• Tidak ada hasil yang ditemukan

R_Felsefe Öncesi Düşünüş

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "R_Felsefe Öncesi Düşünüş"

Copied!
264
0
0

Teks penuh

(1)

1 FELSEFE ÖNCESİ DÜŞÜNÜŞ

FELSEFE LİSANS PROGRAMI

PROF. DR. AYHAN BIÇAK

(2)

2 İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

FELSEFE LİSANS PROGRAMI

FELSEFE ÖNCESİ DÜŞÜNÜŞ

(3)

1 ÖNSÖZ

Felsefe Öncesi Düşünüş başlıklı bu ders şu temel amaçları gerçekleştirmektedir: 1-

Düşünce tarihinin teorik temellerini ve belli başlı konularını ortaya koymak 2- Teorik düşüncenin ne olduğu ve ne tür sorunlarla uğraştığını göstermek. 3- Sorunlar hakkındaki düşünce üretmenin yollarını anlatmak. 4- Felsefenin üzerinde uğraştığı sorunların bilgeliklerde nasıl ele alındığını anlamak. Sıralanan bu sorunlar, felsefenin konularını, yapısını ve yönteminin nasıl geliştiğini anlamak için çok gerekli arka plan oluşturmaktadır. Ayrıca düşünce tarihinin temelinin nasıl oluştuğu ve insanın kendini temel sorunlar bağlamında nasıl açıkladığı bu dersler çerçevesinde ele alınmaktadır.

Bölüm sonlarında yer verilen çoktan seçmeli sorular yorum temelinde oluşturulduklarından cevapları çıkış noktalarına göre değişmektedir. Felsefenin yapısı gereği ve yorum temelli cevaplar tartışmaya açık olduğundan sizlerin de cevapları tartışmanız gerekmektedir. Bölümlerde işlenen konularla ilgili bu soruların üzerinde düşünmek ve başkalarıyla tartışmak felsefe öğretiminin en önemli yolları arasındadır.

Ders notları okunurken kaynakçada yer alan en az iki yazıya ulaşıp okumanız ve değerlendirmeniz felsefede gelişmeniz için gereklidir.

Derslerinizde başarılı olmanız dileğiyle Saygılarımla Prof. Dr. Ayhan Bıçak

(4)

2 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ1 KISALTMALAR5 YAZAR NOTU6 1. KÜLTÜRÜN OLUŞUMU7 1.1. Kültürel Evrim12

1.2. Toplayıcı- Avcı Topluluklar16 2.NEOLİTİK DEVRİM25 2.1. Tarım31 2.2. Şehir32 2.3. Zanaatlar33 2.4. İlk Bilimler34 3. TANRILAR43 3.1. Tanrı Düşüncesi48 3.2. Tanrıların Kökenleri50 4. EVREN58 4.1.Evrenin Yapılışı64 4.2. Evrenin Katmanları69 4.3. Evrenin Yapıldığı Öğeler70 5.İNSAN78

5.1. İnsanın Yaratılışı83 5.2. Ruh86

5.3. İnsanı Olmanın Zorlukları87 6. DEVLET96

(5)

3 6.1.Devletin Kökeni101

6.2. Hükümdar102 6.3. Hukuk104

7. YÖNETİM HAKKINDA DÜŞÜNCELER114 7.1. Kautalya119 7.2. Cakravartin122 7.3. Konfüçyüs124 8. TARİH DÜŞÜNCESİ134 8.1. Köken Efsaneleri139 8.2. Kutsal Tarih141 8.3. Tarih Yazıcılığı142 9. DİN DÜŞÜNCESİ153 9.1. Kötülük158 9.2. Dualar – İbadetler160 9.3. Kutsal Metinler162 9.4. Tapınaklar163 10. ÖLÜM DÜŞÜNCESİ171 10.1. Varoluşun Sürekliliği176 10.2. Öte Dünya Tasvirleri178 11.İLKELER187

11.1.Evren Tasavvurlarında İlke ?192 12. BİLGİ ANLAYIŞI205

12.1. Denetlenebilir Bilgiler210 12.2. Efsane Temelli Bilgiler211 13. YÖNTEM DÜŞÜNCESİ220

(6)

