Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Milli Mücadele'nin başlangıcından:
sonuna kadar Yozgat ve Ankara'da bulunmuş, Atatürk'ün Sivas'tan Ankara'ya gelişinde O'nu ilk karşılayan lise
öğrencileri arasında yer almıştır. Büyük Millet Meclisi'nin açılışından başlayarak, küçük bir memur olarak i l k M e c l i s t e görev yapan Hıfzı Veldet, bu arada Türkiye'nin ç o k önemli siyasal olaylarına ve ilk ulusal hükümetin . kuruluşuna tanık
olmuştur. Yaklaşık altı ay kadar Meclis'te
görev yapan Hıfzı Veldet, öğrenimini tamamlamak için bu görevinden bir süre ayrılmış, iki yıl sonra ( 1 9 2 2 ) yeniden Ankara'ya dönmüş ve ilk Meclis'teki eski görevine başlamıştır, ikinci ve "Üçüncü Meclislerden 1 9 2 9 yılına kadar Meclis'te
çeşitli görevlerde çalışan Hıfzı Veldet, bu
Meclislerce kabul edilen devrim yasalarının görüşülmesine ve Cumhuriyet'in kuruluşuna tanık olmuştur. Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun bu önemli tarihsel anı kitabını okurlarımızın ilgiyle karşılayacaklarını umarız. .
Nurer UĞURLU başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmıştır.
Dizgi - Baskı - Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Nisan 1999
İLK MECLİS
Ord. Prof. Dr.
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu
Cumhuriyet
GAZETESININ OKURLARıNA ARMAĞANıDıR.ÖNSÖZ
Kuvayı Milliye Ruhu: 70 yıl önce, 23 Nisan 1920'de An kara'da toplanan ilk Büyük Millet Meclisi, "Kuvayı Milliye Ruhu"nu temsil eden bir meclisti.
Ne demekti "Kuvayı Milliye ruhu?"
Ulusal güçlerin bütün milletçe benimsenme ve özümsen-mesinden oluşan bir ruh, ulusal bir kükreyiş demekti bu. Yu nanlılar 15 Mayıs 1919'da İzmir'e çıkmış, Anadolu'nun içle rine doğru ilerliyordu. Millet her yerde tedirgindi. Yer yer "Müdafaa-i Vatan", "Müdafaa-i Hukuku Milliye", "Vilaya-tı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk", "Reddi İlhak" gibi«türlü adlar altında dernekler kurulmuştu.
Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı ğında, direniş odaklan böyle dağınık ve güçsüzdü. Mustafa Kemal'in parolası "Kuvayı Milliyeyi âmil, iradeyi milliyeyi hâkim kılmak" idi. Bu parola Amasya buluşmasından Erzu rum Kongresi'ne, oradan Sivas Kongresi'ne ulaştı. Sivas Kongresi 'nde, yurttaki bütün müdafaa-i hukuk dernekleri "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altın da birleştirildi; "Kuvayı Milliyeyi âmil, iradei milliyeyi hâ kim kılmak" (Ulusal güçleri harekete geçirmek, ulusal isten ci egemen kılmak) sloganı Amasya'dan Erzurum'a,
rum'dan Sivas'a, oradan da Ankara'ya ulaşarak ilk Büyük Millet Meclisi'nin de parolası oldu.
ilk Meclis'in, Kuvayı Milliye ruhunu temsil ettiğini söy-lemekliğim bundandır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin birinci devresi 23 Ni san 1920'de başlayıp eylemli olarak 21 Mayıs 1923 tarihine kadar sürdü; ama hukuksal olarak İkinci Meclis'in işe başla ma tarihi olan 11 Ağustos 1923'e değin görevi bitmedi. Bu devreye "İlk Meclis" denir. Buradaki "devre" sözcüğü "se çim dönemi" demektir. Osmanlıcada buna "devre-i intihabi-ye" denirdi. Biz, görevi üç yıldan biraz fazla süren bu Mec lis'e Birinci Meclis ya da yukarıda belirtildiği gibi İlk Meclis diyoruz. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı Mustafa Kemal Paşa'nm önderliğinde bu Meclis sürdürmüş ve kazanmıştır; önemi bu yönden çok büyüktür.
Seçimlerin yenilenmesiyle oluşan İkinci Meclis, 11 Ağus tos 1923'te göreve başlayıp eylemli olarak 26 Haziran 1927 tarihine kadar sürer. Hukuksal olarak ise görevi, yeni seçim ler sonunda gelen Üçüncü Meclis'in işe başlama tarihi olan 1 Kasım 1927'ye değin devam eder.
Üçüncü Meclis'in görev süresi ise 1 Kasım 1927'den baş layıp 1 Kasım 1931'de biter.
Ben, Meclis'in ilk açıldığı gün olan 23 Nisan 1920'den 1 Ocak 1929 tarihine kadar her üç Meclis 'te türlü görevlerde bu lundum. Bunlar Cumhuriyet tarihinin en ilginç ve önemli mec lisleridir: Birinci Meclis, az önce vurguladığım gibi "Milli Mücadele Meclisi", İkinci ve Üçüncü Meclisler ise "Siyasal ve toplumsal devrim meclisleri "dir. Bu nedenle hem Milli Mü-cadele'nin başından sonuna değin bütün evrelerini hem de devrimlerin türlü aşamalarını onların içinde yaşadım.
baş-ladığrmda, o zaman "Sultani Mektebi" demlen Ankara Lise-si'nin 11. sınıfına yeni geçmiştim. Okulun tatili bitince, lise öğrenimimi tamamlamak için 5 Ekim 1920'de liseye geri dön düm. 11 ve 12. sınıfı bitirip lise diplomamı aldıktan sonra, ya ni tam iki yıl geçince, Ekim 1922'de Ankara'ya dönüp ilk Meclis'te yeniden memurluğa başladım.
Meclis 'ten uzak kaldığım bu iki yıl, birbirini izleyen rast lantılar zinciriyle, çoğunca kendi istencim dışında, beni Mil li Mücadele Anadolusu'nun türlü yörelerine sürükledi. Bu sü rüklenişin başlangıcında çok üzülmüştüm, ama Ulusal Kurtu luş Savaşı'nm etki ve yansımalarını yurdumuzun türlü yöre lerinde izlemek ve gözlemlemek fırsatı verdiği için bu olgu nun yetkinleşmemde büyük payı oldu. îki yıl içinde Anado lu'nun türlü yörelerini, dahası, düşman siperlerine çok yakın olan savaş cephesini, düşman işgali altındaki İstanbul'u gör düm, gözlemlerimi not ettim.
İlk Meclis'in hem başlangıç hem de son yılında, onun içinde görevli olarak yaşamış olmak, genç yaşta beni daha da çok olgunlaştırdı. Bu Meclis, belki de dünya tarihinde benze ri olmayan bambaşka bir ulusal kuruluştur. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın, bütün Türk ulusunu kapsayıcı olarak 19 Mayıs 1919'da Atatürk'ün Samsun'a çıkışı ile başladığını ve 9 Ey lül 1922'de İzmir'in kurtarılması ile sona erdiğini kabul eder sek, ben bu iki tarih arasındaki üç buçuk yıllık süre içinde Mil li Mücadele'ye ilişkin en önemli olayların kimi zaman tam o-dak noktasında, kimi zaman kıyı ve köşesinde, herhalde, ge rek yer gerek düşünce yönünden, her an içinde bulundum. Bu üç buçuk yıllık zaman parçasındaki yaşantılarım benim yaşa mımda normal olarak akıp geçen "yıl" ya da "ay"larla ölçü len bir yaşam süreci değil, kimi zaman saat, hatta dakikalarla bile ölçülemeyen coşku, korku, gerilim veya mutluluklarla
dolu bir yaşantılar zinciridir. Şimdi aradan yetmiş yıl bir süre geçtikten sonra bu zincirin kimi halkalarını bir kitapta derli toplu anlatmayı yararlı gördüm.
Şunu hemen belirtmeliyim ki, Milli Mücadele'ye savaş boylarında eylemli bir katkım olmadı, olamazdı; yaşım elve rişli deiğldi. Bu nedenle, yazdıklarım bir başarının öyküsü de ğil, çok önemli bir tarih döneminde Ankara, Anadolu ve istan bul'daki gözlem ve izlenimlerimin, özellikle İlk Meclis'in öy küsüdür. Bunları anlatırken, o dönemin koşullan dolayısıyla, vaktinden önce olgunlaşıp ülkemizin türlü sorundan üzerinde kendine göre bir görüş açısı edinmiş liseli bir gencin yetmiş yıl önceki gözlemlerini, ruh tazeliğini ve anlığım bozmadan, ola bildiğince doğru ve tıpkısı tıpkısına kâğıda aktarmaya çalıştım.
Şurasını önemle belirtmeliyim ki bu kitap bir yandan ilk Meclis'i bütün yönleriyle tanıtmak isteyen "bilgi verme", öte yandan da "anılanım açıklama" amacını güdüyor.
Bilginin kaynağı, TBMM'nin açık ve gizli Zabıt Ceride leri (Tutanak Dergileri), Atatürk'ün Büyük Söylev'idir (Nu tuk). Anıların kaynağı ise küçük güncelerim, o dönemdeki fo-toğraflanm, kişisel gözlem ve izlenimlerimdir. Kısacası kitap, bilgi ve anılardan oluşan karma bir nitelik taşımaktadır. Bu, doğaldır. Hem İlk Meclis'te hem de Anadolu'nun türlü önem li merkezlerinde ve İstanbul'da toplam üç buçuk yıl bulunmuş bir insanın o dönemi olabildiğince eksiksiz anlatabilmesi, an cak sözünü ettiğim iki kaynağı kullanmakla mümkün olabi lirdi. Ben bunu yaptım.
İkinci ve Üçüncü Meclisler de çok önemlidir. Ancak bu ki tabın konusu değildir; bunlar belki ayn bir kitapta ele alınabilir.
Istanbul-Göztepe, 23 Nisan 1990 Hıfzı Veldet Velidedeoğlu
İLK MECLİS'İN KURULUŞU VE TÜRLÜ YÖNLERİ /. ÌSTANBUL MEBUSANMECLÎSÎ'NİN
KAPATILMASI VE ULUSAL ANT (MİSAKIMİLLİ)
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi (yönetim kurulu) Sivas'tan Ankara'ya taşınıp bu kente çalışma merkezi olarak yerleştikten bir süre sonra İstan bul Hükümeti, Osmanlı Mebusan Meclisi'ni (Osmanlı Parla-mentosu'nu) toplamak için genel seçim yapılmasına karar ver di. Anadolu'nun düşman işgali altında bulunmayan bölgele rinde Osmanlı "intihab-ı mebusan kanunu"na (milletvekille ri seçim yasası) göre iki dereceli seçim yapılarak seçilen me buslar İstanbul'a gitmeye başladılar. Bu seçimlerde çoğunluk la Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin destek lediği adaylar kazanmıştı. Cemiyetin başkanı Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'da toplanacak olan Mebusan Meclisi'ni güven cede görmüyor, Meclis'in Anadolu içlerinde güvenli bir yer de toplanmasını istiyordu. Ne yazık ki, onun bu öngörüsüne önem verilmedi; Mebusan Meclisi İstanbul'da toplandı.
