• Tidak ada hasil yang ditemukan

Çapraz Ateş. Abdulkadir Aygan 2

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Çapraz Ateş. Abdulkadir Aygan 2"

Copied!
12
0
0

Teks penuh

(1)

Malatyalı Nurettin Ata Binbaşı ise, ailesinin TIR nakliyatçısı olması dolayısıyla Diyarbakırlı nakliyatçı Nizamettin Ece ile samimiyet kurmuştu.

Cem Ersever `den sonra Jitem personeli rahat bir soluk almış ve kanun dışı işler yapmıyordu. Ancak ne varki, Cem ile arası bozuk olan Yeşil gibilerine Jitem kapısı açılmıştı.

Ersever zamanında Jitem`in kapısından içeri giremeyen Yeşil, Jitem`i mekan tutmaya başladı. Birgün Yeşil yanında bir genç bayanla geldi. Bu bayanın PKK`nin Amed sorumlusu Doktor Süleyman’ın yakın akrabası olduğunu söyledi. Bu bayanla birlikte Jitem`de bir-iki gün konakladıktan sonra gittiler.

Daha sonra Fatma Demirel adında bir gerilla bayanı Jitem’e getirdi. Bayanın yüzü gözü morluklarla doluydu. Oraya gelmeden önce dayak yediği besbelliydi.

O sırada Diyarbakır MİT Bölge Başkanlığı, Bölge Valiliği’ne bir adet beyaz renkli Land-Rover hibe etmişti. O Land -Rover`i Yeşil kullanıyordu. Yanına Mesut Memedoğlu adlı itirafçıyı alıp Elazığ, Tunceli, Van, Bitlis ve başka bölgelere seferler düzenliyordu.

Bu bölgelerde “terörist” avına çıkıyordu.

YEŞİL, gittiği her yerde de askeri yetkililerden yardım görüyordu. Grup komutanı Cahit Binbaşı ve yardımcısı Nurettin Binbaşı izinde iken, o zamanlar Diyarbakır tim komutanı olan Savaş Gevrekçi yüzbaşı vekalet ediyordu.

Bir akşam üzeri Yeşil bize gelerek, biraz sonra Malazgirt HEP il yönetiminden bir sahşın buraya geleceğini, bu şahsı araziye götürüp infaz edeceğini, bizim de kendisine yardımcı olmamız gerektiğini söyledi. Harbi Arman isimli bu şahıs kendi ayaklarıyla Yeşil’in yanına geldi. Sözde Harbi devlet tarafından aranıyormuş, Yeşil onu kurtaracakmış!

Harbi Arman bu safça davranışının cezasını hayatıyla ödedi.

Jitem`le ilişkide olan başka bir bürokrat kesim vardı. Bu ekip Habur Gümrük Müdürü Ali Balkan Metel`in emrinde çalışan, gümrükçüler ve eski MHP`lilerden oluşuyordu. Kesin tarihini hatırlayamadığım birgün, Jitem`e Ali Balkan Metel`in selamını getiren, 30-35 yaşlarında birisi geldi. Birkaç gün burada misafir kaldı. Cahit Aydın Binbaşı kendisi bu şahısla bizzat ilgileniyordu. Sonra bizimle tanıştırdı. Eski ülkücü ve eski boksörlerdenmiş.

Metel`in öğrencilerindenmiş. Mehmet Sabit Aslan adını kullanan bu şahısla benim bir konuyu görüşmem istendi. Bana birlikte İzmir`e gitmemiz gerektiğini, giderken yanımızda bir el bombası ve bir kaleşnikof silah götürmemiz gerektiği söylendi.

Cahit Aydın binbaşıdan 10 günlük izin alıp, otobüsle yola çıktık. Kaleşnikofu elbise çantama, el bombasını da montumun cebine koyup İzmir`e gittik.

Otobüsten inince, Hatay semtindeki Zafer Ersöz`e ait NAN-BU (judo ve karate karışımı bir uzakdoğu döğüş sporu) salonuna gittik. Burada, yakın döğüş teknikleri öğrenen 20-30 öğrenci vardı.

Zafer Ersöz bunların hocasıydı.Öğrenciler gittikten sonra Hoca yanımıza gelip ”Hoş geldin” etti.

M. Sabit ile Zafer Hoca cok samimiydiler. Beraberimizde getirdiğimiz kaleşnikofu kendisine verdik. Bu silahı, emekli olan bir savcıya vereceklerdi.

Zafer Ersöz de 12 Eylül döneminde MHP davasından yargılanmış ve cezaevinde yatmıştı. Tanışma faslından sonra söz sözü açtı. Konu Abdullah Çatlı`dan basladı, Alaaddin Çakıcı’yla sürdü ve Yeşil`le bitti. 5-6 gün spor salonundaki bir özel odada misafir edildik.

1991 yılı tayin döneminde İzmir-Narlıdere`ye atanan eski jandarma asayiş komutanı Hikmet Köksal’ı ziyarete gittik. Giderken bir buket çiçek almayı da unutmadık. Paşa’nın görev yaptığı askeri birliğin nizamiyesine gelince nöbetçi subay bize kiminle görüşeceğimizi sordu.

(2)

Bunun üzerine hemen bizi içerdeki bekleme salonuna aldılar. Kısa bir süre sonra da Hikmet Köksal paşayla görüşmemiz sağlandı. Diyarbakır’da iken emrinde memur olarak çalıştığım için paşa beni hemen tanıdı. Hal hatır sorduktan sonra bir isteğimin olup olmadığını sordu.

Ben de “Bölge Vali Yardımcısı Hüseyin Avni Coş bizi lojmandan çıkarmak istiyor.” diye sitemde bulundum. Bunu duyan Köksal Paşa hiddetlenerek “O lojmanları devletin parasıyla ben aldım ve size tahsis ettim. Diyarbakır’da oturduğunuz sürece hiç kimse sizi oradan çıkaramaz. O lojmanlar vali yardımcısının babasının malı değildir. Sen rahat ol evladım, ben kurmay başkanı Adnan Karadeve albaya telefon açar gerekli talimatı veririm” dedi.

Kafamda sorun yaratan lojman işini de sağlama bağladıktan sonra paşadan hatır alıp oradan ayrıldık.

