• Tidak ada hasil yang ditemukan

Troçki - İhanete Uğrayan Devrim

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Troçki - İhanete Uğrayan Devrim"

Copied!
451
0
0

Teks penuh

(1)

İh a n e te U ğ r a y a n D e v r im

(2)
(3)

Lev Davidoviç Trotskiy İHANETE UĞRAYAN DEVRİM

(4)

Le v Da vId ü vIç Tr o t s kIy (7 Kasım 1879-21 Ağustos 1940)»

Asıl adı Lcv Davİdoviç Bronstein. Proleter devrimci, Marksist kuramcı. 1896’da sosyalist harekete katıldı» 1905 Devriımnde Petersburg Sovyetinin Önderiydi, o dönem “Sürekli Devrim” ku­ ranımı geliştirdi* 1917'de Bolşevik Partisinin Merkez Komitesi­ ne seçildi. Ekim Dcvriminde etkin rol âldı. Bir kez daha Peters- burg Sovyetinin başkanlığına getirildi. O dönem Dış ilişkiler Halk Komiseri görevini üstlendi, 1918’dc Savaş Halk Komiseri oldu, Kızıl Orduyu örgütledi, önderliğini üstlendi. 1920'li yıllar­ da Stalin ile derin bir ayrılığa düştü. Temel olarak Marksizmden köklü bir kopuş anlamına gelen "tek ülkede sosyalizmdi reddet­ mesi ve uluslararası sosyalist devrimi savunmasıyla Stalin ve yandaşlarından ayrılan Trotskiy parti içinde Sol Muhalefetin önderliğini üstlendi, 1927*dc Komünist Partiden ve III. Enter­ nasyonalden ihraç, 1929*da da SSCB’den sınırdışı edildi. 1929- 34 yıllan arasında birçok Trotskiy taraftarı da SSCB içinde sür­ güne gönderildiler, öldürüldüler, intihara zorlandılar. Trotskiy, İstanbul Büyük Ada’ya sürgüne gönderildi, daha sonra Fransa, Norveç ve son olarak da Meksika’da yaşadı. Sürgünde Stalinizm karşıtı siyasal faaliyetlerine devanı etti. 1933*te III. Enternasyo­ nalin reformundan ümidini keserek IV. Enternasyonalin kurulu­ şuna öncülük etti. 1940 yılında Meksika'da sürgünde, Ramön Mercader adlı bir SSCB ajanı tarafından başma buz baltası vu­ rularak öldürüldü, Trotskizm, dün olduğu gibi bugün de Mark­ sist düşüncenin önde gelen okullarından biridir.

(5)

Lev Davidoviç Trotskiy

İHANETE UĞRAYAN DEVRİM

SSCB NEDİR VE NEREYE GİDİYOR

Kolektif Çeviri

(6)

ALEF KİTAPLIĞI DİZİSİ 1 İHANETE UĞRAYAN DEVRİM: SSCB NEDİR VE NEREYE GİDİYOR

LEV DAVİDOVİÇ TROTSKIY İnceleme

Alef Yayrnevinden notfu basım, kolektif çeviri, 1. baskr: Eylül 2006 ISBN 9944*494-00-3

Özgün adı: La Revolution trahie:

Qu'est-ce que l'URSS et oü va-t-elle? (1936)

Yayına hazırlayan; Çiçek Öztek Kolektif çeviri

Kapak ve tasarım; Cem Kocataş Dizgi: Çiğdem Güneş Baskı: Şefik Matbaası Marmara Sanayi Sitesi M-Blok No 291

İkitelli İSTANBUL tîf, (0212)472 15 00

Bu kitabın notlan, Neuer fSP Verfag'ın izniyle şu metinden alınıp çevrilmiştir: LeoTrotzki, Schriften 1, Sowjetgesellschaft und

alinistiche Diktatur Bond 1.2 (1936-1940), "Verratene Revolution: Was İst die UdSSR und vvohin treibt sie?", Rasch und Röhring, Hamburg, 1988.

Alef Yayınevi

Ülker Sokak 31 / 4 Gümüşsüyü / İSTANBUL tlf. (0212) 245 56 27 ♦ faks (0212) 245 52 83 info@alefyayinevi.com • www.alefyayinevi.com

(7)

İÇİNDEKİLER

ihanete Uğrayan Devrim'in Türkçe Baskısı Üzerine vii Giriş: Bu Çalışmanın Amacı 1

Notlar 5

Gerçekleş tir ilenler 7

Notlar 22

Ekonomik Gelişme ve Önderliğin Yalpalamaları 29

Notlar 51

Sosyalizm ve Devlet 65

Notlar 83

Emek Üretkenliği için Mücadele 97

Notlar 115

Sovyet Tcrmidoru 123

Notlar 149

Eşitsizliğin ve Toplumsal Uyuşmazlıkların Artması 169

Notlar 194 Aile Gençlik Kültür 201 Notlar 237 Dış Politika ve Ordu 257 Notlar 229 SSCB Nedir? 329 Notlar 349

Yeni Anayasanın Aynasından SSCB 357

Notlar 371

SSCB Nereye Gidiyor? 377

Notlar 395

Ek 1: “Tek Ülkede Sosyalizm” 399

Notlar 409

Ek 2: SSCB’nin “Dostları* 417

Notlar 425

(8)
(9)

İHANETE UĞRAYAN DEVRİMİN

TÜRKÇE BASKISI ÜZERİNE

1917 Ekim Devrimi gerek yapılışı gerek ortaya çıkarmış olduğu düzenin yıkılışıyla XX* yüzyılın en önemli olayıdır. Elinizdeki kitabın yazarı Lev Davidoviç Trotskiy ise bu devrimin V.L Lc- ııin’den sonra ikinci büyük önderidir* Ekim Devrimini anlama­ dan XX. yüzyılı anlamak nasıl mümkün değilse, Trotskiy'i, özel­ likle onun kitap boyutundaki son yapıtı olması dolayısıyla bir “siyasi vasiyet” nitelemesini hak eden İhanete Uğrayan Dev­

rimci okumadan, Ekim Devrimini, hele onun kapitalizm ile sos­

yalizm arasında “iki arada bir derede’* kalışım, nihayet iktidara getirmiş olduğu sınıfın ayrıcalıklı bir kastının öncülüğünde ka­ pitalizme geri döndürülüşünü anlamak da mümkün değildir,

İhanete Uğrayan Devrim, ilk kez 1936’da, Almanca {ama Al­

manya dışında) ve Fransızca olarak basıldı. Kitabı bu dillere çe­ virenler iki ünlü devrimciydi: Sırasıyla Rudolf Klement ve Vic- tor Serge.

Trotskiy, 1935 Eylül ayında Norveç’te sürgündeyken, Kus

Devrimin in Tarihi* n'ın Amerikan yayınevi Simon and Schııs-

(10)

Vİİİ İHANETE UĞRAYAN DEVRİM

ladı. Bu arada Çto takoye SSSR i kuda on idet? (SSCB Nedir ve Nereye Gidiyor?) başlığı altında bir taslak ortaya çıktı. Bu me­ tin, başlangıçta öngörülenden çok daha uzun olduğu için, ba­ ğımsız bir yayın olarak çıkarılmasına karar verildi. 1936 Eki­ minde Paris'te yapjlan ilk baskısının yayımcıları, bu yeni kitaba

La Revolution trahie {İhanete Uğrayan Devrim) adını verdiler.

Kitabın, aynı yıl yayımlanan Alman ve Çekoslovak baskılarını ertesi yıl Amerikan, Arjantin, Şili> Ingiliz ve Japon baskıları izle­ di.

Kitap Türkiye’de ilk defa 1980 yılında Ayla Ortaç çevirisiyle Köz Yayınlarından çıktı, daha sonra Yazın Yayınlarından iki baskı daha yaptı.

Sovyetler Birliğinde, Gorbaçov’ım iktidara gelişiyle başlayıp 1991’deki çöküşle noktalanan süreç bütün dünyada, özellikle de siyasi yelpazenin sol kanadında, Trotskiy’in hayatı ve yapıtları­ na olan ilgiyi artırdı. Pek çok ülkede Trotskiy’in yapıtlarının, büyük bölümü gözden geçirilmiş ya da baştan yapılmış çeviriler­ le olmak üzere yeni baskıları yayımlandı. Bu bağlamda en geniş kapsamlı ve iddialı girişim (Federal) Almanya’da görüldü. Ünlü Marksist ruh ve toplum bilimci Helmııt Dahmer (ve Rudolf Se­ ga II ile Reiner Tosstorff)’m öncülüğünde bir araya gelen bir grup, Scbriften (Yazılar) üst başlığıyla yeni bir Trotskiy derleme­ sine girişti. Bu derlemenin kapsamı, yayımcılık deyimleriyle ko­ nuşursak useçme yapıtlar'’ ile “toplu yapıtlar” arasında, aıııa İkincisine daha yakın bir yerdeydi. Tasarının “bilimsel danış­ ına’1 kurulu içinde, sosyalizmin yakın tarihinde seçkin yerler edinmiş şu isimler yer alıyordu: Sicgfried Bahnc (F. Almanya), George Breitman (ABD), Pierre Broue (Fransa), Ta ma ra Deurs- eher (Ingiltere), İring Fctscher (F. Almanya), Helmııt Fleischer (F. Almanya), Ernest Mandel (Belçika), Hartmut Mehringer (F. Almanya), Oskar Negt (F. Almanya), Pctcr von Oertzen (F. Al­ manya), Michal Reimaıı (Berlin), Predrag Vraııitski (Yugoslav­ ya) ve Hermann Weber (F. Almanya). Derleme kapsamında yer alacak kitapların yayıma hazırlanmasında da ubilimsel yardım­

(11)

TÜRKÇE BASKI ÜZERtNE ix

cılar” sıfatıyla Horst Lauschcr ve Rolf Wörsdörfer görev alacak­ tı.

Derlemenin on cilt ve yirmi kitaptan oluşması planlanmıştı. Trotskiy'in daha önce bağımsız olarak yayımlanmış kitap ve ri­ salelerinin hemen hepsi, bu cilt ve kitaplarda, ayrı birer bölüm halinde yer alacaktı. Schriften'm yayımlanışına 1988 yılında Rasch und Röhriııg Yayıncvince başlandı, İki kitaptan oluşan ilk cildin alt başlığı Sotvjctgcsclkchaft und sîalinistische Dikta-

îıtr (Sovyet Toplumu ve Stalinci Diktatörlük) idi. Birinci cildin

birinci kitabı 1929-1936, İkincisi ise 1936-1940 yıllarını kapsı­ yordu. Daha sonraki yıllarda derlemenin üçüncü cildinden itiba­ ren yayımlanmasını Neuer 1SP Verlag üstlendi* En son, üç kitap­ tan oluşan üçüncü cilt tamamlandı* Yayınevi bu uzun soluklu işi halen sürdürüyor.

