16.
16. FASIL ...FASIL ... 2... 2
Kur'an Okuma Ada
Kur'an Okuma Adabı Ve ġahit Olunan bı Ve ġahit Olunan Okumada BulunaOkumada Bulunan Okuyucuların Sıfatların Okuyucuların Sıfatları Hakkındadır
Hakkındadır ... ... 22 17.
17. FASIL ...FASIL ... 9... 9 Kur'an'da Mufassal Ve Muvas
Kur'an'da Mufassal Ve Muvassal Ġfadeler, Bunlarla Amel Edenlerin Övülmesi,sal Ġfadeler, Bunlarla Amel Edenlerin Övülmesi, Bunlardan Gafil Olanların Yerilmesi Ve Kur
Bunlardan Gafil Olanların Yerilmesi Ve Kur'an'an-1 -1 Kerim'deki Kerim'deki Garib Garib KelimelerinKelimelerin
Tefsiriyle Alâkalıdır
Tefsiriyle Alâkalıdır ... ... 99 18.
18. FASIL ...FASIL ... 18... 18
Gaflet Ehlinin Çirkin Sıfatları
Gaflet Ehlinin Çirkin Sıfatları Hakkındadır Hakkındadır ... .. 1818 19.
19. FASIL ...FASIL ... 20... 20 Kur'an-I
Kur'an-I Kerim'i Kerim'i Sesli Sesli Okumak,Okumak, Bunun Dayandığı Niyetler Ġle Kur'an'ı Sesli Ve Bunun Dayandığı Niyetler Ġle Kur'an'ı Sesli Ve SessizSessiz Okumanın Hükümleri Hakkındadır
Okumanın Hükümleri Hakkındadır ... ... 2020 20.
20. FASIL ...FASIL ... 23... 23
Ġhya Edilmesi
Ġhya Edilmesi Müstehap Ve Lutfun UmulduğMüstehap Ve Lutfun Umulduğu Geceler Ve Mübarek Günu Geceler Ve Mübarek Günlerde Evradalerde Evrada Devam Edilmesi Hakkındadır
Devam Edilmesi Hakkındadır ... ... 2323 21.
21. FASIL ...FASIL ... 25... 25
Cuma Günü Ġzlenecek Adab Ve Müridin Cuma Günü
Cuma Günü Ġzlenecek Adab Ve Müridin Cuma Günü Ve Gecesiyle Ġlgili BilinmesiVe Gecesiyle Ġlgili Bilinmesi Gerekenler Hakkındadır
Gerekenler Hakkındadır ... ... 2525 22.
22. FASIL ...FASIL ... 36... 36
Oruç, Orucun Tertibi Ve Oruçluların Sıf
Oruç, Orucun Tertibi Ve Oruçluların Sıfatları Hakkındadır atları Hakkındadır ... .. 3636 23.
23. FASIL ...FASIL ... 39... 39
Nefis Muhase
Nefis Muhasebesi Ve Vakitlere Riaybesi Ve Vakitlere Riayet Edilmesi Hakkındet Edilmesi Hakkındadır adır ... ... 3939 24.
24. FASIL ...FASIL ... 46... 46
Mürid Ġçin Virdin Mahiyeti Ve Daha Fazlasını Bilen Arifin Durumu Hakkındadır
Mürid Ġçin Virdin Mahiyeti Ve Daha Fazlasını Bilen Arifin Durumu Hakkındadır ... 46... 46 25.
25. FASIL ...FASIL ... 49... 49
Nefsi Tanımak
16. FASIL 16. FASIL
Kur'an Okum
Kur'an Okuma Adabı a Adabı Ve Şahit Ve Şahit Olunan Olunan Okumada Okumada Bulunan OkBulunan Okuyucuların Sıfatlarıuyucuların Sıfatları Hakkındadır
Hakkındadır
Bu
Bu fasılda, Kur'anfasılda, Kur'an--ı Kerim'i okuma adabını, Ģahit olunarak Kur5an okuyanların vasıflarınıı Kerim'i okuma adabını, Ģahit olunarak Kur5an okuyanların vasıflarını anlatacağız.
anlatacağız.
Müridin,
Kur'an-Müridin, Kur'an-ı Kerim'i haftada iki kez hatmetmesi müsteı Kerim'i haftada iki kez hatmetmesi müste--haptır. Bu iki hatimden birinihaptır. Bu iki hatimden birini gündüz, diğerini ise gece ikmal eder. Gündüz hatmini pazartesi günü sabah namazının iki gündüz, diğerini ise gece ikmal eder. Gündüz hatmini pazartesi günü sabah namazının iki rekatında veya bunlardan sonra, gece hatmini ise Cuma günü akĢam namazının ilk iki rekatında veya bunlardan sonra, gece hatmini ise Cuma günü akĢam namazının ilk iki rekatında veya sonrasında tamamlar. Böylelikle hatmine günün ve gecenin baĢlangıcında rekatında veya sonrasında tamamlar. Böylelikle hatmine günün ve gecenin baĢlangıcında baĢlama imkan
baĢlama imkanına sahip olur.ına sahip olur.
Eğer hatmi gece hatmi ise, melekler sabaha kadar ona salat ederler. Gündüz hatmi ise akĢama Eğer hatmi gece hatmi ise, melekler sabaha kadar ona salat ederler. Gündüz hatmi ise akĢama çıkıncaya kadar salat ederler. Bu iki vakit de gece ile gündüzün tamamını ihtiva eder. Bir çıkıncaya kadar salat ederler. Bu iki vakit de gece ile gündüzün tamamını ihtiva eder. Bir
hadis
hadiste Ģöyle buyrulmaktadır: Kur'an'ı üç defadan az okuyan kimse fate Ģöyle buyrulmaktadır: Kur'an'ı üç defadan az okuyan kimse fa-kih olmaz".-kih olmaz". 1[1]1[1] AllahAllah
Resulü (sav) Abdullah b. Ömer'e (ra) Kur'an'ı her yedi günde bir tamamen okumasını Resulü (sav) Abdullah b. Ömer'e (ra) Kur'an'ı her yedi günde bir tamamen okumasını emretmiĢtir.
emretmiĢtir.2[2]2[2] Sahabeden (ra) bir topluluk da Kur'an-Sahabeden (ra) bir topluluk da Kur'an-ı Kerim'i her Cuma hatmederdi.ı Kerim'i her Cuma hatmederdi.
Yahya b. Haris ed-Dinari'den
el-Yahya b. el-Haris ed-Dinari'den el-Kasım b. Abdurrahman senediyle Ģu bilgi nakledilmiĢtir:Kasım b. Abdurrahman senediyle Ģu bilgi nakledilmiĢtir: Osman b. Affan (ra) Cuma gecesini Bakara'dan Maide suresine kadar okumakla açardı. Osman b. Affan (ra) Cuma gecesini Bakara'dan Maide suresine kadar okumakla açardı.
Cumartesi gecesi En'am'&an Hud'a, Pazar gecesi Yusuftan Meryem'e, Pazartesi gecesi Cumartesi gecesi En'am'&an Hud'a, Pazar gecesi Yusuftan Meryem'e, Pazartesi gecesi
Ta/ıa'dan ġuara'ya kadar, Salı gecesi Ankebuftan Sâd'a kadar, ÇarĢamba gece
Ta/ıa'dan ġuara'ya kadar, Salı gecesi Ankebuftan Sâd'a kadar, ÇarĢamba gecesi Fussilet'esi Fussilet'e
kadar okur PerĢembe gecesi de kalanını okuyarak hatmi tamamlardı. Zeyd b. Sabit (ra) ve kadar okur PerĢembe gecesi de kalanını okuyarak hatmi tamamlardı. Zeyd b. Sabit (ra) ve babam da b
babam da böyle yaparlar ve Kuöyle yaparlar ve Kur'an'ı her yer'an'ı her yedi günde bir hatmeddi günde bir hatmederlerdi.erlerdi. Ġbni Mesud'dan (ra) rivayet edildiğine göre o,
Ġbni Mesud'dan (ra) rivayet edildiğine göre o, Kur'an'ı yedi bölüme taksim etmiĢtiKur'an'ı yedi bölüme taksim etmiĢti ve her geceve her gece
yedide birini okurdu. Ancak onun bu taksimi, bizim alıĢtığımız mushaf tertibine uygun yedide birini okurdu. Ancak onun bu taksimi, bizim alıĢtığımız mushaf tertibine uygun değildi. O, bunu zikretmemiĢti, ona göre KuYan'dan ibret almak, tertib ile il
değildi. O, bunu zikretmemiĢti, ona göre KuYan'dan ibret almak, tertib ile iliĢkisi olmayan bir iĢkisi olmayan bir
husustu. Bir cemaattan da Kur'an'm her gün ve gece hatmettikle
husustu. Bir cemaattan da Kur'an'm her gün ve gece hatmettikleri rivayet edilmiĢtir ki onun üçri rivayet edilmiĢtir ki onun üç kısımdan daha aĢağıda hatmi hoĢ görülmemiĢtir. Bu hususta orta yol, daha önce de belirt kısımdan daha aĢağıda hatmi hoĢ görülmemiĢtir. Bu hususta orta yol, daha önce de belirt
--tiğimiz gibi üç günde bir hatme dilmesidir. tiğimiz gibi üç günde bir hatme dilmesidir.
Kur'an-Kur'an-ı Kerim'in hiziblere ayrılması ve Sahabe'nin (ra) onu nasıl hiziblere böldüklerineı Kerim'in hiziblere ayrılması ve Sahabe'nin (ra) onu nasıl hiziblere böldüklerine gelince; eğer kul, Kur'an'ı hiziblere böler ve hergün ve gece bir hizib okursa güzel olur. gelince; eğer kul, Kur'an'ı hiziblere böler ve hergün ve gece bir hizib okursa güzel olur.
Sünnet olan da bu
Sünnet olan da budur. Kalbe uygunluğu, tertibin doğruluğu ve anlamaya daha yakın olduğudur. Kalbe uygunluğu, tertibin doğruluğu ve anlamaya daha yakın olduğu için Kur'an'ı bu Ģekilde taksim ederek okumak çok daha hayırlıdır. Kul, eğe
için Kur'an'ı bu Ģekilde taksim ederek okumak çok daha hayırlıdır. Kul, eğer isterse her r isterse her rekatta
Kur'an-rekatta Kur'an-ı Kerim'in onda birinin üçte birini veya bunun yarısını okur. Böylece her ı Kerim'in onda birinin üçte birini veya bunun yarısını okur. Böylece her rekatta veya her iki rekatta Kur'ân'm otuz cüzünden birini okumuĢ olur. Gece ve gündüz rekatta veya her iki rekatta Kur'ân'm otuz cüzünden birini okumuĢ olur. Gece ve gündüz
virdlerinden her birinde bir veya iki hizib ya da bunun al
virdlerinden her birinde bir veya iki hizib ya da bunun altında btında bir mikdar okumak da güzeldir.ir mikdar okumak da güzeldir.