4 13.1.Gözlem225 13.2.Sınıflama227 13.3.Deneme - Yanılma227 13.4.Büyü228 13.5.Kahinlik229 13.6.Efsane230

14. TEORİK DÜŞÜNCENİN GENEL ÇERÇEVESİ237 14.1. Tanrı243 14.2. Evren244 14.3. İnsan245 14.4. Din246 14.5. Devlet247 14.6. Tarih247 14.7. Zaman248 14.8. İlke249 14.9. Bilgi249 KAYNAKÇA255

(7)

5 KISALTMALAR

(8)

6 YAZAR NOTU

(9)

7

1. KÜLTÜRÜN OLUŞUMU

(10)

8

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

1.1. Kültürel Evrim

(11)

9

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. İnsan olmak nasıl açıklanmaktadır?

2. Kültürün kökenleri hangi araştırma alanları tarafından araştırılmaktadır? 3. Kendilik bilinci ile insanlık tarihi arasında ne türden ilişkiler vardır?

(12)

10

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde

edileceği veya geliştirileceği İnsan olmanın nasıl

gerçekleştiğini, biyoloji, arkeoloji ve antropolojiden gelen verilerle nasıl

açıklandığını kavramak.

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

Kültürü oluşturan temel yeti ve kurumların neler

olduğunu görmek.

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

İnsan olmanın gerçekleşmesi ve sürekliliğini sağlayan ailenin konumunu anlamak.

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

Toplayıcılık ve avcılıkla yaşayan ilk toplulukların yapıları hakkında bilgi sahibi olmak.

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

(13)

11

Anahtar Kavramlar

 Evrim  Kültür  Akıl  Dil  Aile  Var oluş  Prosimiyen  Agaçsivrifaresi  Hominidler  Homo Sapiens

 Homo Sapiens Sapiens  Neanderthaller

(14)

12

Giriş

İnsanın oluşumu kültürün oluşmasına bağlı olduğundan birbirlerinden ayrılamazlar. Kültürel evrimin aşamaları insanlaşma sürecini açıklamaktadır. Özellikle aklın üretkenliği, dilin oluşumu, bilgi üretimini gerçekleştirmekte ve bilgilerden de kültürel yapı ortaya çıkmaktadır. Kültürel yapı insan olmayı sağlayan en önemli mekanizmadır.

(15)

13

1.1. Kültürel Evrim

Çağdaş bilim paradigması, canlılığın ve dolayısıyla insanın evrim sonucu geliştiğini genellikle kabul etmektedir. Bu kabulü güçlendiren yoğun çalışmalar, her geçen gün artarak devam etmektedir. Elde edilen veriler evrim anlayışını giderek güçlendirmektedir. Bütün bunlara rağmen, eldeki verilerin azlığı, evrimin yapısı hakkındaki tartışmaların sürmesini sağlamaktadır. İlk kültürel unsurların nasıl ortaya çıktıkları ve onların neler oldukları, ilk toplayıcı- avcıların nasıl yaşadıkları, tarihsel süreci nasıl oluşturdukları, tarih boyunca etkili olan değer ve kurumları nasıl geliştirdikleri, nasıl organize oldukları gibi konularda çok büyük bir bilgi eksikliğinin olduğunu baştan kabul etmek gerekmektedir. Bu konulara ilişkin bilgiler, tarih derinliklerinden kalan çok küçük ipuçlarının yanı sıra, günümüze kadar varlıklarını sürdüren kabile topluluklarının gözlemlenip incelenmesiyle elde edilmektedirler. Eldeki bilgilerin önemli bir kısmı tartışmalı olmasına rağmen, insanın, kendi kökenleri hakkındaki merakı, bu merakı somut olarak cevaplandırma isteği ve kendilik bilinci, kökenleri de içeren tarihsel süreci bütünlüklü bir şekilde ortaya koymayı gerektirmektedir. Düşünce yapısını ortaya koyma amacında olan bir çalışmada, insanlaşma ya da kültürleşmenin nasıl gerçekleştiği önemli bir sorun olarak öne çıkmıştır.