Mevcut çeviriler bu yeni derleme için ya gözden geçirildi ya da yerlerine yenileri kondu. Ama Schriften baskısının asıl yenili­ ği ve önemi başka yerdedir: Trotskiy, hem kalemiyle hem “kılı­ cıyla” savaşan bir mücadele adamıydı* Şu var ki ondan bu mili­ tanlığının ötesinde, edebiyatçı, tarihçi ve sosyal bilimci nitelikle­ rini esirgemek düpedüz densizlik olur. Gene de Trotskiy’in ede­ bi ürünü akademik formatların dışındaydı* Akademik kurallar­ la kendini bağlamanın Trotskiy’in mizacına ne kadar uygun dü­ şeceği bir yana, çığır açıcı yapıtlarının biiyıik bölümünü belirsiz sürgün koşullarında, sistemli bir yazı işleri desteğinden yoksun olarak yazmış—daha doğrusu, sürekli değişen sekreterlere dikte etmiş—olan Trotskiy için, bu kurallara uymanın koşulları mad­ deten de yoktu* Stalin’in gizli servisinin, hayatım hedef alan teh­ ditleri altında bir sürgün yerinden bir başkasına sürüklenirken ustaları Marx ve Lcnin gibi, bulunduğu kentin gelişkin kütüpha­ nelerinin olanaklarına baş vuramazdı. Schriftcn derlemesini yayı­ ma hazırlayanlar, bu büyük eksikliği gidermek üzere, akademik ve bilimsel standartlara tastamam uyan bir “yorumlayıcı dip­ notlar” sistemi geliştirdiler. Trotskiy’iıı muhakemesinin dayana­ ğını. ynzarın belleğiyle sınırlı olmaktan kurtararak her türlü bib­

(12)

X İHANETE UĞRAYAN DEVRİM

liyografik bilgiyle donattılar. Trotskiy'in özellikle İhanete Uğra­

yan Devrim'de, konunun gereği olarak sık sık uyguladığı bir

yöntemi, devrim arifesi, devrim sonrası, iç savaş, Staliıu i iktida­ rın pekişmesi gibi belirleyici uğraklar arasında yapılan karşılaş­ tırmaları, 19801i yılların sonlarına ait rakamlarla güncdİrdiler, Son ve önemli olarak, metnin ana gövdesinin arka planım oluş­ turan hemen bütün isim, kavram vc olayları, genellikle ilk geç­ tikleri yerde, yorumlayıcı dipnotlarla açıkladılar* Bunlar, tıkız birer sözlük maddesinden çok, orta boy birer ansiklopedi mad­ desini andıran metinlerdir.

Biz, İhanete Uğrayan Devrim'in bu yeni Türkçe baskısı için

Schriften derlemesinin birinci cildinin ikinci kitabında yer alan

“Verratenc Revolution: Was İst die UdSSR und wohin trcibt si- e?’1 (İhanete Uğrayan Devrim: SSCB Nedir ve Nereye Gidiyor?) başlıklı metni, Neuer ISP Verlag’ın da izniyle esas aldık. Ana metnin eski çevirisinin bazı bölümleri, yakın zamanlarda yapıl­ mış yeni Almanca, Fransızca ve İngilizce çeviriler temel alınarak başran sona gözden geçirildi; bazı bölümlerse bütünüyle baştan çevrildi. Metnin aşağı yukarı yüzde kırkını bulan yorumlayıcı dipnotları Nail Satlıgan Taylan Acar'ın yardımıyla Almanca asıllarından çevirdi. Bu dipnotlarda yer alıp da, tamamen Alman okuruna yönelik ve Türkiye’den ulaşılması neredeyse olanaksız olan az sayıda bibliyografik göndermeyi çıkardık. Ama Fransız­ ca, İngilizce gibi dillerdeki kaynaklar ile hangi dilde olursa olsun klasikleşmiş yapıtlar korundu. Kitabın kavram ve üslup tutarlı­ lığı açısından denetimini Şadi Ozansü üstlendi. Gülnur Acar- Savran, Dario Navaro, Çiçek Öztek, Sungur Savran ve Nesrin Tura, bu çevirme ve yayma hazırlama sürecinde çeşitli aşamalar­ da katkılarda bulundular

(13)

GİRİŞ

BU ÇALIŞMANIN AMACI

Burjuva dünyası başlangıçta Sovyet rejiminin1 ekonomik başarı­ larını—yani sosyalist yöntemlerin uygulanabilirliğinin deneysel kanıtını—görmezlikten gelir görünmeye çalıştı. Sermayenin alla- ıııe iktisatçıları hâlâ büyük ölçüde Rusya'nın eşi görülmemiş sı­ nai gelişme hızı karşısında tefekküre dalıp suskunluklarını sür­ dürmeye çalışıyor veya kendilerini “köylünün aşırı sömürüsü” açıklamasına sarılarak sınırlıyorlar. Böylelikle örneğin Çin'de, Japonya'da ya da Hindistan’da köylünün gaddarca sömürülme- sinin nasıl olup da Sovyetler Birliğindekine biraz olsun yaklaşa­ bilen bir sanayileşme hızı yaratmadığını açıklamak için fevkala­ de bir fırsatı kaçırıyorlar.

Ama sonunda zafer olgularındır. Bütün uygar ülkelerde ki­ tapçı rafları şimdi Sovyetler Birliği hakkında kitaplarla doludur» Bunda şaşılacak bir şey yok; çünkü böyle durumlara tarihte sık rastlanmaz* Kör bir gerici nefretin ürünü olan kitaplar hızla aza­ lıyor. Sovyetler Birliği hakkındaki en yeni çalışmaların dikkati çekecek kadar büyük bir bölümü olumlu, hatta bazen heyecan dolu bir tavrı ortaya koyuyor. Ycniyetme devletin uluslararası itibarının arttığına işaret eden bu Soyvet yandaşı literatürün zen­ ginliği ancak sevinçle karşılanabilir. Dahası, faşist Italya’dansa Sovyetler Birliğine hayranlık duymak, kıyas kabul etmez

(14)

2 GİRİŞ

dc daha iyidir. Bununla birlikte okuyucu, bu literatürün sayfala­ rı arasında Ekim Devriminin ülkesinde neler olup bittiğinin bi­ limsel bir değerlendirmesini boşuna arayacaktır.

“Sovyetler Birliğinin dostları”mn2 yazılarını üç ana kategori­ de toplamak mümkündür: Amatör bir gazetecilik, şu ya da bu ölçüde L1sol” eğilimli bir röportajcılık bunların makale ve kitap­ larının büyük bölümünü oluşturur» Bunun yanında, ama daha iddialı biçimde, insancıl, lirik ve pnsifist bir “komünizmdin ürünleri yer alır. Üçüncü grupta, eski Alman Katbeder-Sozialis-

mu$* ruhuna uygun ekonomik şema tiki eştirme çalışmaları top­

lanabilir.

Louis Fischcr ve Duranty birinci türün ycteriııcc tanınan tem- silcilerindcndir. Müteveffa Barbusse ve Romanı Roüand4 “in­ sancıl” dosrlar kategorisini temsil ederler. Stalin'e taraftar olma­ dan önce bunlardan birincisinin İsa'nın,5 İkincisinin ise Gan- di’nin hayatını yazmış olmaları bir rastlantı değildir. Ve nihayet muhafazakarca kitabi sosyalizm en güçlü sesini yorulmak bilmez Fabian6 çifti, Beatrıce ve Sidncy Webb ile bulmuştur.

Aralarındaki farklılıklara karşın bu üç kategoriyi birleştiren şey, oldu bittiler karşısında el pençe divan durmaları ve uyuştu­ rucu genellemelere tutkun olmalarıdır. Kendi kapitalizmlerine karşı isyan etmek bu yazarların harcı değildir. Bu yüzden, artık suları yatağına çekilmiş bulunan yabancı bir devrim konusunda tavır almaya o ölçüde heveslidirler. Ekim Devriıııinden önce ve onu izleyen birkaç yıl süresince ne bu insanların kendileri, ne de manevi seleflerinin bir teki bile, sosyalizmin bu dünyaya nasıl geleceği sorusu hakkında düşünmek zahmetine katlanmamıştı. Bu nedenle Sovyetler Birliğinde bugün gözlediğimiz şeyi sosya­ lizm olarak kabul etmek onlar için kolaydır. Bu onlara yalnızca çağma ayak uyduran ilerici kişi görünümü vermekle kalmayıp üstelik belli bir ahlaki sağlamlık kisvesi de sağlar. Ama aynı za­ manda kesinlikle hiçbir şeye bağlanmamaları için dc bir zemin sunar. Feylezofça, iyimser ve adına yıkıcıdan başka her şey de­ nebilecek bu tür literatür, tüm tatsızlıkları geçmişe mal eder ve

(15)

BU ÇALIŞMANIN AMACI 3

okuyucunun sinirleri üzerinde gayet yatıştırıcı bir etkisi oldu­ ğundan kendine hazır bir pazar bulur. Böylelikle> Kültürlü Bur­

juvazi için Bolşevizm veya daha veciz söylemek gerekirse Radi­ kal Turistler için Sosyalizm olarak tanımlanabilecek uluslarara­

sı bir ekol sessiz sakin oluşuyor.

Bu ekolün ürettikleriyle bir polemiğe girmeyeceğiz, çünkü bunlar polemik için ciddi bir zemin sunmuyorlar. Onlar içiıı so­ rular, gerçekte daha başlarken biter. Bu araştırmanın amacı, ge­ leceği daha iyi anlayabilmek için şimdinin doğru bir saptaması­ nı yapmaktır. Geçmişe, ancak geleceği görmemize yardımcı ola­ cağı ölçüde değineceğiz. Kitabımız eleştirel olacaktır. Her kim ki oldu bittilere tapar, geleceği hazırlama yeteneğinden yoksundur.

Sovyetler Birliğindeki ekonomik ve kültürel gelişim süreci çe­ şitli aşamalardan geçmiştir bile ama hiçbir anlamda bir içsel dengeye ulaşmış değildir. Sosyalizmin görevinin, dayanışma ve tüm gereksinmelerin uyumlu biçimde karşılanması üzerinde yükselen sınıfsız bir toplum yaratılması olduğunu hatırlayacak olursanız, bu temel anlamda Sovyetler Birliğinde sosyalizmden henüz eser yoktur. Hiç kuşkusuz Sovyet toplumundaki çelişki­ ler, kapitalizmin çelişkilerinden derinden farklıdır. Ama gene de çok yoğundur bu çelişkiler. İfadelerini, maddi ve kültürel eşitsiz­ liklerde, hükümetin baskınlarında, siyasal gruplaşmalarda ve hi­ zipler arası çekişmelerde bulur. Polis baskısı bir siyasal kavgayı susturur ve çarpıtır ama ortadan kaldırmaz. Yasaklanan düşün­ celerin, hükümet politikasının her adımında etkileri vardır ve o politikaya ya verimli bir toprak ya da bir engel oluştururlar. Bu koşullar altında, Sovyetler Birliğinin gelişmesi üzerine yapılacak bir çözümleme, ülkenin bir başından bir başına verilmekte olan bastırılmış aıııa ateşli siyasal mücadeleye ait fikirleri ve sloganla­ rı göz önüne almayı bir an için bile ihmal edemez. Burada tarih, yaşayan siyaset ile doğrudan birleşir,

“SoP*un akıllı uslu sığ kafalıları, Sovyetler Birliğini eleştirir­ ken son derece dikkatli olmamız gerektiğini, aksi takdirde sos­ yalist inşa sürecini zedeleyebileceğimizi söylemeye bayılıyorlar.