Ertesi gün Nizip`ten göç edip, Izmir’in Sanayi semtinde lahmacun ve kebap salonu açan halamın oğlunu mekanında ziyaret ettim. İzmir`e niçin geldiğimi sorunca lojman sorununu halletmek için gelmiş olduğumu söyledim. Mehmet Sabit arasıra beni yaya olarak İzmir de gezdirirdi. Alsancakta gezerken bana bir nakliyatçı yazıhanesi gösterdi.

“Yazıhane sahibi aşırı PKK`li ve komünisttir. Gel bu adamı temizleyelim” diye teklifte bulundu.

Ben işin içinde ne olduğunu bilmediğimden “Çok risklidir. Yakalanırız” diyerek eylemden vazgeçirdim. O günün akşamı Sabit bana o şahsın mahalle arasındaki evini gösterdi.

“Şahsı vurmadık, bari tehdit için evine el bombası atalım” dedi.

Kendisi el bombasını nasıl kullanacağını bilmediğini söyleyince, el bombasını evin ön tarafına fırlattım. Oradan uzaklaşmak için bir süre koştuk. O esnada büyük gürültüyle el bombası patladı. Yürüyerek Zafer Ersöz`ün spor salonuna gittik.

Bu bombalama eyleminden önce İzmir-Aliağa’da ve Kordon Boyu’nda bulunan gümrüklere uğrayıp bazı kişilerle tanıştırıldım. Bu gümrüklerde çalışanlardan bazıları daha önce Silopi’deki Habur Gümrük Müdürlüğü emrinde çalışan görevlilerdi. Bunlar, Gümrük Müdürü Ali Balkan Metel’in adamlarıydı.

Ayrıca Karşıyaka semtinde bulunan bir başka karate salonuna da uğramıştık. İznim bittiğinden tekrar otobüsle Diyarbakır`a döndüm.

PKK-KDP ÇATIŞMALARI VE KEŞİF AMACIYLA GÜNEY KÜRDİSTAN`A GİDİŞ

1992 yılında Güney Kürdistan’a yönelik yapılması planlanan bir operasyon dolayısıyla Diyarbakır`a gelen Cem Ersever, beni ve Ali Ozansoy`u Dostlar Lokantası’na yemeğe davet etti. Lokantanın sahipleri Bingöllü idi. Aramız iyiydi. Yemek esnasında Ersever bize önemli bir mesaj vermek istiyordu.

Bizi niçin kendisiyle birlikte Ankara`ya tayin ettirmediğini sorduk.

“İyi ki siz gitmediniz, ben kendimi kullanılmış bir orospu gibi hisediyorum şu an” diyerek, yakında istifa edebileceğini söyledi.

Cem`in bu sözleri bizi şoke etmişti. Bir subay bunları söylüyorsa, kimbilir biz emir kullarının hali nice olacaktı?

“Özel Savaş” denilen pisliğe hepimiz gırtlağa kadar batmıştık. Kendimizi PKK`nin saldırılarından korumak, kendi insanlarımızın kanına girmemek için, memuriyete girmiştik. Fakat farkeden birşey olmamıştı.

(3)

Ha örgütteyken insan katletmişsin, ha devlet görevinde iken, farkeden birşey yoktu. Örgütte olduğu gibi canımız istediği an çekip gidemezdik. Burada da girmek senin tasarufunda veya tercihinde, çıkmak ise çok zordu.

(...)

Diyarbakır’a dönünce Ersever ve Mustafa Deniz Ankara´ya gittiler. Biz ise Diyarbakır`da kaldık ve görevimize devam ettik.

Ben ailemle Diyarbakır’da otururken, diğer akrabalarım Nizip, G.antep, Osmaniye, Misis ve Mersin`de oturuyorlardı. Ablam, dayım, amcam ve teyzem Misis`te Öcalan’ın ablası ve gelinimiz olan Havva Keser ile mahalle komşusuydular.

Bayramlarda ve özel günlerde oraya gittiğimde, hakkımda ne düşündüklerine aldırmadan, Havva Keser ablanın evine de uğrardım. Çocukluğum onlarla beraber geçmişti.1970-80 yıllarındaki devrimci mücadeleme onlar da şahit olmuş ve bana geçmişimden dolayı sempati duyuyorlardı. Bu gidiş gelişlerde niçin JİTEM gibi bir yerde çalışmak zorunda kaldığımı izah ettim. Bana karışılmayacağına dair söz verilmesi halinde istifa edeceğimi söyledim. Fakat hiç kimse bana PKK adına teminat veremedi.

Ben de güvenemedim.

Eğer bana o sırada bir güvence verilseydi, JiİTEM’deki görevimden ayrılır ve izimi kaybettirirdim. Diyarbakır`daki vahşete daha fazla tahammül edemiyordum. Canilerle işbirliğini daha fazla sürdürmek istemiyordum. Memuru olduğum devlet kurumu tarafından halkıma karşı suçlu duruma getirilmiştim. Bu durum benim vicdanımı yaralamıştı. Daha önce alkolden nefret ederken, haftada iki-üç gün içme ihtiyacı duyuyordum.

Havva`nın eşi Müslüm Keser, benim annemin amcasıydı. Ben ona da Müslüm Dayı diye hitap ederdim. Müslüm dayı, geçmişten beri, mücadelemize sıcak bakmıyordu. Kendisi Adnan Menderes hayranıydı. Hatta bir oğlunun adını Menderes koymuştu. Çoğu kez bizimle tartışmış ve gittiğimiz yolun çıkmaz yol olduğunu savunmuştu. Ben, oğlu Mustafa Keser ve eşi Havva Keser ona karşı Kürdistan Devrimi’ni savunuyorduk. Oğullarından sadece Mustafa Keser PKK saflarında yer alıp yıllarca zindanlarda yattı. İkinci eşi olan Havva`dan olan çocukları bu işe bulaşmadılar.

Ancak, dayıları Abdullah Öcalan Kenya`da komplo ile yakalanıp İmralı’ya kapatılınca küçük yeğen Mehmet Keser dayısının davasına sahip çıktı ve kendini kısa sürede yakalattı.

JİTEM SARAYKAPI`DA, TANSU ÇİLLER BAŞBAKAN VE BİNBAŞI ABDÜLKERİM KIRCA GRUP KOMUTANI.

ERSEVER VE ARKADAŞLARININ İNFAZI- MEHMET SİNCAR`IN İNFAZI - ALAATTİN KANAT

JİTEM Diyarbakır Gruplar Komutanlığı1993 yılında, Şehitlik semtindeki binasından, Saraykapı`daki eski Alay binasına taşındı. Binanın orta kısmındaki alt ve üst katta bulunan odalara yerleşildi. Eski alay komutanı odası, grup komutanı için düzenlendi.

