• Tidak ada hasil yang ditemukan

Çağatay Uluçay - Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Çağatay Uluçay - Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları"

Copied!
134
0
0

Teks penuh

(1)
(2)

Ufuk Kitapları: 13 Tarih dizin 5 İstanbul 2001 Editör M u ıtıfa Armağan Yayına Hazırlayanlar Orhan $en-Orhan Sakin

Kapak Murat Acar Içdûzen da Yayıncılık Baskı ve Cilt: Eıto«J«l2»471 07 M

0 Yayıncıdan u m alınmadan kısmen veya tamamen yeniden yayınlanamaz Ufuk Kitapları bir da Yayıncılık urunudur

ISBN 975-6571-00-4 1 Baskı 19S0 (Vakit Matbaası) 2 B »k ı 2001 (.Uluk Kıtapbn)

U

Cumhunyo Ctd No 209/4-B 80230 Hırb.yt, İstanbul Tel 0(212)252 17 51 Fjiu.0 <212)211 82 J4

(3)

O s m a n lı Sultanlarına

Aşk Mektupları

M. Çağatay Uluçay

U

lifli IITAriAli

(4)

M . ÇA Ğ A TA Y U L U Ç A Y

1910'd a Çankırı/Çerkeş'te doğdu. 1 9 3 3 ’te Ankara'da Gazi Terbiye E n stitü ­ sü n ü n Tarih-Coğrafya B ö lü m ü n ü bitirdi. 1947'd e İn giltere'ye giderek bir süre Brilish Museum’un kütüphanesinde araştırm alarda bulundu. T ürkiye’ye döndükten sonra Topkapı Sarayı’ndaki arşivlerde çalıştı. T ü rk Dil Kurumu üyesi ve T ürk Tarih Kurumu m uhabir üyesi idi. 1970'te İstanbul'da öldü. Osm anlı haremini ayrıntılı biçim de anlatan H arem ( 1 9 7 1 , 1 9 8 5 ) , O sm anlı padişahlarının kadınlan ve kızları üzerine biyografik bilgiler veren P adişahla­

rın Kadınlan ve K ızlan (1 9 8 0 , 1 9 8 5 ) adlı eserleri Uluçay'ın en önem li çalış- malarındandır. Ö bür eserleri arasında Manisa Ünlüleri ( 1 9 4 6 ) , Osınanlı Sultan­

larına Aşk Melıtuplan (1 9 5 0 ), XIII ve XIX. Yüzyıllarda S aru lıan ’da E şkıyalık ve

Halli Harelıetleri (1 9 5 5 ), Türklerin ve M oğolların Ünlü H ü kü m darları ( 1 9 5 5 , 1956), Ünlü Padişahlar (1 9 5 6 , 1 9 8 1 ), H arem den M ektuplar ( 1 9 5 6 ), İlk Müslü­ man Türk Devletleri (1 9 6 5 , 197 5 ), Atçah Kel Mehmet (1 9 6 8 ) sayılabilir. İlk baskısı 1950'de çıkan Osmcmiı Sultaıılanna Aşk M elıtuplan, bu yeni baskı­ sında Orhan Şen ve Orhan Sakin tarafından redaksiyon ve tashihe tâbi tutul­ muş, dönemin imlâsından kaynaklanan transkripsiyon hataları düzeltilm iştir.

(5)

İÇİNDEKİLER

Harem bir fuhuş yuvası değil, bir okuldu ...7

H A L İ L İ N A L C I K Ö n s ö z ... 17

N İ Y A Z İ A H M E T B A N O Ğ L U Hurrem Sultan'dan Kanunî Sultan Süleyman'a Mektuplar Mektup 1 ... 36 Mektup 2 ... 44 Mektup 3 ... . ... 50 Mektup 4 ... 54 Mektup 5 ... 59 Mektup 6 ... ... 60 Mektup 7 ...66

İbrahim Paşadan Hatice Sultan'a Mektuplar Mektup 1 ... - 93

(6)

Mektup 3 ... 96 Mektup 4 ...99 Mektup 5 ... 101 Mektup 6 ... ... -... 104 Mektup 7 ...-... 106 Mektup 8 ... 112 Mektup 9 ... 114 Mektup 1 0 ... ... 117

I. Abdülhamid'in Ruhşah'a Mektupları Mektup 1 ... ... 130

Mektup 2 ... 131

Mektup 3 ... 132

Mektup 4 ... ... 133

(7)

Harem bir fuhuş yuvası

değil, bir okuldu

H A L İ L İ N A L C I K

H

arem, 2 0 0 -3 0 0 kadının kapalı bir yaşam geçirdiği sarayın bu gizli ve esrarlı bölümü; Batılılann eskiden beri mera­ kını çekm iş, hayal ve fantazi dolu, kulaktan duyma tas­ virler bırakm ıştır. 1 4 3 2 ’de Edirne’de II. Murad’ın sarayını ziyaret etmiş olan Bertandon de La Brocquiere, Padişah’ıflı sarayda çıplak cariyeleri seyrettiği havuzdan sözeder. Dikkate değer ki, 16. yüz­ yılda III. Murad için de aynı şey söylenmiştir. Harem dairesinde, bu sultanın özel bir havuz yaptırdığını biliyoruz. İngiliz Elçiliği Kâtibi P. Rycaut, Padişah’ın geceyi geçireceği cariyeyi seçm ek için iki sıra dizilmiş cariyeler arasından geçerken, beğendiği kı­ zın önünde m endil bıraktığını söyler ki, bu tamamı ile fantazi- den ibarettir. Yine Rycaut, cariyeler arasında lezbiyenliğin yaygın olduğunu, sevgilileri için ölümü bile göze aldıklarını duymuş; ölüm cezası da b ir çuvala konup gece gizlice deryaya atılmakmış.

Ö bür yandan patrimonyal bir ortaçağ toplumu olan Osmanlı toplumunda, harem ve cariyeler hakkında bilgimizi ve değer hü­

(8)

O S M A N L I S U L T A N L A R IN A A Ş K M F K T L 'P L A R I

k ü m le rim iz i, ik i te m el k u ru m u g ö z ö n ü n d e tu ta ra k b elirle m e k g erekir: C ariye ve G u lam , B atı to p lu m u n d ak i g ib i pazard an satın a lın m ış veya savaşta tu tsa k e d ilm iş esird ir; y an i, b ir m ald ır ve m al m u am elesi görür. O n d an , efe n d isin in b ü tü n istek le rin e ce­ vap v erm esi b ek len ir. E fe n d isi ile c in se l ilişk id e b u lu n a n ve ço ­ cu ğu olan cariy e, e sirlik sta tü sü n d en k u rtu lm a z ; İslam h u k u k u ­ na göre ise h ü r b ir M ü slü m am n cariy ed en o la n ço cu ğ u h ü r sayı­ lır. A ncak, o cariy e ç o c u k su z cariy elerd en ayrı b ir statü kazanır; efen d isin in ö lü m ü n d e ö te k i ca riy eler g ib i satılam az, h ü r olur.

E fend i isted iği sayıda cariy e ile yatabilir. C ariy e efen d isind en olan ço c u k ü zerin d e v e lilik h a k k ı id d ia ed em ez. M ü slü m an o l­ m ak, cariye ve g u lam ı e sirlik te n k u rtarm az. C ariy e, M ü slü m an kadın gibi “avret y erlerin i ö rtm e ”y e m e cb u r değildir.

İlk devirde padişahlar, M ü slüm an ve H ıristiyan hanedanlardan nikâhla zevce alm ışlardır. F a k at, 11. B ayezid ’den so n ra, siyası ve hukuki so n u çlan sebebiyle M üslüm an k ad ınlarla ev len m ekten ka­ çınmışlardır. B ir istisna, Şeyhü lislam Esad E fen d i’n in kızıyla evle­ nen 11. O sm an’dır. Sultan Süleym an, k end isin e derin b ir aşkla bağ­ landığı M ahpeyker H ürrem ’i nikahlayıp zevceliğe kabu l etm iştir.

Sultanın b ir ço k cariye ile ilişk i k u rm ası, daha ziyade siyasi bir kaygıdan, hanedanın devam ı iç in ço k e rk e k ç o c u k sa h ib i olm a düşüncesinden k ayn ak lan m ak tad ır. H arem siste m i, b ö y le c e b i­ linçli bir hanedan p o litik a sın ın gereği o larak y oru m lan m alıd ır. Bunun için , valide su lta n la rın g ü zel c a riy e le r se ç ip o ğ u lların a takdim ettiklerini biliyoruz. B aşka d eyim le, sistem i, O sm an lı si­ yasi yapısı ve hanedan siyasetiyle sık ı sıkıy a bağlıdır. P ad işahın , yüzlerce genç ve güzel k ad ın ı h a re m in e h ap se d e rek isted iğ in e eriştiğim zanneden B a tılıla n d ü şk ırık lığ ın a u ğ ratm ak zo ru n d a­ yız. Şehzade dönem inde en seçk in h o calard an edebiyat dersleri alan ve klasik edebiyat eserleri veren in ce zevkli san atk âr su lta n ­ lara kaba-saba kızlar eşlik ed em ezd i. Saray ın k a la b a lık cariy e halkı. ıçoğlanları gibi eğilm ez bir d isiplin ve h iyerarşi için d e y e­ tişir ve zam anla belli kadem elere yükselirlerd i.

(9)

H A R E M B İR O K U L D U

P ad işah ların b ile bozam adığı sıkı kurallara tâbi olan harem , daha ço k kadınlar m anastırına benzer. G elen cariye, talihi varsa bu örgüt için d e sık ı bir disiplin altında uzun bir eğitim den sonra padişaha takdim edilebilir. Padişahın özel hayatını geçirdiği En­ derun, iki paralel örgütten oluşur: lçoğlanlarm m yetiştirildiği ve pad işahın dış h izm etlerin in görüldüğü dairelere paralel olarak cariy eler de aynı biçim de örgütlenm iştir; hepsi, rü tbesine göre bir m aaş alır ve b elli derecelerden geçerek başkadınlığa y ükselir­ lerdi; padişah an n esi olan valide sultan ise bir kraliçe kadar iti­ barlı ve nüfuzlu idi.

O sm an lı toplum unda cariye sadece “cinsel o b je” olarak görül­ m em iştir. H ali vakti yerinde herkesin bir veya birkaç cariye sahi­ b i old u ğu nu k ad ın m iras listelerind en öğrenm ekteyiz. A ilenin b ir ferdi gözüyle bakılan cariyelerin ev hizm etlerinde olduğu gibi e k o n o m ik h ayatta da ö n em li yeri vardır. C ariy elerin ö zellik le tekstil sanayiind e geniş ölçüde kullanıldığı biliyoruz. O nları işçi olarak veya seks için kiralayanlar da yok değildi. A ncak, İslam h u k u ku n u n özelliği dolayısıyla esirler, oldukça kolay hürriyetle­ rin e k av u ştu k ları iç in toplum da esir nüfusu biteviye k üçülür. D arlığı gid erm ek için özellikle Kuzey Slav m illetlerind en, Kaf­ kasya ve K aradeniz kıyılarından, Afrika'dan her yıl binlerce cari­ ye ve k u l ith al olunurdu. 16. yüzyılda bu sayının yılda 2 0 binin ü zerine çık tığ ı hesaplanm ıştır.

