• Tidak ada hasil yang ditemukan

Nlp Zihin Kullanma Klavuzu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Nlp Zihin Kullanma Klavuzu"

Copied!
121
0
0

Teks penuh

(1)

SUNUŞ

Türkiye'ye ilk döndüğüm yıllardı. 1989 yılında NLP eğitimi vermek için bir takım yerlere ilan vermiştim. Sadece bir kişi yanıt

vermişti çağrıma. Ama diğer verdiğim eğitimlere talep vardı. Bu bile şaşırtıcıydı. Çünkü eğitimlerim bireysel gelişimle ilgiliydi. O yıllarda bireysel gelişim kavramı yayın dünyasına da eğitim

dünyasına da henüz girmemişti. Ben de NLP sözcüklerini kullanmadan her eğitimimde NLP öğretilerini bir şekilde aktardım. NLP eğitimine o yıllarda ilgi gösteren tek kişi, daha sonra tüm diğer eğitimlerime katıldı. Şu anda ODTÜ'de öğretim üyesi. Bir üniversitenin kendisini geliştirmeye ilgi gösteren ve kendi olanaklarıyla gelişimine maddi ve manevi yatırım yapan bir öğretim üyesine sahip olması o

öğrenciler için ne harikulade bir rol modeli örneği. Böyle bir insanın öğrencisi olmayı isterdim doğrusu.

Bugün ise artık birçok kişi NLP denilen bir "şey"in varlığından haberdar.

NLP insan yaşamını kökten değiştirebilecek detayları sunduğu için tüm dünyada böylesine hızlı yayıldı. 1970'li yılların sonunda yaşadığım yer olan San Francisco'da ilk hipnoterapi eğitimimi

aldığımda NLP de öğretiliyordu. Çünkü NLP ve hipnoterapi birbirinden ayrılmaz bir bütün.

NLP bütünsel bir yaklaşıma sahip. Mikro detaylarla uğraşan holistik bir farkındalık yöntemi. Yeterliliği geliştirmeye odaklı.

Modellemeyle hem bilinci hem bilinçaltını etkin bir duyarlıkla kullanmaya yönelik. Pratik. Dili yüksek kapasitede kullanan,

zihinsel sürece odaklanan ve hızlı sonuç alan bir teknik. Çözümlerde etik ve saygı temel alınıyor.

NLP'nin içinde yeni hiçbir şey yok. Tüm bilgiler yaşamı, insanı dikkatle gözlemleyerek elde edilmiş.

Başarı ve başarısızlığın, sağlığın ve hastalığın kader olmadığını bize anlatmaya çalışan yaşamın dilidir NLP.

NLP için yaşamın değişik hallerinin zihin laboratuarındaki formülasyonu da diyebiliriz. Formülü bilen ve kullanan yaşam piyangosunda mutluluk ve başarıya hak kazanıyor. Bu kadar basit. Bazı insanlar formülü kendiliğinden uyguluyor, formülün ne olduğunu bilmeden. Zaten NLP de bu tür insanları modelleme ile ortaya çıkan bir sistem.

NLP gülü yaratmıyor. Ama herkesin gül tohumuna sahip olduğu gerçeğini biliyor. Hangi hallerin gülün en sağlıklı açmasını sağlayan koşullar olduğunu tespit ediyor. Gül yetiştirmek

isteyenlerin harikulade bulduğu, gül yetiştirmek istediği halde devedikeni yetiştiren kişilerin ise kullanmadığı bir kılavuz. NLP'nin derinliklerine indiğinizde her türlü kaynakla bağlantılı olduğunu da keşfedersiniz. Bedenle, duyguyla, zihinle ve ruhla. NLP manipülasyon aracına kolaylıkla dönüşebilir. Ateşin hem pişirmeye, hem yakmaya hizmet ettiği gibi.

(2)

NLP son dönemlerde bütünselliğinden, ruhsallığından arındırılarak salt teknoloji olarak sunulduğu için böyle bir tehlike vardır. Ayakta kalması doğallığını yitirmemesine bağlıdır. NLP sadece bilgilerin aktarılmasından ibaret kalır, zihinsel boyuttan öteye geçemezse ruhunu kaybeder.

NLP ile nasıl daha fazla satış yapılır? NLP ile nasıl özdeğişim yaratılır?

NLP ile nasıl spesifik başarı elde edilir? NLP ile nasıl kendin olunur

İnsanların çoğu birinci ve üçüncü soruların yanıtını daha ilginç buluyor. İkinci ve dördüncü soruların yanıtının onlara

istediklerinin daha da fazlasını sunacağını bilmeden. Çağımız hap dünyası, şimdiyi kurtar dünyası.

Bu benim yazdığım ilk NLP kitabım. Günümüzdeki NLP öğretilerinin temel bilgilerini sunmadan bir ilk kitap yazılamayacağının

farkındayım. NLP bilgeliğinin kitap aracılığıyla aktarılamayacağının da zorluğunu yaşıyorum. Çoğu eğitmenin yaşadığı gibi. Kitap bilgiyi aktarabilir sadece. Bilgelik özneldir. Teoriyi bilerek bilgili oluruz, pratik ise bize bilgelik kazandırır.

NLP bütünsel açıdan bakarak detaylara odaklanır. Budur günümüz dünyasında eksik olan. Sadece detaylar var. Bütünsellik gözden kaçmış durumda.

NLP'nin iş dünyasında, aktivite dünyasında kullanımına dair birçok kitap var. Bu kitapların hepsi yararlı. Her birinden öğreneceğiniz çok şey var. Aslında NLP'nin özünü kavradığınızda onu yaşamınızın her alanında kullanabilirsiniz.

Bu konudaki ilk kitabımı yazarken nöro-linguistik programlamanın yaygın bilinen ABC'sine değinmeye kendimi zorunlu hissettim, içimden daha derine dalmak gelse de. Ama Temel NLP eğitimi alınmadan ileri seviye eğitim bilgileri anlaşılamaz. ABC bilinmeden XYZ

anlaşılamayacağı gibi.

10. sayfadaki Temel NLP şemasına baktığımızda temelinde uyum ve esnekliğin olduğunu görüyoruz. Sütunları ise Kalibrasyon ve Meta Model oluşturuyor. Bu nedenle kitapta öncelikle uyum ve esneklik yani temel, sonra sütunlar anlatılıyor.

Anlatımı bölmemesi için bazı temel egzersizler kitabın son bölümünde yer aldı. Hem bir arada olması, hem de kolaylıkla bulmak açısından. Egzersizleri kitaptan okuyarak uygulamanın zorluğunu biliyorum. Bu nedenle eğer ihtiyaç duyarsanız sizler için hazırladığım NLP

kasetlerini dinleyerek egzersizleri uygulayabilirsiniz. Evde, işte, her yerde.

Kitabın sonuna koyduğum Türkiye'de çıkmış NLP ile ilgili kitapların listesinden yararlanacağınızı umuyorum. Tabii gözden kaçırdığım ya da bilmediğim başka kitaplar da olabilir.

(3)

Sevgi ve enerjiyle dolu kalın. GİRİŞ

NLP NEDİR?

Her insan içinde var olan potansiyeli, yetenekleri, gücü

kullanabilme şansına(!) erişmek ister, en azından erişmek istediğini söyler -parmağını oynatmak için çaba göstermese de. Kişinin NLP denilen büyülü yöntemi öğrenmesi ve uygulaması ise yaşamını şans ve tesadüflere bırakmak yerine, kendi istediği biçimde yaratma ve inşa etmeyi seçmesi yani kendi yaşamının sorumluluğunu üstlenmesi

anlamına gelir.

Neuro-Linguistic Programming sözcüklerinin baş harfleriyle anılan NLP'yi Duyu-Dil Programlaması olarak çevirebiliriz.

NLP hem bilimdir, hem sanattır.

NLP bilimdir. Bilim nesnel deneyimlerin sistematik doğasını inceler. NLP öznel deneyimlerin sistematik doğasını inceler. Her birimiz özgün bireyler olsak da, iç dünyamızda olup bitenlerin dış dünyamıza yansımaları farklı farklı olsa da, içsel oluşumun basamaklan harika bir sistemin işleyişiyle gerçekleşir. Tıpkı, hiçbirimizin diğeriyle tıpa tıp aynı olmamasına rağmen, hepimizin anne rahmine

düştüğümüzden itibaren, doğana kadar aynı oluşum sürecinden geçmemiz gibi.

NLP sanattır. Sanat insanın yeteneklerini ve yaratıcılığını kullanarak, iç dünyasının renklerini, müziğini, duygularını en estetik bir sunuşla ifade etme ve başkalarına aktarabilme gücüdür. NLP, insanın "kendisinin en iyi versiyonu olabilme" sanatıdır -içsel ve dışsal başarının uyumlu ve dengeli bir biçimde ifade bulduğu bir yaşam sanatı.

Düşünce, duygu ve davranışlarımız birlikte çalışarak yaşam deneyimlerimizi yaratır. Çoğu zaman bu deneyimleri bilinçsizce yaratırız. Robotlaşan düşünceler, dondurulmuş ya da bastırılmış duygular ve otomatik davranışlarla yaratılan yaşam deneyimleri doğal olarak bilinçsizce olur. Durmuş saatin bile günde iki kez doğruyu gösterdiğini düşünürsek, bilinçsizce sürülen bir yaşamda arada bir şans ya da tesadüf dediğimiz "doğrular" yüzümüzü güldürür. Geri kalan zamanlarda hayatın bizim istediğimiz şekilde seyretmemesinin nedenini şanssızlık, talihsizlik ya da kader olarak açıklamaya eğilimliyizdir.

Biyoloji, dil bilimi ve bilgi temeline dayalı, kendine özgü kuramları olan beyin/zihin faaliyeti bilimi ve bilinçli deneyim yaratma sanatı olan NLP, yaşamımızdaki "şanslı" anları "tesadüf olamayacak kadar sıklıkta yaratmamızı sağlar.

NLP robotlaşan düşüncelere esneklik getirir. Bir fırtınada esnek bir cisim mi, katı bir cisim mi daha çabuk kırılır? Bir ağaç, rüzgarın yönüne doğru eğilerek gösterdiği uyum ve esneklik sonucu, fırtına dindikten sonra yine dimdik ayakta kalır. Ya binaların camlarına ne olur?

(4)

NLP dondurulmuş ya da bastırılmış duygulara akışkanlık kazandırır. Böylece içimizde kaskatı bir halde durup bize zarar veren duyguları akıtarak yerini bize haz veren duygularla doldurabiliriz. Örneğin; değişik korkularımızın bizi tıkadığı, adım atmamızı engellediği anlar olmasaydı acaba yaşamımız nasıl seyrederdi?

Sadece reddedilme korkusundan bile nice aşkları, nice işleri sırf inisiyatif alamadığımız için kaybettiğimizi düşünürsek zararın boyutlarını bir derece olsun anlayabiliriz.

NLP, otomatik davranışlarımızla yarattığımız olumsuz yaşam

deneyimlerini otomatik tepkilerle tekrarlama kısır döngüsüne son vermemizi sağlar. Bu -otomatik- davranışların en zarar verici

olanları, çeşitli fobilerimiz ve obsesif-kompulsif davranışlarımız/ bağımlılıklarımızdır.