Biz sivil memurlara ise girişte sağ taraftaki birinci oda verildi. Aşağıda odamızın karşısına düşen uzun koridorun girişindeki bir oda istihbarat astsubayına tahsis edilirken, koridorun sonundaki boş odalar bölünerek küçük hücreler haline getirildi.

(4)

İllegal bir şekilde yakalanıp kaçırılan insanlar bu hücrelere konuluyordu.

Bunlar, günlerce aç-susuz bırakılır en vahşi işkenceler uygulanırdı. Bu ölüm hücrelerinden sağ olarak kurtulmak imkansızdı.

Cahit Aydın Binbaşı’dan sonra JİTEM Grup Komutanlığına aslen Sivas-Suşehrili olan Abdülkerim Kırca atandı. Tansu Çiller`in başbakanlığı, Korgeneral Hasan Kudakçı`nın Jandarma Asayiş Komutanlığı, Ünal Erkan`ın OHAL Bölge Valiliği yaptığı dönemde JİTEM gibi, devlet içerisinde “terörle mücadele” gerekçesi arkasına sığınarak yasadışı faaliyetler, insanlık dışı faaliyetler yürüten kuruluşlara gün doğmuştu.

Başbakan resmen ve aleni olarak güvenlik kuvvetlerine “Maddi ve manevi olarak tüm gücümüzle arkanızdayım” diye cesaret veriyordu.

Hatta seçim döneminde komutanımız olan A.Kerim Kırca bize, yani emrinde çalışan istihbarat personeline “Oyunuzu Çiller`e verin, çünkü o bizi her yönden destekliyor.” diye telkin ve yönlendirmede bulundu.

Şahsen onun inadına belediye için oyumuzu Fazilet Partisi’ne, genel seçimler için de DEHAP`a verdik. Emniyet müdürlüğü istihbarat şubeye bir iş için gittiğimizde oradaki polis memuru bize şunu söylemişti: “Mallesef bizim kendi personelimizin yüzde altmışı oyunu DEHAP`a kullanmış. Bizim lojman bölgesindeki sandıktan DEHAP birinci parti olarak çıktı.” diye bize dert yanıyordu.

A.Kerim Kırca ile tanışmışlığımız 1985`e dayanıyordu. 6 Haziran 1985 tarihinde Şirvan Bölük komutanı Yüzbaşı Hakkı Akyüz çatışmada hayatını kaybedince, yerine A.Kerim Kırca geçmişti. O zaman üsteğmen rütbesindeydi. Doğum yeri Sivas-Suşehri olmasına rağmen ataları Bulgaristan`daki Kırcaalı´den gelmedirler. Öğrencilik döneminde ülkücü gençlik hareketlerinin içerisinde millitan olarak yer almıştır. İçkiye çok düşkündü. Hergün mesaiden sonra bir büyük rakı içerdi.

Zamparalığı tüm personelin dikkatini çekiyordu. Kısa sürede Avukat E.T. ile tanışmış ve devamlı olarak onunla görüşüp başbaşa geziyor, eğleniyordu.

Ayrıca bizimle birlikte JİTEM’de sivil memur olarak çalısan S.T. adlı bayanla da çokca görüşüp onun bekar evine gidiyordu. Bu ilişkileri Ankara`daki Gruplar Komutanlığı tarafından dahi bilinip kınanıyordu. Fakat o, hiç kimseye aldırış etmiyordu.

Kırca`nın komutanlığı sırasında JİTEM tarafından birçok insan PKK`li veya PKK`ya yardımcı olmak, milislik yapmak vb. suçlamalarla kaçırılıp JiİTEM`deki hücrelerde işkenceye tabii tutuldu, boğularak veya kurşunlanarak öldürülüp Diyarbakır dışına atıldı.

Bu insanların cesetleri bazen çuval içerisinde bazen de rastgele kazılan çukurlara konuldu. Hazar Gölü’ne veya Dicle Nehri’ne atıldı.

Öldürülen bu insanlardan hatırlayabildiklerim şunlardır: Necati Aydın, Ramazan Keskin, Mehmet Ay, Abdülkadir Çelikbilek, Melle İzettin ve Şöförü, Şahabettin Latifeci, Murat Aslan (haziran 1994), İhsan Haran (aralık1994), Nakliyatçılık yapan bir şahıs, Zoğurluların iki oğlu, Servet Aslan ve Mersinli Fatma adındaki bir kız öğrenci, İdris Yıldırım, Körtik Köyü’nden Hasan, Silvanlı Ramazan Yazıcı, Mehmet Saim Dönen ve amcası, Edip Aksoy, Orhan Cingöz (haziran 1995), Ahmet Ceylan, Sıddık Etyemez,

Bu insanlar ve daha da nice haberdar olmadığım başka insanlar Kırca`nın komutanlığı sırasında Tansu Çiller`in verdiği cesaretle “faili meçhul” edildiler. Abdülkerim Kırca tarafından, nereden verildiğini bilmediğim bir liste JİTEM’e getirildi. Bu listede KUM (Kurdistan Ulusal Meclisi) üyelerinin adları ve hakkındaki diğer bilgiler vardı.

Necati Aydın, Mehmet Şen (Necip), Fethi Yıldırım (Ahmet -Ocak 1994) ve daha birçok kişinin adı listedeydi. Bunlardan Necati Aydın bizzat A.Kerim Kırca tarafından kafasına kurşun sıkılarak infaz edilmişti.

Bir süre sonra Yeşil, Fethi Yıldırım`ı gidip Viranşehir‘den polislerin elinden alarak JİTEM`e getirdi ve işkenceden sonra kaybetti. Mehmet Şen hakkında bilgi toplama görevi bize de verilmesine rağmen, Yeşil Nizip`te görevli Gaziantep Terörle Mücadele Şubesi’ne bağlı sivil polislerden de yardım almak suretiyle bu şahsı kaçırıp infaz etmişti.

(5)

Ayrıca eski JİTEM kurucusu ve komutanı Cem Ersever’in 1993 yılında öldürülmesi için, Yeşil ve birkaç itirafçı Diyarbakır`dan Ankara`ya gönderildiler. Bunların uçak biletleri ve yol masrafları dahi JİTEM tarafından karşılandı.