16 Mart 1920'de İngilizlerle savaş ortakları Fransız ve İtalyanlar İstanbul'u eylemli olarak askeri işgal altına alınca üyelerinin büyük çoğunluğu Anadolu'daki Milli Mücadele'yi destekleyen Mebusan Meclisi kapatıldı. Mustafa Kemal'in
yakın arkadaşlarından bir bölümü, Rauf (Orbay) Bey başta ol mak üzere, Milli Mücadele yanlısı birçok üye ve yurtsever ki şi İngilizler tarafından Malta Adası'na sürgün edilip gözaltı na alındı. Bir bölüm mebuslar da çok güç koşullar altında Anadolu'ya kaçarak Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne katıldı.
İlk Meclis'i ve Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında Anado lu ve İstanbul'un durumunu anlatmaya geçmeden önce, İstan bul Mebusan Meclisi'nden söz etmemin nedeni, bu Meclis'in vermiş olduğu en önemli karan, yani Misakı Milli (Ulusal Ant) adıyla anılan ünlü bildirgeyi vurgulamak içindir. Osmanlı Me buslar Meclisi'nce 17 Şubat 1920 tarihinde kabul edilen "Mi sakı Milli"nin, günümüzün Türkçesine çevirdiğim tam met ni şöyledir:
ULUSAL ANT
Osmanlı Mebuslar Meclisi üyeleri, devlet ve ulus bağım sızlığının; ancak haklı ve sürekli bir banşa kavuşmak için gö ze alınabilecek ödünlerin en son smınnı içeren aşağıdaki il kelere eksiksiz uyulmak koşuluyla sağlanabileceği ve bu il keler dışında bir Osmanlı devlet ve toplumunun kalımlılığına olanak bulunmadığı inancına varmışlardır:
Madde: 1 - Osmanlı ülkesinin, yalnız Arap çoğunluğun-ca oturulan ve 30 Ekim 1918 günlü Ateşkes Antlaşması'nın yapıldığı sırada düşman ordulannm işgali altında kalan bölüm lerinin yazgısı, halkın özgürce açıklayacağı olaylara göre be lirlenmelidir. Adı geçen ateşkes sınırlan içinde ise din, ırk ve soyca birlik ve karşılıklı, saygı, özveri duygulanyla dolu olan sosyal ve toplumsal haklan ile bölge koşullarına hepten
say-gılı bulunan Osmanli-Islam çoğunluğunun oturduğu toprak ların tümü, eylemli ya da varsayımlı hiçbir nedenle bölünmez bir bütündür.
Madde: 2 - Özgürlüğe kavuşur kavuşmaz halkın oylarıy la anavatana katılmış olan Kars, Ardahan ve Batum için yeni den özgürce oylamaya başvurulmasını kabul ederiz.
Madde: 3 - Batı Trakya'nın, Türkiye barışma değin askı da bırakılan tüzesel (hukuksal) durumu da ora halkının tam bir özgürlük içinde açıklayacağı oylara göre saptanmalıdır.
Madde: 4 - İslam Halifeliği'nin yeri, sultanlığın merke zi ve Osmanlı devletinin başkenti İstanbul'un ve Marmara Denizi'nin güvenliği, her türlü tehlikeden korunmuş olmalı dır. Bu ilke saklı olmak koşuluyla, Akdeniz ve Karadeniz Bo ğazları'nm ticarete ve dünya ulaşımına açık olması konusun da, bizimle birlikte bütün öteki devletlerin oybirliğiyle vere cekleri karar geçerlidir.
Madde: 5 - İtilaf devletleri ile onların savaştaki hasımla rı ve kimi ortakları arasında antlaşmalarla saptanan ilkeler uyarınca, azınlıkların haklan, komşu ülkelerdeki Müslüman halkın da özdeş haklardan yararlanmalan (koşul ve) inancıy la tarafımızdan desteklenip güvence altına alınacaktır.
Madde: 6 - Ulusal ve tutumsal (ekonomik) gelişmemize olanak sağlamak ve işlerin çağdaş bir yönetim düzeniyle yü rütülmesinde başanya ulaşabilmek için her devlet gibi bizim de gelişme koşullanm sağlamakta bağımsız ve tam özgür ol mamız, yaşam ve varlığımızın temelidir. Bu nedenle siyasal, yargısal, parasal gelişmemize engel olacak sınırlamalara (ka pitülasyonlara) karşıyız.
Saptanacak (dış) borçlanmızın ödenme koşullan bu ilke lere aykın olmayacaktır.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti Ulusal Ant'ta belirlenmiş olan sınırlar içinde kurulmuştur. Bu Ant'm önemi, Ulusal Kurtu luş Savaşı'nm amacı bakımından büyüktür.
Ancak şurasını önemle not etmek gerekir ki Osmanlı Me-busan Meclisi " Misakı Milli"yi, doğal olarak Osmanlı dev letinin ayakta kalıp yaşayacağı varsayımıyla kabul etmiş bu lunuyordu. Türkiye'de 3.5 yıl soma cumhuriyetin ilan edile ceği, Misakı Milli'yi kabul eden Osmanlı Mebusan Meclisi üyelerinden hiç kimsenin aklından geçmiyordu ve geçemez di de. Nitekim ileri bölümlerde görüleceği gibi İlk Türkiye Bü yük Millet Meclisi de kendisine hedef olarak "cumhuriyetin kurulmasını" değil, "Makam-ı Hilafet ve Saltanat'm tahlisi-ni" ve yurdun düşmandan kurtarılmasını saptamıştı.
BüyükUtku'dan (zaferden) ve İzmir'in kurtarılmasından sonra olaylar yıldıran hızıyla değişecek, gelişecek, sonunda cumuhriyete varılacaktır.
II. İLK MECLÎS"İN TOPLANTIYA ÇAĞRILMASI
İstanbul Mebusan Meclisi'nin kapatılması haberi Anka ra'ya ulaşır ulaşmaz Mustafa Kemal Paşa "salahiyeti fevka ladeyi haiz bir meclisin" (olağanüstü yetkili bir meclisin) An kara'da toplanmasına karar verdi (*) ve bu kararan 19 Mart
1920'de aşağıdaki telgrafta görülen sivil ve askeri makamla ra bildirdi.
(*) Mustafa Kemal Paşa istanbul'un löMart 1920'de işgalinden sonra Ana dolu'da almış olduğu askeri güvenlik önlemlerini Büyük Millet Meclisi'nin açı lışının ikinci günü sabahtan akşama kadar beş oturumda yapmış olduğu uzun ko nuşması sırasında birer birer anlatmıştır. (TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, Cilt 1, s. 8-30).
İllere, Bağımsız Sancaklara ve Kolordu Komutanlarına
Devlet başkentine de İtilaf devletlerince resmi olarak el konulması, yasama, yargı ve yürütme erklerinden oluşan ulu sal devlet gücünü kırmış ve Mebuslar Meclisi, bu durum kar şısında görev yapamayacağını hükümete resmi olarak bildi rip dağılmıştır. Şu duruma göre devlet başkentinin korunma sını, ulusun bağımsızlığım ve devletin kurtarılmasını sağlaya cak önlemleri düşünüp uygulamak üzere ulusça olağanüstü yetki verilecek bir meclisin Ankara'da toplantıya çağrılması ve dağılmış olan mebuslardan Ankara'ya gelebileceklerin de bu meclise katılmaları zorunlu görülmüştür. Bunun için aşa ğıda bildirilen yönerge uyarınca, seçimlerin yapılmasını yurt severliğinizden ve anlayışlılığınızdan beklerim:
1 - Ankara'da, olağanüstü yetkili bir meclis, ulusun işle rini yürütmek ve denetlemek üzere toplanacaktır.
2- Bu meclise üye olarak seçilecek kişiler, mebuslara iliş kin yasal koşullara uyacaklardır.
3- Seçimde sancaklar seçim bölgesi olacaktır. 4- Her sancaktan beş üye seçilecektir.
5- Her sancakta, ilçelerden gelecek ikinci seçmenlerle sancak idare ve belediye meclisleriyle Müdafaa-i Hukuk yö netim kurullarından; illerde, il merkez kurullarından ve il yö netim kurulu ile il merkezlerindeki belediye meclisinden ve il merkeziyle merkez ilçesi ve merkeze bağlı ilçelerin ikinci seçmenlerinden oluşacak bir kurulca belli günde ve oturum da seçim yapılacaktır.
6- Meclis üyeliğine, her parti, dernek ve toplulukça aday gösterilebileceği gibi her kişinin de bu kutsal savaşa eylemli
olarak katılması için bağımsız adaylığım istediği yerden koy maya hakkı vardır.
7- Seçimlere her yerin en yüksek sivil yöneticisi başkan lık edecek ve seçimin doğru ve yolunda yapılmasından sorum lu olacaktır.
8- Seçim gizli oyla ve salt çoğunlukla yapılacak; oylan, kurulun kendi içinden seçeceği iki kişi, kurul önünde sayacak lardır.
9- Seçim sonunda, bütün kurul üyelerinin imza edecek leri ya da kendi mühürleriyle mühürleyecekleri üç tane tuta nak düzenlenecek; bir tanesi yerinde alıkonularak öteki iki ta neden biri seçilen kişiye verilecek, öteki de Meclis'e gönde rilecektir.
10- Meclis üyeliğine seçilenlerin alacaklan ödenek, daha sonra Meclis'çe kararlaştınlacaktır. Ancak, geliş yolluklan, se çimi yapan kurulların zorunlu giderleri olarak uygun görecek leri tutarlar üzerinden her yerin hükümetince sağlanacaktır.
11- Seçimler, en geç on beş gün içinde Ankara'da çoğun lukla toplanmayı sağlamak üzere belirtilerek üyeler yola çı-kanlacak ve sonuç, üyelerin adlanyla birlikte hemen bildiri lecektir.
12- Bu telin vanş saati bildirilecektir.
Çıkma: Kolordu komutanlıklanna, illere, bağımsız san caklara bildirilmiştir.
