi TK : T ürk K ültü rü
V. (V ar). : V arak
s Ö
Z BA ş
IÇalışmam ızın konusu Kaygusuz A bdal’ın H ayatı ve E serleri'dir. Bilindiği gibi Kaygusuz Abdal, Tekke Edebi- y atı'm n en m ühim tem silcilerinden b irid ir. Bu edebiyâta â it ferdî m ahsûller, Tüa*k H alk E d ebiyatı'nm konusu içine girm ektedir.
Kaygusuz A bdal’m H ayatı ve E serleri ile Edebiyat T arihim izdeki yeri ve günüm üze k ad ar devam edegeleu şöhreti nisbetinde ciddî ve derinlem esine b ir araştırm a yapılm am ıştır. Edebiyat T arihlerinde ve A ntolojilerde onun b ü tü n eserleri göz önünde tu tu lm ad an bâzı muayyen şiirleri verilm iş, san ’atı hak k ınd a da b irb irin in tek ra rı olan birk aç cüm lelik bilgi ile yetinilm iştir. Bu sebeple biz, Onun bugüne k ad ar tanm agelen şahsiyetinin farklılı ğını ve bütünüyle eserlerini tan ıtm ay a çalıştık.
F u ad K öprülü, M ısır’d a B ektâşilik ve Abdâl M ûsâ adlı m akalelerinde, Kaygusuz etrafın d ak i m enkabeleri tâ rih î te n k it süzgecinden geçirm ekte ve Kaygusuz Abdal ile Abdal M ûsâ arasındaki m ünâsebeti incelem ektedir.
Rıza N ur, Kaygusuz Abdal adlı m akalesinde esas iti bariyle M ısır'da bulduğu b ir m enâkıbnâm e nüshasını bize tan ıtm ak ta, b u arad a K aygusuz’u n hayatı üzerinde du r m ak tadır.
M uhtar Yahya I>ağlı, K aygusuz Abdal adlı eserinde, K aygusuz'un şiirlerindeki Rûm eli'ye âit bâzı y er adlarıyla şahıs adların dan hareketle o n u n hayatını aydm latm aga
çalışm akta, fak a t bizce yanlış sonuçlara ulaşm aktadır. Dağlı’nın eserinde y er alan K aygusuz'a â it şiirler ise onun bâzı m ühim yazm aları elden geçirdiğini gösterm ektedir.
A bdülbâki G ölpm arlı’n ın b u konudaki neşriyâtında verdiği bilgiler ise hem çok cüz'î, hem de bâzan birbirle- riyle m ütenâkızdır.
A raştırm am ızın bilhassa «K aygusuz'un H ayatı» bö lüm ünde b u eserler ve diğerleri e tra fh ca ele alm arak gö rüşlerim iz belirtilm iştir.
Biz b u çalışm am ızda K aygusuz’ım b ü tü n eserlerini inceledik. Onun bugüne k ad ar bilinen eserlerinin yanın da, daha b aşk a eserlerinin de olduğunu tesb it ederek, bun la rı da incelem emizde değerlendirdik. Bu eserim izde, bil hassa M arburg ve A nkara Genel K itaphğı'ndaki en eski yazm aları esas aldık. Böyle b ir çalışm a içinde onun yüz lerce v arak dolduran eserlerini m etin o larak vermemiz m üm kün değildi. B u bakım dan çalışm am ızın ikinci bölü m ünde eserlerinin hülâsalarm ı vererek; diğer bölüm lerde de m isâlleri bol ve uzun tu tu p , b u boşluğu doldurm ağa çalıştık.
M etinleri; m atbaalarım ızda transkripsiyon işâretle- rin in bulunm am ası sebebiyle transkripsiyonlayam adık. F ak at m üm kün olduğu k ad ar E ski Anadolu T ürkçesi’nin dil husûsiyetlerini tebârüz ettirm eye çalıştık. Aldığımız örneklerde bâzı vezin, kelim e ve ifâde h ataların ın bu lun m ası m uhtem eldir. E serlerin tenkitli m etinleri henüz neş- redilm ediği için b u tü r h ata ları düzeltm e cihetine gitm e dik. Bu h a ta la r doğrudan doğruya Kaygusuz A bdal'a âit olabileceği gibi, m üstensihlere â it de olabilir. Zaten Kay gusuz Abdal’ın şiirlerinde bâzı aruz h ataların ın bulunm ası, devri icâbı, tabiî sayılm alıdır. K anaatim izce b u eserlerin din, dil, k ü ltü r ve tâ rih açısından a y n c a incelenip değer
lendirilm esi gerekir. Bu bakım dan, biz de O 'nun b ü tü n eserlerinin tam am ını Kaygusuz Abdal Serisi ad ı altın d a neşre hazırladık. B u k itap b u serinin ilk m ahsülüdür.
Kaygusuz'un yetiştiği devir ve çevreyi tanım ak m ak sadıyla girişte, hem A nadolu’nun, hem de A ntalya’nın ve yöresinin siyâsî, iktisâdî, içtim âi ve k ü ltü rel târih leri um ûm î olarak ve kısaca verildi.
B irinci B ölüm ’de K aygusuz'un hayatını inceledik. M enkabevî hayatı için, elimizde bulu nan m enâkıbnâm e nüshasını (AG nüshası) ele aldık. H akiki hayatı bölüm ün de bugüne k ad ar yapılm ış çalışm aları te n k it süzgecinden geçirerek, Kaygusuz’un yaşadığı devir, adı, âilesi, seyâ- h atleri ve ölüm ü hak kınd a bâzı sonuçlara vardık.
İkinci B ölüm ’de, kütüphânelerdeki yazm alardan eski olanlarının tam tavsifleri verildi; yakın devre â it olanla rın sâdece künyeleri verilm ekle yetinildi. Ayrıca b u bö lüm de Kaygusuz’u n eserleri geniş olarak h ülâsa edildi.
Üçüncü B ölüm ’de eserler şekil b akım ından incelen di. Vezin, kafiye, nazım şekilleri, anlatım çeşitleri ve dil- üslûp husûsiyetleri ele alındı.
Son bölüm de Kaygusuz’u n eserlerindeki dînî ve ta- savvufî u n su rlar m adde m adde ele alın arak bol örneklerle gösterildi.
Bibliyografyayı iki kısm a ayırdık. B irinci kısım da k ütüphânelerdeki yazm alar, alfabe sırasına sokularak lis telendi. îk inci kısım da faydalandığım ız eserlerle, Kaygu suz hakk ın daki um um î bibliyografya verildi.
D oğrudan doğruya Kaygusuz A bdal’ın eserlerine da yanan b u çalışm am ızla onun hayatı, san ’a tı ve edebî şah siyetinin d aha çok gün ışığına çıktığına inanıyoruz.
Bu çalışm alarım sırasm d a yakın ilgi ve teşviklerini gördüğüm hocam Prof. Dr. Ş ü k rü E lçin'e şü k ran lan m ı sunm ayı b ir borç bilirim .
A ynca çalışm alarım sırasında y ardım larını esirge m eyen Doç. Dr. Ahmet B. E rcilasun ile Doç. Dr. Âmil Çe- lebioglu’ya d a teşekk ü r ederim .
K ü ltü r Bakanlığı, A tatü rk ’ü n D oğum unun Yüzüncü Y ıh Y ayınları B ürosu B aşkam Yavuz B ülent B âkiler'in eserin basım ı için gösterdiği gayrete m innettarım . Ese rin basım ını en iyi şekilde gerçekleştirm ek için çalışan B aşbakanlık Basım evi M üdürü îlh a n Gülsün ile m atb aa personeline de teşekkürlerim sonsuzdur.
Ankara, 2 N isan 1981 A bdurrahm an GÜZEL
H âcettepe Ü niversitesi Sosyal ve Îd a rî Bilim ler Fakültesi
G İ R İ Ş
A) X III-X V . YÜZYILLARDA ANADOLU'NUN S İ YÂSÎ, İÇTİMÂ! VE KÜLTÜREL DURUMUNA
UMÛMİ B İR BAKIŞ B ugünkü T ürkiye’nin Asya k ıt'asın d ak i b ü tü n top rak ların a verilen «Anadolu» ism i, O rtaçağdan itibaren, bâzan b ir m em leket adı, bâzan b ir yönetim bölgesi veya bölge adı olarak kullanılm ış ve b u m em leketin sahası za m anla değişikliklere uğram ıştır. Anadolu sözü, Selçuklu lar devrinde b ir yönetim bölüm ünün adı olm ak tan çıkm ış ve b u nd an sonra coğrafî b ir kavram olm uştur.
O sm anlılann ilk devrinde eyâlet teşkilâtı “düzenle nirken, kısm en X. yüzyılda Doğu Rom a im p arato rlu ğ u ta rafın dan isim lendirilen «Them a Anatolika» nın yerinde, fak at ondan dah a geniş, b ir «Anadolu eyâleti» k urulm uş ve b u ad, im p arato rlu ğ u n «Rumeli Eyâleti» m ukâbili ola rak k u llanılm ıştır’.