Kur'an-Kur'an-ı Kerim yedi hizibden teĢekkül eder. Ġlk hizib üç sure, ikinci hizib beĢ sure, üçüncüı Kerim yedi hizibden teĢekkül eder. Ġlk hizib üç sure, ikinci hizib beĢ sure, üçüncü hizib yedi sure, dördüncü hizib dokuz sure, beĢinci onbir sure, altıncı onüç sure, yedinci ise hizib yedi sure, dördüncü hizib dokuz sure, beĢinci onbir sure, altıncı onüç sure, yedinci ise
Kâf suresin
Kâf suresinden sonrasıdır. Kur'ân'm hizibleri bunlardır ve Sahabe (ra) onu bu den sonrasıdır. Kur'ân'm hizibleri bunlardır ve Sahabe (ra) onu bu Ģekilde hiziblereĢekilde hiziblere bölerek okurlardı. A
bölerek okurlardı. Allah Resulü'ndellah Resulü'nden de (sav) bu ann de (sav) bu anlamda hadisler rivaylamda hadisler rivayet edilmiĢtir.et edilmiĢtir.3[3]3[3]
O, Kur'an'ı sanki ayet sayısına itibar ederek hiziblere ayırmıĢ gibidir. Ayet sayısı altı bin iki O, Kur'an'ı sanki ayet sayısına itibar ederek hiziblere ayırmıĢ gibidir. Ayet sayısı altı bin iki
yüz otuza
yüz otuzaltı (6236)'dır. Ben de hizibleri, ayet sayısı bakımından ele aldığımda yaklaĢık olarak ltı (6236)'dır. Ben de hizibleri, ayet sayısı bakımından ele aldığımda yaklaĢık olarak
böyle
böyle ololduğunu gördüm. Kur'an beĢliklere, onluklara ve cüzlere bölünmeduğunu gördüm. Kur'an beĢliklere, onluklara ve cüzlere bölünmeden önce bilinenden önce bilinen
taksim Ģekli buydu. Bunlar dıĢındaki taksim Ģe
taksim Ģekli buydu. Bunlar dıĢındaki taksim Ģekilleri bidattir;killeri bidattir; Denir ki: Hacc
Denir ki: Haccac, aralarında Asım elac, aralarında Asım el-Cuhderi, Matar el--Cuhderi, Matar el-Varrak ve ġihab b. ġerife'nin deVarrak ve ġihab b. ġerife'nin de bulunduğu
bulunduğu Basra Basra ve ve Kufe'nin Kufe'nin tanınmıĢ tanınmıĢ kariilerini kariilerini toplamıĢ toplamıĢ ve ve onlara onlara yukarıda yukarıda saydığımızsaydığımız taksimlere bağlı kalmalarını emretmiĢtir.
taksimlere bağlı kalmalarını emretmiĢtir.
1[1]
1[1]Tirmizî, Kur'ân/ll; Ebu Davûd, Ramazan/8, 9; Tirmizî, Kur'ân/ll; Ebu Davûd, Ramazan/8, 9; Ġbni Mâce, Ġkamet/178; Dârimî, Salat/73; Ġbni Ġbni Mâce, Ġkamet/178; Dârimî, Salat/73; Ġbni Hanbel, ü/164, 165, 189, 193, 195.Hanbel, ü/164, 165, 189, 193, 195. 2[2]
2[2]Benzer hadisler için b. Muvatta', Kur'ân/4; Ebu Davûd, Ramazan/8, 9.Benzer hadisler için b. Muvatta', Kur'ân/4; Ebu Davûd, Ramazan/8, 9. 3[3]
16. FASIL 16. FASIL
Kur'an Okum
Kur'an Okuma Adabı a Adabı Ve Şahit Ve Şahit Olunan Olunan Okumada Okumada Bulunan OkBulunan Okuyucuların Sıfatlarıuyucuların Sıfatları Hakkındadır
Hakkındadır
Bu
Bu fasılda, Kur'anfasılda, Kur'an--ı Kerim'i okuma adabını, Ģahit olunarak Kur5an okuyanların vasıflarınıı Kerim'i okuma adabını, Ģahit olunarak Kur5an okuyanların vasıflarını anlatacağız.
anlatacağız.
Müridin,
Kur'an-Müridin, Kur'an-ı Kerim'i haftada iki kez hatmetmesi müsteı Kerim'i haftada iki kez hatmetmesi müste--haptır. Bu iki hatimden birinihaptır. Bu iki hatimden birini gündüz, diğerini ise gece ikmal eder. Gündüz hatmini pazartesi günü sabah namazının iki gündüz, diğerini ise gece ikmal eder. Gündüz hatmini pazartesi günü sabah namazının iki rekatında veya bunlardan sonra, gece hatmini ise Cuma günü akĢam namazının ilk iki rekatında veya bunlardan sonra, gece hatmini ise Cuma günü akĢam namazının ilk iki rekatında veya sonrasında tamamlar. Böylelikle hatmine günün ve gecenin baĢlangıcında rekatında veya sonrasında tamamlar. Böylelikle hatmine günün ve gecenin baĢlangıcında baĢlama imkan
baĢlama imkanına sahip olur.ına sahip olur.
Eğer hatmi gece hatmi ise, melekler sabaha kadar ona salat ederler. Gündüz hatmi ise akĢama Eğer hatmi gece hatmi ise, melekler sabaha kadar ona salat ederler. Gündüz hatmi ise akĢama çıkıncaya kadar salat ederler. Bu iki vakit de gece ile gündüzün tamamını ihtiva eder. Bir çıkıncaya kadar salat ederler. Bu iki vakit de gece ile gündüzün tamamını ihtiva eder. Bir
hadis
hadiste Ģöyle buyrulmaktadır: Kur'an'ı üç defadan az okuyan kimse fate Ģöyle buyrulmaktadır: Kur'an'ı üç defadan az okuyan kimse fa-kih olmaz".-kih olmaz". 1[1]1[1] AllahAllah
Resulü (sav) Abdullah b. Ömer'e (ra) Kur'an'ı her yedi günde bir tamamen okumasını Resulü (sav) Abdullah b. Ömer'e (ra) Kur'an'ı her yedi günde bir tamamen okumasını emretmiĢtir.
emretmiĢtir.2[2]2[2] Sahabeden (ra) bir topluluk da Kur'an-Sahabeden (ra) bir topluluk da Kur'an-ı Kerim'i her Cuma hatmederdi.ı Kerim'i her Cuma hatmederdi.
Yahya b. Haris ed-Dinari'den
el-Yahya b. el-Haris ed-Dinari'den el-Kasım b. Abdurrahman senediyle Ģu bilgi nakledilmiĢtir:Kasım b. Abdurrahman senediyle Ģu bilgi nakledilmiĢtir: Osman b. Affan (ra) Cuma gecesini Bakara'dan Maide suresine kadar okumakla açardı. Osman b. Affan (ra) Cuma gecesini Bakara'dan Maide suresine kadar okumakla açardı.
Cumartesi gecesi En'am'&an Hud'a, Pazar gecesi Yusuftan Meryem'e, Pazartesi gecesi Cumartesi gecesi En'am'&an Hud'a, Pazar gecesi Yusuftan Meryem'e, Pazartesi gecesi
Ta/ıa'dan ġuara'ya kadar, Salı gecesi Ankebuftan Sâd'a kadar, ÇarĢamba gece
Ta/ıa'dan ġuara'ya kadar, Salı gecesi Ankebuftan Sâd'a kadar, ÇarĢamba gecesi Fussilet'esi Fussilet'e
kadar okur PerĢembe gecesi de kalanını okuyarak hatmi tamamlardı. Zeyd b. Sabit (ra) ve kadar okur PerĢembe gecesi de kalanını okuyarak hatmi tamamlardı. Zeyd b. Sabit (ra) ve babam da b
babam da böyle yaparlar ve Kuöyle yaparlar ve Kur'an'ı her yer'an'ı her yedi günde bir hatmeddi günde bir hatmederlerdi.erlerdi. Ġbni Mesud'dan (ra) rivayet edildiğine göre o,
Ġbni Mesud'dan (ra) rivayet edildiğine göre o, Kur'an'ı yedi bölüme taksim etmiĢtiKur'an'ı yedi bölüme taksim etmiĢti ve her geceve her gece
yedide birini okurdu. Ancak onun bu taksimi, bizim alıĢtığımız mushaf tertibine uygun yedide birini okurdu. Ancak onun bu taksimi, bizim alıĢtığımız mushaf tertibine uygun değildi. O, bunu zikretmemiĢti, ona göre KuYan'dan ibret almak, tertib ile il
değildi. O, bunu zikretmemiĢti, ona göre KuYan'dan ibret almak, tertib ile iliĢkisi olmayan bir iĢkisi olmayan bir
husustu. Bir cemaattan da Kur'an'm her gün ve gece hatmettikle
husustu. Bir cemaattan da Kur'an'm her gün ve gece hatmettikleri rivayet edilmiĢtir ki onun üçri rivayet edilmiĢtir ki onun üç kısımdan daha aĢağıda hatmi hoĢ görülmemiĢtir. Bu hususta orta yol, daha önce de belirt kısımdan daha aĢağıda hatmi hoĢ görülmemiĢtir. Bu hususta orta yol, daha önce de belirt
--tiğimiz gibi üç günde bir hatme dilmesidir. tiğimiz gibi üç günde bir hatme dilmesidir.
Kur'an-Kur'an-ı Kerim'in hiziblere ayrılması ve Sahabe'nin (ra) onu nasıl hiziblere böldüklerineı Kerim'in hiziblere ayrılması ve Sahabe'nin (ra) onu nasıl hiziblere böldüklerine gelince; eğer kul, Kur'an'ı hiziblere böler ve hergün ve gece bir hizib okursa güzel olur. gelince; eğer kul, Kur'an'ı hiziblere böler ve hergün ve gece bir hizib okursa güzel olur.
Sünnet olan da bu
Sünnet olan da budur. Kalbe uygunluğu, tertibin doğruluğu ve anlamaya daha yakın olduğudur. Kalbe uygunluğu, tertibin doğruluğu ve anlamaya daha yakın olduğu için Kur'an'ı bu Ģekilde taksim ederek okumak çok daha hayırlıdır. Kul, eğe
için Kur'an'ı bu Ģekilde taksim ederek okumak çok daha hayırlıdır. Kul, eğer isterse her r isterse her rekatta
Kur'an-rekatta Kur'an-ı Kerim'in onda birinin üçte birini veya bunun yarısını okur. Böylece her ı Kerim'in onda birinin üçte birini veya bunun yarısını okur. Böylece her rekatta veya her iki rekatta Kur'ân'm otuz cüzünden birini okumuĢ olur. Gece ve gündüz rekatta veya her iki rekatta Kur'ân'm otuz cüzünden birini okumuĢ olur. Gece ve gündüz
virdlerinden her birinde bir veya iki hizib ya da bunun al
virdlerinden her birinde bir veya iki hizib ya da bunun altında btında bir mikdar okumak da güzeldir.ir mikdar okumak da güzeldir.