Son halkasını insanın oluşturduğu organik evrime göre, insanın en uzak atası, orman tabanında yaşayan yumuşakçalarla beslenen bir prosimiyen (maymungillerden önceki aşama) olduğu kanaati yaygındır. Bu canlı, 70 milyon yıl önce orman tabanını bırakmış ağaç tepelerinde yaşamaya başlayan agaçsivrifaresidir. 50 milyon yıl kadar ağaçlar üzerinde yaşadığı sanılmaktadır. Bu süre içinde kemirgenlikten çıkıp, ağaç maymunluğuna geçmiştir. Ramapithecus ve Shivapithecus maymungilleri cinslerine dönüşmüştür. Türden türe atladığı bu evrim boyunca, bedeni irileşmiş; iskeleti dikilebilme yönünde gelişmiş; parmakları, nesneleri güçlü bir biçimde kavrayabilecek şekilde gelişme göstermiş; gözleri, üç boyutlu görme olanağı veren bir evrimle, yüzün yanlarından önüne kaymış; beyni nicel ve nitel değişikliklere uğramıştır (Şenel 2006, 59). İnsanın daha yakın ataları kabul edilen Hominidlerin (insansılar) evrimi: 5 milyon yıl önce başlamış, 3 milyon yıl kadar önce Homo cinsine (geniş anlamda “insan” cinsinin türlerine ) doğru evrim geçirmişlerdir. 3- 2,5 milyon öncesinde homo cinsinin becerikli bir türü sayılan Homo Habilis türü ortaya çıkmıştır. 2,5 ile 2 milyon yıl kadar önce Homo Erectus adı verilen tür görülmektedir. Homo Erectus türünün evrimiyle 1milyon yıl kadar önce Homo sapiens aşamasına ulaşılarak insan türü ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Hominidlerin karakteristikleri, dik yürüme (dikilme), elin evrimi ve beynin evrimidir (Şenel 2006, 63, 64).

Dik yürümeyle birlikte kültüre ilişkin temel unsurların öne çıktığı sanılmaktadır. Leakey ve Lewin’e göre, dik yürüyen Homo erectus, kültürünü o kadar geliştirmişti ki, hominidler ilk kez tropikal bölgenin iklim baskılarından kaçarak başka yerlerde yaşama imkânı arayabilmişlerdir. Bir milyon yıl önce Afrika’da doğmuş homo erectus toplulukları Asya’ya oradan da Avrupa’ya geçerek üç kıtada da evrimin güçlü ivmesiyle soylarını homo habilise taşımışlardır (Leakey ve Lewin 1998, 62). İlk kültür ürünü olarak kabul edilen ve bilinçli olarak şekillendirilmiş taş aletler, üç milyon yıl geri götürülmektedir. Taş aletlerle hayvan kemiklerinin birlikte bulunması, et yemeğe başladığının işaretleri olarak da

(16)

14 yorumlanmaktadır. Alet yapanın homonidlerden olduğu varsayılır; bitkisel ve hayvansal gıdaların dişi ve erkekler arasında bölüşüldüğü, karma bir iktisadın ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Hominidler, bilinçli ve düzenli biçimde taş alet yapmaya en az iki buçuk milyon yıl önce başlamışlardır (Leakey ve Lewin 1998, 67-71). Taş alet teknolojisinin ağaç aletler yapmak için doğduğu kabul edilmektedir (Leakey ve Lewin 1998, 116). İnsanın, alet yapmak için alet kullanan tek hayvan olduğu (Leakey ve Lewin 1998, 148) düşünüldüğünde, kültürel evrimin, avcılık, toplayıcılık, beyin büyümesi, alet yapımı, dilin gelişmesiyle gerçekleştiği görülmektedir. Toplayıcı-avcı topluluklarda uzmanın olmadığı (Leakey ve Lewin 1998, 96) kabul edilse de, uzmanlaşmayı sağlayan becerilerin gelişmesi ve alet yapımının artması, uzmanlaşmak için gerekli zemini hazırlamıştır.