Temsilciler Kurulu adına Mustafa Kemal 22 Nisan 1920 günü de Anadolu'daki sivil ve askersel ma kamlara bir telgrafla şu buyruğu verdi:
"Tann'mn yardımıyla Nisan'm 23. Cuma günü Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından o günden sonra bütün sivil ve askeri makamların ve bütün ulusun emir alacağı en yüksek kat bu Meclis olacaktır. Bilgilerinize sunu lur" (*)
Böylece Büyük Millet Meclisi'nin toplanması için bütün işlemler tamamlanmış oldu.
III. İLKMECLİS'İNAÇILIŞI BİRİNCİ OTURUM
Günlerden 23 Nisan 1920 Cuma. Tatlı ve ılık bir bahar günü. İngilizler ve müttefiklerince işgal edilmiş olan İstan bul'un son Mebuslar Meclisi'nden kaçıp gelebilen mebuslar la Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi Reisi Mustafa Kemal Paşa'nm genelgesi ve çağ rısı üzerine il meclislerince yerinde seçilmiş olan milletvekil leri Ankara'ya ulaştılar. O gün Meclis açılacak. Cuma nama zı Hacıbayram Camii'nde kılındı. Kurbanlar kesildikten son ra İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı.
Meclis vaktiyle İttihat ve Terakki Kulübü olarak yapıl mış olup Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıktığımız için An kara'ya kadar sokulan birkaç Fransız subayına bir süre konut olmuş, somadan, yani ikinci Meclis binası yapılınca uzun sü re Halk Partisi'nin merkez binası olarak kullanılmış bir yapı. Bugün inkılap Tarihi Müzesi olarak aynı doğrultuda görevini sürdürüyor.
O zaman bu binanın birçok bölümü henüz tamamlanma-(*) Söylev (Velidedeoğlu çevirisi, 18. Bası), s. 242
mış olduğu için ivedi olarak onanlıp tamamlanmış. Toplantı salonu küçük, mobilya adına Ankara Valüiği bürolarından, şu radan buradan derlenmiş kırık dökük bazı eşya var. Milletve killeri Ankara Öğretmen Okulu'ndan ve Ankara Sultani-si'nden (lisesinden) getirilmiş öğrenci sıralarında oturuyorlar. Bunların kılıkları, giysileri, yaşlan, düşünsel düzeyleri ve görgüleri başka başka ve çok değişik; beyaz sanklı, ak sakal lı, cüppeli, eli tespihli hocalarla pınl pml üniformalı genç su baylar; yazma veya şal sarıklı aşiret beyleri, külahlı ağalar ve kavuklu çelebilerle Avrupa'daki yükseköğrenimlerini bitirip yeni dönmüş, Batı kültürüyle yetişmiş, nokta bıyıklı, "Kuva-yı Milliye" kalpaklı gençler yan yana oturuyorlar.
İlk gün sayılan yirmiyi geçmeyen Meclis memurlan da şu radan buradan gelmiş, daha doğrusu getirilmiş. Ankara ilinin bürolanndan çağnlan memurların Abdülhamit ve Meşrutiyet dönemlerini yaşamış olanlarından çoğu, İstanbul'daki Sultan hü kümetine ve Saray'a karşı başkaldırma niteliğinde gördükleri böyle bir kurumun içine, memur kimliğiyle de olsa kanşmayı ihtiyatlı bulmamış olacaklar ki Meclis memurluğunu kabul et memişler. Okullar erken tatil edildiğinden Ankara Lisesi (o za manki adı ile Mektebi Sultanisi) ve Darülmuallimin (Öğretmen Okulu) öğretmenleri Meclis'te memurluk görevine çağnlınca koşa koşa gelmişler. Lisenin yüksek sınıf öğrendi erinden elya-zısı düzgün olan kimileri de mübeyyiz (yani resmi yazıların müsvettelerini temize çeken kâtip) olarak alınmışlar. Müdürü, öğretmem, öğrencisi, il sağlık müdürü; defterdarlık kalemi bü rosu şefi, genç dinamik Birinci Dünya Savaşı'nda uzun yıllar görev yapmış bir kurmay subayı olan başkâtipleriyle birlikte Meclis Yazı Kurulu (hey'eti tahririyesi) adı altmda birleşerek uyumlu ve ideal bir çalışma kurulu oluşturmuşlar.
İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin her yanında uyum var.
Gerçi milletvekillerinin kılık kıyafetleri değişik ve renk renk, öğrenimlerine ve yetişme ortamlarına göre düşünce yön temleri değişik, ama gönülleri ve amaçlan bir. Gerçi Meclis binası küçük ve eşyası gösterişsiz, ama dava büyük.
Bu Türk ulusunun ölüm-kalım savaşı davası. Tarihte ba ğımsızlığım hiç yitirmemiş olan Türk ulusu ya düşmanı yur dundan kovacak ve özgür yaşayacak ya da son erine kadar öle cek. Parola bu.
Gerçi silah, cephane ve düzenli ordu yok, ama Mustafa Kemal Paşa'nm önderliğinde Türk halkının birleşmiş çelik is tenci var.
Gerçi para yok, ama halkın cömertliği ve gönül zengin liği sonsuz.
Gerçi düşman bir değil, pek çok; zayıf değil, çok güçlü; ama Türk'ün kükreyişi ve bağımsız azmi daha güçlü.
Meclis'te herkes yerini almıştı. En yaşlı üye Sinop Mil letvekili Şerif Bey, Meclis'i o gün, yani 23 Nisan 1920 Cuma günü saat 14.00'te kısa bir konuşma ile açtı.
Küçük toplantı salonunun iki yanındaki dar dinleyici lo-calan ve bunlara çıkan merdivenler hiç yer kalmamacasına do lu.
Ben, toplantı salonunun, bizim kalem odasına yakın olan kapısının hemen yanındaki merdivenin alt basamağında, lo canın oturduğu direğin yanında ayakta duruyorum.
Başkanlık kürsüsünün önünde bulunan konuşmacı kür süsünün hemen önünde, daha alçak bir sırada tutanak kâtip leri ve tutanak grubu şefi, yüzleri milletvekillerine ve arkala-n kürsüye döarkala-nük olarak yerleriarkala-ni aldılar.
Bu tablo ve salondaki bekleyiş dakikaları, çok canlı bir resim, bir sinema filmi gibi, en küçük ayrıntılarına kadar bu gün de gözlerimin önündedir. Lisenin onuncu smıfindan on birinci sınıfa henüz geçmiş, on altı yaşını bile tam doldurma mış bir gencin o tarihsel andaki yürek çarpıntılarını da hâlâ duyarım.
En yaşlı üye Şerif Bey vakarlı ve yaşma göre çok dik bir yürüyüşle ağır ağır başkanlık kürsüsüne çıkıp açış söylevini okudu.
Bağılsız koşulsuz (kayıtsız şartsız) Türk bağımsızlığının Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndaki ilk ve değişmez belgesi olan bu söylevi, günümüzün diline çevirip aşağıya alıyorum:
"Saygıdeğer dinleyiciler:
İstanbul'un, geçici kaydıyla yabancı güçler tarafından iş gal olunduğu, bütün temelleriyle halifelik makamının ve hü kümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepinizce bi linmektedir. Bu duruma baş eğmek, ulusumuzun bize sunu lan yabancı tutsaklığını kabul etmesi demektir. Ancak tam ba ğımsızlık (istiklali tam) ile yaşamak için kesinlikle kararlı olan ve ezelden beri özgür ve başına buyruk yaşamış bulunan ulusumuz tutsaklık durumunu son derece sertlik ve kesinlik le reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlayıp yüksek meclisinizi oluşturmuştur. Bu yüce Meclis'in en yaşlı üyesi kimliğiyle ve Tann'nm yardımıyla ulusumuzun iç ve dış tam bağımsızlık (istiklali tam) içinde yazgısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip kendisini yönetmeye başladığım bütün cihana duyurarak Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum. Kutsal olarak bağlı olduğumuz bütün Müslümanların Halife si ve Osmanlıların Padişahı Altıncı Sultan Mehmet Hazretle-ri'nin yabancı boyunduruğundan kurtarılmasında ve
saltana-tın sürekli merkezi olan îstanbulumuz ile işgal alsaltana-tında ve tür lü kıyım ve işkence içinde nesnel ve tinsel (maddi ve mane vi) bakımdan insafsızca yok edilmekte olan zulüm görmüş bü tün illerimizin kurtarılmasında bizi başarılı kılmasını yüce Tann'dan dilerim."
Bu konuşma Türk ulusunun kendi egemenliğini artık tü müyle kendi eline aldığının ilk açıklaması ve müjdecisidir. Gerçi konuşmanın sonuna "Bütün Müslümanlığın Halifesi ve Osmanlıların Padişahı'nm düşmanm elinden kurtarılması sö zü eklenmişse de bu ek Padişah Vahdettin'in taç ve tahtım ko rumak kaygısıyla, Türk ulusunun istiklal Savaşı'nı hiçbir za man hoş görmeyen, dahası, ingilizlerle anlaşan hain bir padi şah olduğunu henüz bilmeyenleri, Ulusal Kurtuluş Savaşı'na karşı harekete geçirmemek için alınmış psikolojik bir önlem den başka bir şey değildi.
Nitekim Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Paşa, Bü yük Millet Meclisi'nin 24 Nisan 1920 Cumartesi günü yapı lan ikinci toplantısında, Mondros Mütarekesi'nden o güne ka-darki siyasal olayları ve o günkü siyasal ve hukuksal durumu Meclis'e bildiren uzun tarihsel açıklamalara arasında sözü hi lafet ve saltanata da getirerek harfi harfine şöyle demişti:
"Hilafet ve saltanat makammm tahlisine muavaffakiyet hasıl olduktan soma padişahımız ve Halife-i Müslümin Efen dimiz bir nevi cebr-ü ikrahtan âzâde (baskı ve tehditten kur tulmuş), tamamıyla hür ve müstakil olarak kendisini milletin aguşu sadakatinde (sadık bağrında) gördüğü gün Meclisi âli nizin tanzim edeceği esasatı kanuniye dairesinde vaz'ı muh terem ve mübeccelini ahzeder (alır)."
Bu sözlerin üzerindeki süslü ve yaldızlı tabaka çıkarılır sa anlamı şöyle olur: "Padişah Meclis'in ve dolayısıyla
mil-letin emrine bağlıdır, onun vereceği karara uymakla yüküm lüdür."
Meclis'in ilk günkü toplantısında gerek İstanbul'dan ge len mebusları gerek Anadolu'dan ve Rumeli'den yeni seçilmiş olan milletvekillerinin seçim tutanaklarını incelemek üzere iki komisyon seçilmiş, başka bir işlem yapılmamışta
Ulusal Egemenliğin Hukuksal Olarak Gerçekleşmesi: Meclis'in açılmış olduğu 23 Nisan Guma günü geçici başkan
Sinop Milletvekili Şerif Bey'in konuşmasıyla Büyük Millet Meclisi, ulusun yazgısma eylemli olarak elkoymuş bulunuyor du. Ancak bunu hukuksal temellere oturtmak gerekliydi.