(16)

4 GİRİŞ

Biz kendi hesabımıza, Sovyet devletim hiç de o denli eğreti bir yapı olarak görmüyoruz. Düşmanlan, SovyctJer Birliği hakkın­ da, ülkenin gerçek dostlarına veya tüm ülkelerin işçilerine göre kat kat bilgililer. Emperyalist hükümetlerin genel kurmayları, Sovyetler Birliğinin başarılarının ve başarısızlıklarının hesabını dakik biçimde tutuyorlar, hem de yalnızca kamuya açık rapor­ larına dayanarak değih Düşman, ne çare ki işçi devletinin zayıf yanından yararlanma olanağına sahiptir ama kendilerine olum­ lu özellikler gibi görünen yönelişlerin eleştirisinden yararlanma­ sı olanaklı değildir. Resmi “dostların” çoğunluğunun eleştiriye karşı düşmanlığı gerçekte Sovyetler Birliğinin hasar göreceği yo­ lunda bir korkunun değil, kendilerinin Sovyetler Birliğine duy­ dukları sempatinin sarsılabileceği korkusunun bir ifadesidir. Biz bu tür korkuların ve ikazların hepsini gönül rahatlıyla göz ardı edeceğiz* Kararı verecek olan yanılsamalar değil, olgulardır. Maksadımız maskeyi değil, suratı göstermektir.

4 Ağustos Î9J6

Not: Bu kitap Moskova'da “terörist” komplo davası7 başlama­ dan önce bitirilmiş ve yayınevine gönderilmişti, Dolayısıyla, da­ vanın seyrinin değerlendirilmesine bu kitapta doğal olarak yer verilememiştir. Bu “terörist" davarım tarihsel mantığını ortaya koyması ve davanın gizinin kasten yaratılmış bir gizem olduğu­ nu önceden sergilemesi daha büyük önem kazanıyor.

(17)

NOTLAR S

NOTLAR: GİRİŞ

1. Savaş ve iç savaş Rus ekonomisini, savaşa katılan öteki ülkelerin- kinden daha çok tahrip etti; tahıl üretimi, 1913 düzeyinin yarısından azı­ na, sanayi üretimi, ay m düzeyin yüzde 18'ine düştü. Savaş öncesi düzeye tarımda 1925 yılında, sanayide ise 1928’de yeniden ulaşılmış olması dev­ rim sonrası iktisat siyasetinin ilk başarılan arasında yer alır* Ardından sa­ nayi üretimi, 1929 ile 1932 yılları arasında resmi verilere göre yüzde 84,7 arttı; 1935’e kadar neredeyse üç katına çıktı. Ağır sanayinin gelişmesi özellikle zorlandı (ham demir üretimi, 1927 ile 1936 yıllan arasında 3,3'ten 14,4 milyon tona, çelik üretimi, 4’ren 16,4 milyon tona çıktı).

2. Bu konuda krş. hu kitapta Ek 2.

3* XIX. yüzyılın son otuz-otuz beş yılında Alınan siyasi iktisadı için­ de bir eğilim, liberal basımları tarafından ukürsü sosyalizmi” diye yafta­ landı. uKürsü sosyalistleri * etik saiklcrle hareket edeıı sosyal reformcu­ lardı; Marksizme saldırıyor, sınıf karşıtlıklarının yumuşatılması için dev­ letçe bir reform siyasetinin izlenmesini talep ediyorlardı. Lorenz von StciıVa ve H. Rodbertus’un devlet sosyalisti fikirlerine dayanıyorlardı. 1872’dc “Verein für Social politiklin (Sosyal Siyaset Derneği) çekirdeğini kurdular. Marx>ın sonradan hesaplaşacağı (1879/80; K- Marx-F. Engels, Werke, c. 19, (haz.) Sosyalist Birlik Partisi Merkez Komitesine bağlı Marksiznı-Leninizm Enstitüsü, Berlin |Dietz| 1956vd, s. 355-83) A. Wag- ner, G. Schmoller (1838-1917) ve L von Brentaııo (1844-1931), bu eği­ limin temsilcileri arasında yer alır. (F. Boese, Gescbicbte de s Verems für Sozialpolitik 1872-1932, Berlin, 1939)

4. Romain Rolland (1866-1944), pasifist-insanlıkçı Fransız yazarı ve

müzik tarihçisi, Beethoven, Michelangcİo, Tolstoy ve Gandhi biyografile­ rinde kahramanca bir idealizmin propagandasını yaptı. Rolland Yahudi düşmanlığı ve şovenizmle mücadele etti; 1915'te, Almanya ile Fransa ara­ sında dostluğu savunduğu “nehir romancı }ean-Cbristophe (1904-1912; Türkçesi 1945) ile Nobel edebiyat ödülünü aldı. Birinci Dünya Savaşının karşısına ünlü siyasi makaleler derlemesi Att-dessus de la melee ile çıktı. Rus devrimine karşı ilkin reddedici bir tutum takındıysa da 1927'den sonra Stalinizmin “yol arkadaşları1' arasında yer aldı. 1932’de Barbussc ile birlikte “Savaşa Karşı Dünya Kongresinni toplantıya çağırdı; Komin- tern’in örgütleyeceği “Amsrcrdam-Pleyel Hareketi” buradan doğdu.

CEuvrcs completcs, 10 cilt (1930-1934); Journal des annees de guerre^ 1914-1919 (1952); R, Cheval, Romain Rolland, VAllcmagne et la guerre^ Paris, PUF, 1963; W.T. Starr, Romain Rolland, One Agaınst Ali: A Biog- raphy> La Hayc vb, Mouton, 1971.

(18)

6 GİRİŞ

5. Hcnri Barbusse, }e$u$y 1927.

6* 1883-84’ten beri var olan Fabian Society bir sosyal reformcu aydın­ lar topluluğudur; ikinci Dünya Savaşından sonra seksen kadar yerel grup içinde binlerce üyesi olan bir topluluk haline geldiler* Onlara göre (kamu mallarının belediyelerce yönetilmesi ve üretim kooperatiflerine dayalı) sosyalizm, adını adım ve uzun bir gelişme çerçevesinde parlamenter yol­ dan— ikinci Fön Savaşının (MÖ 218-201) başında Romalı general Fabi-

l î s Cunctator’un oyalayıcı savaş yönetimi tarzına uygun olarak— gerçek-

leştirilmcliydi. Fabius’çuların toplumsal-ikîisadi tasarımları, Ingiliz top­ rak reformu hareketine ve Ricardo'nun rant teorisine dayanıyordu, 1889'da G.B. Shaw, Fabian Essays adh program metnini çıkardı; 1951’de Ncıv Fabian Essays yayımlandı. S. ve B. Webb, H.G. Welts, G.B. Shaw, H. Laski ve başka seçkin aydınların mensup oldukları ve 1918’den başla- yarak Ingiliz İşçi Partisi üzerinde belirleyici nüfuzu olan grup, 1924’tc ilk İşçi başbakan Ramsay MacDonakft çıkardı.

Fabius'çu sosyalizm ile Alman sosyal demokrasisi içinde o çağda or­ taya çıkan “revizyoııizm” (Eduard Bernsrcin vb) arasında yakın bir ben­ zerlik vardı. London Schoot of Economics and Politica) Science’ın kuru­ luşuna (1895) Fabius'çular önayak oldular.

(G.D-H. Cole, The Fabian Society > Past and Presem, Londra, Fabian Publications, 1942; M.I. Coİe> The Story of Fabian Socialismy Londra, Heincmann, 1961; A.M. McBriar, Fabian Socialism and Engiish Folitics 1884-1918, Cambridgc University Press, 1962)

Ayrıca Trotskiy’de uDie fabisdıe, Theorie des Sozialismus”, Wohin triebt Engiandfy Berlin, Neuer Deutscher Verîag, 1926 içinde, s.56-65.

7. Kastedilen, göstermelik Moskova davalarının Zinovyev, Karnen- yev, I.N, Smimov ve başkalarına karşı açılan birincisidir (19 ila 23 Ağus- ros 1936).

(19)

BÖLÜM 1

GERÇEKLEŞTİRİLENLER

1. SlNAİ BÜYÜMENİN ÎE M E L GÖSTERGELERİ

Rus burjuvazisinin yetersizliğinden dolayı geri bir ülke olan Rusya’da demokratik görevler—monarşinin ve köylünün yarı feodal köleliğinin ortadan kaldırılması gibi— ancak proletarya diktatörlüğü aracılığıyla gerçekleştirilebilirdi. Bununla birlikte, köylü yığınlarının başında iktidarı ele geçiren proletarya bu de­ mokratik kazammlarla yetinemezdi. Burjuva devrimi, sosyalist devrimin ilk aşamaları ile iç içe geçmişti. Bu olgu rastlantısal de­ ğildi. Yakın onyılların tarihi çok açık bir biçimde göstemektedir ki kapitalizmin gerileme koşullan altında geri kalmjş ülkeler, es­ ki kapitalist merkezlerin ulaşmış oldukları düzeye ulaşmaktan acizdirler. Kendileri bir çıkmaza girmiş olan, yüksek uygarlık düzeyine ulaşmış uluslar, uygarlaşma sürecinde olanların yollarını keserler. Rusya’nın proleter devrim yoluna girmiş ol­ ması, ekonomisinin sosyalist dönüşüm için ilk olgunlaşan eko­ nomi olmasından değil, kapitalist bir temelde daha fazla geliş- meşine olanak bulunmamasındandır. Üretim araçlarının top­ lumsallaştırılması, ülkeyi barbarlıktan kurtarmak için zorunlu bir koşul haline gelmişti. Geri ülkeler için bileşik gelişme yasası budur. Sosyalist devrime “kapitalist zincirin en zayıf halkası” (Lenin) olarak adım atan eski çarlık imparatorluğu şimdi, dev­

(20)

8 BÖLÜM 1

rimden on dokuz yıl sonra bile Avrupa ve Amerika’ya “yetişmek ve onları geçmek” {yani ilk önce onlara yetişmek) gibi bir görev­ le karşı karşıyadır. Başka bir deyişle ileri ülkelerde kapitalizm tarafından çoktan çözülmüş bulunan teknoloji ve verimlilik so­ runlarını kendisi çözmek zorundadır*

Başka türlü olmasına zaten olanak var mıydı? Eski hâkim sı­ nıfların devrilmesi, gündemdeki görevi yerine getirmemiş, ancak bütünüyle açığa çıkarmıştı: Bu görev, barbarlıktan uygarlığa yükselmekti. Öte yandan devrim; üretim araçlarını devletin elin­ de yoğunlaştırarak, yeni ve eşi görülmemiş derecede daha etkin sınai yöntemlerin uygulanmasına olanak verdi. Yalnızca planlı yönetim sayesindedir ki emperyalist savaşlarla iç savaşların yık­ tığını yeniden yapmak, devasa yeni işletmeler inşa etmek, yeni üretim türleri getirmek ve yeni sanayi dalları kurmak bu denli kısa bir süre içinde olanak kazandı*1

Bolşevik Parti önderlerinin, yardımlarına en kısa zamanda koşacağına inandıkları uluslararası devrimin gelişmesindeki ola­ ğanüstü gecikme,2 Sovyetler Birliği için çok büyük zorluklar ya­ ratmakla birlikte bir yandan da ülkenin kendi gücünü ve kay­ naklarını ortaya çıkardı* Bununla birlikte ulaşılan sonuçlar— ba­ şarının görkemi kadar yetersizliklerini de görerek—ancak ulus­ lararası bir terazi kullanılarak doğru biçimde değerlendirilebilir* Bu kitap, sürecin tarihsel ve sosyolojik bir yorumu olacaktır; amacımız istatistiksel örneklemelerin üst üste yığılması değildir* Ancak gene de daha ilerideki tartışmaya yardımcı olmak üzere bazı önemli rakamları çıkış noktası olarak alma zorunluluğu vardır.