İnsanlar alkol, sigara gibi bağımlılıklardan, temizlik hastalığı, panik atak gibi hayatı zindana çeviren sorunlardan kurtulmak için uzun süreli tedaviler görüyor. Çoğu kez de iyileşmedikleri gibi kullandıkları ilaçların bağımlısı oluyor. NLP yöntemleri ile böylesine devasa sorunlar 10-30 dakika gibi kısa sürelerde

çözümlenebiliyor. İnanılması zor ama gerçek. Bu kitapta yıllarca sorunları ile ilgili tedavi gördükleri halde sorunlarını yenememiş ve çaresizliğin ve umutsuzluğun batağına saplanmış kişilerin, son umutla aldıkları NLP eğitimi sonucunda yaşadıkları değişimin

öykülerinden bazılarına da tanık olacaksınız. NLP yöntemleri tıbbi teşhis ve tedaviyi içermez. Bu yöntemlere uygulamalı eğitim de diyebilirsiniz. Terapi denilen şey aslında kişinin yaşantısıyla derin ilişki kurabilmeyi öğrenme becerisidir.

İnsan kurallara sığmaz! BİRİNCİ BOLUM

UYUM VE ESNEKLİK

BUYUCULUK SANATI VE İÇİNİZDEKİ BUYUCU

California'da yaşadığım 70'li yıllarda alternatif eğitim, alternatif sağlık, alternatif psikoloji, alternatif olan her türlü öğretinin içine girmiştim. Günlerim, gecelerim, hafta sonlarım demeden

zamanımın ve paramın büyük bölümünü eğitim, kurs, workshop, seminer ve motivasyon kasetlerine yatırıyordum. Evet, zamanımı ve paramı öğrenmeye harcamıyor, öğrenmeye yatırım yapıyordum. Harcamak, bir şeyin ziyan olması, yok olması, bitmesi, tükenmesi anlamına gelir. Yatırım ise kazanç olarak geriye döner. O yıllarda (hala da) hayatta benim için en önemli şeyin sürekli gelişim olduğunu keşfetmiştim. Öğrendiğim her yeni bilgi, her yeni yöntem beni kendimle daha barışık hale getiriyor, yaşam hazzımı artırıyordu. Yaşıtlarım para ve zamanlarını eğlence, giyim kuşam, araba vb. şeyler için

harcarken, ben kendim için en önemli şey olan öğrenmeye yatırım yapıyordum.

Amacım bir diploma alarak, ömür boyu o kağıt parçasının bana

getireceği gelir, unvan ve prestije sığınmak hiç değildi. Bu yüzden geleneksel eğitimler ilgimi çekmiyordu. Ama fiziksel,

(5)

duygusal, zihinsel ve ruhsal sağlığı geliştirici, yaşamı daha geniş algılamaya ve kaliteli kılmaya yönelik yeni bir eğitim modeli ortaya çıktığında o workshopa katılmak benim için farz oluyordu. Bazen eğitimin vaatleri boş çıkıyordu. Ya da eğitimci yeterli donanıma sahip olmuyordu. Ama yine de zamanımı ve paramı ziyan ettiğimi düşünmüyordum. Çünkü hem en kötü eğitimden bile yeni bir şeyler öğreniyordum, hem de şarlatan eğitmen ve yöntemler ile etkin eğitmen ve yöntemleri ayırt etme yeteneğini kazanıyordum.

California, însan Potansiyeli Hareketinin başladığı, geliştiği ve oradan Amerika'nın diğer eyaletlerine ve giderek diğer ülkelere yayıldığı yeni bakış açılarının beşiği idi.

Hümanistik Psikoloji ve Transpersonal Psikoloji bana heyecan

veriyordu. Çünkü geleneksel psikoloji gibi patoloji odaklı değildi. Geleneksel psikoloji Freudyan yaklaşımla hasta insanı normal insan haline getirmek üzerine kurulmuştu. Oysa Hümanistik psikoloji insan potansiyelinin sınırsızlığını araştırıyor, normal insanı sağlıklı insana dönüştürmeye odaklanıyordu.

İşte bu yıllarda California'nın Santa Cruz Üniversitesi'nde John Grinder adlı bir dil bilimci yardımcı profesör ile psikolojiyle ilgilenen matematik ve bilgisayar öğrencisi Richard Bandler birlikte, NLP adını verdikleri yepyeni bir yöntemle isimlerini California'da hızla duyurmaya başlamışlardı. (Her şeyi "bilen" ülkemizdeki kimi profesörlerin onlara öğretecek bir iki şeyi olduğu için harcadığı öğrenci ve asistanları düşünüyorum da...)

JOHN VE RICHARD'IN HİKAYESİ

Richard Bandler ve John Grinder'ın hikayesini kısaca paylaşayım sizlerle. Bu ikilinin psikoterapiyle de ilgileri vardı. Birlikte alanlarında en iyi olan üç kişiyi incelemeye karar verdiler. Geştalt terapisinin kurucusu Fritz Perls, aile terapisine yepyeni bir boyut getiren Virginia Satir ve dünyaca tanınmış hipnoterapist Milton Erickson. Birbirlerinden kişilik olarak tamamen zıt olan bu kişileri alanlarında böylesine etkin kılan özelliklerinin ortak noktalan olabilir miydi? Bandler ve Grinder'ın amacı yeni bir terapi yöntemi yaratmak değildi. İşin teorik boyutu da ilgilerini çekmiyordu. Acaba bu insanların kullandıkları yöntemlerin kalıpları tespit edilebilir ve başkalarına öğretilebilir miydi?

Bilimsel deneyler laboratuarda aynen tekrarlandığında aynı sonuçlar almıyorsa, insanın sübjektif deneyimimin de aynen tekrarlanabilir sistematiği olabilir miydi? Bu yanıtın evet olduğunu keşfettiler. Bu üç ustanın iletişimde, bireysel değişim sağlamada, hızlı öğretme becerisinde ve kişinin hayattan haz almasını sağlayacak

yöntemlerindeki paternler (otomatik davranış kalıpları) aynıydı. Peki bu paternleri kendileri aynen tekrarlasalar aynı sonuçları alabilirler miydi?

Başarıyı modellemek. Bu mümkündü. Richard ve John, Santa Cruz'da ünlü İngiliz antropolog Gregory Bateson'un da komşusuydu. Zihnin Ekolojisine Doğru Adımlar adlı kitabın yazarı olan Bateson, aynı zamanda iletişim ve sistem teorisi uzmanıydı. (Bateson'un NLP'nin gelişimine olan katkısı çok büyüktür.)

(6)

Bu dört önemli modelin kullandıkları metotları didikleyerek

incelediler. Evet. Her alanda mükemmeliyetin paternleri vardı ve bu paternler tekrarlanabilirdi. Paternler modellendiğinde aynı sonuçlar elde ediliyordu. Bu olağanüstü insanların kullandığı etkin düşünme ve iletişim kurma paternlerini modelleyen Richard, salı akşamları üniversitede gönüllü öğrenci grubu üzerinde aynı etkin sonuçları almayı başarmıştı. Bu kez John, Richard'ı modelleyerek eğitimi perşembe akşamları bir başka öğrenci grubuna verdi. Sonuç yine aynıydı. Başarı yaratan ve tekrarlanabilen zihin modeli diye bir gerçek vardı. Başarı tesadüflere bağlı bir olgu değildi. Üstelik bu modelin detayları en ince ayrıntılarına kadar somut verilerden oluşuyordu.

John ve Richard 1976 yılının bir bahar akşamında otuz altı saat süren beyin fırtınasından sonra, bir şişe kırmızı California şarabı eşliğinde bu harika keşiflerine bir de isim verdiler. NLP.

NöroLinguistik Programlama.

Nöro, tüm davranışlarımızın görme, işitme, dokunma, tat, koku ve hissetme duyularımız aracılığıyla, dışarıdan bize ulaşan bilgiyi algılama ve tepki vermemizin nörolojik faaliyetlerden

kaynaklandığını temsil ediyordu. Düşünme biçimimizin yanı sıra fikirlere ve olaylara gösterdiğimiz fizyolojik tepkiler de

nörolojiye dayanıyordu. Düşünce ve beden birbirinden ayrılamaz bir bütündü.

Linguistik bölümü, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı düzenlemek ve başkalarıyla iletişim kurmak için dilin nasıl kullanıldığıydı.

Programlama ise sonuç elde etmek için düşünce ve davranışımızın seçimini farkında olsak da olmasak da kendimizin yaptığıydı. İki adam, daha sonraki yıllarda dünyanın her yerinde milyonlarca kişinin öğreneceği bir sistemi yarattıklarının belki de o anda pek farkında değillerdi.

NLP İLE TERAPİ

İlk başlarda terapistler için oluşturulan NLP inanılmaz iddialarla ortaya çıkmıştı. NLP prensiplerini kullanarak kalıcı ve derin

değişimler yapmak çabucak ve kolayca gerçekleşiyordu. Birkaç seansta sigara, alkol, çok yemek yemek, uykusuzluk vb. gibi bağımlılıkları ortadan kaldırmak mümkün oluyordu. Bir saatten daha az zamanda fobilerden ve korkulardan özgürleş iliyordu. "Öğrenme özürlü" çocuk ve yetişkinleri, öğrenen kişilere dönüştürmek, birkaç seansta sadece psikosomatik olanları değil, bazı fiziksel problemleri de

iyileştirmek mümkün oluyordu. Çiftler ve aile üyeleri arasında, iş yaşamı içinde insan ilişkilerini daha doyumlu ve üretken hale dönüştürmek NLP'nin iddiaları arasındaydı.

Bu güçlü iddialar, somut örneklerle destekleniyordu. Ama yine de bu sonuçlar büyücülüğün ta kendisi değil miydi? O zamana dek bu tür tedaviler aylar, seneler sürüyordu. Yine de sonuç

alınamayabiliyordu. Freud döneminde aylar, yıllar süren terapiler 1960'lı yıllarda Geştalt, Transaksiyonel Analiz, Psikodrama gibi yöntemlerle birkaç aya inmişti, ama birkaç seans ya da bir saat, hatta daha kısa sürede sonuç alabilmek..?

(7)

Hızla Değişen Dünya

Yirminci yüzyılın başına kadar dünyada değişim kaplumbağa hızıyla oluyordu. Bilgi değişiminin dönüşümü 1500 yılı alıyordu. Sadece yüz yıl önce bugünkü gelişmeleri hayal etmek mümkün müydü? Telefon, radyo, televizyon, bilgisayar vasıtası ile sesler, görüntüler, bir anda dünyanın öbür ucuna, hatta uzaya gönderiliyor. İnsanlar birkaç saat içinde okyanus aşırı yolculuklar yapıyor. 1940'ta 500 yıla inen bilgi yenilenmesi, 1980'de iki buçuk yıla, 1999'da altı aya indi. 2002 yılında 39 güne inmesi öngörülüyor. Yani kişiler çalıştıkları ve uzman oldukları alanlarda bile kendilerini hızla yenilemek durumunda. Artık diplomayı alıp duvara astıktan sonra, hiç kitap sayfası çevirmeden de mesleği sürdürebilme lüksü sona erdi. Bilgi internet aracılığıyla herkesin ulaşabileceği yakınlıkta.