Hominid beyninin, yaklaşık üç milyon yıl önce farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir. Leakey ve Lewin’e göre, insanın evrim tarihini anlamak için, insanların neden bu kadar akıllı olduğu sorgulanmalı ve şu sorular cevaplandırılmalıdır: Akıllı insan beynini yaratan başat itici güç, gelişmiş teknolojinin bize sağladığı üstünlük müdür? Yoksa bizleri gezegenimizin teknolojik hakimleri yapan, zekâyı gerektiren daha az somut nedenlerin rastlantısal bir sonucu mudur? Adı geçen düşünürlere göre, evrim sürecinde, insan zekâsının gelişmesinin göstergesi sadece günlük hayatta karşılaşılan teknolojik sorunları çözmesi değil aynı zamanda benzersiz biçimde karmaşık bir toplumsal hayatın güçlükleriyle başa çıkabilmesi olduğunu düşünmek mümkündür (Leakey ve Lewin 1998, 132- 133). Primat beyninin evrimiyle, birden fazla duyu kanalından gelen bilgiyi kıyasladıktan sonra, zengin bellekte saklanan bilgilerle birleştirerek dış dünyanın canlı bir görüntüsünü oluşturan bir makine ortaya çıkmıştır. Bu makine, geleceğe yönelik plan yapabilmekte, geçmişte olanları da depolamaktadır. İşte bu, akıldır (Leakey ve Lewin 1998, 141)

Mithen’in bildirdiğine göre, aklın evriminde tanık olunan ilk dönüş, yaklaşık 56 milyon yıl önce yaşanmıştır. Bu dönemde, arkaik primatların sahip olduğu özelleşmiş akılsallık tipinden, yani uyarılara verdikleri davranışsal tepkilerinin beyinlerinde doğuştan var olduğu bir durumdan, bilişsel mekanizmaların deneyimler yoluyla öğrenmeyi sağladığı genelleşmiş türdeki akılsallığa geçişi görülür. Evrim, doğuştan gelen davranışsal alışkanlıkları artırma olasılıklarını tüketmiş ve genel zekâ için alternatif bir evrimsel yol başlamış görünmektedir (Mithen 1999, 230). Olaylar arasındaki ilişkilerin öğrenilmesi için gerekli olan kurallar gibi bir dizi genel amaçlı öğrenme kuralı olan genel zekâ, davranışsal stratejiler arasında seçim yapabilmek amacıyla basit maliyet/yarar hesaplarını yürütecek bilgi sürecini oluşturabilmek ve çağrışımsal öğrenme yoluyla bilgi elde edilmesini sağlamak için daha büyük bir beyne gereksinim duymuştur. Ayrıca, denge ve hareket için gerekli kas kontrolünü sağlayabilmek açısından iki-ayaklılık da daha büyük bir beyin gerektirmiştir. Dik yürüyüşe geçişle birlikte, ayakların kavrayışını kontrol eden korteks başka görevler yüklenmiştir. Öte yandan sosyal çevre beynin büyümesine yardımcı olmaktadır (Mithen 1999, 228- 234).

İnsanın evrimleşme sürecinde dilin gelişimi, aklın yapılanmasında en önemli yere sahiptir. Büyük olasılıkla 2 milyon yıl önce, seslendirmenin zenginleşmesi yönünde seçilimci baskılar olmalıdır. Dilsel kapasite, ilk insan aklında sosyal zekâ alanıyla yakından bağlantılıyken, teknik zekâ ile doğal tarih zekâsı bunlardan ve birbirlerinden ayrı kalmıştır.

(17)

15 Dilin, geniş bir kelime haznesi ve bir dizi gramer kuralından oluşan iki temel tanımlayıcı prensibinin evriminin 500 bin ile 200 bin yıl önce meydana gelen ikinci beyin büyüme dönemiyle ilgili olduğu sanılmaktadır. Bu unsurların varlığına rağmen, dilin özü, sosyal bir dil olarak kalmıştır (Mithen 1999, 237-238). Dilin temel özelliği, sınıflandırma, düzene koyma ve kavramları yerine oturtmadır. Bunları yapan zihinsel yetenektir. Dilin ortaya çıkışına ilişkin işaretler şunlardır: 1- Beynin büyümesi 2- Taş aletler ve törensel nesneler. Beyin büyümesi ile dil arasındaki bağlantı ve alet üretme becerileri, dilin gelişmesini sağlamıştır. Leakey ve Lewin’e göre, gelişen dilin tezgâhı, ilk insanın kültürel dokusunda giderek artan ölçüde belli bir düzen yarattıkça taş aletler de daha belirgin formlar kazanmıştır. Bunun sebebi de ekonomik ihtiyaçların gerektirmesi değil, atalarımızın zihinlerinin o yönde çalışmasıdır. Kısaca toplumun yapısı, toplumsal yapının itici güçleri ve maddi teknoloji üzerine damgasını vurmuştur (Leakey ve Lewin 1998, 163-176).