Neredeyse tüm kapitalist dünyaya yayılan durgunluk ve geri­ lemeye karşılık Sovyetler Birliğinde sanayileşmenin dev boyutla­ rı aşağıdaki kaba rakamlarla, reddedilemez bir biçimde ortaya çıkıyor* Almanya’da sınai üretim, o da yalnızca hummalı savaş hazırlıkları sayesinde, şu sıralar 1929’daki düzeyine dönüyor*3 Korumacılığın eteklerine tutunan Büyük Britanya'nın üretimi ise bu altı yıl içinde yüzde 3 veya 4’lük bir artış gösterdi*4 ABD’dc

(21)

GERÇEKLEŞTİRİLENLER 9

ise sınai üretim yaklaşık yüzde 25 geriledi; Fransa’da bu rakam yüzde 30’un üstünde. Kapitalist ülkeler arasında birinci sırayı çılgınca silahlanmakta ve komşularını talan etmekte olan Japon­ ya işgal ediyor. Bu ülkenin üretimi neredeyse yüzde 40 artmış­ tır! Ama bu istisnai rakam bile Sovyetler Birliğinin gelişme dina­ miği karşısında sönük kalır. Ülkenin snıai üretimi, bu süre için- de aşağı yukarı üç buçuk katma çıkmış, yani yüzde 250 artmış­ tır. 1925 ile 1935 arasındaki on yıl zarfında, ağır sanayi üretimi on kattan fazla artmıştır. Birinci Beş Yıllık Planın birinci yılında {1928-29) sermaye yatırımlarının tutarı beş milyar dört yüz milyon rubleydi; 1936 yılında ise otuz iki milyar rublelik bir ya­ tırım öngörülüyor.

Rublenin bir ölçü birimi olarak istikrarsızlığını göz önüne alarak parasal büyüklükleri bir yana bırakacak olursak, sorgu­ lanma olanağı kesinlikle bulunmayan bir başka birime varırız. 1913 Aralığında Don Havzası’nda üretilen kömür 2.275.000 tondu; 1935 Aralığında ise bu miktar 7.125.000 tondu. Son üç yıl içinde demir üretimi iki katına çıkmıştır. Çelik ve haddehane üretimi hemen hemen iki buçuk kat artmıştır. Petrol, demir ve kömür üretimi savaş öncesi rakamlarına göre üç ila üç buçuk kat artmıştır. 1920 yılında ilk defa elektriğe geçme planı yapıl­ dığında5 ülkede on bölge enerji istasyonu ve bunların toplam 253.000 kilovathk bir enerji üretimi vardı. 1935 yılında ise bu istasyonların sayısı doksan beşe> toplam enerji üretimleri 4.345.000 kilovata ulaştı. 1925 yılında Sovyetler Birliği, elektrik enerjisi üretimi açısından on birinci sıradaydı; 1935 yılına ise önünde yalnızca Almanya ve ABD bulunuyordu. Kömür üreti­ minde Sovyetler Birliği onuncu sıradan dördüncü sıraya yüksel­ di; çelikte* altmcılıktan üçüncülüğe; traktör üretiminde birinci sıraya yükseldi. Sovyetler Birliği şeker üretiminde de birinci sıra­ dadır.

Sanayide elde edilen dev başarılar, tarımda çok büyük şeyler vaat eden adımlar, eski sanayi kentlerinin olağanüstü büyüyüşü6 ve bunlara yenilerinin eklenmesi, işçi sayısının hızla artması,7

(22)

10 BÖLÜM 1

kültür düzeyinin ve kültürel taleplerin yükselmesi; işte Ekim Devriminin kuşku duyulamayacak sonuçları, eski dünya kâhin­ lerinin insan uygarlığının mezarı olarak görmeye çalıştıkları devrimin sonuçlan bunlardır. Artık burjuva iktisatçılarıyla tar­ tışacağımız bir şey kalmadı. Sosyalizm zaferi hak ettiğini göster­ miştir ve bu Kapital'in sayfalarında değil, yeryüzünün altıda bi­ rini oluşturan bir sınai arenada yapılmıştır; kullandığı dil diya­ lektiğin dili değil, çeliğin, çimentonun, elektriğin dili olmuştur. İç zorluklar, dış darbeler ve önderlik kadrosunun hataları sonu­ cu Sovyetler Birliği çökecck olsa bile—ki bunun olmamasını kuvvetle ümit ediyoruz—hiçbir şeyin yok edemeyeceği şu olgu, geleceğin güvencesi olarak kalacaktır: Geri kalmış bir ülke, on yıldan kısa bir süre içinde tarihte eşine rastlanmayan başarıları, yalnızca proletarya devrimi sayesinde gerçekleştirmiştir.

Bu aynı zamanda işçi hareketi içindeki reformistlerle yapılan tartışmalara da son veriyor. Onların farelerinkilcre benzeyen ci­ yaklamasıyla, devrimin yeni bir yaşam arzusuyla doldurduğu bu halkın gerçekleştirdiği insanüstü başarıyı bir aıı için bile olsa karşılaştırabilir miyiz? 1918 yılında Alman Sosyal Demokratla­ rı, işçilerin kendilerine verdiği gücü kapitalizmi kurtarmak için değil,8 sosyalist devrim uğruna kullanmış olsalardı, bugün Orta ve Doğu Avrupa ile Asya'nın hatırı sayılır bir bölümünde bir sosyalist blokun ne denli yenilmez bir ekonomik güce sahip ola­ cağını Rusya tecrübesine bakarak kestirmek kolaydır. Dünya halkları, reformizmin tarihsel cürmünün bedelini yeni savaşlar ve devrimlerle ödeyecektir.

2 , BAŞARILARIN KARŞILAŞTIRMALI DEĞERİ*

Sovyet sanayiinin büyüme oranlarının eşi görülmemiştir. Ama sorunların çözümünde belirleyici olmaktan çok uzaktır bunlar. Sovyetler Birliği kendisini korkunç düşük bir düzeyden yukarı yükseltiyor, oysa kapitalist ülkeler çok yüksek bir düzeyden aşa­ ğı kayıyorlar. Belli bir anda güçler arasındaki ilişkiler, büyüme

(23)

GERÇEKLEŞTIRİLENLER 11

hızıyla değil, iki kampın bütün gücünün karşılaştırılmasıyla be­ lirlenir* Bu da ifadesini, maddi birikimlerde, teknikte, kültürde ve hepsinin ötesinde insan emeğinin verimliliğinde bulur. Konu­ ya bu istatistiksel bakış açısıyla yaklaştığımızda durum derhal ve Sovyetler Birliğinin son derece aleyhine olarak değişir,

Lenin’in formüle ettiği “Kim kazanacak?” sorusu, bir yanda Sovyetler Birliği ve dünya devrimci proletaryasının, öteki yanda uluslararası sermaye ve Sovyetler Birliği içindeki düşman güçler arasındaki güçler ilişkisine dairdir. Sovyetler Birliğinin ekono­ mik başarıları, ona kendisini tahkim etme, ilerleme, silahlanma vc gerektiği zaman geri çekilip bekleme, tek kelimeyle dayanma olanağı verir. Ama özünde “Kim kazanacak?” sorusu yalnızca askeri değil, daha da büyük ölçüde ekonomik bir soru olarak Sovyetler Birliğinin karşısına dünya ölçeğinde çıkıyor. Askeri müdahale bir tehlikedir. Kapitalist bir ordunun yük vagonların­ da gelecek ucuz malların müdahalesi, bununla karşılaştırılama­ yacak kadar daha büyük bir tehlikedir. Batı ülkelerinin birinde proletaryanın muzaffer olması elbette güç ilişkilerini derhal vc kökten değiştirecektir. Ancak Sovyetler Birliği tek başına kaldı- ğj sürece, daha da kötüsü Avrupa proletaryası yenilgilere maruz kalıp gerilemeye devam ettiği sürece, Sovyetleriıı yapısının daya­ nıklılığı son çözümlemede emek verimliliğiyle ölçülür. Bu da bir piyasa ekonomisinin çerçevesi içinde ifadesini, üretim maliyetle­ ri ve fiyatlarda bulur. Iç fiyatlar ile dünya pazarındaki fiyatlar arasındaki fark, bu güçler ilişkisini ölçmenin başlıca araçların­ dan biridir. Oysa Sovyet istatistikçilerinin bu soruya eğilmeleri bile yasaklanmıştır. Bunun nedeni, durgunluk ve çürüme koşul­ larına karşın kapitalizmin teknik, organizasyon ve nitelikli emek açısından hâlâ çok önde olmasıdır.

Sovyetler Birliğinde tarımın geleneksel geriliği yeterince bili­ niyor. Tarımın hiçbir dalında, sanayideki ilerlemeyle uzaktan yakından bir karşılaştırmayı bile mümkün kılacak bir ilerleme gerçekleştirilmemiştir.

(24)

12 BÖLÜM 1

talist üikelerinkiyle karşılaştırıldığında hâlâ çok düşük,” diye şi­ kâyet ediyor, “ 1934 yılında bir hektar topraktan sekiz bin iki yüz libre* ürün aldık; 1935 yılında Ukrayna'da olağanüstü bir mahsûlle bu rakam on üç bin yüz libreye çıktı. Çekoslovakya ve Almanya'da aşağı yukarı yirmi beş bin, Fransa'da hektar başına otuz bin libre ürün alınıyor.”

Molotov'un şikâyeti tarımın her dalına genişletilebilir— tahıl, tekstil* özellikle de hayvancılık gibi dallara. Ürünlerin uygun ro­ tasyonu, tohum seçimi, gübreleme, traktörler, kombinalar, da­ mızlık hayvan çiftlikleri, bunların hepsi toplumsallaşmış tarım­ da gerçek anlamıyla dev bir devrimi hazırlıyor. Ama devrimin tam da bu en tutucu alanda vakte ihtiyacı var. Bu arada, kolek­ tifleştirmeye karşın, sorun hâlâ kapitalist Batı’nııı, küçük çiftlik sistemi kamburuna rağmen daha üstün olan modellerine yaklaş­ maktır.

