• Tidak ada hasil yang ditemukan

Faruk Sümer - Çepniler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Faruk Sümer - Çepniler"

Copied!
145
0
0

Teks penuh

(1)
(2)

ProfoBs-oFarak SÜMER

ÇEPNILER

A N A D O L U ’DAKİ TÜRK YERLEŞMESİNDE

ÖNEMLİ ROL OYNAYAfSI BİR OĞUZ BOYU

Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı İSTANBUL - 1992

(3)

Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınlan

Milli Yayın Nu: 9 2 . 3 4 . Y . 0 1 4 7 . 9 2

I S B N : 9 7 5 . 4 9 8 . 0 5 2 . 7

BU ESER

Bakanlar Kurulu’nun 20.7.1980 tarih ve 8/1307 sayılı kararıyla kamu yararına hizmet verdiği kabul edilerek vergi muafiyeti tanınmış olan

TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI’nm yayınıdır. Her hakkı mahfuzdur. TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI’nın müsaadesi olmaksızın tamamen, kısmen veya herhangi bir değişiklik yapılarak

iktibas edilemez.

Baskı; ETAM Matbaacılık

Haberleşme

Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı 511 10 06 - 511 18 33

(4)

Ünlü tarihçimiz Prof.Dr.Farıık Sümer'in Vakfımızca neşredilen çok kıymetli eserleri arasında ÇEPNİLER de yer almış bulunuyor. Çok geniş bir coğrafyaya TÜRK damgasını basan, bilhassa Karadeniz kıyılarında ve Bulgaristan'da bu damgayı silinmez bir şekilde taşa-toprağa, dağa-ovaya.... sindiren hareketli ve bereketli Türk boyu olan ÇEPNÎLER'i her yönüyle inceleyen ve tarihe armağan eden bu eser, bu konudaki ilk derinliğe inmiş eser vasfı taşımaktadır.

Eseri titizlikle hazırlayan, sabrın ve ilini aşkının gerçek timsali olan muhterem hocama Vakfmı ve şahsıtn adma derin teşekkürlerimi sunmayı bir vazife sayıyorum. Eseri dizen, tashih eden, pikaj ve montajını yapan Vakfımız elemanlarına karşı da her zaman olduğu gibi takdir ve şükran İlişleriyle dolu olduğumu ifade etmek istiyorum.

(5)
(6)

Ö N S Ö Z

Türkiye tarihinin yerli kaynakları'nda adı ilk önce anılan Oğuz boyu, muhtemelen, Çepniler'dir. Gerçekten, aşağıda görüleceği gibi, 1277 yılında "Çepni Türkleri" Trabzon Rum İmparatoruna karşı denizde parlak bir zafer kazanarak o zamanlar Karadeniz'in en önemli ticaret limanı olan Sinob'un onun eline geçmesine mani olmuşlardır. Bu mühim olaydan sonra Çepniler Karadeniz fâtihleri arasında yer aldılar. Böylece onlar bir yandan Samsun yönünden, öbür yandan da Şebinkarahisar-Bayburt yöresinden Karadeniz kıyılarına yapılan fetihlere katıldüar. XIV. yüzyılda Ordu yö­ resindeki Bayramlu beyUği, çok kuvvetli bir ihtimal ile, Çepniler tarafından kurulduğu gibi, Giresun - Kürtün ve Vakfıkebir arasındaki bölge de onlar tarafından fethedilmiştir. Fakat Çepniler bu fetihlerle yetinmemişlerdir. XVII. yüzyıldan itibaren Çepniler Trabzon'un doğusundaki yerlere göç hareketlerinde bulunmaya başlamışlar, XVIII. yüzyılda da Sürmene, O f ve Rize yörelerinde yurt tutmuşlardır. Rize bölgesinde bilhassa îkizdere (eski adı Kura-yı Seb'a), Kalkandere (Karadere) ile merkez yörede yoğun bir şekilde yerleşen Çepniler, oralarda da durmayıp Batunı'a kadar gitmişlerdir^.

Fakat töreye sıkıca bağlı, cesur ve çok faal olan bu Oğuz boyunun rolü sadece Karadeniz bölgesinin fethi ve iskânı ile sınırlı kalmamış, Anadolu'­ nun başka yerlerinde de geniş ölçüde yerleşme faaliyetlerinde bulunmuşlar ve bazı yerlerde kimliklerini de zamanımıza kadar korumuşlardır. İşte, ÇepniJer'i müstakil olarak incelememizin sebebi, Türkiye'nin doğuşunda oynadığı bu müstesna roldür.

Bu inceleme Türk Dünyası Tarih Dergisi'nde sayın okuyucuların isti­ fadesine sunulmuştu^. Fakat çoğunluğunu Çepniler'in torunlarının m ey­ dana getirdiği okuyucular'ın İsrarlı istekleri üzerine bu m akalelerin

■Çcpııikr'in Trabzon'un ıloğusnmhıki ilçeler ile R ize İli'mleki yerleşme hareketlerinin tafsilatlı hir şekilde bilinm esi için, nn’ilnınıneler, itaU-ı lıümaı/ıınlar ve diğer arşiv vesikaları ile adı geçen yerlere ait kaih sicilleri'nin incelenm esi gerekmektedir. Şüphesiz in incelemenin yapılması da oldukça uzun hir zam an ve ciddi bir çalışma ile münıkiin olM lir.

(7)

hirJeştiriJip bir kitap halinde yayınlanmasına karar verilmiş ve görüldüğü gibi, bu karar da uygulanmıştır.

Sözlerime son vermeden önce Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Başkanı Sayın Prof. Dr. Turan Yazgan Bey'e gerçekten çok teşekkür ederi?n. Aziz arkadaşım "Çepniler'in" dergide yayınlanmasını ve sonra kitap halinde çıkmasını kabul etmek lutfımda bulunmuştur.

Vakfın M üessese Müdürü Saadet Pınar Yıldırım Hanını'a da teşekkür etmeyi unutmajnalıyım. Çünkü Sayın Saadet Hanım kitabın en iyi bir şekilde çıkması için yakın bir ilgi göstermiştir. Dizgi Odnsı'ndaki kızlarımız da metnin dizgi hataları ihtiva etmemesi hakkında ellerinden gelen gayreti yerine getirm işlerdir Onlara da içtenlikle teşekkür ederim.

Kendisi de temiz bir Çepni Türk'ü olan Ayhan Yüksel Bey de müs­ veddeyi okumak nezâketini göstermiştir. Bu genç arkadaşıma da ayrıca teşekkür ederim.

6 E kim 1992 Faruk Sümer

(8)

Î.BÖLÜM

- Çepniler Türkiye Türkleri'nin Ataları Olan O ğuzlar'ın 24 Bo­ yundan Biridir. Çepniler Anadolu'nun Bir Türk Yıu'du Olm asında En Büyük Rolü Oynayan Boylardan Biridir.

- Çepniler Giresun'daıı Batum'a Kadar Uzanan Doğu Karadeniz Bölgesinde de Yurt Tutaı-ak Bu Bölgede Türklüğü Hakim Kılmışlardır.

- Çepniler Oynadıkları Bu Büyük Roller île Türk M illetinin Şükrân Ve M inııetini Kazanmışlardır.

Ç epniler'in adı, diğer Oğuz boylarınınki gibi, ilk defa olarak büyük Türk bilgini Kaşgarlı Malımud'un XI. yüzyılda yazdığı D i- vanıı lugatit-Türk (Türk lehçeleri sözlüğü) adlı eserinde geçmekte­ dir, Büyük âlimimiz Kaşgarlı, adı geçen eserinde Çepni boyunu 21. su'ada zikretmiş ve damgasının şeklini de vermiştir'.

Eserini XIII. yüzyılın başlarında Hindistan'da yazmış olan Fah- reddin Mubârekşah, kitabmda bir çok Türk kavimleri ile 15 kadar Oğuz boyunun adını da vermiştir. Bu Oğuz boyları arasında Çepni adı görülemiyor".

XIV. yüzyılm başlarında İlhanlılar'ın başkenti Tebriz'de Vezir Re- şideddin'in başkanlığında bir heyet tarafından yazılmış olan cihan tai’ihi Câm iüt-tevârih'te Çepniler Oğuz eli'nin Üç Ok kolundan gös­ terilmiş, Oğuz H an'ın altı oğlundan biri olan Gök H an'ın dört oğ­ lundan biri sayılmıştu\ Gök Han'm diğer üç oğlu ise Bayındır, Pe- çenek ve Ç avuldur (>Çavundur) idi. Ç ep ni'd en Ç epni boyu.

1 Yayınlayan Kilisli Rifal, İstanbul, 1333, I, s. 58; Türkçe lerciimesi Besim Atalay, TDK, İsliinluıl, 1939,1, s. 59, İngilizce tercümesi Compendiıım of Tlıe Tıırkic dialects, yayım layan Ş. Tekin, I-Iarward University, 1982, I. s. 102.

(9)

FARUK SÜMER

diğerlerinden de Bayındır, Peçenek ve Çavuldur (Çavundur) boyları türemişlerdir. Divanu Lııgatit-Türk'te olduğu gibi, Câmiüt-tevâi'ih'te de Ç epniler'in damgalai'i verilmiştir*. Oğuz boylan bu dam galan davarlarma, atlarına vuruyorlardı. Böylece boyların koyuııları, atlan karışın ca bu dam galar sayesinde birbirinden kolayca ayırtedi- lebiliyordu. Bu husus damgaların çok eski zamanlardan kalma ol­ duğunu pek açık bir şekilde gösterir.

Yine Câmiüt-tevârih'e göre her dört kardeş boyun toylarda yani şölenlerde koyunun etinden yiyecekleri kısım belirleiTinişti. Buna da üliiş (=pay) denilmektedir. Buna göre Bayındır, Becene (Peçenek), Çavuldur (>Çavundur) ve Çepni boyuna mensup olanlar koyunun sol karı yağrın^ yani sol kürek kemiğinin bulunduğu kısmını yiye­ ceklerdir. Koyunun bu tarafınm etinin en değerli kısmı sayıldığı cinlaşılıyor. Çüııkü "sağ karı yağrın" yani sağ kürek kem iği kısm ı da en itibarlı boy sayılan Kayı ile kardeşlerine ayrılmıştı.

Yine aynı esere göre^. Çepni ve kardeşlerinin onkunları da Sunkur (Sungur)'dıır. Sunkur doğan türünün en ünlü avcı kuşudur. Bu kuşun adı eski Türkler tarcifından şahıs adı olarak çok kullanılmıştrr. Selçuklular devrinde birçok Türk beyinin Ak Sunkur (Sungur), Kara Sunkur (Sungur) adlarmı taşıdığmı biliyoruz. Ancak bu onkuniar olsa olsa İslâmiyetten önce, çok eski zamanlardan kalma olabilir. Kaşgarlı Oğuz boylarmın onkuniarından söz etmiyor*.