H arem de k oru m a ve d isiplin işlerin i gören zen ci H adıtnağa- la rı İd a rî k ad ro y u o lu ştu ru r. O n lar, z en c i D a rü ssa a d e , ö b ü r adıyla H arem ağ ası’n ın veya K ızlarağası’m n em ri altındaydılar. C ariye o d aların ın nezareti, m aaşların dağıtım ı, kap ıların m u h a­ fazası hatta h arem im am lığı bu hadım ağalarının elindeydi. 16. yüzyıl so n ların d a M ek ke, M edine ve Su ltan vakıfları id aresinin valide su ltan a, d olayısıyla D arüsaade ağasına verilm esi so n u cu , D arıısaad e a ğ aların ın nüfu zu artm ış, iç o ğ la n la n n m am iri Ba- bü ssaad e ağasını gölgede bırakarak bü tü n E n d eru n u n âm iri d u ­ ru m u n a g elm işlerd ir. H arem ağaları, padişaha y ak ın lığ ı d

(10)

olavı-OSMANLI SULTANLARINA AŞK MEKTUPLARI

sıy la b ir ara v e z ira z a m la n n tay in v e a z lin e e tk i y a p a ca k kadar n ü fu z ve etk i k azan m ışlard ır.

H arem in asıl başı V alide S u lta n ’dır. O , h an ed a n ın , dolayısıyla O sm an lı saltan atın ın d evam ı ü zerin d e k e sin b ir ro l alm ıştır. Vali­ de Su ltan, oğlu padişahın ç o k e rk e k ço cu ğ u o lm asın ı sağlam a ve şehzad eleri korum a görevi g ib i ağ ır b ir so ru m lu lu k y üklenm iştir. O . hanedan içind e k ad m h ü k ü m d ar, O rta asya T ü rk d ev letlerin ­ d eki gibi âdeta padişaha eşit hatu n d u r. K afes sistem in d e, yani sul­ tanlığa nam zet b ü tü n şeh zad eler sarayda h ap is k ald ık ları d önem ­ de bu k esin lik le b ir g erçek tir. Şeh zad elerd en k im in tahta g eçece­ ğini, kulland ığı y ö n tem lerle b ü y ü k ö lçü d e valid e su ltan belirler.

G ö rü lü y o r ki, Islâm h u k u k u ve h an ed an siy ase ti h arem örgü­ tü nü ve k u ra lla rın ı b e lir le m e k te d ir. B u n u n y a n ın d a ik in c i bir faktör, "O sm a n lı K u l s iste m i”d ir; b u sis te m , O sm a n lı m e rk e zi­ y etçi devlet sistem in in tem el k u ru m u d u r. E n d eru n d a v e biru nd a (d ış h izm e tlerd e ), p ad işaha m u tla k b iç im d e b ağ lı g ö rev liler y e­ tiştirm ek iç in h er tü rlü a ile , k av im ve k a b ile b a ğ la rın d a n k o p ­ m uş k u l ve cariy eleri k u lla n m a k , bu siste m in esasıdır. Sayısı b in ­ leri b u lan saray h a lk ı, dışarda Y en içeri ve sip a h i o rd u su , vali ve k u m and an lar h ep si k u l sistem iy le y etişm ek te y d i. Bu k u llar, pad i­ şah a m u tlak b ağ lılık larıy la, o n u n m u tlak ve m e rk e z iy e tçi o to rite­ sin i g aranti etm ek teyd iler. H arem , ca riy e ö rg ü tü k u l sistem in in tam am layıcı b ir bö lü m ü d ü r. C ariy elerin ço ğ u n lu ğ u sarayd an ç ık ­ m ış b ey lere ve v ezirlere zevce o la ra k v erilird i. B ö y le c e , vali ve ku m an d an ların saray d ışın d a vilay etlerd e y erli aile ve h an ed an ­ larla ak rabalık k u rm aları ö n le n m iş olu yo rd u . Bu g ibi yerel ilişk i­ lerin m erkeziy etçi m u tlak idare için te h lik e le ri m eydandadır.

F a tih 'in ilk saray ı, b u g ü n k ü İsta n b u l Ü n iv e rsite si b a h çe sin - deydı. F atih , sonrad an Saray bu rn u ’nda Yeni Saray’ı (T op kap ı Sa­ ra y ı; yaptırdı. O nd an so n ra Eski Saray tam am ıy le k ad ın ların ya­ şad ığı b ir saray old u . Ö len p ad işahın b ü tü n harem h alk ı esk i sa­ raya n ak lo lu n u r, Topkapı Sarayı na o n la rın y erin e p ad işah ın k a­ d ın ları alınırd ı. G eb e kalan cariy e d e, yeni saraydan esk i saraya

(11)

HAREM BİR OKULDU

gönderilirdi. Kadınlara düşkünlüğü ile bilinen III. M urad (1 5 7 4 - 1 5 9 5 ) dönem inden sonra harem h alkı ço k artm ış, Topkapı Sara- y ı’nda 49'd an 1 0 4 ’e; eski sarayda 7 3 ’ten 1 4 6 ’ya çıkm ıştır. H er iki harem 1 6 0 3 ’te 6 1 0 , 1 6 2 2 ’de 7 0 5 cariye barındırıyordu.

Saraya yeni alınan esir kıza “acem i” denir; acem ilik dönem in­ de kend isin e ilkin İslam lık, Tü rk-Islam adetleri ve adabı, dikiş- nakış, rak kaslık, hanendelik, sazendelik veya kıssa-hanlık, yani hikâye anlatm a sanatı gibi bir sanat öğretilirdi. Böylece yetişen acem i, cariyeliğe yükseltilir. E snaf diliyle “şagirt” olur, sonra k al­ fa ve u sta d erecelerine geçer; “gedikli” denirdi. Cariyeler, içoğ- lan ları gibi ik i geniş odada yanyana yatarlar, h er 5 kız arasında yaşlı b ir kadın yer alır. G edikli, doğrudan doğruya padişah hiz­ m etin e verilir; onun haremde yem ek, çam aşır ve benzeri hizm et­ le rin i g örürd ü . H ü nkârın yatağına aldığı g ed ikli, “ik b a l” veya “h asek i” adıyla yüksek b ir dereceye yükselir. Bunlardan padişa­ hın gözdesi olan haseki, padişahın kadını olurdu. Kadınefendi- ler; B aşkadm , İkinci Kadın diye kendi aralarında sıralanırdı. Padi­ şahın zevcesi sayılan her kadına bir daire aynlır, yüksek b ir gün­ delik tayin edilirdi. Ç ocuk doğuran haseki, ayrıcalık kazanırdı. Bu hiyerarşide h er cariye kadının belli bir m aaşı ve giysisi o lu r­ du. H ünkâr kadın efendilerin elbisesi kürkle süslenirdi.

17. yüzyıl ortalarına kadar saray hiyerarşisinde en üstte valide su ltan , son ra h asekiler, padişah k ızlan yer alır; bunlar, su ltan (Batı d illerinde sultana) ünvanı ile anılırdı. Padişahın “süt anne­ s i” Daye H atun ve K ethüda Hatun veya Kâhya onlardan sonra gelirdi. 111. M urad’m annesi Nurbanu’nun günlük m aaşı 3 0 0 0 ak­ çe ( 5 0 altın ) idi. (O zam an Yeniçeri Ağası’n ın gündeliği ancak 5 0 0 akçe id i.) K an u n in in eşi haseki Hürrem Sultan’ın gündeliği 2 0 0 0 akçe (3 3 altın ) idi. Haremde en yüksek otorite de olan Vali­ d e, D arussad e A ğası ve Kâhya K adın vasıtasıyla harem i idare ederdi. Harem in saray dışı işlerini gören erkek (Valide Kethüda­ sı), çoğu zaman validenin isteklerini veziriazama bildirerek h ü ­ k üm et işlerine karışm asına yardım cı olurdu.

(12)

O S M A N L I S U L T A N L A R IN A A Ş K M E K T U P L A R I

Valide sultanlar, egem enliği ellerind e tu tm ak için , tabii, devlet ricali ile ordu içinde bir takım siyasi ittifak lar yapm ak zorund ay­ dılar. Haremde birb irlerin e karşı gruplaşm alar, b a şlıca su ltan ın hangi oğlunun tahta geçeceği k on u su n d a ortaya çık m ak ta; dışa­ rıda divandaki vezirler. Yeniçeri O cağı, yük sek ulem a bu gruplar arasında oyunlara ister istem ez ortak olm aktaydılar. Tahta geçen sultanın kardeşlerini katletm esi kanu nla "câ'iz” görüld ü ğü nd en, herkes için m ücad ele bir ö lü m -k alım so ru n u o lu rd u . B ö ylece, 17. yüzyılda harem , payitahtta iktid ar m ü cad elesinin od ak n o k ­ tası haline geldi. Bu am ansız m ücadelede padişahlar, şehzadeler kurban gitm işlerdir, iki padişah; O sm an II ve İbrah im 1, bu ik ti­ dar m ücadelesinde feci şekilde k atledilm işlerdir. III. Selim gibi sanatkâr ruhlu reform cu b ir padişahın ölü m ü cid d en ço k tra jik ­ tir; ağalar, onu harem in b ir odasında sık ıştırd ılar; gözde cariye Pakize, efendisine sarılarak vücuduyla onu k oru m ak istem iş, bir kılıç darbesiyle düşmüş, başka b ir darbeyle padişahın yüzü ikiye bölünm üştü; kadınların h ıçk ırıktan arasında elind e teşbih ve n e­ vi ile hala ayakta duran padişah, nih ayet ü zerine ü şü şen saray ağalarınm k ılıç darbeleri altında yere yığılm ıştır.