Sanayide emek verimliliğini artırma çabası iki kanaldan yü­ rür: ileri bir teknolojinin10 benimsenmesi ve emek gücünün da­ ha iyi kullanılması. Birkaç yıllık bir süre içinde en modern tür­ den dev fabrikaların kurulmasını olanaklı kılan, bir yanda Ba- tı’da gelişkin bir kapitalist teknolojinin varlığı, öte yanda içeri­ deki planlı ekonomi rejimidir. Bu alanda Sovyetler, başka ülke­ lerin başarılarım özümseme sürecini yaşıyor. Sovyet sanayiinin ve onunla birlikte Kızıl Ordunun donatılmasının yüksek bir tempoyla gelişmiş olmasının çok büyük potansiyel avantajları vardır. Sanayi dalları, Ingiltere ve Fransa’da olduğu gibi Nuh Ncbi’den kalma uygulamaları sürdürmek zorunda kalmadılar, Ordu, modası geçmiş bir teçhizatı taşımaya mahkûm edilmedi. Ancak aynı hummalı büyümenin bir de olumsuz yanı oldu. Sa­ nayinin değişik öğeleri arasında bir karşılıklılık yok; insanlar teknolojinin gerisinde; önderlik, yapılacak iş karşısında yetersiz.

* 8.200 libre (82 hundıedvveight). Amerikan ölçü sistemine göre 82 x 100 libre; İngiliz sistemine göre 82 x 112 libre. 100 Amerikan libresi 45,36 kilogramdır— ç.n>

(25)

GERÇEKLEŞTİRİLENLER 13

Bütünsel olarak bu olgu, ifadesini aşırı yüksek üretim maliyetle­ rinde ve düşük üretim kalitesinde bulmaktadır.

Petrol sanayiinin başındaki yönetici, “Tesislerimiz, Ameri- kan tesislerinde bulunan malzemeyle donatılmıştır/’ diye yazı­ yor, “Ama petrol çıkarma işleminin organizasyonu geriden geli­ yor; adamlarımız yeterince vasıflı değil.” Sık sık ortaya çıkan arızalan, “dikkatsizlik, vasıfsızlık vc teknik denetim yetersizliği­ nin sonuçları'’ olarak açıklıyor,

Molotov ise şöyle yakınıyor: “İnşaat sanayiinin örgütlenme­ sinde son derece geriyiz,,, işler çoğunlukla eski biçimlerde yürü­ tül üyor, araçlar ve makinalar berbat bir biçimde kullanılıyor.” Böyle itiraflara Sovyet basınında sık sık rastlanıyor. Yeni tekno- loji hâlâ kapitalist anavatanında ürettiği sonuçlan vermekten çok uzaktır.

Ağır sanayi dallarının toptan başarısı devasa bir kazanımdır. Yalnızca bu temel üzerinde bile bir şeyleri inşa etme olanağı var­ dır, Ancak modern sanayinin gerçek sınavı, heın teknik hem ge­ nel kültür gerektiren hassas gereçlerin üretimine bağlıdır- Bu alanda Sovyetler Birliği haİa son derece geridir.

Hiç kuşkusuz hem ıııtel hem nicel anlamda en önemli başarı­ lar, savaş sanayilerinde elde edilmiştir, Ordu ve donanma hem en çok sözü geçen, hem de en titiz müşterilerdir. Gene de ka­ muoyu önünde yaptıkları konuşmaların bazılarında Savaş Ba­ kanlığı iieri gelenleri, özellikle de Voroşilov, durmadan şikayet ediyor: “Kızıl Ordu için bize verdiğiniz malların kalitesinden her zaman tanı anlamıyla memnun olmuyoruz,” Bu ihtiyatlı sözlerin gizlediği endişeyi hissetmek zor değil.

Ağır sanayi dallarının yöneticisi, resmi bir raporunda imal edilen makina parçalarının “kalitesinin iyi olması gerektiğini, ama maalesef iyi olmadığını,” söylüyor vc şöyle devam ediyor: "Bizdeki makinalar pahalı,”11 Bunları söyleyen kişi, her zaman­ ki gibi dünya üretimiyle mukayeseli kesin bilgileri vermekten ka­ çınıyor.

(26)

14 BÖLÜM 1

kin kullanım oram çok düşüktür. Geçtiğimiz ekonomik yıl için­ de traktörlerin yüzde 8 Tini esaslı bir tamirden geçirmek gerek­ miştir. Dahası traktörlerin hanrı sayılır bir miktarı ram çift sür­ me döneminde tekrar bozulmuştur. Yapılan bazı hesaplara göre makiııa ve traktör istasyonları ancak hektar başına iki bin ila iki bin iki yüz libre mahsul ile masraflarını karşılayabilecektir. Or­ talama mahsulün bu rakamın yarısının altında olduğu şu sırada devlet, açığı kapatmak için milyarlar harcamaktadır.

Kara taşımacılığı konusunda işler daha da kötüdür. Ameri­ ka’da bir kamyon yılda altmış, seksen, hatta yüz bin kilometre kateder; Sovyetler Birliğinde bu rakam yalnızca yirmi bin, yani ABD’dekiniıı üçte bir, dörtte bir oranında. Her yüz araçtan an­ cak elli beşi çalışır haldedir; geri kalanlar ya onarılmakta ya da onarım beklemektedir. Onarımların maliyeti, yeni imal edilen rüııı araçların maliyetinin iki katıdır. Halk Kontrol Dairesinin12 şu raporunda şaşılacak bir yan yok: “Motorlu taşımacılık, üre­ tim maliyetlerinin üzerine binen ağır bir yükten başka bir şey de­ ğildir.”

Halk Komiserleri Konseyi Başkanına13 göre demiryollarında taşıma gücünün artışı “sayısız arıza ve kazalarla” el ele gidiyor. Temel neden aynı: Geçmişten devralınan düşük vasıflı emek. Te­ lefon santrallerini çalışır halde tutma çabası kendine özgü bir kahramanlığa dönüşüyor, üstün başarılı santralci kızlar Krem- linMe yüksek iktidar çevrelerine bu konuda raporlar sunuyorlar. Gemi taşımacılığı, son yıllardaki ilerlemelere karşın demiryolu taşımacılığının çok gerisinde. Gazeteler belli aralıklarla “deniz taşımacılığının berbat işleyişine”, “geıııi onaranlarının son dere­ ce düşük kalitesine” vb ilişkin haberler veriyorlar.

Hafif sanayide durum ağır sanayide olduğundan da kötü. Sovyet sanayiine özgü bir yasa şöyle formüle edilebilir: Genel bir kural olarak metalar tüketici kitleye ne denli yakınsa o denli ka­ litesizdir. Ptavda'ya göre tekstil sanayiinde “defolu malların yüzdesi utanç verecek kadar yüksek, çeşit kıt, düşük kaliteli mal­ lar egemendir.” Yaygın tüketim mallarının kötü kalitesi hakkın­

(27)

GERÇEKLEŞTİRİLENLER 15

da şikâyetler basında sık sık çıkıyor: “Kaba mutfak eşyası”, “kötü yapıştırılmış, baştan savma cilalanmış çirkin mobilyalar”, “doğru dürüst düğme bulmaya imkân yok”, ‘‘toplumsal gıda ar­ zı için kurulan sistem tamamen yetersiz çalışmakta” gibi ifade­ lerle bolca karşılaşılıyor. Bu liste sonsuza dek uzatılabilir.

Sanayideki ilerlemeyi niteliği hesaba katmaksızın yalnızca ni­ cel göstergelerle betimlemek, hemen hemen bir insanın bedenini yalnızca boy ölçüsüyle, göğüs çevresine bakmaksızın betimle­ mek gibi bir şeydir- Dahası Sovyet sanayiinin dinamiği hakkın­ da doğru bir hüküm verebilmek için bu niteliğe ilişkin kayıtların yanı sıra, bir de bazı dallardaki hızlı ilerlemenin diğer bazı dal­ lardaki gerilikle birlikte yürüdüğünü hep akılda tutma gereği vardır. Dev otomobil fabrikalarının kuruluşunun bedeli kara­ yollarının azlığı ve bakımsızlığıyla ödenmektedir. “Yollarımız­ daki tahribat olağanüstü. Moskova-Yaroslav14 arasındaki en önemli ka ray olumuzda otomobiller saatte ancak on kilometre hızla gidebiliyor.” (Izvestiya)15 Devlet Planlama Komisyonu başkanı,16 ülkenin “eski dönemlerin yo) yokluğu geleneğini” hâ­ lâ sürdürmekte olduğunu söylüyor.

Kent ekonomileri de benzer koşullar içinde. Kısacık süreler içinde yeni sanayi kentleri doğuyor; aynı zamanda düzinelerle eski kent, tohuma kaçıyor. Başkentler vc sanayi kentleri büyü’ yor, serpiliyor; pahalı tiyatrolar ve kulüpler ülkenin çeşitli ke­ simlerinde yerden bitiyor; ama konut kıtlığı dayanılır gibi değil. Konut olarak kullanılan binaların bakımsızlığı sürüyor. “İnşaat­ larımız hem kötü hem de çok pahalı. Konutlarımız eskiyor ve yenilenmiyor. Az onarıyoruz, onu da kötü yapıyoruz.”

(İzvesî'tya)

Tüm Sovyet ekonomisi böyle oransızlıklardan oluşuyor. Bel­ li sınırlar içerisinde bunlar kaçınılmazdır, çünkü ilerlemeye en önemli dallardan başlama gereği vardı, hâlâ da var. Bununla bir­ likte bazı dallardaki gerilik, ötekilerinin yararlı işleyişini büyük Ölçüde sekteye uğratır, ki bu ayrı ayrı dallarda azami büyüme hızını değil, ekonominin bütününde optimal sonuçları elde et­

(28)

16 BÖLÜM 1

meye yönelik olacaktır, ideal bir planlama tasarısı açısından, büyüme hızı ilk dönemde daha düşük olur, ancak bir bütün ola­ rak ekonomi ve özellikle tüketici bundan kazançlı çıkar. Uzun vadede, genel sınai büyüme de kazançlı çıkar.

