• Tidak ada hasil yang ditemukan

Osman Aysu _ Havyar Operasyonu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Osman Aysu _ Havyar Operasyonu"

Copied!
145
0
0

Teks penuh

(1)
(2)

Osman Aysu _ Havyar Operasyonu

Tarama - kitappiri

HAVYAR OPERASYONU

1

Ivan İlyiç Turganiyev altı aydan beri VUŞ'un Dış Operasyonlar Daire Başkanlığı'nı yürütüyordu. Zayıf, kısa boylu, esmer ve titizliğiyle ünlü bir askerdi.

Mevki hırsı, eski partiye bağlılığı ve disiplin anlayışıyla sivrilmiş, siyasal görüşlerdeki değişimlere rağmen örgüt içindeki önemli yerini korumayı başarmıştı. Rusya'nın yeni yapılanmasına karşıydı. Totaliter parti rejiminin hayranı ve yakında yeni bir devrimle başa gelecek askeri . cuntanın komutanı Mareşal Vladimir Vesleçenko'nun güvenilir adam-mıydı. Zayıflayan ve eski güçlü durumunu kaybeden Komitet Gosu-darstvennoi Bezopasnoti (KGB) ye alternatif olarak kurulan yeni ve gizli haber alma örgütü VUŞ'un başına bizzat mareşal tarafından atanmıştı. Turganiyev hayatını Rusya'nın gerçekleştireceği ikinci büyük devrime adamıştı. Bu devrimin ana mantığı ve önkoşulu, Batı dünyasında doğacak siyasal rahatsızlıklar, bölgesel savaşlar, ekonomik yıkıntılar ve felaketlerle, Batı dünyasının liberal-kapiîalist kokuşmuşluğunu yeniden Sovyet halkına

anlatabilmekti.

Sade döşenmiş, soğuk taş salonda yalnızdı. Yorgunluktan gözlerini ovuşturdu. Operasyon dosyasını kapattı. Plan eksiksiz ve gerçekten olağanüstüydü. En ince ayrıntıları bile hesaplanmıştı.

Arkasına yaslandı, yorgun yüzünü mutlu bir gülümseme kapladı, artık harekete geçebilirdi. Telefonu açmadan önce ufak kadehine biraz daha votka koydu. Bir solukta dikti. Gözlerinde zafer parıltılarıyla telefo-

— 7 —

na uzandı, karşısına çıkan sekreterine Binbaşı Boris Voskov'u içeri almasını söyledi.

Binbaşı Boris Voskov, yeni örgütün en yetenekli ajanlarından biriydi. Bu sabah dosyasını son bir defa daha iyiden iyiye incelemişti. Sicili başarılarla doluydu. Bundan önce yurtdışındaki son görevi, İstanbul Rus Konsolosluğu'nda kültür ataşeliğiydi. Tabii o zamanlar KGB adına çalışmıştı. Çok iyi Türkçe konuşurdu. Aslen Kırımlıydı vaiic yıl KGB'nin_ okullarında eğitilmiş, ayrıca Tiirkçesi İstanbul şivesini kazanıncava kadar dil öğrenimi görmüştü. Bu operasyonun

gerçekleşmesini sağlayacak en güvenilir elamandı ve katıksız bir Marksisti.

İvan İlyiç Turganiyev huzuruna giren ve pırıl pırıl boyalı çizmelerinin topuklarını sertçe vurarak esas duruşa geçen, kıvırcık saçlı, kara gözlü binbaşıya gülümseyerek baktı, sonra eliyle karşısındaki koltuğa oturması için işaret etti.

Bir süre sıkıcı bir sessizlik oldu.

Turganiyev'in gözleri sanki binbaşıyı tartıp biçiyordu. Binbaşı kendini tedirgin hissetti, Turganiyev'den her zaman çekinirdi. Örgütteki bütün elemanlar gibi...

Odanın yüksek pencerelerinden erken batan Moskova güneşinin kızıllığı görünüyordu. Pencerelerin kadife perdeleriyle batan güneşin camlara yansıttığı kızıllık tam bir uyum içindeydi. Bütün göğü kaplamıştı; ufuktaki pembe bulutlar sakin ve ılık bir gecenin habercisiydi.

General Turganiyev akşamın bu saatini çok severdi. Daha şimdiden zafere erişmiş saydığı planının zevkini yudumlayabilirdi. Eski KGB'de geçirmiş olduğu uzun ve yıpratıcı günlerin kazandırdığı deneyimle hazırladığı zor, tehlikeli fakat kusursuz bir organizasyondu bu. Şeytanca bir plandı. General dosyayı binbaşıya uzatırken, «Yoldaş Voskov, dosyayı tetkikin için iki gün süre veriyorum. Planı bütün ayrıntılarıyla ezberleyeceksin. Kişiler, gün ve saatler, temas noktaları,

(3)

koadları belleğine nakşo-lacak. En ufak bir hata ya da ihmal istemiyorum. Hafta sonunda planda gösterildiği gibi Ankara'da olacaksın, istanbul'a geçtiğinde bize bağlı Bulgar ajanlarla ilişki kuracaksın, Sovyet halkı senden bu yüce ve kutsal görevi beklemektedir. Şansın açık olsun binbaşı!..»

Boris Voskov topuklarını birbirine vurdu, dosyayı aldı, geriye dönüp Dış Operasyonlar Daire Başkanlığı'ndaki odasına yürüdü.

Masasına oturup, lambayı yaktı, dosyayı açtı, heyecanla okumaya başladı. Dosyanın içeriği

üzerinde az çok bilgisi vardı. Ayrıntıları şimdi öğrenecekti; her paragrafı sindire slndire okudu. Bu, Bulgar ajanlarıyla birlikte düzenlenecek bir suikast planıydı. İstanbul'da 14 Temmuz tarihinde yapılacak Nato Dışişleri Bakanları toplantısında Yunan Dışişleri Bakanı ve eşini vuracaklardı. Tetiği Yunan düşmanı fanatik bir Türk çekecek ve gergin olan Türk-Yunan ilişkileri daha da içinden çıkılmaz duruma gelecek ve dostluk ilişkileri bozulacaktı. Ve bu, belki de çıkacak bir Türk-Yunan savaşının ilk kurşunu olacaktı.

Boris Voskov'un dudaklarında tatlı bir gülümseme belirdi.

Merkez'e alınmadan önce iki yıl İstanbul'da kültür ataşeliği adı altında görev yapmıştı. İstanbul'u sevmiş, Türklere ısınmıştı.

Ayazpaşa'da deniz gören kiralık bir dairede oturmuştu. Türk polisi ve Haberalma Örgütü epey bir süre kendisini gözaltına almış ama hiçbir açığını yakayalamamışlardı.

Pisliğine rağmen Beyoğlu'nu sevmiş, Tarabya'daki lokantalarda nefis balıklar yiyip, rakı içmekten enikonu zevk almıştı.

Bir de Meryem vardı tabii. Altı ay onunla unutulmaz günler yaşamıştı. Anılarından silkinip yeniden plana eğildi.

Operasyonun «beyni» durumundaydı. Plandaki iki Bulgar ajanını o yönetecekti. Tetiği çekecek olan Türk hariç... Onu İstanbul Bulgar Başkonsolosluğu'ndaki görevli Antuan Vezenkov seçecekti. Önemli bir görevdi bu.

Yine de Bulgar ajanlarını sevmez ve onlara pek güvenmezdi. Ne yazık ki operasyon onun iradesi dışında planlanmıştı.

Koltuğuna yaslandı, planı kusursuz uyguladığında kavuşacağı yeni olanakların düşüne daldı, sonra Kırım'ın yerel bir halk ezgisini kendi kendine mırıldanmaya başladı.

— 9 —

Julia Redgrave Çankaya'da oturuyordu. İngiliz zevkine göre döşenmiş bir çatı katı.. Küçük fakat kullanışlı. Telefon çaldığında radyodan BBC'nin programını dinliyordu. Alıcıyı kaldırdı:

«Julia Redgrave,» dedi. Cevap gelmedi.

Julia tekrar «Hello!» dedi, bekledi.

Neden sonra madeni bir ses, İngilizce fakat bir yabancının aksanıyla: «DaviRedgrave'in kardeşiyle mi görüşüyorum?» diye sordu.

Julia heyecanla titredi.

Türkiye'de kardeşini tanıyan, başına gelen felaketi bilen elçilikteki birkaç üst düzeydeki görevliden başka kimse yoktu. «Evet.. Siz kimsiniz?» diyebildi.

«Ben kardeşinizi yakından tanıyan biriyim.» Telefondaki ses bir an duraksadı.Sonra: «Üstelik, onu içinde bulunduğu sıkıntılardan da kurtarabilirim.»

«Benimle alay mı ediyorsunuz?» «Kesinlikle hayır, Miss Redgrave...» «Kimliğiniz lütfen?» «Bunun şimdilik bir önemi yok Miss Redgrave...» «Ne istiyorsunuz benden?»

«Sadece görüşmek ve kardeşinize yardımcı olmak...» «Ona kimse yardım edemez.» «Biliyorum Miss Redgrave, ama ben olabilirim?» «Kim olduğunu söylemezseniz, telefonu şimdi kapatacağım.» «Bunun kardeşinize ne faydası olabilir? İyi düşünün...» Genç kadın kararsız ve tedirgindi...

Karşısındakinin kimliği konusunda bir tahminde bulunamıyordu.. Dudaklarını ısırdı. Dayanamayıp sordu: «Onunla ilgili ne biliyorsunuz?»

(4)

«Şu anda Moskova'daki Merkez Hapishanesinde işlediği trafik suçunun cezası olarak hapis yattığını ve kötü araba kullanıp dikkatsizlik-

— 10 —

le ölüme sebebiyet verdiğinden on yıl hapse mahkum olduğunu ve kararın hukuken kesinleştiğini... Bu kadarı sizce yeterli mi?»

Evet, telefondaki adam olanı biteni biliyordu. Belki daha fazlasını da... Kendisini aramasının bir nedeni olmalıydı...

«Pekâlâ. Madem görüşmek istiyorsunuz, yarın sabah çalıştığım elçiliğe uğrayın, konuşalım...» «Yo, yoo Miss Redgrave bu çok özel bir görüşme olmalı, çok özel. Yalnızca siz ve ben... Anladınız mı?»

«Hayır, pek anladığımı söyleyemem... Kardeşimin Rusya'da adi bir trafik suçundan mahkûm edilip, on yıl ağır hapis ile cezalandırıldığını ve işi siyasal bir sömürü konusu yaptıklarını biliyorum. Ama bana özel olarak ne söyleyeceğinizi tahmin edemiyorum.»

«Zaten işin ince ve nazik yönü de bu Miss Redgrave..» Julia Redgrave bir an duraladı...

Bu adamla görüşmeliydi. Kim olduğunu bir türlü çıkaramıyordu fakat adamın kendinden emin ve sakin konuşmasından rahatsız olmuştu.

«Sizce ne zaman ve neresi uygun?» «Yarım saat sonra apartmanınızda.» «Adresimi biliyor musunuz?»