X III. yüzyılda Anadolu, Selçuklu su ltan ların ın hâ kim iyeti altındadır. Bu asır, Anadolu S elçukluları’nm hem en parlak, hem de yıkılış devirleridir. S ultan Alâed- din, 1220’de bu devleti m ânevi ve m addî k u d ret bakım ın dan en ü st seviyeye u la ştırm ıştır. F akat 1232'de Moğol- lar'ın A nadolu’ya sald ırm aları ile Selçuklu İm
paratorlu-1) Bak. ÎA, Anadolu maddesi, C. 1, s. 428; TA, A tiadolu maddesi, C. 2, s. 404 - 416.
ğu'nun d u ra m u kötüleşir. B ir ta ra fta n 'Moğol istilâsı, öte ta ra fta n türeyen eşkiyâ ve m ezhep - ta rik a t isyanları hem devleti, hem de halkı derm ansız bırak ır. Devletin otoritesi sarsılır ve halkla arası açılır. X III. yüzyılın sonlarına doğ ru artık m üstâkil beylikler devri b aşlar ve 1308’de Ana dolu Selçuklu Devleti resm en son bulur.
XIV. asırd a Osm anlı Devleti’ni y aratan ve onun sü r atli inkişâfına im kân veren m addî ve m ânevi kuvvetlerin m enşeini bulm ak, b u siyâsî k u ru lu şu teşkil eden esas ana u n su ru tesbit etm ek için önce X III. yüzyıl Anadolu cemi yetinin içtim âi şartların ı bilm ek lâzım dır. X III. asırdaki içtim âi, İktisadî, kültürel durum XIV. asırda da devam et m iştir. X III. asır, Anadolu T ârih i'n in siyâsî değişiklikler bakım ından en hareketli devridir. B unun neticesi olarak m üteâkip asırlarda, bilhassa Osm anlı im p arato rlu ğ u ’nun ku ruluşu esnâsm da b ir intikal ve teşekkül safhası olarak bu harek etlerin te sirleri görülm üştür. Anadolu Selçuklu İm p arato rlu ğ u ’n u n siyâsî ve k ü ltü rel bakım dan en yük sek devresine varm ası, dördüncü Haçlı Seferi’nden sonra Bizans im p a rato rlu ğ u ’nun A nadolu'daki enkâzı ü s tü n d e İznik ve Trabzon D evletleri’n in kurulm ası, M oğolların Anadolu’ya fiilen hâkim o larak Selçuklu hâkim iyetinin b ir bölge hâline gelmesi, Anadolu T ü rk le rin in büyük II- h an lılar im p arato rlu ğ u içine girm eleri, Ilh an lılara rakip olan M ısır - Sûriye M emlûk im p arato rlu ğ u ile dost ve m üttefiki A ltınordu Im p arato rlu ğ u ’nun A nadolu’da siyâ sî b ir rol oynam aya başlam aları, İsta n b u l’da Bizans im p arato rlu ğ u ’n u n te k ra r ihyâsı hep b u asırdadır. B unlar, XIV. asrın ilk y arısında O sm anlı Devleti’nin kuruluşu n u hazırlayan sebeplerdir.
X III. asırd a zuhûr eden b u siyâsî hadiseler, içtim âi h ay atta da tesir ve tepkilerini gösterm iştir. T ürkiye’de
asırlarca m üessir olm uş b irtak ım büyük tasavvuf ta rik a t larının teşekkülü de yine b u asırda olmuştur^.
XIV. yüzyılın ilk yarısında ise Anadolu küçük bey likler arasın d a bölüşülm üş b ir durum daydı. Ülkede «Tek Devlet Gücü» m evcût değildi. 1308’de Selçuklu Devleti’nin resm en yıkılm asm dan so n ra Selçuklu to p rak ları üzerin deki karışık lıklar sü rerk en h alkın vaziyeti, b ir önceki yüz yıldan daha iyi değildi. Isyânlar, güvensizlik ve kanunsuz luk, ta rik a tla rın da çoğu bozguncu şeyhlerin öncülüğünde yıkıcı hareketlere başlam ası hep bu yüzyılda olm uştur.
Bu asırd a cesûr beyler, Alp E renler, Ahî reisleri b ir «cihad» hareketiyle A nadolu’5Ti h iristiy an lard an k u rta r m aya çalışıyorlardı. B u esnada devlet gücüne sahip Kara- m anoğulları (1250 - 1487) ve O sm anoğulları (1299 -1924) beylikleriyle karşılaşıyoruz.
Osm anoğulları, b u yüz yılın b aşınd a Söğüt yöresinde b ir küçük beylik iken, yavaş yavaş A nadolu'nun b ü tü n ü ne el koyan, T rakya’da zaferler kazanan sayılı b ir devlet haline gelm iştir. B ilhassa 1. M urad ve Y ıldırım Bâyezid zam anlarm da Anadolu birliği kısm en sağlanabilm iş, B ur sa büyük b ir T ü rk B aşkenti olm uştur.
a ) Siyâsî d u ru m
X III. asır A nadolusuna Selçuklu Devleti hâkim di. Selçuklular X II. asrın ikinci yarısınd a kendilerine rakip olan D ânişm endlileri, M engüçeklileri, S a ltu k lu lan , Artuk- luları ya b ü sb ü tü n yok etm işler, ya da küçük b ir beylik hâlinde bırakm ışlardı. S ırf iktisâdı sebeplerle I. Gıyâsed- din K eyhüsrev 1207’de A ntalya’yı, I. îzzeddin Keykâvus da
2) B ak .: M. F. Köprülü, Osmcmh İmparatorluğu’nun Kurulusu, A nkara 1972, 2. baskı, a. 67 - 69.
1214’de S inob’u zaptetm ekle Akdeniz ve K aradeniz’i Sel çuklu Devleti’nin dış ticâret m erkezleri haline getiriyor lardı. B ilhassa A ntalya’nın zaptı, ileride Kaygusuz’u n ye tişeceği m u h itin hazırlanışı bak ım ın d an m ühim dir.
Bu asrın b aşınd a A nadolu’n u n siyâsî tarih i itibariyle m ühim olan diğer hâdiseler ise, îznik îm p ara to rlu ğ u ’nun k u ru luşu ile K aradeniz kıyılarında Trabzon îm p a ra to rlu ğu’n un ku ruluşu du r.
X III. a srın b irinci y a n sı, I. Alâeddin K eykûbad dev ri, Selçuklu İm p ara to rlu g u ’nun en kuvvetli ve p arlak dev rid ir. Ticârî gayelerle A nadolu’n u n güneyinde Anamur, Alâiye vb. b irtak ım m üstahkem kalelerin zaptedilm esi, K ırım ’ın Soğdak lim anına b ir askerî kuvvetin gönderil m esi, küçük E rm en istan ’ın te ’dibi,; Doğu A nadolu’nun b ü tü n sâhaları, bilhassa K ahta, Çemişgezek, Erzincan, Erzurum , Ahlat gibi m ühim askerî ve İktisadî merkep lerin zabtı, so nra M oğolların önünden kaçan Celâleddin H arezm şâh’ın Azerbaycan ve İ ra n ’da ku rd u ğ u devletle m uvaffakiyetli savaşlar, dâhilde b irço k im âret, kervansa ray, yol, câm i vb. vücûda getirilm esi hep bu devrin eseri dir. Alâeddin, batıyı değil, doğuyu ele geçirmeyi, H aleb'i ve kuzey Sûriye’yi de zabdetm eyi istiyordu. Fiilen bu na m uvaffak olam am akla beraber, şark tak i b ü tü n kom şu larm ı k o rk u tara k büyük b ir siyâsî nüfuz ıkazanmıştı.
X III. a sır Anadolu ta rih in in en m ühim siyâsî h âd i seleri «Moğol istilâsı» dır. I. Alâeddin K eykûbad’ın son zam anlarında A nadolu’daki T ü rkler ve R ûm lar için büyük b ir tedirginlik olan b u tehlike, A lâeddin’in kuvvetli siyâ seti sâyesinde atlatıldı, h a ttâ oğlu II. K eyhüsrev de şark ta bâzı yeni fü tû h atlard a bulundu. F akat dâhilî id âren in bo zukluğu, Celâleddin H arezm şâh’m ölüm ünden sonra, Ana dolu’daki H arezm li bâzı T ü rk aşiretlerinin büyük ta h ri
b atlarla Selçuklu h u d u tların d an çıkm ası ve A lâeddin’in onlarla mücâdeleye girm esi, zâten dış h arp lerd en yorgun olan Selçuklu Devleti'ni sarsm ıştı. B u esnâda b ir de Bâ- bâiler isyânı çıktı ve zorlukla b astırılabildi. İşte b u sırada Moğol tehlikesi k a t’î o larak baş gösterdi. M oğollar 1242’de E rzu ru m ’u zabtettiler, Selçuk hüküm dârı, kendi ordusu ve topladığı diğer m ühim kuvvetlerle Moğol istilâsına 1243'de K ösedağ h arbin d e k arşı koym ak istedi ise de m ağ lup oldu. B unun üzerine M oğollar, Sivas, K ayseri ve E r zincan’ı da zabdettiler. İşte b u m uhârebe Selçuklu İm p a ra to rlu ğ u ’nun çöküşünün ve A nadolu’n u n Moğol hâkim i yeti altına girişinin başlangıcı oldu.