Kur'an-Kur'an-ı Kerim yedi hizibden teĢekkül eder. Ġlk hizib üç sure, ikinci hizib beĢ sure, üçüncüı Kerim yedi hizibden teĢekkül eder. Ġlk hizib üç sure, ikinci hizib beĢ sure, üçüncü hizib yedi sure, dördüncü hizib dokuz sure, beĢinci onbir sure, altıncı onüç sure, yedinci ise hizib yedi sure, dördüncü hizib dokuz sure, beĢinci onbir sure, altıncı onüç sure, yedinci ise
Kâf suresin
Kâf suresinden sonrasıdır. Kur'ân'm hizibleri bunlardır ve Sahabe (ra) onu bu den sonrasıdır. Kur'ân'm hizibleri bunlardır ve Sahabe (ra) onu bu Ģekilde hiziblereĢekilde hiziblere bölerek okurlardı. A
bölerek okurlardı. Allah Resulü'ndellah Resulü'nden de (sav) bu ann de (sav) bu anlamda hadisler rivaylamda hadisler rivayet edilmiĢtir.et edilmiĢtir.3[3]3[3]
O, Kur'an'ı sanki ayet sayısına itibar ederek hiziblere ayırmıĢ gibidir. Ayet sayısı altı bin iki O, Kur'an'ı sanki ayet sayısına itibar ederek hiziblere ayırmıĢ gibidir. Ayet sayısı altı bin iki
yüz otuza
yüz otuzaltı (6236)'dır. Ben de hizibleri, ayet sayısı bakımından ele aldığımda yaklaĢık olarak ltı (6236)'dır. Ben de hizibleri, ayet sayısı bakımından ele aldığımda yaklaĢık olarak
böyle
böyle ololduğunu gördüm. Kur'an beĢliklere, onluklara ve cüzlere bölünmeduğunu gördüm. Kur'an beĢliklere, onluklara ve cüzlere bölünmeden önce bilinenden önce bilinen
taksim Ģekli buydu. Bunlar dıĢındaki taksim Ģe
taksim Ģekli buydu. Bunlar dıĢındaki taksim Ģekilleri bidattir;killeri bidattir; Denir ki: Hacc
Denir ki: Haccac, aralarında Asım elac, aralarında Asım el-Cuhderi, Matar el--Cuhderi, Matar el-Varrak ve ġihab b. ġerife'nin deVarrak ve ġihab b. ġerife'nin de bulunduğu
bulunduğu Basra Basra ve ve Kufe'nin Kufe'nin tanınmıĢ tanınmıĢ kariilerini kariilerini toplamıĢ toplamıĢ ve ve onlara onlara yukarıda yukarıda saydığımızsaydığımız taksimlere bağlı kalmalarını emretmiĢtir.
taksimlere bağlı kalmalarını emretmiĢtir.
1[1]
1[1]Tirmizî, Kur'ân/ll; Ebu Davûd, Ramazan/8, 9; Tirmizî, Kur'ân/ll; Ebu Davûd, Ramazan/8, 9; Ġbni Mâce, Ġkamet/178; Dârimî, Salat/73; Ġbni Ġbni Mâce, Ġkamet/178; Dârimî, Salat/73; Ġbni Hanbel, ü/164, 165, 189, 193, 195.Hanbel, ü/164, 165, 189, 193, 195. 2[2]
2[2]Benzer hadisler için b. Muvatta', Kur'ân/4; Ebu Davûd, Ramazan/8, 9.Benzer hadisler için b. Muvatta', Kur'ân/4; Ebu Davûd, Ramazan/8, 9. 3[3]
Hasan
el-Hasan el-Basri ve Muhammed b. ġirin (ra) bu beĢlik,Basri ve Muhammed b. ġirin (ra) bu beĢlik, onluk ve otuz onluk ve otuz cüzlük taksimleri münker cüzlük taksimleri münker
görüyorlardı. ġa'bi ve Ġbrahim en
görüyorlardı. ġa'bi ve Ġbrahim en-- Neha'î'den de, Neha'î'den de, Kuran'ı Kuran'ı kırmızı kırmızı mürekkeble noktalanmasınımürekkeble noktalanmasını
ve bu
ve bunun için ücret alınmasını mekruh gördüklerine dair bir görüĢ rivayet edilmiĢtir. Onlar nun için ücret alınmasını mekruh gördüklerine dair bir görüĢ rivayet edilmiĢtir. Onlar Ģöyle diyorlardı: Kur'an'ı bu tü
Ģöyle diyorlardı: Kur'an'ı bu tür noktalama ve süslemeden uzak tutun.r noktalama ve süslemeden uzak tutun.
el-el-Evza'î, Yahya b. Ebi Kesimden naklen Ģunu söylemiĢtir: Kur'an ilk zamanlar, mushaf Evza'î, Yahya b. Ebi Kesimden naklen Ģunu söylemiĢtir: Kur'an ilk zamanlar, mushaf içinde yalın bir haldeydi. Onunla ilgili yaptıkları ilk yenilik be ve te harflerini noktalamaları içinde yalın bir haldeydi. Onunla ilgili yaptıkları ilk yenilik be ve te harflerini noktalamaları
oldu ve 'Bunda bir mahzur yoktur,
oldu ve 'Bunda bir mahzur yoktur, bu bu onun onun nurudur' nurudur' dediler. dediler. Sonra Sonra baĢka baĢka bir bir yenilik yenilik olarak olarak ayet sonlarına büyük noktalar koydular ve yine 'Bunda bir mahzur yoktur, bununla ayetlerin ayet sonlarına büyük noktalar koydular ve yine 'Bunda bir mahzur yoktur, bununla ayetlerin baĢları bilinir1, dediler.
baĢları bilinir1, dediler.
Daha sonra baĢka bir yenilik daha yaparak sure baĢlarını ve sonlarını süsleyerek
Daha sonra baĢka bir yenilik daha yaparak sure baĢlarını ve sonlarını süsleyerek belirginbelirgin
kıldılar ve yine 'Bunda bir mahzur yoktur, çünkü bunlar sure baĢları için bir alamettir5, kıldılar ve yine 'Bunda bir mahzur yoktur, çünkü bunlar sure baĢları için bir alamettir5,
dediler. dediler.
ġunu bilin ki, Kur'an'm anlaĢılmasında onun müĢahedesiyle keĢfedilmesi ve melekut ġunu bilin ki, Kur'an'm anlaĢılmasında onun müĢahedesiyle keĢfedilmesi ve melekut alemindeki yüce makamının bilinmesi, Ģu kötü hasletlerden birine
alemindeki yüce makamının bilinmesi, Ģu kötü hasletlerden birine dahi sahip olana nasipdahi sahip olana nasip olmaz: En basitin
olmaz: En basitinden bile olsa bidat sahibi olmak, bir günah üzerinde ısrar etmek, kalbindeden bile olsa bidat sahibi olmak, bir günah üzerinde ısrar etmek, kalbinde kibir bulunmak, kalbinde yeretmiĢ bir hevaya meyilli olmak, dünya aĢığı olmak, imanda kibir bulunmak, kalbinde yeretmiĢ bir hevaya meyilli olmak, dünya aĢığı olmak, imanda tahkik sahibi olmamak veya kat'î imanı zayıf olmak. B
tahkik sahibi olmamak veya kat'î imanı zayıf olmak. Bu kötü hasletlerle beraber, kendiu kötü hasletlerle beraber, kendi
birikimine
birikimine bağlı bağlı kalan, kalan, kendi kendi tercih tercih ve ve eğilimine eğilimine tabi tabi olan, olan, zahiri zahiri ilmine ilmine dayadayanan bir nan bir
müfessirin görüĢüne itimad eden, Kur'an'm aklen bilinen hükümlerine bakmayan ve ilahi müfessirin görüĢüne itimad eden, Kur'an'm aklen bilinen hükümlerine bakmayan ve ilahi hitabın sırlarıyla ilgili olarak Arapça iliminin
hitabın sırlarıyla ilgili olarak Arapça iliminin değiĢik mezheplerinin hükümlerini göredeğiĢik mezheplerinin hükümlerini göre
hükmet
hükmetmeyen kimseler de kendi akıllarıyla sınırlı kalmaya, bildikleri ilimmeyen kimseler de kendi akıllarıyla sınırlı kalmaya, bildikleri ilimlerle yetinmeye,lerle yetinmeye,
akıllarında bildikleri ilimlerin bilgileriyle kayıtlı kalmaya ve akıllarının tahriklerine uymaya akıllarında bildikleri ilimlerin bilgileriyle kayıtlı kalmaya ve akıllarının tahriklerine uymaya
mahkumdurlar. mahkumdurlar. Muvahhidler
Muvahhidler nezdinde, bunlar da akıllarını ve ilimlerini ortak koĢanlardır. Bu da gizli Ģirkenezdinde, bunlar da akıllarını ve ilimlerini ortak koĢanlardır. Bu da gizli Ģirke (=Ģirk
(=Ģirk -i hafi) gn^en bir husus olup ka-i hafi) gn^en bir husus olup karanlık gecede karıncanın yürüyüĢünden bile daha gizliranlık gecede karıncanın yürüyüĢünden bile daha gizli bir Ģirktir.
bir Ģirktir.
Muhammed b. Ali b. Senane Ģöyle dedi: Böyle olması, kiĢinin akıl ve ilminin kamil akıldan Muhammed b. Ali b. Senane Ģöyle dedi: Böyle olması, kiĢinin akıl ve ilminin kamil akıldan
(=Akl-(=Akl-ı Kâmil) kaynaklanın ayıĢı dır.ı Kâmil) kaynaklanın ayıĢı dır.
Çünkü kamil akıl, Allah Teala'yı akledebilen, O'nun hüküm ve kelamını anlayabilen akıldır. Çünkü kamil akıl, Allah Teala'yı akledebilen, O'nun hüküm ve kelamını anlayabilen akıldır. Ancak böyle bir akla sahip olan kiĢi Allah'ın kelamını tam olarak anlayabilir.
Ancak böyle bir akla sahip olan kiĢi Allah'ın kelamını tam olarak anlayabilir.
Allah Resulü de (sav) ak
Allah Resulü de (sav) ak lın kemale ermesiyle ilgili Ģöyle buyurmaktadır: "Akıllı, o kimsedir lın kemale ermesiyle ilgili Ģöyle buyurmaktadır: "Akıllı, o kimsedir ki Allah Teala'nın emir ve nehyini ak
ki Allah Teala'nın emir ve nehyini ak -ledebilir"-ledebilir" 4[4]4[4] BaĢka bir hadiste ise ĢöyleBaĢka bir hadiste ise Ģöyle buyrulmaktadır: "Ümmetimin münafıklarının çoğun
buyrulmaktadır: "Ümmetimin münafıklarının çoğunluğu Kur'an okuyuculuğu Kur'an okuyucuları (=Kurrâ')'drr"ları (=Kurrâ')'drr" 5[5]5[5]
Buradaki nif
Buradaki nif ak, Ģirk nifakı veya Allah Teala'nın kudretinin inkaak, Ģirk nifakı veya Allah Teala'nın kudretinin inka--rıyla doğan bir nifak olmayıprıyla doğan bir nifak olmayıp Kur'an'ı okurken Allah'tan baĢkasının iradesine dayanmak ve O'ndan gayrisini düĢünmek Kur'an'ı okurken Allah'tan baĢkasının iradesine dayanmak ve O'ndan gayrisini düĢünmek Ģeklinde bir nifaktır. Dolayısıyla insanı, tevhid dairesinden dıĢarı çıkarmaz. Ama böy
Ģeklinde bir nifaktır. Dolayısıyla insanı, tevhid dairesinden dıĢarı çıkarmaz. Ama böyle bir le bir
Ģerri barındıran kimsenin yüksek makamlara çıkması da mümkün değildir. Ģerri barındıran kimsenin yüksek makamlara çıkması da mümkün değildir.