Mithen’e göre, aklın kökenlerini bulmak için 6 milyon önce yaşayan primata geri gitmek gerekir. O tarihte primatın evrimi iki yönde gelişmiştir: Bir kol çağdaş maymun, şempanze ve gorilleri oluştururken, diğer kol da insanın gelişmesini içermektedir. Mithen, aklın gelişimini, dört perdelik bir tiyatro oyunu olarak sunmaktadır. Senaryosunu kimsenin yazmadığı bu oyunun aktörleri, insanın ataları, dekorlar onların kullandığı aletler, sürekli değişim içinde olan çevre de onların sahneleridir (Mithen 1999, 22-23). İlk üç perde, evrimin temel verilerini konu alarak 6 milyon yıllık süreyi anlatır. 4. perde son yüz bin yılı içermektedir. Bu dönem, insan aklının, kültürel yapıyı oluşturan unsurları ürettiği dönemdir.

Mithen’e göre insanın evriminin son aşaması, 4. perdede anlatılmaktadır. Bu perdenin konusu son 100 bin yıldır ve bu perdede üç sahne yer almaktadır: Birinci sahne: 100- 60 bin yılları arasına kapsar. Sahnenin aktörü, kendi türümüz olan Homo Sapiens Sapienstir. İlk olarak Güney Afrika ve Yakındoğu’da görülmüş, Neanderthaller ile arkaik homo sapiensin de içinde bulunduğu oyuncular kadroya katılmıştır. Yakındoğu’da, Homo Sapiens sapiensler, Neandertlallerin yaptıkları gibi, ölülerini çukurlara gömmekle kalmayıp, gömülen bedenlerin üzerine mezar hediyesi gibi görünen hayvan iskeleti parçaları da yerleştirmektedirler. Güney Afrika’da boyama maddesi olarak değerlendirilen kırmızı aşı boyası kullanılmaktadır ve zıpkın yapmak için kemik parçaları öğütülmektedir. Bunlar tahta ve taş dışındaki malzemelerden yapılmış ilk aletlerdir. İkinci sahne: 60 bin yıl önce Güney Afrika’da Homo Sapiens Sapiens bir tekne inşa etmektedir. Ardından Avusturalya’ya ilk geçiş gerçekleşmiştir. Yakındoğu’da, Levallois metoduyla yonga elde etmek yerine, çakmak taşlarından satıra benzeyen ince uzun kıymıklar çıkarılmaktadır. – 40 bin yıl öncesinde aletler dekorları değiştirmektedir. Avrupa’da Üst Paleotik, Afrika’da Geç Taş devri olarak bilinen dönem yeni dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. Fil dişleri alet olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yaşama yerleri inşa edilmekte ve duvarlar boyanmaktadır. Taş ve fildişinden insan ve hayvan figürleri yapılmıştır. Kemik iğnelerle giysiler dikilmiştir. Bedenlerde boncuk ve kolyeler görülmektedir. Neanderthallar sahneden çekilir, Homo Sapiens Sapiens sahnede tek kalır. Hareket hızı yavaş yavaş yükselir. Son buzul çağının ortasında topraklar iyice donmuş olsa da 30 bin ile 12 bin yıl öncesine gelindiğinde, Avrupa mağara sanatının renkleriyle alev alevdir. Buz tabakaları geri çekilmeye başlarken Kuzey ve Güney Amerika’nın katılmasıyla sahne genişler. 10 yıl öncesine gelindiğinde, hızlı bir küresel ısınma dönemiyle buzul çağı sona ererken, manzara, ılık/nemli

(18)

16 iklimle, soğuk/kuru iklim arasında dramatik dalgalanmalar gösterir. Aktörün devam eden döneminin ılık dünyasına girdiği ve oyunun son sahnesine gelindiği ilan edildiğinde, Pleistocene (buzul çağı) döneminin sonu da belirlenmiş olur. 3. sahne: Yakındoğu’da ekin eken ve hayvan besleyen gruplar görülür. Köyler ve şehirler kurulur, imparatorluklar ortaya çıkar. At arabaları otomobillere, yazı tabletleri bilgi işlem makinelerine dönüşürler (Mithen 1999, 28- 29). Üçüncü sahne, günümüzü de içermektedir.