Bu noktayı belirtmeden öne yukarıda sözünü ettiğimiz "Tetkik-i mezabit encümeni" denilen "tutanakları inceleme komisyonu" adı altında kurulmuş olan iki kuruldan kısaca söz etmek isterim. Bu komisyonlar, bir torbadan çekilen fiş lerdeki adların yüksek sesle okunması ve tutanağa geçirilme si yoluyla oluyordu. Başkan Şerif Bey'e, Mustafa Kemal Pa-şa'nm önerisi üzerine, divan kâtibi kimliğiyle Bursa Millet vekili Muhittin Baha (Pars) ve Kütahya Milletvekili Cevdet Bey yardım ediyorlardı. Ad çekme işi ve fişlerin ayrımı bitin ce, seçilen komisyon üyeleri Meclis'e bildirildi.
Birinci komisyonda, bugün'de adlan bilinen kişilerden Edirne Milletvekili Albay İsmet Bey (İnönü), Konya Millet vekili Refik Bey (Koraltan), Konya Milletvekili ve Mevlevi çelebisi Abdülhalim Çelebi Efendi; ikinci komisyonda ise An kara Milletvekili Mustafa Kemal Paşa, İkinci Meşrutiyet'te hürriyet kahramanı olarak anılan Niyazi ve Enver paşalann ar-kadaşlanndan Eskişehir Milletvekili Eyüp Sabri, Kayseri Mil letvekili Sabit ve Kırşehir Milletvekili Hakkı Behiç Beyler var dı.
Bu komisyonlardan birincisinde Albay ismet Bey'in, ikincisinde ise Mustafa Kemal Paşa'nm adlarının torbadan çıkmış olmasına o zaman şaşırmıştım. Bugün bu durumun herhalde bir rastlantı sonucu olmadığım, Mustafa Kemal Pa şa'nm daha ilk günden Meclis'e tehlikeli sızmaları önlemek için komisyonlarda kendisinin ve güvendiği kişilerin bulun masını sağlayıcı önlem almasından ileri geldiğini kabul edi yorum.
Komisyonların kurulması işi bittikten soma geçici baş kan Şerif Bey ertesi sabah saat 10.00'da toplanılmak üzere o günkü oturuma son verdi.
Liderlik niteliği, iktidar ve halk: İlk Büyük Millet Mec-lisi'nde lider-iktidar-halk ilişkisi tarihsel ve sosyal bâbmdan, tarih uzmanlarınca ayrıntılı olarak incelenmeye değer önem li bir konudur. Biz burada bu konuya, örnekler vererek değin mekle yetineceğiz.
istanbul'u alıp Osmanlı İmparatorluğu'na merkez yapan Fatih Sultan Mehmet'in şu sözü tarih kitaplarına geçmiş: "Pa dişah bir babadan doğmuş olmaklığım bir rastlantıdır, ama Pa dişah (yani ikdidar sahibi) olmaklığım rastlantı değildir."
Bu söz bize devlet başkam olmada Tanrısal gerekircilik anlayışının, "iktidar sahibi" olmada ise kişiliğin ve kişisel to-parlayıcılık ve buyurma gücünün somut örneğini veriyor.
Yalnız eski çağlarda güçlü bir padişah ya da kral olma nın değil, günümüz demokrasilerinde de güçlü bir lider olma nın koşulu bu kişisel buyurma etkinliği, derleyip toparlama ve yürütme gücüdür.
Yetiştikleri ortam, bilgi, görgü, taşıdıkları zihniyet bakı mından bhbirinden büsbütün başka, ayrı ayrı nitelikte olan mil letvekillerinden oluşmuş Birinci Türkiye Büyük Millet
Mec-lisi'ni, vatanı kurtarma ve tam istiklal kazanma amacına yö nelterek hiç çatlak vermeden yürüten giz ve kerameti, Musta fa Kemal Paşa'daki liderlik gücünde aramak gerekir.
Ancak Mustafa Kemal Paşa, liderlik otoritesini Büyük Millet Meclisi toplantılarında hiçbir zaman dokundurma yo luyla da olsa kullanmamış, tersine her zaman "Ben bu mille tin bir memuruyum" diyerek halkın ve Meclis'in emrinde ol duğunu söylemiştir.
IV İKİNCİ OTURUM VE MUSTAFA KEMAL PAŞA 'NIN ÜNL Ü ÖNERGESİ
24 Nisan 1920 Cumartesi günü sabah saatlO.OO'da yeni den toplanan Meclis, milletvekillerinin seçim tutanaklarını inceleyen komisyon raporlarını kabul etti. Daha soma söz alan Mustafa Kemal Paşa, öğleden önce ve soma, birisi gizli ola rak yapılan (*), beş oturumda, 1918 Mondros Silah Bırakma-sı'ndan (mütarekesinden) başlayarak Büyük Millet Mecli-si'nin açılmasına değin geçen zaman aralığındaki olaylara iliş kin olarak yer yer çok alkışlanan uzun ve ayrıntılı açıklama larda bulundu. Kürsüden inince, o zamana kadarki eylemleri dolayısıyla kendisine teşekkür edildiğinde harfi harfine şöy le konuşmuştur:
"Benim için dünyada en büyük mükâfat, milletin en u-fak bir takdir ve iltifatıdır. Meclisi âlinizi teşkil eden âzâyı ki-(*) 1980 yılında yayımlanan gizli tutanak dergisinin birinci cildinde, giz li oturumda Mustafa Kemal Paşa'mn, ulusal sınırlarımızı elde etmek konusun dan başlayarak sınırlarımızdaki Suriye, Irak, Kafkasya, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan'la ilgili durumlar, Fransızlarla olan ilişkiler, Yunanlıların doğrudan doğruya İngilizlere dayandığı konularında geniş açıklamaları yer almıştır.
ram bütün milletin mümessili olmak itibanyla, teveccühatını umum milletin teveccühatı gibi telakki ederim. Binaenaleyh, bu dakikada hissettiğim saadetin azametini tarif edemem. Yal nız hayatımda en zevkli bir an yaşadığımı arzetmekle kesbi mübahat eylerim. Teşekküratımı ikmal için şunu ilave etme liyim ki ben diğer milletdaşlanmdan fazla bu vatana ve bu mil lete medyun olduğum vazifeden daha fazla bir şey yapmış de ğilim. Eğer mütezahir bir muhassala varsa bunu yine milletin bana müteveccih olan enzarı itimadına medyunum ve millet esas olduktan soma her ferdinin azami muhassalasından isti fade edilmek pek tabiidir."(*)
Bu sözleri o tarihte Meclis'in küçük bir memuru olarak ben de dinledim ve (şiddetli) alkışlara tanık oldum.
Bilindiği gibi Atatürk, yeni Türkçe akımım ve Türkçe-nin anlaştmlması ilkesini başlatıncaya değin, Büyük Nut-ku'nda bile çok koyu Osmanlıca konuşmuştur, özelliğini boz mamak için o zaman söylediklerini, ağzından çıktığı ve tuta nağa geçrildiği biçimde buraya aktardım. Ufak bir çaba ile bu nu herkes anlayabilir. Bu sözlerin yalnız son cümlesini bugün kü dile çevirmek isterim:
"Ulusal temel olarak alınca, onun bireylerinin her birin deki potansiyelden en geniş ölçüde yararlanmak pek doğal dır.".;. .,- _ .
Bundan sonra Antalya Milletvekili Hamdullah Suphi (Tannöver) de Meclis üyelerini coşturan bir konuşma yaptı.
O gün hemen yasama çalışmalarına ve hükümet kurul ması işinin görüşülmesine başlandı. Mustafa Kemal Paşa Mec lis genel kuruluna anayasal nitelikli ve ayrıntılı bir önerge
sundu. Bu önergenin en önemli bölümleri günümüzün diliy le şöyledir:
Bugünkü güç durumda vatanı çökmek ve yok olmak teh likesinden kurtarmak için gerekli tedbirleri almak, pek doğal dır ki yüksek kurulumuza düşer. (...) Yüksek Meclisiniz de netleyici ve inceleyici bir parlamento değildir. Böylece, yal nız yasama ve kanun koyma ile görevli olarak sorumlu bir kat tan ulusun alınyazısıyla ilgili işleri gözetim altında bulundu racak değil, bununla eylemli olarak uğraşacaktır. Nitekim ola ğanüstü durumlarda bütün uluslar bu ilkeleri bir yana bıraka rak ya yasama görevine ara verip yürütme kurullarına üstün yetkiler tanırlar ya da bütün ulusun genel oyuna başvurarak kararlar alırlar. Biz halkın oybirliğine her organdan çok yetki tanıyan İslamlık ilkelerini göz önünde tutup yüksek Meclisi nizi ulusun bütün işlerine doğrudan doğruya el koymuş ola rak tanımak yanlışıyız. Bu temel ilke kabul edildikten soma, yüksek Meclisinizin genel kurulu bütün işlerin ayrıntılarına değin doğrudan doğruya inceleme ve görüşme yapma olana ğını bulamayacağından, saygıdeğer kurulunuzdan ayrılacak ve kendilerine vekillik verilecek üyelerin, bugünkü hükümet ku ruluşlarına uygun olarak, gereken iş bölümü ilkesine göre gö revlendirilmesi ve her birinin ayrı ayrı ve hepsinin ortaklaşa genel kurul karşısında sorumlu olması, amacın sağlanması için yeterlidir. Bu durumda yüksek Meclisinize başkanlık ede ce zat yüksek Meclisinizi temsil edeceğinden, işlerle görev lendirilen üyelerden oluşacak kurula da onun başkanlık etme si ve yüksek Meclisiniz adına imza koymaya ve kararlan onay lamaya yetkili olması ve yürütmeye ilişkin konularda, öteki üyeler gibi, genel kurul karşısında her yönden sorumlu bulun ması zorunludur. Böyle bir yürütme kurulu, yüksek Meclis'in
uygun görmesi sonucunda, vekil olarak görevlendirilecek ve genel kurula karşı sorumlu bulunacak saygıdeğer üyelerden oluşacak ve hatta "vekil" admı alacaktır. Gerçi başkan olacak zat ağn bir sorumluluk altında bulunacaktır. Çünkü yürütme kurulu ve vekiller ile saygıdeğer Meclisiniz arasında bütün so rumluluk ilk önce ona düşecek ve bu sorumluluk hem yüksek Meclisinizdeki hem vekiller kurulundaki başkanlık makamı nın her ikisini birden kapsayacaktır. (...) Anadolu'da, geçici ni telikte bile olsa, bir devlet başkanı tanımak veya bir padişah vekilliği ortaya çıkarmak hiçbir zaman caiz değildir. Şu hal de başkansız bir hükümet meydana getirmek zorunluğu için deyiz. Oysa bir tek noktada denge kurmayan devlet güçleri nin çalışmasını uyumlu biçimde sürdürmek de olanaksızdır. Öte yandan herhangi bir makama devletin ve ulusun güçleri ni birleştirme ve dengeleme yetkisi vererek o makamı sorum suz tanımak felaket getirir. Halifenin bile sorumluluğunu ilke olarak kabul etmiş olan İslamlığın böyle çözüm yollarına el verişli olamayacağı açıktır. Bu güç ve birbiriyle bağdaştırıl ması olanaksız prensipler içinde uzun uzadıya inceleme ya parak en sonunda İslamlığın temel ilkelerine başvurup yük sek Meclisinizde yoğunlaşmış olan ve bütün Müslüman hal kın birleşmiş oylarıyla uygun görülen ulusal iradeyi, vatanın alınyazısıyla ilgili işlere eylemli olarak el koymuş tanımak il kesini kabul ediyoruz. (...) Böylece yüksek Meclisiniz taşıdı ğı olağanüstü yetki dolayısıyla karşısma çıkacak bir yürütme kurulunu yalnız denetlemek ve ulusun çok önemli (yaşamsal) sorunları üzerinde böyle bir kurulla çatışma zorunda bulun mak gibi, günümüzdeki durumun hiç de elverişli olamayaca ğı dar bir yasama görevi ile değil, ulusun genel yönetimini ey lemli olarak yüklenmek, ülkenin ve Hilafet'in kurtuluşunu
doğrudan doğruya sağlamak ve savunmak görev ve yetkisi ile kurulmuştur. Ve artık yüksek Meclisinizin üstünde bir güç yoktur.