Çepiii'nin manasına gelince, Kaşgarlı Oğuz boylarmın taşıdıkları isim lerin manaları hakkında bilgi vermiyor. Reşideddin^e göre ise Çepni, "nerede yağı görürse hemen savaşır" demekdir'\

1312 yılında Endülüslü âlim Ebû Hayyân tarafından Türkçe

hak-1 R eşideddin, Cuııiijt-lev<Trih, M oskova, 1965, s. 122, Tahran, 1338, t, s. 42; F. Sümeı-, Oğuzlar, İstanbul, 1980, cedvele bak.

2 A nadolu'nm ı bazı yörelerinde, ıne.sela m em leketini olan Bozkır'da dilim izde çok göriilen ı/i-'r dıiğişlinne hadisesine ıığrayaiT.k bu kelime yargın şeklinde telaffuz edilir.

3 Tahran yayjııı, I, s. 42.

4 H alla onda onkıuı kelim esi bile gegiiiyor. Onkıın Moğolca bir kelim e olup, K aşgarlı’nın onnn yerüıe Tiirk(;e bir kelim e kullanıp kullanm adığını şu anda iyice bilm iyoınm . Bu böyle olm akla beraber Kaşgarlı devrinde (XI. yüzyıl) O ğnzlar'uı onkunları olduğundan şüphe ediyom ın.

5 Çı’luıruuı: Çepııi yum her a î ki ı/ağı hnıed W -lenıkknf ceıiğ küued=\jıiui )ieK de ı/nğı (düşınmı) görürse hemen fiıvıişır" (Câm iiit-tevârilı, Moskova, s. 122). Burada geçen yağı Türkçe bir kelim e olup düşman demektir. Yağı Osm anh devrinde de kullanılmıştı]-.

(10)

kında Kahire'de yazılmış, K itabul-idrâk li-lisanil-Etrâlc adlı eserde Ç epniler'in adı geçiyor. Ebû Hayyân Çepniler'i bir Türk boyu olarak tanıtıyor'. Bu kayıt Çepniler'in önemli bir başarı elde ederek adlarmı. M ısır'a kadai' duyurmuş olduklarım gösterir. Çünkü zikredilen e- serde sadece Çepni ile Kınık boyundan sözediliyor ve diğerlerinin adları geçmiyor.. Kmıklar, bilindiği üzere, Selçuklu hânedanım çı­ karmış olan boydur.

Bilindiği üzere Oğuz eli Orta Asya'da, Aşağı Seyhun boylann-daki yurtlannda yaşarlarken X. yüzyıl ile XI. yüzyılın başlarında kendiliğinden İslâmiyeti kabul etmiştir. Müslüman olmaları üze­ rine Mâveraünnehirli (başlıca Semerkand-Buhara bölgeleri) kom ­ şuları onlara Türkmen adım vermişlerdir. Oğuzlar yabancıların kendilerine verdiği Türkmen adını uzun bir müddet benim seme­ m işler ise de XIII. yüzyıldan itibaren Türkmen adı her yerde O ğuz'un yerini almış ve Oğuz, şanlı ataların isim leri olarak gönüllerde yaşamıştır.

Kınık boyuna mensup Selçuklular'ın idaresinde Oğuz eli'nderi bir küme XI. yüzyılın ortalarına doğru Horasan da Selçuklu devletini kurmuş tur (1040 yılında). Selçuklu hükümdarı Alp ArslaıVın 1071 yılında Malazgird savaşmı kazanması üzerine de Anadolu'da yurt edinme faaliyetleri başlanııştır.

Yarlığlai', buyrultular, bitiler, fermanlai', tayin belgeleri, vakfiyeler, resmî vesikalar ile tarih kitaplai'i ve diğer kaynaklardaki Türkçe yer adlarım n incelennıesi, XIII. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu'daki kırlık kesimde yoğun bir Türk yerleşmesinin yapümış olduğunu kesin bir şekilde ortaya koymuştur. Fazla olarak yine aynı yıllarda uçlarda (smır bölgelerinde) kalabalık sayıda Türkmen kümeleri yani Türk göçebe topluluklai'i yaşıyorlardı. Bu topluluklai’m başlıcaları şunlardı:

1. Antalya-Denizli-Isparta Bölgesi:

Kuzey Afrikalı coğrafyacı İbn Said'e göre^ Bu Türkmen toplulu-Ç EPNILER__________________________________________________________________9

" Ç e p n i- K a b île U 'in m in e l-T in 'k " -1 3 ir 'l i ir k İK iyıı (İ.sliin b u l, 1 9 3 1 , s. 4 1 ).

L ib ro de la exten sion de la tierra en L ongitud y latitud, yayınlayan J.V. Gines, Tetuan,

1 9 5 8 , s. T 1 8 . İ b n Saitl şu gerçcgi b o l i r l u ı e k t e d i r : "Türhucnkv Türk ?oyınuhvı bir hıviın olup Sı'IçııkInlıir deımuıie. A\iinioht'yıı (Bihhlıır-Rı'ını) fı’llıelıtıişlı;rıtir" (s. 117). Ü lkem iz hakkm da kısa, fakal d egeıii bilgiler verm iş olan İbn Said XIII. yüzyılın ikinci yarısmın ortalarında h aj'ata veda elmişlii'.

(11)

ğunun nüfusu 200.000 çadırdır. Her çadırda 5 kişi yaşadığı kabul edilirse bu Türkmen topluluğunun en az 1.000.000 nüfusa sahip olduğu anlaşılır. Ünlü Türkmen halılai'inı bu Türkm enler'in doku­ duklarını aynı m üellifden öğreniyoruz.^

2. K ütahya-Eskişehir Bölgesi:

Yine aynı müellife göre Kütahya - Eskişehir bölgesinde 30.000 çadır (en az 150.000 nüfus). Türkmen yjışıyordu’. Bu kümenin Batı Anadolu ve Marmai'a bölgelerinin feth ve iskânında rol oynadığı söylenebilir.

3. Kastam onu Bölgesi:

İbn Said bu bölgedeki Türkmen kümesinin 100.000 çadır (en az 500.000 kişi) olduğunu yazıyor.

4. Çepniler:

Onlardan az aşağıda söz edilecektir.

5. İçil Bölgesi:

M oğollar ile en fazla mücadele eden bu bölgedeki Türkmen top­ luluğudur. Başlarında Kaı-aman oğullan hânedanmm bulunduğu bu topluluk, Ermenek-M ut - Silifke-Gülnai' ve Anamur şehirlerinin bu­ lunduğu bölgede yaşamış ve ancak XIV. yüzyılda Konya ovasına inerek orada kuzey ve kuzey batıya doğru yayılmıştır.

6. M alatya-M araş:

XIII. yüzyılda Türkmenler adı geçen bölgelerin daha çok ormanlık kesim lerinde yaşam akta idiler. Bundan dolayı kendilerine Ağaç Eri yani orm anlarda yaşayanlar denilmiştir. Ağaç Eriler'in XV. yüzyıla kadar vai'lıklarını koruduklai'i biliniyor. Aynı yüzyılda onlardan bir kısm ı Kara Koyuı\lu fethi sonucunda İran'a gitmiştir. A nadolu'da kalanlarm ise ne olduğu kesin olarak bilinemiyor. Türkiye'deki u- m um î kanaata göre zamanımızda Tahtacı adı verilen vatandaşları­ mız, oııların torunlarıdır^.

10____________________________________________________________FARUK SÜMER

1 Bu konııda ve Türk lıalıcılığuıın A nadolu'daki en eski tarihline dair bilgiler için şu m akaleye bk.: P. Süm er, E arly historical references to Turcom an carpet w eaving in A natolia, H A LI, N ew York-London, 1986, s. 36-39.

2 Aynı eser, s. 128.

3 A ğaç Eriler hakkında: F. Sümer, Ağaç Eıiler, Belleten, 1962, sayı 103, s. 521-528; Aynı m üellif A ğaç Eriler, Diyanet Vakfı İslâm A nsiklopedisi, 1, s. 460-461; aynı m üellif Ağaç E riler ve Akça Koyıınlıılnr, Türk Dünyası A raşlm ııalan, 1989, sayı 6ü, s. 36-39.

(12)

7. Kuzey Suriye:

Bunlar ağır M oğol baskısı üzerine A nadolu'dan Su riye'ye yani M em lûk devleti topraklarına göç etmişlerdir. M em lûk kaynakla­ rında göçeden bu Türkmen kümesinin 40.000 çadır (en az 200.000

kişi) olduğu yazılır. XV. yüzyıldaki yine M em lûk m üelliflerinden H alil Zahiri, Suriye'deki Türkm enler'in kalabalık olup 180.000 asker çıkardıklarını bildirir’. Bu Türkmenler, daha önce A nado­ lu 'd a olduğu gibi. Kuzey Suriye'de bulundukları zamaiTİarda da M oğ ollar'la m ücadele etm ekten geri durmam ışlardır. Boz Ok ve Üç Ok adlan ile Oğuz eli'nin ikili teşkilatını m uhafaza eden bu Türkmenler, M oğol hakim iyetinin sona erm esinden itibaren küm e küme, bölük bölük A nadolu'ya dönmüşlerdir. O nların bir kısm ı Anadolu yolu ile m uhtelif siyasî hadiseler yüzünden İran'a git­ m işlerdir. Başta Beğdili ve Elbeğli boylarının birçok obaları ve diğer Türkm en oym aklarının kollan şim di de Türk sınu'inın dı­ şında Haleb ve Trablus Şam yörelerinde yaşam aktadırlar.

8. D oğu ve G üney Doğu Anadolu:

Buralarda XIV. yüzyılda A kkoyunlular ve K arakoyun lu lar'ın yaşadıklarını biliyoruz. Daha sonraları m ühim roller oynayacak olan bu iki ünlü Türkmen topluluğunun bu zam anda (XIII. yüz­ yılın ikinci yarısı) G üney Doğu A nadolu'da yaşadıkları anlaşılıyor.

9. D iğer B ölgeler:

Bu yazdıklarımızdan başka Türkiye'nin diğer bölgelerinde de daha az nüfuslu Türkmen topluluklannm yaşadıkları şüphesizdir. M esela yukarı Kelkit boyunda, Sinop bölgesinde olduğu gibi, Çep- niler'den kalabalık bir topluluğun da yaşadığı aıılaşıhyor.