Cem Ersever, Neval Boz ve Mustafa Deniz, Ankara civarında üç ayrı noktada kafalarına kurşun sıkılmak süretiyle infaz edilmişlerdi. Bu olayın duyulmasından sonra, Ankara´ya gönderilenler Diyarbakır`a döndüler. Yeşil, biraz gecikmeli olarak dönmüştü. Saraykapı’ya geldiğinde köprücük kemiğinin kırık olduğunu gördük. Bu sakatlığın sebebini sorduğumuzda cevabı hazırdı:

‘‘Ankara´dan gelirken trafik kazası geçirdim”.

Sakatlığının gerçek sebebini sonradan öğrenebildik. Ersever olayından sonra MİT tarafından yakalanıp sorgulanmıştı. Bu sorgu esnasında kendisini biraz hırpalamış ve köprücük kemiklerini kırmışlardı. Kendisiyle başbaşa konuştuğumda, Ersever`in ordudan ayrıldıktan sonra devlete karşı bazı faaliyetler içine girdiğini, kendi hesabına bazı karanlık ilişkiler sonucu rant elde ettiğini, banka hesaplarında büyük miktarda para bulunduğunu söyledi.

Ayrıca Yeşil de bir mobil araç telefonu vardı. Bu telefonun Ersever`e ait olduğunu da söyledi. Hatırladığım kadarıyla Ersever`in infazı için Ankara`ya gönderilen ekipte Zana, Lokman ve Alaattin Kanat adlı itirafçılar vardı.

A.Hekim Güven vasıtasıyla, Cizre‘li ve Diyarbakı’lı bazı ailelerle tanışmıştım. Mesai dışında bazen tek başıma bazen de ailemle birlikte Bağlar semtinde oturan bu ailelerin evine misafirliğe giderdim.

Bir gün, Cizreli Ö. in evinden telefonla Viyana’daki akrabamız A. Y. yi aradım. Kendisi A. Öcalan`ın eniştesidir. Kendisinden beni oradaki bir örgüt sorumlusuyla görüştürmesini istedim. Başka bir güne randevulaşmıştık. Randevulaştığımız günde aynı evden telefonla Şoreş isimli ve adını şu an hatırlamadığım bir bayan sorumluyla görüştüm.

Kendilerine JİTEM faaliyetleri hakkında bilgi verdim. İnsanları nasıl faili meçhul ettiklerini açıkladım. Fakat karşımdaki örgüt sorumlusu beni azarlarcasına “Sana nasıl inanalım? Sen de o ekibin içindesin” diyerek sert çıkıştı.

Bu tavır üzerine “Peki, benden söylemesi, ister inan, ister inanma“ diyerek telefonu kapattım.

Alaattin Kanat, diğer bazı itirafçılar gibi cezaevinden çıkarılıp operasyonlara götürülüyordu. Geçmişte örgüt içerisinde iken gizlemeye çalıştığı kariyerist duygularını şimdi başka bir cephede tatmin etmek istiyordu sanki. Bölge Valisi Ünal Erkan ve Asayiş Komutanlığı, Kurmay Başkanlıyla bizzat görüşüp “özel” operasyonlar düzenliyordu.

DEP Milletvekili Mehmet Sincar`ın Batman’da katledilmesinde aktif rol aldığını biliyorum. Kendisi tetiği çekmemiş olabilir fakat yanına aldığı bazı genç itirafçılara tetiği çektirdiğine inanıyorum. Mehmet Sincar Diyarbakır hava alanına inip, Batman`a hareket ettiğinde kendisi ve bazı itirafçılar yoğun bir takip faaliyeti yürütüyorlardı.

Kanat da bizimle aynı lojmanlarda oturuyordu. Yani bizim alt kat komşumuzdu. Eşi Gül, Tokatlı olup Türk kökenliydi. Şırnak olaylarında da kendisi ve birçok itirafçı cezaevinden çıkarılıp Şırnak´a gönderilmişti. Görevden döndüğünde, Kanat evine birçok savaş ganimeti olarak elektronik eşya getirmişti. PKK’da iken kod adı “General Zinar” olan Kanat, devlet hizmetinde de eski kod adına uygun davranmayı sürdürüyordu. Diğer itirafçılardan, örgüt hakkında aldığı bilgileri üst makamlara pazarlayarak kendisine şahsi itibar ve menfaat sağlıyordu.

Faysal Kut adlı itirafçı da kısa bir süre Diyarbakır ve Mardin bölgesindeki askeri birlikler arasında mekik dokuyup devletle çalıştı. Sonra Nusaybin`de sevdiği kızın evine gittiğinde bir gece pusuya düşürülüp silahla öldürüldü.

Öldürüldüğü esnada alkollü olduğu söylendi. Zaten hergün alkol alıyordu ve esrarlı bir duruşu vardı. Suskundu. Kimseye içini açmıyordu.

(6)

CİZRE EKİBİ (A.HAKİM GÜVEN-HIDIR ALTUĞ-ADEM YAKIN-SEFER BİLDİK-HÜSEYİN BÜLBÜL VE YÜZBAŞI CEMAL TEMİZÖZ)

Alaattin Kanat örneğine benzer birkaç kişi daha vardı. Bunlar; Abdülhekim Güven (Ferit), Hıdır Altuğ (Tayfun-Seyfi) ve Adem Yakın (Şahin) isimli itirafçılardı.

A. Hakim Güven, Cizreli olup PKK davasından Diyarbakır Cezaevi’nde yatarken itirafçı olmuştu. Cezaevinden çıkarılınca, bir süre Ali Kaya ve Zeki Batuhan ekibiyle sorgulara katıldı.

Jandarma ve emniyet istihbaratına örgüt hakkında önemli bilgiler verdi.

Sonra Cizre`deki Jandarma Komutanlığı emrine verildi. Burada Cemal Temizöz adlı yüzbaşının oluşturduğu sivil ekibe dahil edildi.

Sonradan yine Diyarbakır Cezaevinden tahliye edilen itirafçılardan Hıdır Altuğ ve Adem Yakın`da bu ekibe dahil edildi.

Adem, cezaevinde iken kendisi gibi itirafçı olan Cihan İşlek adındaki Cizre‘li bayanla evlendi. Onların evini de bizim kalmakta olduğumuz Kurdoğlu lojmanlarına taşıdılar. Cihan İşlek lojmanda kalırken, eşi Adem Cizre`de kontra faaliyetleri yürütüyordu.