Resmi istatistiklerde, otomobil üretim ve onarımı toplam sı­ nai üretimin içine katılıyor. Ekonomik verimlilik açısından uy­ gun olan işlem, toplama değil, çıkarma yapmaktır. Bu gözlem, sanayinin birçok başka dah için de geçerli. Bu nedenle ruble cin­ sinden verilen tüm toplam rakamların yalnızca göreli bir değeri var. Bir rublenin nc olduğu kesin değildir. Arkasında neyin sak­ lı olduğu her zaman açık değildir: Bir makinanın imal edilmesi mi yoksa olmadık zamanda bozulması mı? Eğer, “sabit” ruble­ lerle verilen rakamlara göre büyük sanayideki toplam üretim sa­ vaş öncesi üretimin altı katına çıkmışsa, petrol, kömür ve demi­ rin ton cinsinden üretimi üç, üç buçuk kat artmış olacaktır. Bu endeksler arasındaki farkın başlıca nedeni, Sovyet sanayiinin çarlık Rusya’sınca bilinmeyen bir dizi yeni sanayi dalı yaratmış olmasıdır; ancak ek bir neden de rakamlarla kasti olarak oynan­ masıdır.17 Gayet iyi bilinir ki her bürokrasinin, olguları allayıp pullamaya organik bir gereksinimi vardır*18

3 . KİŞİ BAŞINA ÜRETİM

Sovyetler Birliğinde ortalama bireysel emek verimliliği hala çok düşüktür. En iyi dökümhanede işçi başına düşen demir ve çelik üretimi, kendi müdürünün kabul ettiği miktarlara bakılırsa, Amerikan dökümhanelerinin ortalama üretiminin üçte biri ka­ dardır. İki ülkedeki ortalama rakamların karşılaştırılması her­ halde bire beş gibi ya da daha feci bir oran ortaya kovacaktır. Bu koşullarda Sovyetler Birliğinde yüksek fırınların, kapitalist ülkelerde kullanıldığından “daha iyi” kullanıldığını ilan etmek anlamsız kalıyor. Teknolojinin işlevi insan emeğinden tasarruf etmektir, başka bir şey değil. Kereste ve inşaat sanayilerinde iş­

(29)

GERÇEKLEŞTİRİLENLER 17

ler, metal sanayiinde olduğundan daha kötüdür. ABD’de taş ocaklarında üretim, işçi başına yılda beş bin tonken, Sovyetler Birliğinde bu rakam beş yüz tondur, yani onda bir oranında* Böylesinc çarpıcı farklar yalnızca vasıflı işçi yokluğuyla değil, daha da büyük ölçüde işin kötü örgütlenmesiyle açıklanabilir. Bürokrasi bürün gücüyle işçileri mahmıızluyor, ama emek gücü­ nü doğru kullanmaktan âcizdir. Tabii tarımda işler* sanayide ol­ duğundan daha kötüdür. Düşük emek verimliliğine tekabül eden şey düşük ulusal gelir, dolayısıyla halk yığınları için düşük bir yaşam düzeyidir.

Sovyetler Birliğinin 1936’da sınai üretim hacminde Avru­ pa’da ilk sırayı işgal edeceği söylendiğinde—ki bu ilerleme keıı- di içinde ele alındığında dev boyutlardadır!—yalnızca mallanıl kalite ve üretim maliyetlerini göz ardı etmekle kalmayıp ülke nü­ fusu da hesaba katılmıyor. Ama bir ülkenin genel gelişmişlik dü­ zeyi ve özellikle kitlelerin yaşam düzeyi, hiç değilse kaba rakam­ larla, ancak üretilen ürünlerin tüketici sayısına bölünmesiyle be­ lirlenebilir. Gelin bu basit aritmetik işlemini yapmaya çalışalım. Demiryolu taşımacılığının ekonomik, kültürel ve askeri amaçlar için önemi, açıklamaya ihtiyaç göstermeyecek biçimde ortadadır. Sovyetler Birliğinin seksen iiç bin kilometre uzunlu­ ğundaki demiryoluna karşılık Almanya'nın elli sekiz bin, Fran­ sa’nın altmış üç bin, ABD’nin dört yüz on yedi bin kilometre de­ miryolu vardır. Bunun anlamı her on bin kişiye Almanya'da 8,9, Fransa’da 15,2, ABD’dc 33,1 ve Sovyetler Birliğinde 5 kilomet­ re demiryolu düştüğüdür.1^ Böylelikle demiryolu endekslerine göre Sovyetler Birliğinin uygar dünyada en düşük sıralardan bi­ rini işgal etmeye devam ettiği görülüyor. Son beş yılda üç katı­ na çıkan ticaret filosu, şu anda aşağı yukarı Danimarka ve İs­ panya’nıııkine eşit durumdadır.-0 Bu olgulara hâlâ son derece düşük rakamlarla ifade edilebilen kaplanmış karayollarını ekle­ mek zorundayız. Sovyetler Birliğinde bin kişi başına 0,6 otomo­ bil üretilmiştir; Büyük Biritanya'da (1934’te) yaklaşık 8, Fran­ sa’da yaklaşık 4,5, ABD’de 23 (1923’te üretilen 36,5 otomobile

(30)

18 BÖLÜM 1

karşılık).21 Ayın zamanda at sayılarının oranı konusunda yapı­ lacak bir karşılaştırmada (her on veya on bir yurttaş için yakla­ şık bir at) Sovyetler Birliği, demiryolu* kara ve gemi taşımacılı­ ğının son derece geri olmasına karşın ne Fransa'nın nc de ABD’nin önüne geçebilmekte, bu arada hayvanlarının kalitesi açısından onların çok gerisinde kalmaktadır.

En çarpıcı başarıların elde edildiği ağır sanayi alanında kar­ şılaştırmalı endeksler hâlâ olumsuz bir tablo çiziyor. 1935 yılın­ da Sovyetler Birliğinde kömür üretimi kişi başına yaklaşık yedi yüz kilogramdı; Büyük Britanya’da bu rakam aşağı yukarı beş ton; ABD’de hemen hemen üç ton (1913’tc ise 5,4 ton);22 Al­ manya’da yaklaşık iki tondu. Çeliğe gclince: Sovyetler Birliğinde kişi başına yaklaşık altmış yedi kilogram* ABD’de iki yüz elli kilogram düşüyordu. Pik ve haddelenmiş demirde hemen hemen aynı oranlar söz konusudur.23 Sovyetler Birliğinde 1935 yılında kişi başına elektrik üretimi yüz elli üç kilovat; Büyük Britan­ ya’da (1934’te) dört yüz kırk üç, Fransa’da üç yüz altmış üç, Al­ manya’da dört yüz yetmiş iki kilovattı.*4

Hafif sanayilerde genel kural olarak kişi başına endeksler da­ ha da düşüktür. 1935 yılında yünlü dokuma kişi başına yarım metreden az, yani ABD veya Büyük Britanya’daki rakamın sekiz ya da onda biriydi. Yünlü kumaş ancak ayrıcalıklı Sovyet vatan­ daşlarının ulaşabileceği bir şeydir. Kitleler kışlık giyim için bile hâla pamuklu basma kullanmak zorundadır; bu ise kişi başına yılda 16 metre dolayında imal edilmektedir. Sovyetler Birliğinde ayakkabı üretimi şu anda adam başına yarım çift kadardır, Al­ manya’da bir çiftten fazla, Fransa’da bir buçuk çift ve ABD’de yaklaşık üç çifttir. Şu ana kadar kalite endeksini tamamen bir yana bıraktık; ki bu hesaba katılırsa karşılaştırmalı rakamları daha da düşürecektir. Burjuva ülkelerinde birkaç çift ayakkabı­ sı olan insanların yüzdesinin* Sovyetler Birliğindekinin çok üs­ tünde olduğunu kesin kabul edebiliriz. Ne yazık ki Sovyetler Bir­ liği yalınayak dolaşan insanların yüzdesi açısından da hâlâ ilk sı­ ralarda yer alıyor.

(31)

GERÇEKlEŞTİRİLCNLt'R 19

Gıda ürünleri alanında da, son yıllardaki tartışılmaz haşarı­ lara rağmen, aşağı yukarı aynı oranlar (kısmen daha da kötü ol­ mak üzere) hüküm sürüyor. Pasta vc şekerleme şöyle dursun, konserve, sosis, peynir gibi yiyccckler nüfusun büyük çoğunluğu için tamamen ulaşılmaz şeylerdir. Süt mamulleri konusunda bi­ le durum iyi değildir. Fransa ve ABD’de yaklaşık beş kişiye bir inek düşmektedir, Almanya’da altıya bir* Sovyetler Birliğinde se­ kize bir. Ama verdikleri süte gelince, iki Sovyet ineğine yaklaşık tek bir inek gözüyle b a k ılm a lıd ır.^ Yalnızca tahıl üretiminde, özellikle çavdarda vc ayrıca patateste Sovyetler Birliği, nüfusa oranlandığında, Avrupa ülkelerinin çoğunluğunu ve ABD’yi epeyce gerilerde bırakmaktadır. Öte yandan çavdar ekmeği ve patatesin nüfusun teme) yiyecck maddesi olması* tam da yoksul­ luğun klasik simgesidir.

Kâğıt tüketimi* kültürün başlıca göstergelerinden biridir. 1935 yılında Sovyetler Birliği kişi başına dört kilogramdan az kâğıt üretmiştir, ABD otuz dörr kilogramdan fazla (bu sayı 1928’de kırk sekiz idi), Almanya ise kırk yedi kilogram üretti.26 Buna karşılık, ABD’de yılda kişi başına on iki kurşunkalem tü­ ketilirken, Sovyetler Birliğinde bu rakam yalnızca dörttür; üste­ lik bunların kalitesi öylesine düşüktür ki ancak tek bir kalemin, bilemediniz iki kalemin yapacağı işi yapabilir. Gazeteler sık sık ilk okuma kitapları, kâğıt ve kalem yokluğunun okullarda çalış­ maları felce uğrattığından şikâyet ediyor. Bu durumda, ülkenin, Ekim Devriminin onuncu yıldönümü için öngörülmüş olan, yüz­ de yüz okur yazarlık hedefine ulaşmış olmaktan hâlâ çok uzak bulunmasında şaşılacak bir şey yoktur.

Aynı soruna, daha genel bir çerçeveden hareketle de ışık tutu­ labilir. Sovyetler Birliğinde kişi başına düşen ulusal gelir Batı’da olduğundan hatırı sayılır ölçüde düşüktür. Yatırımlar ulusal geli­ rin yaklaşık yüzde 25 ila 30*unu alıp götürdüğüne göre (bu oran başka herhangi bir ülkeyle karşılaştırılmayacak kadar yüksektir)* halk yığınları tarafından tüketilen ürün miktarının gelişmiş kapi­ talist ülkelerde tüketilenin çok altında olması kaçınılmazdır.