1.2. Toplayıcı - Avcı Topluluklar

İnsanlaşma sürecinde etkili olan unsurlardan biri ailenin kültürleşmesi ve topluluk özelliklerini kazanmasıdır. Kültürleşme sürecinde oluşan ve günümüze kadar da varlıklarını sürdüren toplayıcı - avcı topluluklar, kültürel gelişmenin üreticisi ve taşıyıcısı olmuşlardır. Doğal tarihçi kabul edilen toplayıcı-avcıların 1.8 milyon yıl önce, hayvanlar ile bitkilerin nasıl üredikleri ve gelişmek için hangi koşullara gerek duydukları hakkındaki bilgileri oluşmaya başlamıştır (Mithen 1999, 247). Beslenme şartları nedeniyle göçebe olduklarından, toplayıcı avcılar, kültür nesnelerini sırtlarında taşımaktansa, kültürlerini kafalarında taşımayı tercih ederler. Efsaneler, şarkılar, hikâyeler ve danslar hep zengin kültürel dokularının birer parçasıdırlar (Leakey ve Lewin 1998, 85). Yer değiştirirken, yeniden üretebileceklerini yanlarında pek taşımadıkları sanılmaktadır.

Toplayıcı-avcı kabilelerde yaşama ortaklığı esastır. Ortaklığın en önemli göstergelerinden biri, besinlerin birlikte tüketilmesine ilişkindir. Yapılan araştırmalar, her besin ürününün ortak tüketilmediğini göstermektedir. Bazı küçük ve yumuşak hayvanların etlerini, sadece çocuk ve yaşlıların yediği, kadınların topladıkları meyve, sebze ve köklerin genellikle aile içinde tüketildiği tespit edilmiştir. Bunun yanında av hayvanları, özellikle de iri olanları köydeki herkes tarafından tüketilmektedir. Ava ilişkin kimi tabuların ve serbestliklerin, avlanan hayvanın etinin bütün köye yetip yetmemesiyle ilgili olduğu sanılmaktadır. Gözlemlenen kimi kabilelerde, et, avcının ilişkide olduğu kişilerde ilişkinin seviyesine göre dağıtılmaktadır. Etten pay alanlar, paylarını, kendi ilişkilerine göre dağıtırlar. Et dağıtımı, avcının, topluluk üzerindeki etkisini artırmaktadır. Avcılığın beslenmede oranı %30’u geçmemesi ve geri kalanın toplayıcılıkla sağlanması nedeniyle adlandırmayı, avcı toplayıcı değil, toplayıcı-avcı şeklinde yapmak daha uygundur (Leakey ve Lewin 1998, 85-88).

Kadınlar yiyecek toplamaya giderken, yanlarında üç şey bulunurdu: Ucu sivri bir sopa, yiyeceği taşıyabileceği bir nesne ve çoğunlukla dört yaşından küçük çocuk. Kung kadınları, çocuklarını ve yiyecekleri, ceylan derisinden yapılan bir heybeyle taşırlarmış. Toplayıcılığın üç unsurundan ikisi, sopa ve taşıma nesnesi, olmazsa olmazlar arasındayken, üçüncü unsur olan çocuk, kadınların yükünü artırmıştır. Yiyecek toplama ekonomisinin başarısı için sadece yeri değil, zamanı da içeren zihinsel haritalara gerek vardır. Nereye ve ne zaman gidileceğinin iyi bilinmesi gerekir ki ekonomik açıdan harcanan emeğin karşılığı en üst düzeyde alınabilsin (Leakey ve Lewin 1998, 88-89). Ekonomik olması kadar, yer ve zamanın bilinmesi, zihnin çalışma tarzında önemli bir unsur olarak öne çıkmıştır. Toplayıcı-avcıların, topladıkları bütün yiyeceği, sanki yarın yokmuş gibi tükettikleri gözlemlenmiştir. Bu davranış, onların, yarının

(19)