Ayda bir kere evine uğrardı.

Hıdır Altuğ ise Dersim-Çemişgezekli’ydi. Kollarında, yıllar öncesinde yakalandığı operasyonda patlayan bir el bombasının şarapnel parçaları duruyordu. Ameliyati riskli görüldüğünden bu parçalar çıkarılmamıştı. Bu ekip, Cizre-Şırnak-Silopi-İdil-Midyat-Suriye sınır bölgesinde ve Güney Kürdistan`a yönelik Kontr-gerilla faaliyetleri yürütüyorlardı.

Sonradan bu ekibe Beytüşebbaplı Sefer Bildik de dahil edilmişti. Zaho`daki birçok Kürd insanının ölümüne ve yaralanmasına sebep olan bombalama eylemini Sefer Bildik gerçekleştirmişti.

Kısa bir süreliğine itirafçı olan Hüseyin Bülbül de bunlarla beraberdi. Bu ekip yüzbaşı Cemal Temizöz`ün emrinde çalışıyordu. Hıdır Altuğ ise, Suriye sınırından içerde bazı petrol kuyularına ve muhabarat binasına karşı sabotaj eylemleri gerçekleştirmişti. Ekipte iki tane de uzman çavuş sivil olarak görev yapıyordu.

Bunlar, bölgede PKK`li olarak bilinen insanları kör kuyulara atmak, sığınaklara indirip mayın ve bombalarla imha etmek, bazı evlerin temeline patlayıcı yerleştirip havaya uçurmak, birçok insanın para ve ziynet eşyalarını gasp ettikten sonra öldürüp taş yığınlarının altına gömmek, işkence ile, örgüt yandaşları hakkında bilgi almak gibi, insanlık dışı faliyetlerde bulunmuşlardı.

Bu ekipte yer alanlar çok kısa sürede daire,araba ve para sahibi oldular. Başka insanların yıllarca çalışarak elde edemedikleri servetleri, yürüttükleri kirli savaş sayesinde kısa sürede elde etmişlerdi.

Abdülhekim Güven (Ferit), Diyarbakır-Ofis semtinde bizim lojmanlara yakın mesafede bir apartman dairesi satın almıştı. Altında her zaman son model arabalar vardı. Sonradan bir inşaat şirketi de kurdu. Üç-dört çocuk babasıydı, fakat eşiyle arası iyi değildi. Diyarbakır merkezindeki eski PKK taraftarı olan ailelere arasıra uğrardı. Bu aileler onun babasının “şeyhlik” konumundan dolayı saygı gösterirlerdi. Birçoğu da korkusundan ona iyi davranıyordu.

Diyarbakır dışında, Mersin`de de Nusaybinli bir aile vardı. Bu ailedeki bayanlarla yakın ilişki içerisindeydi. Aile Nusaybin ve Mersin’de “yurtsever” olarak tanınıyordu. A.Hekim Güven, Cizre´den Diyarbakır`a döndükten sonra özel bir görevli gibi her akşam mesaiden sonra beni dışarıya çağırıp hergün ayrı bir içkili mekana davet ederdi.

Bazen Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti`ne, bazen de Mimarlar Lokali’ne davet eder hesabı da kendisi öderdi. Eğlence için su gibi para harcardı.

(7)

Gazeteciler Cemiyeti’nde birkac kez Hürriyet Gazetesi muhabiri Naci Sapan`la görüştüğünü gördüm. İçkili restaurantlarda bircok kez emniyet istihbarat şubeden komiserlerle otururdu. Her zaman kendisi hesabı öderdi.

Kendisine Amerikan Konsolosluğu’ndan Güneydoğu meselesi için danışmanlık yapmasi yönünde teklif geldiğini, bu teklifi kabul etmesi halinde kendisine her ay 150 ABD doları maaş verileceğini söyledi.

Birgün kendisiyle şehir içinde ve şehir dışında arabayla tur atarken, Mardin yolu üzerinde, genelevden çıkıp şehir merkezine giden Cizreli Melle İzettin ve şöförüyle karşılaştık. A.Hekim Güven bu şahısları durdurup samimice sohbete daldı. Daha önce Melle İzettin’in Cizre`deki PKK milislerinin sorumlusu olduğunu söylemişti. Onlar yol kenarında konuşurken ben arabada oturuyordum.

Bir süre sonra yanıma gelerek; “Bahsettiğim Cizreli milis sorumlusu budur, bunları kandırıp JİTEM’e götürelim” diye teklifte bulundu.

Ben de onayladım.

A.Hekim onlara “Bizim arabayı takip edin, şehre gidip bir çay içelim” diye seslendi.

Melle İzettin de kabul ederek peşimizden Saraykapı`daki JİTEM`e geldiler. Arabalarını park ettirip içeriye davet ettik. Onlar girişteki misafirhanede beklerken, biz A.Kerim Kırca binbaşının makamına çıkıp durumu bildirdik.

Abdulkerim Kırca, timdeki diğer rütbelileri çağırıp, misafirhanede beklemekte olan şahısları hücreye atmalarını emretti.

Melle İzzettin ve şöförü tuzağa düşürülmüşlerdi. Hücreye atıldılar ve birkaç gün tim personeli tarafından işkenceyle sorgulandılar. Ben ve A.Hekim Güven bu sorgulamaya katılmamıştık. Üç-dört gün sonra sorguları bittince, şahısların gözleri ve elleri bağlı olarak iki sivil araçla, Diyarbakır dışına Siverek taraflarına götürdük. Diyarbakır-Siverek karayolunun il sınırı civarında yol kenarındaki karayolları şantiyesine ait büyük bir çukurda, A.Hekim Güven tarafından, susturucu takılmış tabanca ile kafalarına birer kurşun sıkılarak öldürüldüler. Sonra da sivil memur Kemal Emlük tarafından üzerlerine benzin -mazot karışımı dökülerek yakıldılar. Bunu yapmaktaki amaç cesetlerin teşhis edilmemesi içindi. Olay yerine yakın küçük bir köy vardı. O gün hava biraz sisli olduğu için kimse bizi fark edememişti. Olay yerinden arabayla Diyarbakır`a dönerken arabada birisinin ceketinin kaldığını farkedince, yol kenarına attık. Bu şahıslara ait steyşın (station) Toros otomobil JİTEM’de alıkonularak kullanıldı.