Yerli ve yabancı Anadolu'daki Türk yerleşmesini inceleyenlerin, A nadolu'ya nekadar Türk geldiği hakkında talıminlerde bulunurlar ve hatta rakamlar verirlerken köy ve şehirlerdeki yerleşik Türk hal­ kından başka" yukarıda zikrettiğimiz Türkmen kümelerini ve bil­ hassa onların nüfusları hakkında verilen rakam ları m utlaka

gözö-] ZubdcIii kcşfil-m om alik, yayınliiyiin F. Ravnisse, Pnris, 1S93, s.105.

2 ÜIkcn\izde Türk adı uzun bir zam an "k ö y lü " m anasında da kullanılm ıştır. Gu husus, anlaşılarağı üzere, Oğuz 'Jiirkleri'nin köyler kurarak oralarda ve m etruk yani boşaltılm ış köylerde yoğun bir şekilde yerleşm elerinden ileri gelmiştir. K alabalık bir şekilde şehirlerde yerleşm e hareketleri ise XII!. yüzyılın ikinci yarısında başlam ış ve Beylikler devrinde (XIV. yüzyılda) bu yerleşm e tam am lanm ıştır

(13)

12 FARUK SÜMER

nüne alm aları gerekirdi.A lm adıkları için bu konuda ileri sürdükleri görüşlerin ve verdikleri rakam ların hiçbir ilmi değeri yoktur. Bu konuda zikrettiğim bilgilerden başka bilgilere sahip değiliz. Bu bil­ giler de-Türkiye'nin Türklük bakım ından çok güçlü kavm î tem ellere dayandığını gösterm eye kâfidir. Sonra M oğollar'm A nadolu'da yurt tutarak Türk yerleşmesini güçlendirdikleri de asla unutulmamalıdır.

XIII. yüzyılın ikinci yarısındaki yurdum uzda yaşayan büyük Türkmen kümeleri hakkuıda verilen bilgiden sonra asıl konum uza başlayabiliriz.

Sinop Çepnileri:

1277 yılı, Türkiye'nin en hüzün verici, en buhranlı ve ızdıraph yıllarından birini teşkil eder. Gerçekten M oğollar'a dayanarak Sel­ çuklu devletininin idaresini ele geçirmiş olan İran asıllı M uiniddin Süleyman, M oğollar'ın sonu gelmez isteklerinden bunalarak onlar­ dan kurtulm ak için Memlûk hükümdarı Beybars'tan yardıma gel­ m esini istemişti. İşaret edilen yılda (1277) Beybars A nadolu'ya girdi; Moğol ordusunu Elbistan'da yendikten soıtfa Kayseri'ye ulaştı. Fakat kendisini çağırmış olan M uiniddin Süleyman Tokat'a çekilip M em lûk hükümdarına yardımda bulunmadı. Bunun üzerine Beybars Kayse- ri'de fazla kalmıyarak ülkesine döndü. Bu sırada, Moğollai' kendisine

(14)

çok güvendikleri Muiddin Süleyman'ın hiyanetini öğrenip hayatma son verdiler. Bıı arada Karaman oğlu Mehmed Bey de ayaklanarak devlet merkezi Konya'yı ele geçirmiş ve bir Selçuklu şehzadesini tahta çıkarmıştı'.

İşte bu buhranı fırsat bilen Trabzon Rum devleti hükümdarı Gi- orgi denizden gelerek Sinop'a almak istemişti. Fakat Çepni Türkleri (Tiirkân-ı Çepni) Sinop'ta bulunan gemilere binerek G iorgi'yi de­ nizde karşılamışlaı- ve yapılan savaşta onu yenilgiye uğratıp perişan bir halde geri dönmeye mecbur bırakmışlardır^.

Ç epniler'in Trabzon Rum hükümdarını mağlubiyete uğratmaları onlai'in hem kalabalık, hem de teşkilatlı bii' topluluk olduklaruu gös­ terir. Ç epniler'in denizle hiç bir ilgileri olmadığı halde gemiler ü- zerinde önem li bir başarı kazanmalai'i da gerçekten dikkate şâyândır.

Bu Ç epniler'in Sinop bölgesinde yerleştiklerine dair elde hiç bir delil 5."oktur. Bu sebeple onlarm doğuya doğru ilerleyerek Ordu bölgesine girdiklerini ve orada Bayram Bey'in idaresinde bir beylik kurduklarını düşünüyoruz.

Nitekim Trabzon Rum imparatoru II. Yuamıis zamanında (1280- 1297) Türkler'in Ünye yöresini (Halibia) feth ettikleri ve Trabzon'a büyük bir akın düzenledikleri bildiriliyor. İmparator II. Aleksios (1297-1331) 1301'de Türk beylerinden Küçük Ağa (?)'yı G iresu n'da kai'şılayarak daha fazla ilerlemesine mani oImuştur^

ÇEPNİLER_______________ ________________________________________________ ^

1 Ut'aün bu hıısıısliirılii F Sümer, A nad olu'da M oğ ollar, Selçuklu A raşlım ıalan Dergisi, 1970,

r, s. 3s-sa.

2 Sinop K aradeniz ticaıeli için en m ühim limandı. Bundan dolayı Ciorgi Selçuk ülkesinde, çıkan siyasî bıd ııand an l'aydalaııarak Sm olı'ıı nlm ak isleınişli. Selefi 11. A ndronikos yine Selçuklular arasm da çıkan bir buhrandan faydalanarak Sinob'ıı alıp şehri bir kaç y ıl elinde buhındurm ıışlu. "Lk'ılc dıı hız Tıiyluığıi ki nıiilt’liîvil-i Siııab bûd resul ve Iıak’r lîvııni ki Câıntî

bil ki’ıUrgüliıî kası1-ı Siııob b ’i-ıl Tiirkiiıı-ı Çepni der ııuiknbeh' reflend ve denniySn-ı lîh âteş der cdııef zı-dı’iıd vı’ hıiib vı' hthir bâz-geff. Tuıjbugu râ be-diiı müjde mülk! ıılkû dndeud = İki giiıl .wıını Siııob kıımıiııduiıt Tıuj Bıığıi erikli ve Cmiil 'kırnluuu kedırgahır ile Siııcıb'ıi knsdı’Hiğiııi, Çepni 'Tiirkkri'uiu knrı^ifiihi çıkhkUuuu ve dmıiz orlufindn anının od tıhıdıklnnuı Z'e bn ıjüzden kınılnı perişnıı bir lınlde geri M'ndiiğüııü bildirdi. Bn ınnjde^ii üzerine Sııllıiıı, Tınj Bıığn'ı/u iiji bir nn'ilk. verdi. (İbiı-i Bibî, T evârih-i âl-i Selçu k , yayınlayan M . T h. H outsm a, Leiden, 1902, IV, s. 333, M ufassal, el-Evâm irül-A lâiyye, İT K , Ankara, 1956, s. 729). Tay Buğa biı- bey ailesine nıensııp olup habasınuı adı İl A h n ıj, oğlnnun adı da Bay G elm iş idi. Sinop'ta olan m ezar kitabesi onun 1280 yılında öldüğünü gösteriyor (Ş. Ülkiitaşır, Sinop k itab eleri, Türk tarih, arkeologya ve etnografya dergisi, 1949, V, s. 137, 141; O. Turan, S e lçu k lu lar zam anında T ü rk iy e, İstanbul, 1971, s, 529, 570.)

3 A .A .M . B ryer, C re e k s and T ü rk m en s, A p p e n d ix 1: G reek s and T ü rk n ıen s in P an era to s,

(15)

14 FARUK SÜMER

Sarıçalı köyüne (Manisa) mensup bazı Çepîıüer (1965)

1313 yılında ise Bayreım Bey'in bir pazarı (?) yağm aladığından sözediliyor’. Bayram Bey Ordu bölgesini fetheden ve Bayramlı bey­ liğini kuran zattır. Oğlu Hacı Emir Bey bazı fetihlerde bulunmuş, torunu Süleym an Bey ise Giresun'u fethetmiştir.

XIV. yüzyılın birinci yarısmda yukarı Kelkit vadisinde kalabalık bir Çepni kümesi yaşıyordu. Bu Çepniler 1348 yılında bir ittifaka dahil olarak Trabzon surları önünde göründüler. Gerçekten Erzincan hakimi Ahi Ayna Bey, Bayburt hakimi Mehmed Rikabdâr, Ak Ko­ yunlu Tur Ali Bey bu ittifakın başlıca üyelerini teşkil ediyorlardı. Kuzey Doğu Suriye'deki Türkmen reislerinden Boz Doğan Bey'de Tur Ali Bey'e refakat ediyordu.

Yine Panerotas'a göre müttefikler üç gün savaştıktan sonra ba­ şarısızlığa uğrayarak geri dönmüşlerdir”.

Fakat aynı yüzyılın ikinci yansm m ortalarmda Ç epniler'in kuzeye doğru ilerleyip Tirebolu'nun az doğusunda denize dökülen Harşit çayı çevresinde ve ona yakm yerlerde yurt tuttuklai'i ve kışlaklarını

1 G ösıeıilen yer. 2 A ppendix I, s. 144.

(16)

da yukarı Harşit'te kurmuş oldukları görülüyor. Nitekim 1380 yılının kış aylarmda imparator Çepniler'in kışlaklarının bulunduğu yukarı Hai'şit'e kadar giderek onlara karşı pek mühim sayılmayan bazı başarılar elde edip Çepniler'in ellerindeki Hıristiyan tutsakları kur­ tarmıştır.

1404 yılmda Sem erkand'a giden İspanyol elçisi Ruy Gonzalez de Clavijo Erzincan'ın kuzeyindeki bir kalede Çepniler'in muhafız ve gözetleyici olarak bulunduklarım işitmişti\

XV. yüzyılm ikinci yarısında Ak Koyunlu hükümdarı Uzun Haşan Bey'in buyruğundaki beylerden biri de Çepni boyundan İl Aldı Bey idi. İl Aldı Bey 1469 yılında Bitlis'in fethinde bulunmuştur". İl Aldı Bey Uzun Haşan Bey'in oğlu Yakub Bey'in hükümdarlığı (1478-1490) zam amnda da hayatta idi^. Onun dirliğinin Doğu Anadolu'da oldu­ ğunu biliyoruz. İl Aldı Bey'in Yukarı Kelkit veya Doğu Karadeniz bölgesindeki Çepniler'e mensup buluııması en kuvvetli ihtimaldir.

XV. yüzyıldaki Bizans müverrihlerinden H alkokondil'in Kolhis'- ten (Trabzon'un doğusundaki yöreler) Amastris'e (=Amasra) kadar uzanaıı bütün Karadeniz kıyılarmda Çepniler'in (=Tzapnides) yaşa­ dıklarım yazdığı bildiriliyor ki, dikkate şayandır''.