17 neler getireceği konusunda en ufak bir düşünceye ya da kaygıya sahip olmadıklarını gösterdiği şeklinde yorumlandığı gibi, toplayıcı-avcıların tüketme davranışları, çevrenin kendilerini geçindirme kapasitesine ve onların, geçimlerini çevreden sağlama yeteneklerine güven duyduklarından böyle davrandıkları şeklinde de yorumlanmıştır (Leakey ve Lewin 1998, 92-93). Besinlerin günlük tüketimi, onların temel özelliklerinden biri olarak göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Leakey ve Lewin’e göre, toplayıcı-avcı kabilelerin temel özelliklerini yansıtan üç sihirli sayı vardır. Bunlardan ilki, kampın üye sayısının 25 olmasıdır. Gözlemlere göre, Kung Kampında yaklaşık 25 kişi bulunmaktadır. Bunların her biri için 3 km² avlanma ve toplayıcılık alanı düşünüldüğünde 75 km² alanı geçim alanı olarak belirlerler. Kamptaki insan sayısı çoğaldıkça, faaliyet alanları büyümektedir. 25 kişilik kamplar yaşamayı kolaylaştırmaktadır. İkinci sihirli sayı, kadınların dört yılda bir doğurmalarıdır. Kung kadınları, emzirdikleri çocukları dört yaşına gelmeden, yeni bir çocuk doğurmazlarmış. Üç yıl emzirme buna katkı sağlamakla birlikte, radikal çözüm olarak, son bebek dört yaşına gelmeden yeni bir bebek doğduğunda, anne tarafından öldürüldüğü tespit edilmiştir. Böyle bir yolun başlıca nedeni, annenin iki bebeğe bakabilecek imkânının olmamasıdır. Son bebek dört yaşına gelmeden, bir diğeri doğduğunda, önceki doğal olarak ihmal edilmektedir. Göçebe topluluklarda, bu yaştaki çocukların telef olması kaçınılmazdır. Yeni bebeği değil de öncekini tercih etmesi, mantıklı gözükmektedir. Üçüncü sihirli sayı, kabile nüfusunun 500 kişi olmasıdır. Ensest ilişkilerden kaçınmak, düzenli evlilik ilişkisini sürdürmek için kabilenin 500 kişi civarında olması keşfedilmiştir (Leakey ve Lewin 1998, 96- 99). Modern hesaplarla da bunun doğru olduğu görülmüştür. Demek ki, 25 kişilik 20 kamp ya da aile, kabileyi oluşturmaktadır. Sıralanan üç sihirli sayı, iki temel sorunun çözümüyle ilgilidir. İlki, beslenme şartlarının düzgün gitmesini sağlamaktır. İkincisi, evlilik ilişkilerini düzenleyerek, hem ailenin hem de kabilenin sürekliliğini sağlamaktır.

Kabile topluluklarının genel olarak bilinen özellikleri şöyle sıralanabilmektedir: İktisadi ve siyasi unsurlar gelişmediğinden eşitlikçi bir yapıya sahiptirler. Toplayıcı-avcı topluluklar olarak hayatlarını sürdürmüşlerdir. Takım olarak çalışırlar, aralarında doğuştan ya da sonradan edinilmiş farklar yoktur. Kadınlar, daha çok toplayıcı, erkekler avcı olarak görevlerini yaparlar. Avcılık ve toplayıcılık çerçevesinde göçebe yaşamaktadırlar. Ortak hayat yaşadıkları varsayılmaktadır. İşlerin yapılmasında önderlikten çok gelenekleşen davranış şekilleri hakim olmuştur. Gelenekler aile içi ilişkiler çerçevesinde gençlere öğretilmiştir. Geleneklerin gerekliliklerini yerine getirenler av önderleri olmuştur. Kandaşlık, kabile topluluklarının temel özellikleri arasındadır. Başka topluluklara karşı yoğun düşmanlıklar vardır (Şenel 2006, 137-147).