Güven ve Altuğ bir gün Cizre`den bir beyaz steyşın (station) Renault marka araba getirdiler. Plakayı çıkarmışlardı. Arabayı Diyarbakır Saraykapı`daki JİTEM`e getirdiler. Kime ait olduğunu bilmiyorum, fakat infaz ettikleri bir kurbana ait olduğunu tahmin ediyordum. Arabayı Cizre`den Diyarbakır`a kadar susuz getirdiklerinden, motor üst kapağı çatlamış ve contalar yanmıştı. Sonra bu arabanın tamiri jandarma bölge komutanlığı kademesinde yapıldı.

Bu ve başkaca el konulan arabalara sahte plakalar takılıp JİTEM personelince kullanılıyordu. Polis kontrollerinde resmi mühür ve imza bulunan resmi görev kartı ve JİTEM kimlikleriyle rahatça geçilirdi.

Polis bu durumlarda araçtaki şahısları ve aracı kontrol edemezdi. Bazen kontrole yeltense de anasından doğduğuna pişman edilirdi.

SUSURLUK OLAYINDAN SONRA JİTEM`İ KAMUFLE ÇABALARI VE PSİKOLOJİK HAREKAT BİRİMİ

Türkiye`nin Susurluk ilçesindeki kamyon kazası, varolan kirli ilişkiler ağını ortaya sermişti. Bu kazayla devlet-mafya-çete ilişkileri gün ışığına çıkmıştı. Tüm dikkatlerin kirli savaş odaklarının üzerine çevrilmesi üzerine, devlet içerisinde yuvalanmış olan, Özel Savaş teşkilatları kendilerine çeki düzen vermek, ortalık yatışıncaya kadar görünmemek veya başka adlar altında faaliyetlerini yürütmek yolunu seçtiler.

(8)

1990 li yıllarda binlerce insanı yasadışı yöntemlerle kaçırarak işkence eden, sonra da öldürüp cesedini dahi kaybeden bu teşkilat da yukarıdan gelen emirle kılıf değiştirdi ve bir süreliğine bu faaliyetlerine ara verdi. Bölgelerdeki JİTEM gurup komutanlıkları, jandarma bölge komutanlıklarına bağlandı. JİTEM timleri ise alay komutanlıkları emrine verildi. Buna ek olarak psikolojik harekat birimleri kuruldu. Bu birimlerin başına Erhan Tavşanlı albay tayin edildi.

O esnada Diyarbakır Jitem gurup komutanı makamına Ali Yıldız binbaşı tayin edildi. Abdülkerim Kırca ise, Ankara’daki Guruplar Komutanlığı’na atandı. Bu göreve atandıktan kısa bir süre sonra ani bir emirle Antalya jandarma komutan yardımcılığı görevine verildi. Antalya-Serik’te PKK gerillalarıyla çıkan çatışmada şaibeli bir şekilde sırtından aldığı bir kurşun yarasıyla ömür boyu tekerlekli sandelyeye bağlı olarak yaşayacağı bir hayata mahkûm oldu.

İlahi adalet bazen gecikmiyordu.

Abdülkerim Kırca, Diyarbakır`da görevde iken diz çöktürüp kafalarına kurşun sıkarak öldürdüğü genç insanların vebalini ödüyor. Aldığı kurşun yarasıyla ölseydi, belki bu onun için kurtuluş olurdu. Ömür boyu bir tekerlekli sandalyede, belden aşağısı felçli olarak yaşaması bütün zalimlere bir ibret-i alem’dir.

Son düzenlemeden sonra JİTEM gurup komutanlığı emrindeki personel kendi asli, yani “kanuni” görevine döndü denilebilir. Hepimiz evrak, yazı ve istihbarat işiyle iştigal etmeye başlamıştık. Hatta boş zamanlarımızda görev binamızın arkasında bulunan küçük arazide bostan bile ekmeye baslamıştık.

Fakat, Jitem Diyarbakır Timi´nin başında bulunan Zahit Engin (Cemal Yüzbaşı), kendi emrindeki elamanları boş durdurmuyordu.

Hergün bir kaç insanı kanundışı yöntemlerle yakalayarak, Saraykapı’daki hücrelere atıp işkence ile sorguladıktan sonra, cesedini sağa sola atıyorlardı.

Bazen mesaiye erken geldiğimde Şehmuz (Yüksel Uğur) uzman çavuşun bazı elbise ve şahsi eşyaları yakarak imha ettiğini görüyordum. O zaman anlıyordum ki yine bazı insanları infaz etmişler ve arkada delil bırakmamak için o insanların şahsi eşyalarını imha ediyorlar.

Başımızdaki Ali Yıldız binbaşı, bize dış görev vermiyordu. Basınla ve JİTEM dışında kimselerle konuşmamızı yasaklamıştı. Kendisi, arasıra Diyarbakır`a gelen ünlü mafia babası Sedat Peker`le ilgileniyordu. Sedat Peker Jitem`e misafir geldiği zaman onun önünde düğmelerini ilikleyip arabasının kapısını açıyordu.

Ali Yıldız binbaşı, Ceyhanlı bir çiftçi ailenin oğluydu. Kendisine emir eri olarak Haruniye’li bir asker seçmişti. Kış ortasında, yerde kar varken dahi yaptırdığı serada marul, maydanoz, tere, roka gibi sebzeler yetiştiriyordu.

Susurluk kazası onu da temkinli olmaya sevketmişti. 1985 lerde tanıdığım Ali Yıldız ile son gördüğüm arasında dağlar kadar fark vardı. Zaten Diyarbakır’daki görevinde fazla kalmayarak batıya tayin edildi.

Ali binbaşıdan sonra Diyarbakır JİTEM Grup Komutanlığı görevine Cizre jandarma komutanı olan Cemal Temizöz (Metin) binbaşı atandı. Bu jandarma komutanı, henüz Cizre’de yüzbaşı rütbesinde görev yaparken, kendisine verilen geniş yetkilerle, Özel Savaş’ta epeyce tecrübe sahibi olmuştu. Diyarbakır’a atanmadan önce, görev yaptığı Cizre ve çevresinde kaç kişinin faili meçhul şekilde kaybedildiğini bilmiyorum.

Fakat, kaybedilen insanların akibetinden % 90 ından bu kişi ve emrinde çalıştırdığı kontra timinin sorumlu olduğuna adım gibi eminim.