XVI. yüzyıla gelince. Arşiv vesikaları sayesinde Çepniler hakkında tafsilatlı bilgiler elde ediliyor. Talulr defterlerinde Çepniler'e ait 43 yer adı görebildik. Bunlara göre Çepniler 24 boy arasmda dokuzuncu sırada yer almaktadır. Fakat Talırir defterleri üzerinde daha dikkatli

Ç EPNİLER____________ ____________________________________________________ 15

E m b ajad a a T am orlân yııyınlayan F. Lopez Oslıadn, M aclıid, 1943, s. 83. Eserin İngilizce teıciim esindü (E ın bassy to Tam erlane, lercünıe eden G. Le Strange, London, 1928, s. 120) çok yanlış olfiıak: Clınpanlı=Çapanh deniliyor.

Sahili Kıran (= Uzıın Haşan Bey), "Biçfiı Oğlu Siih’i/ııınu Bey, D ulhuiir Ash/ıı Bey, İsfenıüyâr

Oğlu Alnııcıi Bey, Çepııi İl Aldı Bnj, Sn'ıHu Mıılımmneâ üey, Sn'dlıı Emîr Cıhı, Sanı P ir A li Oğlu ve Dıılınriıı Şnlı M ulm nm ed'i beş bin kişilik bir nlh kmnn’ti ile Bitlis'in feth in e gönderdi. Bıınıııı sebebi Bitlis hakiminin, düşnınncn dnvnhııp. Sahip Kırım'ın (Uzun HıtSıin Bey) iizerhıe yiiriidiiğii Knnı Koyıııılıı Hıisıııı A li'ye yurdun için M uş askerini gUadenniş olıımsı idi. Stmru (Bitlis hükhnlcri) snllıuıhnıi Imğh olıuıih idiler Adhtrı ıinılau ulu beyler şehri kuşnttılar. Bitlis liiikimi İbrülıiuı Bey tvnıesi ile uiiibiiıi gönderip Sıihip Kınuı'dıiıı hığışlaııııiıisını diledi. Snhih Kının dil bağışhıdı. Bıınıııı üzerini’ çeri kuşulıuuyı kaldırıp geri döndü (Ebıı Bekr-i Tilıruın, K itâ b -i D iy ârb ek eriy y e, yayınlayanlar N, Lııgal -F. Sümer, TTK, Ankara, 1964, 11, s. 543). Fazlııllah b. Rıızbihan-ı Hııncî, Tarih-i âlem ârâ-yi Emînî, Fatih Ktp., nr. 4431, 71b, İngilizce lerciim esi V. Minorsky, London, 1957, s. 32-35.

A. Bryer, Som e noles on the Laz and Tzan, s. 192 (Variomm Reprinis, London, 1988). Fakat kelim enin Tzanides şeklinde de okunduğu kaydedilerek H a lk o k o n d il'in Çepni ile T zan'ı birbirine k an ştın n ış olm asm uı m üm kün olduğu da ifade edilmiştir.

(17)

bir araştırm a yapılması sonucımda Çepniler'e ait dalıa fazla yer adı bulunabilir. Bizce tesbit edilen yer adlarından altısı Kastamonu, beşi Bolu bölgelerinde görülmektedir. Bundan başka yine bu boyun adını taşıyan 3 köy Caııik, 2 köy ve bir de naliiye Çorum sancak- lai'inda bulunmaktadır. Naliiye müteaddid köyü içine alcin geniş toprak parçası yani yöre demektir. Bu sebeple. Çorum bölgesinde de kalabalık bir Çepni topluluğunun yerleşmiş oldıığu sanılıyor. Bundan başka 2 köy Sivas, iki köy de Konya bölgelerinde görül­ mektedir^. Burada şu hususu da ehemmiyetle belirtmek isterim. Bir yörede bir oymağm adını taşıyan 3 köy var ise bu, o yöreye o oym aktan sadece 3 obanın yerleştiğini göstermez; daha çok obanın da yerleştiğini gösterebilir. Bilhassa XVI. yüzyıldan itibaren bir veya birçok yere yerleşen bir oymağın bu yerlerden hiçbirine kendi adını vermediği görülebiliyor. Bu hususta elimizde bir çok misal vardır. Bu sebeple Oğuz boylarına ait yer adlai'mın pek mühim bir kısmı y e rle şik yaşay ışa geçm e d evrin d en (XII.-XIV. y ü zyıllar arası) kalmadır.

Bu Çepni yer adlarından başka yine aynı yüzyılda henüz oturak hayata geçmemiş Çepni toplulukları da vardm Bu Çepni topluluk- Icu-mın başlıcaları şunlardır:

1. Haleb Türkmenleri:

1520 yıllarm da Haleb Türkmenleri arasında üç kola ayrılmış bir Çepni oym ağı görülüyor. Bunlardan 53 vergi evi olan birinci kol A nteb'in kuzey doğusundaki Rum Kale yöresinde oturuyor. Dofirul (=Tuğrul)‘ Kethüda'nın idaresindeki ikinci kol da A ntakya'nm ku­ zeyindeki Gündüzlü kazasında, nüfusu en az olan üçüncü kol ise doğuda bir yerde (Boz Ulus arasında?) yaşamaktadır. 1570 tarihinde yani 50 yıl sonra, diğer Türkmen oymakları gibi, Ç epniler'in de nüfusları çok artmıştrr. 1520 yıllarında 53 vergi evi olan birinci kol bu tarihte 397 vergi nüfusuna yükselmiştir. İkinci ve üçüncü Çepni kollarının ise 29 ve 16 vergi nüfuslai'i vardır. Bu iki kol "Başım

Kızdılii", yahut "Başmı Kızdılu Çepni" adiyle anılıyor.

XVII. yüzyılın ortalarına doğru Çepniler'in ana kolu yine Rum 16____________________________________________________________FARUK SÜM ER

1 Eserin sonundaki cedvele bk.

2 Ü lkem izde (efsanevî bir kuşun adı olan) Tuğrul, um um iyetle, ilk önco Tonnıl, sonra da D o n n ı! olarak söylenm ekte idi. I3ıı, unvan ve ad olarak Tiirkler arasında çok kııUanılnııştır.

(18)

Kale yöresinde yaşıyor ve kasabalar' (?), Korkmazlu, Sai'ilu, Karalar, Köseler ve Şuayyıblu obalarına ayrılıyordu. Başım Kızdüu adını taşıyan diğer iki oymak ise Batı Anadolu'ya göç ederek Saru Han (Manisa) ve Aydın sancaklai'inda yurt tutmuştu.

Rum Kale'deki "O turak Çepniler" 1690 yılmda Avusturya'ya a- çıları sefere çağmidılar.

Ertesi yıl ise Urfa yöresindeki Akça Kale'den Rakka'ya kadar uzanan yerde yerleşmeleri emredilen Sekiz Türkmen oym ağı ara­ sında Çepniler de görülüyor’.

Bu Çepniler, diğer Türkmen oym akları gibi "yerleştirildikleri yerden" kaçtıkları için ileri gelenlerinden sekiz kişi rehine olarak Amasya ve Çorum kalelerine "kalebend" edilmişler ise de 1706 yılında serbest bırakılmışlai'dr. Bu Çepniler Rakka'ya yerleşmediler. Fakat nerede oturdular? İşte bu, biliıımediği gibi, onlai’in doğrudan doğruya Haleb Türkmenleri Çepnileri'ne bağlı oldukları da iyice aıılaşLİamıyor.

2. Yeni İl:

Yeni İl, Sivas'ın güneyinde, Mancdık, Gürün ve Hekim Han'ı arasında yaşayan Türkmen oymaklarının adıdır. Bu il'e Üsküdar Türkmeni de denilirdil Yeni il'e mensup oymaklar arasında Dil Çepni adlı bir oba da görülür"*. Fakat bu Dil Çepniler hakkında daha fazla bilgiye sahip değiliz.

3. Boz Ulus;

Boz Ulus Diyarbekir bölgesinde yaşayan büyük bir Türkmen kümesidir. Bu küme kışm M ardin'in epeyce güneyindeki çöl bölge­ sinde kışlıyor, yazın da Erzincan-Erzurum arasında yaylıyordu. Fakat Boz Ulus uğradığı baskılar yüzünden 1613 yıluıda Orta A nadolu'ya göçetti ve bir daha eski yurduna dönmedi. Orada yani eski yurdunda ehemmiyetli olmayan oymaklardan müteşekkil bir küme kalmıştı ÇEPNİLER__________________ ___________________________________________ 17

1 A hn ıel Refik, A nadolu'da TOrk aşiretleri, İstanbul, 1930, s. 96-97; F. Süm er, O suıanlı devrinde A nadolu'da yaşayan bazı Üç O klu Oğuz boylarına mensup teşekküller, İktisat Fakültesi M ecm uası, 1950, X, 1-4, s. 144-145; aynı nıüellil'. Oğuzlar, s. 330-331.

2 A hm et Refik, aynı eser, s. 135.

.3 Yeni İl ve diğer Türkmen küm eleri hakkında bilgi için, O ğuzlar'a bk. (s. 175-182). 4 A hm et Refik, aynı eser, s. 121.

(19)

18 FARUK SÜM ER

. v . . . - . ,'4

-i

1-ik i Ç epni D el1-ikanlısı (M anisa, H arm andalı Köyü)

(Boz Ulus Mandesi). İşte Boz Ulus'un Orta Anadolu'ya göçeden ana kümesi arasında da bir Çepni oymağı vardı ki, bu oymağa Kantemir Çepnisi deniliyor. Bu Çepniler'in boybeyisi Kantemir* Bey'in 1689 yıhnda sağ olduğu anlaşılıyor. 1728 taılhli bir vesikada Kan temir Çepnisi'nin Rakka'daki iskân yerlerine gitmemek için Bergama ta­ raflarına göçtüğü bildirilmektedir".

1935 yılında Çepmler Balıkesir'de adlı küçük bir kitap yazan Kadıoğlu İsmail Hakkı'ya göre Kantemir Çepnileri şimdi M anisa vilayetine bağlı Soma kazasının on-onbeş köyünde oturmaktadır^.

Yine ay m müellif, Balıkesir vilayetinin kazalarına bağlı Alevî köy­ leri hakkında da bir cedvel vermiştir. Bu cedvelde 25 Alevî köyünün adları, nüfusları ve bağlı bulunduklaıı kazalar gösterilmiştir. Fakat bu köylerden hepsinin Çepniler'e ait olduğu veya olmadığı hakkında m aalesef izahat yoktur.