Valide sultanların saltanat dönem i, K an u n i’n in zevcesi Hür- rem Su ltan d an başlayarak N urbanu, Safiye, K ösem ve Turhan sultanlar zamanında bir yüzyıl sürm üştür. Bu dönem de devlete hakim olan haremin tarihi, O sm anlı devleti tarihinin gizli kalm ış yanlannı anlam ak bakım ından önem lidir ve so n derece dram atik sahneleriyle 17. yüzyıldan beri Fransa’da ve T ü rk iy e’de ro m an cı­ lara ve tiyatro vazarlanna ilham kaynağı olm uştur. 17. yüzyıldan beri tarihçiler, devletin çöküşünü hazırlayan faktörler arasında "kadınlar saltanatı" m öne sürerler. Buna karşı, ço cu k padişahlar döneminde, valide sultanın hanedanın devam ını h erşeyin ü stü n ­ de tutarak devletin selâm etine h izm et ettiği iddia o lu n m uştur. G erçekten, I. Ahmed’in baş-kadını, Ahm ed’in hayattaki tek k ar­ deşi Mustafa'yı idamdan kurtararak hanedanın devam ına hizm et etmiştir. Sultan Ahmed ölünce Kösem Sultan. M ustafa’yı tahta

(13)

çı-H A R E M B İR O K U L D U

kard ı; b ö y lece, O sm an lı tarihind e ilk kez su ltan ın oğlu değil, kardeşi tahta çık m ış oldu ve veraset usûlü değişti. M ustafa'nın akli düzeni bozuktu. Kızlarağası, 14 yaşındaki Osman 11’vi taht3 çıkardı. U lem anın etkisi altındaki Osman'ın Yeniçerileri kızdıran reform tasarılan vardı. Valide Kösem . Yeniçeri O cağı ağalarıyla anlaşarak O sm an'ı tahttan indirdi. Mustafa tekrar tahta çıkanld ı. O sm an . K ö sem ’in rakibi M ahfırûz Kadın ın oğluydu. M ustafa, dengesiz hareketleri nedeniyle tekrar tahttan ind irilince. Kösem 12 yaşında kendi oğlu Murad’ı (IV Murad) tahta çıkardı ve onun çocuklu ğu süresince yeniçeri ağalanvla beraber devleti idare etti. 1 6 4 0 ’ta, IV. M urad ın ölüm ü üzerine. Kösem ’in öbür oğlu İbra­ him tahta g eçti. Yeniçeriler, İbrahim 'i de delice hareketleri yü­ zünden tahttan indirince. Haseki Turhan Sultan ın oğlu IV M eh- med. 7 yaşında tahta oturtuldu. Elçi raporlarında, devlet işlerin­ de d en ey im li ve güçlü olduğu vurgulanan K ösem , toru nu IV M ehm ed d önem inde de dışarıda kendisini destekleyenler saye­ sinde bü tü n devlet gücünü ve otoritesini elinde tuttu. Padişaha sunulan arzlar üzerinde. “Arslanım ” dediği çocu k padişah adına k ararlan K ösem Sultan yazıyordu. Venedik donanm asının İstan­ bul'u tehdit ettiği buhrandan yararlanan IV M ehm ed’in an n esi Turhan Su ltan, kızlarağasıyla Kösem Sultan'a karşı kom plo kur­ du ve onu bertaraf etti. Turhan Sultan, oğlu padişah adına devleti fiilen kontrolü n e geçiren validelerin sonuncusudur. Kadınlar sal­ tanatına so n veren, bir bunalım dönem inde devletin başına d ik ­ tatörce y etk ilerle gelen Veziriazam Köprülü M ehm ed Paşa o l­ m uştur. A slında, ona bu olağanüstü yetkileri veren de Valide Tur­ han Sultan idi.

Padişahla cariye arasındaki zoraki ilişki, gerçek aşkın doğm a­ sında kuşkusuz b ir engeldi. Fakat, bazen gerçek bir aşk doğabi­ lirdi; H ürrem ’le Süleym an arasında olduğu gibi... Hûrrem. k o ca­ sına m ektupların da “C anım paresi su ltan ım ”, "sevgili şa h ım ", “benim cân -ı azizim ", “benim yüzü Yusufum. Şekerim , latif naze­ n in im ”, “gözüm n u ra su lta n ım " diye hitap eder. Sülcvm an ı

(14)

Htır-OSMANLI SULTANLARINA AŞK MEKTUPLARI

r e m e tek eş, tek sev gili o larak bağlayan şey lerd en b iri d e, zevce­ liğ e ald ık tan so n ra ü st ü ste ü ç evlat v erm iş olm asıd ır. H ürrem , ç o c u k la r ın ı a n a ra k s e fe rd e k i k o c a s ın ın k a lb in i y u m u şa ta n şu sö z le ri y a z ıy o r: “M e k tu b -u ş e r ifin iz o k u d u k d a b e n d e n iz M ir M eh m ed ve c a r iy e n iz M ih ru m a h g ir y e le r (a ğ la r la r ) v e firk a t ederler, o n ların g iry eleri h o d b e n i d eli k ılm ışd ır.” B ir b aşk a m ek ­ tubunda, “m ek tu b u n u zu o ku d u ğ u m d a g özü m y aşı ak d i şâdiden (s e v in ç te n )” diyor. K o c a sı S u lta n a k a v u şm a k , y ü z ü n ü g örm ek arzu su y la g e c e le ri u y u m a d ığ ın ı ifad e ile ö z le m in i iç te n , ateşli sözlerle dile getiriyor ve başk a b ir m e k tu b u n d a “g e ce sin i gündü ­ z ü n ü fa rk e tm e y e n h a s r e t d e ry a s ın a g a r ik , b iç a r e , a ş k ın ız ile m ü b tela, F erh ad ve M e c n u n ’d an b e te r şey d a ç a k e r in iz ” diyor. H ü rrem , ilk y ılla rın d a T ü r k ç e ’y i b ilm iy o r d u ; h e r h a ld e k â tib i on un duygularını edebî b ir d ille yazıya g eçiriy o rd u . Bu m ek tu p ­ lardaki, “vallah, dünyada h em e n siz m u ra d ım sın ız ” g ib i sözler, kuşkusuz H ürrem ’in ağzındandır. Su ltan ise o n a para, hediyeler ve bazen sakalından tel gönderiyordu.

H ürrem , m ektuplarında siy ase t y ap m ak tan g eri kalm ıyord u . Sadrazam İbrahim Paşa h akk ın d a “Su ltan seferd en d ö n ü şte k o ­ nuşacağım ” yazıyor; b ir başka m ek tu b u n d a d am ad ı R ü stem Pa- şa’yı kayırm asını istiyordu.

Topkapı Sarayı A rşivi’n d e S ü le y m a n ’ın H ü rre m ’e m ek tu p ları b u lu n m a m ıştır. F a k a t, “M u h ib b i” m a h la s ın ı k u lla n a n S ü le y ­ m an’ın Divan’m daki gazellerde, g en el ed ebi k alıp lar y an ın d a ger­ çek aşkı nasıl algılad ığını an latan içte n lik le y azılm ış şiirle r var­ dır. Bunlardan h içb iri H ürrem ’e yazdığı şu lirik ş iir k ad ar içten , coşkulu değildir:

CelTs-i halvetim, varım, habîbim , mâh-i tâbâm m Enisim, mahremim, varım, gü zeller şâhı sultânım

H ayâtım , hâsılım , öm rüm , şarâb-i kevserim , adn im B ahân m , behcetim , rüzum, nigân m , verd-i harıdânım

(15)

H A R E M B İR O K U L D U

N eşâtım , işretim, bezenim, çerâğım, neyyirim, şem ’im Turunç u n âr u nârencim, benim şem ’-i şebistânım

N ebatım , şûkkerim , gencim, cihan içinde bi-rencim A zizim , Yûsufum, varım , gönül m ısnnda hey hânım Stanbûlum, K arâm ânım , diyâr-i milket-i Rûmum B edahşâm m ve Kıpçağım ve Bağdâdım Horâsânım Saçı karam , kaşı yayım , gözîı pür-fitne bîm ânm Ölürsem boynuna kanım , m eded hey nâ-müselmânım K apın da çünki m eddahım , seni medh ederim dâim

Yürek pür-gam, gözüm pür-nem, Muhibbî'yim, hoş-hâlim.

Su ltan Sü ley m an ’ın H ürrem ’e G azeline H alil İn a lc ık ’m N aziresi

G ecem hem gündüzüm m ehtâb-i leyl-i târ-i giryânım B ahân m , ebr-i nisânım, açılmış gonca-pistânım Güzel gözlüm, fid a n boylum, sözü tatlı gözü ahum Bulunmaz vaslına fırsa t benim pür-işve ceylânım G eceyle işretim, gündüz safâ-yi hâtınm , canım

Benim şi’rim, benim şarkım, benim jery âd -i sûzânım

K alem kaşlum , b ey az tenlim, gözüm nüru güzel yavrum Kitâbım tâ ezelden haklı edilmiş levh-i tâbânım

U zaklarda şeb-i hasrette nâlân olduğum dem ler İniltim, göz yaşım hem ağlıyan şem ’-i şebistânım Nice sevmiş, nice öğmüş, Süleyman H ürrem ’i candan M eded hey Hürrem-i devrân, ne şâir ne Süleym anım

(16)

ÖNSÖZ

Önsöz

M

illi k ü tü p h an em ize eşsiz eserler hed iye eden m erh u m A hm et R efik, yalnız tarih yazan bir tarih çi değildi; aynı zam anda yazacağı m evzunun vesikalarım da bizzat b u ­ lan b ir te tk ik çi ve bu vesikaları üstadane bezeyebilen b ir m üver­ rihti. T arih in h em terkip hem de tahlilini yapıyordu. A hm et Re­ fik’in izin d e y ü rü yen ler ço k olm uş, fakat on un k âbın a varanlar olm am ıştır. E serleri hâlâ zevkle ve istifade ile okunm aktadır.

A hm et R efik’in izinde yürüm ek isteyenler m uvaffak olam am ış­ lardı, çü n kü o, aylar ve yıllarca, asırlardır el değm em iş vesikaları göz nuru d ökerek okuyor, topluyor, sonra onları tarihin ışığı al­ tında g özlerim izin önüne seriyordu. Bu, güç olduğu kadar da çok bilgi isteyen; tarihe, ilm e aşkla bağlanmayı icap ettiren b ir işti.

M. Çağatay Uluçay, A hm et Refik'ten sonra, bu sahada en ve­ rim li olan b ir simadır. Şim diye kadar neşrettik leri ve en son eseri olan O sm anlı Sultanlarına Aşk M ektuptan bu n u n can lı bir m isalidir. Bu son eseri, dünya tarihçilerinin de ço k büyük eh em m iyet v er­ d ikleri K anu nî ve H urrem gibi sim aların tarih k arşısınd aki du­ rum larına da yen i bir veçhe verm iş olm aktadır. Çağatay, bugüne kadar ilim alem in ce m eçhul olan m ektupların tam m e tin lerin i neşretm ekle kalm ıyor, adı geçenlerin yaşadıkları devri ve onların büyük rollerini de ço k etraflı ve fevkalâde vukufla tah lil ediyor.

(17)

0SMAN1X Sl.\ TAN i AKINA A>K Mî K U T l AKI

ts e r in başından sonuna kadar. bütün vcsik.il.in okuduktan sonra - 0 kttsıu vıUlır Osmanlı Tarihinin bir meraklısı ve v.k k m s i s t k i y k $u b n « l « v.uvhm kı. Osnwnlı > iılf.;r.i.;n î:.: .Aj'c Moîcn. lan h t eserlerimi:: arasında her :jtn u n bir Abide olarak kalacak ve Kam ınt S u lu n Sûlevnun, H n n tm Su han. Ibrahım Taşa. 1. Ah dûlhamıd jı b ı sunalar hakkında ancak bu eser tetkik edildikten sonra k a tı hükümler v en lcırk bu eser vücuda getirilebilecektir

Bu bakımdan. genç vc kıvmetlı taııh\i Ç.ı^.\t.xv. Türk irfan ha valini» paha hiçilm er bir hirm etıe bulunmuştur Onun bu i>m: esenni mecmuamın vavınlarındaıı olarak neşretmek şeuefmi ka ran d am ı için «Svıinûvonım.