Bazen A.Hekim Güven ile dedikodu tarzında konuşurken bu şahıs, Cizre çevresinde 7 kişiyi birlikte nasıl kör bir kuyuya attıklarını, örgüte ait sığınaklara insanları nasıl indirip, sonra sığınakta bomba ile imha ettiklerini, bazı insanların evlerinin temeline nasıl anti-tank mayın döşeyip patlattıklarını gayet soğukkanlı olarak anlatıyordu.

Tabi ki tüm bu insanlık dışı faaliyetler Cemal Temizöz’ün emir ve direktifleriyle gerçekleştirilmişti. Diyarbakır’daki JİTEM`in başına atanınca, Susurluk olayı sonrasının taktiğine uygun olarak, o da araziye uymuştu.

(9)

istihbarat” görevine dönmüştü.

Emrindeki personele devamlı yeni talimatlar vererek adımlarını daha dikkatli atmaları gerektiğini hatırlatıyordu. Örgütü çözebilecek nitelikte bilgileri elde etmeye çalışıyordu.

Bu esnada, Şemdin SAKIK`ın Güney Kürdistan’da yakalanıp Diyarbakır’a getirilmesi Temizöz’ün işine yaramıştı. ”Şemo” haftada bir iki kez cezaevinden çıkarılıp Saraykapı`ya getiriliyor ve kapalı kapılar ardında görüşmeler yapılıyordu. Bu görüşmelere A. Hekim Güven de dahil ediliyordu.

Metin binbaşı kendi grubuna insan avlamayı veya yargısız infazı yasaklamıştı. Ancak, bizimle aynı binada kalan Jitem Timi`nin başındaki Zahit Engin yüzbaşı yine boş durmuyordu. “Faili meçhul”lere devam ediliyordu. Bu faaliyetlere benim çalıştığım Jitem Grup Komutanlığı’nın personeli dahil edilmiyordu.

O esnada, Diyarbakırlı bazı işadamlarının arasında bilmediğim bir sebepten dolayı çekişme yaşanıyordu. Diyarbakir Söz TV ve Gazetesi’nin ve Altındağ İnşaat şirketinin sahibi Mehmet Ali Altındağ ve Kaya İnşaat`ın sahibi Ali İhsan Kaya arasında bir çatışma başlamıştı. Jandarma Bölge Komutanlığı sorgulamasında görev yapan Ali Kaya (Mutkili Ali) ve A. Hekim Güven, Ali İhsan Kaya`nın tarafını tutup Altındağ`ın aleyhinde üst makamlara sahte ve asılsız suçlayıcı raporlar sunuyorlardı. Bazen Altındağ`ın PKK`ye yardım ettiğini, bazen de Hizbullahı örgütleyip finanse ettiğini söylüyorlardı.

Her akşam A. İhsan Kaya’nın Elazığ yolu üzerindeki Kaya Tekstil şirketine gidip birlikte yiyip-içiyor ve Altındağ’ı mahfetmek için plan yapıyorlardı.

Bir gün A.Hekim Güven beni de Kaya Tekstil’e götürdü. O sırada banka kredi kartımdan dolayı zor durumdaydım. Güven bu konuyu A.ihsan`a açmıştı ve yardımcı olmasını istemişti.

Ali İhsan Kaya bana 145 milyon TL. vererek bununla kredi kartı borcumu kapatmamı istedi. Daha sonra, konuyu Altındağ meselesine getirip bu konuda kendilerine yardımcı olmamı istedi. Ben M.Ali Altındağ’ı hayatımda görmemiştim.

Kaya’ya “bu konuyu düşüneceğim” dedim. Oradan ayrıldık.

Sonradan Metin binbaşı beni ve Kemal Emlük’ü Elazığ yolu üzerindeki Altındağ turistik tesislerine gönderip, burada Hizbullahçılar’a ait dershane bulunup bulunmadığını araştırmamızı istedi. Çevrede yaptığımız araştırmada Kur’an kursuna benzer bir vakfın varlığını tesbit ettik.

(10)

JİTEM NEDİR, NE DEĞİLDİR?

JİTEM (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele) teşkilatının kuruluş fikri, bildiğim kadarıyla1989 larda, Korgeneral Hulusi Sayın, Cem Ersever, Hüseyin Kara ve Aytekin Özen adlı jandarma subayları tarafından üst makamlara önerilmiş ve onay alınarak hayata geçirilmiştir.

İsmi geçen kurucularla aynı fikirde olan birçok subay ve astsubay daha sonra bu çatı altında toplanıp görevi biribirine devrederek faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

Veli Küçük, Arif Doğan, Abdülkerim Kırca, Ali Yıldız adlı subaylar ve Rasim Kara, Şaban Astsubay adlı astsubaylar da bu teşkilatin ilk çekirdek kadrosu arasındaki yerlerini almışlardir. JİTEM`de fiilen görev alan komutanlardan başka, bu organizasyonu destekleyen üst düzeydeki subaylar vardır.

Olağanüstü Hal Bölgesi’nde görev yapan paşalardan Hulusi Sayın, Hikmet Köksal, Hasan Kundakçı ve Necati Özgen bu teşkilati “terörle mücadele” adı altında yönlendirmiş, maddi ve manevi olarak desteklemişlerdir. Ayrıca politikacı ve üst düzey devlet görevlilerinden OHAL bölge valileri Hayri Kozakcıoğlu ve Ünal Erkan ile zamanın başbakanı, DYP lideri Tansu Çiler aleni olarak JİTEM`i her yönüyle destekleyenler arasındadırlar. Bu teşkilatta 2-4 yıl görev yapan subaylar, dönüşümlü olarak görevi birbirlerine devrederler. Bu subayların hepsi de gençlik dönemlerinde Ülkü Ocakları ve benzeri örgütlerde faal olarak yer almış veya aynı görüşü paylaşmış olanlardan seçilmişlerdir.

Hepsi de İzmir-Foça’da komando eğitimi ve özel kurslardan geçmiş olup, birçoğu da Amerika ve başka ülkelerde özel kurslar görmüşlerdir.

Türkiye`deki Özel Harp Dairesi`ne bağlıdırlar.

JİTEM TEŞKİLATININ KURULUŞ ŞEMASI.

1 - İSTİHBARAT BAŞKANLIĞI (Jandarma Genel Komutanlığı`na bağlı/ Ankara`da).