Julia sorduğu sorunun anlamsızlığını o an kavradı. Telefonunu bilen, adresini de bilirdi elbet.. «Kaygılanmayın, ben her şeyi bilirim..»

Telefon kapandı.

Julia elinde alıcıyla kalakaldı. Bilinmeyen ziyaretçi yarım saat sonra burada olacaktı. Bir an Londra'daki babasını aramayı düşündü, ingiliz Dışişlerinde uzun süre hizmet gören babası Henry Redgrave emekliydi. Bu fikirden hemen vazgeçti. Babası yaşlı ve kalp hastasıydı, ayrıca oğlunun Rusya'daki tutukluluğundan da son derece üzgündü. İşin aslını öğrenmeden onu heyecanlandırması doğru olmazdı. Acaba elçiliğin birinci kâtibi RicharLong'u arasam mı dedi içinden; sonra bundan da caydı. Ziyaretçi ile görüşmeden olayı alevlendirmek anlamsızdı.

Saatine baktı; dokuzu yirmi geçiyordu.

Ayağında bir blucin, üstünde T-shirt vardı. Ziyaretçinin kişiliğini kes-tiremediği için kıyafetini de değiştirmedi.

Bir sigara yaktı.

içindeki önsezi önemli birtakım şeylerin olacağını söylüyordu. D

Tam yarım saat sonra zili çalındı. Julia telaşla yerinden fırladı. Açtığı kapının önünde otuz yaşlarında esmer, hafif çekik gözlü, sert bakışlı bir yabancı vardı. Temiz giyinmiş, kravatlı, fazla dikkati çeken yanı olmayan, sıradan biri...

«Miss Redgrave?» dedi yabancı. Kibar ve soğuktu. Julia adamı içeriye alıp, kapıyı kapattı. Ufak salonun bütün ışıkları yanıyordu. Genç kadın fazla sıcak nedeniyle balkon kapısını açık bırakmıştı. Yabancı gösterilen koltuğa adeta ilişti. Saygılı görünüyordu. «Sizi rahatsız ettiğim için beni

bağışlayacağınızı umarım efendim, ama bu görüşme için en uygun yerin eviniz olduğunu düşünmüştüm..» Julia karşısındaki yabancıya kaygıyla bakıyordu. «Artık kim olduğunuzu açıklayacağınızı sanırım,» dedi. «Kuşkusuz bunu bilmek hakkınız. Ama adım ve kimliğim hiç önemli değil. Önemli olan, söyleyeceklerimi uygulamaya yetkili olduğumdur. Bana inanmanızı rica ederim.» Julia hırçın bir sesle: «Kimsiniz?» diye sordu yeniden.

Çekik gözlü yabancı sakin ve güleç bakışlarıyla bakıyordu: «Ben bir Rüsum. Diyelim, adım da Petro. Bizde çok sık rastlanan bir addır. Görüyorsunuz ya, bu da önemli değil. Kardeşinizi hapisten kurtarıp onu tekrar ingiltere'ye iadeye yetkiliyim. Bu sizce yeterli değil mi?» «Size nasıl

(5)

Yabancının dudaklarındaki o soğuk gülücük tüm yüzüne yayıldı. «Miss Redgrave, anlaşılan siz bir amatörsünüz. Dünyada olmayacak şey yoktur. Rusya'da da böyledir bu. Ama, istiyorsanız, size bir belge de sunabilirim..»

Binbaşı Boris Voskov ceketinin iç cebinden bir zarf çıkarıp Julia'ya uzattı. Genç kadın titreyen elleriyle zarfı açtı. Belge birbirine zımbalanmış iki yapraktı. Hukukçu olmasa bile bunun bir mahkeme ilamı olduğunu anlayabilirdi.

— 12 —

İlk sayfa Rusçaydı. İkinci sayfa ise ilk sayfanın Moskova'daki bir yeminli mütercim tarafından yapılmış İnglizce çevirişiydi. Aceleyle göz gezdirdi. Tam olmasa bile bidayet mahkemesinin verdiği mahkûmiyet kararının Yüksek Mahkeme tarafından bozulduğunu ve tutukluluk halinin kaldırılıp, sanığın yurtdışına çıkmasına yasal bir engel olmadığını belirtiyordu.

Julia şaşkındı. Ne diyeceğini bilemedi. Rus:

«Miss Redgrave, elinizdeki tümüyle gerçek resmi bir belgedir. Kuşkunuz olmasın..»

Genç kadın yine de tedirgindi. İçini müthiş bir rahatsızlık kapladı. Hiç tanımadığı bir Rusun,

Ankara'da kendisini bulup, kardeşinin beraat kararını ibraz etmesi olağandışı bir durumdu. Kısık bir sesle:

«Ne istiyorsunuz?» diyebildi.

Rusun yüzündeki gülümseme daha da arttı... Sakin, emin ve rahatlıkla: «Sizden küçük bir hizmet istiyorum Miss Redgrave,» dedi.

«Ne tür bir hizmet?» Rus gözlerindeki parıltıyla:

«Bunun açıklaması uzun şimdi.. Umarım, beni sessizce dinlersiniz.» «Evet, evet dinliyorum. Anlatın lütfen...»

Rus ayağa kalktı, yaklaşıp usulca belgeleri Julia'nın elinden aldı, zarfı cebine soktu. Sonra ağır ağır ve kelimelerin üzerine basa basa konuşmaya başladı:

«Kardeşiniz Rusya'ya turist olarak girdi, ama amacı çok farklıydı. DaviRedgrave'in elektronik uzmanı olduğunu biliyoruz. Doğrusu İngiliz Haberalma Örgtütü'nün böylesine deneyimsiz ajanları çalıştıracağına hiç ihtimal vermezdik...»

Julia adeta bağırdı: «Hayır, bu doğru değil...»

«Doğru, Miss Redgrave. Maalesef doğru. Kendisini 17 Mart gecesi saat 22.30'da bilimsel

araştırmalar yapan bir fizik laboratuvarında yakaladık,. Bir turist olarak yakalandığı yerin kesinlikle turistik hiçbir değeri yoktu. Anlıyorsunuz değil mi?»

— 13 —

«Hayır, anlamıyorum... Onu bir trafik kazasına neden olduğu için tutuklandığınızı sanıyordum...» «Ah, saygıdeğer bayan, anlamaya çalışın lütfen... Trafik kazası

sadece bir kamuflajdı.» «Kamuflaj mı?»

«Tabii.. Casusluğun Rusya'daki cezası kesin idamdır. Trafik kazasında ölen Rus vatandaşı olaydan yarım saat önce eceliyle ölen kimsesiz bir yoldaştı. Kardeşiniz ise zorla içirilmiş bir şişe votkanın körkütük sarhoşluğu içinde arabaya yerleştirilmiş haldeydi..» .^.«Aman Tanrım! Bu bir tertip öyleyse..»

«Hiç kuşkunuz olmasın! Ama her şey plana uygun yapıldı. Casusluk örtbas edildi. Değişik bir mizansen senaryoya uygun olarak yaratıldı. Devam edeyim mi?»

«Galiba anlamaya başladım. Ortada bir casusluk olayı da yok.. Onu da siz yarattınız, değil mi?» Rus kaşlarını kaldırıp:

«Miss Redgrave ben amirlerimin planlarını tartışmam,» dedi. «Peki, sonuca gelin.. Ne istiyorsunuz benden?»

(6)

«Çok acelecisiniz. Ben her şeyin tarafınızdan anlaşılmasını istiyorum.. Durumu iyice kavramalısınız.. Kardeşiniz zayıf ve hastalıklı bir

insan..»

«Hastalıklı mı?.. Hayır, Daviçok sağlıklıdır.» «Onun tüberküloz olduğunu bilmiyor musunuz?»

«Ne tüberküloz mu? Olamaz... Dedim ya, kardeşim çok sağlıklı bir insandır.» «Sağlıklı idi Miss Redgrave...»

Julia'nın gözleri faltaşı gibi açıldı. Yutkunarak: «Yoksa ona tüberküloz mikrobu mu aşıladınız?» __

«Olayı büyütmeyin lütfen... Bugün artık tüberküloz korkulacak bir sorun değil.. Kısa bir bakım ye iyi beslenme ile şifa bulacak bir hastalık... Tabii, Bay Redgrave'in bünyesinin Sibirya ikliminde bu hastalığı yenip yenemeyeceğini bilemem..»

«Sibirya mı?.. Ama ben onun Moskova'da tutuklu olduğunu sanıyordum... Öyle değil mi?» — 14 —

«Doğru.. Şimdilik orada. Sanırım, kısa bir süre sonra Sibirya'daki bir çalışma kampına yollanması sözkonusu...»

«Alçaklar!..»

Julia'nın fısıltı halinde söylediği sözü Boris Voskov duymamış gibi yaptı, önüne baktı. Genç kadın yavaşça oturduğu koltuktan kalktı. Ağır adımlarla yürüyüp kendine bir kadeh sek viski hazırladı, içkiyle başı pek hoş olmamasına rağmen bir dikişte içti. Gırtlağı yanıyor, beyni zonklu-yordu. Kendini,toparlaması gerekti. Olayın hâlâ özüne inmemişlerdi. Sarsıldığı kuşkusuzdu, ama bu durumunu Rusun anlamasını hiç istemiyordu. Serinkanlı olmalıydı, tam bir İngiliz gibi.. Zorla gülümsedi, sonra nazik bir ev sahibesi gibi:

«Bir içki alır mıydınız?» diye sordu. «Mümkünse bir kadeh konyak, lütfen!»

Julia alabildiğince hızlı, olasılıkları aklından geçiriyordu.

Karşısındaki adam, kardeşinin özgürlüğü karşılığında kendisinden bir hizmet bekleyecek, kirli bir işe bulaşmasını isteyecekti. Rusun yasadışı işler çeviren bir ajan olduğuna emindi artık.

«Benden ne istediğinizi hâlâ söylemediniz..»

Rus konyağından bir yudum alıp, damağında tadımlayarak zevkine vardıktan sonra: «Eleni Yorgopulos'u tanır mısınız?» diye sordu.

Julia gözlerini kısıp, şaşkınlıkla Rusun yüzüne bakakaldı..

Eleni'nin bu olayla ne ilgisi olabilirdi ki? Julia'nın şaşkınlığı daha da artıyordu. Yutkunarak: «Evet... Tanırım.» diyebildi.

«Tanıdığınızı biliyordum zaten. Londra'daki School of Economic'i birlikte bitirmişsiniz, sizin oda arkadaşınızdı ve dört uzun yıl bu beraberlik dostluk içinde yürüdü, öyle değil mi?»

«Evet.»

«Ve sonra, tabii, o Yunanistan'a döndü. Ünlü bir ailenin tek kızıydı, başarılı bir evlilik yaptı, genç ve gelecek vaat eden bir diplomatla evlendi. Kocası işinde yükselme hırsı olan bir kişiydi,

politikada sivrildi ve şimdi Yunan Dışişlerinin en üst düzeyine ulaştı, bakan oldu.Bildiğimiz kadarıyla mutlu bir evliliği de var...»

«Evet, doğru..»