Kul, kendisini iĢiten Allah Teala'nın huzuruna girdiğinde, kendisine ġahit olanın sıfatlarının Kul, kendisini iĢiten Allah Teala'nın huzuruna girdiğinde, kendisine ġahit olanın sıfatlarının anlamlarını açık bir kalple gözleyerek O'nun kelamının sırlarına kulak verir, O'
anlamlarını açık bir kalple gözleyerek O'nun kelamının sırlarına kulak verir, O'nun kudretininun kudretini
düĢünüp kendi akıl ve ilmim" terkederek güç ve kudretinden beraat edip kelam sahibi Allah düĢünüp kendi akıl ve ilmim" terkederek güç ve kudretinden beraat edip kelam sahibi Allah Teala'yı yüceltir, O'nun lütfedeceği anlayıĢa muhtaç bir halde, dürüst bir hal, selim bir kalp, Teala'yı yüceltir, O'nun lütfedeceği anlayıĢa muhtaç bir halde, dürüst bir hal, selim bir kalp, duru bir iman, ilim kuvveti ve sağlam bir kulak ile Kel
duru bir iman, ilim kuvveti ve sağlam bir kulak ile Kelam-am-ı Ġlahi'yi dinlerse hitabı Ġlahi'yi dinlerse hitab--ı ilaı ilahininhinin
gaybi ilmine Ģahit olabilir. gaybi ilmine Ģahit olabilir.
Kıraatin en güzeli, tecvid kurallarına (=Tertîl) uygun olanıdır. Çünkü tertil ile okumada, hem Kıraatin en güzeli, tecvid kurallarına (=Tertîl) uygun olanıdır. Çünkü tertil ile okumada, hem emrin ifası, hem
emrin ifası, hem de mendubun yerine getirilmesi mevzubahistir. Ayetler üzerinde düĢünme vede mendubun yerine getirilmesi mevzubahistir. Ayetler üzerinde düĢünme ve ibret almaya çalıĢma da bu tür kıraatta mevcuttur. Ali'den (kv) rivayet edilen Ģu söz çok ibret almaya çalıĢma da bu tür kıraatta mevcuttur. Ali'den (kv) rivayet edilen Ģu söz çok güzeldir: KavrayıĢ ve fıkıh olmayan ibadette de, tefekkür içermeyen kıraatta da
güzeldir: KavrayıĢ ve fıkıh olmayan ibadette de, tefekkür içermeyen kıraatta da hayır yoktur".hayır yoktur". Ġbni Abbas'dan dan (ra) Ģu söz rivayet edilmiĢtir: "Bakara ve Al
Ġbni Abbas'dan dan (ra) Ģu söz rivayet edilmiĢtir: "Bakara ve Al-i îmran surelerini tertil üzere-i îmran surelerini tertil üzere
4[4]
4[4]Benzer bir hadis için b. Dârimî, Mukaddime/17.Benzer bir hadis için b. Dârimî, Mukaddime/17. 5[5]
ve tefek kür ederek okumak, benim için Kur'an'm tamamını anlamım düĢünmeksizin
okumaktan daha sevimlidir". Yine ondan Ģu söz rivayet edilmiĢtir: Kâri'a ve Zilzal surelerini
düĢünerek okumak, benim için Kur'an'm tamamım baĢtan savma okumaktan daha sevimlidir.
Mücahid'e, aynı süre kıyamda duran, ama biri sadece Bakara'yı diğeri ise bütün Kur'an'ı okuyan iki adamın durumu sorulduğunda Ģöyle demiĢtir: O ikisi, ecir bakımından
müsavidirler. Çünkü ikisinin de kıyamı birdir. Tertil üzere okumak ve okuduğunu düĢünmek, her Ģeyden çok namaz esnasında yapıldığı zaman daha faziletlidir.
Denir ki, namaz esnasında tefekkür, namaz dıĢındakilere göre daha faziletlidir. Çünkü her
ikisi de dini bir ameldir. Gerçek tefek kür de Ģudur: Emir ve vaad sahibi olan Allah Teala'yı ululayıp yücelterek O'nun cennet ve cehennemle ilgili vaat ve tehditlerini, emir ve yasaklarını
anlamaya, bunlar üzerinde kafa yormaya ve ibret almaya çalıĢmak.
Allah Resulü'ne (sav) hangi namazın daha faziletli olduğu sorulduğunda "Ġtaat ve duanın uzun olduğu 6[6] buyurmuĢtur.
BaĢka bir hadiste ise Ģöyle buyrulmaktadır: "Kim Allah Teala için bir secde ederse, Allah da
onu bir derece yükseltir". Hizmetçisi, Ebu Fatıma'dan (sav) cennette refakatini istemiĢ ve "Secdeyi arttırarak" demiĢti. Ebu Zerr -i Gıfari'den de (ra) Ģu hadis rivayet edilmiĢtir: "Bu, gündüz secdelerini çoğaltmak, gece kıyamını uzatmakla olur". 7[7]
Denir ki: Kul, ölümden sonra kabrinden diriltileceği zaman, na-mazmdaki sükunet ve iç huzur hali üzere diriltilir; o anki rahatı, dünyadaki namazlanndaki rahatı ve zevk alma Ölçüsüne
göre olur.
Bu anlamda Ebu Hüreyre'den (r.a) Ģöyle bir hadis rivayet edilmiĢtir ki o hadisin tevilinden de bu anlam çıkmaktadır: Allah Resulü (sav) Bilal'e buyurdu ki: "Bizi namazla rahatlat". 8[8]
Burada murad edilen, namaz ile ruhun nimetlendirilerek rahatlatılmasıdır ve onunla istirahat edilmesidir. Bizi bir Ģeyle rahatlat, denildiği zaman, onunla içimizi Ģenlendir ve onu ifa
ederek üzerimizdeki sorumluluğu kaldır ve yükümüzü hafiflet, anlamları murad edilir. Dikkat edilirse Allah Resulü (sav) "Bizi ondan kurtar" anlamını ima ettirecek bir ifade kullanmamıĢtır. Çünkü namaz, Allah Resu-lü'nün (sav) gözünün nuru ve aydınlığıdır.
Bir alim de Ģöyle demiĢtir: Bir sureyi okumaya baĢlıyorum, ama onda Ģahit olduğum bazı Ģeyler üzerindeki düĢüncem beni öyle alıkoyuyor ki bir de bakıyorum sabah olmuĢ, bense ona doyamamıĢım.
Süleyman b. Ebi Süleyman ed-Darani Ģunu anlatır: Ġbni Sev- ban, bir kardeĢine akĢam yemeği
için söz verir. Ancak sabaha dek ona gidemez. Ertesi gün kardeĢi onunla karĢılaĢtığında Ģöyle der: Yemeği bende yemeyi vaadetmiĢtin, ama sözünde durmadın. Ġbni Sevban Ģu cevabı verir: Eğer seninle sözleĢmem olmamıĢ olsaydı, sana gelmemi engelleyen Ģeyi söylemezdim. Yatsı namazını kıldığımda, sana gelmeden önce vitri de kılmaya karar verdim, çünkü o arada ölüm gelmeyeceğinden emin olamazdım. Her halükarda vitrin dua kısmında iken Önüme, içinde türlü çiçeklerin bulunduğu yeĢil bir bahçe çıkarıldı, sabaha kadar gözlerimle ona bakakaldım. Allah Teala buyurdu ki: "ĠĢte Allah, onların kalplerine iman yazmıĢ ve kendilerini katından bir ruh ile desteklemiĢtir" (Mücadele/22) Bu ayetin tefsirinde denildi ki: Kur'an onları, Kuran ilmiyle takviye etmiĢtir. Kur'an, imanın ruhudur ve onların takviye edilmesi de Kur'an ile
amel etmelerinden dolayıdır. "Ey Yahya kitabı kuvvetle al" (Meryem/12) ayetinin tefsirinde, kararlılığın ve çabanla al, denilmiĢtir. Aynı Ģekilde "Size verdiğimizi kuvvetle alın" (Ba -kara/63) ayetinin tefsirinde de yani onunla amel edin, denilmiĢtir.
Bir alime Ģöyle denilmiĢti: Kur'an okurken baĢka bir Ģey düĢündüğün olur mu? Hemen Ģu cevabı verdi: Benim için Kur'an'dan daha çekici ne olabilir ki onu düĢüneyim? Muhakkak ki
bu, çok kuvvetli ve inancında sağlam bir müminin sıfatıdır.
Denilir ki Kur'an-ı Kerim'de meydanlar, bağlar, has odalar, gelinler, saf ipekler, bahçeler ve
6[6]Müslim, Müsafirun/164, 165; Tirmizî, Salat/168; Nesa'î, Zekat/49; Ġbni Mâce, Ġkamet/200; tbni Hanbel, III/302, 391, 412 IV/302
7[7]Cennetteki refakatla ilgili hadisler için b. Müslim, Salat/225; Ebu Davûd, Tatawu'/22; Nesa'î, Tatbik/79; Ġbni Hanbel, 1/389, 400, 437,
445, 454.
haneler vardır: Mim'ler Kur'an'in meydanları, Ra'lar Kur'an'm bağları, Ha'lar Kur'an'm has odaları, teĢbih emriyle baĢlayan sureler (=Müsebbihât) K ur'an'm gelinleri, HaMim'ler
Kur'an'ın has ipeği, tafsilat verilen sureler (=mufassılât) Kur'an'm bahçeleri, bunlar dıĢındakiler ise Kur'an'm haneleridir. Mürid, o meydanlarda dolaĢıp, bağları derince, has
odalara girip gelinlere Ģahit olunca, saf ipeği giyip bahçelerde gezinti yapınca, onun hanelerindeki odalarda sükunet bulunca gördüğü, gezdiği, giydiği ve derdiği Ģeyler onun baĢka Ģeylere meyletmesini engeller.
Allah Resulü'nden (sav) rivayet edildi ki: "O, Besmele'yi okudu ve yirmi defa tekrarladı.
O'nun her okumasında ayrı bir anlam, her kelimesinde bir ilim olurdu". Kur'an okuyucusunun kalbi, okuduğu her kelimenin manasının müĢahidi olmalı ve Allah Teala'nın ona açacağı yakın anlamlarına, ondan anlaĢılabilecek baĢka anlamlara, baĢka kelimeleri anlamada nasıl delil olabileceğine karĢı dikkatli olmalıdır.