(18)

I IııiTcm Sultan dan

K a n u n î Sultan Süleym an'a

aldıran ve Mcıvid.ibık r.U'crlcıım kazanıp I3 2 0 ‘dc diiııva-v.ı vod.ı eden Y.ıvu; Su lu n Schm, oğlu Süleyman'a valnı; Mısır, Sıırive. ccııııp vc şarkı Anadolu'yu miras bırakmadı; avnı zamanda bu vericim servet vc servet kavnaklanııı da ic ık ederek hayata gollerim vumdu Bunl.ırd.uı daha üstün bıraktığı cn m ühim h.ırine de. kuvvetli devlet adanılan, devlete ait ka­ nunlar’ ve hudutları bekleyen, daima veni ülkeler raptetm eye amade m ükem m el onlular idi.

1. Sû levn u tı nc bahası, ne de dedesi gibi kardeşleri ile taht kavgası etti. Yavıır'un. Sah Sultan (Lûıfı Paşanın eşO, Hatice Sul­ u n (.İbrahim Paçanın eşı\ Hafse Su lu n (.İskender Paşazade Muş­ tala Paşanın eş.ı) ve Fatma Sultan (.Kara Ahnıed Paşanın eşO ad­ larında 4 k ır ile biricik oğlu Sûlevman olmak ürere 5 çocuğu vardı. O hayatı bovunca binlen farla kardeşlen olan şehzadelerin duvdugu ıstıra b ı h issetm em iş, tahta çıkarken de, elin» kana bulamak talihsizliğinde bulunmamıştı Bahtı ona havaim bu saf­ hasında da gülmüştü.

1 Yıvuî'un. s»ruhin Bevi $ûtrvm*n'ı. ctra*k *ç»n

g6nderth£t siy*ssein*me, SeJIrto». S*v» -1-22. s. ÎT-+».

M ek tu p lar

(19)

O SM AN LI SULTANLARINA AŞK MEKTUPLARI

Y av u z’u n k a n ın ı ta şıy a n g e n ç p a d iş a h ın , b a b a s ın ın y o lu n d a y ü rü m em esi iç in ortad a h iç b ir s e b e p y o k tu . T e c rü b e li, k u v v e tli d evlet ad am ları; m ü k e m m e l b ir o rd u ve ç o k z e n g in b ir h â z in ey e m a lik ti. G e n ç ti, e n e rjik ti.

A vrupa, d in î ve İd arî k a rış ık lık la r, siy a sî d e ğ iş ik lik le r le u ğ raş­ m ak ta, âd eta k riz g e ç irm e k te id i. Ş a r k m ille tle r i u y k u la r ın a d e­ vam etm ek te, y a ln ız İra n , esk i d e b d e b e li g ü n le rin i y a şa tm a k iç in g ayret sa rf e tm ek te idi. İra n , Yavuz’d an m ü k e m m e l b ir d arb e y e ­ m işti ve d iğ er şa rk m ille tle r i d e O sm a n lı o rd u la rın a k a rşı d u ra ca k d u ru m d a d eğ illerd i. H u lâsa I. S ü le y m a n iç in çe v re d e k i m e m le k e t­ le rin k a p ıla rı a ç ık tı, isted iğ i y ö n d e a t o y n a ta b ilir, v u ru şa b ilird i.

S a lta n a tın ın ilk y ılla rın d a İr a n ’la u ğ ra şm a ğ a im k â n v e z am an b u la m a d ı. F a k a t A vrupa is tik a m e tin d e cih a d v e g a z a sın a sü re k li o la ra k d ev am e tti. B e lg ra d , R o d o s , M o h a ç m e y d a n m u h a re b e s i. B ir in c i V iy a n a m u h a sa ra sı v e A lm a n s e fe r i, O s m a n lı o rd u s u n u n , T ü r k m ille tin in b ire r ş a h ik a s ı, ü n lü b ir e r ta rih o la y ı o la ra k ta rih s a h ife le r in e g e ç ti. H ü k ü m d a r, A lm a n s e fe r in d e n s o n r a Ş a r k ve d e n iz se fe rle rin e d e ö n e m v erd i. B a b a sı M ıs ır’d a n se s v e rm iş k e n ; o ğ lu da k a p ta n la rı, re is le r i v a sıta s ıy la C e z a y ir’d e n , T u n u s’d a n , I s ­ p an y a, İta ly a v e F ra n s a s a h ille r in d e n b u sese cev ap v erd i. A k d e ­ n iz ’in m a rtıs ı sa y ıla n T ü r k g e m ic ile r i; C e n e v iz , V e n e d ik , F ra n sız , Is p a n y o l, P o rte k iz , In g iliz h u lâ sa d ü şm a n o la n v e so y g u n c u g e ç i­ n e n b ü tü n m ille tle r le d ö v ü ş e re k k a ra la rd a o ld u ğ u g ib i d e n iz le rd e d e P re v e z e g ib i u n u tu lm a z z a fe rle r v e h a tır a la r b ıra k tıla r . K ara o r d u la n T u n a b o y la r ın d a z a fe rle rd e n z a fe rle re k o ş a r k e n , re is le r d e g ö l h a lin e s o k tu k la r ı A k d e n iz ’d e v e H in t O k y a n u s u ’n d a zafer d e s ta n la r ı y a z ıy o rla r, T ü r k ’ü n a d ın ı, ş a n ın ı, d a m g a s ın ı g ittik le r i y e rle re a rm a ğ a n e d iy o rla rd ı. I. S ü le y m a n ’ın p e ş in d e k i T ü r k o r d u ­ la rı z a fe rle rd e n z a fe rle re k o ş u y o r la r , iller, ü lk e le r z a p tc d iy o rla r; b u y e r le r in esir, c a riy e , g a n im e t v e h â z in e le r in i İ s ta n b u l’a k a l­ y o n la r la , k a ta r k a ta r h a y v a n la rla ta şıy o rla rd ı. A ğ ız la rd a n z a fer ve s a a d e t ş a r k ı l a r ı d ü ş m ü y o r d u . A v ru p a ’n ın g i r i lm e z k a p ıla r ın ı a ç a n , d e n iz le rin a lın m a z ad a ve k a le le r in i z a p te d e n o id i, I.

(20)

Sii-HURREM SULTAN'DAN KANUNİ'YE

ley m a n ’clı, A vru pa’n ın M u h te şe m Sü ley m an ’ıydı. U zak y erlerin h ü k ü m d a rla rı b ile z a fe r te b rik le ri ve h e d iy ele ri g ö n d eriy o rlar, o n u n d o stlu ğ u n u k azan m ağ a çalışıyorlard ı.

O n su z A vru p a b ir h iç ti; çü n k ü o Salip ord u larını M o h aç’da, Preveze’de y e rle re se rm iş, A vrupa’n ın so n m u k avem etin i k ırm ış, T ü r k ’ü n ö n ü n e g e ç ilm e z b ir k u d ret o ld u ğ u n u b ü tü n d ünyaya ilân e tm işti. P ap a d e rin b ir k o r k u için d ey d i; Şarlken on dan d ersi­ n i a lm ış , k a rş ıla ş m a m a k iç in k ıy ı k ıy ı k açıy ord u . F ran sa K ralı F ran su v a o n a y a rd ım e tm e si iç in yalvarıyordu. İspanya, V enedik d o stlu k v e ittifa k te k lifin d e b u lu n u y o rla rd ı. K om şu krallar, bu b ü k ü lm e z b ile ğ in k u d r e tin i b iliy o rla r, isted iğ i kadar h ed iy e ve para v e rm e k s u re tiy le o n u m e m n u n etm eğe uğraşıyorlardı. O n u n bu k u d ret v e k u v v e tiy d i ki to ru n u 111. M urad’a, d evrinin en m eş­ hu r h ü k ü m d a r ı o la n İn g iltere K ra liçesi E lizabeth ’e yazdığı n âm e­ lerd e “İrla n d a V ilâ y e tin in K ra liç e si" d em ek cesaret ve kuvvetini v eriy ord u . H u lâ sa im p a ra to rlu ğ a bağ lı K rallar ve Beyler, M u h te­ şem S ü le y m a n ’ın ö n ü n d e d iz çö kü y orlar, elind en taç giyiyorlar, eteğ in i ö p ü y o rla rd ı. İşte O sm a n lı Im p aratorlu ğ u ’nu n ku d ret ve k u v v e tin i e n y ü k s e k z irv e s in e ç ık a ra n bu m uazzam h ü k ü m d ar “M u h te şe m S iıle y m a n ’’dı. B u n u n iç in em irlerde, ferm anlarda adı, “D e n iz le r in ve K a ra la rın H ü k ü m d a rı”, “P âd işah -ı S a h ib -k ırâ n -ı R ub’u M e s k û n " d iy e g eçiy o rd u .

«v

K ıtalara o tağ k u ra n , m illetlere k ös d in leten , hü küm darlara d i: çö k tü ren M u h te şe m S ü ley m a n ’ın bu m uazzam kudreti yanında bir ele e ğ ild iğ i, y en em ed iğ i b ir k ale, hem de duvarları ipekten, b u rçla­ rı lep isk a sa çla rd a n , m azg alları cazibeli b ir ç ifı g özd en ibaret olan b ir k a le v a rd ı: B u k a le n in s a h ib i, sev g ilisi, b aşk aclıın , h a se k isi H urrcm S u lta n d ı. K an u n i ü lk eleri feth ed erk en, o da b u m uazzam P ad işah ın k a lb in i feth etm iş, on.ı sen elerce h ü k m etm iştir

B ü y ü k k u m a n d a n la r v e h ü k ü m d a rla rın bu h ale d ü ştü k leri ta­ rih te ç o k g ö r ü lm ü ş tü r : A m u v a ıı, K le o p a tra ; B a lta c ı, K a te rin a ;

(21)

OSM ANLI SULTANLARINA AŞK MEKTUPLARI

M u sso lin i, K lara için b a ş la rım ; İn g ilte re K ralı V I. E d w ard , M a­ d am S im p so n iç in ta h tın ı v erm ed iler m i? B ü tü n A vru p a’yı s e n e ­ lerce h ü k m ü n d e tu tan ve Avrupa K artalı sa y ıla n N a p o ly o n B o n a- p art, Jo z e fin ’in ah lâ k sız lığ ın ı b ile b ile s e n e le rc e o n a b ir m a b u t g i­ bi tap m ış, aşk ın ın ıstıra b ın a k atla n m a m ış m ıy d ı? D ik ta tö r le r ve b ü y ü k k u m an d an lar iç in b e lk i b u b ir ih tiy a ç tı; ru h v e k a lp le ri hü k tn ed ilm ey i, h ü k m e tm e k kad ar a rıy o r ve istiy o rd u ; b u b ir p si­ k o lo ji ve anlayış m eselesiy d i.