Bu baş döndürücü değişim için Eric Hoffer şöyle diyor: Değişim çağında 'öğrenenler' dünyayı ele geçirecek. 'Her şeyi bilenler' ise artık var olmayan bir dünyaya ait bilgileriyle baş başa kalacaklar. Bilimkurgu yazarı Arthur Clark ise yeterince gelişmiş bir

teknolojinin büyüden ayırt edilemeyeceğini söylüyor.

Bilgi ve teknoloji böylesine bir hızla başını almış giderken, çoğu insan psikoloji alanında Freud kuramlarında ve terapi yöntemlerinde takılı kalmış durumda; bu nedenle de NLP yöntemlerinin hızlı sonuç verdiği iddialarına, tüm kanıtlara rağmen şüpheyle yaklaşıyor. Eğer her şeyin uzun zaman aldığı bir dünyada yaşamaya alışkınsanız, böyle bir hız sizde şüphe yaratabilir.

Siz uzun bir yolculuğa 1900 model bir arabayla mı çıkmayı

seçerdiniz, yoksa 2000'li yılların en son teknolojisi ile donatılmış hız kapasitesi yüksek bir arabayla mı?

Değişim Bir Anda Olur

Her an, her saniye değişiyoruz. Aynı kişiyle ikinci kez

tokalaştığımızda bile elimizdeki hücrelerin bir kısmı değişmiş

oluyor. Ufacık bir bebek olarak dünyaya geldik, her an değişe değişe bugün aynada gördüğümüz kişi olduk. Fiziksel değişimin yanı sıra düşüncelerimiz değişiyor, zevklerimiz değişiyor, ilgi alanlarımız değişiyor. Yakın zamana kadar, biz çocuklarımıza bir şeyler

öğretirken, bugün çocuklarımız bize bilgisayarın nasıl

kullanılacağını öğretiyor. Eve yeni alınan bir elektronik aletin nasıl çalıştığını çocuğumuz bizden önce kavrıyor ve bize gösteriyor. Videoyu ayarlamasını bilmediğim için o dönemde ergen yaşta olan oğlumun eve dönüşünü dört gözle beklerdim. (Gerçi elektronik

aletlerin nasıl çalıştığını hala öğrenmiş olduğumu söyleyemem. Nasıl olsa etrafımda gençler var.)

Değişimi bir anda gerçekleştiriyoruz. Bir şeyi gerçekleştirmeyi düşünmek ile, karar vermek ve başlamak arasında zaman dilimi olabilir. Ama değişim bir anda olur. Bandler değişimin yavaş bir süreç olduğu olgusunu dakikada bir karenin ekrana yansıdığı bir filmi seyretmeye benzetiyor.

(8)

Peki öyleyse kendimizi değiştirmekte neden böylesine zorlanıyoruz? Bir şekilde değişmek istediğimiz alanlar var hepimizin hayatında. Belki sonuçlarından rahatsızlık duyduğumuz bir alışkanlığımız, belki bize rahatsızlık veren ani patlamalarımız, belki sevdiklerimize hayır diyemememiz, vb.

Bazen tüm heyecanımızla bir şeyi değiştirmeye karar veriyoruz.

Örneğin; bir ay içinde dört kilo vermeye karar veriyoruz. Bu hedefin mantıklı ve tutarlı olduğunu biliyoruz. Heyecanla gidip dünyanın parasını vererek egzersiz aletleri alıyoruz. Evimizin yakınındaki aerobik kursuna kaydoluyoruz. Beslenmemize dikkat ettiğimiz için bir dilim pastaya bile hayır diyoruz. Bu kararımızı yakın

arkadaşlarımıza söylüyoruz. Diyet ile ilgili kitaplar alıyoruz. Üç dört gün, hatta bir hafta on gün her şey yolunda gidiyor. Ama sonra...?

O aldığınız egzersiz aletini en son ne zaman kullandınız? O dört kilo gitti mi? Ya da kaç kere gitti gitti geri geldi?

Hayatımızda bize acı ve rahatsızlık veren alışkanlıklarımızı ve koşullarımızı değiştirmekte zorlanıyoruz. Kendimizle ilgili değişimin zor olacağına inanıyoruz. Ve çektiğimiz acılara rağmen değişmemekte direniyoruz. Oysa acı çekmek, bir şeylerin değişmesi gerektiğinin sinyalidir. Ve de o ana kadar uyguladığımız strateji ve yöntemlerin işe yaramadığının göstergesidir.

Bir de mutluluğun bedelinin acı çekmek olduğuna dair mantıksız bir inanca sahip çoğumuz. Bu doğru olsaydı dünyada en çok acı çeken insanların en mutlu insanlar olması gerekmez miydi? İşte bu

nedenlerle insanların çoğu NLP ile değişimin kolay olduğuna inanmak istemiyor.

Bir zamanlar aylarca sürecek yolculukların şimdi teknolojinin gelişmesiyle birkaç saat içinde yapılacağını görüyor, deneyimliyor ve kabul ediyorsunuz. Bu konuda şüphe duymuyorsunuz. Aynı şekilde bir beyin/zihin teknolojisi olan NLP'yi de deneyimleyin ve görün. Uzun süren mücadele, acı ve ıstırap, yaşamımızda uyguladığımız yöntemi değiştirmemizi, yeni yollar bulmamızı bize söylüyor. Uzun süre acı çekmenin erdemli bir yanı yok. Her ne kadar din ve politika gibi kolektif halüsinasyonların sözcüleri bize öyle olduğunu söylese de.

Her gün işine aynı yoldan gidip gelen kişi, işine kendisini ulaştıracak daha kestirme yolların olduğunu bilmez. Çünkü hiç araştırmamıştır. Ta ki bir gün yol yapımı dolayısıyla her zamanki yolu ulaşıma kapanana kadar. O gün kişi farklı bir yoldan gitmeye zorlanır. Çünkü amacı işine zamanında varmaktır. Karşılaştığı

zorluktan, alıştığı şeyi yapamamaktan dolayı kızabilir ama küsüp eve dönmeyi aklına getirmez değil mi? Ve bu zorluk ona, işine

gidebileceği daha kestirme yollar olduğunun farkındalığını kazandırır. Benzinden ve zamandan sağladığı kar da yanına kalır. Yaşantımızdaki uzun süreli mutsuzluklar da gittiğiniz yolun kapalı olduğunun, yeni ve kestirme yolları keşfetmenin zamanı geldiğinin göstergesi.

(9)

NLP dünyasına hoş geldiniz. İKİNCİ BÖLÜM

BEYİN DENİLEN BİLGİSAYAR BEYİN DE YAZILIM KULLANIYOR

Bilim ve teknoloji doğayı ve insanı taklit ederek gelişiyor.

Kimyasal ilaçlar bitkilerin tedavi edici özelliklerinin laboratuar ortamında sentetik olarak üretilmesiyle oluşuyor. Kamera gözü taklit ediyor. Bilgisayar beynin bir modeli. Bir NLP terimi olan modelleme yaşamın her alanında mevcut. Beynimizi bir bilgisayar olarak kabul edersek, düşüncelerimize ve düşüncelerimizin ürünü olan

davranışlarımıza yazılım programları diyebiliriz.

Bir bilgisayar ne kadar mükemmel olursa olsun yazılım programı

içinde olmayan bir uygulamayı gerçekleştiremez. Örneğin sayfa düzeni içermeyen bir yazılım programıyla, ne kadar ümit etsek de, arzu etsek de, istesek de sayfa düzeni yapamayız. Kızmakla, aynı tuşlara yüzlerce kez basmakla da sayfa düzenini sağlayamayız.

Aynı şekilde zihinsel programlamamızı değiştirmediğimiz sürece yaşamımızda istediğimiz sonuçlara ulaşamayız. NASA'daki bir

mühendis, düğmeye bastığında istediği sonucu alamazsa hemen hatanın nereden kaynaklandığını araştırır. Biz insanlar ise nerede hata yaptığımızı araştırmak yerine suçu düğmeye atıyoruz. Yani bizim dışımızdaki koşullara, olaylara ve insanlara. Suçlamak, belki kendi zihnimizde bizi kurtarıyor, ama istediğimiz sonuca ulaşamadığımız gerçeğini değiştirmiyor.

Değişimi istiyoruz ama yazılımımızı değiştirmeyi düşünmüyoruz bile. Bu yüzden değişim bazen bize çok zor geliyor. NLP'nin büyücülüğü işte bu noktada gizli. Beynimizin yazılımı olan zihinsel

programımızı değiştirdiğimiz ya da kalitesini yükselttiğimiz anda, beynimizin performansında olumlu değişimlere şahit oluyoruz.

Düşüncelerimiz, hissettiklerimiz, davranışlarımız ve yaşamımız anında değişime uğruyor.

NLP'ye insan beyninin yazılım kullanım kılavuzu da diyebiliriz. Beynimiz olağanüstü kapasiteye sahip mükemmel bir bilgisayar. Yapacağımız şey, onu gelişkin yazılım ile donatmak. Sınırı koyan donanım değil, yazılım. Biz insanlar yazılımımızda olmayan

programları gerçekleştiremediğimiz için-'mazeretler üretiyoruz ve suçlama yoluna gidiyoruz: Yeteneğim yok, beden tipim uygun değil, kişiliğim bunu başarmaya müsait değil, burcum uygun değil, zekam bunun için çok fazla/çok az vb.

NLP ile, aylarca, yıllarca iyi niyetle uyguladığınız ama sonuç

alamadığınız yöntemlerle ulaşamadığınız amaçlarınıza kesin ve kalıcı bir şekilde kısa zamanda ulaşabilirsiniz.

İstediğiniz şeylere ulaşmanın zor mu olması gerekiyor? Karmaşık mı olması gerekiyor? Zihinsel programınız öyle mi diyor?

(10)

Bir şey daha. NLP ile sonuca ulaşmak için inanmanız gerekmiyor. Yazılım programı dahilinde verilen komutların yerine gelmesi için inanmanız gerekiyor mu?

İnanmak hiç gerekli değil, ama bilgisayarı programlamayı ve hangi tuşlara basacağınızı bilmek gerekli.

NLP'yi Hangi Alanlarda Kullanabiliriz?