Bir alim de Ģöyle derdi: Anlayamadığım ve kalbimi veremediğim bir ayeti okumayı kendim
için sevab saymam. Selef-i Salih'den biri de bir sure okuduğunda eğer ona kalbini veremezse
bir kez daha okurdu. Bir teĢbih veya tekbir ayeti geçtiğinde hemen teĢbih ve tekbirde bulunur, dua ve istiğfar geçtiğinde hemen dua ve istiğfarda bulunurdu. Korkutucu bir Ģey veya umulan bir Ģey geçtiğinde ise Allah'a sığınır veya niyazda bulunurdu.
Allah Teala'nın "Onu hakkım vererek okurlar". (Bakara/121) ayetinin anlamı da budur. Allah Resulü de (sav) Kur'an okurken böyle davranırdı. Rivayet edilen bir hadiste de bu husus teyid
edilmektedir: "Kur'an'ı indirildiği gibi kısık sesle okumak isteyen kimse, onu Ibni Ümmi Abd'm kıraati üzere okusun". 9[9] Yani tilavetin anlamını bilerek okusun.
O, Kur'an'ı Ģahit olan bir kalp, sağlam bir kulak ve çelik gibi keskin bir gözle okurdu. O, Kur'an'ı Kelam-ı Ġlahi'nin manalarına vakıf olarak, Kelam'm sahibi olan Allah Teala'nın
tehditlerini görüp üzülerek, vaatlerini Ģevk duyarak, ibretlerini korkutarak, uyarılarım Ģiddetlendirerek, açıklamalarını yumuĢatarak ve müjdelerini kavuĢma dileyerek okurdu. Çünkü o, Kelam Sahibi'nin sıfatlarım çok iyi bilir, bu kelamdan zevk alırdı.
Böyle bir kul, hadiste rivayet edildiği gibi, Kur'an okuyanların en güzel seslisidir. Allah
Resulü (sav) buyurdu ki: "Kur'an okuyanların en güzel seslisi; Kur'an okurken Allah'tan korktuğunu gördüğünüz kimsedir" 10[10] Yine bu minvalde Ģöyle buyrulmuĢtur: "Kur'an
okuduğunuzda ağlayın, eğer ağlamazsanız ağlamaklı olun" 11[11]
Benzer bir hadis de Ģöyledir: "Kur'an hüzünle indirildi. Onu okuduğunuz zaman hüzünlenin
12[12] Yani Kur'an'm ihtiva ettiği tehdid, uyarı, misak ve ahitler insamn zayıflığından dolayı
ağlamasını ve hüzünlenmesini gerektirir. Eğer vecde kapılarak içtenlik, samimiyet ve yakini
bir iman neticesi ağlayamaz, hüzne kapılamazsanız, bari ağlamaklı ve onu tasdik ve ikrar etme babında hüzünlü olun.
Kur'an-ı Kerim'i okurken hüzünlü ve ağlamaklı oluĢun özendi-rilmesinin sebebi, böyle
yapılması halinde kulun ilgi ve kaygısının okuduğu lafız üzerinde toplayabilmesini sağlamasıdır. Kul, dikkatini okuduğu ayetler üzerinde topladığı zaman onu elbette daha çok tefekkür edebilecek, belki kalbi de diliyle birleĢerek onu layıkıyla okuyanlar zümresine katılabilecektir.
Kur'an okurken hüzünlü ve ağlamaklı olmak, kulun dikkatinin toplanması ve kalbini diğer duygulardan hali olması için mühim bir vasıtadır. Çünkü samimi ve içten olarak hüzünlenip ağlamaklı olan kimse, fikrini toplamıĢ, kalbini Kur'an'a hazır etmiĢ ve kendisini ağlatan Ģeyden gayrisini düĢünmez olur.
Bu anlamda Ġbni Abbas'm (ra) Ģöyle dediği rivayet edilmiĢtir: "Allah Teala'ya secde etmekle ilgili bir ayet okuduğunuzda secdeye kapanmak için acele etmeyip önce ağlayın. Eğer gözünüz ağlamazsa, kalbiniz ağlasın. Kalbin ağlaması da hüzün ve Allah korkusudur". Burada
9[9]Ġbni Mâce, Mukaddime/11; îbni Hanbel, 1/7, 26, 38, 445, 454 H/446 IV/279. 10[10]Ġbni Mâce, Ġkamet/176; Dârimî, Fazâilü'l-Kur'ân/34
11[11]Ġbni Mâce, Ġkamet/176 Zühd/19. 12[12]Ġbni Mâce, Ġkamet/176
murad edilen Ģudur: Eğer siz, Kur'an'ı anlayan alimlerin ağlayıĢıyla ağlayamaz sanız bari ağlayamamaktan dolayı kalpleriniz hüzünlensin ve sizde ilim ehlinin sıfatları bulunmadığı
için Allah'tan korksun.
Kur'an'daki garib kelimelerin tefsiri babında, "Öyle taĢlar var ki, çatlayıp bağrından sular
akar". (Bakara/74) ayetiyle ilgili olarak Ģu bilgi nakledilmiĢtir: Burada çok ağlayan gözlere iĢaret edilmektedir. Kimi de ancak yazıldığı zaman ondan su çıkar ki, bunlar az ağlayan gözlerdir. Kimileri de vardır ki, Allah korkusundan yere düĢerler ki bunlar da ağlama olmaksızın sadece hüzün duyarak kalpleriyle ağlayanlardır.
Sabit el-Benani Ģöyle demiĢtir: "Bir gece rüyada kendimi Allah Resulü'ne (sav) Kur'an okuyormuĢ gibi gördüm. Okumayı bitirdiğimde Ģöyle buyurdu: Bu, sadece kıraat, peki gözyaĢı nerede?" Hasan da (ra) Ģöyle derdi: Bu öyle bir gündür ki, bugün Kur'an okuyarak sabahlayan bir kul eğer ona inanıyorsa, sevinci azalıp hüznü çoğalır, gülüĢü azalıp gözyaĢı çoğalır, rahatı ve gevĢekliği azalıp gayret ve çabası çoğalır!"
Kur1 an okuyanlar, üç makam üzeredirler ki bunların en üstünü; Kelam'ın sahibi olan Allah Teala'nm sıfatlarına O'nun Kelamı'nda Ģahit olan, O'nun koyduğu ahlakı, hitabının manalarından öğrenen kimselerin bulunduğu makamdır. Bu makamdakiler, Mukarrebun
zümresinden olan ariflerdir.
Kimi de Kur'an okurken Rablerine Ģahit olarak lütfuyla O'na münacaat eder, nimet ve insanıyla O'na hitab ederler ki bu, haya ve tazim makamı olup bu makamda olanların hali Allah'ın Kelamı'nı dinlemek ve anlamaktır. Bu makamdakiler ise Ashab-ı Yemin (=Kitapları sağdan verilenler) arasında yer alan Ebrar (=iyiler)'dir.
Kimisi de Rabbine münacaat ettiğini görerek O'na yakarır ki bu, niyaz ve yaranma makamıdır. Bu makamdakilerin hali ise, ta-leb ve bağlanma halidir. Burada da Ashab-ı Yemin'in havassından olan müridler ve mu'terifler (=hallerini itiraf edenler) yer alır.
Kul, Kur'an okurken, Rabbinin bu Kelam ile kendisine hitab ettiğine Ģahit olmalıdır. Çünkü
Kur'an-ı Kerim, bizzat O'nun Kela-mı'dır. Dolayısıyla O'nun Kelamı okunurken baĢka bir
kelama kulak da veremez, telaffuz da edemez. Ona verilen tek izin, dilini oy- natmasıdır. Onu
okuyabilmesi için dilinin hareketine imkan verilmesi Rabbinin hükmü gereği, onun için konulmuĢ bir sınır ve ilahi kelamın sese dönme yeri olmasından dolayıdır. Tıpkı Musa (as) ile konuĢtuğu zaman ağacın dilin yerini alması gibi.
Denir ki Allah Kelamı'nm her bir harfi, Levh-i Mahfuzdaki yeri bakımından Kaf dağından
bile daha büyüktür. Öyle ki melekler onun tek bir harfini okumak için biraraya gelseler bile,
Ġsrafil (as) gelinceye kadar bunu baĢaramazlar. Çünkü Ġsrafil (as) Levh-i Mahfuz meleğidir, onu kaldırır ve Allah Teala'nm izin ve rahmetiyle taĢır. Allah Teala onu bu iĢle mükellef kıldığı için bu gücü ona bahsetmiĢtir.
Ca'fer b. Muhammed es-Sadık (ra) Ģöyle demiĢtir: Allah Teala, kullarına Kelamı'nda tecelli
eder ama O'nu göremezler. Yine onunla ilgili Ģu hadise nakledilir: Bir gün namaz kılarken bayılarak yere düĢmüĢtü. Ayıldığı zaman kendisine durumu sordular, o da Ģöyle dedi: Bir
ayeti kalbimde sürekli tekrar ediyordum ki, birden onu Kelam sahibinin kendisinden duydum. Ama bedenim, O'nun kudretinin tesiri karĢısında ayakta duramadığı için yere yığıldım. ĠĢte
havas böyledir; ayetleri kalpleri üzerinde yine kalpleriyle zikreder ve kendilerini gören ve
rehberleri olan Hâlık'ın yardımıyla müĢahedelerinde tahkik sahibi olurlar. Böylece ayetlerin
manaları onları kuĢatır ve ilim denizlerinde boğulurlar.
Kur'an okuyucusu yukarıda anlattığımız türde bir müĢahedeye güç yetiremezse, o zaman Kur'an okurken Allah Teala'nm Kelamı ile yine O'na münacaat ettiğine, bu münacaatıyla da
O'na yaranmaya çalıĢtığına Ģahit olur.
Allah Teala ona, kendi diliyle hitab etmekte, kendi dilinin hareketi ve sesiyle onunla
konuĢmakta, böylelikle onun hizmetine verdiği ilmi anlamasını, akletmesini temin etmek istemektedir. Kul, Allah'ın Kelamı'nı ancak O'nun hikmet ve rahmeti gereği kendisine takdir edilen nisbet dahilinde anlayabilir. Cebbar olan Allah Teala, eğer kulunun kulağının
duyabileceği bir sıfatta konuĢmuĢ olsaydı, ne ArĢ, ne Arz yerinde durabilir, kudretinin yüceliğinden dolayı bu ikisi arasındakiler de eriyip giderlerdi.
O, iĢte bu sebeple bunu ilminin gaybi kısmına ayırarak beĢer aklıyla bunun araĢma bir perde koymuĢtur. Kudreti vasıtasıyla insanların kalplerine ancak aklen idrak edebileceklerini izhar etmiĢ, akıllarına da ancak akledilebilenleri tanıma gücünü vermiĢtir. Bu da O'nun insanoğluna olan lütuf, Ģefkat, ihsan ve merhametinin bir
neticesidir.