A nadolu’n u n bu n d an sonraki siyâsî hayatı, a rtık Mo ğol h ü k ü m d arların ın irâdesine tâbidir. H er ne k ad ar Sel çuklu hânedânından bâzan b iri bâzan b ir diğeri ve bâzan da birkaç Şehzâde Moğol h anların ın yarlıklarıyla saltan at sü rü y o rlar idi ise de h ak ik atte Moğol işgâl o rd usu k um an d an ları m em leketi id âre ediyordu. Moğol istilâsından hem Selçuklu Devleti, hem de halk m uztaripdi. H alk her yönüyle istib d at altında huzursuzdu.
D urum b u vaziyette iken M ısır - Suriye İm p arator- luğu'nun k ud retli hü kü m d ârı B aybars, A nadolu’yu Moğol istilâsından k u rta rm a k m aksadıyla A nadolu’ya girdi ve K ayseri’ye k ad ar yürüdü. E lbistan H arbinde Moğol ordu sunu hezim ete u ğ rattı ise de, Anadolu halkından Moğol- lara k arşı istediği yardım ı görem eyince geri çekildi.
İlh an Abaka büyük b ir o rd u ile A nadolu’ya gelerek. M ısırlılarla b irlik olduğu bahanesiyle binlerce insanı öl d ü rttü , h a tta M ûinüddün Pervâne de b u n d an k u rtu lam a dı. B undan sonra A nadolu’n u n siyâsî du ru m u karıştı. M ısır - Sûriye M emluk İm p arato rlu ğ u A nadolu’daki siyâ sî d u rum u dikkatle tâk ip ediyordu. X H I - XIV. yüz yıl
la rd a Moğol kuvvetleri kum an d an ların d an Sülemiş ve D em irtaş isyanlarında âsiler M enüûklerden yardım b ek liyorlardı.
X III. asrın ikinci y an sın d a A ltm ordu İm p ara to rlu ğu’n u n da A nadolu'nun b u siyâsî karışıklığına kayıtsız kalm adığını zikretmeliyiz.
Hülâsa, X III. asır sonunda Ilhan lıların A nadolu'daki askerî idâresi, günden güne baskısm ı artırm asın a rağm en, sağlam b ir o to rite kuram am ıştı. Doğu ve O rta A nadolu’da ki askerî ve ticârî yollar üzerindeki m erkezlerde hâkim i yetleri varsa da, b u rala rd a n uzak yerlerde varlık ve h a kim iyetleri hissedilem ez olm uştu.
İşte b u dâhilî ve hâricî şa rtla rın tesiri altında, bir ta ra fta n A nadolu'daki Selçuklu Devleti’n in inkırâzı de vam ederken, diğer ta ra fd an da yeni bâzı T ü rk kuvvetle rin in varlığı göze çarpıyordu. B unların en eskisi I. Key- kû b ad zam anında m erkezi E rm enek olan K aram anlılar dır. K aram anlılar, Selçuklu D evleti'ne vâris olm ak iddi asıyla XIV. asrın b aşlarınd a K onya’yı iki defa alırlar. Bi rincide İlhanlIların Em îrü'l-Ü m erâsı E m îr Çoban ta ra fından 1315'te, ikinci defâ da E m îr Çobanoğlu Anadolu vâlisi D em irtaş tarafın d an 1320’da o rad an çıkarılırlar. D em irtaş'm M ısır’a firarın d an ve A nadolu’d a îlh an lılar hâkim iyetinin zayıflam asından sonra, Konya m erkez ol m ak üzere K aram anlılar Beyliği kuvvetli b ir devlet halin de gelişir.
X III. asrın ikinci y arısında A nadolu'nun batısın d a teşekkül eden diğer b ir kuvvet jGermiyan Beyliği’dir
(1260 - 1429). Germiyan Oğulları, Oğuzların Avşar boyun dandır. Devletin başkenti K ütahya idi. 1381’de K ütahya, Simav ve Tavşanlı O sm anlılara verilm iş, G erm iyan Oğul
G erm iyan Oğulları, B atı A nadolu’da m ühim yerleri kesin şekilde BizanslIlardan fethedip tü rk leştiren T ürk m en hânedânlarm m b aşınd a gelir. Aydın ve civarındaki Aydınoğulları, L âdik’deki İnançoğulları, M anisa'daki Sa- ruhanoğulları, B alıkesir’deki K arasioğulları, hiç olmazsa kuru luşların ın ilk zam anlarında Germ iyan Devleti’ne tâbi idiler. Germ iyan Oğulları XIV. asrın ilk y a n sın d a Batı Anadolu’daki b u beylikler üzerindeki hâkim iyetini sü rd ü rürken, doğu hudu d u nu da A nkara’ya k ad ar genişlettiği, h a ttâ b ir aralık Paflagonya’nın bâzı k ısım larına da m âlik olduğu söylenebilir. Paflagonya hâkim i U m ur Beğ, Ger miyan sülâlesindendir’.
X III. asrın so nlarında beliren A ntalya ve civârında- ki H am idoğulları (1280- 1391) ile E şrefoğullarım (1280 1326), K astam onu’daki C andaroğullan (1291 - 1461) m da ilâve edecek olursak, b u devrin en m üh im siyâsî teşek küllerini tam am lam ış oluruz^.
XIV. asrın başın d a Ilh ân î ta h tın a U lcaytu Hüdâben- de’nin cülûsundan sonra, Anadolu Valiliğinin ihdası, bu im p arato rluğu n zor günler yaşadığım gösterir. N itekim 1322’de isyân eden D em irtaş, babası tara fın d an m ağlup edildi ve 1327'de M ısır'a iltica etti. K onya d a b u sıralarda k a t’i olarak K aram an lılar’m eline düşm üştü.
O sm anh Devleti’n i ku racak olan p sm a n o ğ u lla n n ın ataları, en kuvvetli ihtim âle göre, 1071 M alazgirt
zaferin-3) B ak : tsm âil H akkı Uzunçarşılı, Osnumlt Tarihi, C. 1, 3 baskı, A nkara 1972, s. 4 -1 2 , 6 3 -7 0 ; Yılmaz öztuna, B ü yü k Türkiye
Tarihi, c. 2, İstanbul 1977, s. 24 - 25.
4) B a k : M. F. Köprülü, a. g. e., s. 6 9 -8 4 ; J. H. Uzunçarşılı, a. g. e., c. 1, s. 4 8 -5 4 ; Y. Öztuna, a. g. e., C. 2, s. 34-47.
den hem en so n ra Doğu A nadolu'ya gelip yerleşen Kayı- la r ’ın reisleri idiler^.
Selçuklu S ultanı Alâeddin, E rtu ğ ru l Bey'e Bizans sı n ırların d a dirlik verm iştir. B u rad a m uhtem elen 1231‘de O sm anlı Devleti’nin nüvesi k u ru lm u ştu r. E rtu ğ ru l Bey, Türkiye ^m p arato rlu ğ u ’n u n b ir uc beyi duru m u n d ad ır.
Selçuklu T ürkiyesi'nin B izans'a k arşı b a tı sınırları, iki büyük u c beyi ta rafın d an koru nm ak tadır. Kuzeyde K astam onu'da o tu ra n Çobanoğulları *ve Güney de Germi- yanoğullan, E rtu ğ ru l Bey 1281'de ölünceye k ad ar Çoban- o ğ u llan 'n a tâ b i idi.
E rtu ğ ru l Gazi'nin: yerine geçen oğlu O sm an Gâzi 1324'te k ad ar 43 yıl saltan at sürm üş ve B ursa'yı k uşattığı sırada ölm üştür. Yerine geçen O rhan Gazi, babasm m yıl lard an beri kuşattığ ı B u rsa’yı alarak (6 N isan 1326) Baş k en t yaptı.
S ultan O rhan, 1335’de, Ilh an lılar'a bağlılıktan k u rtu lur, m üstâkil ve askerî bakım d an da güçlü b ir devletin başı olur. 1324 - 1362’deki saltan atı, Bizans tm p arato rlu - ğu'ndan yaptığı devam lı fetihlerle geçer. 1329 Ma5as'ın d a îzn ik 'i fetheder. 2 M art 1331'de Pelekanon m eydan mu- hârebesinde Bizans İm p ara to ru 3. A ndronikos Paleogos'u yener ve osm anlıların gücünü A vrupa'ya dujoırur. Balıke sir - Çanakkale çevresinde saltan at süren K arasıoğulları’- m, 1345'te ilk T ürkm en Beyliği o larak Osm anlı Devleti'ne k atar ve Çanakkale boğazının Asya k ıtasını tu ta r. «Rumeli Fâtih!» olarak isim lendirilen O rhan G âzi'nin büyük oğlu Veliahd Gâzi Süleym an Paşa, Gelibolu, Rumeli, B alkanlar ve A vrupa'ya ayak basar. 1359'da ölüm üyle yerine kardeşi Gâzi M urad Bey (I. M urad) geçer. R4urad Bey daha 1359'da
M eriç'i aşarak D im etoka’yı a lır ve îsta n b u l su rların a ka d ar ak ın lar yapar. 1362’de b ab ası O rhan Gâzi’n in yerine geçer. D ört ay so nra 1362 Tem m uz’u n d a E dirne'yi fethe der.