Birçok NLP kitabında NLP'nin kullanıldığı alanların listesi yapılıyor. Eğitim, sağlık, terapi, satış, aşk-meşk ilişkileri, evlilik, çocuklarla iletişim, iş hayatı vb. Bütün bunlar doğru. İnsanlar o anda kendileri için en önemli sorunun listede olduğunu görmek, işitmek, bilmek istiyor. NLP ile zayıflayabilir miyim? Daha fazla satış yapabilir miyim? Sevgilimle ilişkimi düzeltebilir miyim? Fobilerimden kurtulabilir miyim? Alkol bağımlılığımı aşabilir miyim? Sınav stresini yenebilir miyim? Daha kolay doğum yapabilir miyim? Temizlik hastalığımdan kurtulabilir miyim? Panik atağımı ortadan kaldırabilir miyim? Aneroksi NLP ile geçer mi? Utangaçlığımı

yenebilir miyim? Hayır demeyi öğrenebilir miyim? Köpek korkumu, kedi fobimi, karanlık fobimi, eşimi kaybetme korkumu aşabilir miyim? Çocuklarımla daha iyi iletişim kurabilir miyim? Özgüvenimi yükseltebilir miyim? Olumlu düşünebilir miyim? Kendimi motive edebilir miyim? Bu ve buna benzer sorularla sık sık karşılaşıyorum. Yanıtım kocaman bir EVET! 'Evet'e varan sonuçlan hem ben hem

deneyimli NLP eğitimcileri defalarca yaşadı. Tüm bu sorunların ortak bir kaynağı var: Beyin programı.

Tedavinin sadece tıp doktorları tarafından yapılabileceğini savunan anlayışın, alternatif yöntemlere karşı (bu yöntemlerle alınan

başarılı sonuçların yüzde oranlarının yüksekliğine rağmen) açtığı savaş 1970'li yıllarda ABD'de başlamıştı. Tıp sektörü ve ilaç firmaları tatlı kardan vazgeçmek istemiyordu. Onlara göre sağaltım yöntemleri tıbbın Ortodoks tekeli altında olmalıydı. Sıklıkla ortaya çıkan ilaç skandallarına, tedavi yöntemleri sonucu ortaya çıkan iatrojenik (doktor ve tedavi kaynaklı) hastalıkların yüksek oranına rağmen, alternatif sağaltım yöntemlerini şarlatanlıkla

suçluyorlardı. Buna psikolojide projeksiyon (yansıtma) deniyor. Örneğin; her türlü Ortodoks yöntemi denemiş bir kanser hastası, çaresizlikle alternatif bir tedaviye başvurmuş ve sonunda ölmüşse, sorumlu alternatif tedavi yöntemi oluyordu. Hiçbir ilaç, ameliyat, tıbbi yöntem kullanılmadığı halde.

Tıp sektörü kendi yüksek maliyetini göz ardı ederek, alternatif yöntemleri (ucuz maliyetine rağmen) para kazanma yolu olarak

suçluyordu. (Yine bir yansıtma.) Sigorta şirketleri tıp sektörü ve ilaç firmaları ile işbirliği içinde ucuz, kısa, yan etkisi olmayan alternatif yöntemler için yapılan harcamaları sigorta kapsamına almıyordu. Parası olmayan halk ne yapsın? Mecburen Ortodoks tedavi yollarını seçmek zorunda kalıyordu.

Günümüzde bu durum pek değişmiş değil.

Tedavi eşittir İlaç ve/veya ameliyat olarak görüldüğü sürece bu yanılsama sürecektir. Tıp dünyası yakın geçmişte depresyonun genetik

(11)

olduğuna ve ilaç tedavisi gerektiğine karar verdi. Gerçi ben henüz depresyonla doğan bebek görmedim. Her sene yılbaşı yaklaştıkça ilaç firmaları alışveriş bağımlılığını yenmek için yeni bir ilaç üretir. O senenin mucizevi(!) ilacı yeni isimli bir antidepresandan başka bir şey değildir oysa. Yakında kahve, çay ve aşk bağımlılığı için de ilaç çıkarsa şaşırmayalım.

Psikolojik sorunlar için ilaç tedavisi değil, psikolojik yaklaşım ve beyin programının değişimi gereklidir. Buna da tedavi değil, eğitim denir. Kişinin kendisine yeni bir yazılım programı seçme eğitimi. İlaç ve ameliyatın geleceğin dünyasında sadece fiziksel acil durumlar için başvurulan yöntemler olacağına inanıyorum. Bakış Açınızı Genişletecek On İlke

Her bilim dalının, her sanat dalının, her işin öğrenilmesini

kolaylaştıran temel ilkeler vardır. Bu ilkeler işlevsel olduğu için kabul edilir, kişilerin inançlarına göre değişmez ve sağduyuya hitap eder. Aşağıdaki ilkeleri yaşamınızda gerçekleştirdiğinizde, deneyim ve davranışlarınızda, NLP'nin yaklaşım ve becerilerini doğal olarak göreceksiniz. Bu ilkeler kendinizi ifade etmekte, başkalarını

isabetli algılayabilmekte, istediğiniz sonucu alabilmekte ve esneklik kazanmanızda yol gösterici olacaktır.

Önce ilkeleri, sonra bu ilkeleri yaşamda en etkin biçimde uygulama yollarını öğreneceğiz.

1. Harita Bölgenin Kendisi Değildir

Her birimiz beş duyumuzla dış dünyadan gelen verileri ve bilgileri alırız ve kendi özel kalıplarımıza göre bu bilgilere bir anlam veririz. Bir şehir haritası bize şehrin yollarını, sokaklarını gösterebilir ama o yollarda, o sokaklarda karşılaşacağımız manzaralar ya da gördüklerimizden hoşlanıp hoşlanmayacağımız hakkında bize bilgi veremez.

Bir sarı gül resmi, nasıl sarı gülün kendisi değilse, bizim sarı gülle ilgili düşüncelerimiz, duygularımız ve deneyimlerimiz de sarı gülün kendisi değildir. Sarı gül sadece sarı güldür. Ama sarı güle yüklediğimiz anlam bizim haritamızdır. Örneğin; genç bir kızken bir gazetede sarı gülün "ayrılık" anlamına geldiğini okumuştum. Sevgilim bana tek bir sarı gül verdiğinde tepkim nasıl oldu dersiniz? Oysa delikanlının haritasında sarı gül "sadakat" anlamına geliyormuş. Haritalarımızın farklı olmasından dolayı neredeyse o dakika ayrılıyorduk. Sevgilim sadece sarı gülün rengini sevdiği için de bana sarı gül veriyor olabilirdi. Bugün bir çiçek aldığımda çiçeği veren kişiye verdiği çiçeğin kendisi için özel bir anlamı olup olmadığını soruyorum. Nasıl, dersimi iyi öğrenmişim değil mi? Hepimizin kendi özel geçmiş deneyimlerimizin, inançlarımızın, değerlerimizin oluşturduğu bir dünya modeli vardır. Kendi dünya modelimiz (haritamız) bizim gerçeğimizdir. Ve çoğu insan kendi

haritasının en doğru, dolayısıyla en iyi olduğuna inanır. Oysa bölge "gerçek", harita ise bizim "realite"mizdir.

(12)

Neyin "gerçek" olduğu konusunda haklıyım/ haksızsın iddiası yüzünden neleri kaybettik bugüne dek. Kaybettikten sonra haklı olmak neye yarar.

İnsan ilişkilerinde, karşımızdaki kişinin haritasını keşfetmeye çalışmak bize sağlıklı iletişim konusunda epey yol aldırır. Bir insanı anlamaya çalışmak mı onu iletişime açık hale getirir, yoksa onun haksız, bizim haklı olduğumuz iddiasından galip çıkmak mı? Dünya anlaşılmadığından yakınan insanlarla dolu, oysa anlamaya çalışan çok az. Sizi yaşamınızın her alanında aranılan biri kılacak "sırlar"dan biri, haritanın bölgenin kendisi olmadığı gerçeğini sürekli kendinize hatırlatmaktan geçiyor. Sarı gülün ayrılığı temsil etmesi gerçeğin kendisi değildi. O benim haritam, benim realitemdi. Ama sevgilimi onun niyetine göre değil, kendi realiteme göre

yargılıyordum. Bir insanı ya da olayı yargılamak çoğumuz için ne kadar da kolay... Birisini yargılarken, biz hep haklıyızdır, değil mi?

2. Dil Deneyimin İkinci Derece Temsilidir

Dil deneyim değildir. Sadece deneyimi (gördüklerimiz, duyduklarımız, hissettiklerimiz) tarif etmek ya da sembollerle ifade etmek için kullandığımız sözcüklerdir. Ama hepimiz farklı duyusal deneyimler yaşadığımız ve bu deneyimlere farklı anlamlar verdiğimiz için, sözcükler her birimiz için farklı anlamlar ifade eder.

Gözlerinizi kapayın ve bir odada bir köpekle birlikte olduğunuzu düşünün. Bu cümleyi NLP çalışmasında söylediğimde katılımcıların suratında farklı ifadeler beliriyor. Kiminin yüzünde bir tebessüm oluşuyor, kimisi yüzünü buruşturuyor, kendisini güvende hissetmediği için panik halinde gözlerini açan bile oluyor. Zihinlerde

canlandırılan köpeklerin biri diğerine benzemiyor. Yaşanan duygular ise mutluluk ve hazdan korku ve dehşete kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsıyor.

Söylediklerimiz ile söylemek istediklerimiz arasında fark olduğu gibi, anlattığımız ile nasıl anlaşıldığımız arasındaki fark yüzünden her birimizin hayatında üzüntüler -hatta dostlukları ya da iş

bağlantılarını yitirdiğimiz acı deneyimler- olmuştur değil mi? 2. İletişim = Tepki

İletişimin anlamı, niyetimize bakılmaksızın etkileşimin tepkisiyle belirlenir. Amaç, verilen mesajın (niyetin) nasıl anlaşıldığıyla (tepkiyle) uyumlu olmasıdır. Karşımızdaki kişinin tepkisi,

beklediğimiz tepkiden farklı ise sorumluluk bize aittir. Başarılı bir iletişimci, istediği tepkiyi alabilmek için çeşitli yolları dener ve iletişim kurmayı becerir.

İletişimde amaç, karşımızdaki kişinin istediğimiz sonucu

alabileceğimiz tepkiyi vermesini sağlamaktır. Bir bardak su isterken de, beni seviyor musun, diye sorarken de, Eskimo'ya buzdolabı

satmaya çalışırken de, sevgilimize ya da arkadaşımıza kırgınlığımızı susarak ifade ederken de sözlü ya da sözsüz iletişimimizin amacı kendi açımızdan iyi niyet taşır. Ama iletişimi sağlıklı kuramazsak bir bardak su başımızdan aşağı boca edilebilir; eşimiz, öff,

(13)

buzdolabını almaya karar verebilir; arkadaşımız kırgınlığımızı -ne olur, gel tamir et, eskisi gibi olalım, mesajı yerine- kendisini artık sevmediğimiz şeklinde yorumlayarak uzaklaşabilir.

Cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla döşeli olduğunu

hatırlayalım. Sadece ne söylediğimiz değil, nasıl söylediğimiz de alacağımız tepkiyi belirler.

3. Zihin ve Beden Aynı Sibernetik Sistemin Bir Parçasıdır

Zihin ve beden birlikte hareket eder. Duygular, fizyolojik tepki, iç işlemler, algısal bilgi ve davranışsal tepki hepsi art arda

gerçekleşir. Birbirlerini aralarında bir ayrım yokmuşçasına etkiler. Olumlu düşüncenin duygular ve insan sağlığı üzerindeki etkilerini açıklayan birçok kitap var. Hastalıkları iyileştirmede kullanılan yalancı "ilaçların" (hasta bunları gerçek ilaç zannederek alır) etkisi (plasebo) tıp dünyasında biliniyor.