«Bu okul arkadaşlığını sonraki yıllarda da sürdürdünüz, fırsat çıktıkça görüştünüz, sık sık da mektuplaştınız..»

«Evet.» •

«Eleni Yorgopulps on gün sonra kocasıyla İstanbul'daki Nato toplantısına gelecek. Bunu biliyor muydunuz?»

«Toplantıdan tabii haberim var... Ama Eleni ile altı ayı aşkın bir süredir görüşemiyoruz. Şu sıralar mektuplaşmadık da. Bütün bunları bana neden anlatıyorsunuz?»

(7)

Rus, balon konyak kadehini dudaklarına götürdü. Gözleri buz gibi soğuk ve parıltılıydı.

«Arkadaşınız, sizin Türkiye'deki İngiliz Büyükelçiliği'nde görevli olduğunuzu biliyor, değil mi?»

«Evet, biliyor..»

«Güzel!.. Biz de sizin İstanbul'a gelecek İngiliz misyonunu karşılayacak elçilik protokol komitesinde görevli olduğunuzu biliyoruz. Önümüzdeki hafta İstanbul'a gideceksiniz.. Tamam mı?»

«Evet..»

«İşte size düşen görev burada başlıyor..» «Anlayamadım?»

«Kısacası, istanbul'da bizim için çalışacaksınız...» Julia Redgrave'in tüyleri diken diken oldu.. «Çıldırdınız mı siz?.. Nasıl olur bu?..»

«Çok basit Miss Redgrave... Türk Dışişlerinin hazırladığı bütün protokol programını saat saat, dakika dakika bize aklaracaksınız_ÖzeJlikle_ de Yorgopolus'ların İstanbul'da geçirecekleri resmi vejbzel her ziyaretin ve boş zamanlarının ayrıntılı bir dökümünü istiyorum... Takdir edersiniz ki resmi protokol planlarını elde etmek çok kolay, ama bizi bunun dışındaki ziyaretler, geziler ve özellikle program dışı ilişkiler ilgilendiriyor..»

Rusun ses tonu gittikçe tizleşiyor ve emredici bir havaya bürünü- yordu. Julia ise titremeye başlamıştı..

«Bunu yapamam,» dedi. «Hem diplomatik kurallara aykırı, hem de bu noktada beni tedirgin eden bir şeyler sezinliyorum. Onlara yapacağınız bir kötülüğe beni alet edecekmişsiniz gibi geliyor...» Rus

«

«Evet, ses böyle «Rica günüz şeyi Julia

«Siz filan gibi ş Boris Başını «Siz kaçırma niz?» «Peki, nuz?» Beriki « dönüş « nın

« arkadaş hizmetiniz re'ye iade Julia ayrıntısını Başını " Acaba

Belki ka planları Ruslara lamaktan Her'

— 16 —

Rus kaşlarını kaldırdı: «Kötülük mü?»

«Evet, bir kötülük.. Ne planladığınızı bilmiyorum, fakat içimden bir ses böyle diyor..»

«Rica ederim Miss. Durumu biraz abartmıyor musunuz? Düşündüğünüz şeyler artık tarihe karıştı..» Julia ısrar etti:

«Siz Eleni'yi kaçıracaksınız,» diye diretti Julia. «Belki de bir suikast filan gibi şeyler düzenlemeyi düşünüyorsunuz...»

(8)

Boris Voskov bir kahkaha attı. Yüzünde samimi bir ifad&belirdi. Başını sallayarak: «Siz neler düşünüyorsunuz kuzum?» dedi. «Bugünkü ortamda artık kaçırma ya da suikast olaylarının yeri var mı? Onlar geçmişte kaldı.. Hükümetimin böyle bir rezalete alet olabileceğini nasıl düşünebilirsiniz?»

«Peki, hangi nedenle benden böyle bir şey yapmamı istiyorsunuz?» Beriki konyak kadehini sehpanın üzerine bıraktı.

«İsterseniz çıkar diyelim. Ekonomik bir çıkar.. Kapitalist rejime dönüş yapan ülkemin yüksek ekonomik çıkarları.. Ne dersiniz?»

«Söylediklerinizden hiçbir şey anlamıyorum.. Bu protokol programının ayrıntılarını öğrenmek, Rusya'ya ne gibi bir ekonomik çıkar sağlar?»

«Bunun takdirini bize bırakacağınızı umarım.. Ancak rahat olun, ne arkadaşınıza, ne de saygıdeğer eşinize hiçbir kötülük gelmeyecek. Bu hizmetiniz karşılığında ise, kardeşiniz, derhal serbest bırakılıp İngiltere'ye iade edilecek.»

Julia derin bir soluk aidi. Rusa inanmıyordu. Yalnızca bir protokol ayrıntısını öğrenmek için bir siyasal tutukluyu serbest bırakmazlardı. Başını önüne eğdi, düşünmeye başladı.

Acaba gerçek niyetleri ne idi?

Belki de bu söylediklerinin dışında akla ve hayale gelmeyecek başka planları olabilirdi.. Politika dünyasındaki deneyimi yetersizdi. Yine de Ruslara güvenilemeyeceğini biliyordu. Karşısındaki adam kimliğini açıklamaktan çekindiğine göre, ya KGB'dendi ya da GRU'dan..

Her iki halde de onlarla işbirliği yapılamazdı.. — 17

Havyar Operasyonu / F: 2

Tabii, bu durumun tersi de geçerli olabilirdi; yani, zayıf bir olasılıkla Rus ajan doğruyu söylüyor olabilirdi... Düşünmeliydi. Vereceği kararın David'in geleceği ile yakın ilişkisi olacaktı. En iyisi zaman kazanmaktı. Bakışlarını ajana çevirdi:

«Bunu düşünmeliyim,» dedi. Rus sırıtarak:

«Tabii. Beş dakika süreniz var,» diye karşıladı onu.

«Beş dakika mı? Siz çıldırdınız mı? Belki de beni uluslararası bir skandala zorluyorsunuz ve düşünmem için de hiç zaman tanımıyorsunuz...»

«Üzgünüm Miss Redgrave, ama başka şahsınız yok.» Julia neredeyse ağlayacaktı.

David'i çok severdi. Yaşaması, kurtulması için eline bir fırsat geçmişti ve kardeşinin geleceği için bu şansı en iyi şekilde değerlendirmeliydi.

Üstelik Rus samimiyse ve gerçekleri yansıtıyorsa büyük ve ciddi bir suça da yöneltilmiyordu. Alt tarafı kendisinden istenilen herkesin öğrenebileceği protokol metinlerinin karşı tarafa iletilmesiydi. İstenileni yapmalıydı. Kardeşinin hayatı her şeyden daha önemliydi. Sonunda başı önüne eğik, fısıldarcasına: «Pekâlâ, size yardımcı olacağım,» dedi.

«Güzel.. Zaten anlayışlı davranacağınızdan emindim. Siz çok zeki ve uyumlu bir insafsınız Miss Redgrave..» Jülia yutkundu:

«Yalnız bir sorun var,» dedi. «Elinizdeki mahkeme kararının doğruluğu ve geçerliliğinden nasıl emin olabilirim? Bir Rus mahkemesinin kararını hayatımda ilk kez görüyorum. Ya bu belge sahteyse? Bana nasıl bir garanti verebilirsiniz?» Rus ajan gülerek başını salladı:

«Miss Redgrave, gerçekten çok amatörce davranıyorsunuz. Bütün pazarlıklar karşılıklı güven üzerine yapılır. Alan da memnun olmalıdır satan da... İşlerimizde zor ve şiddet yoktur. Bizler yalnızca pazarlığın koşullarını oluştururuz. Bu koşulları değerlendirip karar vermek taraflara aittir. Bunu saptamak gerçekten zordur. Fakat koşullar oluşup, kesin-

nız mi « nız..

(9)

« « rum. ilişki tüm mi?» yıp deş' yok, — 18 —

leşince artık onlara uymama diye bir şey sözkonusu olamaz. Çıkarlarınız neyi gerektiriyorsa, öyle davranmakta özgürsünüz. Dilerseniz, önerimi reddedebilirsiniz, hiç duymamış olabilirsiniz, tabii, size göserdiğim mahkeme kararını da unutmak gereği i!e.»

«Anlıyorum.. Daha doğrusu, anlamaya çalışıyorum. Galiba, haklısınız.. Oldu.. Dediklerinizi yapacağım. Yalnız nasıl olacak? istediğiniz bilgileri size nasıl aktaracağım?»

«Çok kolay, Miss Redgrave. Bu toplantıyla ilgili olarak Türkiye'deki İngiliz misyonunda kaç kişi görevli, İstanbul'a gelecek İngiliz heyetine kaç kişi yardımcı olacak?»

«Elçilikten üç kişi görevlendirildi. Biri de benim, istanbul'daki konsolosluktan da bir kişi görev alacak. Hepsini tanıyorum.»

«İyi.. Toplantı süresince nerede kalacaksınız?»

«Türkiye Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürlüğü bize İstan-mul Hilton Otelinde yer ayırttı. Bazı misyonlar da Sheraton Oteli'nde ağırlanacak. Ama politik görüşmelerin Hilton'da yapılacağı kesin.»

«Peki, Yunan heyeti nerede kalacak?»

«Bilmiyorum. Ama yarın sabah öğrenebilirim bunu da.»

«Güzel.. Çünkü arkadaşınız Eleni ile aynı otelde kalmanızı istiyorum.»

«Bunu gerçekleştirmeye çalışırım. Olmazsa, onun kaldığı otelde kendime bir oda tutabilirim.. Bir çözüm bulurum.»

«Evet, bu da olabilir.. İstanbul'a gittiğinizde, bir adamımız sizinle ilişki kuracak. Tanışma ve haberleşme yöntemini biz sağlayacağız. Her akşam, ertesi gün Yorgopulos çiftinin ne yapacağını, nereye gideceğini tüm ayrıntıları ile bize bildireceksiniz. Dediklerimi anlıyorsunuz değil mi?» «Evet.. Sizi bir daha ne zaman göreceğim?»

«Özür dilerim, bir daha karşılaşmayacağız?» «Ya kardeşimin durumu ne olacak?»

Boris Voskov derin bir soluk aldı.

«Biliyorsunuz, Nato Bakanlar Kurulu toplantısı 14 Temmuzda başlayıp 18 Temmuzda sona eriyor. Size söz veriyorum, 19 Temmuzda kar-I deşiniz Moskova'da serbest bırakılacaktır. Ayrıca,

söylemeye gerek yok, Moskova'daki elçiliğinizle bu konuda size verdiğim tarihten önce — 19 —

hiçbir şekilde ilişkide bulunmayacaksınız. Böyle bir haber sızması her şeyin sonu olabilir,

İstanbul'daki toplantı bitince, sizinle telefon bağlantısı kurup, kardeşinizin serbest bırakılacağı saati de bildireceğiz. Güvenin ve rahat olun. Haa, bir şey daha var, İstanbul'a ekibinizden ayrılıp yalnız gelmeniz gerek.»