A rlık Osm anlı Devleti, gerçek b ir im p arato rlu k tu r, D ünyanın güçlü devletlerinden biridir. Çok çekinilecek b ir askerî güce erişm iştir.
B irinci H açlı o rd usu n u S ırpsındığı’n d a 1364’te, ikinci H açlı o rdu sun u 26 Eylül 1371’de Çirm en m eydan m uhare besinde m ağlup eden I. JVlurad, B alkanları hızla ele geçirdi.
1386 - 1387’de ilk Osm anlı - K aram an savaşı çıktı. 20 H aziran 1389’daki Kosova zaferinde S ultân M urad şehit düştü. Yerine oğlu Y ıldınm Bâyezid geçti. Bu su retle Or h an Gâzi’nin bırak tığ ı devletin sınırları beş m islinden faz la büyüm üş oluyor ve b u iş, b ir nesilden (33 yıl) daha kısa b ir m üd det içinde gerçekleşiyordu. Tuna, kuzeyde sı n ır teşkil ediyor ve T ürk to p ra k la n B alkanlarda A tina' nın kuzey v aro şları ile B elgrad'm güney varoşları, doğu dan batıya doğru da K aradeniz’le Adriye Denizi arasında uzanıyordu.
1390 yılı ile 1391’in ilk y ıllarında I. Bâyezid kendisi ne «yıldırım» ünvânını k azandıran b ir s ü r’atle B atı Ana dolu T ürkm en beyliklerini Osm anlı birliğine k attı. 1391'- de Akdeniz kıyılarına indi, K aram anoğullarm ı te k ra r yen di. 1391’de E flâk Prensliği, O sm anlı hâkim iyetini tanıdı. E rtesi yıl Selânik ve Silivri fethedildi.
25 Eylül 1396’da Y ıldırım ; N iğbolu’da, b ü tü n Avru p a ’nın katıldığı b ir Haçlı ord u su n u m ağlup etti. Yıldırım H an, 1397'de A ttika ve M ora seferini yaptı. 1398'de Sam
s u n a geldi. Yıl sonunda K adı B urhaneddin devletine son verdi; Doğu A nadolu'ya dayandı*.
b ) İçtimâi durum
X III ve XV. a sırla r arasın d a Anadolu T ürkleri; y a şayış, şekil ve ş a rtla rı itibariyle üç a y n g rup hâlinde te t kik edilebilir.
1. Göçebeler
Göçebeler, a y n a y n yayla ve k ışlaklarda yaşayarak hayatlarını idâm e e ttiren yarı göçebe aşiretlerd ir. B unlar kendi ihtiyaçlarını kendileri tem in ederler. Ya zirâatla m eşgul o lurlar, ya hayvan sü rü leri yetiştirirler, yada O rta A sya'dan getirdikleri halıcılık sa n ’atı ve nakliyecilik ile uğ raşırlard ı. A nadolu'nun pek m e şh u r a tla n n ı da bunlar yetiştirirlerdi.
Göçebe aşiretler, b ab ad an oğula geçen reislerin idâ- resi altında, yazın yayla, kışın sehil denilen m uayyen yer lerde yaşarlardı. B un lar devlete, h e r yıl, yetiştird ik leri sürülerin adedine göre, vergi verm ekle m ükellef idiler. An cak askerî m aksatla h u d u t boylarına yerleştirilen aşiret lerden vergi alınm azdı. G erektiğinde orduya iltih ak edebi liyorlardı. Meselâ, Trabzon İm p ara to rlu ğ u 'n u n güney - ba tı sahasına yerleştirilen «Çepnî Kabilesi», X III. asrın son yarısında T rabzon'lularm Sinob’a k arşı b ir hücum larım geri p üsk ürtm üşlerdi. H u d u ttak i göçebeler fırsa t buld u k ça düşm an to p rak ların a ak ın lar yaparlardı.
Dahilî organizasyonları ve hukûki nizam ları olan bu aşiretler, Anadolu T ürklüğünün en temiz, en canlı b ir
suıaınu teşkil ediyorlardı. F akat devlet m efhum una yaban cı olan, aşiret nizarm h aricinde h içb ir nizam tanım ayan köylüye ve şehirliye istih fafla bak an b u disiplinsiz kitle ler, id âre m ekanizm ası biraz gevşediği zam an hem en b ir an arşi u n su ru olup, açık köylere, şehirlere, tü ccâr kâfile- lerine hücum dan, yağm adan, tah rib dend e geri durm uyor lardı. Bu davran ışlara tü rlü âm iller m üessir olm aktaydı,
Bu T ü rk aşiretleri um ûm iyetle m ü slüm an olm akla b eraber, h e r tü rlü ta a ssu p ta n uzak, dînin em irlerini tam olarak yerine getirem iyen, eski T ürk Ş am anlarm ın haricen İslâm laşm ış b ir devam ından b aşk a b ir şey olm ayan alevi - Türkm en bab alarının m anevî nüfuzu altın d a idiler. X III. asırd aki «Babailer Kıyâmı» b u n la rın iştirak ettik leri um ûm î b ir kıyam hareketid ir. Anadolu Türkm enleri a ra sında birço k m ürîdleri olan ve kendisini Allah’ın Resûlu olarak ta n ıta n B aba Resul - Allah, II. K eyhüsrev zam a nında K efersud ve M araş havalisindeki ta ra fta rla rın a «kıyam» em rini verdi. O nlar da b u n a zâten hazırdılar. Bu göçebe kitleleri, kadın ve çocuklarıyla berab er, şehir lere ve köylere saldırdılar. K endilerine k arşı çıkan Sel çuklu o rd u ların ı m ağlûp ederek, M alatya, Tokat, Amasya havâlisine hâkim oldular. Ancak s ü r’atle doğu h u d u tların dan g etirtilen b ir o rdu , b u korkunç isyanı kanlı b ir su re tte b astırab ild i (637/1239 - 1240) ve B aba Resul - Allah, yakalanıp asıldı.
H erhalde, tâ rih î kaynaklarda «siyah lib ash, kızıl börklü, a y a k la n çarıklı» o lara k vasıflandırılan bu göçebe Türkm enlerle, Moğol hâkim iyeti devrinde K aram anoğlu’- nun m aiyetinde K onya'yı istilâ eden Türkm enler, h a ttâ X III. asırd a H o rasan ’da Selçuklu İm p a ra to ru S an car’a is- yân eden Türkm enler, aynı içtim âi tip i tem sil ederler. Yer leşm iş halk ile göçebeler arasın d a b u içtim âi zıddiyyet se bebi ile, yerleşik züm reye m ensup âlim ler tarafın d an yazı 11
lan eserlerde, göçebe T ürkm enler aleyhinde şiddetli it h am lara ve h a ttâ iftira la ra tesâdü f olunur^.
2. K öylüler
A nadolu'da köylüler, dün de bugün de n ü fu su n m ü him b ir kısm m ı teşkil eitm iştir. Anadolu, ilk Selçuklu fü- tû h â tı zam anında nüfus itibariyle kalabalık değildi. Bi zans’ın İ ra n ’la ve îslâm larla asırlarca süren h arp leri, eski nüfusu azaltm ıştı, tik Selçuklu fü tu h â tı ve onu tâkip eden X II. asrın h a rp le r ve istilâlarla dolu hayatı da nüfu sun çoğalm asını önleyici fak törlerdi. Selçuklu fütuhâtı- n m A nadolu’da bulduğu gayri m üslim halk, kısm en şehirli ve kısm en köylü idi. H arp ve an arşi y ılla n bu iki züm re yi de hırpalam ış, b u yüzden de köylü nüfusu m ühim nis- b ette azalm ıştı. B unun için Anadolu T ürk devletleri, ilk zam anlardan itibaren, yeni köyler teşkil etmeye çalıştılar.
H o rasan'da büyük Selçuklu S altan atın ın kurulm ası ile başlayan büyük göçlerin Anadolu’ya getirdiği u n su rlar, yalnız göçebe u n su rla r değildi. A nadolu’ya gelen T ürkler arasında, O rta Asya’da, çok eski zam anlardan b eri köy h a yatına, h a ttâ şehir hayatına geçmiş h e r çeşit halk mev- cû ttu. B unlar, yeni geldikleri yerlerde de aynı h ayat ş a r t larını devam ettiriy o rlar, köylüler derhal köyler k u rarak zirâi istihsâle başlıyorlar, şehirliler şehirlere yerleşiyor lardı. T ürklerden b aşka diğer İslâm u n su rla rın a m ensup birtak ım halkın, h a ttâ hiristiyan u n su rların Anadolu'ya gelip köyler k u rd u k ları ve bu n ların daha sonra T ü rk ek seriyeti arasınd a türk leştik leri de görülm üştür.
B atı T ü rk istan 'dan gelen T ürk köylü sınıfı, A nadolu' ya da eski zirâat kü ltü rlerin den birtak ım şeyler getirm iş lerdir. O ralardan b irtak ım köy ve kasaba ad ların ın
Ana-7) M. F. Köprülü, a. g. e., s. 93 - 98. 12
d olu’ya da getirilm iş ve aynı isim lerde b irta k ım köyler k urulm uş olm ası m ân id ar b ir hâdisedir. Selçuklu ve Os- m anlı devletlerinin genel politikası içinde T ürk aşiretleri, X II. asırd an zam anım ıza k ad ar yavaş yavaş ve p arça p a r ça iskân edilerek köy hay atın a geçirilm işlerdir.