Aynı şekilde bedenin de zihin üzerinde etkisi vardır. Örneğin; hazır ol pozisyonunda duran bir kişiden yaratıcı bir düşünce üretmesini bekleyemezsiniz. Hiyerarşiye dayalı yapılanmalarda üstün karşısında astın hazır ol pozisyonunda durması itaati kolaylaştırır.

Kendisinden itaat beklenen kişinin düşünmesi istenmez. Birisiyle konuşurken, sizden oturmanız, ellerinizi kollarınızı oynatmadan konuşmaya devam etmeniz istense, kısa bir anda konsantrasyonunuzu yitirdiğinizi, düşünemez hale geldiğinizi deneyerek görebilirsiniz. Beden hareketsizleştikçe zihin de hareketsizleşir Bu yüzden

eğitimlerde sık sık katılımcıların hareket içeren egzersizler yapması algılamayı artırmak açısından önemlidir.

Depresyondaki kişilerin omuzları çöküktür ve yere bakarak yürürler. Kendinizi olumsuz duygular içinde hissettiğiniz bir zamanda

omuzlarınızı bilinçli olarak dikleştirerek ve yukarıya ya da ileriye bakarak yürümeye başlayın. (Ama bastığınız yere dikkat etmeyi de ihmal etmeden.) Kendinizi iyi hissettiğinizi göreceksiniz.

Mutsuz olduğunuz bir anda, gülmeyi deneyin. Zorlamayla da olsa yüzünüze yayılan bir tebessüm beyindeki mutluluk hormonu olarak bilinen serotonini artırır. Kısa bir süre sonra kendinizi gerçekten daha iyi hissetmeye başlarsınız.

NLP'de çapalama denilen teknik de zihin beden ilişkisinin somut bir kanıtıdır. Bu konuya daha sonra gireceğiz.

5. En Doğrudan Bilgi Davranıştadır

Dil bir kişinin deneyiminin ikinci derecede temsilidir. Davranış ise deneyimlerin doğrudan göstergesidir. Kızgın değilim, diyerek

burnundan soluyan kişinin sözüne mi bakarsınız davranışına mı? Biraz daha otursaydınız, diyen ve esneyen ev sahibinin sözüne mi

bakarsınız davranışına mı? Gözlerini sizden kaçırarak yemin eden kişinin sözüne mi bakarsınız davranışına mı? NLP'yi öğrendiğinizde ve uyguladığınızda başarılı bir beden dili uzmanı olmayı da doğal olarak öğreniyorsunuz.

(14)

Ben dediğimiz öz, davranışlarımızın ve bilinç anlayışımızın ötesinde bir şeydir. Ben'i değiştiremeyiz ama davranışlarımızı

değiştirebiliriz. Çoğumuz hem kendimizi hem başkalarını davranışları kendimiz ya da o kişi sanarak yargılarız. Aptalca bir davranışta bulunuruz, kendimizi aptal olmakla suçlarız. Çocuğumuz sınıfta kalır, onu başarısız olmakla suçlarız. Eşimiz telefon etmeden eve geç gelir. Eşimize sorumsuz olduğu için kızarız.

Ben aptalın tekiyim. Bu davranışım aptalcaydı. Sen başarısız bir çocuksun.

Bu sınavlarda başarısız sonuçlar aldın.

Bir telefon bile edemeyecek kadar sorumsuzsun. Geç geleceğini bildirmek için telefon etmemek sorumsuzca bir davranıştı

Size birinci cümleler mi ikinciler mi daha cazip geliyor? Ben değişmez, ama davranışlar değişebilir. Eleştiri kişinin benliğine yapılıyorsa (ama kendisi ama başkası tarafından), hata kişinin kimliğiyle özdeşleşir ve değiştirilemez hale gelir

dolayısıyla da yıkıcıdır. Oysa davranışa yapılan eleştiri -davranış değiştirilebilir olduğundan- yapıcı ve geliştiricidir.

Birinci cümleler, kişinin benliğini (varlığını) mahkum eder. Özellikle erken yaşlarda çocuklara kullanılan birinci türden

cümleler, çocuğun özgüvenini ve özdeğerini törpüler. İyi niyetle de olsa çocuğunuza yaptığınız birinci türden eleştirilerle onu belki de ömür boyu sürecek olan özgüven ve özdeğer yoksunluğuna mahkum

edersiniz.

"Sen kötü bir çocuksun" ile "Sen iyi bir çocuksun ama bu davranışın kötüydü" cümlelerinden siz hangisini işitmek isterdiniz?

Davranış kişinin varlığının kendisi değildir. Öyle olsaydı,

geçmişimizde yaptığımız davranışları bugün aynen sürdürüyor olurduk. İş hayatında da çalışanın varlığına değil, davranışına yönelik eleştirilerin yarattığı sonuçlar kesinlikle daha yapıcı ve etkilidir. Bu konuda size Kuraldışı Yayınlarından çıkan Elayne Savage'm "Kişisel Algılamayın" kitabını okumanızı hararetle

öneririm. Kişisel algılamak, çok yaygın bir korku olan reddedilme korkusunun farklı şeklidir. Bu korkuyu aşmak, özgüveni ve özdeğeri artırır. Kişi, çocukluğunda aldığı varlığına yönelik olumsuz

mesajlarla örselediği benlik bilincini yeniden kazanarak gerçek anlamda güçlü olur.

Günümüzde kendinden güçsüz olanı ezenlerin, unvanın, paranın, konumun, gençliğin, güzelliğin geçici gücüne sığınanların

davranışlarına baktıkça, geçici güçlerini kendileri sandıklarını gördükçe, söylemlerini duydukça, benliklerinin çocukluklarından itibaren nasıl da örselenmiş olduklarını hissedebiliyoruz.

Burada Leo Rosten'in çok sevdiğim bir sözünü sizinle paylaşmadan edemeyeceğim:

(15)

"Zalimler zayıf kişilerdir. Sevecenlik güçlülerin işidir". 7. Her Davranış Bir Adaptasyondur

Algılarımızı yorumlama biçimimiz kendi realitemizi tanımlar. Davranışlarımız ise kendi realitemize (kendi gerçeklerimize) adaptasyonlarımızda. Kendi gerçeklerimiz doğrultusunda davranmak, ben sandığımız egoyu korumak amacını taşır. Ego kendisini ben sandığı için varlığını ne pahasına olursa olsun korumak ister. Her davranışın ardında olumlu bir niyet vardır. Niyet "ben"den gelir. Davranış olumsuz görünse de niyet iyidir. Örneğin; bugün kilolarından şikayet eden birinin morali bozulduğunda hala

buzdolabına saldırmasını iradesizlik olarak yorumlarız. Oysa bir zamanlar, çok sıkıntıda olduğu bir anda yiyecek ona geçici de olsa bir rahatlama getirmişti. Şimdi düşüncesi ona çok yemenin kendisine zararlı olduğunu söylüyor. Beni ya da ben sandığı egosu ise "ye ve rahatla" diyor. Niyet olumlu. Moral bozukluğuna karşı buzdolabı saldırısı bir adaptasyondur.

Çocuklarını ve karısını döven bir erkeği ilkel ve gaddar biri olarak yorumlarız. Oysa bir zamanlar babasından çok dayak yiyen bir çocuk, buna okul ve asker dayağı da eklenince kendisini güçsüz olarak kabul etmek istemez. Zihninde "güçlü olan döver" mesajı oluşmuştur. Ego güçlü olmak ister. Güçlülük dayakla eşdeğerde olduğuna göre, önce mahallenin çelimsiz çocuklarını, kedileri, köpekleri, sonra karısını ve çocuklarını dövmek kişiye geçici de olsa güçlü olduğu duygusunu yaşatır. Düşüncesi ona yaptıklarının yanlış olduğunu söylese de ben sandığı egosu ona güçlü olduğunu dayak atarak kanıtlamasını söyler. İşyerinde tüm çalışanlara kötü davranan patron, çocukluğunda kötü davranmanın güçlülük belirtisi olduğu mesajını kendisine kötü davranan büyüklerinden öğrenmiştir. "Böl ve yönet" ilkesini benimseyen yönetici çocukluğunda muhtemelen anne ya da baba

tarafında yer almaya zorlanmış kişidir. Ezik bir insan, çocukluğunda kimseden bir şey talep etmeyerek ve onları memnun etmeye çalışarak varlığını sürdüreceğine inanmıştır. Hiçbir duygu belirtisi

göstermeyen poker suratlı kişi, çocukluğunda duyguların tehlikeli olduğu mesajını almıştır. Duygularını göstermişti belki bir zamanlar ama alay edilmiş, aşağılanmış ya da kız gibi davranmakla

suçlanmıştı. Öyleyse erkeklik, duyguları göstermemek demekti. Kısaca ne kadar zararlı, incitici ya da düşüncesizce olursa olsun her davranışın ardında iyi niyet yani kişinin kendisini koruma ihtiyacı vardır. Bilincinde olmadığımız bu amaca hizmet eden davranış ancak, iyi niyete hizmet eden başka bir davranış yolu görüldüğünde ya da gösterildiğinde değişebilir. Çünkü "ben"e ait olan niyet yine doyuma ulaşır.

Davranışın hizmet ettiği iyi niyeti bulduğumuzda, bu niyete daha etkin bir şekilde hizmet eden yeni bir davranışı benimsemek kolay olur. NLP'nin amacı da "kendimizin en iyi versiyonu" olmaktır zaten. 8. Şu Anki Davranışımız Şu Anda Mümkün Olan En İyi Seçeneğimizi Simgeler

(16)

Yaşam deneyimimiz, neyi nasıl algıladığımız, farkında olduğumuz seçenekler, gerçeklik "haritamız", "özümüz" yani ben'imiz

doğrultusunda daima bildiğimiz en iyi seçime göre davranırız. Başkaları seçimlerimize inanamasa da, yargılasa da, kınasa da, mahkum etse de. Her an, o an için yaptığımız en iyi seçime göre davranırız. Başkaları seçimimizi onaylamasa da.

İnsan bile bile daha kötü bir seçim yapar mı? Bir workshop

katılımcısı babasının kanser olduğunu bile bile hala sigara içmeye devam ettiğini söylemişti. Oysa babası sigara içmeyerek üç gün fazla yaşamaktansa, sigara içerek kendi keyfinden vazgeçmemeyi seçiyordu. Hem hayata hem ölüme meydan okuyordu. Onun için mümkün olan en iyi seçim sigara içmeyerek bir süre fazla yaşamak değil, yaşadığı sürece sigaradan aldığı keyfin tadından vazgeçmemekti. Babasının kararını sabaha kadar tartışabiliriz ama bu karar, baba için mümkün olan en iyi seçenekti.