«Biraz zor, bu. Görevliler toplu hareket edecektir.»__

«Bu, sizin sorununuz Miss Redgrave. Bir bahane bulun. Ayrıca, bavul ve valizlerinizi görmek istiyorum; yani, İstanbul yolculuğu sırasında kullanacaksınız...» «Valizlerimi mi?» «Evet.» «Neden?» *~—~"«Siz lütfen benim söylediğimi yapın.»

Julia hayretle yatak odasına geçti. İki büyük valiz seçip salona döndü. Biri mavi büyük bir Samsonite, öteki ise Uzakdoğu'ya yaptığı gezi sırasında satın aldığı kırmızı zemin üzerine Çin ejderhası motifleriyle süslü, değişik ve orijinal bir valizdi. Rus, Samsonite'i bir köşeye itti, kırmızı valizi gülerek inceledi, sonra:

(10)

Julia hiçbir şey anlamadan «olur» diye başını salladı. Boris Voskov yavaş yavaş kapıya yöneldi.

«Miss Redgrave, çıkarlarımızın gerektirdiği koşulları karşılıklı tartıştık ve bir karara vardık. İşi bağladık. Bundan sonrası konuşulanlara dürüstçe uymaktır. Demin de belirttiğim gibi çok acemice davrandınız. Yapacağınız bir hatanın size pahalıya malolacağını da bilmenizi isterim. Dilerim, birlikte çalışacağımız günlerde her türlü özveriyle kendinize düşen görevleri yerine getirirsiniz. Bu her iki taraf için de hayırlı olur!»

Julia önüne bakıp, sesini çıkarmadı.

Rus topuklarını birleştirip, başını eğerek askerfce bir selam verdi.

«İyi geceler, Miss Redgrave. Sizi tanıdığıma memnun oldum. Konyak için de ayrıca teşekkür ederim. En yakın sürede kardeşinize kavuşacağınızı umuyorum.»

Sonra sessiz ama zafer kazanmış bir kurmay edasıyla kapıyı örtüp, usulca apartmandan çıktı gitti.

Julia bir süı ni zor tutuyordu

Altı yıllık ka kim laflar etmiş umut yoktu. Keı

Telefonun t larına süzüldü. hattı cevap veı süre düşündü. I «Türk Dışiş kâtip Julia Redç

Santraldaki «Kendileri t . «Çok önerr Julia ve kendini

Milli Istihbi Erdem sinirli siı bir askerdi. Ön da duran MİT'it baktı.

«Seni apar herhalde,» debir olayla karşı çağrıldık. Dışişl kelçiliğinden bi adlı bir sekrete çok ilginç bir < serbest bırakıln nileni kabul etti* teşarını arayara

— 20 —

Julia bir süre donmuş gibi hareketsiz kaldı. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu.

Altı yıllık kariyerinde tertemiz bir sicili vardı. Rus, üstü kapalı birtakım laflar etmiş, ama gerçeği söylememişti. Buna emindi. Daviiçin umut yoktu. Kendisini kullanıyorlardı.

Telefonun başına çöktü. Alıcıyı kavrarken iki damla gözyaşı yanaklarına süzüldü. Numarayı

çevirdi. Elçilik birinci kâtibi RicharLong'un hattı cevap vermiyordu. Telefonu kapattı, başı ellerinin arasında bir süre düşündü. Davranıp bir numara çevirdi.

«Türk Dışişleri Bakanlığı değil mi? Ben İngiliz Büyükelçiliğinden kâtip Julia Redgrave.. Çok acele Müsteşar Bey'le görüşmek istiyorum.»

Santraldaki nöbetçi memur:

«Kendileri bu saatte Bakanlık'ta değiller efendim,» dedi.

«Çok önemlidir. Lüften derhal kendisiyle temasımı sağlayınız,» dedi Julia ve kendini tutamayıp hıçkırmaya başladı.

3

Milli İstihbarat Teşkilatı müsteşar muavinlerinden Tuğgeneral Akif Erdem sinirli sinirli parmaklarını masaya vurdu. Uzun boylu, zayıf, dinç bir askerdi. Önünde açık duran dosyadan bakışlarını kaldırıp, karşısında duran MİT'in İstanbul Bölge Müdürlüğünden Cevat Erkai'a sıkıntıyla baktı.

«Seni apar topar istanbul'dan niye getirttiğimi merak ediyorsundur herhalde,» dedi Akif Erdem. Sesi yorgun ve bezgin çıkıyordu.. «Garip bir olayla karşı karşıyayız. Dün, bizim müsteşarla acilen Başbakanlığa çağrıldık. Dışişleri Bakanlığı müsteşarı da toplantıdaydı. İngiltere Büyükelçiliğinden bir telefon ihbarı almışlar. Elçilikte çalışan Julia Redgrave adlı bir sekreteri önceki gece bir Rus, evinde ziyaret etmiş; aralarında çok ilginç bir görüşme geçmiş. Moskova'da tutuklu erkek kardeşinin serbest bırakılması karşılığında, bir hizmet istenmiş. Kadın da önce istenileni kabul ettiğini bildirmiş, sonra korkup bizim Dışişleri Bakanlığı müsteşarını arayarak, ertesi gün için bir randevu isteğini kendisine iletmiş.»

(11)

— 21 —

General Erdem sustu bir an, çayından bir yudum içti.

«Rusun önerisinin ilginç yanı, NATO Dışişleri Bakanları toplantısı nedeniyle İstanbul'a gelecek.Yunan Dışişleri Bakanı'nın karısı ile ilgili, ingiliz sekreter ile Eleni Yorgopulos; yani bakanın eşi, eski okul arkada-şıymışlar. Sekreter Julia Redgrave onlara yapılacak bir suikast ya da kaçırma girişiminden endişeleniyor. Rus kendisinden, hazırlanan resmi ye özel protokolle ilgili bilgilerin aktarılmasını istemiş.»

Cevat Erkal saygılı ve yumuşak sesiyle söze girerek:

«Fakat Paşam,» dedi. Rusya'nın bütün dünya ile yumuşak ve barışçı ilişkiler içine girdiği bir

dönemde, soğuk savaştan kalma, böylesine anlamsız bir suikast ya da adam kaçırma girişimini nasıl düşünebiliriz?' Bana, bu, biraz anlamsız geliyor. Bizim Dışişleri bu konuda ne düşünüyor, peki?» «Tedirginler..»

«Sanki soğuk bir şaka gibi..»

«Sekreterin dosyadaki ifadesini okuyunca olayı bir şaka gibi göremeyiz..» «Paşam, ziyaretçi Rusla ilgili bilgi edinebildik mi?»

«Henüz, hayır.. Rus Büyükelçiliğinde tüm çalışanların albümünü hazırladık. Elçilikte daimi ve geçici ilişkisi olan yerli personeli de gözden geçiriyoruz. Albümü Julia Redgrave'e göstereceğiz. İnşallah, olumlu bir sonuç elde ederiz. Kim bilir, kız belki bir teşhiste bulunur. Senden de İstanbul Konsolosluğu'nda görevli tüm personelin resimli listesini istiyorum.»

«Emredersiniz paşam, şimdi benim masayı arayıp istediğiniz listenin özel bir posta ile öğleden sonra getirilmesini sağlarım.»

«Dışişleri çok endişeli. Her türlü olasılığı düşünmeliyiz. Üstelik zaman da kısıtlı. Gerçekten böyle bir niyetleri varsa, tabii, bunu istanbul'da gerçekleştirmeye çalışacaklar. Anlaşılan istanbul'da uzun ve sıcak günler yaşayacağız. Bu işi sana veriyorum. Unutma, Siyasi Polis'le birlikte çalışacağız ve onlarla sürekli ilişkide olacağız. Rekabet teranesi istemiyorum, beni anlıyorsun değil mi?»

«Evet Paşam, anlıyorum..»

«İstediğin şubelerden dilediğin yardımları alabilirsin. Bizde günde- — 22 —

mindeki tek olay şimdilik bu. Dosyayı incele, senden acele ve kapsamlı bir ön rapor istiyorum.» «Paşam, hazır Ankara'dayken, şu İngiliz sekreterle bir görüş-sem!..»

«Tabii, iyi olur. Yalnız kadın çok endişeli. Rusların kendisini çok iyi tanıdıklarını ve gözhapsine aldıklarına inanıyor. Dolayısıyla bizimle resmi ilişkiden kaçınıyor. Onu görüşmeye ikna edebilir misin, bilmiyorum... İnşallah görüşür.. Çok korkmuş bir hali var. Elçilikten RicharLong adlı bir görevli, bizim hariciyecilere usul dışı, kızın yazılı ve imzalı bir beyanını vermiş ve kibarca kızı rahatsız etmememizi istemiş. Şu İngilizler ömür insanlar vallahi, dosttan yana mı düşmandan yana mı belli olmuyor..»

«Ben bir yolunu bulurum Paşam, merak etmeyin. Görüşür görüşmez de sizi hemen haberdar ederim efendim.»

«Tamam Cevat, şimdilik bu kadar.. Allah hepimizin yardımcısı olsun evladım..» «Sağolun Paşam!»

Cevat Erkal ayağa kalkıp selam verdi. Çıkarken Erdem Paşa önündeki dosyayı ona uzattı. «Bir dosya da sana hazırlattım. Fırsat bulunca iyice bir incele.»

Cevat Erkal dosyanın üzerine bir gözattı.. iki kelime yazılıydı: «Havyar Dosyası.»

Cevat önündeki dosyayı kapatıp telefona uzandı. Numaraları çevirirken biraz tedirgindi. Elçilik santralı az sonra kıza bağladı..

«Ben, Julia Redgrave..»

«İyi günler Miss Redgrave.. Ben Türk İstihbaratı'ndan Cevat Erkal!» Julia heyecandan kıpkırmızı kesildi.

(12)

Zaten iki gündür son derece sıkıntılı ve gergindi.. Kimseyle de görüşmek istemiyordu. Kendini toplamaya çalışarak:

«Evet, sizi dinliyorum,» diyebildi. Cevat akıcı ve kusursuz İngilizcesiyle: — 23 —

«Önce sizi rahatsız ettiğim için beni bağışlayın,» dedi. «Amirlerim, içinde bulunduğunuz gergin ruh durumunuzu bana anlattılar. Siyasi Şube'deki polis arkadaşlara yazılı ifade verdiğinizi de biliyorum. Bundan çok sıkıldığınızın da farkındayım. Ben MİT'in İstanbul sorumlusu-yum. Operasyonu yönetecek yetkili elemanı olarak mutlaka sizinle ilişki kurmak zorunda olduğumu takdir edersiniz. Sizden kısa bir görüşme rica ediyorum.»

«Şu an, burası konuşmamız için uygun değil..» v «Biliyorum.»

«O halde ne yapabilirim?»

«Şimdi beni iyi dinleyin lütfen.. Sizi, resmi belgelerdeki resminizden tanıyorurrL.Ricarn şu: Elçilikteki normal mesainizin saat 16'da biteceğini sanıyorum. Elçilikten çıktıktan sonra, sanki her zamanki yaşamınıza devam ediyormuş gibi davranın, dışarda oyalanın, saat 18'de Akün

Sineması'na girin. Sizi sinemada bulacağım. Beni tanımamanız daha iyi. Hiç telaşlanmayın ve beni aramak için etrafınıza bakınmayın. Film başlayınca yanınıza geleceğim, orada fısıldaşarak

konuşuruz. Size ters gelebilir, ama güvenli bir yoldur.. Beni iyice anladınız mı?» «Evet..»