(32)

2 0 BÖLÜM 1

Elbette Sovyetler Birliğinde, halk yığınlarının gerekenin altın­ da tüketimini savurganlıkla dengeleyen mülk sahibi sınıflar yok­ tur, Bununla birlikte, bu sınıfların olmamasının etkisi ilk bakış­ ta görünebileceği kadar büyük değildir. Mülk sahibi sınıfların savurganlığı, kendi içinde ne derece tiksindirici olursa olsun, ka­ pitalist sistemin temel kusuru değildir; sistemin temel kusuru, burjuvanın savurganlık hakkını sağlama almak için üretim araç­ larında özel mülkiyeti sürdürmesi ve böylece sistemi anarşi vc çürümeye mahkûm etmesidir. Lüks maddelerin tüketimi alanın­ da kuşkusuz burjuvazinin tekeli vardır. Ama temel ihtiyaç mad­ deleri söz konusu olduğunda çalışan yığınlar, tüketicilerin ezici çoğunluğunu oluştururlar. Dahası, ileride göreceğimiz gibi, her ne kadar Sovyetler Birliğinde kelimenin gerçek anlamıyla mülk sahibi sınıflar yoksa da, gayet ayrıcalıklı bir yönetici katman vardır ve bu katman tüketimde aslan payını almaktadır. Dolayı­ sıyla, Sovyetler Birliğinde temel ihtiyaç maddelerinin kişi başına düşen üretimi gelişmiş kapitalist ülkelerde olduğundan düşükse, bunun anlamı Sovyet kitlelerinin yaşam düzeyinin kapitalist ül- kelcrinkindcıı düşük olduğudur.

Bu durumun tarihsel sorumluluğu elbette Rusya'nın karanlık ve hantal geçmişinde* bize bırakmış olduğu sefalet ve cehalet do­ lu mirasta yatar. İlerleme yolunda yürüyebilmek için kapitalizmi devirmekten başka çare yoktu. Kendinizi buna inandırmak için, bir zamanlar Çar’ın imparatorluğunun en gelişkin bölgeleri olan, şimdi ise bataklıktan başını kaldıramayan Baltık ülkeleri­ ne ve Polonya’ya bir göz atmanız yeterli olacaktır.^7 Sovyet re­ jiminin unutulmaz hizmeti, Rusya'nın bin yıllık geriliğine karşı verdiği yoğun ve başarılı savaşta yatıyor. Ama daha ileriye git­ menin ilk koşulu, başarılmış olanın doğru saptanmasıdır.

Sovyet rejimi bir baztrltk aşamasından geçmekte, Batı'nın teknik ve kültürel kazanımlar mı ithal etmekte, ödünç almakta, özümsemektedir. Karşılaştırmalı üretim ve tüketim göstergeleri, bu hazırlık aşamasının henüz tamamlanmış olmaktan çok uzak olduğunu gösteriyor. Kapitalizmin mutlak bir durgunluğu tü­

(33)

GERÇEKLEŞTIRİLENLER 21

ründen muhtemel olmayan koşullarda bile, bu aşamanın bütün bir tarihsel dönem boyunca sürmesi gereklidir. Vardığımız bu ilk sonuç büyük bir önem taşıyor; incelememiz boyunca bit so­ nuca yeniden dönmek zorunda kalacağız.

(34)

2 2 BÖLÜM 1

NOTLAR: BÖLÜM 1

1. Özellikle kimya sanayii, ayrıca traktör, biçerdöver, otomobil* uçak, takım tezgâhı, gaz türbini ve jeneratör üretimi örnek gösterilebilir.

1. Sözgelimi Lenin 1919’da şöyle diyordu: “Çok açık bir gerçek ki, ke­

sin zafer, ancak dünyanın tüm ileri ülkelerindeki proletarya tarafından ka­ zamla bilir. Biz Ruslar* Ingiliz, Fransız ya da Alman proletaryasının sağ­ lamlaştıracağı bir işe başlıyoruz/’ (“Doğu Halkları Komünist Örgütlerinin İkinci Tüm-Rusya Kongresinde Söylev” (22 Kasım I919|, Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları, Sol, 1979, s. 360-74, burada s. 373)

3. "Daha 1937-38’de reel nıiİJi hasıla, 1928-29’un bunalım öncesi dü­ zeyini yüzde 19 oranında aşmış, hatta 1932’deki en düşük düzeye göre iki katran fazİa artmıştı. ‘Milli hasılada1 silahlanma harcamalarının payı i935-38*dc yüzde 16 iken bu pay, 1928-29’da yiizde birden azdı.” (D. Petzina, “Grundrifi der deutschen Wirtschaftsgeschichte 1918-1945", Deutsche Gescbichte scit dem Ersien Wellkricgy c. 2, Snıttgart, DVA, 1973 içinde, s. 663-784; burada s. 743, 745)

4. “Korumacılık1’ “ulusal ekonomi”nin ithal gümrükleri, döviz kontrolü, itlıalat kısıtlamaları vc yasaklan yoluyla yabancı rekabetine karşı devletçe korunmasıdır.

MacDonaJd hükümeti 1932'de İngiliz lirasının değerini düşürdü, altın standardından vazgeçti ve ithal gümrüklerini yükseltti. Bir Comnmn- u»calth konferansı (Büyük Bıiraııya ile sömürgeleri, ayrıca Kanada ile Avustralya), Ingiliz sanayime güvenli satış piyasaları sağlamak için, üye olmayan devletlere karşı ticari kısıtlamalar uygulanmasını kararlaştırdı.

5. 1920 Şubatında Rusya’nın Elektrifikasyonu için Devlet Komisyonu (GOELRO), Krjijauovskiy’in yönetimindeki yüz seksen uzmandan oluşan bir kadroyla kuruldu. Bu örgüt, 1920 Aralığında toplanan VIN. Sovyet Kongresine, otuz büyük elektrik santrali, yirmi bin ila otuz bin kiJomer- relik demiryolu hattının elekrriklcndirilmesi vc sanayi üretiminin 1913 yı­ lına kıyasla iki katma çıkarılmasını öngören uzıın dönemli bir elektrifi­ kasyon planı sundu. 1921 Şubatında GOlıLRO Devlet Plan Komisyonu­ nun içine alındı. (Kış, II. Haııınann, Bcginn der Plamvirtschaft, Elektrifi- zierıuıg, Wirtschaftsplanüiıg und gesellsclıaftliche Entwickhıng Sowjet- rulslands 1917-1921* Düsscldorf, Bertelsmann, 1974J

6. Yeni oluşturulmuş bir sanayi kentinin örneği Güney UralJar'daki Magııitogorsk idi. Kent, 1929 ile 1931 arasında Koııısomol tugaylarınca, imara yeni açılan bir sanayi bölgesinin (demir cevheri madenciliği ve işle­ mesi yapılan) merkezi olarak kuruldu.

7. Daha 1913're İki buçuk milyon kadar sanayi işçisi vardı; bu düze­ ye ancak 1926’da yeniden ulaşıldı. 1928 ile 1932 arasında sanayi

(35)

işçileri-NOTLAR 23

ntn sayısı, 3,8’den 8 milyona, inşaatçılık ve taşımacılıkta çalışan işçilerin- ki 2,1'den 4,5 milyona çıktı.

(Krş. R. Lorenz, Sozialgeschicbte der $owjetunion 1, 1917-1945, Frankfurt, Suhrkamp, 1976, s. 128, 237 ve 356)

8. Arthur Rosenberg şöyle yazıyor: “Burjuva sağ partilerinin parçala­ nışı ve burjuva merkezinin geri çekilişiyle sosyal demokrasi tek başına du­ ruma hâkim oldu. Ondan beklenen» kızıl asker ve işçilere dayanarak, Al­ man cumhuriyetinin yeniden kuruluşunu ramamlamasıydı. Ne var ki bu, Alman sosyal demokrasisinin hiç hazırlıklı olmadığı bir görevdi/* (Gesc- biehte der Weimarer Republik> Frankfurt, EVA, 1961, Bölüm 1, “Nadı dem 9. November”, s. 11)

9. Böyle bir karşılaştırmayı Trotskiy daha önce de defalarca yapmış­ tı. Krş. L. Trotzki, Kapitalismus oder Soziali$mus?y Eine Betrachtung der Sowjct-Wirtschaft und ihrer Entvvicklungsceııdenzen, Berlin, Neuer De- utseher Verlag, 1925 (“Wir und die kapicalistische Welt” ve “ Die Vergle- ichskoeffizienten der Volkswirtschaft'\ s. 40-50).

10. Krş, A,C. Sutton, Westem Technology and Soviet Economic De- velopmenty 1917-1965, 3 cilt, Stanford (Hoover) 1968-73; W. Spohn, uDie teehnologisehe Abhângigkeit der Sowjetunion vom We!tmarkt (Be- rıcht und Kommentar zu einer empirisehen Studie von A>C. Sutton)”, Probleme des Klassenkampfes, sayı 19-21, Ekim 1975 içinde, s, 225-59.

11. “Die Aufgaben der Schwerindustrie im Zusammenhang mit der Stachanowbeweguııg, Referat des Genossen S. Ordschonikidse a uf dem Plenum des ZK der KPdSU(B) vom 21. Dezember 1935”, Rundschau, sa­ yı 1 içinde, 2 Ocak 1936, s. 17-24, burada s. 22vd.

12. Kastedilen, “Sovyet Denetimi Komisyonundur. 1918'dc kurulan Devlet Denetimi Halk Komiserliğinin içinden 1920 Şubatında, emekçile­ rin haklarını devlet aygıtına karşı koruması öngörülen İşçi ve Köylü Tef­ rişi (“Rabkrin” ) doğdu. Lenin’in bir önerisine (“işçi ve Köylü Denetleme Kurulunu Yeniden Nasıl Örgütlemeli?” [23 Ocak 1923), Ekim Devrimi Dosyası, V.L Lenin, Sol, 1999, s. 468-73) uygun olarak bu Örgüt, parti­ nin Merkez Kontrol Komisyonuyla birleştirildi. 1934’te her iki kurum ye­ niden ayrıldı. Devlet düzleminde “Sovyet Denetimi Komisyonu” oluştu­ ruldu. Bu örgüc, artık yalnız, hükümet kararlarının doğru uygulanıp uy­ gulanmadığını denetlcyecekci, 1940'ta Merkez Komite, bu komisyonun adını “Sovyet Denetimi Halk Komiserliği” olarak değiştirmeye karar ver­ di. 1945’ten bu yana bu kuruluşun işlevleri, işletme toplantılarında her seferinde iki yıl için seçilen “halk denetimi” organlarınca yerine getirili­ yor. 1983’te, bunlarda çalışan insan sayısı 10,4 milyondu. Görevleri ve örgütlenişleri, “ 19 Aralık 1968 Günlü SSCB1 de Halk Denetimi

(36)

Organla-2 4 BÖLÜM 1

n Yönetmeliği”nc göre düzenlenmekteydi. (G. Mey er |haz.|, Das politisc- he und gesellschaftlicbe System der UdSSR, Ein Quellenband, Kölıı, Pahl- Rugenstein, 2. basım, 1980, s. 100-11) “Halk denetimi” organları, "par­ ti ve devlet organlarına, parti ve hükümet yönergelerinin fiili uygulanışa nııı sistemli olarak denetlenmesinde..., yönetimin daha da mükemmelleş­ tirilmesinde..., ekonominin mümkün olduğu kadar geliştirilmesi, devlet disiplininin ve sosyalist yasaJlığın sağlamlaştırılması mücadelesinde yar­ dımcı ... olacaktı/’ (s. 101)

13. Başbakanlığa denk düşen bu mevkide 1930 ile 1941 arasında Mo* lotov bulundu.

14. Yaroslav (1933’tc nüfusu yaklaşık 167.300, 1983’te yaklaşık 584.000), Yukarı Volga kıyısında sanayi, liman ve ticaret kenti, Orta Rusya’nın kuzeyinin manevi merkezi. XVII. yüzyılda Moskova devletinin ikinci en büyük kentiydi.