1 Kan< leıııir (kMn + demir) knnı, dem ir gibi güçlü, snğlaııı dem ek olmaiıdın 2 A hnıel R elik, aynı eser, s. 17].

3 Kadı oğlu İsmail 1-lakkı, Ç epm ler B alık esir'd e, Balıkesir, 1933, s. 9, Bu kitapta Som a'daki K anıem ir Ç epn ileıi'ne ait köykrin sayısı hakkında kesin bir rakam veriLnıedikten başka, bu köylerin ad lan da bildirilmivor.

(20)

Merhum Kâmil Su ise, Balıkesir ve civai'mda Yörük ve Türkmenler adlı kitabında diğer oymaklar gibi Çepniler'in geçen yüzyılın ikinci yarısında Karasi sancağında (= Balıkesir vilayeti) 34 yerde sâkin buhınduklarını göstermiş tir'.

Bu köylerden mühim kısmı herhalde Başun Kızdılı Çepniler'e ait id il

Yukarıda vermiş olduğumuz bilgilerden anlaşılacağı üzere, Balı­ kesir bölgesi ile Manisa ve Aydm vilayetlerindeki Çepniler buraya XVII. yüzyıldan soni'a doğumdan gelmiş olup Haleb TürkmeiTİeri ile Boz U lus'a mensup idiler. Bu Çepniler'den önce Balıkesir, Manisa ve Aydın vilayetlerinde Çepni adlı bir oymağın yaşadığı görülmüyor. Bu sebeple XIV. yüzyrida Ece Hahi ile Rum eli'nden Balıkesir böl­ gesine dönen Türkler arasında Çepniler'in bulunduğu hakkındaki sözlerin İlmî hiç bir değeri yoktıu'.

XVII. yüzyılın başlarından itibaren Anadolu'nun Orta (Çukurova dahil) ve Batı bölgeleri geniş ölçüde nüfus kayıplarına uğradı. A- nadolu'nun orta bölgesindeki nüfus boşluklai'i Celâli ayaklanmaları ve dehşet verici kıtlık yılları ile izalı edilebilir. Fakat Batı Anadolu ve Marmara bölgelerindeki nüfus azalmalarırun sebep veya sebep­ lerini iyice bilemiyorum. Güney Doğu'dan gelen Türkmenler ile Güneybatıdan göçeden Yörükler Orta ve Batı Anadolu'daki nüfus boşluklarını geniş ölçüde doldurdular. Bunda, görüldüğü üzere, Çep­ niler'in de mühim rolleri olmuştur.

4. Adana:

Tahrir defterlerinden, Adana'nm Sarı Çam yöresinde küçük bir Çepni oym ağının yaşadığım öğreniyoruz.

5. Dulkadırlı:

D ulkadır eli arasındaki Çepni varlığı ehem m iyetli olm ayıp 34 vergi nüfuslu küçük bir oymaktı. Aynı bölgede Çepni adlı bir de kale vard ıl Bu Çepni kalesi Elbistan yöresinde veya ona yakın bir yerde bulunuyordu.

ÇEPNİLER ________________________________________________________________ ^

1 İslanbul, 1938, s. 149-151.

2 Biilıkcsir Ç epniler'i hakkında ileride goniş bilgi veıilmişlir.

3 Feridun Bey, M iinşeaUis-selaliıı, İstanbul, 1274, 1, s. 411 (Yavuz Selinı'in K ınn ı hanına gönderdiği Kem ah ve Dulkadır ili felihnâm esinde geçiyor).

(21)

6. Boz Ok:

Boz Ok Yozgat vilayetinin eski adıdır. Bu çok önemli tapu senedi Cum huriyet devrinde ortadan kaldırıldı^. Burada da XVI. yüzyılda 42 vergi nüfuslu Çepni adlı küçük bir oymak yaşıyordu. Yine orada ve o yüzyılda Çepni adlı bir de köy olup bu köy varlığmı zam anı­ mıza kadai' sürdürmüştür.

7. Çorum;

Yine XVI. yüzyılda Çorum'a bağlı Alp Oğuz" köyünde Çepni Özü adlı bir cemâat yani bir oymak görülmektedir. Bu çok küçük oymağın Çepni Özü (Çepni vâdisi yahut Çepni ırmağı) denilen bir yerin adını taşunış olduğu görülüyor.

8. Hamid;

Yine aynı yüzyılda Hamid sancağının (İsparta vilayeti) Göl Hisar kazasm da da 70 vergi nüfuslu bir oymak görülmekte idi.

9. Atçeken:

Akşehir-Koç Hisar Gölü ve Karaman arasmdaki Türk oymakları İdarî bakım dan üç kazada toplanmışlardı: Eski İl, Turgut ve Bayburt. Bunlardan Eski İl, Koş (Koç) Hisar Gölü'ne dökülen İn Suyu'ndan başlayıp Güneydoğu'ya doğru Ereğli'nin batısındaki Akça şehir'e kadar uzanan topraklardan meydana gelmişti, Koç Hisar G ölü'nün güney ucuna çok yakın olan Eski İl köyünün bu kazanm merkezi olduğu anlaşılıyor.

Turgut kazasına gelince, bu kazanın Akşehiı- gölünün kuzeyinden başlayıp Lârende (=Karam an)'nin batısındaki şimdi Kâzım Karabekir (Gaferiyat= Mahmudlar) denilen kasaba ve yöreye kadar uzandığı anlaşılıyor. Bayburt kazası ise Ereğli'nin güneyinde ve Karam an'ın doğusundaki toprakları içine alıyordu. İşte bu kazalardaiı Eski İl'de yaşayan Çepniler'in büyük bir kısmı Yavuz Selim devrinde (1512- 1520) yedi köyde yerleşmiş olup ancak 27 evlik bir oba eski yaşayışını sürdürüyordu. Bu oba asrm sonlarına doğru henüz yerleşik hayata 20____________________________________________________________FARUK SÜM ER

Bu çok değerli yadigârı, vilayülin adı olaralc yerine koym ak, Yozgallı aydınların ve bilhassa milliitvtikillerinin vazifesidir. Çünkü Yozgal ıııilletvekiUerinin verdikleri bir takrirle Boz Ok adı resm î olarak kııUanılnıaktan çıkaıünuştu'. Cehalet öyle f a ıa bir şeydir ki m illî bir vesikayı kalpte en lü'ak bir sızı duyurm adan yırttırıp attınyor.

(22)

ÇEPNİLER 21

geçmemişti.

Turgut yöresindeki Çepni oymağma gelince, bu oymak I. Selim devrinde 44 vergi nüfuslu küçük bir oymak idi*.

9. Koş (Koç) Hisar:

Şimdi Ankai'a vilayetine bağlı Şerefli Koç Hisar kazasmda yaşayan oymaklardan bazıları İç İl'den, bazıları da Adana bölgesinden gel­ mişlerdir. Bunlardan biri Orun- Guş oymağı olup A dana'm n Saru Çam nahiyesinden gelmiştir. İşte bu oymak arasında 133 nüfuslu bir Çepni obası da görülüyor. Bu husus Orun-Guş oymağının Çep- niler'e mensup bulunmasından ileri gelmiş olabilir.

10. U lu Yörük:

Sivas yöresinden Ankara yöresine kadar yayılan ve 27 oym aktan m eydana gelen büyük bir topluluğa Ulu Yörük veya Ulu Yörük Türkleri denilir. Ulu Yörük'e dahil oymaklar, İran'da olduğu gibi, bölük adiyle anılıyor. Oymaklardan bazılannm Çungar (ca'ungar=- solkol), Cavurcu gibi Moğolca adlar taşımaları bu topluluğun İlhan- lılar devrinde, daha az ihtimal ile Eretneliler zamanında meydaiıa getirildiği, topluluğa m ensup ovm aklardan bir çoğunun veya

ço-M uradiye (ço-M anisa) Çepnilerinden Bir Grup (1965')

(23)

ğunun Alevî inancını taşıdıkları aıılaşılıyor. O ıılann bu inancı îlhan- lılar'd an Olcaytu devrinde almış olmaları çok mıdıtemeldir. Çünkü adı geçen Moğol h iık ü m d arı Sünniliği bırakarak 12 im a m Şiîliğini kabul etm işti. Topluluğun oymakları arasmda bir kaç Oğuz boyuna mensup teşekküller de vai'dır'. İşte bunlardan biri de Çepniler'dir. Ç epniler'in yurtlarm ın Ak Dağ M adeni'nin kuzeyinde, Zile'nin gü­ neyinde, meşhur Çamlı Bel'in batısmda bulunduğu aıılaşılıyor. 1520 tarihinde Ç epniler'in 17 kışlakları vardı. Onlar bu kışlaklarında çiftçilik yapmakta idiler. 1575 yılında ise 32 kışlakta oturmakta, nüfusları da dört misli artmış bulunmakta idi. XIX. yüzyılm ikinci yansının başlarında Çepniler'in oymak geleneğini korudukları gö­ rülüyor. O yıllarda Çepni oymağı ile Kara Hisai'-ı Behramşalı^ Boz Ok sancağına bağlı İdarî yörelerden birini teşkil etmekte idi^

11. Kırşehir:

Vilâyetnâm e'den anlaşıldığına göre Suluca Kara Üyük (şimdi Hacı Bektaş şeİTi’i) sakinleri Çepniler'den idiler. Yine aynı esere göre on­ lardan Yunus Mukrî, bilgin, olgun bir zattı; Kıu-'ân'ı hıfzetmişti. O, Suluca Kara Ü yük'ten aynhp civarındaki Mikâil adlı yerde oturmuş, soni'a yukarı tai'aftaki Kayı'ya yerleşmiştik Kayı, bilindiği üzere, O ğuzlai''ın en büyük ve en şerefli boyu sayılıp bazı eski kaynaklara göre, Osm anh hânedam bu boya mensuptur.

Fakat Suluca Kara Üyük'teki Çepniler'in Yunus Mukrt^ müstesna dinî bilgileri çok zayıf idi. Öyleki aralai'mdan b ki ölmüş. Yunus 22____________________________________________________________FARUK SÜMER

Ulu Yörük hnkkıııdn Aıiiitlohı'dii M oğolinr'a bk. (Selçuklu nraşiırınnlan dergisi, 1970, 1, s. ■]37-L'^8).

Knra Misar-ı liehram şnh Si'l(;ııkkıliir devrinde k ıın ılnııış şehirlerden biri idi. K ale ve

3'iinındiiki m eskûn yer sonra M iişâlinı adını U şıııııj ve hu i.sinı zaınanınıızn kadar gelmiştir. Şim di ise bir kü}' olan İni meskûn yere Çalışkan deniIİ3'or.