GeçmiĢlerin haberleri arasında Ģöyle bir hadise nakledilmiĢtir: Allah Teala'nm sıddıklar zümresinde yer alan evliyasından bir veli, fetret zamanında zorba bir hükümdarı tevhide ve peygamberlerin Ģeriatlarına davet için gönderilmiĢti. O sıddık, hükümdarın sorularını, onun aklının alabileceği, anlayıĢının kuĢatabileceği, halk arasında da yaygm olarak bilinen misaller
vererek cevaplandırıyordu. Sonunda hükümdar Ģöyle dedi: Sen ne diyorsun? Peygamberlerin
getirdiklerinin insan sözü ve görüĢü olmayıp Allah Kelamı olduğunu mu iddia ediyorsun? Sıddık da: Evet, dedi. Bunun üzerine hükümdar Ģöyle dedi: Ġnsanlar Allah'ın Kelamı'nı nasıl taĢıyabilirler? Sıddık bu soruyu Ģöyle cevaplandırdı:
Görüyoruz ki insanoğlu kuĢları ve hayvanları ileri geri çağır mak, Öne arkaya yürütmek için
onlara konuĢtukları zaman bu canlıların kendi sözlerini anlamadıklarını farketmiĢlerdi. Ama zaman içinde onların da anlayabilecekleri türden borazanlar, düdükler ve belli azar ünlemleri
buldular. ĠĢte insanlar da aynı Ģekilde Allah Teala'nm kemale ermiĢ olan Kelamı'nı
anlamaktan ve yüklenmek ten acizdiler. Bu sebeble Allah'ın Kelamı da onlara, aralarında an
-laĢabildikleri sesler üzerinde gönderildi ve onlar bu sesler vasıtasıyla Allah Teala'mn indirdiği hikmeti dinleme imkanı buldular. Ġnsanların Allah Kelamı karĢısındaki bu durumları, borazan, düdük ve benzeri ünlemlerden anlayabilen hayvanların durumuna benzer. Nitekim insanlar
da, kendi anladıkları seslerle telaffuz edilen Hikmet-i Ġlahi'nin ihtiva ettiği en değerli ve en yüce Kelamı anlayabilirler.
ġu halde ses, ilahi hikmet için bir beden ve mesken mesabesindedir. Hikmet ise, bu sesler için
bir can ve ruh konumundadır. Ġnsanların bedenleri, nasıl taĢıdıkları ruh ile değer kazanıyorsa, Ġlahı Kelam'm sesleri de aynı Ģekilde taĢıdıkları yüce hikmetlerden dolayı değerlenip
yücelirler. Kelam-ı Ġlahi, mekan bakımından yüce, derece bakımından yüksek, güç bakımından ezici, hüküm bakımından hak ile batıl arasında kesin karar verici, adil bir hakim,
razı olunan bir Ģahittir, insanlara bazı Ģeyleri emredip bazı Ģeylerden de sakındırır. Gölgenin güneĢ ıĢığı karĢısında duramayıĢı gibi, batıl da, hikmet-i ilahi'nin Kelamı karĢısında dayanamaz. Ġnsanlar, nasıl gözleriyle güneĢ ıĢıklarını delip geçemiyorlarsa, hikmet-i ilahi'nin
derinliğine inme güçleri de yoktur. Ama onlar, güneĢ ıĢığından gözlerinin görmesini
sağlayacak ve ihtiyaçalannı görmelerini temin edecek kadar istifade edebilirler. Kelam-ı Ġlahi
de, ıĢığıyla ortalığı aydınlatan ama unsurları bilinemeyen güneĢ gibi, hatta insanların yol bulmalarını sağlayan ama sırrı kimse tarafından bilinmeyen parlak yıldızlar gibi zatı
görünmeyen, ancak emirleri müĢahede edilen perde arkasındaki bir kral gibidir.
Allah Teala'mn Kelamı, bundan çok daha yüce ve değerlidir. O, eĢsiz hazinelerin anahtarı, yüksek makamların kapısı, değerli derecelere yükseltici ve hayatın Ģarabıdır; öyle bir Ģaraptır ki, ondan içen ölümsüzlüğü tadar. O Kelam, susuzluğun da devasıdır. Öyle bir devadır ki,
ondan bir kez içen bir daha susamaz. Onunla donan-mamıĢ biri onu giydiğinde saklısını ortaya çıkarır. Ona ehil olmayanlar onu giydikleri zaman, çok geçmeden onlardan sryırıhp çıkar.
Bu sözleri, zorba hükümdara hitab eden hikmet sahibi sıddıktan naklettik. Hükümdar, bu sözler karĢısında daha fazla dayanamayarak Allah'ın da izniyle onun davetine icabet etmiĢtir. Allah Teala'mn bizler için bir ayet, ibret, rahmet ve nimet kıldığı Kelamı'nm vasfı iĢte budur. Bakınız, yüce hikmetler sahibi olan Allah Teala, insanoğlunun aklını nasıl da kendi ulvi Kelamı'nı anlayacak Ģekilde yaratmıĢ? KuĢlar ve hayvanlar, düdükler, borazanlar ve ünlemlerle anlarken, insanoğlu aklını kullanarak O'nun yüce Kelamı'nı anlayabilmektedir.
Ġnsanlar, hayvanlara ve kuĢlara bir Ģey anlatmak için bunları kullanırken Allah Teala da insanlara akıllar bahĢederek Kelamı'nm hüküm ve hakikatlerini anlamalarını temin etmiĢtir. "Muhakkak ki benim Rabbim dilediğine lütfedicidir. O, her Ģeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir". (Yusuf/100) Bu; Allah Teala'mn tükenmek bilmeyen kudretinin bir nevi olan
lütfetme kudreti, eĢi bulunmaz hikmetlerinden çok sağlam bir hikmetidir. "Muhakkak ki O, her Ģeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olandır". (En'am/139)
Kul, Kur'an-ı Kerim'in tamamından Fatiha'âan. sonuna kadar mükellef olduğuna ve onu anlamasının murad edildiğine de Ģahit olmalıdır. Kur'an'da verilen Örnekler onun için verildiği gibi, zikrinin nasıl olacağı ve sıfatları da tamamen açıklanmıĢtır. Çünkü Allah Teala,
bu Kelamı buyurduğu ve onun ile müminlere hitap ettiği zaman, hepsini de huzurunda toplamıĢ ve Resulü'nü de onların yanma koymuĢtu. Dolayısıyla Allah Teala bir anlamda Allah
Resulü (sav) ile müminleri ona muhatap etme noktasında müsavi kılmıĢtır. O bunu teyid eder mahiyette Ģöyle buyurmuĢtur: "Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve size öğüt vermek için indirdiği Kitab ve hikmeti hatırlayın". (Bakara/231)
Allah Teala bir baĢka ayet-i kerimede ise Ģöyle buyurmaktadır: "Andolsun size bir Kitab
indirdik ki onda sizin için gerekli olan öğüt vardır". (Enbiya/10) Diğer bir ayette ise Ģöyle buyrulmaktadır: "Belki düĢünürler diye, kendilerine indirileni insanlara açıklaman için sana
Kitab'ı indirdik". (Nahl/44) BaĢka bir yerde ise Ģöyle buyurmaktadır: "Allah, insanlara
misallerini iĢte böyle verir". (Mu-hammed/3) Yani kendileriyle ilgili özellikleri böyle anlatır. Allah Teala "Andolsun biz sana açık ayetler indirdik". (Bakara/99) buyurduğu gibi Ģöyle de buyurmuĢtur: "Andolsun size apaçık ayetler indirdik". (Nur/34) Yine o buyurdu ki: "Sana
vahyedilene uy ve sabret." (Yunus/109) "Size Rabbinizden indirilene uyun". (A'raf/2) Yine
Allah Teala buyurdu ki: "Sen ve seninle birlikte tevbe edenler, emrolunduğun gibi dürüst
olun!" (Hud/112)
Allah Teala Ģu ayetinde ise delil ve beyanlar bakımından bütün insanları eĢit tutarken, hidayet
ve rahmetini iman ve takva sahiplerine has kılmıĢtır: "Bu Kur'an, insanlar için kalp gözleridir.
Kesin olarak inanan bir kavim için de hidayettir, rahmettir". (Casiye/20) Yani buradaki
açıklama ve beyan bütün insanlık için geçerli iken, hidayet ve rahmet,yakin sahiplerine yani Allah Teala'dan korkarak O'na kat'i Ģekilde inananlara mahsus kılınmıĢtır. Bizler, Kur'an-ı
Kerim'i okumakla emrolunduğumuz gibi onu anlamakla da emro-lunduk.
Nebiler serdarı olan Peygamberimiz'in (sav) Ģöyle buyurduğu rivayet edilmiĢtir: "Kur'an'ı
okuyun ve garib gelen kelimelerini anlamaya çalıĢın". Ġbni Abbas da (ra) Ģöyle demiĢtir: Öncekilerin ve sonrakilerin ilimlerini öğrenmek isteyen Kur1 an'a baksın".
Ali'den (kv) rivayet edilen bir hadiste ise Allah Resulü (sav) Ģöyle buyurmaktadır: "Beni hak
ile Peygamber olarak gönderen üzerine yemin ederim ki ümmetim, dinin asılları ve cemaatları
üzerinde yetmiĢ iki fırkaya bölünecek, hepsi de sapık ve saptırıcı olarak insanları ateĢe davet
edeceklerdir. Böyle bir durum olduğunda Allah Teala'mn Kitabı'na sıkıca sarılın. Onda, sizden öncekilerin de, sizden sonra gelecek olanların da haberleri ve sizinle ona karĢı çıkan
zorbalar arasındaki hüküm vardır. Allah onları mahvetsin. Kur'an'sız ilim arayan kiĢiyi Allah saptırır. Kur'an, Allah Teala'mn sağlam ipi, apaçık nuru ve her derde deva olan Ģifasıdır. O,
kendisine sarılanlar için koruyucu, takipçileri için kurtuluĢtur. Eğrilmez dimdik durur, kaymaz dosdoğru kalır. Onun esrarengiz hazineleri asla bitmez. Çok baĢvurulması, onu eskitmez.