İşte K an u n î de o n lard an b iriy d i. B ü y ü k d e v le t a d a m ı v e k u ­ m and an olan K an u n i, ay n ı zam and a d e v rin in sa y ılı ş â irle rin d e n - di de. O , zafer ve sev in ç k ad ar a şk , ız tıra p ve h ic r a n ı d a b iliy o r­ du. Yurddan a y rılın ca, sev g ilid en u z a k la şın c a , iç in e b ir g arip lik d üşüyor, bu nu şiirle riy le en g ü zel ş e k ild e ifad e e d iy o rd u . H ele aşk ı ve o n u n verd iği tatlı ıztıra b ı d oy a d o y a ta tm ış , b u h u su sta en güzel şiirlerin i y azm ıştı:

Sorma aşlım haletin M ecn u n a b ir dîvâneclür Açmo aşkın sırrım F erh acl’a kim ejsâ n ed û r

S or ban a aşkın rumuzun sa n a ta k rir ey ley em

Can u b aş terhin urur âşık he man pervdnedûr. Gel tem aşa ey le b ir sırça sa ra y ın gön lü m ü n,

Eşli-i surhiyle münekkaş z ey n olm u ş hânedür.

Gcımcesi fecimin içerse d o stla r o lm a z a c e b

K âjir-i b ed -m est olan ın m eyli dâim Imnedûr.

Yâre varu b dün gice dil-i den'tnum arzeyledüm

H âbe vardı gökleri y a n ın d a san e/sâııedü r.

N ola b o k s a m şeın ’-i hüsnüne gön ü l |>ervcıne-veş

D ostum sen şem’ olıcak âşılaın pervân edü r.

G ûlşen-i Inisııim de dil ınürgün yine sa y d etm ey e

(22)

IIU RREM SULTAN'DAN KANUNİ YE

K an u n î b u m e şh u r g ö zd ed en gayri d iğ er ca riy elerle de e v le n ­ m işti. M e k tu p la rın b ir k a çın d a ad ı g e çe n G ü lfe m 3 adlı ca riy c de b u n la rd a n b iriy d i. K a n ıın î’n ın h a rem in d e b e y le ri v c K ırın ı H ân ­ ları ta ra fın d a n ta k d im ed ilm iş b ir sü rü ca riy e vard ı. F a k a t K an u ­ n î, H u rr e m ’i ta n ıd ığ ı g ü n d e n b e ri c a z ib e s in e k a p ılm ış , â d e ta o n u n ru h u v e g ö lg e si o lm u ştu . S u lta n M u stafa’dan b a şk a , b û tû ıı ç o c u k la rın ın a n a sı o la n b u k ad ın a k arşı b ü y ü k b ir sevgi v c b a ğ lı­ lık d u y m u ş, b u n u ö lü m ü n e k ad ar m u h afaza etm işti. O başk n d ın - dı, S ü le y m a n ’ın h e r şey iy d i, d iğ er ca riy e le rin m ü m tazı ve g ö z d e­ siy d i. B u sev g id en d o la y ıd ır ki Sü ley m an on a g en iş m ik y asla a ra ­ zi te m lik e tm iş ,4 para v e rm iş,5 K u d ü s, M ısır, M ek k e , U m m an , İs­ tan b u l ve E d irn e 'd e b ir ç o k h ay ır b in a la rı y a p tırm a sın a veya v a k ­ fe tm e s in e 6 m ü sa a d e e tm e k su re tiy le a d ın ı ta rih e m al e tm iş ve e b e d île ştirm iş ti.

H âk im H ü k ü m d a rı y e n e n b u k ad ın k im d i? M u h teşem S ü le y ­ m a n ’ı n a s ıl b ü y ü le m iş v e a v u çları iç in e a lm ıştı? Y ab an cı k a y n a k ­ lard a R o x o lo n a , O s m a n lı k a y n a k la rın d a H u rre m v ey a H a se k i S u lta n ad ıy la b ilin e n b u g ö z d e n in m illiy eti h a k k ın d a m u h te lif ri­ v a y e tle r v a rd ır: B a z ı ta rih ç ile r Ç e rk e z , b a z ıla rı d a F ra n s ız , R u s, L eh o ld u ğ u n u sö y le m e k te d irle r. B u g ü n e k ad ar b u h u su sla rı ay ­ d ın l a t a c a k y e n i v e s ik a la r b u lu n a m a m ış t ır . A n c a k H u r r e m ’in “b ”le ri “p ” ş e k lin d e telâ ffu z e tm e si v e y a z m a sı, filo lo g la ra m illi­ y e tin in ta y in i h u su su n d a y ard ım ed ebilir.

H u rre m ’in S ü le y m a n ’ın h a re m in e h an g i ta rih te g ird iğ i h a k k ın ­ da da h iç b ir e s a s lı k a y ıt y o k tu r. B azı riv a y etle re g ö re , H u rre m ’i

2. K a n u n î’n in “ M u h ib b i” m a h la sı ile y a z ılm ış ş iirle rin i h av i b ir d iv an ı vardır. 3. Bak. m e k tu p 2 , 3 , 5 , 7 . G ü lfe m ’in M an isa'd a 9 3 0 ta r ih in d e y a p tırd ığ ı ik i

ç e ş m e ile Ü s k ü d a r’da b ir ca m ii vardır.

4 . T o p k a p ı S a ra y ı M ü z e si A rşiv i: N o. E. 7 6 5 , 7 7 0 2 , 7 6 1 6 . 5. M e k tu p : 4 .

6 . T o p k a p ı S a ra y ı M ü z e si A rşivi"n de H asek i S u lta n m a d d e sin d e v a k ıfla rın ın m u h a s e b e v e id a re s in e d a ir y ü z le rce ev ra k v ard ır.

(23)

O SM A N L I SULTA NLA RIN A AŞK M E K T U PL A RI

Süleyman'a takdim eden Damad İbrahim Paşa’dır. Eğer Murad'la7 Mâhmud bunun oğullan ise, Hurrem Kanunînin haremine onun şehzadeliği zamanında girmiştir. Leh veya Rus olduğu göz önün­ de tutulursa, Hurrem’in Kefe’de yahud da Manisa’da iken Kanu- nî'nin haremine alınm ış olması icap eder. Eğer bu çocuklar, onun oğullan değil ise, Hurrem’in Kanunî’ye intisabı saltanatının ilk senesi olması gerekir. Çünkü Kanunı’nin tahta çıkışından bir sene sonra 1520/21 (927) Hurrem’in oğlu Mehmed doğmuştur.8 Bu ikinci şık daha doğru olsa gerek. Hurrem’in Mohaç Muhare­ besi sırasında Kanunî’ye gönderdiği 1-2 num aralı mektuplan kendisinin yazmayıp başkasına yazdırması; onun Türkçe’yi iyi bilmediğine delâlet ettiği gibi. Kanunî de bir mektubunda “Eğer Türkçe'yi iyi bilseydin daha çok şeyler yazardım” diyerek, onun Türkçe’yi iyi bilmediğini bizzat teyid ediyor.9

Bununla beraber Hurrem, Kanunî hareminin ilk zamanlarda en nüfuzlu kadını değildi. Hareme ilk alındığı zaman o da diğerleri gibi hürriyetini kaybetmiş, esir bir cariyeden başka bir şey değildi. O sıralarda Kanunî’nin başkadını (hasekisi), Kırımlı olduğu iddia edilen Mâh-ı Devran Hatun’du.10 Bu kadın 921’de Kanunî nin bü­ yük oğlu Şehzade Mustafa'yı doğurmuştu. İlk erkek çocuğu do­

7 . K anuninin Hurrem'den doğan çocukları, M ehm ed, Selim , Bayezid, Ab­ dullah, Cihangir ve Mihrimâh dır Bak. mektup l, 3, 4, 5, 6 , 7.

H Kanunînin oğullarının ölüm tarihleri: Murad 927, Mâhmud 9 2 8 , Abdullah 932. Mehmed 950, Mustafa 9 6 0 , Bayezid 969'dur. Doğum tarihleri ise Mus­ tafa 921, Mehmed 927, Selim 930, Bayezid 9 3 2 , C ihangirinki ise 937'dir. 9. Mektup 2

10. Busbecq Hüseyin Cahil tercüm esi, Türk M ektupları, s. 4 2 ... 103). Bazı kaynaklarda adi Bosfer ve Gûlbahar diye geçiyorsa da doğru değildir. Şehzade Mustafa ile haremden ayrıldıktan sonra bir daha saraya uğratıl* rr:amış. bilhassa Mustafa'nın ölümünden sonra Bursa’ya getirilip yerleş­ tirilm iş, öm rünün son günlerini sefalet ve ıstırap içerisinde geçirm iş ve orada ölerek yaptırdığı türbesine gömülmüştür. Kâmil Kepeçoglu, "Tari­ hî bilg iler', Vainjlar lxr%isi, s 4 0 5 -4 0 6 . Bursa'da ki türbesi için de bak:

(24)

HL'RREM SULTAN DA N K A N U N İY E

ğ u rd u ğ u n d a n c a riy e lik te n başk ad m lığ a y ü k se lm işti. F ak at h a rem ­ d eki k a d ın la r iç e ris in d e en n ü fu zlu su , p ad işahın A nası M eh d -i Ul- ya H afsa S u lta n d ı. H u rrem ise ü çü n cü d ereced e n ü fu za m alik ti. O da ç o c u k d o ğ u ru n c a ca riy e lik te n ç ık m ış, p ad işah ın m eşru ze v ce le ­ ri a ra s ın a g irm iş ti. B u s b e c q in d ed ik le ri d oğ ru ise ço c u ğ u d o ğ ar d o ğ m az h ü rr iy e te k av u şan H u rrem , S ü ley m an ’dan ay rılm ak iste­ m iş ti. F a k a t S ü le y m a n o n u ç o k sev d iğ in d en b ıra k m a m ış, sev g isi­ n in n iş a n e s i o lm a k ü zere u su l h ilâfın a o n a cih a z [çey iz] v erm işti. Ç ü n k ü T ü r k le r d e e v lilik d e lille rin d e n b irisi de c ih a z d ı [ç e y iz ].11

H u rr e m , b e lk i p e k g ü z el d eğ ild i, fak at ç o k s e m p a tik , p o litik a ­ c ı, h a r is v e k ıs k a n ç t ı. E rk e ğ in h â le t-i ru h iy e sin i, b ilh a s s a K a n u - m n i n k i n i ç o k iy i a n la m ış tı. G a y e sin e e riş m e k iç in , h e r şe y e c e ­ vaz v e r iy o r ; k a n , ö lü m , e v lât, p a ra ... H u lâsa h e r şey i fed a e d e b ili­ y o rd u . F a k a t o g a y e s in e v a rm a k iç in h iç b ir v a k it c e p h e d e n h a r e ­ k e t e tm iy o r , p o lit ik a c ı ve e n tr ik a c ıla r g ib i, g iz li, d o la m b a ç lı y o l­ la rd an g id iy o r, p e rd e a rk a s ın d a g iz le n iy o rd u . H ay atı te tk ik e d i­ lip , y a p tır d ık la r ı g ö z ö n ü n e g e tir ilin c e , o n u n ta k ip e ttiğ i m e to t, k u lla n d ığ ı t a k tik d e rh a l tasav v u r e d ile b ilir.