M ogollar devrinde Anadolu da Köy hayatı inkişâf et m em iştir. Köyler, ekseriyetle etnik yahut dînî b ir vahdet arzediyorlardı. Köy halkı asla m ütecânis b ir sınıf değildi. Kendi top rak ların ı işleyenlerin yanında, rençberlik eden ler, yarıcılıkda b u lu n a n lar köy halkının ekseriyetini teşkil ediyorlardı. B ir de köyde reis ve k âhyalar v ard ır ki, âd eta devletin ve bilhassa devlet m âliyesinin m üm essiliy diler. Bâzen b ir köy veya m uhtelif köyler, b ir ferd in mâli- kânesini teşkil ediyordu.
Selçuklu idâresi, h arp veya anarşi neticesinde zarara uğrayan, dağılan köyleri m üm k ü n olduğu k a d a r him âye edip, o n la n te k ra r inkişâf etm iş durum a getiriyordu. Köy lüler, Selçuklu ve Osm anlı devrinde devlete olan h er tü rlü vergiyi verm ekle yüküm lüydü. B unlar, arazî ahm - sa tım vergisi, m uhtelif m ah sû lât ve zirâat m am ülleri vergi leri vb. dir. M oğollar devrinde de bu vergiler devam edi yordu. B ir m adenin işletilm esi, b ir yolun m uhâfazası, b ir k ö prünün tâm iri hülâsa devletçe yapılm ası lâzım gelen b ir iş kendilerine havale olunan h erhangibir köy veya köy ler, b u hizm et m ukabilinde, başka vergilerden m uaf tu tu luyorlardı. H ülâsa arazi meselesi, um ûm iyetle Ortaçağ İs lâm devletlerinde olduğundan farklı b ir m âhiyet gösterm i yordu*.
3. Şehir hayatı
K ü ltü r bakım ından en ehem m iyetli olan şehirli un su ru d u r. îlk Selçuklu fü tu h âtı ve onu tak ip eden
1er, şehir hayatım epeyce sarsm ıştır. Selçuklu Devleti X III. asrm birinci yarısında siyâsî ve askerî d urum unu sağlam laştırıp K aradeniz ve Akdeniz de m ühim ticâret m erkezlerini elde ederek m untazam an b ir id ârî teşkilât kurunca, tab iatıy la şehir hayatı da kendiliğinden inkişâf ediyordu.
Selçuklu hü küm darları, X III. asırda faal b ir ticâret politikası tâk ip e ttile r.' A ntalya ve Alâiye lim anlarının ehem m iyetinden dolayı o sâhil m ıntıkâsım ele geçirm iş lerdi. I. K eykûbad devrindeki Soğdak seferi, sırf Antalya Sinob ticâret yolunun daha em niyetli olm ası m aksadıyla yapılm ıştır. Zira Anadolu Selçuklu îm p ara to rlu ğ u ’nun coğrafî vaziyeti itibâriyle m uhtelif beynelmilel ticâret yol la n b u rad an geçiyordu. D iyarbekir ve E rzurum gibi doğu n un m ühim ticâret m erkezlerini de ellerinde b u lu n d u ru yorlardı. Selçuklu D evleti'nin Akdeniz ve K aradeniz ticâ retin d e Italy an C um huriyetleri ile sıkı b ir tic ârî m ünâse betleri vardı.
Provençe’lalılar, K ıbrıs'la K onya sultanlığı arasında m uhtelif m addeler üzerinde tra n sit ticâret y apm aktaydı lar.
Selçuklular, A nadolu’da Moğol h arek âtı ve îlhan lı hâkim iyetine rağm en, ticârî inkişaf b akım ından iyi du rum daydılar.
Anadolu’da şehir hayatının, X II. asrm son yarısı ile X III. asrın ilk yarısm dan itib âren inkişaf ettiğini söyleye biliriz. BizanslIlardan zabtedilen eski şehirlerden b ir ço ğunun iskân edilm iş olm ası tabiîdir. F akat ticârî m ü n â sebetlerin tanzim edilmesi, sanayiin bâzı şehirlerde te m erküzü, h ülâsa köy ekonom isinden şehir ekonom isine geçilmesi h e r halde tedrîcî b ir su rette olm uş olm alıdır.
Selçuklular devrinde A nadolu'da şeh ir hayatının in kişâfı, O rta ve Doğu A nadolu'da olm uş; bu gelişme. B atı Anadolu da daha sonra başlam ıştır. Akdeniz kıyılarında ve bilhassa Alâiye’de daha Anadolu S elçukluları zam anın da h arek etli b ir ticâret hayatı görülm eye başlam ış, bilhas sa M ısır ile Alâiye arasm d a sıkı b ir tîcâri kö prü ku ru lm u ş tu r. Ş ehirlerin inkişâfı daha çok ticâret m erkezleri, sanâ- yi k u ru lu şları yoluyla o lm uştur. Daha çok XIV. asırda Akdeniz kıyılarında ve A dalar Denizi’nde m ühim deniz kuvvetlerine m âlik beylikler teşekkül ettik ten so n rad ır ki, sâhil m em leketlerinde şeh ir hayatı kuvvetlenmeğe b aş ladı; fak at b u beyliklerin siyâseten en m ühim şehirleri nin deniz kıyısında değil, içerilerde inkişâfı dikkate şâ- yandır.
Ş ehir halkının, tü ccar ve esnaf dışındaki büyük b ir kısmını; devlet hizm etinde bulunan veya devlet bütçesin den m aaş alan kişiler teşkil eder. B aşkentte, m erkezî idâ- re m en su p lan çoğunluğu teşkil ettiği gibi, büyük idâre m erkezlerinde de m ahallî idâreye m ensup olan lar epeyce kalabalık b ir züm re m eydana getirirler. Devlet hizm etin deki m em urların idârî sorum luluklarına göre mâiyetle- rinde m em u r bu lunm ak tad ır. B ir de b u dönem lerde m e m u riyetler hukuken değil, fak a t teâm ülen, âd etâ irsî b ir şekilde olduğu cihetle, sülâlenin etrafın d a eskidenberi o sülâleye hizm et etm iş âilelerin efrâtm dan m ürekkep bir b ü ro k ra tla r aristo k rasisi teşekkül etm iştir. B u nlar umû- miyetle m evkileriyle m ütenâsip b ir hayat geçirecek serve te m âlikdirler.
M em urlardan ve askerlerd en başka, din âlim leri, m üderrisler, vâizler, şeyhler, seyyidler, saraya veya büyük ricâle m ensup şâirler, tabibler, nakkaşlar, çalgıcılar, hâ- nendeler vb. devlet hâzinesinden p a ra alırlardı. H astaha- neler, im âretler, tekkeler, m edreseler, sıbyan m ektepleri de vakıflarm gelirleriyle idâre edilirlerdi.
B ütü n b u n la r, X III. asır A nadolu şehirlerinin inkişâ fın a b ir sebep gibi telâkki olunabilir, fak at bu n u b ir se- bepden ziyâde b ir netice gibi kabul etm ek daha doğru olur. Çünkü şeh ir h ayatının tem elini teşkil eden, şehri dol d u ran başlıca kuvvet, elinin emeğiyle yaşayan sanayi er b ab ıd ır ki şeh ir halkının en kesif kitlesini teşkil eder. Şe h ird e bu sanayi erbabının toplanm asını tem in eden de, başlıca ticâret serm âyesidir, yâni tâcirler sınıfıdır. Zira b u n lar dahilî ve hârici ticâreti ellerinde tu tan lard ır.
Devlet de bu gibi tüc carlard an gereği gibi vergilerini alm aktadır. Büyük şehirlerde m uhtelif h irfet teşkilâtları vardır. B unlar devlet ile esnaf arasındaki ihtilâfları hal ve m ünâsebetleri tanzim ederler. Ü cretlerin tâyini, m al cins lerinin ve fiatların m tesb iti hep o n lara â ittir. Devlet de bu teşekküllerin m u râkıb ı ve yardım cısıdır. B urad a daha çok ahlâk pren sipleri b u teşk ilâtlara hâkim di.