2 - JİTEM GRUPLAR KOMUTANLIĞI (Ankara-Aydınlıkevler`de). A - DİYARBAKIR JİTEM GRUP KOMUTANLIĞI (Diyarbakır`da). Diyarbakır Jitem Tim Komutanlığı

Batman “ “ “

Mardin “ “ “ Elazığ “ “ “

(11)

Van “ “ “ Silopi “ “ “ Hakkari “ Birim “

DİREKT OLARAK JİTEM GRUPLAR KOMUTANLIĞINA BAĞLI TİMLER. İstanbul Jitem Tim Komutanlığı

Ankara “ “ “ Mersin “ “ “ Samsun “ “ “ Sivas “ “ “ Erzurum “ “ “ İzmir “ “ “ Antalya “ “ “

İstihbarat Başkanlığı görevinde bir general; guruplar Komutanlığı görevinde bir albay veya yarbay; gurup Komutanlığında, bir binbaşı ve tim komutanlıklarında bir yüzbaşı veya kıdemlı üstteğmen rütbesindeki subaylar görevlendirilmiştir. Bu komutanların kendi yardımcıları vardır. Yardımcılar da subaylardan seçilirler.

Her grup veya timde görev bölümüne göre; astsubaylar, uzman çavuşlar , sivil askeri memurlar ve erler mevcuttur.

Guruplar Komutanlığı, gurup komutanlığı ve timlerde idari kısım ve istihbarat kısmı vardır. Genellikle idari kısımda ihtiyaca göre 2-3 astsubay idari işleri yürütür. Bunların emrinde şöför ve evrak işleriyle uğraşan bir-iki uzman çavuş bulunur. İhtiyaca göre birkaç asker, şöför, komutanın postası, çaycı ve teşkilatin diğer işleri için alınır. Bütün personel sivil giyimlidir. Saç sakal bırakmak ihtiyaca ve görevin cinsine göre serbesttir. JİTEM`e personel tayininda özellikle Kürtçe bilenler tercih edilmektedir.

Ayrıca yöredeki sivil kişiler arasından birçok şahıs, “haber elemanı” yani “muhbir” olarak çalışır ve JİTEM’e bilgi akışını sağlar. Bunların kimliği gizli tutulur.

Her muhbirin bir kod numarası vardır. Bu muhbirlere getirdiği haberin önem ve derecesine göre örtülü ödenekten para verilir. Bu paraların sarfı JİTEM komutanının tasarrufundadır.

Ödemeler makbuz karşıığı yapılır. Bu makbuz koçanları komutanın şifreli çelik kasasında muhafaza edilir. Jitem arabalarına benzin alınırken de Petrol Ofisi`nin çek koçanları kullanılır.

Her ay, ihtiyaca göre JİTEM’e bu çeklerden gelir.

Jitem`e Jandarma Genel Komutanlığı tarafından tahsis edilen araçlar sivildir. Bu araçlara, duruma göre sahte plakalar takılır. Her görevden sonra, genellikle eski plaka çıkarılıp başka bir plaka takılır. Bu işlem aracın plakasının başkalarınca alınmış olması ihtimaline karşı tedbir olarak yapılır.

(12)

kartı” bulundurulur. Polisin aracı durdurmasi halinde bu kart gösterilir ve oradan rahatça geçilir. JİTEM’de istihbarat ve terörle mücadelede kullanılmak uzere tahsis edilmiş olan

silah ve araçlar:

Telsiz,

Tabanca,

Uzun namlulu silahlar,

El bombaları ve tüfek bombaları, Dinleme cihazları,

Gece görüş dürbünü, Susturucular,

Çelik boğma telleri,

İçerisine kamera monte edilmiş bond el çantası,

İçerisine MP-5 suikast silahı monte edilmiş bond çantası,

Kamera (video kamera, bond çanta içerisine monte edilmiş kamera), Telsiz tarayıcısı,

Balistik muayenesi mümkün olmayan özel mermiler, Siyanür zehiri,

C-4 plastik patlayıcılar,

Birçok telefon konuşmasını aynı anda kayda geçebilen telefon dinleme cihazı (bu cihaz 1998 de JİTEM’e tahsis edildi)

JİTEM`de bölgenin sosyal, coğrafi ve siyasi haritaları vardır.

Ayrıca bölgenin aşiret yapısı, sosyal ve siyasi yapısı dökümanter olarak ayrı ayrı dosyalarda muhafaza edilmektedir.

PKK`nin örgütsel şeması (güncelleştirilmiş son hali), örgüt elemanlarının adları, kod adları ve görevleri, örgüte bağlı yerleşim yerleri, örgütün geçiş, konaklama ve kamp yerlerinin güncel olarak işlenmiş haliyle dosyalanması gibi çalışmalar mevcuttur.

Bölgedeki tüm aşiret reisleri ve korucubaşlarıyla irtibat vardır. Basında bazı yazar ve gazetecilerle irtibat vardır.

Referensi

Dokumen terkait

Di bawah mikroskop tampak terlihat seperti barisan batang panjang dengan ujung- ujungnya siku, sementara di dalam tubuh inang, Bacillus anthracis tidak terlihat rantai panjang,

Direktur Kepatuhan telah menjalankan tugasnya sesuai dengan ketentuan dan peraturan yang berlaku, tercermin dari laporan pelaksanaan tugas dan tanggung jawab

Kondisi optimum untuk ekstraksi flavonoid total dari daun jati belanda yang diperoleh pada penelitian ini adalah konsentrasi pelarut 70%, nisbah bahan baku- pelarut 1:10, dan

Pada penelitian ini, pengenceran serum 1 : 800 dan konjugat 1 : 40 .000 dalam PBST 0,05% serta plate ELISA yang di coat dengan antigen 1 : 2 .000 adalah konsentrasi optimal yang

Secara ringkas, Karang lunak diketahui berkembang biak dengan tiga cara, Secara ringkas, Karang lunak diketahui berkembang biak dengan tiga cara, yaitu fertilisasi internal, dimana

Untuk memahami bagaimana proses mediasi terjadi dan apa saja faktor-faktor antesedens yang mengawali proses penciptaan kinerja pemasaran yang baik, tulisan ini

3.6 6 Me Meng ngan anal alis isis is lembar kerja/ lembar kerja/ gambar kerja gambar kerja untuk untuk pembuatan pembuatan prototype prototype produk produk barang/jasa barang/jasa

Plywood yang dilapisi polyfilm memiliki keawetan yang lebih tinggi sehingga Plywood yang dilapisi polyfilm memiliki keawetan yang lebih tinggi sehingga dapat digunakan berulang