H u rre m h a r is t i; m e ş h u r o lm a k , h ü k m e tm e k istiy o rd u . F a k a t b u k ıs a z a m a n d a o la c a k b ir şe y d e ğ ild i; b u n u g ü z e lc e te r tip le ­ m e k , b i r s ıra y a k o y m a k lâ z ım d ı. Ö n ü n d e v a lid e s u lta n , b a ş k a d m , İb r a h im P a ş a , S u lta n M u sta fa g ib i b ir ç o k e n g e lle r v a rd ı. Su y a s a ­ b u n a d o k u n m a d a n b u e n g e lle r d e n k u r tu lm a k lâ z ım d ı. B u n u n iç in b ir p lâ n y a p tı v e işe b a ş la d ı.

11. Süleyman, Hurrem'i: “O kadar seviyordu kı ona meşru bir zevce payesi vermiş ve cihaz lçeyizl yapmıştı. Türkler arasında bu durum meşru' bir izdivaç alâm elidir." Türk Mektuptan, s. 42. “Daha bir esir iken Süley­ man’dan bir çocuk doğurmuştur. Bıı yüzden hürriyete nail olur olmaz, Süleyman'la her u'ırlû alâkasını kesmeğe kalktı. Süleyman onu derin su­ retle seviyordu. Süleyman ile münasebetle bulunmak için onun meşru karısı olm ak şartını koşuyordu. Bu Osm anlı Sultanlarının âdetlerine mugayir bir hareket idi. Meşru’ bir zevceyi odalıktan ayırt eden yegâne şey, cihazdan lçeyizl ibarettir. Çünkü halayıklann hiçbirinin cihazı |çe- yiz| yoktur." Aynı eser. s. 149.

(25)

OSMANLI SULTANLARINA AŞK MEKTUPLARI

Evvelâ padişahı m est etm eğe çalışacaktı. Padişah avuç için e alın d ık tan so n ra harem , h ü k ü m et elde e d ilecek , v eraset yolu oğullarına açılacaktı.

M uhteşem Süleym an'ı elde etm ek için bütün zekâsını, fettan ­ lık ve cazibesini kullandı. O nun m eşrebine göre naz ve niyazlar yaptı. Ayrı bulunduğu zamanlarda aşkından inlediğini ve ağladı­ ğını ileri sürerek onu mest etti:

Ey sabâ Sultanıma z a r ü perişan deyesün

Gül yüoiıısûc iji bülbül gibi ejgân deyesürı

Firkatinde sanm a derd-i dile derm anın yeter Bulm adı kim se anıtı derdine dennâr. devesün Tiğ-i derdünle yüreğimi delüb deşt-i gam N ey gibi Jirlıâtde hasta vü nrilân deyesün.'12

Bir taraftan Süleym an’ı, çıldırasıya sevdiğine iknaya çalışırken, öbür yandan da fazla çocuk yapmağa ehemm iyet verdi. O biliyordu ki Osm afıh sarayında sayılabilm esi için bilhassa çok erkek çocuk anası olm ak lâzımdı. Talih ona bu hususta da yardım etti: Ardı ar­ dına M ehm ed, Abdullah, Selim , Bayezid’i, bunlar arasında M ihri- m âh’ı, biraz so n ra da C ih an g ir’i doğurdu. H albuki, başk ad ın m M ustafa’dan başka hayatta erkek çocuğu yoktu. Bu ya onun Padi­ şahın gözünden düştüğüne ve onunla m ünasebette bulunm adığı­ na, yahut da olan çocuklarının çabucak öldüklerine delâlet eder.

Hurrem, fettanlığı, cazibe, işve ve dört çocuğu ile sultam ve ha­ remi fethetm işti. Şim di her tarafta, m ağrur bir kum andan gibi ge­ ziyor, ed alı yürüyüşleriyle çalım satıyordu. Bu hal ise B aşkadın Mâh-ı D ev rân ı çileden çıkartıyor, âsabını bozuyordu. Bu iki kadın arasında bu rekabet yarışında sık sık m ünakaşalar oluyordu, fakat bunlar çok zam an Valide Sultan tarafından önleniyordu. Bu çene

(26)

HURREM SULTANDAN KANUNİYE

varışları nihayet 1526 senesinin bir gününde bu iki kadın anısında büyük bir kavga ile son haddini buldu. Başkadın, Hurrenı'i iyice dövdü, saçlarını kopardı, yüzünü tırnaklayıp kan içinde bıraktı. Kanunî bunu duydu. H urrcm i huzuruna çağırdı, fakat o, “bende bakılacak yüz kalmadı" diyerek, sultanın huzuruna çıkmadı. Ka­ nunî bu hâdiseden sonra Mâh-ı Devran Hanıma hiç yüz vermedi. Bu suretle Hurrem, başkadının yerini a ld ı13 Bu vak’a Mâlı-ı Dev­ rân için bir felâket. Hurrem Sultan için ise bir Mohaç oldu.

Bu m ü cad eled e iki kadını ve m aksatlarını yakıncn bilenler, bilhassa Valide Sultan, Kanunî'nin kız kardeşleri ve Sadrazam İb­ rahim Paşa, M âh-ı Devran tarafını tuttular. Bilhassa Valide Sul­ tan, kızı H atice Su ltan ,14 onun kocası İbrahim Paşa,15 haremden uzaklaştıktan sonra da M âh-ı Devran Hanım a ve oğluna gereken alâka ve y ak ınlığ ı gösterdiler. Bu vakaya kadar Hurrem Sultan, S u ltan M u stafa'yı arıyor, ona m ektup ve selâm lar gönderiyor­ d u.16 F ak at bu nd an sonra arayıp sormadı. İbrahim Paşaya da za­ m an zam an selâm yazıyordu. Paşanın niyetlerini ve Mustafa ile anasın ı korud uğunu ço k iyi bildiğinden kızıyordu da. Hattâ pa­ d işah b ir m ek tu bu n d a ona Paşaya dargın olup olm adığını so r­

13. Bu kavgayı, o sen e İstanbul'da bulunmuş olan Venedik Balyosu (sefiri) Pietro Bragadino bütün tafsilatiyle anlatmakladır.

14. M anisa'dan M âh -ı D ev ranın Halice Su ltan a yazdığı mekıupdan: "Hem ­ ş ire lik v e karınd aştık ve sıd k-ı ihlâs olan dostluk, luıûf ve merhamet şelk a li cü ş u h urüş edüb bu müştaka taralından kevfiyeı-ı ahvâl isıılsâr bu yrulu r ise; bi-m en nih i him m etim iz ile sahn-i sıhhatle olup evsâf-ı ha- m îd enüz ve ah lâk -ı kerîm im iz zikrine ve devam-ı devlet ve irzeı ü sena­ sın a bi’s-s ıd k v e’l-ih lâs m üdavim o lu n d u ğ u ’ Bk. M anisa M ahkem e-i Şer'iyyesi Sicilleri, D efter 1.

15. İbrahim Paşa'nın da avnı tarihlerde, Tebriz'den Bagdad üzerine giderken Su ltan M ustafa'ya İran Savaşları na dair malûmatı havi ve "E z afııl-ib âd İb rah im " im zalı b ir m ektubu vardır. Bu m ekıup: “TCırab-ı asilSn-ı Asu­ m a n .ı m uaslarına yüz siutlü klen sonra." diye başlıyor ve sonuna doğru da: "ln şâallah crl-m u le'âl m übarek cem âl-i şerifim iz ile ım ıtena'ım ve m esrur olavüz” şeklinde biliyor. Bk Mamsa Mahkeme-i Şeriyyesi Sicil­ leri. D efter l .

(27)

O s M A N ll > l'L T ASLARIN A AŞK MEKTVPL\RI

m u ş. o da cev a b ın d a ; “G e lin c e s o v le ş in z " d iy e re k fik r in i a ç ık la ­ m a k ta n ç e k i n m i ş t i.'7 H u rre m b u n la ra k u lla n d ığ ı la k tiğ i K a n u ­ n i n in g ö z d e le rin d e n o la n G ü lfe m 'e d e k u lla n d ı, o n d a n p a d işah a se lâ m la r v a rd ı, fa k a t o z av allı d a b ir g ü n s u lta n ın g a z a b ın a u ğ r a ­ d ı. A lla h 'ın ra h m e tin e k av u ştu .

1 5 3 3 'd e , Ş e h r.ıd e M u stafa M an isa V aliliğ i n e ta v in ed ild i. A n a­ sı M âh -ı D ev ran d a. b ir d ah a İs ta n b u l'a d ö n m e m e k ü r e r e , o n u n la b e ra b e r g ö n d e rild i. B ir se n e so n r a d a H afsa S u lta n ö ld ü : b u s u ­ retle H u rrem . K a n u n i ve h a r e m i ta m a m e n e lin e g e ç ir m iş o ld u . Ira k ev n se fe rin d e n s o n r a 1 5 3 6 ’d a Ib ra h im P a ş a n ın ö ld û riilm e s iv - le. re s e n h ıık û m e t iş le rin e d e k a rış m a ğ a b a ş la d ı, v e ra s e t iş in i d a ­ h a k o la v te m in e tm e k , h ü k ü m e t a d a m la rıy la s ık ı te m a s e tm e k . D ivan to p la n tıla rın ı ta k ip e d e b ilm e k iç in , h a r e m i. K a n u n î'y e E s ­ k i S a r a v d a n T o p k ap ı S a r a y ın a n a k le ttir d i. K a n u n î a r tık o n u n la m ü şav e re e tm e d e n h a r e k e t e tm e r o ld u .

Şimdi plânın en son ve en güç kısmı kalmıştı. Bunu kuvveden fiile çıkarmak pek o kadar kolay değildi. Ortada bir veraset ka­ nunu vardı. Padişah ölünce muhakkak surette tahta büyük oğlu geçecek ve *niram-ı âlem" için Hurrem’in diğer çocukları Meh-med. Selim. Bayerid ve Cihangiri öldürecekti. Ha vır. bu olanlar­ dı. 4 yerine l'ini feda edip muhakkak surette Valide Sultan ol­ mak şerefine nail olmak gerekti. Bunun için hükümetin başına kendi tarafını tutacak ve arzularını harfiyen vapacak birisinin ge­ çirilmesi gerekti. Damatlardan Sadraram Ibrahim Paşa. Musta­ fa yı tuttuğundan öldürülmüş, Lütfı Paşa, başka sebepler olmakla beraber Mustafa nın sancağının Manisa'dan Amasva’va değiştiril­ mesi istendiğinde n ra göstermemiş ve arledilmiş idi. Diğer verir Kara Ahmcd Paşa da. şerefli bir insan ve Sultan Mustafa'yı seven­ lerdendi. Bunun için bunların hiçbirisi Haseki Sultan ın işine gel­ miyordu O. kendisine daha yakın, daha içten bağlı, arrulannı iararsır verme getirecek bir köle Sadrazama muhtaçtı. Adam

(28)

HURREM SULTANDAN K A N IN I YE

n ıtn a k ta v e s e ç m e k le üstad olan bu k ad ın n ih ay et on u da bulup k e şfe tti. B u zat tarih lerim izd e "K ehle-i ik b âl" lâkabıyla m eşhur o la n H ırv at R ü ste m Paşaydı. K a n u n în in b in c ik k ızı M ihrim âh S u lta n la e v le n m iş, bu birleşm ed en Ayşe H üm âşah d oğ m u ştu .18 D ü ğ ü n le r in d e n k ısa b ir m ü d d et so n ra 154-f’de R ü stem P aşa19 S ad razam o ld u . A rtık an a-k ız-d am ad arasınd a b ir lirıım vıra ya­ p ıld ı v e S u lta n M u stafa aley h in d e, has oğu lları leh in d e çalışılm a­ ğa b a ş la n d ı. M a k sa t, S u lta n M u stafa'yı ö ld ü rü p , ta h tın y olu n u H asek i S u lta n ın ç o c u k la n n a açm ak tı.