Kısmen dînî - tasavvufî esaslardan, kısm en de k ah ra m anlık a n ’anelerinden m ülhem olan b u m eslekî teşekkül ler, ahlâkçı ve tesânütçü idiler. P atro n ile işçi arasındaki vaziyeti, âdeta şeyh ile m ü rîd arasm daki vaziyete benzer b ir hâle koyarak «mânevi b ir nizâm» tesisi gayesini tâkip ediyorlardı. O sırada Anadolu’da çok kuvvetli b ir teşk ilât olan «Ahiler» yalnız şehirlerde değil, köy, kasab a ve u çlar da da m evcuttu. H er tü rlü içtim âi tabakaya m ensup insan la r bu teşkilâta dâhil olabilirdi. Şehirlerde esnaflar bu teş k ilâta girerek onun esas u n su ru oldular. X III. asrın son ya rısında, bilhassa devlet o toritesinin sarsıldığı zam anlarda, b u kuvvetli teşkilât dâim a m evcûdiyetini gösterm iş, siyâsî b ir âm il olarak dâim a hesâba k atılm ıştır’. XIV. asrın bi rinci yarısında İb n i B atu ta'n ın m üşâhedelerine
rak b u teşk ilât ve onun tesiri hak k ın d a verdiği m âlû m at son derece dikkat çekicidir.
c) K ü ltü r d urum u
Selçuklu Anadolusu, m ânevi k ü ltü r bakım ından ol dukça yüksek dereceye erişm iştir. Ç ocuklara okum a - yaz m a öğretm ek m aksadıyla h e r m escid yanında ilk m ektep ler, h e r ta ra fta m edreseler yapılm ıştır. B ilhassa Moğol istilâsı üzerine doğudan b irçok T ürk - İslâm âlim , şâir ve m utasavvıfların Anadolu'ya gelip yerleşm eleri, bu radak i fik rî faaliyetleri çoğaltmış, Selçuk m edreselerine haklı b ir şö h ret kazandırm ıştır. X II. asrın ikinci y arısından beri b u rad a başlayan fikrî harek etler, X III. asırd a b irtak ım büyük şahsiyetler y etiştirm iştir. Ayrıca b u devirde Türk Dil ve E debiyatı'nın da kuvvetli b ir inkişâf gösterdiği, T ürkçenin b u sahâda hâkim iyetini b ir k a t d ah a tem in et tiği görülüyor*®.
A nadolu’da teşekkül eden edebî lehçenin esasım Oğuzca teşkil etti. A nadolu’da yerleşen Oğuzlar, kendile riyle b erab e r b ü tü n edebî an ’anelerini de getirm işlerdi. Ahmed Yesevî ve m uâkkiplerinin eserleriyle de Anadolu, edebî m ahsuller bakım ından zenginleşiyordu. Malzemesi dile dayanan halk ve bilhassa tekke edebiyatı m ahsûlleri" şüphesiz ki O rta Asya’dan getirilen geleneği devam e ttiri yordu. B unun yanında yazılı edebiyatın da X III. asırdan itibaren başladığına işâret etmeliyiz.
Anadolu Selçukluları zam anında daha X II. asırda Anadolu’n u n büyük m erkezlerinde İslâm k ü ltü rü n ü n kuv-10) M. F. Köprülü, a. g. e., s. 119-121.
11) Şükrü Elçin, ^Türkiye’de H alk Edebiyatı», T ürk Dünyası El
Kitabı, A nkara 1976, s. 522; B a lk Edebiyatı Araştırmaları,
vetlendiği, m edreseler açıldığı, h ü k ü m d a rlar adına Arap ça - F arsça eserler yazıldığı m âlum dur.
X III. asırda A nadolu’n un siyâsî ve İktisâdi vaziyeti, bilhassa ilk Moğol istilâsıyla başlayan m addî ve m ânevi b u h ran bu sahada tasavvuf cereyanını kuvvetlendirm işti. Arap - Acem tasavvufunun tesirinde kalan T ürk sofileri, Ahmed Yesevî ve m uakkiplerinin Türkçe eserleriyle k ar şılaşınca, on la r da Türkçe olarak eserler vermeğe başla- dılar*l Bilhassa M evlânâ'nm b atı Oğuz lehçesiyle olm ayan m ülem m âları. S ultan Veled'in Dîvâm’nda ve m esnevilerin deki Türkçe p arçalar. Y unus E m re’nin şiirleri. Âşık Paşa'- nın «G arib-nâm e» si ve m usâm m at tarzında yazdığı şiir leri, Şeyyâd H am za’nm uzunca b ir mesnevisi ve nihâyet G ülşehrî’nin İra n 'ın büyük sofi şâiri Feridüddin-i A tta r’ın «M antıku't - Tayr»ı tarzında yazdığı ve aynı ad ı verdiği eseri bu edebiyatın ilk m ahsûlleridir. A nadolu'daki tasav vuf cereyânı; yalnız taklîdî olm ayan; sâde halk diliyle, halk diline m ahsus deyim, a ta la r sözü, teşbih ve mecaz larla tam am iyle Türk ve orijinal yeni b ir cins şiir y arattı ki, bun un doğm asında Yesevî m uakkiplerinin de büyük tesiri olm uştur. Bu tarzın en büyük m üm essili olarak Yu nus E m re’yi gösterebiliriz. Y unus'un san'atı tam am iyle «millî», yâni «Türk» b ir sa n 'a ttır” .
Yunus Em re; tefsir, hadis, kelâm , tasavvuf, gibi klasik bilgileri çok iyi bilen, Şirâzlı S âd i’nin b ir gazelini nazm en Türkçeye çevirecek k a d ar Farsçaya âşinâ b ir şâird ir. Bu hâliyle o, pek çok şiirlerini arûzla yazdığı halde halkdan kopm adığı, m u hitini unutm adığı, ö b ü r şâirler gibi tak lit 12) M. F. Köprülü, Anadolu’da T ü rk Dili ve Edebiyatım n tekâ mülüme um ûm i bir hakış : I : X III. ve XIV. asırlar-Y T M . 1,
193,, s. 277 - 280.
yolunu tutm adığı için halkın şâiri olm uştur. B irçok şiir lerinde tasavvufî u n su rlar ü stü n olm akla b erâb e r bâzı şiir lerinde de tam am iyle reel u n su r hâkim dir. Y u n u su n bu ü stü n k u d reti kendisinden sonraki şâirlere de te sir etm iş ve b irçok m u akkipler yetiştirmiştir*''.
Ayrıca Selçuklu T ürkiyesi’nde T ürk âlim ve ediple rinin değerli eserler yazdığını da kaytetmeliyiz.
Türkiye, Selçuklular devrinde; câmi, hastahane, k er vansaray, m edrese ile im âr edilm iş bÜ5Öik b ir k ü ltü r m er kezi olm uştur. Eskiden Bağdad, B uhara şehirleri gibi, b u çağda Konya ve diğer Anadolu şehirleri, dışarıdan îslâm dünyasının h e r tarafınd an, h a ttâ E n d ü lü s'ten talebe ve m ü d erris çeken üniversite m erkezleri hâline gelmiştir'"'.
X III. asırd a Türkçe m anzum olarak yazılan başlıca eserler; Hoca D ehhâni’nin şiirleri, Hikâye-i Şeyh-i San’an, Battal-nâme; Şeyyâd İsâ 'n ın Ahvâh Kıyamet, Salsal-nâ- m e’si ve tb n i Alâ’nın Dânişmend - nâm e’leridir.
Ayrıca Sultan Veled'in Türkçe şiirleri, Ahmed Fakih’- in Çarh - nâme ve Evsâfü’l-Mesâcid m anzum eleri, Şeyyâd Hamza’nın Yusuf ve Zeliha, Dâstan-ı Sultan Mahmud m es nevileri de b u n la r arasındadır.
XIV. asırd a da A nadolu’da geniş b ir k ü ltü r faaliyeti ile karşılaşıyoruz. Tam âm ı elimize geçmediği m uhakkak olan b u edebî m ahsûllerin b aşlıcala n şu n lard ır :
Barçmh Mehmed oğlu Mahmud’un Bâz-nâme'si, An- kara’lı Mehmed oğlu Mustafa'nın Sûretü’l-Mülk Tefsiri,
14) A. Gölpınarlı, K aygusus Abdal, Hatayı, Kul Him m et, İstanbul 1953, s. 3 - 5 .
15) B ak : t. H. Uzunçargılı, a. g-. e., c. 1, s. 25 -2 9 ; Y. öztuna, a. g. e., c. 2, s. 68 - 69.
Arif Ali’nin Dânîşm end-nâm e'si, Kabus-nâm e, Marzubân- nâm e, Kelile ve Dimne, Yûsuf-ı M eddâh'ın V araka ve Gül- şah mesnevisi, H acı P a ş a n ın T eshil’i, E flâk i’nin Menâkı- b u ’l-Ârifîn’i, H alil oğlu Y ahya’nın Fütüvvet - nâm e’si, Gül- ş e h rî’nin M antıku't-Tayr'ı Hoca Mes’u d ’un Süheyl-ü nev- b a h â r’ı H oca M ahm ud'un Ferheng-nâme-i S â’dî tercem esi, Âşık P aşa’nın Garib-nâm e'si, Ahm edi’nin D îvân’ı ve İsken- der-nâm e’si, K adı B urhaned din A hm ed'in Divânı . . . . vb'- larm ı zikredebiliriz.
G örüldüğü gibi, X III. ve XIV. yüz yıllarda A nadolu’ da büyük in k işâflar kaydedilm iştir. O rta Asya, İra n ve A nadolu’da yetişen ve eserleriyle A nadolu’da büyük isim yapan Mevlânâ, Sâdi, A ttar, Nizâmî, Firdevsî, Selm ân gibi sim alar, zam anlarında ve daha sonra yetişen şâirlerim ize örnek olm uşlardır. X III. asırda Y unus ıve XIV. asırd a Ne sim i T ürk şiirinin en büyük şahsiyetleridir. Hem şâir hem de m utasavvıf olan bu şâirlerin m ükem m el şiirleri zam a nım ıza k ad ar orijinalitelerini kaybetm eden gelm işlerdir. N ihayet XIV. asır so nlan y la XV. asrın ilk y an sın d a ya şayan Kaygusuz Abdal, onikibin beyte yaklaşan şiiri ve oniki m üstakil eseriyle Tekke E d ebiyatı’nı sağlam b ir şe kilde y ü rü ten sim alardan b iri olm uştur.