Karısını sürekli olarak aldatan bir erkek, aslında yaptığının toplumsal kurallara aykırı olduğunu biliyor. Ama kadınlar üzerinde parasal ve konumsal gücünü... ve erkekliğini kanıtlama ihtiyacı onun için eşine sadakatten daha iyi bir seçenek. Ekonomik koşullardan dolayı eşini kaybetme riski olmayacağına da inanıyor.

Bir şeyi bilmenin gücü, duygusal ihtiyacın gücüne yenik düşer. Çünkü insanlar her ne kadar reddetseler de duygularıyla var olan

yaratıklardır. Duygusal ihtiyaç doyurulmadan bilmek yeterli

değildir. Bilmek yeterli olsaydı, asırlardan beri büyüklerimizden aldığımız öğütlerle hiç hata yapmayan bir nesil çoktan ortaya çıkmıştı bile.

Duygularını dinlememeyi erdem sanan bir iş adamı, sırf meşhur olduğu için isminden yararlanacağını düşündüğü bir kişiyle iş ortaklığına girmişti. Önsezi de bir duygudur. Hem de yüksek bir duygu. Ama iş adamımız duygusallıkla duyguların mesajını karıştırıyordu.

Mantığıyla hareket ediyordu. Duygusallığın zayıflık olduğunu düşünüyordu; öyledir de. Ama duyguları dinleyebilmek duyarlılığın göstergesidir. Kendisi için mümkün olan en iyi seçenek iflasını getirdi.

Kendimiz için mümkün olan en iyi seçeneği o anki duygularımızla yaparız. Mantığımız bile bizi duygularımız doğrultusunda haklı çıkarır. Duygularımız derken duygusal ihtiyaçlarımızı kastediyorum. En kanlı cinayeti işleyen kişinin bile kendince duygusal boyutta haklı nedeni vardır. Bir kiralık katil, alacağı parayla elde edeceği gücün öldüreceği kişinin yaşamından daha önemli olduğuna kendisini inandırır. Öldüreceği kişi böyle bir muhakemeyi yapmayacak kadar önemsizdir onun gözünde.

Her an kendimizle ilgili en iyi seçeneği yaparız. Bir dakika

sonra pişman olsak bile. Bir dakika sonra yaşadığımız pişmanlık daha iyi bir seçeneği gördüğümüz içindir. Bir dakika önce bu seçimin varlığından habersizdik oysa. En azından duygusal boyutta.

Bu ilke birçok boyutta benim kendimi affetmemi sağladı. Yaptığım hatalarda o anda mümkün olan en iyi seçimi yapmış olduğumun farkına

(17)

varmak beni pişman değil güçlü kıldı. Pişmanlık yeni seçeneklerin devreye girdiğinin göstergesidir. Suçluluk duygusuyla sakın

karıştırmayın. Yaptığımız seçimlerin kendi seçimlerimiz olduğunun bilincinde -kendimizi ve başkalarını suçlamıyor- olmak harikulade bir özgürlüktür.

Ne yaparsanız yapın kendi bildiğinizin en iyisini yaptınız. Yaptığınız "yanlış" da olsa yeni seçenekleri bulmanız için size sunulan bir ders idi. Ne mutlu yaşam okulunda derse girme hakkını kazananlara... ve dersten sınıfı geçenlere.

9. Eğer Dünyada Bir Kişi Bile Bir Şeyi Yapabilmişse Bunu Benim de Yapabilmem Mümkündür

Tek mesele nasıl olacağıdır. Bu da ileride paylaşacağımız gibi farklı stratejiler (Temsil Sistemleri) aracılığıyla

gerçekleştirilebilir. Her insan yapmak istediği tüm şeyler için yeterli kaynağa sahiptir.

Bu ilkeyi eğitimlerde ilk söylediğimde sıklıkla gelen tepki, "Ben de Van Gough vb. olabilir miyim?" şeklinde oluyor.

Tabii ki Van Gough olabilmek için özel yetenekler gerekiyor. Ama yeterli eğitim aldığınızda ve kendinizi adadığınızda iyi resim yapan biri olabilirsiniz. Zaten kendini bir şeye adamak bir başarıdır -Van Gough olamasanız bile. Ben de Van Gough olabilir miyim, türü uç örnekler vermek, kişinin kendisini başarısızlığa mahkum etmesinin göstergesidir.

Başarılı insanların bir ortak özelliği var: enerji -yaşları ne olursa olsun. Eğer sağır Beethoven beste yapabiliyorsa, eğer sağır, dilsiz ve kör Helen Keller pedagog oluyor ve birçok dili öğrenip birçok kitap yazabiliyorsa bizim için de her şey mümkündür.

Hümanistik psikolojinin babası Abraham Maslow, insanların ne olduğu ile değil ne olabileceği ile ilgilenmiş bir bilim insanı. İnsan Potansiyeli kavramını bize kazandıran Abraham Maslow'un İnsan Olmanın Psikolojisi (Kuraldışı Yayınları) kitabı benim hayatımda dönüm noktası oluşturan bir kitap oldu. Maslow'u okumak bana kendimin ve başkalarının yeteneklerine zihinsel sınır koymamayı derinden öğretti.

Her birimiz belki özel yetenekleri olan kişilerin yaptığını onlar kadar iyi yapamayız ama çok şeyi yapabiliriz. Dört dakikada bir mil koşabilen Roger Bannister olmadan önce bilim insanları hiç kimsenin bir mili dört dakikada koşacağına inanmıyordu. Ama Roger

Bannister'ın bu rekoru kırmasından sonra 1 yıl içinde 37 koşucu ve daha sonraki yıllarda ise 300'ü aşkın koşucu onun rekoruna ulaştı. Sınırı koyan şey zihnimiz ve inançlarımız.

Her birimiz her şeyi yapmayı öğrenebiliriz. Yeterince zaman, enerji yatırımı yaptığımız ve kendimizi adadığımız takdirde.

O çok hayran olduğunuz harika satıcı, harika eş, harika arkadaş var ya? Siz de olabilirsiniz. Siz kendinize Van Gough ya da Helen Keller kadar inanıyor musunuz?

(18)

10. Esneklik Yasası

Herhangi bir sistemde, hangi öğenin ya da kişinin esnekliği (seçeneği) en büyükse, sistemi kontrol eden o olur. Kontrol sözcüğüyle, deneyimin kalitesini etkileme gücünden bahsediyoruz. Esneklik, yaptığınız işe yaramıyorsa, farklı şeyler denemeyi göze alabilme yeteneğidir. Hep aynı şeyi yapıp bu kez farklı sonuç beklemek ise Einstein'ın delilik tanımıdır.

NLP'de bir söz vardır: Tek seçim seçimsizliktir. İki seçim çelişki yaratır. Üç ya da daha fazla seçim özgürlüktür.

Bu söz sizin hayatınızda nasıl karşılık buluyor? Şu anda yasadığınız sorunların çözümü için kaç seçeneğiniz var? Kaç seçeneği

görebiliyorsunuz? Yeni seçenekler görmek için kendinize izin veriyor musunuz? Yoksa kendinizi tek seçime ya da çelişkiye mi mahkum

ediyorsunuz?

Bir workshop katılımcısı kendi evi olduğu halde oğlunun evinde kalmayı seçen dul bir anne ile karısı arasında kalan bir erkekti. Anne evine gitmeyi reddediyor, eşi ise anneyi istemiyordu. Hem annesi hem eşi baskı yapıyordu. Katılımcı erkek iki seçimden birine mahkum olmamak için kendince üçüncü, dördüncü ve beşinci seçenekleri buldu. Tabii epeyce kafa yorarak.

Sonuç: Şu anda eşiyle birlikte yaşıyor. Anne ise kendi evinde. UYUM ORTAMI OLUŞTURMAK SİZİN ELİNİZDE

Bir iş yemeğindesiniz. Yanınızdaki sandalyede oturan kişi firmanıza birkaç gün önce katılmış henüz tanışmadığınız biri. Sizin tabağınıza bakıyor ve çok lezzetli göründüğünü söylüyor. Ben de aynısından ısmarlayayım, diyerek söze başlıyor ve kendisini tanıtıyor. Sizin seçtiğiniz yemeği seçen bu kişiye karşı ilk yaklaşımınız olumlu mu olurdu olumsuz mu? Sohbet ilerledikçe onun da sizin gibi tane tane konuştuğunun farkına varıyorsunuz. Ortak yanlarınız ise oldukça fazla. İkinizin de aynı okuldan mezun eşleriniz olduğunu, ikinizin de tenis oynadığını ve sinemaya gitmekten hoşlandığınızı, ikinizin de aynı politik görüşe sahip olduğunuzu öğreniyorsunuz. Sizce bu kişiye karşı ilk izlenimleriniz olumlu mu olurdu olumsuz mu? Bu karşılaşma bir arkadaşlığın başlangıcı olabilir mi?

Bir iş yemeğindesiniz. Yanınızdaki sandalyede oturan kişi firmanıza birkaç gün önce katılmış henüz tanışmadığınız biri. Tabağınıza bakıyor ve yüzünü buruşturarak fazla et yemenin zararlarından

bahsetmeye başlıyor -vejetaryen olduğunu söylemeyi ihmal etmeden. Ve kendisini tanıtıyor. Bu kişiye karşı ilk yaklaşımınız olumlu mu olurdu olumsuz mu? Siz tane tane konuşurken o çok hızlı ve yüksek sesle konuşuyor. Konuştuğu tek mevzu ise kendisi. Evde dört kedisi ve iki köpeği ile yalnız yaşadığını, her hafta sonu futbol

oynadığını ve hiç hazzetmediğiniz bir politikacının uzaktan akrabası olduğunu ve onun bundan gurur duyduğunu öğreniyorsunuz. Sizce bu kişiye karşı ilk izlenimleriniz nasıl olurdu? Aranızda bir

(19)

NLP'de uyum denilen kavram iletişimin temel taşıdır. Uyum, karşımızdaki kişinin dikkatini tutabilme ve güven duygusu

yaratabilme yeteneğidir. Uyum iletişimin en önemli unsurudur. Uyum olmadan, hayat kelimenin tam anlamıyla yürümez, akmaz. Uyum olmadan iletişim olmaz. Uyum olmadan iş hayatınız çekilmez olur. Patronunuz çekilmez biri, iş arkadaşlarınız anlayışsız olur. Müşteriler sizinle iş yapmak istemez. Uyum olmadan evliliğiniz yürümez. Eşinizi

katlanılmaz bulursunuz. Paylaşma sözcüğünün ne anlama geldiğini bile bilmezsiniz. Hayatın size her alanda limon sunduğunu düşünürsünüz. İletişim kurma becerisi olmayan kişi limonata yapmayı da bilemez. Herkesle ve her şeyle uyumsuz olan nadir kişileri tanısak da çoğumuz bazı insanlarla kendimizi uyumlu bazılarıyla ise uyumsuz hissederiz. Sevdiğimiz kişiler uyumlu olduğumuz kişilerdir. Bu kişilerle pek çok ortak yönümüz vardır. Sevdiğimiz kişilerle farklı zevklerimiz bile olsa özellikle etik değerlerimiz uyum içindedir. Siz hiç hırsız ve dalavereci birinin dürüst ve güvenilir biriyle dostluğuna şahit oldunuz mu? Mutlu çiftleri, birbirlerine ne kadar da uyumlu, diye tanımlarız.