E sa se n . K a n u n î, Su ltan M ustafa'dan g ittik çe soğuyordu. G en ç şe h z a d e M an isa’d a n , Irak ey n seferin d en d ön en b ab asın a b ir m ek ­ tu p g ö n d e re re k g ö rü şm ek için m üsaade istem iş idiyse de babası ta ra fın d a n red d ed ilm işti. B u nu n üzerine Su ltan M ustafa babasın a ik in c i b i r m e k tu p g ö n d e rm iş, o n a k arşı iştiy a k ın ı an la tm ış ve m e k tu b u n u şö y le c e b itirm işti: k ıı tîcıu ie £<ıi\am ım un a c ı t a n - ı j i l e k - je ^ â l a - .t ı ı ı l a ın u ı| < ıı a U l - C « h v a\ ıık . f t â t c i l â n ı m M İıü l:. e , l a - i le fm ttje c t ı ı u f . | a x ^ -t a ıju - ı J a î j u lı. £11 - m i t t t â - , - ı ıı c v â ı a ic a b e t L n jtiiu tın o ttı^ ı e c ı L l o ı v a ı a t a - ı u tk u | i| « t k t ■ ic ı U - â ı a ü ııu lt. ^

H u rre m v e R ü ste m d e o n u n a ley h in d e d a im a p a d işah a te lk i- n a tta b u lu n u y o r la r d ı.21 Bu te lk in n e tic e s in d e . K a n u n î. S u lta n

1 8 . M e k tu p 6 .

1 9 . "Y e z ir-ı a za m v e d am ad -ı efh âm ve an lar ca n ib in e ad e m -i m u h ab b etle m e ş h u r o la n V e ; ir-i k e b îr R ü stem P aşa." Bk. Â li. K irJi’jl-A h b fîr, T opkapı S a ra y ı K ü tü p h a n esi, Revan k ısm ı, varak 3 8 2 B. No. 117.

2 0 . M a n isa M a h k e m e -i Şeriy v e S k ıl le n . D efter 1.

2 1 . "S ü le y m a n k ıs m e n R û sten ı'in iıh a m la n . k ısm e n k a rısı R o x o lo n a 'm n b ü ­ y ü le n y ü z ü n d e n ( o h e m e n h em e n b ir sih irb a z k a d ın g ib i te lâ k k i e d ili­ y o r d u ) o ğ lu M u stafa'd an o k ad ar so ğ u m u ş idi k i o n u ö ld û n r.e k iç in a k ıl d a n ışm a ğ a b a ş la m ış tı.’ Türe M rktupian. s . + 4

(29)

O SM AN TJ SULTANLARINA AŞK MEKTUPLARI

M ustafa'n Manisa’dan Amasya'ya tayin etti. Bir sene sonra da 1 5 4 2 de Haseki nin en büyük oğlu ve padişahın en sevgilisi M ehmed Manisa'ya tayin edildi. Halbuki Saruhan Beyligi’nin şehzadeler nazarında büyük kıym eti vardı. Çünkü padişah namzedleri bilhassa XVI. asırda hep Manisa’ya gönderiliyorlar­ dı. Sultan Mustafa, Mehmed’in Manisa’ya tayin edildiğini du­ yunca, yıldırımla çarpılmış gibi oldu. Şimdi ona tehlike işaret­ lerinin en büyüğü verilmişti. Fakat Mehmed’in ömrü vefa et­ medi. 1 5 4 3 ’de Manisa'da öldü. Yine avnı sene Manisa’ya, Ka­ n un în in ikinci büyük oğlu Şehzade Selim tayin edildi ve Hase­ ki Sultan la, Manisa'ya geldi. Haseki Sultan, San Selim Mani­ sa'da iken onu bir kaç defa ziyaret etti; diğer senelerde de padi­ şahla Bursa'ya giderek Selim’i oraya çağırdılar, bir müddet be­ raber yaşadılar P2

Kanunî nin yaşı ilerliyordu; üzerinde uzun ve sürekli seferlerin yorgunluğu, kalbinde sevgili Mehmed in23 acısı vardı. Eskisi gibi faal ve enerjik değildi. Anık triumvira, üzerinde istediği tesiri ya­ pıyordu.24 Sistemli telkin ve tesirler koca padişahı Sultan Musta­ fa'dan epeyce soğumuştu. Fakat Sultan Mustafa’yı öldürmek pek kolay bir şey değildi. Genç şehzade Amasya Sancak Beyi ve 39 ya­ şında idi. Halk, bilhassa askerler kendisini çok seviyorlardı. Böyle büyük bir sevgi kazanmış şehzadeyi yok etmek, hem de sebepsiz yok etmek, kolay değildi. Nihayet triumvira, düşüne taşına buna da bir kulp buldu. 1 5 5 3 ’de Sadrazam Rüstem Paşa Seraskerli­ ğinde şarka sefer açıldı. Serasker hududa yaklaşınca, ihtiyar padi­ şahı askerin istemediğini, Sultan Mustafa’yı istediğini, tahtın teh-22 M. Uluçay, Manisa'daki Saray-ı Amire vf Şehzadeler Türbe», s. 6,

7 , 2 4 » d .

23 'Sultan Mebmed Han nûr-ı dkie-i peder-1 zışân ve server-i slne-i mider-ı kâx>ırân ve korreı-ı ayn-ı iv a n 6 erkin ve gurre-i cufûn-ı e'a z e -ı ru-şinâ-

i i î ı olsnagt? h il-ı ta y tım d a veliahd olmaları me'mûl ve her murâdları izzû bazftr-i ^fırıyârtde rr<ebzâl ve me mûl iken...' Âli, Aynı nüsha, vr 382b.

2 4 S? Paşa B u s b e o q e M a c a rista n 'a o rd u g ö n d e rm e k is le d iğ in i fak at k a-

(30)

H U?.R£M s u l t a n d a:; KAN'UNİTE

İlk ed e o ld u ğ u n u , ace le g elm esin i pad işaha yazdı. Padişah Ş e y h ü ­ l i s l â m ı n g arip b ir fetva ald ık tan so n ra İsta n b u l’dan harek et etti. K o n y a E re ğ lisi’nd e otağ ın a davet ettiğ i b ü y ü k oğlu Şehzad e M u s­ tafa’yı b o ğ d u rm a k su retiy le e lin i kana boyadı.

Ş e h z a d e M u sta fa n ın ö ld ü rü lm esi ord u d a ve h a lk ara sın d a b ir fırtın a k o p a rd ı. H e rk es R ü stem ve H u rrem ’e k ü fü rler, b e d d u a la r y ağ d ırm ağ a b a ş la d ı. R ü ste m ’in h ay atı ord u için d e te h lik e y e g ir­ d i. P ad işah d am a d ın ı k u rta rm a k iç in azle ve lsıa n b u la g ö n d e r­ m eğ e m e c b u r k a ld ı. H erk esin sevd iği Şeh zad e M u sta fa ’yı se v e n ­ lerd en fcnıştesi K ara A h m ed P aşayı g ü ç h al ile Sad arete g e tir e b il­ d i. H alk H u rrem ’e ca d ı ve b ü y ü cü g ö zü y le b ak ıy o r, o n d a n ve ç o ­ c u k la rın d a n n e fre t ed iy o rd u . N efretin n e m â n a sı vard ı? K u d ret v e k u v v e t m a k in e s in in m e k a n iz m a sı o n u n e lin d e id i. A rtık K a­ n u n î o n u n e lin d e b ir o y u n c a k tı, e n trik a la rı ve m a su m tav ırları ile â şığ ın ı d a im a av lıy o rd u . N ite k im b u n u n n e tic e s in d e S u lta n M u sta fa ’n ın k a n ın ı b ab a sın a iç irm iş , k en d i o ğ u lla rın a sa lta n a tın y o lu n u a ç m ış tı. F a k a t H u rrem S u lta n b ü y ü k oğlu S e lim ’in d eğ il, k ü ç ü k o ğ lu B a y e z id ’in p ad işah o lm a s ın ı istiy o rd u . P a d işa h ise k a n u n g e re ğ in c e , S e lim ’in p ad işah o lm a sın ı m u tla k su re tle arzu ed iy o rd u . H u rrem , B ay ezid ’e b e lk i k ü ç ü k o ld u ğ u n d a n ve sev d i­ ğ in d e n ta h tın le z z e tin i ta ttırd ı, te lk in ve te sirle ri ile g iz li v e a ş i­ k â r o n u te şv ik e b a ş la d ı. B u n u n n e tic e s in d e , B ayezid D ü z m e c e M u sta fa V a k a sı'n ı te rtip le d i, fak at m u v a ffa k o la m a d ı, k a n lı b ir ş e k ild e v ak a b a s tır ıld ı, H u rrem oğ lu B a y e z id ’i, s u lta n a y a lv a r ­ m a k s u re tiy le , a ffettird i.

S ad razam K ara A h m ed P aşa’n ın S u lta n M u sta fa ’ya m e rb u tiy e - ti. D ü z m e M u stafa V ak ası’n ı el a ltın d a n k ö r ü k le m e s i, B a y e z id ’e y ard ım e tm e si b a h a n e ed ilerek sad aretten azil v e idam ile, y e rin e te k ra r R ü stem P aşa Sad razam y ap ıld ı. Bu v ak ’adan b ir k a ç se n e s o n r a H u rre m S u lta n 1 5 5 8 ’de ö ld ü . F a k a t B a y e z id ’in k a fa s ın a so k tu ğ u ta h t z e v k i, o ğ lu n u n k afasın d a ö lm e d i, a n a s ın ın ö lü m ü n ­ d en so n ra d aha ziy ad e k u v v e tlen d i, k a rd eşiy le sav aşa k a d a r ile r­ led i, fa k a t y e n ilip d ö rt oğ lu y la İra n ’a sığ ın d ı. K a n u n in in a rz u ve

(31)

O S M A N L I S U I.T A N1.A R1N A A Ş K M K K T U P I A K I

isteğiyle hep si orada öld ürülerek ölü vü cu tları T ü rk iy e’ye naklo­ lundu. H urrem 'in ruhunu, Bayezid’e aşıladığı fikri yakin en b ilen ­ ler, bu v ak ad a da onun adını nefret ve lanetle andılar.