B ) KAYGUSUZ ABDAL’IN YAŞADIĞI DEVİRDE T E K E İLİ
Teke îli; A nadolu’nun güneyinde b ir kıyı şehrim iz olan A ntalya ve Alanya arasınd ak i sâhil şeridi ile Finike, Kaş, K alkanlı, Millî, Gömbe, Elm alı, Istanoz (K orkud-eli) ve Kareıhisar (S erik ’in nâhiyesi) kazalarının bulunduğu bölgedir. XIV. asrın ikinci yarısında S u ltâ n ü ’s - Sevâhil E m îr M übârizü’d - Dîn M ehmed Bey zam anında «Teke-eli» olarak tan ın m ıştır. «Teke» ism ini ilk defa zikreden el-Kal- k aşan d î’dir. Bu ism e ayrıca «Şerefü'd Din Ali Y azdî’nin Zafer-nâm esi’nde de tesâdüf edilir*^
Teke îl i’ne; 1300 - 1361 ile 1373 - 1392 y ılla n arasında Antalya, 1361 - 1373 ile 1402 - 1423 y ıllan ara sın d a da K or k uteli başk entlik yapm ıştır. 1361 - 1373 y ılla n arasında Antalya K ıb n s krallığı ta rafın d an işgâl edildiği için baş* kent, K orku teli’ne taşın m ak zorunda kalm ıştır. B u sûretle Teke o ğ u llan 1300 - 1392 ile 1402 - 1423 y ılla n arasında cem ’an 113 yıl ik tid ard a kalmışlardır^’.
Teke îli, Selçuklular zam anında m ühim b ir ticâret m erkezi olm akla m eşhurdur. Selçuklu sultanı I. Âlâeddin K eykûbad Akdeniz’de Antalya, K aradeniz’de de S inob’dan istifâde etm iştir. O devirde Teke İ lin in m erkezi Antalya id i'l
16) Ş. Tekindalr. İA., T e k e - İ li maddesi, C. 12/1, s. 124.
17) B ak : I. H. Uzunçargılı, a. g. e., c. 1. s. 4 9 -5 3 ; Y. öztuna, a. g. e„ c. 2, s. 36.
18) A. Refik, Fâitih Zamantnâa T eke ili, Türk T arih Encümeni MecmuEisı, no. 79/2, İstanbul 1340, s. 65.
Teke E m irliği 699/1299 - 122/1312 yılları arasında m üstakil olm uştur. Selçukluların ınkırâzından sonra An taly a’da yerlilerden b irin in hâkim olm ası ve b u zâtın m em leket içi b ir geziye çıktığı sırada, D ündar Bey'e bağlı bâzı T ürkm enler tarafın d an öldürülm esinden so nra Pam- pyliya, H am id ll i’ne ilhâk edilm iştir. Böylece Hamidoğulla- r ı’nd an D ündar Bey 1321'de A ntalya'yı zabdederek K arde şi Yunus Bey’i «Emir» tayin etm iştir’^
H am id Bey'in oğlu îlyas B ey’in ölüm ünden sonra O ğullarından Yunus Bey, Antalya (Teke) dalının ku ru cu su olmuştur^”. H am idoğulları G ölhisai, K orkuteli ve Antal ya’yı ald ık tan so nra «Teke Oğullan» adını alm ışlardır. D ündar Bey, Anadolu vâlisi Çobanoğlu D em irtaş ta ra fın dan 1324'de A ntalya’yı zabtı sırasın da öldürülm üştür^’.
D ündar Bey öld ü rü ld ü k ten sonra üç yıl devlet yok edilm iş, son ra D ündar Bey’in o ğ u llan H ızır ve îsh âk Beyler ta h ta geçm işlerdir^.
A ntalya’n ın 1362 - 1373 yılları arasınd a K ıbrıs k ral larının idaresinde bulunduğuna d âir b ir k itâb e’ye Antalya Müzesi’nde rastlanm ak tad ır^. l
H am idoğullarm dan M übâriziddin M ehmed ''bin Mah- m ud b in Yunus tarafın d an te k ra r A ntalya’n ın K ıb rıs’lı- lard an geri alındığı hususu, A ntalya Yivlîv Câm ii’nin ka-19) s. F ikri E rten, A ntalya v m y e t i Târihi II, İstanbul 1940, 82;
A. Refik, a. g. m., s. 76.
20) t. H. Uzunçarşılı, a. g. e., C. 1, s. 52; Y. öztuna, a. g. e., C. 2, s. 35.
21) S. F. Erten, a. g. e., II., s. 83.
22) t. H. Uzunçarşılı, a. g. e., C. 1, s. 50; Y. öztuna, a. g. e., C. 2, 3. 35.
S. F. E rten, a. g. e., II, s. 83. 23) S. F. Erten, a. g. e., II, s. 84. 22
pısı üzerindeki l l ^ l Y S l l tâ rih li .‘k itâb eden anlaşılm ak ta dır^.
M ehmed Bey'den so nra oğlu Osman Bey h ü k ü m d âr olm uştur. Osm an Bey, 1392’de Y ıldırım Bâyezid tarafın dan uzaklaştırılm ış ve Teke, Osm anlı ..irliğine k atılm ıştır. 804/^402 Zilhicce’sinde vukû bulan A nkara savaşından so n ra A ntalya yine O sm anlılarda kalm ış, O sm an Bey, Os m anlIlara tâb i olmuş, K orkuteli'nde salta n at sürm üş ve 1423’de öldürülm üş, bu n u n üzerine K orkuteli tam âm en O sm an lIlara geçerek «livâ-i Teke» olm uştur^.
F âtih ve II. Bâyezid devirlerinde tanzim edilen Teke Livâsı ta k rir ve tap u defterlerindeki k ay ıtlara göre bu böl geye X III. asırdan itib aren ekseriyetle Ü ç -o k la r'ın teşkil ettiği T ürkm en züm reler yerleştirilm iştir. Bu Türkm en züm reler arasın da da bâzı ta rik a t erbâbının faâliyetlerde bulundukları görülür. B ilhassa Ahîler, Y unus Beyoğlu H ı zır Bey zam anında A ntalya’da m ükem m el b ir teşkilât k u r m uşlardır. 1332’de b u şehri ziyâret eden İb n î B atuta'y ı da birçok defa zâviyelerine dâvet etm işlerdir. H ızır Bey’den itib aren Teke - eli’ne hâkim olan Teke B eylerinin bu böl gede k urulm uş olan bâzı zâviye ve Tekke’lere nişân ver dikleri, vakıfda b u lu nd u k ları kayıtlıdır^.
Yine Selçuklular zam anında Antalya'yı idâre eden Teke Beği ilim, adam larını him âye ederdi. K endisinin Fe- n â ri oğlu M evlânâ Ş em seddin’e büyük h ü rm eti vardı. Fâ tih devrine â it «Defter-i evkâf-ı vilâyet-i Teke» den
anla-24) s. F. E rten, a. g. e., II. s. 61. 84. 25) S. F. E rten, a. g. e., II, s. 84, 90;
Y. öztuna, a. g. e., C. 2, s. 35 -3 6 ; A. Refik, a. g. m., s. 71.
şıldığına göre «Karye-i Ada», M evlânâ Şem seddin ibni M uham m ed el-Fenârî’ye verilmiştir^^
Daha sonra İb n i F enârî olarak Kaygusuz Abdal'ın şiirinde yer alan bu zât, l î . M urad devrinde ilk O sm anli şeyhülislâm ıdır. O, 1424 - 1430 yılları arasında E d irn e’de şeyhülislâm lık yapm ıştır^.
Teke Ili’ne bağlı kaı-yelerin büyük b ir kısm ında eski Teke B eğlerinin veya îs â Beğ'le M ustafa Ç elebinin ve II. M urad’m vakıfları vardır. H a ttâ Kaş tevâbiinden Şeyh Beğ zâviyesine birk aç ev yap tırıp vakfeden, II. M urad’m eniştesi ve Selçûk H âtû n 'u n beyi m erhum K araca Beğ’dir. II. M urad zam anında Teke îl i’nin evkâf defterini tu tan lar Oruç Beğ ile E dhem Beğlerdir^^.
Teke lli'n d ek i ahî teşkilâtı F âtih zam anında da mev cuttu. Teke ili b irçok zâviyelerle dolu idi. H a ttâ Teke Be- ği'nin anası S ultan H âtû n îstan o z tevâbiinden, E lm alı'da Seydî H ızır zâviyesine on m udluk j^erle beş dönüm bağ vakfetm iştir. Kezâ K arah isar tevâbiinden Bâlî zâviyesine de S ultan Alâeddtn Selçûk! Keçeci karyesini vakfetm iştir^.