Günlük yaşamda çoğumuzun ilk anda kanının ısındığı kişiler olmuştur. Bir bakış, bir dokunuş, bir söz, bir davranış anında iki kişiyi birbirine yaklaştırabilir. Özel yaşamımızda sevdiğimiz kişilerle görüşürüz, sevmediğimiz kişilerden uzak dururuz ya da zorunlu

durumlarda kısa bir süre için bu kişilerin varlığına katlanırız. Ama iş hayatında böyle bir lüksümüz yoktur. Satış yapmak istiyorsak müşteriyle uyumlu olmak gerekir. Huzurlu bir çalışma ortamı için iş arkadaşlarıyla uyumlu olmak önemlidir.

Peki, bazı insanlarla doğal olarak yakaladığımız uyumu, gerektiği zaman bilinçli olarak her insanla kurmamız mümkün mü? Bunun bir yolu, bir metodu var mı? Uyum kazanılabilen bir yetenek mi? NLP, uyumu insan ilişkilerinin temel taşı olarak tanımlar. Öğrenilerek kazanılan her beceri gibi uyum da öğrenilebilen, geliştirilebilen, ustalık kazanılabilen bir beceridir.

Uyum tekniklerine girmeden önce tüm insanların ortak özelliklerine bir göz atalım. Bu ortak özellikleri bilincimize iyice

yerleştirdikten sonra insanlarla uyumu çok daha kolaylıkla sağlayabiliriz.

İnsanların On Ortak Özelliği

Psikolog Phil Mc Graw tüm insanların ortak özelliklerini şöyle sıralıyor.

1. Tüm insanların bir numaralı korkusu reddedilme korkusudur. Reddedilme korkusunu hiç yaşamamış insan var mıdır? Clinton'u bile başkanlığı sırasında reddeden nice güzel kadın olduğuna bahse girerim.

2. Tüm insanların bir numaralı ihtiyacı kabul görme ihtiyacıdır Bebeklikten yaşlılığa dek hem de. Bazı ünlülerin, benim kimsenin onayına ihtiyacım yok, dediğine bakmayın. Hiç alkış almasınlar bak kendilerini nasıl hissederler.

(20)

3. İnsanlar üzerinde etkin olabilmek için onların özsaygılarını koruyacak ya da geliştirecek şekilde davranmak gerekir

Özellikle birisini eleştirirken eleştirinin yapıcı bir şekilde verilmesi, eleştirinin yerini bulması açısından çok önemlidir.

Kişinin kendisini değil, davranışını eleştirmeye özen göstermeliyiz. Eleştirinin en etkin yolu sandviç metodudur. Yani eleştiriyi başında ve sonunda kişinin olumlu özellikleri ve davranışları arasına

sıkıştırma metodu. Önce kişinin olumlu bir özelliğini söyleyin, sonra eleştirinizi yapın, sözünüzü yine olumlu bir özelliğiyle tamamlayın.

Örneğin; bir arkadaşınızın sıklıkla gerekli gereksiz yalana başvurduğunu görüyorsunuz. Özellikle başkalarından duyduğu şeyleri kendi başından geçmiş gibi anlatmasından rahatsızlık duyuyorsunuz. Arkadaşınızın sevdiğiniz birçok güzel yönü var. Sen yalancının tekisin. Yalanlarından bıktım, demekle bir yere

varamayacağınız kesin.

"Ayşeciğim, senin arkadaşlarına yardımseverliğini takdir ediyorum. Herkesin başı sıkıştığında yardımına koşan ilk kişi sen oluyorsun. Benim de bulunduğum ortamlarda sıklıkla yalan söylediğine tanık olmak ve ilginç olayları kendi başından geçmiş gibi abartarak

anlatmandan ise rahatsızlık duyuyorum. Gerçeği bildiğim halde susmak kendimi senin suç ortağınmışım gibi hissettiriyor. Bir gün olmadık bir ortamda zor durumda kalmandan korkuyorum. Sen anlattığın ilginç hikayelerle kendini önemli ve dinlenilmeye değer hissetmeye ihtiyaç duymayacak kadar sevilen bir insansın. Arkadaşlarımız söylediğin yalanı yüzüne vurmuyorlarsa seni sevdikleri için. Sen bu sevgiye layık bir insansın."

4. Herkes, her duruma "Bunda benim için ne var" diye yaklaşır Eğitimlerimde katılımcılar ilk anda en çok bu maddeye tepki

gösteriyor. Oysa manevi doyum bile almayacağınız bir faaliyet için emeğinizi, zamanınızı ya da paranızı kullanır mısınız? Her durumda "benim için" olan şey, manevi doyum, onay ve kabul görme; sevgi ve saygı ya da prestij olabilir.

5. İnsanlar ancak anladıkları şeyi işitir ve anlamlandırır

Bizim anlattığımız karşımızdakinin anladığı kadardır. Karşımızdaki kişi, anlattığımızı bizim istediğimiz gibi anlamıyorsa sorumlusu yüzde yüz biziz. Her birimiz ancak anlayabildiğimiz kadar duyarız ve algılarız. Bir çocuğa teknik terimlerle kuantum fiziği anlatmaya kalkın. (Çoğu patron da nedense maaş zammı isteğini bir türlü anlayamaz!)

6. Herkes, kişisel olarak kendileri için önemli olan şeyler hakkında konuşmayı tercih eder.

Var mı itirazı olan?

7. İnsanlar kendilerinden hoşlanan insanlardan hoşlanır, güvenir ve inanır.

İşte uyumun ne kadar önemli olduğunun bir kez daha tekrarı.

8. İnsanlar genellikle görünen nedenlerin dışındaki nedenlerden dolayı yaptıkları şeyi yapar.

(21)

Örneğin, çocuklarım yüzünden bu evliliğe katlanıyorum, diyen

kadınların aslında katlanma nedenleri farklıdır. Ekonomik durumları müsait değildir, gidecek yerleri yoktur; evliliği bitirmeyi kişisel başarısızlık ve utanç kaynağı olarak gören bir inanca sahiptir; iki kişilik yalnızlık tek kişilik yalnızlıktan daha katlanılır

geliyordur; evli kadın statüsünden vazgeçmek istemiyor-dur; yeni bir koca adayı bulana kadar idare etmeyi düşünüyordur vb. Ama çocuklar adına yapılan fedakarlık(!) toplum tarafından onay verilen bir gerekçedir.

Fedakarlık toplum tarafından yüceltilen bir kavram. Oysa hilesini içinde açıkça barındırıyor. Yapılan bir fedadan daima beklenen bir "kar" vardır. Her fedakarlık bir beklentiyi içerir. Ve hiçbir fedakarlık kişiye beklentisi doğrultusunda kar getirmez. Getirdiği şey eninde sonunda kullanılmışlık duygusu, bezginlik, öfke ve ziyan olan zamanın ardından yakılan ağıttır. Birisi sizin için bir

fedakarlıkta bulunuyorsa dikkatli olun. O kişinin beklentilerini karşılamaya gücünüz yetmeyebilir.

9. En olgun insan bile basit davranışlarda bulunabilir.

Yüceleştirdiğimiz kişilere, gördüğümüz ilk hatalarında ya da basit dediğimiz davranışlarında çürük yumurta fırlatmaya yatkın bir toplumuz. Büyük insanlar büyüklüğü hak edecek bir

şeyler yaptıkları için büyük olurlar. Bu, onların insan olma hakkını ellerinden alabileceğimiz anlamına gelmez. Hangimiz kendimize

yakıştıramadığımız davranışlarda bulunmadık ki? Birisi sizi 24 saat gözetleseydi, yaptığınız her davranıştan gurur duyar mıydınız?

Sadece bu maddeyi içimize sindirmek bile çok yararlıdır -hem kendi basitliklerimizi bağışlamamızı sağladığı, hem de anlayışımızı ve empati yeteneğimizi genişleterek bizi daha olgunlaştırdığı için. Bu madde dedikoducuların beslenme kapısıdır. Dedikodu magazinlerinin de tiraj kapısı.

10. Herkes toplumsal maske takar. Kişiyi görebilmek için maskenin ardına bakmak gerekir.

Sık duyulan şikayetlerden biri de: Beni tanımadan yargılıyor. Ben onun sandığı gibi biri değilim. Ben aslında çok iyi/güzel/

dürüst/zeki bir insanım, türü yakınmalardır. Maskenin amacı takanın kimliğini gizlemesidir. Bir anlamda kişiyi korur. En içi dışı bir insan bile kendisiyle yakın frekansta olmayan bir topluluk içinde toplumsal maske takma ihtiyacı duyar.

Toplumun iki yüzlü olduğu gerçeğini inkar edemeyiz. Her insanın yaşamında, olan ile olması gereken arasında açı vardır. Açı ne kadar büyükse maskeler o kadar kalın ve çeşitlidir.

Maskenin ardına bakmak isteyecek kadar bize yakınlık duyan kişiye yeterince güven duyduğumuzda maskeyi çıkarırız, tabii toplumun önüne çıkarken tekrar takmak üzere. Herkesin toplumsal maskesi vardır. Kiminin kalın kiminin ince, kiminin çok kiminin az. Ama bir kimseyi yüzde yüz tanıdığınızı söyleyebilir misiniz? Buna kendiniz de dahil. En azından kör noktalarımız ve henüz ortaya çıkmamış potansiyel yeteneklerimiz hakkında bilgi sahibi değiliz.

(22)

Bir workshop çalışmasında 16 senedir evli ve üç çocuklu bir yüzün sahibi "ben"dir, maskenin ise "ego"

Evet, bu özellikler her insanda var. Yoksa siz sadece kendinizde olduğunu mu sanıyordunuz?

Eğitimlerde bu maddeleri sayarken katılımcıların yüzünde bir

rahatlama yakalıyorum her nedense. En çok da kendilerinde bencillik olarak nitelendirdikleri zaaflarının(!) insani bir özellik olduğunun bilincine vardıklarında.

Mesajınızın Ulaşması İçin

Fiziğin bilinen bir yasası vardır: Zıt kutuplar birbirini çeker. İnsan ilişkilerinde ise durum bunun tam tersidir. İnsan kendisine benzeyen insandan hoşlanır ve ona çekilir. Kadın erkek ilişkilerinde fiziksel zıtlıklar ilk başta çekici olabilir. Esmerin sarışından hoşlanması gibi. Ama arkadaşlık ve iş ilişkilerinin yanı sıra kalıcı kadın erkek ilişkilerinde insanlar kendilerine benzeyen kişilerden hoşlanır. Uzun süre birlikte olan çiftlerin birbirine benzediği söylenir. Doğrudur da.

Herhangi bir yerde insanları gözleyin. Kimlerin uyum içinde olduğunu kolaylıkla fark edersiniz. Uyum içinde olan kişileri dikkatle

incelediğinizde benzerlikleri de yakalayabilirsiniz.

1.