îşte ülkemizin, şimdiye değin geçirdiği bunalımda, fela ketlerde, kimi zaman Avrupa'yı taklit etmek, kimi zaman dev let işlerinin yönetimini kişisel görüşler açısından düzenleme ye çalışmak, kimi zaman anayasayı bile kişisel ihtiraslara oyuncak yapmak gibi pek acıklı sonuçlarını gördüğü, uzak dü şünceden yoksun tutumlardan doğan genel uyanışa tercüman olduğumuz kanısıyla şu güç ve bunalımlı tarih döneminin sa vaşlarını bu yoldan yürütmek taraflıyız. Doğallıkla karar say gıdeğer kurulunuzundur. Yalnız karşı karşıya bulunduğumuz yok olma tehlikesine devlet ve ulus işlerinin uzun süredir mer-cisiz kaldığına dikkat gözünü çekerek gereksiz teoriler orta sında sürüp gidecek tartışmaların en kötü yönetimden daha fe na etkiler doğuracağını arz etmeyi de bir yurt görevi olarak gerekli görüyorum. Yüce Tanrı başarıya ulaştırsın, amin!(*)
Bu önerge üzerine duraksamalar ve çeşitli konuşmalar ol du. Konya Milletvekili Refik (Koraltan) Bey bunun bastırılıp üyelere dağıtılmasını istedi. Buna karşılık Kırşehir Milletve kili Hoca Müfit Efendi, Mustafa Kemal Paşa'mn önerisini destekledi.
Duraksamaları gören Mustafa Kemal Paşa yeniden söz alarak şöyle konuştu:
"Efendiler; bütün nesnel ve tinsel (maddi ve manevi) so rumluluğu Heyeti Temsiliye adını taşıyan kurul üstlenmiş ve
16 Mart 1336 (1920) tarihinden bu dakikaya değin, bütün acı
(*) TBMM Zabtt Ceridesi, Devre I, cilt 1, s. 30/32, (Alkışlar üç dakika sür dü)
gelişme ve görünümlere karşm görev yapmayı olağanüstü bir ödev bilmiştir. Bu sorumluluk çok ağırdır. O kurulu artık bu sorumluluğun altında bırakamayız. Şunu öneriyorum ki bu da kikadan başlayarak ulusun yazgısının sorumluluğunu üstleni niz. Bundan kaçınmak gereksizdir. Bu görev o denli önemli, içinde bulunduğumuz zaman o denli tarihseldir ki, koca so rumluluğu içinizden üç beş kişiye yüklemekle yetinemeyiz. Bütün bu Meclis'in, bütün anlamıyla sorumlu olması gerekir. Millet bizi ancak bunun için gönderdi. Bizi buraya, ulusu beş kişinin eline bırakalım diye göndermedi."
Mustafa Kemal Paşa'nın bu enerjik ve mantıklı konuş masına karşın kimi milletvekilleri yine direndi. Özellikle Si vas Milletvekili Hoca Mustafa Tak Efendi şöyle konuştu:
"Yüksek bilgileri içindedir ki ivmek pek uygun değildir. İşin önemi oranında, ileriyi düşünerek ivediliğe düşmemek de gereklidir. İvediliğe düşmeyelim, bu çok önemli bir sorundur. Önergenin örneği bildirilsin, herkes kendisi enine boyuna ve derinliğine düşünsün, incelesin, ayrı ayrı konuşulsun, görüşüj-sün; bu acele edilecek bir şey değildir. Paşa Hazretleri ve say gıdeğer Heyeti Temsiliye arkadaşları şimdiye dek aylarca şu ulusun ağır yüküne katlanmışlar; sanırım ki birkaç gün âaha katlanırlar."
En sonunda Mustafa Kemal Paşa'nın önergesi çoğunluk la kabul edildi ve böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi ulu sun işlerine doğrudan doğruya el koyarak eylemli olarak ulu sal egemenlik kurulmuş oldu.
Aynı gün, yani 24 Nisan Cumartesi öğleden sonra Mec lis başkanlık divanı seçimleri yapıldı ve Mustafa Kemal Paşa Türkiye Büyük Milet Meclisi'ne birinci başkan, istanbul Me-busan Meclisi'nden gelen ve o Meclis'in birinci başkanı olan
gelişme ve görünümlere karşın görev yapmayı olağanüstü bir ödev bilmiştir. Bu sorumluluk çok ağırdır. O kurulu artık bu sorumluluğun altmda bırakamayız. Şunu öneriyorum ki bu da kikadan başlayarak ulusun yazgısının sorumluluğunu üstleni niz. Bundan kaçınmak gereksizdir. Bu görev o denli önemli, içinde bulunduğumuz zaman o denli tarihseldir ki, koca so rumluluğu içinizden üç beş kişiye yüklemekle yetinemeyiz. Bütün bu Meclis'in, bütün anlamıyla sorumlu olması gerekir. Millet bizi ancak bunun için gönderdi. Bizi buraya, ulusu beş kişinin eline bırakalım diye göndermedi."
Mustafa Kemal Paşa'nın bu enerjik ve mantıklı konuş masına karşın kimi milletvekilleri yine direndi. Özellikle Si vas Milletvekili Hoca Mustafa Tak Efendi şöyle konuştu:
"Yüksek bilgileri içindedir ki ivmek pek uygun değildir. İşin önemi oranında, ileriyi düşünerek ivediliğe düşmemek de gereklidir. İvediliğe düşmeyelim, bu çok önemli bir sorundur. Önergenin örneği bildirilsin, herkes kendisi enine boyuna ve derinliğine düşünsün, incelesin, ayrı ayrı konuşulsun, görüşül sün; bu acele edilecek bir şey değildir. Paşa Hazretleri ve say gıdeğer Heyeti Temsiliye arkadaşları şimdiye dek aylarca şu ulusun ağır yüküne katlanmışlar; sanırım ki birkaç gün daha katlanırlar."
En sonunda Mustafa Kemal Paşa'nın önergesi çoğunluk la kabul edildi ve böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi ulu sun işlerine doğrudan doğruya el koyarak eylemli olarak ulu sal egemenlik kurulmuş oldu.
Aynı gün, yani 24 Nisan Cumartesi öğleden soma Mec-Yıs\)aşKariivk d'ıvam seçimleri yapûm velvlustata^emal^aşa
Türkiye Büyük Milet Meclisi'ne birinci başkan, istanbul Me-busan Meclisi'nden gelen ve o Meclis'in birinci başkanı olan
Erzurum Milletvekili Celalettin Arif Bey de ikinci başkan se çildi.
Mustafa Kemal Paşa Meclis'e birinci başkan seçildikten soma milletvekillerinin çağrısı üzerine başkanlık kürsüsüne çıkınca, temelini "ulusal egemenlik" üzerine oturttuğu şu ko nuşmayı yaptı:
"Sayın efendiler; ulusun yazgısına ilişkin işlere eylemli ve tüm olarak el koyup Halifeliği ve Saltanatı içine düştüğü tutsaklıktan kurtarmaya ve ülkenin bütünlüğü ve kurtuluşu uğrunda her türlü özveriye büyük bir azm ile katlanmaya ka rar vermiş olan yüksek Meclisinizin başkanlığına seçerek hak kımda cömertçe gösterilen güvene ve sıcak yakınlığa teşek kür ve minnetimi sunarım. Yaşamımın bütün evrelerinde ol duğu gibi son zamanların bunalımları ve felaketleri arasmda da bir dakika geçmemiştir ki her türlü huzur ve rahatlığımı her çeşit kişisel duygulanım ulusun esenlik ve mutluluğu için fe da etmekten zevk duymayayım. Gerek askerlik hayatımda ge rek politika yaşamımın bütün dönem ve evrelerini kapsayan savaşlarımda her zaman rattuğum yol ulusun ve vatanın ge reksindiği amaçlara yürümek olmuştur. Bugün saygıdeğer ku rulunuzun oybirliğinde açıklanmış olan ulusal güveni, layık olduğumun çok üstünde görmekle birlikte, kendim için bir amaç olarak değil, elbirliğiyle giriştiğimiz kutsal savaşın yö neldiği amaçlan elde etmek için ulusun armağan ettiği bir destek sayıyorum. Bu ulusal birliğin bana yüklediği sorumlu luk, biliyorum ve hepiniz de biliyorsunuz ki pek ağırdn. İçin de yaşadığımız, benzeri çok az olan dakikaların çok tehlikeli olmasına rağmen bu ağır ulusal sorumluluğun yükü altında, ancak saym kurulunuzun yardımı, arka olması ile ve
mızın her zaman hak yolunda olmasına rağmen, Yüce Tan rımın yardımından ve desteğinden umutlu olarak çalışaca ğım. İnşallah cihan padişahı olan Efendimiz Hazretlerimin sağlık ve esenlikle ve her türlü yabancı boyunduruğundan kur tulmuş olarak yüce tahtlarında sürekli kalmalarım, Tann'nın lütfundan yakannm." (Şiddetli alkışlar) (*)
Ertesi günü, yani 25 Nisan Pazar sabahı saat 10.00'da Meclis yeniden toplanıp akşama değin çalışmalarını sürdür dü. Türkiye'nin her yanından gelen mutasarrıf, kaymakam, be lediye başkanı, birçok kentin ileri gelenleri, kimi askeri bir likler komutanlarının imzalarını taşıyan çeşitli kutlama telg rafları Meclis kürsüsünden genel kurula okundu.