«Teşekkür ederim, Miss Redgrave.. Görüşmek ümidiyle..» «Güle güle!»

Cevat telefonu kapattı. Derin bir oh çekti, iş umduğundan kolay olmuş, kız zorluk çıkarmamıştı. Julia sinirden titriyordu..

İki gece öncesine kadar sıradan bir dışişleri memuru idi. Olağan, tekdüze bir hayatı vardı ve o bundan çok memnundu.

Şu sıralarda ise, her saati cehennem azabına dönmüştü. Tam bir karabasan içindeydi. .

Kardeşi hakkındaki üzüntüsü bir yana, bir de casus-poiis oyunu kendisini perişan ediyordu. Yapı olarak, ürkek ve çekingen bir tipti, Şimdi karşılaştığı ya da yüzüne bakan her insandan yeni ve çirkin bir öneri gelecek gibi hissediyordu.

Kısacası çok korkuyordu. di. K ramıyordu aşırı sıcağa yoryordu yapabilirdi dakikadır Jİennnk te koku Hele da Cafe elbet redeyd selamla di. — 24 — 4

Saat 15.45.. Hava çok sıcak..

Cevat Erkal tiril tiril ince keten elbisesine rağmen terden sırılsıklamdı. Koltuk altındaki kısa namlulu Smith-VVesson'dan dolayı ceketini çıka-ramıyordu.

(13)

Akşam saatine doğru caddeler biraz daha hareketliydi. Havadaki aşırı nem herkesi bezdirmişti. Ankara memur ve bürokrat kentiydi ve sıcağa rağmen insanların çoğu kravatlı dolaşıyordu. , ' J.ulia'nın elçilik kapısında görünmesine daha on beş dakika vardı.

Cevat binanın ana girişini karşı kaldırımdan gözetliyordu.

Trafik akışı hızlıydı. Elçilik binası önünde araba parkına izin verilmiyordu. Sadece elli metre kadar yukarıda, içi boş mavi bir Murat duruyordu, o kadar.

Burada tanınmadığı için rahat, izleme ve gözetleme işini kolaylıkla yapabilirdi JCş^şı kaldırımdaki spyyar çiçekçininı tP7gâhı başında, on

_dakikadır durup." çiçeklere bakan adam, onu biraz kuşkulandırrnıştL-Be}.__

—.rengi elbise giymiş,4emiz43akJ3Jjjydj^Çiçekçinin başında, ama çiçekler-, den çnk etrafla,ilgiliydi. Yabancıya da pek benzemiyöTaU

Bizim Emniyet'ten biri olabilir mi acaba, diye dlîşTTriaü'CevâT.

Polis de kızı göz hapsine almış olabilirdi. Yine de Cevat'ın meslekte koku alma duyusu çok gelişmişti, sivil de olsa polisi hemen tanırdı. , Hele izlemedeki pMaLJİstBİik-oola^en az iki kişi çalışırlardı ,

Cevat kendi bulunduğu kaldırıma bir göz âttı. Caddenin o kısmında dikkati çekecek bir şey göremezdi. Az ilerde bulvar üzerinde bir Cafe vardı, bütün masalar doluydu ve orayı kontrol mümkün değildi I elbet.

Bej renkli elbiseli adam, çiçekçinin yanından ayrıldı, ama hâlâ çevredeydi. Cadde giderek daha kalabalıklaştı..

Cevat saatine göz attı; 16'yı iki geçiyordu.

Gözleri elçilik kapısındaydı. Sonunda Julia göründü. Kavas'la selamlaştılar ve caddedeki insan selinin arasına karıştı.

Cevat ağır adımlarla karşı kaldırımdan genç kadını izlemeye başladı. — 25 —

Resminden onu tanıması kolay olmuştu.

Ortalama bir yetmiş boyunda, siyah saçlı, sallapati yürüyen, şekilsiz bir kızdı. Yabancı olarak dikkati çeken biri değildi. Okuduğu bilgilere göre mavi gözlü olmalıydı.. Sırtında sarı puantiye bir bluz, aynı renkte etek ve kapalı beyaz iskarpinleri vardı.

Cevat kadından çok etrafı kolluyordu. Mavi Murat araba hâlâ boş ve hareketsizdi. Çiçekçinin önündeki adam Tulia'ya bakmadı bile; saati-"iTTkontroredİp duruyordu süreklp-ıplli ki halkasını hptdflmakteyrii "~~

Cevat geçmiş deneyimlerine dayanarak kızın tedirgin olduğunu hemen anladı. Uyarmasına rağmen etrafıyla aşırı ilgiliydi. Sık sık arkasına dönüp bakmıyor, sanki tanıdık birini arıyordu. Caddede karşı tarafın ajanları varsa bu tedirginliği anlamamaları olanaksızdı.

Julia yine de kendisine söyleneni yaptı; sokaklarda oyalandı, bir pastahaneye girip çay içti, bir kitapçıda yeni gelen İngilizce kitaplarla sözde ilgilendi, HammoInnes'in eski bir romanının yeni baskısına göz attı ve ağır ağır zaman öldürerek buluşma yeri olan sinemaya geldi.

Bilet alırken gişe önünde yapayalnızdı.

Zaten bu Allanın sıcağında kim sinemaya gelirdi ki?.. Arkalarda bir koltuğa oturdu. Koca salonda on beş kişi ya var ya yoktu. Kendisiyle ilgilenen kimse de yoktu ama kalbi duracak gibi çarpıyordu. Işıklar karardı ve film başladı.

Perdeye bakmıyor, gözleri karanlıkta yanına yaklaşacak adamı arıyordu.

Az sonra hafif bir ayak sesiyle beraber sol tarafında bir karaltı belirdi ve usulca yanındaki koltuğa oturdu. Julia heyecandan yanına oturan adama bakamadı bile.. Ter içindeydi.

Neden sonra yanındaki adamın fısıldayan sesini duydu. «İyi akşamlar, Miss Redgrave, ben Cevat Erkal!» Julia öylesine şaşkındı ki, ağzını açmadan başını salladı.

(14)

Fısıltı devam etti:

«Korkmayın, burada güvendesiniz. Heyecanlanmanıza hiç gerek yok.» Genç kadın zorlukla yutkunarak:

«Sanırım.öyledir,» dedi. «Ama elimde değil... Böyle şeylere alışkın sayılmam. Ne yapacağımı bilemiyorum..»

— 26 —

Julia'nın sesi ağlamaklıydı..

«Cesur olmalısınız.. Size burada hiçbir şey yapamazlar.» «Kardeşime yaptıklarını biliyorsunuz, değil mi?»

«Evet, öğrendim. Unutmayın, olaylar Rusya'da oldu, burada değil.. Kılınıza bile dokunmalarına izin vermeyiz.»

Arada sessizlik oldu. İkisi de bir süre konuşmadılar.

Cevat kadının hâlâ panik içinde olduğunu sezinledi. Usulca:

«İstanbul'da size zor görevler düşecek,» dedi. «Resmi mesainin dışında arkadaşınız Eleni

Yorgopulus ve kocası ile herhalde özel yakınlaşmanız olacak. Ruslar, anladığım kadarıyla, özellikle programını bilmek istiyorlarmış.»

«Evet.. Kanımca onları ya kaçıracaklar ya da öldürmeye kalkışacaklar. Tanrım ne korkunç!.. Düşünmek bile istemiyorum.»

«Endişelenmeyin. Bu şansı onlara vermeyeceğiz.»

«Acaba başka niyetleri olabilir mi? Çünkü benimle konuşan adam, bu şüphemi söylediğim zaman, bana gülüp, 'modası geçmiş oyunlar' dedi.» Cevat Erkal da suikast düşüncesini abartılmış

buluyordu.. Hele Rusların açıklık ve Batı'ya yaklaşım politikalarının geliştirildiği şu sıralarda.. Yine de akla gelen en kötü şeyi düşünmek zorundaydılar.»

«Şimdilik o Rus ajanını gören ve tanıyan yalnızca sizsiniz. Biraz tarif edebilir misiniz bana?» «Sizinkilere verdiğim yazılı ifadede buna çalıştım. Sıradan biri işte.. Orta boylu, otuz, otuz beş yaşlarında, çekik gözlü biri.. Temiz pak giyimliydi... Kötü bir aksanla fakat oldukça iyi İngilizce konuşuyordu. Aklımda kalan öyle fazla bir yanı yok..»

«Çekik gözlü dediniz, değil mi?» «Evet.»

«Dosyadaki notlarda valizlerinizle ilgilendiği yazılı..»

«Doğru.. Uzakdoğu'ya yaptığım bir gezide satın aldığım, üzerinde ejderha motifli valizimle

ilgilendi daha çok ve İstanbul yolculuğumda bunu kullanmamı istedi.. Ben bir anlam veremedim.» «Valizin bir özelliği var mı? Gizli bölümü filan gibi?..»

«Valizi eline alıp bakmadı bile..»

Yine bir sessizlik oldu. İkisi de boş gözlerle filme baktılar... — 27 —

«Bay Erkal, durumu Türk meslekdaşlanma bildirmekle görevimi yaptım, fakat çok huzursuzum. Acaba Eleni'yi arayıp Türkiye'de gelmesine engel olsam mı?»

«Yoo, hayır! Sakın bunu yapmayın. Biz onu koruruz. Zayıf da olsa kardeşinizin kurtulması buna bağlı..»

Cevat söylediği yalandan utandı. Gerçekte DaviRedgrave'in hiç şansı yoktu. Ama bunu kardeşine nasıl söyleyebilirdi?

«Bu akşam bölüm şefimle konuşup sizi arayacağım. İzin verirseniz, ev telefonunuzu dinlemeye alacağız. Rusun sizi tekrar arayacağından eminiz.»

Juiia inlercesine, «Ne isterseniz yapın,» dedi...

«Teşekkürler Miss Redgrave... Şimdi filmi sakin sakin sonuna kadar izleyin ve sonra evinize dönün. Gece sizi arayacağım. Hoşçaka-lın!..»

(15)

Milli İstihbarat Teşkilatı'nın merkezi binasında yoğun bir çalışma trafiği göze çarpıyordu. Koridorlarda alışılmışın dışında bir hareket vardı.

Cevat, General Akif Erdem'in kapısını hafifçe vurdu. «Buyrun!»

Genç adam duvarları ahşap kaplı, iyi döşenmiş, aydınlık odaya girdi. Paşa'nın gösterdiği koltuğa oturdu.

«Paşam, bir ricam olacak. Son on gün içinde Ankara'ya gelen Rus Diplomatik Misyon mensuplarının bir listesini Emniyet'ten ister misiniz?»

«Emniyet'e ve Dışişleri'ne sordum bile.. Ne Ankara'ya, ne de istanbul'a resmi görevle gelen kimse yok. Bu iş için sızdırılmış bir ajan düşünüyorsun, değil mi?»