1S85 yılında Bozok eyaleti Kayseriye (“ Kayseri), Bozok, Ankara ve Kengırı (=Çangırı) sancaklarından teşekkül etmişti. Bunlardan Bozok sancağmuı Yozgad, Kızıl K ocalıı, A kdağ ile M adenciler, Boğazlıyan, Karahisar-ı Behramşah ile Çepni kabilesi ve İhsan Haneleri, Sorgun, Sülcym anlıı ile Avcılar, Hüseyin Âbâd, M anıalıı aşireti, Cebel-i K ozan-ı Şarkî K aym akam lığı (bıırnnm merkezi Cebel-i Kars kasabası), bıı sancağın nahiyeleri idiler. Burada nahiye kaza demektir. Böylece Kara Hisar-ı Behramşah bizim çok köylerde yerleşm iş olduğu kesin olarak anlaşılan Çepni oym ağı ve İhscin H aneleri de Bozok sancağm m bir n ah iy esin i teşk il etm işlerdir (U m um î salnam e, sene 1272, s.92-93). Burad aki "İh sa n H an eleri" hakkm da hiçbir bilgiye sahip değilim.

M e n â k ıb -ı H acı B ektaş-ı Velî "Viln\jel-niww", haznlayan A bdülbaki G ölpınarh, İstanbul, 1958, s. 26.

(24)

Ç EPNİLER 23

Mukvî olmadığı için, onu üç gün gömınemişlerdi. En sonunda Çepni ulularından Gevherveş'in ricası üzerine. Yunus Mukrî, Konya'ya gidip Sultan AlâeddiıVden‘ Suluca Kara Üyük'ün kendisine ait yurt olduğunu gösteren bir berat aldıktan sonra, dönüp oraya yerleş­ mişti. Yunus Mukrî sonra hayata veda etti; dört oğlu vardı. Bunlar­ dan İdris'in, babası gibi, bilgin ve seçilmiş bir kişi olduğu söyleniyor. Onun eşinin adı Kudu Melek idi. Kutlu Melek, adı gibi, melek ruhlu olduğu için az som-a Suluca Kara Üyüğe gelen Hacı Bektaş-ı Veli tarafından çok sevilmiş ve Hacı Bektaş'm manevî kızı olmuştur. Esasen Hacı Bektaş-ı Veli'ye daima derin bir saygı duyarak hizmet ettikten başka herkese karşı da sevgi ve şefkat duyguları ile yai'dımı da bulunduğundan kendisine Kadıncık ve Kadıncık Ana lakabı ve­ rilmiştir. İşte Bektaşi Çelebileri bu kadıncık Ana ile İdris H oca'dan gelmişlerdir". Böylece Bektaşî Çelebilerinin Çepni boyuna mensup oldukları ortaya çıkmış bulunuyor.

Tal-air defterlerine göre Kırşehii’ bölgesinde bizim boyun adım ta­ şıyan bir de köy vardı.

Ç epni Delikanlıları (Harmandalı Köyü, 1965)

1 M elin: S u l l a n A lij'iiddin.

(25)
(26)

II. BÖLÜM

Anadolu'daki dinî hareketlerden ekserisinin Çepni boyu ile yakın bir ilgisi vardır. Bundan dolayı burada Osmanlı devrinden önce A nadolu'da vukubulan dinî hadiselerden bahsetmek yerinde ola­ cak tu'.

Osmanlı devrinden önce Anadolu'nun dinî tarihinde üç m ühim hadise görülür. Birincisi Baba İshak ayaklanması, İkincisi İlhanlı hükümdarı Olcaytu'nun On İki İmam Şiîliğini kabul etmesi, üçün- cüsü de Safevî tarikatmdan Şeyh Cüneyd ile halei^erinin A nadolu'­ daki faaliyetleridir.

n. B a h a î Tnrkmenleri'nin A yaklanm ası

M edreseden ve câmiden yetişen din adamları oymaklara ve hatta pek çok köye gidip onlara dinî bilgiler vermek işi ile meşgul olmadılar. Hatta Osmanlı devrinde ve son zamanlarda bile çok köyde nam az kıldıracak İmam görülmediğini, bu köylerden bazılarına an­ cak ramazanlarda din adamlarmın uğradığını biliyoruz. Bu durumda oymaklar ve çok köyler tarikatlcU'a mensup dervişlerin telkinlerine açık bulunuyorlardı. Hele oymaklar- ve köylüler yoksul insanlar ise bu telkinlere daha çabuk kapılmakta, va'dlara inanmakta ve bunun sonucu olarak kendilerinden istemlen her türlü fedâkârlığı tereddüd etm eden yerine getirmekte idiler. Böylece pek tabiî olarak Baba İshak Türkm enlerî'nin de dinî bilgileri son derece de sathî olup onlai' âdeta ismen M üslüman idiler. Bu arada Hazret-i M uham m ed'in en son peygamber olduğundan da, her halde pek çoğu haberdar değildi.

Baba îshak Türkmenleri, Malatya bölgesinde, bilhassa Adıyam an' m güneyindeki Samsat (=Sumeysat) yöresi ile Maraş bölgesinde yaşıyorlardı. Onlarm Orta A sya'dan yeni geldikleri anlaşılıyor. Fakat

(27)

yurt tLittııklan yerlerde sürüleri için yeterli otlaklar yoktu. Fazla olarak akın da yapamıyorlardı. Çünkü karşıİaıındaki topraklarda M üslüm anlar yaşıyorlardı. Bu sebepler ile onlar yoksul Türkmen- ler'den idiler. Çağdaş müverrilılerden Ebul-Ferec onların at ve silah satın alm ak için eşeklerini, sığırlai'inj ve koyunlaı-ını sattıklarını ya­ zıyor’. Ebul-Ferec'in bu sözleri onlarm varlıklı insanlaı- olmamaları ile izah edilmelidir".

T ü rkm enler'in askerî hizm etlere alınm ayıp kendilerine raiyy et m uam elesi yapılm ası, yani idare edilen ve vazifesi sadece vergi veren halktan sayılm aları yüzünden eskiden beri devlete kızgın oldukları da bilinir. G erçekten M oğollar'a karşı savaş tecrübeleri var diye H arizm lileri hizm etine alan Selçuklu hüküm darları, kendi öz kavim leri olan Türkm enler'e ehemmiyet verm edikleri gibi, e- hem m iyetlerini de anlayamam ışlar, bu yüzden onlar felâket getirici hadiseler ile karşılaşm ışlardır. Kısaca Baba îshak Türkm enleri'nin ayaklanm alarında İktisadî durum larının iyi olm am asının pek bü­ yük bir payı vardır. Yani ayaklanm anın ana sebebi İktisadîdir.

Adı geçen yerlerdeki Türkmenler Kefersud'tan Amasya bölgesine giderek oradaki bir köy yakınında kıu'duğu tekkede yaşayan Baba İshak'taıı aldıkları emir üzerine Samsat-Kefersud yöresinde ayaklan­ dılar. Onlar "Lâ ilâbe illâlhıh Baba Resıılullalı" (=Tam-ı'dan başka ilâh yoktur. Baba da Tanrı'nın peygamberidir) diyerek harekete geçtiler. Ebul Ferec (1225-1286) Baba İshak'ın kendisinin Tanrı'nın peygam ­ beri olduğuna inaııdığmı yazıyorl Olaya zaman bakım ından en ya- km olan Şam lı müverrih Sıbt İbnül-Cevzî (Yusuf b. Kızoğlu et-Türkî ölümü: 1257) ise Baba'nın, Türkm enler'den Lâilâhe illâl'lah Baba Veliyıülalı (Tani'i'dan başka ilah yoktur Baba Tanrı'nın yakınıdır) demelerini istediğini yazıyor. Fakat o da Baba'nm peygamberlik 25____________________________________________________________FARUK SÜMER

E bıı'l-Ferec tarihi, çeviren O. R. Doğrul, TTK, Ankiinı, 1945-1950, II. s. 540.

10-15 yıl sonra nynı yerlerde yaşayan ve Ağaç Eri denilen Türkm enler'in B abaîler'in ton u ılan olm aları pek ınuhleıııeldir. Böylece onlar om ıanlara İktisadî sebeple değil, siyasî sebeple (Daba İshak'ın taraftarlarından old ııklan için) sığınm ış olabilirler.

A rablar'ın 683 (=1240) yjim m Ekim ve Kasım aylannda A rablar'ın dinine karşı bir ayrılık hareketi başgösterdi. Çünkü yaşlı ve zâhid bir Türkmen A m asya'da şöhret kazandı. Bıı adam m adı Papa idi. Kendisine "n'sul" yani gönderilen ndam diyor ve gerçekten Allahın peygam beri olduğunu söyliyerek M ıılıam m ed'in peygam ber ohııadığını iddia ediyordu (Taı-ih, İT K , A nkara, 1945-1950, II, s. 539-540).

(28)

iddiasm da bıılunduğıınn söylüyor.^ Selçuklu müverrihi Ibn-i Bibi" ise ayaklananların Baba Resulullah dediklerini kaydediyor. 1246 yılında Türkiye'de seyahat eden Dominiken rahiblerinden Sim on de Saint-Qııentin de Baba İshak'tan Baba Resul (=Paparoissole) olarak sözediyor^.

Bunıuıla beraber Baba İshak aklı başında biri gibi görünüyor. İbn-i Bibi'ye göre Baba îshak Selçuklu hükümdarı Giyaseddin Key- hüsrev'in başta içkiye düşküı\lük olmak üzere dince günah sayılan şeylerle meşgul olduğu ve A llah'ın ve Hülâfa-yi Râşidinin yolundan ayrıldığı için yaşayışım takbih ettiğini müridlerine ve herkese ilan ediyor'*. Dolayısı ile Sultanın tahtından indirilmesinin M üslüm anlar- ca kaçınılm az bir vazife olduğunu ifade ediyordu.

Yine İbn-i Bibî'ye göre (ölümü: 1281 den soma) Baba îshak mü- tevazi bir hayat yaşıyor, kimseden bir nesne kabul etmiyor ve ken­ disine baş vuranların meseleleri ile yakmdaiı iIgileniyordu^ Aynı m üellif Baba İshak'ın bütün bunları mürid avlamak, insan kandır­ mak için yaptığmı söylüyor". Fakat, bize göre, Türkmen şeyhi bu davranışlarında samimi olabilir.

Çağdaş müverrih Türk Kız Oğlu'nun' oğlu Yusuf, yani Sıbt îbnül Cevzî (Ü11İÜ âlim İbnül-Cevzî'nin torunu)* ve Ebul-Ferec^. Baba İs­ hak'ın Türkmen asıllı olduğunu söylerler. İbn-i Bibî, Baba'nm sadece Sıuneysat (=Samsat) kalesine bağlı Kefersud çevresinden olduğunu

10

yazıyor .