V HALKA BİLDİRİ
Ülkenin her yöresindeki türlü çevrelerden gösterilen ilgi ve bağlılığa karşın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Anado lu'da bütün halk tarafından henüz anlaşılmamış olması kuş kusu vardı. Oysa bağımsızlık savaşı, ancak halkın inancı ve bu davaya can ve yürekten katılması ile başarılabilirdi. Halk arasmda, çeşitli yollardan çok olumsuz ve zararlı propaganda rüzgârları estiriliyordu. Böyle propagandaları etkisiz kılmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi halka ilk bildirisini yayım ladı. Antalya Milletvekili Hamdullah Suphi Bey tarafından, o çağa göre oldukça sade bir Türkçe ile kaleme alınmış olup ko nuşma kürsüsünden kendisince okunan bu bildiri, bugünkü Türkçe ile şöyledir:
Büyük Millet Meclisi'nin Memleketine Bildirisi Anadolu'nun her köşesinden gelen vekillerinizin kurdu ğu Büyük Millet Meclisi, olanı biteni dinleyip anladıktan son ra ulusa gerçeği söylemeyi gerekli gördü. İngilizler tarafından satm alınan ve ulusu birbirine düşürmek amacmı güden kimi hainler sizi aldatmak için türlü türlü yalanlar söylüyorlar. İz mir ilinin, Antalya'nın, Adana'nm, Antep'in, Maraş ve Urfa yöresinin düşmanlarca işgali üzerine silahına sarılan millet-daş ve dinmillet-daşlarınızı yine size yok ettirmek için Padişah ve Halife'ye isyan sözünü ortaya atıyorlar. Millet Meclisi, Hali fe ve Padişahımızı düşman baskısından kurtarmak, Anado lu'nun şunun bunun elinde parça parça kalmasma engel olmak, devlet merkezimizi yine anavatana bağlamak için çalışıyor. Biz vekilleriniz ulu Tanrı ve yüce Peygamberi adma yemin ederiz ki Padişah'a ve Halife'ye isyan sözü bir yalandan başka bir şey değildir ve bunun amacı vatanı savunan güçleri, aldatılan Müslamanlann elleriyle yok etmek ve ülkeyi sahipsiz ve sa vunmasız bırakarak elde etmektir. Hint' in, Mısır' m başına ge len durumdan kutsal vatanımızı kurtarmak için İngiliz casus larının sizi aldatmak üzere uydurdukları yalana inanmayın! İz mir'ini, Adana'sım, Urfa ve Maraş'mı kısacası düşman salgı nına uğramış bölgelerini savunanları, din ve uluslarının şere fi için kan döken kardeşlerinizi arkadan size vurdurmak iste yen alçakları dinlemeyin ve onları Millet Meclisi'nin karan üzerine cezalandıracak olanlara yardım edin. Taa ki din son yurdunu kaybetmesin! Taa ki ulusumuz köle olmasın! Biz bir lik oldukça düşmanın üzerimize gelmeyeceğini kamusal ola rak (resmen) açıkladı. Onun candan özlediği, aramızda ayn ine çıkması ve birbirimize düşmemizdir. Tann'mn laneti
düş-mana yardım eden hainlerin üzerine olsun ve kutsal yardımı, Halife ve Padişahımızı, ulusu ve vatanı kurtarmak için çalı şanların üzerinden eksik olmasın. (*)
Bir gün önce halka böyle bir bildiri yayımlanmasını öner miş olan Antalya Milletvekili Hamdullah Suphi Bey, bunu 25 Nisan 1336 (1920) Pazar günkü Meclis'in öğleden somaki al tıncı oturumunda okudu. Bu bildirinin alkışlarla kabul edildi ği, tutanağa geçirildiği ve ayrıca bunun basılarak her yana da ğıtılacağı o oturumda toplantıyı yöneten ikinci başkan Cela-lettin Arif Bey tarafından açıklandı. (**)
Görüldüğü gibi Meclis, bu bildirisi ile Ulusal Kurtuluş Savaşımı baltalamak ve çökertmek, bunun için de Türk ulu sunu iki düşman parçaya ayırmak isteyen gerçek düşmanların amacmı açığa vurmak için yayımlanmıştı. Bu ülkede her çağ da hainler çıktığı gibi, o ölüm kalım döneminde de düşmanla işbirliği eden hainler vardı. Meclis, bu bildirisiyle halkı o ha inlere karşı uyarıyor, Kurtuluş Savaşımı daha ilk aylarında iç ten çökertmek isteyenlerin bu girişimine karşı koymak ama cmı güdüyordu.
VI. GEÇİCİ İCRA ENCÜMENİ, İLK BAKANLAR KURULU VE HÜKÜMET PROGRAMI
Şimdi biraz geriye dönüp benim gözümün önünde yeni Türk devletinin nasıl doğduğunu belgelere dayanarak anlata yım.
Mustafa Kemal'in bir hükümet kurulması konusundaki önergesi 24 Nisan 1920'de kabul edildi ve 25 Nisan'da
Mec-(*) TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, cilt 1, s. 60. (**) TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, cilt 1, s. 60.
lis kararıyla, Fevzi Paşa ile Celalettin Arif, Cami, Bekir Sa mi, Hamdullah Suphi beylerden oluşan bir icra encümeni (ya ni geçici kabine) kuruldu; Büyük Millet Meclisi Başkanımın, bu geçici kabinenin de tabii başkanı olduğu bildirildi.
Bir hafta kadar süren görüşmelerden soma 2 Mayıs 1920 Pazar günü "Büyük Millet Meclisi İcra Vekillerinin, Suret-i İntihabına Dair Kanun" kabul olundu. Bu yasa, Meclis'in ku ruluşundan soma kabul ettiği üçüncü yasa idi. (*)
1) İlk Bakanların Listesi: Bu yasaya göre 3 Mayıs 1920 Pazartesi günü İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) üye lerinin seçimine başlandı. Seçim, her bakan için ayrı ayrı ol mak üzere, salt çoğunlukla yapılıyordu. Türkiye Büyük Mil let Meclisi'nin bu yolda seçimle kurulan ilk kabinesi, her üye nin aldığı oy sayısı sırasıyla şöyledir:
1) Miralay İsmet (İnönü) (Edirne): Erkânı Harbiyei Umu miye Reisi.
2) Dr. Adnan (Adıvar) (İstanbul): Sıhhat ve İçtimai Mu avenet Vekili.
3) Bekir Sami Bey (Amasya): Hariciye Vekili. 4) Fevzi (Çakmak) (Kozan): Müdafaai Milliye Vekili. 5) Yusuf Kemal (Tengirşenk) (Kastamonu): İktisat Vekili. 6) Cami Bey (Aydm): Dahiliye Vekili.
7) Celalettin Arif Bey (Erzurum): Adliye Vekili. 8) Mustafa Fehmi Efendi (Bursa): Şer'iye Vekili. 9) İsmail Fâzıl Paşa (Yozgat): Nafıa Vekili. 10) Hakkı Behiç Bey (Denizli): Maliye Vekili. 11) Dr. Rıza Nur Bey (Sinop): Maarif Vekili.
Milli hükümetin bu ilk kabinesi on bir bakandan kurul-(*) 1 sayılı yasa Ağnam Resmi Kanunu, 2 sayılı yasa Hıyaneti Vataniye Kanunu'dur.
- vı§ru. Aynı zamanda Başbakan durumunda olaaMscUs Bal kanı da buna eklenirse, bu sayı on iki ediyordu.
En çok oyu İsmet Bey (129), en az oyu da Rıza Nur Bey (65) almıştı.
Hükümet kurulmuş ve böylece yeni ulusal Türk devleti, bütün resmi kuruluşlarıyla tarihte yerini almıştı.
Ben ise bu tarihsel olayın bütün evrelerine tanık olduğum için pek mutluydum. Gözümün önünde, ulusal yeni bir dev let doğmuştu. İki yıl soma da Osmanlı devletinin resmen so na erişine tanık olacaktım.
2. İlk Hükümet Programı: Türkiye Büyük Millet Mecli simin ilk Bakanlar Kurulu seçildikten sonra 9 Mayıs 1920 gün kü toplantının, Birinci Reis Mustafa Kemal Paşa'mn başkan lığındaki birinci oturumunda bu ilk hükümetin porgramı okun du. Bunun önemli parçalarını vermeliyim ki hangi sorunların hâlâ bugün bile "sorun" olarak kaldığı görülsün.
Başkan Mustafa Kemal Paşa: "İcra Vekilleri Kurulumun yüksek Meclis'e sunulmak üzere bir programı vardır. Müsa ade edilirse Rıza Nur Beyefendi okuyacaklar" dedi ve Maarif Vekili Rıza Nur Bey -genç kuşakların anlaması için dilini se-deleştirdiğim- şu kısa programı okudu:
TEMEL AMAÇ, bağımsızlığı sağlamak:
Ulusun karşı karşıya bulunduğu olağanüstü durumdan dolayı kuramsal, karışık ve uzun süreli iş ve işlemlere yer ol madığı yüksek bilgileri içindedir. Yüksek Meclisiniz adına işe başlamış olan İcra Kurulumuzun üzerine aldığı işler vatanın kurtanlması, Hilafet ve Saltanat'm bağımsızlığı ve dokunul mazlığı, ulusumuzun şan ve şeref dolu bir zafer ve uygarlık tarihine dayanan varlığım ayakta tutma amacma yönelmiştir. Bu nedenle üstlendiğimiz görevi, bu amacın elde edilmesine
değin, ulusun birlik ve dayanışmasına güvenerek atıldığımız bir savaş diye kabul ediyoruz. Bu savaşta en büyük silahımız, ulusun bağımsızlığına ilişkin doğal ve meşru hakkını koruma yolundaki istenç ve direnmesidir ve bu istenç ve direnmenin belirdiği yer de yüksek Meclisinizdir.
DIŞ POLİTİKADA güttüğümüz amaç bugün başkenti mizi tutsaklıkta ve zorbalıkla elinde bulunduran devletleri, daha önce istanbul'da toplanmış olan son Mebuslar Mecli-si'nin oybirliğiyle düzenleyip saptadığı ant ve "Milli Misak" uyarınca bağımsızlığımıza saygılı kılmaktır. Barışta varılacak kararların kabulü, kesin olarak onaylanması doğallıkla, yük sek kurulunuzun alacağı karara bağlıdır.