«Evet efendim... Gerçekten bir suikast olayı ile karşı karşıya isek, bildiğiniz gibi, bunu KGB'nin İllegaller Müdürlüğü üstlenir. Dış Operas-

— 28 —

yonlar Baş Müdürlüğü, kendi içinde müdürlüklere, özel bölümlere ve olağan servislere ayrılmıştır. Sıradan KGB ajanları, diplomat paravanı altında çıktıklarında genellikle Bölge Servislerinden gelirler. Bu kategorideki ajanlar dışarıda görev aldıklarında bunlara PR görevlileri denir, bunlar ufak tefek bilgiier iletir, yararlı ilişkiler yaparlar, teknik yayınları filan izlerler. Ama birinci Baş Müdürlüğün en önemli bölümü İllegaller veya S Müdürlüğüdür. Bunlara bölge sınırı yoktur.

İllegallerdeki uzmanlar, illegal ajanları eğitirler, çalıştırırlar. Yeraltına girenler, daha derin paravanı olanlar, sahte kimlik taşıyanlar, gizli görevlerle yükümlü olanlar hep bu kategoridendir. Bunlar yalnızca özel planları uygularlar, ya o ülkenin kendi adamlarını eğitip kullanırlar ya da eski Sovyet blokundan gelme bir illegali kusursuz paravan kimlikler altında devreye sokarlar. Ben, bu iş için mutlaka bir S görevlisinin Türkiye'ye sokulduğuna inanıyorum, ingiliz sekreter ile görüşen böyle bir S görevlisi olmalı. Belki de birkaç kişiler ve işin gereği İstanbul'da üstleniyorlar...»

«Evet, olabilir.. Doğru düşünüyorsun.. Turist ya da başka milletin mensubu olarak, iş gezisi filan gibi bahanelerle yurda sızdılarsa, halimiz kötü demektir. Bizi çok uğraştıracak. Bulunması çok zor...»

«Paşam az evvel İngiliz sekreterle görüştüm.» «Aferin sana! Yeni bir şey öğrenebildin mi?»

«Bir sinemada buluştuk... Korku ve panik içinde... Bu kızdan yarar-lanamayız.^HeoınJbirjTata yapabilir. Aklıma bir çözüm geliyor; acaba ingilizlerle görüşüp, onun yerine bizden bir arkadaşı protokol memure-_si olarak görevlendirebilir miyiz?.. Siz ne dersiniz?..»

Paşa bir an durakladı.

«Fena fikir değil.. Hatta çok cazip bir düşünce.. Hedefle nişancı arasına bir adamımızı sokmuş oluruz. Ben bu işi hallederim. Şimdi Dışişlerini Bakanlığı'nı arayıp Müsteşar'la beraber

Büyükelçi'den bir randevu alırım. Olayın ciddiyeti karşısında onların da itiraz edeceklerini sanmıyorum. Bu işe uygun bir de eleman bulurum...»

«Sağolun Paşam. Yarın sizi arar, durumu öğrenirim...»

Cevat Erkal odayı terketti. Paşa derin bir düşünceye daldı ardından.

Teşkilatta böylesine tehlikeli görevi yüklenecek, Julia Redgrave niteliğinde bir eleman var mıydı acaba?

— 29 —

Aynı akşam Cevat Erkal, Julia Redgrave'i evinden telefonla aradı. Her zil sesi genç kadının yüreğini hoplatıyordu.

«Hello.»

«Ben Cevat Erkal. Nasılsınız?» «Teşekkürler Bay Erkal.»

«Size söylediğim gibi telefonunuzu dinlemeye aldık. Şimdi Rusun sizi aramasını bekliyoruz.» Genç kadın titreyen sesiyle:

(16)

«Bir daha karşılaşmayacağımızı söylemişti ama otel rezarvasyonu için arayacağını sanıyorum,» dedi.

«Mutlaka arayacaktır. Telefon edince ses kayıtlarını da elde etmiş olacağız. Eviniz şu anda yedi memurumuz tarafından gözaltında. Uçan kuşu kontrol ediyoruz.»

«Sağolun Bay Erkal, beni rahatlattınız..»

«Görevimiz Miss Redgrave, iyi geceler efendim!» D

Saat 23'e geliyordu.

Julia açık camdan dışarıya baktı. Gözü uyku tutmuyordu.

Gecenin aşırı sıcağına rağmen titredi. KoHarını üşüyen vücuduna sarıp, alnını pervaza dayadı. Sokak boş, dışarısı sakindi..

Ve dışarıda gecenin karanlığında, görünmeyen yedi kişi kendisini korumak için bekliyordu. Dinlenmeye ihtiyacı vardı.. Bir ılık duş alıp, yatmayı düşünmüştü ki, yine telefonun zili çaldı. Korkudan sıçradı. Boş bulunmuştu.

İçini tarifsiz bir heyecan kapladı. Bir önsezi arayanın mutlaka o olduğunu söylüyordu. Zilin beşinci çalışında telefonu kaldırdı.

«Hello!»

Sessizlik.. Cevap gelmiyordu. Bir daha «Hello!» dedi..

Neden sonra, artık tanıdığı o bozuk aksanlı ses: «İyi geceler Miss Redgrave!» dedi.

Julia'nın nutku tutulmuştu sanki. Heyecandan konuşamıyordu. Boğazının kuruduğunu hissetti. Kekeledi, zar zor:

— 30 —

«İyi geceler..» diyebildi.

«Umarım, sizden istediklerimi yapmışsınızdır..»

«Evet.. Yunan misyonunun da Hilton'a yerleşeceğini öğrendim. Ben bizim gruptan iki gün önce İstanbul'a gideceğim. Kişisel bir iş bahane ettim. Adıma da aynı otelde rezervazyon yaptırdım. Cuma günü Türk Hava Yolları ile saat 14.30'da uçacağım.»

«Güzel! Bir arkadaşım İstanbul'da sizi bulacak. Bundan sonra gereken talimatı ondan alacaksınız. Tabii, bu görüşme ve telefon konuşmalarımızı, büyük titizlikle herkesten sakladığınıza eminim.» «Hiç şüpheniz olmasın. Zaten başka şansım yok.»

«Size de, kardeşinize de bol şanslar dilerim. İyi geceler MissL» Telefon kapandı.

Julia neredeyse yığılacaktı. Kısa bir konuşma olmuştu, ama elinden geleni yapmıştı işte...

Aynı anda MİT'in teknik uzmanları ellerine geçen kısa konuşmanın tetkik ve analizi için bandı özel laboratuvarlarına göndermek üzere harekete geçiyorlardı.

6

Cevat Erkal, MİT'te çabuk sivrilmiş, genç, çalışkan ve başarılı bir elemandı. Teşkilat içinde çok sevilirdi. Kısa zamanda İstanbul bölge müdürlerinden biri olmuştu. -S4yasaJ=BlgJİ£r_JrjJiü^^ işJkjgrliğindea-sonra~Teşkilat^^ira3J§31-C|tuz yaşlarında sarışın, yakışık]? bir gençti. Sırım gibi bir vücudu, her türlü spora yatkınlığı vardı.

O sabah misafir kaldığı MİT lojmanında erken uyandı. Gece iyi uyuyamamıştı. Traş olup, dişlerini fırçaladı, giyindi. Saat 9'da Erdem Paşa'yı görecekti. Kendisine tahsis edilen arabayla Yeni

Mahalle'deki Merkez'e yollandı.

Kapıyı vurup, amirinin odasına girdiğinde saat tam dokuzdu. Rahmetli babası General Erdem'in komutanıydı. Ordunun çeşitli kademelerinde birlikte hizmet görmüşlerdi. Akif Erdem sonra Akademi'ye gitmiş kurmay olmuş, ama babası nedense bu şansını kullanmamıştı. Cevat kendisini gerçek bir amca gibi sever ve sayardı.

(17)

Generalin odada yanlız olmadığını görünce bir an durakladı.

Masanın karşısındaki büyük maroken koltukta olağanüstü güzel bir kadın oturuyordu. Öylesine güzel ve havalıydı ki, ister istemez bir an, hayranlık dolu bakışlarıyla şaşkınlığını belli etti, sonra utanıp, önüne

baktı.

Bu şaşkınlığı gülümseyerek görmezliğe gelen Erdem Paşa: «Gel bakalım Cevat,» dedi. «Sizi tanıştırayım.» 'Genç adam ayakları dolanarak bir iki adım attı. «Bu güzel kız, kuzinim Nilgün'dür. Babası Emrullah Sadi Koçman dayımdır. Elçilikten emeklidir. Adını duymuşsundur.» «Evet efendim.» diyebildi.

İki genç el sıkıştılar. Cevat, Paşa'nın gösterdiği koltuğa ilişti. Sanki bu an, geleceğinde önemli olacak bir dizi olayın başlangıcıy-mış gibi bir duyguya kapılıyordu. Gözlerini amirine çevirmiş, mümkün olduğu kadar, genç kıza bakmamaya çalışıyordu. Saygılı bir sesle:

,___«Paşam, galiba sizjjjygyn olmayan bir saatte rahatsız ettim,» dedi.

«Hafwmefefld4yİQQQiüşJTieniz bittikten sonra sizi ararım.» Erdem Paşa tok sesiyle: «Yok, yok, tam zamanıdır.» dedi.

«Önce sana şunu söyleyeyim. İngiliz Büyükelçisi Sir Hugh Bar-nes'la dün görüştük. Sekreterle ilgili önerimize olumlu baktılar. Kızı şimdilik geri hizmete alacaklar. NATO toplantıları boyunca elçilik binasından ayrılmayacak, daha doğrusu saklanacak. Onun yerini bir ajanımız alacak. Sir Barnes bunu da onayladı..»

«Bu güzel haber Paşam,» dedi Cevat sevinçle. «Demek bizimle işbirliği yapacaklar.»

Paşa yüzünü buruşturarak:

«Buna pek işbirliği denilemez, şey., şey..» diye geveledi ağzında. Cevat, Paşa'nın cümlesini tamamlamaktan çekinerek:

«Yoksa Miss Redgrave'in yerine başka birini mi önerdiler?» diye sordu. Akif Erdem gülen bakışlarını karşısında oturan güzel genç kıza çevirdi. Sonra kelimelerin üzerine basa basa, tok ve kalın sesiyle:

«Hayır, kimseyi önermediler,» dedi. «Onu ben buldum. Az önce beraber çalışacağın yeni

ajanımızla tanıştın. Nilgün «Havyar Dosyasında sana yardımcı olacak. Yani, yeni Julia Redgrave.» — 32 —

Cevat Erkal donakaldı.

«İş deneyimi hiç yok,» diye devam etti Paşa. «Ama aradığımız bütün niteliklere sahip. Babasından izin alıncaya kadar akla karayı seç-I tim. Dayım 'olmaz' deyip durdu... Deneyimsizliğine rağmen, özelliklerini öğrenince, sen de seçimimdeki isabeti kabul edeceksin.»

Cevat'm şaşkınlığı hâlâ geçmemişti.

Olamazdı. Böylesine tehlikeli ve ciddi bir operasyonda, bu denli I deneyimsiz ve amatör bir kadın çalışamazdı.