Şeyhleri Baba İshak'ın buyruğu üzerine Kefersud çevresinde ha-Ç EPN İLER _____________ ___________________________________________________-n

: M ir';ılıız-z;ınw n, Maydnıfıbâd, 1952, VIll, s. 733.

2 r.l-Evâm im l-A lâiyye fi ıım nri'l-A lâiyye, tıpkıbasım , hazırlayan A .S.E rzi, TTK; 1956, s.500. M u h tasar yayını M .Tlı. H outsm a, Tevârih-i âl-i Selçuk, Leiden, 1902, IV, s.230.

M isloij'c des Tai'laıs, }'nyınlnyar! ]. R idıaj'd, Paris, J.963, s. 62, 63, 64, 65. İbiı-i İ3îbi, MııI'nsstil, s. 499-500, Mııhtastir, s. 228.

Muffis.sal, s. 499, Mnhia.sar, s, 228-229. 6 G ösleıilcn yt;rler.

7 Rn ;ıdın (yani Kız Oğlu'nun) luiyle okunm asının doğnüuğundan şüphe edilm emelidir. Çünkü, o zam anlar da Anas) Oğlu adını lajıyan Türkler de vardı. T arihte Türkçe şahıs adları lîaşbğı ile yakın bir zamanda yayınlanacağmı ıınıduğıını kilabmuzda bu isim ler ile ilgili bii'çok m isal vorilnıiş ve bu adların konmasının sebepleri de izah edilm iştir. 8 M ir'âlu z-zam ân, V lIl, s. 733.

9 s. 539.

(29)

rekete geçen Türkmenler karşılarına çıkan Malatya Sübaşısı Ali Şîr oğlu M uzafferiddin'i iki defa yenilgiye uğrattılar. Hatta ilk çarpış­ m ada M uzafferiddin'in sancağını ve nekaresini ellerine geçirm işler­ dik Bu başarılar üzerine Babaî Türkmenleri Elbistan sübaşısına da zafer kazandıktan som'a". Sivas'a yürüyüp kai'şılarma çıkan Sivas askerini dahi yenip şehrin İğdiş Başısı (=vergi müdürü)^, Hürrem Şah'ın ve diğer ileri gelelilerin hayatlarına son verdiler. Babailer, Sivas'tan Tokat ve Amasya'ya yöneldiler ve karşılarma çıkanları yenm ekte devam ettiler. Bu yürüyüşleri esnasında etraftaki Türk­ menler de kendilerine katıhyorlai'dı. Amasya'ya ^'-aklaştıklai'mda A- masya sübaşısı Hacı Armağan Şah'm Baba İshak'ı zaviyesinden alıp kale burcuna astığı haberim aldılar ve bu haberin arkasından da Hacı Armağan Şah'ı askeri ile karşılaı-ında buldular. Fakat onlar A m asya sübaşısını da yendiler ve hatta hayatma da son verip şeyh­ lerinin öcünü aldılar. Som'a buradan Kırşehir'e eriştiler ve bu yöre­ deki M alya ovasına kondular"*.

Selçuklu hükümdarı II. Giyaseddin Keyhüsrev'e gelince o, aklı az, alılâk ve karekteri zayıf, ciddî olmayan, pek korkak, içki ve kadın düşkünü bir insandı. Bütün bunlara karşılık zikredilebilecek tek bir meziyeti bile yoktu. Babası Alâeddin Keykubad, oğlunun bütün bu kusurlarını yakından bildiği için beylere kendisinden som'a küçük oğlu İzzedin Kılıç Arslan'ın tahta çıkarılmasım vasiyet etmişti. Fakat başta Kemededdin Kâmyar olmak üzere beylerin korkaklığı yüzünden Sadeddin Köpek gibi muhalif zümreye mensup cüretkâi' beyler, Giyaseddin Keyhüsrev'i hükümdai'lık makamına geçirdiler. Fazla olarak korkaklık, onu göstermiş olan beylere de felâket ge­ tirmekte gecikmedi,

Giyaseddin Keyhüsrev vahşi hayvanlar beslemeye meraklı idi. Katma çıkan insanları, sadece eğlenmek için, yanındaki parsla kor­ kuturdu. Nitekim oynadığı bir maymun'un ısırması yüzünden 1246 yılında genç yaşta öldü.

28____________________________________________________________FARUK SÜMER

1 M eıhıını O T ınan “MnznffuriıUUn A li Şîr" diyor (G iyaseddin K eyhüsrev II. m add esi, İslâm A nsiklopedisi, VI, s. 623; S elçu k lu lar zam anında Türkiye, İstanbul, 1971, s. 422). Fakat bu isim İbn-i Bibi'nin ınufassal vo muİTlasai'mda da Ali Şîi' oğlu M uzafferiddin şeklinde geçer: "Mıızafferiddin puscr-i A li Şîr (Mııfıtssol, s. 501, Mnlıhısıir, s. 229).

2 EbubFei'ec, s. 540.

3 Bu ziim re hakkm da: F. Sümer, Selçuklular devrinde iğdişler, T D A , sayı 35, s. 9-27. 4 M al}'a ovası şim di de adını muhafaza ediyor

(30)

Giyaseddin öyle korkak bir hükümdar idi ki, Babai Türkmenle- ri'nin ayaklanmasının gelişmekte olduğunu öğrenir öğrenmez ken­ disini Beyşehir gölünde bulunan adadaki babasının inşa ettirdiği Kubad Âbâd sarayına atmıştı. Üç yıl sonra (1243) da Sivas'm 80 km kuzey doğusundaki Köse Dağ önlerinde Moğol kumandanı Baycu'ya utanç verici, yüz kızartıcı bir şekilde yenildikten sonra korkudan, soluğu Menderes kıyılai'mda almıştı. Halbuki kestirdiği paralar ü- zerinde kendini arslan! şeklinde tasvir ettirmişti. Hülasa, ne onun g ib i b ir hüküm dar'ın, ne de utanç verici b ir şekilde yen ild iği Köse D ağ savaşı gibi b ir savaşın benzeri Türk tarihinde görülür.

Malya Ovası'na konmuş olan Babaîler yorgun idiler. Bir iki ay içinde çok savaş yapmışlar çok da kayıp vermişlerdi. Fakat dalıa mühimmi başlarında muktedir kumandanlar veya kumandan da yoktu. Buna karşılık, M oğollai''ın yeni bii' akınım önlemek için Er­ zurum hududunda bıdıuıdurulan büyük ordu geri çağırılıp Babaî- ler'iıV üzerine gönderildi.

Türkmeııler, az yukarıda söylediğimiz gibi, yorgun ve başsız ol­ dukları gibi, savaşcılai'm sayısı da çok az olup sadece 6000 kişi idi^. Selçuklu ordusunun ise 60.000 mevcutlu olduğu biliniyor. Buna rağ­ m en Selçuklu ordusu Babaîler'e saldrrmakta tereddüd göstermişti. ^

En sonımda ilk önce Selçuklu ordusundaki ücretli atlı ve ağrr zırhlı Freıık askerinin hücum etmesi karai'laştırıldı. Fakat onlar bile alınlarına haç işareti yapm adan hücuma geçmediler. Oııların hücum ­ larının gelişmesi üzerine ordunun asıl kısmı da harekete geçti. Ba­ baîler yukarıda söylediğimiz sebepler yüzünden yenilgiye uğradılar. Malya yazısında Selçuklu ordusu Babaîler'den 4.000 kişi öldürül­ dükten sonra ağırlığm yanında bulunanlardan 2-3 yaşmdaki çocuklar m üstesna, diğerleri de tamamen kılıçtan geçirildiler'*.

Ç EPN İLER __________________ ________________________ 29

1 Bıınl.nia m eıhıım A. Gölpuıarlı gibi B a b a l ja r da denilebilii'. Fakat dilim izde akimda (hafif) dengesizlik olanlara b ab alı denildiği iı;in. Baba İshak'm Türkıııenlerini böyle cinma)'i uygun bulnıadnıı.

2 libulFerec, s. 539.

3 "St'lçııklıı ülkı’^iıuU’iı 60.000 ırtlı 6000 kimilik hıı küçük kuvvete lu'icuın edemetVıkr" (Ebul-Ferec, s. 539).

4 İbn-i Bibi, M ufassal, s. 499-504, Muhtasar, s. 227-231; Sıbl İbniil-Cevzî, M ir'âlu z-zam ân fi tarihil-âyân, VIH, s. 733; Makrizî, Kitabus-sııh'ık, 11, s. 307; Ebül-Ferec, Tarih, s. 539-540; Sinıon de Saint Quentin, HisLoire des Tartaıes, s. 62, 63, 64, 65; O. Turan, Selçuklular zam anında Türkiye, s. 420-427; A. Y. Ocak, La Revolte de Baba Resul ou la form ation de rh eteıo d o x ie M usııbııane en AnaLolie au XIII e sied e, TTK, Ankara, 1989.

(31)

Babaîler'den sonra onlarm inançlarından ne kalmıştır? Kesin bir şey söylem ek mümkün değildir Mevlevi Ahmed Eflakî (ölümü: 1360) H orasanlı Hacı Bektaş-ı Veli'nin Baba Resul'un has yani en yakın halîfesi olduğunu yazdıktan soni'a onun gerçekleri gören aydınlık bir kalbe sahip olduğımu, fakat dinî emirlere liymadığmı ve bu ai'ada nam az kılmadığını da söyler‘. Buna göre 'has halîfesi" böyle o lan ın kend isi de böyledir, diye düşünmek imkânsız değildir. A n­ cak Baba İshak dinî emirlere uymuyor idiyse, dinî em irlere uym uyor diye Sultanı, müridlerinin gözü önünde nasıl takbih edebildi? Kal- dıki asıl kaynaklarda Baba İshak'ın dinî emirlere kayıtsız olduğuna dair bir ifadeye de rastgelinmiyor.