IÇ POLİTİKADA bütün çalışmalarımızın ortak amacı, ulusun birlik ve dayanışmasının korunması ve genel güvenli ğin kurulup yerleştirilmesidir. Dış ve iç kışkırtmalarla mey dana getirilen hayınlık olaylarının etkili biçimde ortadan kal dırılıp yok edilmesiyle güvenliğin her yerde tezelden sağlan masını en büyük bir vatan görevi saymaktayız. Yürütme işle rinin her yönden güvenilir, dayançlı (azimli) ve güçlü ellerde bulunmasını istediğimizden, yüksek Meclisinizin bunu emret mek ve sağlamlaştırmak üzere düzenleyeceği kurallar, doğal dır ki kararlılık ve kesinlikle uygulanacaktır.
MİLLİ SAVUNMA: Gerek dış gerek iç politikamızın ge rektirdiği askeri önlemlerin sağlam bir yoldan yürütülmesi için "Kuvayı Milliye" düzenli ordu kuruluşlanna katılarak res mi bir şekle konmak üzere, gerekli önlemlerin alınmasına gi rişilmiştir.
MALİ POLİTİKADA dahi amacımız, ulusal savaşımız da ülkenin iktisadi durumunu, halkın gönenç (refah) ve mut luluğuna uygun, düşmanlarımızın kötü niyet ve saldırılarına
karşı dayanıklı kılmaktır. Dostluğunu eylemli olarak kanıtla yacak devletlerin ekonomik çıkarlarını, ülkemizin temel ya ran ile bağdaştırarak, kabulden yanayız.
BAYINDIRLIK İŞLERİNDEKİ girişimimize gelince: Ülkenin iktisat bakımından çok gerekli olup da şimdiye de ğin yapımına başlanmamış olan ana ulaşım yollannın, bilinen bunalım yüzünden, bu yıl yapımının sürdürülememesi zorun luluğu vardır. Ancak mevcut olan yollarda halkımızın işleme sine engel olan harap yol parçalan ile köprülerin onanmma ve bu yollarda yapımı bitmemiş olan önemli bölümlerin ya pımının bitirilmesine başlanacağı gibi Ankara-Sıvas demiryo lunun yapımı "Yahşi Han" durağına kadar tamamlanıp işle tilmesiyle ilgili önlemler alınmıştır.
SAĞLIK, SOSYAL YARDIM konusunda bugünkü pa rasal durumumuzun elverdiği ölçüde ve olabildiğince tutum lulukla, sağlık ve sosyal yardımın gerçekleştirilmesine çalışı lacaktır. Halkın ve ülkede bulunan sağlık kurumlannm ilaç ve sağlıkla ilgili gereçler konusunda güçlüğe uğramamalan için şimdiden bu gibi gereçlerin ülkeye ithal edilmesine çalışılı yor. Elimizde bulunan ilaçlan ve hekimliğe özgü eczayı sa vurganlık yapmadan kullanırsak bu bunalımlı dönemi kolay lıkla atlatabileceğimizi sanıyoruz. Salgın hastalıkların bu yıl ülkede, önceki savaş yıllanna oranla pek az olduğunu şükran la belirtmekle birlikte, bugün sosyal hastalıklar adı altında amlan malarya ve frenginin zaranmn sınırlanması için devlet yönetiminin öteki kollanyla birlikte önlem almacağını söyle mek isteriz.
MİLLİ EĞİTİM (MAARİF) işlerindeki amacımız, ço-cuklanmıza verilecek eğitimi her anlamıyla dinsel ve ulusal bir duruma koymak ve onlan, yaşam savaşında başanlı
kıla-cak, dayanaklarını kendi kendilerinde bulunduracak girişim gücü ve kendine güven gibi karakterler verecek, onlarda üre tici bir düşünce ve bilinç uyandıracak yüksek bir düzeye ulaş tırmak; resmi öğretimi, bütün okullarımızı, en bilimsel, en çağdaş olan bu ilkeler ile sağlık kuralları uyarınca yeniden dü zenleyip programlarını düzeltmek, ulusun özyapısma, coğ rafya ve iklim koşullarımıza, tarihsel ve sosyal gelenekleri mize uygun bilimsel ders kitapları meydana getirmek, halk yı ğınlarından sözcükleri toplayarak dilimizin büyük sözlüğünü yapmak, bizde ulusal ruhu besleyecek tarih, yazm (edebiyat) ve sosyal bilimlere ilişkin kitapları yetkililere yazdırmak, ulu sal eski eserlerimizi kütüğe geçirmek ve korumak, Batı'mn ve Doğumun bilim ve teknik alanındaki kitaplarını dilimize çevirtmek, kısacası, bir ulusun yaşam ve varlığının korunma sı için en önemli etken olan milli eğitim işlerinde dikkat ve özel bir çaba ile çalışmaktır. Bugün ise ilk işimiz mevcut okul ları iyi yönetmektir.
ADALET kurumlannda durumun ilk iki açıdan incelen mesi gerekir: Birisi yargıç ve memurlar, öteki genel işlemler.
1- Kuşku yoktur ki yürürlükteki yasaları iyi uygulayabi lecek yargıçlarımız çok değildir. Ancak bu azlık, yargıçların düşünsel açıdan yetersiz olmasından çok, onlara, mesleğe ke sin bir bağlılıkla bağlanacak ölçüde (refahlarının) parasal ola nak sağlanmasının düşünülmemesinden ileri gelmiştir. Pek yüksek yetkilere sahip olan yargıçlar kurulu, öteki memurla ra oranla, çok az maaş alarak geçim derdi içinde çırpmıyor. Bunun için yargıçların parasal durumlannm iyileştirilmesi bi zim için bir ilkedir...
2- Yargıçların parasal durumlannm düzeltilmesi ve gö revine dikkat ve özen göstermeyenlerin görevden atılması
il-kesinin kabulünden sonra sıra mahkemelerdeki günlük işle rin çabuk sonuçlandırılmasını amaç tutan önlemlerin alınma sına gelir... Sorgu yargıcı veya savcının suçüstü olaylarına gi derek tamamladığı soruşturma kâğıtlarının, bir iki tanığın ek sik olması yüzünden, sorgu dairelerinde uzun süre kalmasına ve soma suçlama kuruluna gitmesine ve sorgu yargıçlığmca ifadesi alman kişilerin altı ay soma yeniden cinayet mahke mesi kapılarında sürünmesine ve daha başka sakıncalara yol açan bugünkü adalet kuruluşlanm değiştirmek ve yerine, su çüstü halinde, hemen işin olduğu yere gidilip sorgu ve dinle me işlemim aynı zamanda yaparak (gereken) karan vermek le görevli üçer kişilik toplu yargıçlar kurulu ve öteki ceza iş lerinde suçlama (itham) gibi işlemleri uzatan ve yiyicilik ve rüşvete büyük kapılar açan kuruluşlan ortadan kaldırmak; ge zici banş yargıçlan eliyle tek yargıç usulünü kabul etmek, sor gu ve adaleti halkın ayağma götürmek en iyi yoldur...
3. Tartışmalar: Bu kısa hükümet programı okunur okun maz, Kırşehir Mebusu Müfit Hoca programda şer'iye işleri ne ilişkin noktalardan ve medreselerden söz edilmediğini söy ledi.
Hükümet programım okuyan Maarif Vekili Rıza Nur Bey yamt olarak, "Hayır efendim, söz edilmiyor" deyip kısa kesti. Program üzerine uzun tartışmalar oldu. Bunlardan en dik kate değer olanlan, Kütahya Mebusu Besim Atalay, Bolu Me busu Tunalı Hilmi Beylerin ve Karahisan Sahip (Afyon) Me busu İsmail Şükrü Efendimin konuşmalanydı.
Besim Atalay Bey, hükümet programında değinilen "Bü yük Türk Sözlüğü" dolayısıyla şunlan söylemişti:
"Arkadaşlarım; hepiniz bilirsiniz ki bizim dilimiz - hele elimizdeki çorba dil- kadar dünyanın hiçbir yerinde hiçbir
za-matımda, hiçbir anında karışık bir dil görülen şeylerden de ğildir. Nasıl ki bizim kıyafetlerimiz fesli, sarıklı, kalpaklı, şal varlı, donlu vesairedir; nasıl ki bir Arap, Arabistan'dan gelir maşlahı ile dolaşır, bir Frenk Frengistan'dan gelir şapkasıyla gezer; bilmem hangi millete mensup bir fert bizim memleke timizde kendi milli kıyafetini taşır; herhangi bir kelime ve ter kip de bizim dilimiz içine girince, kendi özelliğini, kendi ku rallarım korur, durur. Aldırılmaz. Halk dili arasmda esaslı söz cüklerimiz kaybolup gidiyor. Biz halk dilinde kullanılan söz leri toplayarak ulusal büyük bir sözlük meydana getirirsek hiç kuşkusuz uygar ve çağdaş bir ulus olduğumuzu göstermiş olu ruz. Zamanımızda kendisi büyük sayılan maarif yetkelerinden, bilim yetkelerinden sayılan kişilerin ulusal dilimize karşı ya bancı ve ilgisiz kalması hiçbir zaman doğru değildir.
Din terbiyesine gelince, sanılmasın ki şimdiye değin ulu sal ve dinsel bir eğitime özen gösteriliyordu. Ben sizi temin ederim ki ezber gidiyordu. Dinsel terbiye demek, çocukların ruhunda, duygusunda, din terbiyesini, din duygularım yaşat mak demektir. Kuru kuru ezberlemek hiçbir zaman din eğiti mini sağlamaz..."
İlk Meclis'in devrimci ve açık yürekli milletvekillerin den Tunalı Hilmi Bey şöyle konuşta:
"Söz, eyleme dönüşmedikçe benden hiçbir övgü, hiçbir eleştiri beklemeyiniz. Eğer biz ayrıntılarla uğraşacak olursak, korkarım ki bir gün vatan çan seslerinin çınladığı bir yer olur arkadaşlar. Hükümet programı, ulusun birliğine, Meclis'in azim ve dayanışmasına güveniyor. Bu programın "Kuvayı Milliye kuruluşlarının düzenli askeri kuvvetlere katılması için gerekli önlemler alınacaktır" sözüne kadar olan bölümünün bütün köylere kadar duyurulmasını öneririm."