Bu insanların bedensel pozisyonları birbirine benzer. Biri öne doğru eğilmişse diğeri de öne doğru eğilmiştir. Biri elini çenesine koymuşsa diğeri de elini çenesine koymuştur. Ayak ve bacak konumları, başın eğim durumu ve omuzların duruşu

birbirine benzer.

2. Hareket ve mimikler benzerlik gösterir. Birisi ellerini çok kullanıyorsa diğerinin de elleri hareket ediyordur.

3. Ses tonları ve konuşma hızları benzerlik gösterir.

4. Birbirlerine uygun görsel/işitsel/kinestetik dil kullanırlar. (Bu konuya Temsil Sistemleri bölümünde gireceğiz.) Göz-hare-ketleri ve bakışlar uyumludur.

5. Nefes alış-verişleri uyumludur. Uyumlu çiftler sevişme ve uyku esnasında da aynı ritmde nefes alır ve verir. Başkalarını bu konuda test etmeniz mümkün değil ama kendi ilişkinizi test edebilirsiniz. Nasıl, bir aile faciası mı yaratıyorum yoksa?

6. İnanç ve değerler benzerlik gösterir. Bunu yakından tanı-dığınız dostlarda, uyumlu iş ortaklıklarında, uyumlu çiftlerde gözlemleyebilirsiniz.

Siz kendi yaşamınızda hoşlandığınız kişilerle birçok ortak özellik taşımıyor musunuz?

Hani bilinen bir tekerleme vardır: İmam imamı tekkede

Hacı hacıyı mekkede

Deli deliyi dakkada (dakikada) Bok boku kenefte bulur.

Bu tekerlemeye güldünüz mü? Yoksa kibarlığımdan(!) rahatsızlık mı duydunuz? Uyum içinde miyiz, değil miyiz?

(23)

Hepimiz her ortamda kendimize benzer birilerini bulmaya çalışırız. Bir iş görüşmesinin, verimli bir toplantının, başarılı bir satışın, bir aşk ilişkisinin uyum ortamı olmadan gerçekleşmesi mümkün

değildir. Uyum yoksa, hiçbir şey yoktur. Yalnızlığın dışında. Aşağıdaki örneklerden hangileri sizce uyumlu davranış sergiliyor?

a) Erkek başını öne eğmiş, kız başı yukarıya kalkık konuşuyor. b) Yaşlı erkek geriye kaykılmış, genç erkek ona doğru eğilmiş c) İki kadın yan yana oturmuş, dizleri birbirine değiyormuş gibi duruyor.

d) İki çocuk yerdeki bir boz yap oyununa doğru eğilmiş, biri yere dayadığı sol elinden, diğeri yere dayadığı sağ elinden destek

alıyor.

e) İki erkek karşılıklı oturmuş. Biri eliyle gözlerini ovuşturuyor, diğeri ona doğru eğilmiş.

f) Bir kadın ellerini göğsünde kavuşturmuş ve ayakta, diğer kadın koltukta oturuyor. Başı ve omuzları dimdik.

g) Bir erkek masasının önündeki dosyaya eğilmiş, eli çenesinde. Diğer erkek masanın önündeki koltukta oturuyor, bedeni öne doğru ve elini çenesinin altında tutuyor.

h) İki erkek ayakta. Birinin sol diğerinin sağ ayağı önde. Bedenler birbirine yönelik.

i) Bir kadın oturduğu koltukta hızlı nefes alıp veriyor, göğsü inip kalkıyor, bir erkek ayakta ve sırtı kadına dönük. Karnının inip kalktığı hafifçe belli oluyor. Elleri arkasında kenetlenmiş.

j) Erkek kolları iki yanda kadına doğru ağır adımlarla yürüyor, kadın kolları iki yanda açık erkeğe doğru koşuyor.

Eğer yanıtınız c,d,g,h, ise siz uyumlu davranışı gözlemleme ustasısınız. Şimdi uyumlu olma sanatında usta olma zamanı.

Eğitimlerde sıkça gelen bir soru da mutlu ve kalıcı bir birliktelik için ille de kendimize benzeyen biriyle olmamızın gerekip

gerekmediği üzerine oluyor. Öncelikle, birbirine benzemenin aynılık olmadığını vurgulamak isterim. Bizimle tıpatıp aynı olan bir insanla yaşanan birliktelik ne kadar geliştirici olabilir ki? Hatta böyle bir ilişki monoton, dolayısıyla sıkıcıdır.

Çiftlerin temel değerlerinin aynı olmasının şart olduğunu

düşünüyorum. Örneğin; eski Türk filmlerinde olduğu gibi sosyetik ve lüks bir yaşam sürmekten zevk alan biriyle doğal ve mütevazı bir yaşamdan haz alan bir insanın birlikteliğinin uzun ömürlü ve mutlu olacağı düşünülemez. Tutucu değerlere sahip biriyle, bağımsız ve özgür ruha sahip birinin ilişkisi de keza öyle. Çiftlerin

kişilikleri farklı olabilir ama etik ve ahlaki değerlerinin uyum içinde olması gerekir. Başarı için her yol mubahtır, diyen biriyle insani değerleri yüksek olan biri uyumlu olamaz. Korkak biri ile cesur biri uyumlu olamaz. Avcılığa spor olarak bakan biri ile hayvan ve çevre haklarına duyarlı biri uyumlu olamaz.

Çiftlerin farklılığı temel değerlerinde değil de kişiliklerinde olursa bu arzu edilir bir özelliktir. Örneğin sakin ve dingin biri, kendisiyle temel değerleri aynı olan neşeli ve cıvıl cıvıl biriyle çok mutlu olabilir. Etrafınıza bakın. Genellikle çiftin birinin içe dönük, diğerinin dışa dönük yapıya sahip olduğunu görürsünüz.

(24)

Eğer sevdiğimiz kişinin haritası bizden farklıysa bilinçli olarak onun haritasını keşfe çıkmalıyız. Tabii o da bizim haritamızın keşfini yaparsa, iki taraf da bu keşif gezisinde zenginleşir. Her keşif, kendi varlığımızı ve ufkumuzu genişletir, anlayış kazandırır ve uyum becerimizi geliştirir.

Uyumlu kişiler birbirlerinde kendilerinin yansımasını gördükleri için uyumludur. Kendimizle ilişkimizde de uyum çok önemlidir. Kendisiyle uyumlu kişi, tutarlı bir kişilik sergiler. Doğal,

güvenilir, özü sözü bir olarak tanımlanır ve etrafından saygı görür. Nedense bu cümleyi yazarken zıt çağrışımla politikacılar aklıma geldi. Kendisiyle uyumlu kişilerin amaçları ve davranışları tutarlılık sergiler.

Herhangi bir davranışımız, gerçekten düşündüğümüz ve hissettiklerimizle tutarlı değilse bu hissedilir.

Hayatınız boyunca size verilen hediyeleri gerçekten çok beğendiniz mi? Geçen yaş gününüzde, yılbaşında ya da düğününüzde size verilen bir hediyeyi düşünün. Paketi açtığınızda gördüğünüz şeyden belki hiç hoşlanmadınız, belki rengini beğenmediniz, belki zaten aynısı sizde vardı, belki başka bir şey bekliyordunuz. Ama ne yaptınız? Kocaman bir tebessümle teşekkürler ettiniz ve hediyenin harika olduğunu söylediniz. Hediye veren kişinin size gerçekten inandığını mı

sanıyorsunuz? İçsel gerçeğiniz hediyenin harika olduğu "gerçeğinden" farklı olduğunda bunu bedenimizle, ses tonumuzla, göz

hareketlerimizle farkında olmadan ve istemeden yansıtırız.

Sözlerimiz, fizyolojimiz, ses tonumuz ve göz hareketleri ile uyum içinde değildir. NLP'de de günlük yaşamda da buna tutarsızlık deniliyor. Tutarsızlığın olduğu bir iletişimde uyum olamaz.

NLP eğitimi almış ve öğrendiklerini uygulayan bir kişiyi kandırmak ve ona yalan söylemek zordur. Tabii ihtiyaçları doğrultusunda aldanmayı seçmiyorsa.

Doyurulmamış her türlü ihtiyaç (istek ya da arzu değil), kişinin nesnel olabilme yetisini köreltir. Bir şeye, bir duyguya, bir kişiye ihtiyaç duyduğuna inanan insan, ihtiyaçları doğrultusunda aldanmaya, yalanı fark etmemeye meyillidir. Çünkü sübjektif ve ben merkezci hale gelmiştir.

İnsan Olmanın Psikolojisi kitabının yazarı Abraham Maslow'a göre kişi yemek, içmek, barınak, seks gibi fiziksel ihtiyaçların yanı sıra sevilme, ait olma, kabul görme, kimlik bulma ihtiyaçlarını da doyuma ulaştırabilmek için çok şeyi feda etmeye hazırdır. Çünkü tüm bunlar her insanın temel ihtiyaçlarıdır. "Ruhunu şeytana satmak", kişinin ihtiyaçlarını doyuma ulaştırmak amacıyla benliğini, onurunu, bireyselliğini, özgürlüğünü, doğallığını feda etmesidir. İhtiyaç çok güçlü bir motivasyondur ve insanı seçeneksizliğe mahkum olduğuna inandırır. "Şeytan", insanların değersizlik ve yetersizlik

duygularıyla beslenir ve insanın ruhunu, onları ihtiyaçları doğrultusunda aldatarak ele geçirir.

Gambar

tablo Uğultulu bir

Referensi

Dokumen terkait

Kajian pelaksanaan ini mencakup implementasi Standar Isi ke dalam pengembangan silabus, Rencana Pelaksanaan Pembelajaran dan pelaksanaan dalam kegiatan pembelajaran. Untuk hal

Berdasarkan penelitian ini dapat diketahui bahwa media online yang dilengkapi berbagai fitur dan memiliki kemampuan menjalankan lima fungsi pemasaran digital merupakan

Daerah koridor Taman Nasional Gunung Halimun(TNGH) yang terletakpada 6 O 42,929'-6 O 44,959' LS dan 106°3 7,087' BT, berdekatan dengan perkebunan teh Cianten. Kawasan ini berada

Dari beberapa pengertian tersebut, peneliti mengambil kesimpulan bahwa aktivitas belajar adalah segala bentuk kegiatan yang dilakukan peserta didik baik fisik

I Marilah Berdoa: Allah Bapa kami yang maha mulia, kami mengimani bahwa Kristus telah bersatu dengan Dikau dalam kemuliaan dan bahwa Dialah Penyelamat umat

Pengembangan Sistem sesuai perkembangan teknologi (CBT), √ √ √ √ Tujuan 1 Menjadi Pusat Pendidikan Anestesiologi & Terapi Intensif dengan produk lokal peran global

Peraturan Bupati Kabupaten Kebumen Nomor 8 Tahun 2014 Tentang Anggaran Pendapatan dan Belanja Daerah Tahun Anggaran 2015 (Lembaran Daerah Kabupaten Kebumen Tahun

Penelitian ini menggunakan modul cahaya berbasis salingtemas yang dalam pembelajarannya memadukan tema cahaya dengan sains, lingkungan, teknologi dan masyarakat