H u rrem 'in ö lü m ü n d en so n ra K a n u n fn in sevgisi b iric ik kızı M ihrim âh Sultan üzerinde toplandı. M ihrim âh S u lta n ’ın aynen an asın ın k arakterine sahip olduğu, m ektuplarından an laşılm ak ­ tadır. M ektuplarında anasının dilini, usul ve üslûbunu kullana­ rak, babasını avuçlarının içine alm ış, koca K an u n î’nin ölüm üne kadar, âdeta onu idare etm iştir. K anunî her m eselede ya onu ça­ ğırm ak yahut da m ektup yazm ak su retiyle fik rin i alm ış, ondan sonra karar vermiştir. M ihrim âh, anasının yolunu takip ettiğin ­ den, o da Şehzade Bayezid’in Padişah olm ası için çalışm ış, bu h u ­ susta gayret de sarfetm iştir. Bu babasına yazdığı m ektuplardan anlaşıldığı gibi, b ir takım entrikalar çevirdiği de görülm ektedir. K ocası da karısı gibi, Bayezid’e tahtı tem in etm ek için çalışm ış, kâfi derecede yardım edem ediğinden dolayı, bir rivayete nazaran, teessüründen ölm üştü.

M ihrim âh ’ın bü tü n ihtiyaçları kocasının ölüm ünden sonra b a ­ bası tarafından tem in edilm işti; para, kum aş, diğer ev ihtiyaçları n elerse, bu n ların defterleri tanzim edilerek, K anunî Sultan Sü ­ leym an’a gönderiliyor, o da bunları aldırıp kızına yolluyordu.25

H urrem öldü. Fakat kadınların devlet işlerine karışm ası b it­ m edi, bilâkis çim lend i ve kökleşti. H urrem ’le teessüs eden k adın­ lar saltan atı bir asır kadar O sm anlı lm paratorlıığu'nu kem iren, m âhveden bir âfet olarak yaşadı, bu yüzden T ü rk m illeti sen eler­ ce çile çekm eğe ve gözyaşı dökm eğe m âhkum oldu.

9 .

Hurrem Su ltan ’m , kocası M uhteşem Süleym an’a yazdığı m ektup­

2 5 . H û nıâşalı ve M ih riın âh 'ın K anu nl’ye yazdığı m ek tu p lar için 6. m e k tu ­ bun h aşiy esin e bakınız.

(32)

I IU R R I M S U L T A N D A N K A N U N İ Yİ:

lara gelin ce; bunların hayati ve bazı tarihi olayların aydınlanması bakım larından hususi bir önem i vardır. İhı mektuplar tetkik edi­ lin ce, Haseki (H urrem ) Sııltan’m takip etliği tııetod hakkım la bir fikir edinilebiliyoı.

H aseki Sultan m ektuplarında kendisinden “zayıf”, "fakir cari­ ye”, “çirk in yüzlü", “ben fakiri yerden kaldırdınız” gibi ifade vc k elim eler k u llan m ak su retiyle sultana karşı büyiik biı tevazu’ gösteriyor, firaşm a girdiği Süleym an’ın zayıf, ince ruhunu lalııik ediyordu.

Padişaha h itaplarınd a ise: “Saadetim yıldızı Sultanım , benim su ltan ım , su ltan ım hazretleri, etinim paresi, benim can ü azi­ zim , d ev le tim , saad etim , su ltan ım , öm rü m ü n lıasıh d evletli su lta n ım , g özü m n uru, iki cihanda üm idim , benim devletim g ü n eşi, saad etim serm ayesi su ltanım , benim padişahım , şahım su ltan ım , iki gözüm ün nuru serm ayesi, beniın yüzü Yusuf’um sîızi k an d ım , lâtif n azen in im .”26 gibi devrinin çok moda olan aşk k e lim e le rin i k ullanıyor, M uhteşem Sü leym an’ı tâ k a lb in ­ den vuruyordu.

Bu mektuplardan, onun çok dilli, çok işveli bir kadın oldııgıı yu­ karıdaki tahrik edici kelimelerin kullanılışından çok iyi anlaşılıyor.

Hurrem kocasından bir veya daha uzun seneler ayrı kalıyordu, K anunî’nin seferleri uzak yerlere yapıldığından seferin müddeti uzuyordu. Şüphesiz ki kan koca sefer boyunca birbirlerine m ek­ tup yazıyorlardı. Burada neşredilen 7 mektup, Hurrem’in Kanu­ nî’ye yazdığı m ektupların hepsi değildir. M uhtemel olarak bu nla­ rın ön em li bir kısm ı kaybolmuştur. Kanunî’nin Hurrcın'e yazdığı m ektuplardan ise hiç birisi mevcut değildir.

Hurrem, kocasından mektup geç gelirse, sık sık ulak gelmezse üzülüyor, onu daima sık mektup yazmağa teşvik ediyor, yazmazsa, şehirde dedikoduların olacağım ileri sürüyordu. Haddizatında ise

(33)

O S M A N L I S U L T A N L A R IN A A Ş K M E K T U P L A R I

Hurrem’in maksadı, Kanuni nazarında büyük bir itibar ve nüfuza sahip olduğunu, halka anlatmak istemesinden ileri geliyordu v

Kanunî gittiği yerlerden ona cevahir, kumaş, kürk, para,28ba- zan sakalından bir tel göndermek suretiyle onu hediyelere garke- diyordu. Hurrem hediye ve mektupları alınca seviniyor, kabına sığamıyor, bu sevincini ifade için hasret türküleri söylüyordu.

Okunduğunda gözüm yaşı akdi şâdiden

Meğer ki derd-i dilimden meğer ki ana m eded eidûnûz Pür eyleyip sıdk-ı hatırı cevahir ile

Gönül hazînesini mdhjen-i murâd efc/ünüc 29

Bu mektuplarda nazar-ı dikkati celbeden önem li noktalardan birisi de, Hurrem Sultan’ın Süleyman’a din vasıtası ile tesirlerde bulunmağa çalışmasıdır. Bu belki padişahın fazla dindar oluşun­ dan, yahut o devrin dinî telkinlerinden, yahut da Kanunî yi kendi dindarlığından şüpheye düşürmemek için yazılmış olsa gerektir.10

Hurrem Sultan, mektuplarında çocuklarının sıhhî durumlarını, şehirdeki olayları da kocasına bildiriyordu.31 İlk mektuplarında yal­ varan, inleyen bir ruhun enınlerini aksettirmeğe uğraşan Hurrem, daha sonraki mektuplarında kocasına akıl vermeğe başlamıştır.32

Hurrem, bu mektuplarında bilhassa ayrılık üzerinde ısrarla duruyordu. Onun için ayrılık dayanılmaz bir ıstıraptır. Savaşta bulunan, kan, ölüm, barut kokulan içinde yuvarlanan; kılıç şa­ kırtıları, kös sesleri ile kulakları ve beyni uğuldayan padişahın aşka, şiire, şefkat ve merhamete ihtiyacı vardı. Hurrem bunu bili­ yor; mektuplarını onun tunç gibi sert asker ve hükümdar kalbini yumuşatacak ifadelerle süslemeğe çalışıyordu.

27. Mektup 3. 28. Mektup: 3. 29. Mektup: I 30 Mektup: 2, 6 31. Mektup: 3, 4. 32 Mektup: 6

(34)

NU.1AN DAN KANUNİM

Yıldızım diışdı .^uitn o mdh-ı tâbândan cudâ

Zuhreye olm az bekâ huışid-ı rahşândan cuJd Ah hım hicr-ı canım muşiııl imiş

G am m- 1 derd i nigârım ırıuşhıl imiş î3

Bütün mektuplarının konusunu (mektup 5 müstesna) ayrılık ve onun yakıtı ateş ve ıstırapları teşkil ediyordu, onsuz dünya bir hiçti, onsuz gezemiyor, eğlenemiyor, uyuyamıyordıı. Külün gün ve geceleri ağlamak ve inlemekle geçiyordu. Bu durumunu kendisi mektuplarında anlatmağa çalıştığı gibi. Kanuninin çok sevdiği oğlu Mehmed'e de yaptırdığı görülmektedir.34

Mektuplarında, kendisine acındıracak mevzııyla ilgili aşk, acı ve ayrılıktan bahseden, bazan aralarında çok güzel mısralara rastlanan kıt'alar da vardır:

Bir dahi görm ek nasıb ola mı sem Eşigûne bir gez yüzümı sür sem gânı

Korkarım unudasun devletlû Sultanum beni, ah, vah, el Jırâk Yalnız gün gibi seyrân ile haraşan eylerin

Hâk-ı pdy-ı şâha varınca bu zâifm kemlen Abd unutulmaya hacetim budur

Kimseye kılma nazar devletlû Sultanum sakın Yalnız gün gibi seyrân ile haraşan eylerin. Vay ne müşkil derd olurmuş pâdişâhın firkâti Yakdı yarıdurdı beni bu nâr-1 hicrin mihneti

N'ola bu câriyeni oda yakmakmış âdeti Yalnız gün gibi seyrân ile haraşan eylerin 35

33. M ektup: 1

34. M ektup: l ’ın haşiyesine bak. 35. Mektup: 4

Referensi

Dokumen terkait

The objectives of this research were to study antibacterial activities of syzgium polyanta (“Salam†) and Pandanus amaryllifolius (“Pandanâ€Â

Dengan diadakannya Lokakarya Nasional “Praktek Baik Implementasi SPMI di PT― ini diharapkan hal-hal berikut: -    Bagi UB, memperoleh gambaran tentang

Seusai pertempuran, saya menggunakannya sebagai jembatan pada parit yang digali kaum Yahudi.” Seseorang bertanya kepadanya,” Apakah Anda merasakan beratnya?” ‘Ali

Kuban, Doğan: İstanbul Bir Kent Tarihi , Bizantion, Konstantinopolis, İstanbul, Çevirir; Zeynep Rona, İstanbul 1996.. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya

Yol, kapalı ekonomileri parçalayıp tek bir pazara bağlamayı sağladığı gibi, askeri güçlerinde aşiretler üzerinde denetim sağlamasında bir aracı olduğundan, Kürt

Bandung | GH Universal Bandung Hotel |Aston Tropicana Bandung | Ahadiat Hotel &amp; Bungalow Bandung Hotel | Bumi Sawunggaling Bandung Hotel | Endah Parahyangan

Hatay ANTALYA ﻪﻴﻟﺎﺘﻧﺁ Sancak Mrk.. Ş imdi Arnavutluk’ta Dirin nehri kenar ı nda bir nahiyedir. Arnavutluk fetholundu ğ unda bu aile Müslüman olmu ş tur..

Yine bu devirde İranlı Mehmed Mümin Hüseyin’in Tuhfet-ül müminin adlı eseri, Ahmet Sanî adında bir zat tarafından Sadrazam Ali Paşa için,