Paşa'yı çaresizlikle süzdü. Şaşkınlığını yenememişti.

Ama emre itaati bilirdi, Öyle yetişmişti. Paşa bu işe bir amatörü uygun gördüyse, mutlaka bir bildiği vardı.

«Şimdi Nilgün'le brifing odasına geçin ve dosyayı birlikte inceleyin. Haydi bakalım, ikinize de inanıyor ve güveniyorum. Yüzümü kara çıkarmayın!»

D

Emir emirdi.

Cevat sıkıntısını belli etmemeye çalıştı. İki genç odada baş haşaydılar. Rahat koltuğa gömülen Nilgün Koçman titizlikle dosyayı inceliyo-du..

Cevat içinden, acaba okuduklarından ne anlıyor, diye düşündü.

Bir 'Sosyete Gülü' demek casusluk oynayacaktı. Dosyayı tutan bakımlı, ince parmaklı, tırnakları kırmızı ojeli narin ellere baktı

(18)

Kesinlikle hayır diye düşündü Cevat.

Nilgün Koçman'dan mükemmel bir ev kadını, başarılı bir manken, üstün bir aktris ya da

kokteyllerde boy gösteren dernek başkanı, iş kadını filan olabilirdi. Ama bir operasyon ajanı asla... istese de istemese de karşısındaki iş arkadaşını tanımak zorundaydı.

Genç kız dosyayı okurken, Cevat da onu tetkike başladı. Boyu en az 1.70 vardı, belki biraz daha da uzun. Alışılmış Türk ölçülerinin üstünde yani. Gözleri utanarak, bacaklarına takıldı. Karşısında bacak bacak üstüne atmış, göz hapsine alındığından habersiz, dalgın oturuyordu. Doğrusu sütun gibi bacakları karşısında her erkek heyecanlanırdı.

— 33

Havyar Operasyonu / F: 3

ç\)- Siyah parlak saçları, gri, yeşil, mavi karışımı renkli gözleri vardı. Sanki ^y uskumru balığının sırtı gibi.. Gözleri öylesine etkileyiciydi ki, insan uzun f^süre içlerine bakamıyordu. ,-' Görmemişti. Hayatında hiç bu kadar çekici ve güzel bir dişi görme-

^jnişti. Bunu içtenlikle itiraf edebilirdi.

Nilgün Koçman dosyayı sonuna kadar okudu. Dudaklarında hafif bir gülücükle merak dolu bakışlarını Cevat'a çevirdi: «Ne dersiniz, bu işi becerebilecek miyim?»

«Hiç sanmıyorum,» dedi Cevat. Sonra bir öksürdü. Galiba cevabı biraz ölçüsüz olmuştu, sözünü yumuşatmak için: «Yani, bir amatör için çok zor,» diye ekledi. Genç kızın yüzündeki gülümseme alaycı bakışlarla yer değiştirdi. «Babam hariciyeciydi. Dışişlerinin her kademesinde çalıştı. Ben anasız büyüdüm. Dolayısıyla resmi protokol ve resepsiyonlarda hep babama eşlik ettim. Dosyada gösterilen ve bana görev olarak verilen protokol memurluğu benim için çok sıradan bir görev.» Cevat kısaca: ' •

«Yaa.. Bu çok iyi,» dedi.

Genç kız üstlendiği görevin tehlikesini anlamıyordu herhalde. «Sanırım, yabancı bir dil

biliyorsunuz?» Nilgün'ün yüzündeki alaycı görünüm daha da arttı.. «Arnavutköyü'deki Amerikan Koleji'nden mezun oldum. Ayrıca Fransızca, İtalyanca, Rumca, İspanyolcayı da ana dilim kadar konuşabilirim.. Latince bilim kitapları okuyabilirim. Yüksek öğrenimimi Sor-bon'da sosyoloji üzerine yaptım. İngiliz edebiyat tarihi üzerine doktoram var. Bilmem bu kadarı sizin için yeterli mi?» Cevat önüne bakarak: «Estağfurullah,» dedi. «Olağanüstü bir eğitim görmüşsünüz.» Utanmıştı. Ne çare, kız kendini anlamıyordu. Sorun, dil ya da eğitim değildi. Tehlikeli işti. Dört gün boyunca «kurban»\n yanında olacaktı. Hedef gibi.. Kısacası bir amatörün işi değildi.

Dayanamadı:

«Nilgün Hanım, beni galiba yanlış anladınız. Yeteneklerinizi hafife almak istemedim. Görev son derece ciddi. Hayatınız her an tehlikede

— 34 —

ıbilir. Sizi bir ajan olarak eğitecek zamanımız yok. Beni bağışlayın, ıa şahsen, bu işte deneyimli bir erkek arkadaşın görev almasını ter-

ı ederdim.» dedi. Genç kızın kaşları çatıldı. Sinirlendiği belli oluyordu. Sakin bir ses- «Silah taşıyorsunuz değil mi?» «Gayet tabii.» «Bana verebilir misiniz?»

Cevat bir an duraksadı. Sonra yavaşça koltuk altındaki kılıfından mith-VVesson'unu çıkarıp, namlusundan tutarak genç kıza uzattı...

Çekinerek:

«Dikkat edin, doludur...» dedi.

Nilgün Koçman silahı usta bir tutuşla kavradı; topunu çevirip, birer >irer mermileri boşalttı, namluyu dikip kontrol etti, elinde tarttı, sonra 'eniden mermileri itina ile kovana yerleştirdi, silahı doldurdu.

Cevat karşısındaki güzel kızın tabancayı ustalıkla boşaltıp doldur-nasını şaşkınlıkla seyretti. Silaha enikonu yatkınlığı belliydi.

(19)

«1991 ve 1992'de iki kere üst üstte Brüksel'de kadınlar arası havalı abancalarda şampiyonluğum var. Babamın beylik tabancası da uzun lamlulu bir Smith-VVesson'du. Onunla da çok atış yaptım. Ama küçük japlı bir Baratta'yı tercih ederim. Daha kadınsı bir silahtır.»

Sonra Cevat Erkal'ın şaşkın gözlerinin içine bakıp, vurgulayarak: «Öyle değil mi?» dedi.

Cevat neredeyse küçük dilini yutacaktı. Şaşkınlığı bir yana, utan- rııştı da.. Yine de ısrar etti:

«Kim bilir, belki de karete de kuşak sahibisinizdir?» «Evet, bildiniz.. Denemek ister misiniz?»

Cevat bu defa içtenlikle bir kahkaha atarak:

«Yooo, hayır,» dedi. «İnanıyorum. Doğrusu, beni utandırdınız..» Genç kızın yüzünde belirli bir rahatlama oluştu.

«Artık Havyar Dosyası'nı biliyorsunuz,» dedi Cevat. «Bu operasyon şimdilik çok gizli tutuluyor. Şu andan itibaren bizim kilit adamımız olacaksınız.»

«Evet, öyle görünüyor. Elimden geleni yapacağıma emin olabilirsi- niz.»

— 35 — Sustular.

Cevat bir an düşündü; acaba duyguları yüzüne vuruyor muydu?» Hayatında bu kadar çekici bir kıza rastlamamıştı.

Frenklerin seksapel dedikleri cinsel albeni tümüyle kızda toplanmıştı. Yaşamında ilk kez, karşı cinsten biri kendisini böylesine etkiliyordu. İçinde bir şeylerin kıpırdadığını hissetti, şimdiye kadar hiç duymadığı.. Üstelik salt fiziksel bir heyecan da değildi bu...

Yoksa âşık mı oluyordu?.. Hem de yarım saat içinde?.. Zorlanarak kendini toparlamaya çalıştı:

«Size Hilton Oteli'nde yer ayıracağız. Gerçek kimliğinizi İngiliz dostlarımızla yalnız Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürü Soner Emre bilecek, il protokol müdürüne bile söylemeyeceğiz.» «Anladığım kadarıyla, Rus ajana ve size günlük rapor vereceğim!»

«Beni bulamadığınız anlarda İstanbul'daki yardımcım Semih'i göre- -bilir ya da arayabilirsiniz. Size bazı telefon numaralan vereceğiz, günün yirmi dört saati bu telefonlarda bize ulaşabilirsiniz. Ayrıca tanımadığınız -memurlarımız gece gündüz sizi kollayacak ve izleyecekler. Elimizden geldiği kadar güvenliğinizi sağlamaya çalışacağız, ama yine de her an tehlikede olduğunuzu bilmenizi isterim...» «Göreve ne zaman başlayacağım?»

«Bu kadar gizli bilgiyi öğrendiğinize göre, başladınız bile. Şu andan sonra MİT'in emrindesiniz..» «Ohh, çok heyecan verici.»

Cevat'in endişeli gözleri, genç kızın bebek kadar güzel yüzüne çevrildi. Üstlendiği işin heyecanını büyük bir coşkuyla yaşayan tam bir

amatördü.

Nilgün birden aklına bir şey gelmiş gibi kaşlarını çatıp yüzüne çok yakışan bir şaşırmışlıkla sordu:

«Anlayamadığım bir nokta var.. Yerine geçtiğim^Juila'yı Rus ajan gördü, yani onu tanıyor.. Her ne kadar konuşmalarında bir daha karşılaşmayacaklarını söylüyorsa da -ki buna inanmak pek mantıklı değil-İstanbul'da biraraya geldiğimizde benim Julia olmadığımı anlayacak ye bütün plan bozulacak. Üstelik ben onu tanımayacağım, belki de-farkına bile varmayacağım o zaman ne yapacağız?» Cevat bir an kızın yüzüne baktı:

«Buc bilmiyoruz operasyor Ankara be onun işidiı

(20)

zorundayı; İstanbul'd. «Peki, Cevat _«DjJn_ kuracak a\ —.zLj^teJaı __tanıyacak.,

. ğini, saatj; nalde onuı Nilgur misti. «Anlat yan, hiç gi «Nilgü düzenl&nd na katılan_ sorunudur, gibi.. İkine halkası, dit lik demir pı «Demi «Perd< Genç «Saçrr yi, nasıl @lı olursa ya \ bu tip yanlı «Bir di — 36 —

«Bu olasılığı hesaba kattık. Rus ajanın bu işteki rolünü henüz tam bilmiyoruz. Düşündüğünüz gerçekleşirse, o anda deşifre olacaksınız ve operasyondaki rolünüz bitecek. Fakat Rus ajan belki de yalnız planın Ankara bölümünde görevli olabilir. Yani, Julia ile ilk kontağı kurmak onun işidir. Sanırım, o görevini bitirdi. İstanbul'da yeni ajanlar aramak zorundayız. Nitekim Julia ile son telefon görüşmesinde 'yeni talimatları istanbul'daki yetkili ajanımızdan alacaksınız' diyor.»

«Peki, ya İstanbul'daki adamları da Julia'yı tanıyorsa?» Cevat derin bir nefes aldı, bir an daldı.

_«D_ün gece bu noktayı çok düşünolürn^.Julia ilejstanbul'da ilişki

„ kuracak ajanın onu tanımadığına eminim. Hatırlayın, ejderha motifli vali- _._zL jşte tanıtma aracı o.. Ajan, Julia'yı havaalanında o bavul vasıtasıyla tanıyacak.. Çok da kolay.. Sekreterin İstanbul'a hangi vasıtayla gelece- ğini, saat kaçta havaalanında olacağını biliyorlar, istanbul yetkilisi termi- nalde onunla ilişki kuracak.»