O çağlardaki Teke lli’ndeki başlıca Tekke ve zâviye- 1er şu n lard ır ; A ntalya’da Kılıççı Y usuf (Ahî Y usuf) zâvi- yesi; Finike tevâbiinde Abdal M ûsâ Tekkesi; K alkanh'da Ahî Devlethân zâviyesi; G öm be’de Şeyh İsh âk zâviyesi; İstanoz tevâbiinde H acı B alaban ve Seyyid H ızır zâviyesi; Kaç tevâbiinde Şeyh Beğ zâviyesi; K aş'da Şeyh O rhan zâviyesi^'.
27) A. Refik, a. g. m., s. 65-66.
28) B ak ; K aygusnz Abdal’ın H akiki HayaU Bölümü. 29) A. Refik, a. g. s. 68-69, 70-84.
30) A. Refik, a. g. m., s. 69. 31) A. Refik, a. g. m., s. 70-76.
Y ukarıdan b eri kısaca hü lâsa ;etmeye çalıştığımız Antalya ve çevresi; Kaygusuz A bdal’ın yaşadığı devirde, hem siyâsî, hem ticârî, hem iktisâdı, hem de kültü rel b a kım dan çok hareketliydi.
Ayrıca A nadolu'da X III. yüz yıldan itib âren T ü rk 'ün ru h û n a uygun b ir cereyan yayılıyordu. B u tasavvuf cere yanıydı. H erkes, m em leketin içinde b u lu nduğu siyâsî, İk tisâdi ve içtim âi k arışık lık lard an k u rtu lm ak için kendile rin i b ir dergâha bağlam ak zarû retin i duyuyordu. Bu, in sanlara m ânevî b ir h u zu r veriyordu. Bu d u ru m u hazırla yan sebebler şu n lard ır :
,1. M üslüm an T ürklerin A nadolu'ya yerleşm elerine taham m ül edem iyen H ristiyan A vrupalılar, T ü rk ler’i Ana dolu 'dan çıkarm ak için H açlı seferleri düzenliyorlar ve önlerine de din adam larım alıyorlardı. B una k arşı olarak T ürklerde de din ve tasavvuf öncüleri E renler, Alp - E ren ler o rtay a çıktı. B u nlar gazaya giden savaşçıları m addeten ve m ânen desteklediler. Daha sonra b ir «AhîSik» teşkilâtı k u ruldu ki b u n u n o tarih lerd e tasavvufun yayılm asında büyük ro lü olm uştur.
2. H o rasan'da Ahmed Yesevî ile başlayan tasavvuf hareketi, A nadolu'ya geldi. B ilhassa H orasan ve başka T ürk y u rtların ın Moğol istilâsı altın a girm esinden sonra b u rad ak i T ü rk ler A nadolu'da b ir sığınak buldulai'. Mâ nevî b ir göç halinde A nadolu'ya geldiler. H orasan Erenle ri olarak isim yaptılar. Bu göç akım ı uzun zam an devam etti. H attâ Kaygusuz A bdal'ın şeyhi Abdal Mûsâ'mm da H oy'dan geldiği bilinm ektedir.
B unlar Anadolu'ya yepyeni fikir, ahlâk ve im ân can lılığı getirdiler. Büyük şehirlerde dergâhlar ku ru ldu , ka saba ve köylerde tekkeler açıldı, h e r ta ra fta sofiler halkı
irşa t etmeğe koyulunca âd eta b ir m isyon hareketiyle Ana dolu’da tasavvuf hızla yayıldı.
3. X III. ve XIV. yüz y ıllard a A nadolu'da siyâsî b ir istik rar, sağlam b ir devlet oto ritesi yoktu. Moğol akınları ile m em leket yağm alanıyor, yakılıp yıkılıyordu. H içbir yerde can ve m al güvenliği kalm am ıştı. H erkes huzursuz du. İşte b u ş a rtla r altınd a insana m ânevi b ir âlem in sesini duyuran, insanları kardeş gören, yardım cı olm aya dâvel eden, Allah’ın m üm taz b ir kulu olm ayı öğütleyen tasav vuf cereyanına sım sıkı sarıldılar. T arikatın m ânevi hava sında ve şeyhlerin nüfuzu altın d a h uzur bulm aya çalıştı lar.
A rtık tasavvuf, saray ve konaklarda, şiir ve edebiyat ta b ir san ’a t u n su ru olurken halk arasında da ahlâkî öğüt ler şeklinde yayılıyordu. B unu su ltan lar da benim sem işti. Bu devirde tasavvufun asıl dayanağı Ahîlilcti. Zira, Ahîlik dînî - İktisâdi b ir teşkilâttı. O, yalnız dünya değil, hem dünya hem de âh ireti berâb er yürütm eye çalışan b ir teş k ilattı. Bu esnaf ve zenaatçiler birliği zam anla tasavvufî b ir renge bürü nd ü. Bektaşilik, Melâmilik, N akşibendîilik, B ayrâm îlik gibi millî ta rik a tla r hep bu teşkilâtdan çıktı"^.
îş te b ü tü n bu şa rtla r neticesinde Antalya bölgesi de tasavvuf akım larının yayıldığı b ir yer oldu. Şehir, köy ve kasab alarda açılan dergâhlar, tekkeler hepsi tslâm D ini’- nin şeriat ölçüleri içinde, m ânen ve m addeten k o rk u için de bulunan b u in san lara b ir k u rtu lu ş kapısı oluyordu. îş te Alâiye Beği’nin oğlu Alâeddin Gaybî Bey de bu mânevi havaya k ap ılanlardan b iri oldu. Onun babasının sarayını terkedip Abdal M ûsâ’ya m ürîd olm asıyla T ü rk Tekke ede biyatı, yeni çoşkun ve sam îm i b ir ses duydu.
B İ R Î N C Î B Ö L Ü M
KAYGUSUZ ABDALIN HAYATI
Tanınm ış velîlere â it m enâkıbnâm elerin birk aç çe şidine rastlam ak m üm kündür. Zira velîlerin vefâtından so nra h ay atları etrafın daki rivâyetler ağızdan ağıza dola şarak m enkabeleşm ekte ve b u n la r 'bilâhare «m e n â k ı b- n â m e» adı verilen eserlerde toplanm aktadır.
Kaygusuz A bdal'a âit m enâkıbnâm e h ülâsa olarak da olsa M ehmed F uad K öp rü lü ’, M uhtar Y ahya Dağlık Va h it L ûtfî Salcı^ Rıza Nur^, R udolf Tschudi^ ve Jakob, Hallauer* ta ra fın d an neşredilm iştir. Söz konusu neşirler b ir birind en pek farklı değildir.
1) M. F. Köprülü, Abdal Mûsâ, IHirk Kültürü, Şubat 1973, sayı : 124, s. 198 - 207. (Bu makale, daha önce yarım olarak «Türk H alk Edebiyatı Antolojisi,» İstanbul 1935’te negredilm lştlr.) 2) M. Y. Dağlı, K aygusuz Abdal, İstanbul 1941., s. 7 -1 3 . 3) V. L. Salcı, K aygusuz Abdal H akkında E tüdler I - V , İstan
bul 1949 - 50, T ürk Folklor A ragtırm aları, C. 1, s a y ı : 1, s. 14 - 15, sayı : 2, s. 31 - 32, sayı : 4, s. 52 - 54, sayı : 5, s. 74-75, sayı : 7, s. 102 - 103.
4) R. Nur, K aygusuz Abdal, Gaybi B ey, Kahire’de B ektaşi Tek-
yesinde B ir M anüskın, T ürk Bilik Revüsü, nu : 5, Yıl ; 1935, 3. 78-90.
5) R. Tschudi, Die B ekehrung des Kaighusuz. A u s einer tür-
kischen HeiUgenvita, In Schwelzerisclıes Arschiv fü r Volks-
kunde, Bd. 47 (1951), s. 203-207.
6) J. H allauer, Die Vita des İbrahim bin Edhem, Basel 1925, s.
H usûsi kütüphanem izdeki M enâkıbnâm e’; K öprülü, Dağlı ve T schudi’nin verdiği hü lâsalard an farklıdır. Bu hülâsalard a Kaygusuz, M ısır'a k ad ar gitm ekte ve geri dön m em ektedir. Bizdeki nü shâda ise H acc'dan dönüp Abdal M ûsâ'ya kavuşur. H ülâsalarından anlaşıldığına göre R. N u r'u n ve V. L. Salcı’nm dayandığı nü sh alar da bizdekinin aynıdır. Biz K aygusuz'un m enkâbevî hayatını anlatırken esas itibariyle elimizdeki nüshaya dayandık. Yalnız eksik kısım lar için diğer n ü sh alara baş vurduk.
7) Elimizdeki nüsha : sah. 53; ölç. &Sxl6, 19.5x12 cm; st. 17;
yz. n e stâ lik /rik ’a; kt. s a n âbâdî; c. ciltsiz.
Yazm anın başından bir, sonundan bir veya iki yaprak nok sandır. B u bakımdan m üstensiM ile istinsah tarihini bilemi yoruz. Dil husûsiyetleri; elim izdeki nüshanın X V I - XVI I . yüzyıla âait bir bagka nüshadan kopya edildiği intibaım ver m ektedir. Jf6. sahifede bitm ektedir; yazm ada bundan sonra Abdal M ûsâ’ya Ait bazı rivâyetler, K aygusuz’un ^Minhernû-