Cinler de onu dinlediler. Okunması bitince uyarıcı olarak kavimlerine döndüler ve Ģöyle dediler: Ey kavmimiz, biz doğruya ileten acayip bir Kur'an dinledik; onunla konuĢan doğru,
onunla amel eden ecirli, ona sarılan da sırat-ı müstakimin rehberi olur" 13[13]
Bu anlamda bir baĢka hadis de Huzeyfe'den (ra) rivayet edilmiĢtir: Huzeyfe (ra) dedi ki: Allah Resulü (sav) kendisinden sonra ihtilaf ve bölünmeler olacağım söyleyince Ģunu sordum: Ey Allah Resulü, eğer o döneme yetiĢirsem bana ne emredersin? Buyurdu ki: "Allah'ın Kitabı'nı
13[13]. Hadisin değiĢik Ģekilleri için b. EĠju Davûd, Sünnet/1; Tirmizî, Ġman/18; ĠbniMâce, Fi-ten/17; Dârimî, Fazâilu'l-Km'ân/1; îbni Hanbel,
öğren ve içindekilerle amel et. ÇıkıĢ odur". Soruyu tekrar ettiğimde cevabı yine aynı oldu: "Allah'ın Kitabı'nı öğren ve içindekilerle amel et. ÇıkıĢ odur". Soruyu tekrar sorduğumda Ģunu üç kere tekrarladı: "Allah'ın Kitabı'nı öğren ve içindekilerle amel et. KurtuluĢ ondadır"14[14]
Ali'den (kv) Ģjyle bir söz rivayet edilmiĢtir: "Allah Resulü'nün (sav) diğer insanlardan gizleyip yalnız bana verdiği bir sır yoktur. Kula ancak, Allah tarafından Kitabı'nı anlama gücü nasip
edilebilir".15[15]Yine ondan Ģu söz nakledilmiĢtir: Kim Allah'ın Kitabı'nı anlarsa, ilmin bütün inceliklerini açıklayabilir". Ġbni Abbas'tan (ra) ve diğerlerinden, Allah Teala'mn "Kime hikmet verilirse, ona büyük hayır verilmiĢtir". (Bakara/269) buyruğunun tefsiriyle ilgili Ģu söz rivayet edilmiĢtir: Hikmet, Allah Teala'mn Kitabı'nı anlamaktır.
Allah Teala "Biz o meselenin hükmünü Süleyman'a anlattık. Bununla beraber her birine hüküm ve ilim verdik". (Enbiya/79) buyruğunda da, anlamayı derece bakımından hüküm ve
ilmin üstüne koymuĢtur. Burada onun Süleyman'a (as) izafe edilmesi, tahsis yani hususilik
arzetmekle beraber Allah Teala, anlamayı genel bir derece olarak vazetmiĢtir. Çünkü kul ilahi Kelamı anladığı ve Rabbine onunla muamele ettiği zaman ne söylediğini kesin olarak bilir. Yani söylediği ilahi kelamın Sahibi'nin hikayecisi değil, bizzat sahibi gibi olur; Ģu ayet-i
kerimede olduğu gibi: "Eğer Rabbime isyan edersem, ağır bir günün azabından korkarım".
(Yunus/15) Ya da Ģu ayette olduğu gibi: "Biz Sana tevekkül ettik ve yalmz Sana yöneldik". (Mümtehine/4) Veya "Bize çektirdiğiniz sıkıntılara karĢı sabredeceğiz". (Ġbrahim/12) Görüldüğü gibi ilk ayette ağır bir günün azabından korkan, ikinci ayette Allah'a tevekkül edip
ona yönelen, üçüncü ayette ise Allah yolundaki sıkıntılara karĢı sabırlı olanlar, bu söz ve fiillerin bizzat sahipleri olup onları söyleyen veya yapan baĢka birilerinden haber verici değildirler. Bunu naklederek anlatan biri elbette, ondaki tadı tam olarak alamayacağı gibi bunu baĢkalarına da miras bırakamaz. Allah Teala'nın Kelamı'nı hissederek okuyan kimse, ondaki bu tadı alır ve onlardaki Allah dostluğunun (=velâyetullah) bir kısmını kazanmıĢ olur. Aynı durum, söyleyenleri zemmedilen, yapanlarına gazap edileceği bildirilen serleri ifade eden ayetlerin okunması halinde de geçerlidir. "Tevbe etmeyenler var ya, iĢte onlar
zalimlerdir". (Hucu-rat/11) Bu zayıflığı kendinde barındırarak bu aybı taĢıyan kimse ne kadar da çirkin bir davranıĢ içindedir. Bunu okurken, o vasfa haiz olduğu için kendi kendini kötüleyip zemmetmek ne kadar ağır bir derstir. ĠĢte bu yüzden okuduğu Kur'an ayeti kendi aleyhine delil olmaktadır. Tabii ki böyle bir hal içinde olanın münacaatma da kulak verilmez.
Çünkü sahip olduğu yerilmiĢ özellik, ona perde olmaktadır. Ayrıca o, okuduğu ayetin anlamını da düĢünmediği için daha aĢağıda bir cehalete itilmektedir. Kalbinin Kur'an'ı anlamada gösterdiği katılık, ona set çekmekte, halindeki yalancılık ve sağırlık da, onu Kur'an'm beyanından uzaklaĢtırmaktadır. Oysa o, uyanık bir kalple yönelmiĢ, dürüstlük ve içtenlikle tevbe etmiĢ bir kul olsaydı, Kelam-ı Ġlahi'yi dinlediğinde kendini çağıran davetçiyi
görür ve O'nun davetine icabet ederdi.
Allah Teala, kendisine yönelen kul için gözü açık olmayı ve zikirden öğüt almasını bilmeyi Ģart koĢmuĢ ve Ģöyle buyurmuĢtur: "Rabbine gönül verecek her kulun gözüne göstermek ve öğüt vermek içindir". (Kaf/8) Yine O, Ģöyle buyurmaktadır: "Ancak samimiyetle yönelen
ibret alır". (Mümin/13) "Ancak, Allah'ın ahdine bağlı kalan ve misaklarını bozmayan akıl
sahipleri ibret alabilir". (Ra'd/19)
Tevbe üzerinde ısrar ve kararlılıkla durabilmek de, ahde vefa baĢlığı altında değerlendirilir.
Tevbe edilen hususa tekrar dönülmesi ise, doğruluğun azalması, misakın çiğnenmesi anlamındadır. Allah'a yönelme (=Ġnâbe) asıl olarak tevbe etmek ve Allah'a dönmek,
anlamındadır. Ayette geçen "Akıl=lübb" kelimesi ise, temiz akılları ve duru kalpleri ifade
etmektedir.
ġu halde, Allah'tan korkan, kendi nefsine ve insanlara nasihat eden, kalbi selim sahibi bir
14[14]Tirmizî, Sevabü'l-Kur'ân/14 15[15]Nesa'î, Kasame/14.
mümin Kur'an okurken; cennet vaatleri, Övgüler, güzellikler ve Allah'a yakın kılınanların makamları gibi hususlarla karĢılaĢtığı zaman, kendisini kesinlikle buralarda görmemeli, aksine bunları diğer müminlere layık görmeli, bu nimetlere selamet ve olgunlukları bakımından sıddıkların layık olduğunu düĢünmelidir. Haklarında kötü sıfatlar sarfedilen kimselere gazap ve tehdit yönelten, sıfatları kınanmıĢ olan gafillerin ve günahkarların makamlarıyla ilgili ayetleri okuduğu zaman ise, kendini bunların muhatabı görmelidir. Bunun gayesi de, onlardan korkması ve ürkmesidir. Kul, bu müĢahede ile diğer insanlar için umut beslerken, kendisi için korkuya kapılır. Bu yaklaĢımı sayesinde de insanlara karĢı hoĢgörülü,
kendi nefsine karĢı öfkeli olur.
Ömer b. Hattab'dan (ra) Ģöyle bir söz rivayet edilmiĢtir: "Alla-hım, küfrüm ve zulmüm için Sen'den mağfiret dilerim". Bu söz üzerine rivayet sahibi Ģöyle dedi: Ey müminlerin emiri, zulmü anladık da senin küfürle ne iĢin olur? diye sorduğumda Ģu ayeti okudu: "Muhakkak ki insan, çok zulmedici ve çok küfredicidir". (îbrahim/34)
Kulun düĢüncesi bu iki yanlıĢlıkla Ģekillenirse, kendisini sürekli övgü ve değer makamında görürken, baĢkalarını da kınama ve gazap makamında görür. O zaman da kalbi, sadıkların
istikametinden sapar, Allah korkusuyla yaĢayanların yolundan bilerek ayrılır. Hem kendisi helak olur, hem de baĢka insanları helak eder. Çünkü yakınlıkta uzaklığı gören kimseye,
korku duygusuyla lütufta bulunulmuĢ olur. Uzaklıkta yakını gören kimseye ise güvenliği içinde tuzak kurulmuĢ olur.
Bir alim Ģöyle demiĢtir: Kur'an'ı okuyor, ama bir tad alamıyor dum. Ne zaman ki onu, sanki
Peygamber (sav) ashabına okuyormuĢ, ben de onlar gibi dinliyormuĢcasına okumaya baĢladım, iĢte o zaman tad alır oldum. Sonra bir makam daha yükseltildim ve onu, sanki
Cebrail (as), Peygamber'e (sav) indirirken dinliyormuĢum gibi okumaya baĢladım. Sonra Allah Teala bana bir makam daha na~ sib etti. Artık onu, bizzat Kelam Sahibi'nden dinliyormuĢ gibi okuyorum. Bu mak amda, Kur'an'ın büyük nimetlerini tadıyor, tahammül
edemediğim bir lezzet alıyorum.
Osman (ra) ya da Huzeyfe (ra) Ģöyle demiĢtir: "Eğer kalpler temiz olsalardı, Kur'an okumaya
doy am azlar di" 16[16]Sabit el-Benani ise Ģöyle demiĢtir: Kur'an'la yirmi sene boğuĢtum. Yirmi sene de ondan zevk aldım.
Alimlerimizden biri de Ģöyle demiĢtir: "Her ayetin altı bin anlamı vardır. Onun anlamları olarak geri kalanlar ise daha fazladır". Ali (kv) Ģöyle demiĢtir: Eğer isteseydim, sırf Fatiha
suresinin tefsi-riyle yetmiĢ deve yükü kitap yazardım".
Ebu Süleyman ed-Darani'den Ģu söz nakledilmiĢtir: "Ben, bir ayeti okuduğum zaman dört
gece - bir rivayette beĢ gece- onun üzerinde durur, onun hakkındaki kat'i bir düĢünceye varmadan baĢka bir ayete geçmezdim". Seleften bir alim hakkında Ģu husus haber verilmiĢtir: O, Hud suresine altı ay takılmıĢ, sürekli tekrar edip düĢünmesine rağmen bir türlü bitirememiĢti.
Ariflerden birinden de Ģu söz nakledilmiĢtir: Her Cuma bir hatmim, her ay bir hatmim ve her
yıl bir hatmim, ayrıca otuz yıldır devam ettiğim halde henüz bitiremediğim bir hatmim daha var". O, bununla anlama ve müĢahede hatmini kasdetmektedir. Yine bu kiĢi Ģöyle derdi: Kendimi ubudiyette köle için çalıĢanlar makamına koyarım. Çünkü ben, yevmiyeci, Cum'acı, aylıkçı ve yıllıkçı olarak amel ederim.
Ġnsanların, Kelam-ı Ġlahi'nin künhüne vakıf olamayıĢı ve onunla murad edilen sırların bilinemeyiĢi, Allah Teala'nm zatının marifetinin künhüne eriĢilenle meĢinden
kaynaklanmaktadır. Allah Te-ala, insanoğluna kendi Zatı'nm tanınması ve marifetiyle ilgili sınırlı bilgi vermiĢtir.