Nilgün KöçTman"dWâk"büktü. Bu düşünce ona pek akıllıca gelmemişti.

«Anlamıyorum, niye?.. Neden Julia'yı tanıyan biri değil de, tanımayan, hiç görmemiş bir ajan?» «Nilgün Hanım, bu tip operasyonlara henüz çok yabancısınız, nasıl düzenlendiğini bilemezsiniz. Ekip işi çok önemlidir: -Ernifiim opexaayoj_ na katılan Rus ajanları bile birbirlerini tanımı\orlardır. Bu, bir güvenlik sorunudur, yani operasyonun selameti bakımından. Zincirin halkaları gibi.. İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma bir güvenlik sistemi.-Zinciria_bJr halkası, diğerini tanımaz. Hâlâ geçerliliğini koruyan bir sistemdir. Üstelik demir perde ülkelerinde çok sık kullanılırdı.» «Demir perde mi?.. Artık böyle bir perde yok sanıyordum,.»

«Perde yıkıldı, ama enkazı bizce hâlâ duruyor..»

(21)

«SaçmaL Pek anlamsız geldi bana.. Böylesine ciddi bir buluşmayı, nasıl olur da işaretli bir valizin görülmesine bağlarlar? Ya bir aksilik olursa ya valiz bagajdan çıkmazsa, o zaman ne olacak? Biliyorsunuz, bu tip yanlışlıklar hava yollarında sık sık oluyor.»

«Bir düşünün; Rus ajanın o valiz için ısrarının başka bir nedeni ola- — 37 —

bilir mi? Yalnızca bir tanıtma vasıtası o.. Aklınıza başka bir şey geliyor mu?..»

Dudak büktü genç kız, cevap vermedi. Odayı sessizlik kapladı.

Nilgün ilk kez Cevat Erkal'ın yüzüne dikkatle baktı. Onu tartarak, beyninde değerlendirerek... Yakışıklı yüzü çok yorgun görünüyordu. Uykusuzluktan olduğumu sandığı morluklar vardı göz altlarında. Uzun boylu, yakışıklı bir gençti.. Havalıydı da.. Modern kesimli uzun saçları, yüzüne yakışan sarı bıyığı

vardı.

Acaba evli miydi?.. Elinde olmayan, kadınsal bir merakla parmaklarına baktı. Halka yoktu. Ciddi görünüşlü, yerini dolduran, insana güven telkin eden biriydi. Galiba biraz da ukala... Dayanamadı: «Yorgun görünüyorsunuz,» dedi.

Cevat güldü:

«İki gecedir doğru dürüst uyuyamıyorum, ayrıca çok açım.»

«Aç mı?.. Peki, öğle yemeğini birlikte yemeyi önersem ne dersiniz?..» Cevat'm gözleri parladı.

«Bir hanımdan geldiği için biraz yadırgarım, ama size hayındiyeT, ___m£m~»—

Mutlulukla gülümsedi Nilgün..

İçinde tomurcuklanan sevincin nedenini kendi de pek kestiremiyor- du.

«Annemin ölümünden sonra babam çok sarsıldı. Ben o sıralarda kolejde yatılı okuyordum. Yazları babamın çalıştığı ülkelere giderdim. Sıkıntılı senelerdi. Üniversite yıllarım Paris ve Londra'da geçti. Babam Madrit'te, Bonn'da, Atina'da, Brüksel'de görevliydi. Elimden geldiğince onu yalnız

bırakmamaya çalıştım. Annemi deli gibi severdi, onu kaybettikten sonra kendini işine verdi. Sağlığı kötüye gidiyordu. Ankara'da bir dairemiz, Çengelköyü'nde büyükbabamdan kalma bir yalımız vardı. Boğaz'in rutubetli havası babamın sağlığına iyi gelmiyordu, emekli olduktan sonra Ankara'da yerleşmeyi tercih etti..»

— 38 —

Nilgün Koçman sosyetik havasına, züppe görünüşüne rağmen sağduyulu ve sokulgan bir kızdı. . Renkli yaşamı ve belirgin maddi olanaklarına göre alçakgönüllüydü de..

Cevat o konuşurken, gözlerinin derinliklerine bakarak, büyük bir keyifle ve tatlı tatlı dinliyordu. Mutluluk içinde olduğunu hissetti birden; sanki karşısındaki iş arkadaşı değil de flört edip, yemeğe çıktığı kızdı.

Sheraton Oteli'nin lüks salonunda yemek yiyorlardı.

Ortam kibar ve nezih, dekor göz alıcı ve Cevat adeta bulutların üstünde sayıyordu kendini, başka bir dünyadaymış gibiydi.

Yıllardır böylesine hoşuna giden bir kızla yemeğe gitmediğini farketti birden. Hep işiyle haşır neşir olmuştu. Yorucu, yıpratıcı, bezdirici işiyle. İzlemeler, kovalamalar, brifingler, gece nöbetleri, raporlar, yorgunluklar.. İki yıldır yıllık iznini olsun kullanamamıştı. Ama bu yemek, evet bu yemek yaşam tarzının hiç de normal olmadığını hatırlatmıştı birden. Dinlenmeye, tatil yapmaya, gezmeye ihtiyacı vardı; galiba iki yıldan beri ilk defa bir kızla yemeğe çıkıyordu..

Daha da ötesi içinde tarifsiz bir mutluluk, huzur, ruhunda bir kımıldanış başlamıştı... Sebep de karşısındaki kızdı..

Birden damdan düşer gibi: \ «Ne kadar güzel gözleriniz var,» dedi.

(22)

Nilgün iltifat konu olan gözlerini genç adamın beğeni dolu gözlerine dikti. Hiç sesini çıkarmadan baktı. Sanki karşısındakini tartıyormuş gibi.. Yüzünde memnun ya da tedirgin hiçbir belirti olmaksızın.. Taş gibi...

Cevat'ı ter bastı..

Münasebetsiz bir laf ettiği duygusuna kapıldı, çabucak toparlanıp:

«Affedersiniz, kompliman için söylemedim,» dedi. «iltifat da etmedim. Gerçekten gördüğüm en güzel-gözler bunlar."Sakın beni yanlış" anlamayın, bir an aklıma geleni söyledim işte. Herhangi bîr art niyet taşımadan..» ~~~

Yutkundu ve sustu.

Karşısındaki memuru olmasa böyle-bir itirafta bulunması son dere- — 39 —

ce olağandı. Başka bir ortamda memuruna asla böyle bir iltifatta bulunmazdı. Kendi kendini de aldatmamalıydı.

O cümleyi gerçekten genç kızın gözlerini çok beğendiği için söylemişti. Patavatsızca olsa bile.. Başını önüne eğdi, tabağındaki etini kesti, ağzına attı. Sonra ciddi

ciddi, tekrar kızın yüzüne baktı.

Kızın yüzündeki taş gibi donukluk devam ediyordu yine. Yemek yemeği bırakmış garip garip Cevat'a bakıyordu.

Söylediğine bin pişman oldu Cevat.. Acaba çok mu münasebetsizlik etmişti? Oysa bir an içinden gelen gerçek beğenisini dile getirmişti.

Belki doğru değildi söylediği, ama kızın gösterdiği tepki de hiç uygarca değildi doğrusu...

Nilgün Koçman birden kahkaha attı. Yüzünü sevimli, mutlu, coşkulu bir sevinç kapladı. Kahkahası bile ölçülü olmuştu. Çevredeki masaların rahatsız olup, başlarını çevirip bakmayacakları fakat Cevat'in kulaklarında çınlayıp onu coşturmaya yetecek kadar ölçülü...

«Âlem bir insansınız Cevat bey,» dedi. «Düpedüz beni beğenip kompliman yaptınız, sonra da utanıp, bunu saklamaya çalıştınız. Oysa, utanacak hiçbir şey yoktu. Madem beni ya da sizin

deyişinizle -gözlerimi- beğendiniz, bunu açıklamanın ne sakıncası var ki? Bizler yetişkin insanlarız, beğendiyseniz açıkça söyleyin. Zaten bana duyduğunuz ilgiyi daha Erdem Paşa'nın odasına ilk girdiğiniz anda anladım.» «Ne diyorsunuz?.. O kadar belli oldu mu?» «Hem de nasıl.. Adeta şaşkınlıktan ayakta sallandınız..» Cevat kıpkırmızı oldu. Yüzüne kan hücum etti. Beğenisinin böylesine anlaşılacağını tahmin etmemişti. Bu daha kendisine bile itiraf etmediği gerçekti. Başını salladı, söyleyecek bir şey bulamadı. Dayanamayıp

gülümsedi:

«Beni utandırdınız^»

«Galiba.. Ama, isteyerek yapmadım. Öyle şaşkın haliniz vardı ki, •hoşuma gitti..».

Cevat kekeledi:

«Şey.. Nasıl söylesem. Ben sanırım.. Galiba, yaşıma göre..» değil fakat larda yine göreve ğini 40 —

«Genç hanımlarla ilişkide pek deneyimli değilim diyecektiniz, öyle değil mi?» «Evet... Aynen öyle..»

Nilgün Koçman, Cevat'ın mahcup yüzüne baktı:

«Biliyor musunuz, siz sanki bu devrin insanı değilsiniz.. Romantik çağdan kalma gibisiniz. Şövalye ruhlu, soylu^hjLzaman kadınları korumayı görev.sayan, kibar ve ince biri,.»_

Referensi

Dokumen terkait

Sehubungan dengan Evaluasi Penawaran dan Evaluasi Kualifikasi Pengadaan Jasa Konstruksi Paket Pekerjaan Rehabilitasi Turap Stadion Patih Gumantar Kab.. Tempat :

51 Lebih lanjut, dikatakan bahwa proses pertukaran tersebut tidak hanya terbatas pada hubungan antara orang-orang atau masyarakat yang saling menyukai satu sama lain,

Ang titik o ltra ay sagisag sa isang Ang titik o ltra ay sagisag sa isang tunog sa pagsasalita. Binubuo ito ng tunog sa pagsasalita. Binubuo ito ng patinig at ng mga katinig.

[r]

Dengan demikian hipotesis pertama penelitian yang menduga bahwa integrasi pada aspek koordinasi yang menyangkut faktor personal, departemen, organisasi dan eksternal

UNIT LAYANAN PENGADAAN (ULP) PROVINSI NUSA TENGGARA TIMUR POKJA PENGADAAN PERALATAN DAN SARANA RUMAH SENTRA KEMASAN.. DI

Peraturan Pemerintah Republik Indonesia Nomor 66 Tahun 2010 tentang Perubahan Atas Peraturan Pemerintah Nomor 17 Tahun 2010 tentang Pengelolaan dan Penyelenggaraan

Exanthem subitum mempunyai nama lain Roseola infantum, Sixth disease dan Campak bayi merupakan suatu penyakit jinak pada anak-anak yang biasanya terjadi pada usia kurang dari