15. Günlük tzvestiya (Haberler) gazetesi, 28 Şubat (13 Mart) 1917’den beri yayımlanmakta olan Petrograd îşçi Vekilleri Sovyctinden Haberlere dayanır. Daha 1905 devrimi sırasında o zamanki Petcrsbıırg Sovyetince yayımlanmış olan Izvestiydnın geleneğiyle bağ kuruyordu. Gazete, çoğunluk ilişkilerine uygun olarak önce, ağırlıklı olarak Menşe- vikler ve Sosyalist-Devrinıcilcr tarafından yayıma hazırlandı; 1917 Ağus­ tosundan başlayarak Sovyctlcrin tüm Rusya Merkez Yürütme Komitesi­ nin organı haline geldi. Ekim Devriminin ardından Bolşevikler gazetenin yönetimini devraldılar- Başkent 1918 Martında Moskova'ya taşınınca îz- vestiya da merkezini değiştirdi. 1934 Şubatından 1936 Ağustosuna kadar (resmen 1937 Ocağına kadar) gazete, ona bu evrede bile— Partinin mer­ kez organı olan Pravda'yz kıyasla— belirli bir canlılık kazandıran Buha- rin tarafından yayıma hazırlandı. 1932 ile 1956 arasında baskı sayısı 1,65 milyon nüshaydı. Bugün lzvestiya, aşağı yukarı sekiz milyon nüshahk bir baskı sayısıyla, Yüksek Sovyet Pıczidyumunun organı olarak (1960’tan bu yana, Pravda ile rekabet etmemek için, akşam gazetesi olarak) yayım­ lanıyor (1980).

16. Devlet Planlama Komisyonunun (Gosplan) başkanı 1934’teıı 1937 sonuna kadar V.I. Mejlauk idi.

17. Belirli veriler— örneğin 1932'den sonra sanayi işçilerinin reel üc­ retleri, 1936'dan sonra yeni konut inşaatı ya da 1930 ile 1939 arasında doğum ve ölüm rakamları— hiç yayımlanmaz oldu. Temel alman fiyatla­ rın yüksekliğine karşılık endeks sayıları çoğu kez abartılıydı. Tarım ista­ tistiğinde ambar ürünü göz önünde tutuldu. Resmi verilere göre tarımsal üretim, 1930 ile 1934 arasında yüzde 4 artmıştı. 1959’da yayımlanan ger­ çekçi bir düzeltme, aynı dönem için yüzde 9luk bir gerilemeyi ortaya

(37)

çı-NOTLAR 25

kardı. (Krş. R. Wageııführ, “Dic sowjctische Statistik”, Osteuropa-Hand- buch, c. Sowjetunion, bol, Das VVirtsehaftssystem, s. 126vd, s. 135)

18. Marx, daha gençken Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi'nde bu*

rokrasiden “burjuva-sivil toplumun devlet biçimciliği” diye söz eder: uBü­ rokrasinin hiyerarşisi, bilginin hiyerarşisi durumuna geliyor- Tepe, ayrıntı­ yı bilme işini aşağı halkalara havale ediyor, aşağı halkalar geneli bilme işinde tepeye güveniyor ve boylece birbirlerini karşdıklı olarak aldatıyor­ lar/’ (IC Marx, Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, Sol, 1997, s. 70-1) 19* 198 Tdc toplanı demiryolu uzunluğu SSCB’de 142*800, ABD’dc 288*073, Federal Almanya'da 28.417 kilometreydi- Boylece seksenli yıl­ ların başında on bin insana SSCB’de 5,2, ABD’de 12,3, Federal Alman­ ya’da ise 4,6 kilometre demiryolu hattı düşmüş oluyordu. Mutlak taşıma­ cılık hacmi (kişiler ve mallar) söz konusu olduğunda farklı bir manzara ortaya çıkıyor; burada SSCB, dünya sıralamasında, ABD’yi büyük farkla geçerek birinci, Federal Almanya ise onuncu sırada yer alıyor.

20. SSCB, 1983 itibariyle ticaret gemisi yapımında Japonya (6,67 mil­ yon brüt tonaj), Güney Kore (1,539), Federal Almanya (0,798), Ispanya (0,501), Biiyük Britanya (0,497) Danimarka (0,444) ve ABD’nin (0,381) arkasında 0,353 milyon brüt tonajla sekizinci sırada yer alıyordu* Buna karşılık SSCB, denize dayanıklı gemilerin (300 brüt tonaj üstü) sayısı ba­ kımından 1 Ocak 1984 tarihinde 3030 birimle Japonya (4163) ile Pana­ ma'nın (3694) arkasında üçüncü sırada yer alıyordu* Ticaret gemisi tona­ jı bakımından 1984 yılında yaklaşık 18,6 milyon brüt tonaj ile Liberya, Japonya, Yunanistan ve Panama’nın gerisinde beşinci sırada yer alıyordu.

21* 1983’te dünya otomobil mevcudunun üç yüz otuz milyonu, yani yüzde 75 kadarı, Kuzey Amerika ile Avrupa’nın, yalnız yüzde 6’sı Sovyet­ ler Birliği ile Doğu Avrupa'nın payına

düşiiyordu-Motorlu Taşıt Üretimi ve Mevcudu (1982)

Ülke Üretim

1000 kişi başına binek arabasf

100 kişi başına ticari araç 1000 kişi başına binek arabası mevcudu SSCB 4,8 3,2 34 Federal Almanya 6 1 f6 4,2 385 Fransa 5 6 r7 8,2 349 Ispanya '54,1 32,9 209 ABD 537

(38)

2 6 BÖLÜM 1

22. SSCB’de, 1982 yılında nüfus başına 1,8 ton taşkömürü çıkarılı­ yordu; bu rakam» ABD'de 3, Federal Almanya’da 1,6, Fransa'da 0,3, Bü­ yük Britanya’da 2,2, Japonya’da 0,1 tondu. Kömür çıkarımı, günümüz­ de, bir ulusal ekonominin enerji potansiyelinin değerlendirilmesinde anahtar büyüklük olmaktan çıkmıştır; bu büyüklüğü, kullanılabilir pet­ rolle ve atom enerjisi üretimiyle bağlantılı olarak ele almak gerekir.

23. SSCB’de, 1983 yılında nüfus başına 555 kilogram ham çelik üre­ tiliyordu; bu rakam, ABD'de 327, Federal Almanya’da 582, Demokratik Almanya’da 449, Fransa’da 323, Japonya’da ise 676 kilogramdı.

1982 yılında, SSCB’de ham demir (yüksek fırın alaşımları dahil) üre­ timi kişi başına 391 kilogram kadardı; bu rakam ABD’de 167, Federal Al­ manya’da 452, Demokratik Almanya’da 146, Fransa’da 276, Japonya'da ise 676 idi.

24. Elektrik üretimi 1982 yılında, SSCB'de nüfus başına 4993, ABD’de 9848, Federal Almanya'da 5985, Demokratik Almanya’da 6161, Fransa’da 4816, Japonya’da ise 4960 kilovat saatti.

25. 1983’te bin kişi başına düşen büyükbaş hayvan sayısı SSCB'de 428, ABDMe 492, Federal Almanya’da 246, Demokratik Almanya’da 340, Fransa'da ise 237 idi, İnek başına ortalama süt verimi 1983 yılında İsrail’de 7200, ABD'de 5727, Hollanda'da 5333, Büyük Britanya'da 5188, Federal Almanya'da 4956, Demokratik Almanya'da 4017, Fran- sa*da ise 3413 kilogramdı. SSCB 2192 kilogram ile Avusturya, Avustral­ ya ve Güney Afrika’nın bile gerisindeydi, inek başına süt veriminde dün­ ya ortalaması 1998 kilogramdı.

26. 1982’de nüfus başına kâğıt ve mukavva üretimi, SSCB’de 32,4 ki­ lograma, ABD'de 254,7 kilograma, Federal Almanya’da 123,2 kilogra­ ma, Demokratik Almanya’da 72,2 kilograma, Fransa’da 93,8 kilograma, Japonya’da ise 152,6 kilograma ulaşıyordu.

27. XVIII. yüzyılda Rusya, Baltık bölgesi ile Polonya'nın (1814-15’tc Napotyon'a karşı kazanılan zaferin ardından daha da büyüyen) bir par­ çasını ilhak etti. Bu bölgelerde XIX. yüzyılda önemli, tamamen Rus piya­ sasına yönelik bir sanayi doğdu: Lodz, Bialystok ve Narva’da tekstil fab­ rikaları; Riga ve Tallin’de metal fabrikaları ve limanlar gibi. (Kış. R. Lu- xemburg, Die industrielle Enttvickiung Poiens J1898J, ayııı yazar, Ge- sammelte Werkey c. 1.1, s. 113-216) Polonya, Litvanya, Lctonya ve Es- tonya 1918’de bağımsızlıklarını kazanınca bu sanayiler en önemli satış piyasalarını kaybetti; iktisadi gelişme durgunluğa girdi. Örneğin Polon­ ya'da savaş öncesi dönemin üretim düzeyine bir daha ulaşılamadı (krş. J.H. Hoensch, Gescbicbte Potcns, Srutrgart-Ulm, Ulmer-UTB, 1983, s. 269); Estonya’da, yirmiden fazla işçi çalıştıran işletmelerin sayısı savaş

Referensi

Dokumen terkait

Tujuan penelitian yang dicapai oleh (Silaban, 2015) adalah menganalisis prioritas kendaraan yang diminati masyarakat Indonesia diantara mobil alternatif (listrik, gas dan

Pola pendistribusi zakat di Karang Penang Sampang dilakukan secara konsumtif tradisional tidak memberikan nilai untuk mengembangkan perekonomian masyarakat hal ini sesuai

Variasi asam sitrat dan asam tartrat mempengaruhi sifat fisik granul dan tablet, rasa tablet effervescent yang dihasilkan serta kadar senyawa fenolik total dari

Rancangan ge ncangan geometri pe ometri peledakan y ledakan yang ang direkome direkomendasi ndasikan kan berdasarkan alat gali muat yang digunakan, tinggi jenjang

Hasil penelitian ini menunjukan (1) karya siswa mengalami kegagalan pada aspek representasi objek secara teknis, baik bentuk atau warna, (2) mengalami kegagalan karena

Performa guru yang dimaksud disini adalah suatu penampilan yang berbentuk keterampilan dan kecakapan berupa sikap atau tingkah laku guru pada waktu mengajar,

Pada tahun 2014 penelitian mengenai perubahan penggunaan lahan dilakukan oleh Muhammad Rahmanda Yunito di Kabupaten Bangka dengan judul Kajian Perubahan Penggunaan Lahan

5enis ini di,etemu,an ditempat terbentu,na bersama batuan indu,na' belum menalami perpindahan' ,ristal teratur' /aran ter/adi substitusi i"n' mineral