Afyon Milletvekili İsmail Şükrü Efendi ise medreseler den söz ediyor ve şöyle diyordu:
"Yüksek bilgileri içindedir ki ulusların yükselmesi için 'maddiyat' ile 'maneviyatı' birleştirmek gerektiğinden, buna çare olmak üzere 'Dar-ül Hilafetül Âliyye' kurulması karar laştırılmış, hatta bir zamanlar padişah hazretlerinin iradesin de bile yer almıştı. Bu programda medreseler ile okullar ka rıştırılmış; unutulmasın ki milli eğitim başkadır, medreseler başkadır. (...) İcra Vekilleri Kurulu'nun buraya dikkat gözü nü çekmek isterim."
4. Onaylama: Maarif Vekili Rıza Nur Bey buna cevap ola rak "resmi kurullar" sözü içinde medreselerin de bulunduğu nu ve hükümet programında dini terbiyeden söz edildiğini bil dirdi ve Şer'iye Vekili Bursa Mebusu Mustafa Fehmi Efendi de, önemli olan medrese konusunun birkaç kez değişikliğe uğ radığım, teşkilatın pek önemli olduğunu, ancak şimdilik mev cudu korumakla yetinmek ve Milli Mücadele'nin başarıya ulaşmasından soma bunların düzeltilmesi üzerinde durmak ge rektiğini söyleyerek ortalığı yatıştırdı.
Sonunda, Beyazıt Milletvekili Refik (Saydam) ve Hakkâ ri Milletvekili Mazhar Müfit Beylerin: "İcra Vekilleri Kuru lu'nun programına ilişkin bilgi edinilmiş olduğundan görüş me gündemine geçilmesi" konusundaki önergelerini Reis Pa şa oya koydu; oylama sonucunda Türkiye Büyük Millet Mec-lisi'nin ilk hükümetinin programı onaylandı.
Artık halka dayanan parlamentosu ile birlikte yeni bir hükümete sahip, yeni bir devlet kurulmuş ve bu, benim gözü mün önünde olmuştu. Bu devletin o zamanki resmi adı "Tür kiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti" idi.
VII. İLK MECLÎSTE SEÇİM BÖLGELERİ
Biz memurlar bütün mebusların seçim bölgelerini daha ilk günden, seçim tutanaklarım sıraya dizerken öğrenmeye başlamıştık, çünkü öğrenmek zorundaydık. O zaman Soysal-lıoğlu ismail Suphi, Besim Atalay, Tunalı Hilmi gibi soyadı kullanan milletvekilleri müstesna olmak üzere, bütün millet vekilleri kendi adlarıyla anılırdı. Böyle olunca onları bkbirin-den ayırt edebilmek için nerenin mebusu olduğunu bilmek ge rekirdi. Mesela Necip Bey admda bir milletvekilinin herhan gi bir işi veya önergesi memurlar arasında söz konusu olsa, "Mardin" mi yoksa "Ertuğrul" mu (Bilecik) diye sorulurdu. Böylece çok geçmeden hemen bütün mebusların seçildikleri yerleri, sanki bir soyadı gibi onların adıyla birlikte ezberlemiş tik. Hacı Şükrü Bey denildiğinde, hemen Diyarbakır, Zamir Bey denildiği zaman hemen Adana, Hafız İbrahim Bey denil diği zaman hemen İsparta aklımıza gelirdi. Hele Refik Bey, Refik Şevket Bey gibi ilk Meclis'in en çok söz alan milletve killerinin adı söylenince "Konya" veya "Saruhan" sözleri ağ zımızdan çıkardı. Haydar Bey denilirse, "Kütahya" mı "Van" mı, diye sorardık. Öyle bir zaman geldi ki, Birinci Büyük Mil let Meclisi'ndeki -hiçbir işe karışmayan, hiç söz almayan si lik mebuslar dışında- hemen bütün rmlletveldUerinin adlan ve seçim bölgeleri bir arada olmak üzere belleğimizde yerleşti. Bugün aradan yetmiş yıl geçtiği halde, örneğin "Hüse yin Hüsnü Efendi" denilse, bir çağrışımla hemen "İsparta" ve rahmetlinin dikkatli bakışîan, sakallı ve sarıklı görünüşü hatınma gelir.
kün-ye veya şimdi öz ad ile birlikte kullanılan soyadı niteliğinde idi o Meclis'te.
VIII (ZABIT CERİDELERİ)
İLK MECLİS 'İN TUTANAK DERGİLERİ
Tutanak yöntemi: Meclis'te genel kurul görüşmeleri baş lamadan önce, tutanak kâtibi arkadaşlarımız, milletvekilleri nin konuşma kürsüsü önünde bulunan yerlerine -sırtlan bu kür süye, yüzleri salona dönük olarak- otururlar, grup şefi arka larında ayakta beklerdi. Görüşmeler başlaymca tutanaklar şöy le tutulurdu: Konuşmacılann söylediklerini tek kişi zapt ede meyeceği için on beş kişilik tutanak kâtipleri kurulu, birer şe fin yönetiminde, beşerden üç gruba aynlmıştı. Bu beş kâtip ten biri "yedek"ti. Dört kişilik grup oturur, konuşmacı söze başlayınca tutanak şefi elindeki kalemle en sağdaki kâtibin omzuna dokunur (O zaman yazı sağdan sola doğruydu), ko nuşmacının sözlerinden o kâtibin belleğinde tutabileceği ka dar bir zaman geçince onun solundakinin omzuna, daha son ra ötekine dokunur, en soldakinden soma yeniden en sağda-kinin arkasına gelir ve görüşmeler süresince bu iş böylece yi nelenirdi. Omzuna dokunulan kâtip, konuşmacının sözlerini -cümle başı veya cümle sonu olduğuna bakmaksızın- hemen duyduğu yerden yazmaya başlar, kendisine yeniden sıra gelip omzuna vurulana değin, belleğinde tutabildiği sözleri önün deki kâğıda döker, yeniden omzuna vurulunca, yazmakta ol duğu satın hemen olduğu yerde kesip alt satıra geçerek ko nuşmacının o anda konuştuğu yerden yazmaya başlardı.
Kalem odasına (yani büroya) gidilip kâğıtlar yan yana konduğu zaman her satırda yazılanlar birbiri hizasına getiri lerek konuşmacmm sözlerinin tümü meydana çıkanlıp ayn bir
kâğıda temize çekilirdi. Buna "zaptın tevhidi" (tutanağın bir leştirilmesi) denilirdi.
Zabıt grupları her on beş veya yirmi dakikada bir nöbet değiştirerek büroya dönüp, "tevhid"i yaparlar, süre dolunca yeniden salona giderek nöbet değiştirirlerdi. Meclis görüşme lerinin gece yanlarına değin sürdüğü günler "tevhid" işi de kimi zaman, sabahlara kadar sürerdi.
İlk Meclis'in Tutanak Dergilerimin ikinci basısı yeni ya zılarla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'nca 29 cilt halinde çıkanldı.
İlk Meclis'teki görüşmelerin bir de suyun altında, hiç gö rülmeyen bir yönü vardır. Bunlar, gizli tutanaklardaki görüş melerdir.
Böyle gizli görüşmelerin tutanaklannı Meclis'in zabıt kâtipleri değil, milletvekillerinin kendileri yazarlardı. Bu giz li tutanaklar ilk Meclis'in 50. yılında yine TBMM Başkanlı ğınca dört cilt olarak yayımlandı.
Meclis Tutanak Dergileri'nden (Zabıt Cerideleri'nden) söz ederken, birer devrim Meclisi olan ikinci ve üçüncü dö nem Meclislerinin Tutanak Dergileri'nden de kısaca bilgi ve reyim. Çünkü bunlann da önemi çok büyüktür.
TBMM'nin ikinci dönem Tutanak Dergileri 33 cilttir. Bunlann da ilk basılan Arap harfleriyle, ikinci basılan yeni Türk abecesiyle yayımlanmıştır.
Yine bir devrim Meclisi olan ve yeni Türk abecesini bir yasa ile kabul eden üçüncü dönem TBMM'nin Tutanak Dergi leri 31 cilt olup, ilk yedi cildi Arap harfleriyle, sekizinci ciltten somakiler ise yeni Türk abecesiyle basılmışta. Sonradan bu ye di cildin de Türk abecesiyle ikinci baskısı yapılmış, böylece
ye-ni abeceyle basılan koleksiyonlar tamamlanmışta Bunlar Türk Devrim Tarihi balonundan olağanüstü önem taşımaktadır.
IX. İLK MECLİS "İNAMİR VE MEMURLARI 1) Reis Paşa
Burada Mustafa Kemal'i, Ulusal Kurtuluş Savaşı'mn ön deri olarak değil, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi me murlarının en yüksek amiri olarak, benim küçük memur gö zümle anlatmaya çalışacağım.
Onun adı, bizim bürodaki memurlar ve dışarıda koruyucu polis, jandarma ve hatta odacılar arasında hep "Reis Paşa" diye geçerdi. Mületvekülerinden çoğu da O'nu böyle anarlardı.
Biz buradakiler için Meclis'te iki büyük kişi vardı: Reis Paşa ve Başkâtip Recep Bey. Bunların ikisi de askerdi. Ara larında rütbece büyük mesafe vardı: Biri (kurmay) paşa, öbü rü kurmay binbaşı; ama ikisi de rütbe işareti taşımazdı. Biz memurlar için aralarındaki fark sanki kıl payı gibiydi. Hatta Recep Bey'den daha çok çekinirdik.
Meclis'teki kimi memurlar, örneğin bizim Evrak ve Tah rirat Kalemi Müdür Yardımcısı Ankaralı Tevfik Bey, Musta fa Kemal Paşa'yı ilk kez Meclis'te gördüğü halde ben, birisi Ankara'ya ilk ayak bastığı gün (1), öbürü, 30 Aralık 1919'da
(1) "Mustafa Kemal" ile "Arıkara''nm ayrılmazlığını bir yazımda şöyle di le getirmiştim:' 'Mustafa Kemal ve Ankara!.. Bunlardan biri Türk vatanını batmak tan, Türk ulusunu tutsaklıktan kurtarma savaşma başarıyla önderlik eden ve cum huriyetimizi kuran Türk kahramanı ve devlet adamı. Öteki bu savaşm kalbi ve genç Türkiye Currmvıriyeti'nin merkezi olan kahraman kent. Simgeleşmiş bu iki ad bir birine öylesine kenetienmiştir ki Mustafa Kemal'siz bir Ankara'da ve Ankara'sız bir Mustafa Kemal'de kavram olarak bir eksiklik duyarız, Mustafa Kemal Paşa 27 Aralık 1919'da Ankara'ya geldi. O tarihten başlayarak sürekli konutu Ankara ol du. Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra Ankara milletvekilliğini kabul etti ve ölünceye değin bu görevde kaldı. Öldükten sonra da fani ve aziz vücudu An kara toprağının bağrına gömüldü. Onları birbirinden nasıl ayırırsınız?''