h. îlh an it Hükümdart Olcnytu'mın O nîki-İm am Şiîliğini K abu l E tm esi

İlhanlı devleti Cengiz Han'ın tonınlai'indan Hülegü tarafından 1256 yılında İran da kurulmuştu. Hülegü 1258 yılında Abbasî hali­ feliğine son vererek h ak 'ı da idaresi altma soktu. Toprakları Deniz­ li'den Erzurum 'un ilerisine kadar giden Selçuklu devleti 1243 yılın­ daki Köse Dağ bozgunu ile M oğollar'a tâbi devletler arasında yer almıştı. H ülegü'den (ölümü; 1265) sonraki siyasî gelişmeler netice­ sinde de 1277 yılından itibaren Türkiye'nin Aııkai'a ve Konya'ya kadar uzanan geniş kısmı İlhanlı devletinin idai'esi altma girdi. M em ­ lûk Türkleri olm asa idi Suriye ve Mısır da Moğol hakimiyeti altma girecekti. Türkmeııler olmasa idi Türkiye'nin batı bölgeleri de Mo- ğollar tarafından işgal edilmiş olacaktı. U ygurlar'ın tesir ve telkinleri ile Hülegü, oğlu ve halefi Abaka (1265-1282) ve torunu Argun (1283- 1291) Buda dinine bağlı kaldılar. Yalnız Abaka'dan som'a han seçilen H ülegü'nün oğullarından Alımed Müslüman idi. Ahmed İslâmiyeti daha şehzade iken kendiliğinden kabul etmişti. Samimi bir M üslü­ m an ve barış yaıılısı bir hükümdardı. Bundan dolayı Memlüklerle barış yapm ak için büyük bir gayret gösterdi. Hatta şeyhi Abdur- ralım an'ı elçilikle M ısır'a gönderdi. Sultan Al\med' tasavvufa çok yakın bir ilgi duyuyordu. Ordasında (ordu=karargâh) âyinler yap­

tırıyor ve kendisi de bu âyiıılere katılıyordu. Devlet işlerini dirayetli bir kadın olan annesi Kutuy Hatun ile beylerden Asık yürütüyor-30____________________________________________________________FARUK SÜMER

1 M enâkıbul-flrifin, l, .s. 381, 383, 498, Türkçe lerciimesi, Ârii'leıin m enkibeleıi, 1953, I, s. 411-412, 539-540.

(32)

lardı. Fakat Ahm ed'in 1283 yılında hanlığı ve hayatını kaybetmesi bundan değil, acıma duygusuna sahip olmasındandır. İsyan etmiş olan Argun'u tutsak almca cezalandırsa idi hükümdarlığını kaybet­ memiş olacaktı'.M emlükler de anlayış göstermediler. Çüııkü onlar Ahmed H an'ın samimî bir Müslüman, barışsever bir hükümdar olduğunu farkedememişlerdi.

Argun Buda dinine samimiyetle bağlı bir hükümdardı. Din a- dam lan olan bahşılara değer vermesi tamamen bu husus ile ilgilidir. Bu arada Hindistan'dan gelen bir bahşı kullanılacak bir ilaç ile ömrün uzatılabileceğini söylemişti. Argun o zaman henüz 30 yaşında olmasına rağmen terkibinde kükürt ve cıva bulunan bu ilacı sekiz ay içtikten sonı-a Tebriz kalesinde çileye çekilmişti. Fakat Argun ömrünü uzatmak için girdiği çilehâneden hasta olarak çıktı. Hasta­ lığın geçmemesi üzerine devreye giren kamlar hastalığın büyü ile ilgili olduğunu söylediler. Bunun üzerine Togançuk Hatun ile birçok kadının suda boğulai'ak hayatlarına son verildi. Fakat buna rağmen hastalık geçmediği gibi ilerledi ve acılar içinde kıvranan Argun Han hayata veda etti (1291). Ölümü esanasında henüz 31 yaşında idi^

A rgun'un oğlu Gazan, hanlık tahtını elegeçirmek için Baydu ile m ücadeleye girişmişti. Gazan bu mücadele esnasında baş dayanağı olan eski ünlü devlet adamı, Uyrat Argun A ka'nm oğlu Emir Nev­ ruz'un telkini ile Müslüman oldu. Bununla ilgili olarak Mahmud adını aldı (1295). Çok geçmeden de mücadeleyi kazanıp hanlık tah­ tına oturdu. Gazan^ girmiş olduğu yeni dine fazla bir bağlılık göstermedi. Memlûk müellifleriııin, onun zahiren yani görünüşte M üslüm an olduğuna dair sözleri buradan geliyor. Ancak Gazan Han Peygamber ailesine karşı yakın bir ilgi gösterdi. Ve onlarm "ibâte ve iâşeleri", yani oturmaları ve yiyip içmeleri için ülkesinin her yerinde Darüs-siyadeler inşa edilmesini emretti.

1 Sultan AJınied T ekikler lıakkındii: F. Sümer, Tcküder ınnddc.si, İslâm Ansiklopedisi, X1I-1, s. 144-143. Onun hakkında tarafımızdan yazılmış yeni bir m akale T D A dergisinde yayınlanacaktır.

2 F. Siim er, İlhanlı hüküm darlarından Abaka, Argun H anlar ve Ahm ed-i Celayir, Belleten, 1989, sayı 206, s. 188.

3 G azan yem ek pişirilen kazan dt?mek olup o zam anlar bir de kazgan olm ak üzere iiç şekilde lelalTıız edilirdi. K azan'ın kendisi ile yem ek pişirildiği için, kutsal telakki edildiği anlaşılıyor. Dede Korkut destanlarının baş kahram anı Salıır Kazan Beg de, anlaşılacağı üzere, aynı adı taşıyor. Şecere-i Terakime'de onıuı yani Salıır Kazan Beg'in kırk bir atın etini- kazanlarda pişirdip ele dağıttığı için, övülen, güzel bir m anzınne vardır. Yeniçerilerin de yem eklerinin pişirildiği kazanlarının kutsal sayıldığını biliyoruz.

(33)

Gazan H an'ın 1304 yılında ölümü üzerine yerine kardeşi Olcaytu Muhammed geçti. Olcaytu'nıın asıl adı Har Bende (Eşeğin Kulu) idi. Bu isim de göz değmemesi için konmuştu. Hanlık tahtına geçince beylerin ve diğer devlet adamlarının ricaları üzerine Har Bende Hüdâ Bende (Tamı'mn Kulu) ye çevrilip Olcaytu (Ölceytö=Mutlu) ve Sultan Muhammed isimleri de ilave edildi ve böylece bu M oğol hanına Olcaytu Sultan Muhammed Hüdâ Bende derüldi. Ancak Memlûk müellifleri ondan eskisi gibi Har Bende adiyle bahsetmekte devam ettiler.

Olcaytu hanlık tahtına geçtiğinde (1304) Hanefî mezhebinde idi. M üverrih Ebul-Kâsım-ı Kâşânî'ye göre Vezir Reşîdeddin'in telkini ile bir müddet sonra Şafiî mezhebini kabul etmiştir. Fakat ordasmda Hanefî ve Şafiî imamları arasındaki yüz kızartıcı münazaraları din­ leyen Olcaytu, bilhassa süt kardeşi Uygur Tarımtaz'm telkini ile 12 imam şîîliğini kabul etmiştir (1310). Bunun üzerine, A nadolu'da dahil olmak üzere, İlhanlı ülkesindeki bütün camilerde ilk üç halî­ fenin adı hutbelerde okunmamış^ ve kesilen paralarda da adları yazılmamıştır^. Minarelerden de ezandaki 5. 6. cümle arasmda^. Hay- ya âlâ hayril-am el (=işlerin en hayırlısına geliniz) sözleri duyulmaya başlanmıştır'*. Bununla beraber İlhaıılı hükümdarı herkesin isterse kendi mezhebinde kalabileceğini samimiyede ifade etmişti^ Böylece beylerbeyi Çoban Beg, Vezir Reşideddin ve daha birçokları eski m ezheplerinde kaldılai'.

Oldukça medenî davranışlı bir hükümdar olan Olcaytu 1316 yı- lındîiki ölümüne kadar Oniki İmam mezhebinde kaldı. Oğlu ve halefi Ebu Said Han zamanmda sessizce yeniden Sünniliğe dönüldü.

Bize göre Olcaytu'nun şîîliği kabul etmesi üzerine A nadolu'daki 32____________________________________________________________FARUK SÜMER

1 Ebııl Kâsım -ı Kâşânî, Taıih-i O kayU ı, yayınlayan M. H em bli, Tahran, 1348, s. 90, 100. 2 Paralarda: "L âilâh e illâllâh M u ham m edu n resû lu llah A li V eliy u lla h " y az ıld ık ta n başk a

p araların k en arların a da P eyg am berin ve 12 im am ın isim leri kon m u ştu r (M . M u b ârek , M esk ü k â t-ı İslâm iy e k ato lo ğ u , M ü lü k -ı C en giziyye ve îlh a n iy y e ve K ırım h an ları m esk ü k âtı, İstan b u l, 1318, III, s. 63, 70, 74, 80; S.C.T. T abatabaî, S ik k e h â -y i şâh ân-ı tslâm î-i İran, Tebriz, 1350, s. 85, 87).

3 5. cü m le H ay y a'ale'l-felâh (gelin, k en d in izi kurtarın) 6. cü m le de A llalıu E k b e r (en b ü y ü k olan T anrı'dır) dir.

4 Sünni bir miDiıılekelte m inarelerden b\ı cümle okununca halk iklidarm Şîîlei-in eline geçtiğini anlai'dı.

5 D ev jijı jııiiv ern h i Ebul-Kâsıın-ı Kâşânî O k ay lıı'n n n Şîîliği kabul etm esini tafsilatlı bir şekilde anlatmıştu' (Taıih-i O lcaytu, s, 90-100).

Referensi

Dokumen terkait

Yakın zamanlarda icat edilerek bir müddet kullanıldıktan sonra şimdi artık batmağa başlıyan Haınparsum notası da bazı bilgi pintilerinin elinde bir sır

Sonra orta parmağımızı (2.parmak) 6. Sonra yüzük parmağımızı sıradaki perdeye... Son olarak da serçe parmağımızı 8. Ardından bir üst tele geçiyoruz, aynı işlemi

Bir alan dili, aynı zamanda propaganda aracı olarak kullanılan politik dilin genel belirleyenierini, özelliklerini betimledikten sonra, bunların farklı bir metin türü olan

Mösyö Madeleine önüne yine bir dosya almıştı ki, epey yo­ ğun işi olan biri gibi, bir şeyler yazıp çizdikten sonra:. «Peki, Javert,»

Bir amacın bizi harekete geçirmesi için ödülün bedelden daha yüksek olduğuna inanmamız gerekiyor... Zayıflamak amacıyla egzersiz yapanların bir süre sonra egzersizi

Büyük İlhanlı hükümdarı ve dini bütün bir Müslüman olan Takudar Ahmet Han'dan sonra iktidara Argun, Keyhatu ve Baydu gibi arka arkaya İslâm düşmanı bir çok

8 ile 14 µm aralığındaki dalga boyundaki bir nesnenin ısıl radyasyonu, bir ısıl pil yoluyla elektrik sinyaline çevrilmekte ve sonra bir çıkış sinyali olacak şekilde daha fazla

Soru 9-Doğrusal bir yol üzerinde tek bir yönde hareket etmekte olan bir araç gideceği yolun ilk yarısını 20 m/s büyüklüğünde sabit hızla aldıktan sonra hızının büyüklüğünü iki katına