Allah Teala'nm sıfatları, fiilleri ve hükümleri, O'nun Kela-mı'nda verilen bilgiler vasıtasıyla bilinir. Çünkü O'nun Kelamı'nın manaları, O'nun sıfat ve ahlakından kaynaklanmaktadır. Bu
se-bebledir ki, Allah Teala'nm es-Sehl, el-Latlf, eĢ-ġedîd, el-'Asûf, el-Mercuv ve el-Muhavvif
gibi isimleri, O'nun merhamet, lütuf, intikam ve Ģiddetle cezalandırma gibi sıfatlarından
kaynaklanmaktadır. Allah Teala'nm bizzat kendisini bilip tanımak mümkün olmadığı için,
O'nun Kelamı'nm künhü de ancak O'nun tarafından bilinebilir. Sıfatlarının künhünü de ancak
O bilebilir.
Ancak Allah Teala, Kelamı'nın manalarını yarattıklarına bildirmek suretiyle sıfatlarının manalarını da bildirmiĢ, kullara sıfat ve ahlakını, hükümlerinin gizli yönlerini, Hitabı'nm içerdiği sırları,
harflerin anlaĢılma biçimini ve Kelam'm batmi manalarını öğretmiĢtir. Kullar arasında bu bilgi ve marifete en layık olanlar, O'ndan en çok korkanlardır. O'ndan en çok korkanlar ise O'na en yakın olanlardır. O'na en yakın olanlar ise, O'nun ilgi ve inayetine maz-har olanlardır. Bir hadiste Allah Resulü'nün (sav) Ģöyle buyurduğu rivayet edilmiĢtir: "Ġnsanların Kur'an'ı en
güzel seslendireni, okurken Allah korkusuyla dolu olduğunu gördüğünüz kimsedir" 17[17] Kulun, Allah Teala'dan hakkıyla korkabilmesi için O'nu layıkıyla tanıması gerekir. O'nu layıkıyla tanımak ise, O'nunla muameleye girmekle olur. O'nunla muameleye girebilmek ise, O'na yakın olmakla mümkün olur. O'natyakm olmak ise, dikkatini O'na yöneltmek ve sürekli
O'nu düĢünmekle mümkün olur. Kul, iĢte bu noktada hitab-ı ilahinin sırrına vakıf olur ve Kitab'm batınına muttali' olur.
Kul, Kur'an-ı Kerim'deki secde ayetlerinden sonra vardığı secdelerinde ayetlerin hayır dolu manalarına mazhar olmak için dua etmeli, kötü hususlar ihtiva eden manalarından ise Allah Teala'ya sığmmalıdır. Gerçek Kur1 an alimleri iĢte böyle yaparlar. Allah Teala, bundan
HoĢlanır ve kullarını da bu yüzden kendine secde etmekle mükellef kılmıĢtır. Secdenin bu
boyutuyla ilgili olarak Ģu ayeti misal gösterebiliriz: "Secdelere kapanır ve Rablerini hamd ile teĢbih ederler de kibirlenmezler". (Secde/15)
Kul, bu ayetten sonra secdeye kapandığa zaman Ģöyle dua etmelidir: "Allahım, beni rızan için secde edenlerden kıl, hamdinle teĢbih edenlerden kıl, Senin emrine veya dostlarına karĢı
kibirlenen-lerden olmaktan Sana sığınırım".
Allah Teala'mn Ģu buyruğu da bu anlamdadır: "Ve ağlayarak yüz üstü kapanırlar. Bu da onların huĢu'unu arttırır". (Ġsra/109)
Kul, bu ayetten sonra da Ģöyle dua etmelidir: "Allahım, beni uğrunda ağlayanlardan ve Sana karĢı kalbi yumuĢak huĢu ehlinden kıl".
Kur1 an, iĢte bu Ģekilde kulun ilim ve amelini, zikir ve duasını, kaygı ve tasasını esas almalıdır. Kul, onunla niyaz eder, onunla se-vaplandırılır. Kulun makamı, zikri, halleri, hasılı her Ģeyi onda toplanmıĢ durumdadır. Arifler de Allah Teala'yı O'nun Kelamı olan Kur'an ile bilir, O'nun hitabıyla yakini olarak sıfatlarına Ģahit olurlar. Onların ilimleri de O'nun
Kelamı'ndan doğar. Ġlimleri ve müĢahedeleri vasıtasıyla buldukları da O'nun sıfatlarının manaların-dandır. Söyledikleri sözler de onların Ruhani müĢahedelerinden kaynaklanır. Çünkü Allah Teala hakkında söylenen sözler, O'nun sıfatlarının manalarından öte gitmez. O'ndan bir razı, bir gazap edici, bir nimet verici, bir intikam alıcı, bir cebbar ve kibriya sahi bi,
bir Ģefkatli ve ilgi gösterici kelam sâdır olur.
Kul, Allah Teala'yı bilen, O'nun Kelamı'm anlayan, O'nu dinleyen ve müĢahede eden bir insan olduğu zaman, kendisinden baĢkaları için gaib olan bazı hakikatlaere Ģahit olurken, kendisinden baĢkalarının göremedikleri hususları rahatlıkla görebilir. Allah Teala buyur du ki:
"Artık andolsun gördüklerinize, ve görmediklerinize ki". (Hak ka/38-39) Yine O, Ģöyle buyurmaktadır: "Ġbret alın ey basiret sahipleri". (HaĢr/2) Ayetteki "Basiret" kelimesi, "AnlayıĢ" manasındadır. Buna göre de ifade, 'AnlayıĢınızla Bana yaklaĢın' Ģeklinde olmaktadır. Ayette "Ta" harfi, "Ta-i Tefa'u Ģeklinde olup, anlamda kesinlik ve fiilde nitelik
ve mübalağa ifade etmek için kullanılmıĢ olabilir.
Allah Teala kullarına eller ve gözler verdiğine göre, onlar da gördüklerini güçleriyle ifade etmeli ve Zatı'nı andıkları zaman halktan Allah'a kaçmak, bu suret üzere, imtihanlarını en
güzel Ģekilde vermelidirler. DüĢtükleri imtihan hali, onların hiçbir Ģeylerini eksiltmemelidir.
Onlar, Allah Teala'nm Ģu ayet-i kerimesinde emrettiği üzere, kendi bildirdikleri kimseler gibi olmalıdırlar: "Öğüt alırsınız diye her Ģeyi çift yarattık". (Zariyat/49) Onlar bunu iĢittikleri
zaman Allah Teala'ya kaçarlar. Yine O buyurdu ki: "Allah ile beraber baĢka bir ilah
edinmeyin". (Zariyat/51) Onlar, bu buyrukla birlikte Allah'ı birleyen ve O'na ihlas ile
tapanlardan olurlar.
Onlar için O; eĢsiz, tek, ihlasa layık olan yegane Ġlah olur. Daha sonra eĢyadan ibret alarak O'na yönelir, O'nun katında O'nu zikreder, boylekkle O'ndan yine O'na kaçanlar olurlar. O'nu tevhid ettiklerinde, O'ndan baĢkasına uLuhiyet tanımaz, O'ndan baĢkasına ibadet etmezler.
Abdullah'ın mushafmda da böyle bir ibare görmüĢtüm: "Onlar, (O'ndan) 18[18] yine Allah'a
kaçtılar. Muhakkak ben de sizin için O'ndan bir açık uyarıcıyım". (Zariyat/50)
Abdullah b. Mesud'dan (ra) ve bazı ravilerden nakledilen bir haberde bu ifadenin kaldırıldığı
bildirilmektedir. Müsned olarak rivayet edildi ki bunlar, Allah dostu ve ihlaslı ariflerden idiler. Kur*an'm sırrına vakıf olmuĢ ve bu haberin üzerinde durmuĢlardı. Çünkü onlar, Kur'an
hakkında Ģöyle bir hakikata yakın ve ona Ģahit olmuĢ kimselerdi ki Kufan'ın bir zahiri, bir batını, bir sınırı, bir de görü-nemeyen zirvesi vardır Onun zahiri Arapça bilenlere, batım
yakini iman sahiplerine, sınırı Zahir ehline, görünertıeyen zirvesi ise Ġsraf ehli olan Allah dostu, korku makamına ermiĢ ariflere mahsustur. Onlar, bu zirvenin dehĢetini görüp de
korktuktan sonra Allah Tea-la'nın lütfü ile ona muttali olmuĢ ve bu sırrı emin bir yere tevdi et
-miĢ ve sağlam bir halde haberin üzerine eğil-miĢlerdir. Onlar Allah katında yakın kılınanlardır, çünkü O'nun Ģahitleridirler.
Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "ġahid, gaib olanın göremediğini görür. Kalbi hazır olan Ģahit olur, Ģahit olan bulur, bulan tevhid eder, tevhid eden ise yüceltir. Gaib olan görmez, görmeyen
kaybeder, kaybeden unutur, unutan ise unutulur". Allah Teala da Ģöyle buyurmuĢtur: "ĠĢte bu Ģekilde ayetlerimiz sana geldi, sen ise onları unuttun. Bugün de aynı Ģekilde sen unutulursun". (Taha/126) Yani sen, Allah'ın ayetlerini terkettin, onları önemsemedin ve üzer lerinde
düĢünmedin. Aynı Ģekilde sen de bugün terkedilirsin ve bir rahmetle yüzüne bakılmaz. Bir lütufla, seninle konuĢulmaz ve az da yaklaĢtınlmazsın!19[19]
17. FASIL
Kur'an'da Mufassal Ve Muvassal İfadeler, Bunlarla Amel Edenlerin Övülmesi,
Bunlardan Gafil Olanların Yerilmesi Ve Kur'an-1 Kerim'deki Garib Kelimelerin
TefsiriyleAlâkalıdır
Bu fasılda Kur'an-ı Kerim'deki mufassal ve muvassal kelimeleri, bunu bilenlerin övülüp gafil olanların yerilmesini, Kur'an'daki bir takım Garib ve MüĢkil kelimelerin tefsirini ve hülasa
etmek suretiyle manaya delalet eden usul yani prensipleri anlatacağız.
Kelam-ı Ġlahi'nin zahiri, iki Ģekil üzeredir: Ġlki, Mücmel-i Muhtasar, yani kısa tutulmuĢ mücmel (=özlü kelime) ikincisi ise, Mûsıl-i Mükerrer, yani birleĢtirici ve tekrarlı kelimelerdir.
Kelam-ı Ġlahi'nin kısaltılması ve icmali, belagat ve icaz gereği olarak gerçekleĢmiĢtir.
Allah Teala buyurdu ki: "Muhakkak ki bu (Kur'an)'da ibadet eden bir kavim için belağ (duyuru) vardır". (Enbiya/106)
Tekrar edilmesi ve açıklanması ise, kullara anlatmak ve ısrarla hatırlatmak maksadıyla yapılmıĢtır. Yine Allah Teala Ģöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki Biz onlar için vahyi ardarda ulaĢtırdık. Umulur ki onlar, iyi düĢünürler". (Kasas/51)
Allah Teala, mübhem (=kapalı) mücmel ve mufassal (=açıklan-mıĢ) tevhid hakkında Ģöyle buyurmaktadır: "Elif Lam Ra" (Hud/1) Bu ayetin tefsirinde mezkur harflerin Allah Teala'nın
18[18]Elimizdeki mushafta (O'ndan) ifadesi mevcut değildir. (Tah.).