İnsanlaşmanın önemli özelliklerinden biri de paylaşmadır (Leakey ve Lewin 1998, 108). Paylaşmayla ilgili olan fedakârlık da insan olmanın öz nitelikleri arasındadır. Leakey ve Lewin’e göre, belki dört milyon yıl öncesinde, toplayıcılık ve avcılık ekonomisine ilk adımların atılmasından bu yana, doğal seçilimin bilinçdışı ve örtük güçleri, insanda başkalarına yardım etme duygusunun benzersiz bir biçimde gelişmesini sağlamıştır. Kişinin başkalarına yardım ederek kendine de yardım etmesi yüzünden, karşılıklı fedakârlık, türün

(20)

18 hayati başarısında güçlü bir etkendir. Becerilerinden ortaklaşa yararlanılan grup, bireysel yaşayanlardan oluşan bir topluluktan çok daha fazla iş başarmaktadır. İnsanlık tarihinde, karşılıksız fedakârlığın ne zaman mümkün hâle geldiğini kesin olarak hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Belki de, fedakârlık, insan beyninin, sadece insana özgü olan kendini bilme yeteneğini ve bununla bağlantılı ölüm bilincini geliştirmesiyle aynı zamanda ortaya çıkmıştır (Leakey ve Lewin 1998, 127-128). Fedakârlık ve paylaşım, insan ilişkilerini kopmayacak bir şekilde sarıp sarmalamıştır. Bu iki kavram, insanların bir arada yaşamalarının ilkelerini belirleyen ahlakın temeli olması açısından da önemlidir.

Yukarıdaki veriler, toplayı-avcı aşamasında, akıl ve dilin birlikte gelişimi, sorun çözme, düşünce üretme süreçlerinin esasını oluşturmuş bu ikili, insan olmanın temelini meydana getirerek sonraki tarihsel süreçte etkili olan unsurların başında yer almışlardır. Aile içi kuralların geliştirilip ahlak kurallarının yerleşmesi insanlaşma, dolayısıyla da kültürleşmeyi sağlayan toplumsallığın temelini meydana getirmiştir. Ahlaklılıkta içkin olan sorumluluk, paylaşım, fedakârlık, insanlar arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiğini belirleyen değerlerdir. Toplayıcı-avcı kabilelerin çeşitli alanlara ilişkin değer sistemleri üretmeleri, ihtiyaçlarını giderilmek ve sorunlarını çözme yolları bulmaları, kendilerini tanıma ve yaptıklarını meşrulaştırma çabaları, evren tasavvurunun ilk şeklinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Tarihsel süreçte kabileler yaşama tarzlarını sürdürürken, onların bir kısmı yerleşik hayata geçmenin şartlarını oluşturarak, tarihteki en büyük devrimlerden biri olan tarıma geçişle başlayan neolitik devrimi yapmışlardır.

(21)

19

Uygulamalar

(22)

20

Uygulama Soruları

1. Akıl insan olmada nasıl bir işlev yüklenmektedir? 2. Dilin gelişmesi nasıl bir temele dayanmaktadır?

3. Biyolojik farklılaşma ile zihinsel gelişme arasındaki ilişki insana mı özgüdür yoksa başka türlerde de var mıdır?

4. Toplayıcılıkta ne türden unsurlar ortaya çıkmaktadır? 5. Avcılık ne türden yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır?

(23)

21

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Evrim anlayışı çerçevesinde insanın nasıl ortaya çıktığı üzerinde durulmaktadır. İnsan evrimin temel aşamaları insanımsı türler üzerinden verilmiştir.

Esas konu aklın ve dilin gelişmesidir.

Akıl ve dil insan olmayı gerçekleştiren iki temel yetidir.

Kültür, aklın sorunları çözme tarzı ve ifade edilmesiyle gerçekleşmektedir.

Sorunlar hakkında üretilen düşünceler bilgiler olarak dile getirilmekte ve kullanılmaktadır.

Aklın ürettiği, dille ifade edilen bilgilerin sistematik birliği kültürü oluşturmaktadır. Kültür; ihtiyaçları karşılamak için geliştirilen değer, kurum ve geleneklerden oluşmaktadır.

Kültürün oluşumu insanlaşmayı ya da insanlaşma kültürü meydana getirmektedir. Bu ilişki varoluşsal olduğunda birbirlerinden bağımsız düşünülemezler. Varoluşun diğer temel ayağı da toplum içinde olmaktır. Kültür denilen yapı, nicelik açısından büyük aile niteliklerinde sürdürülebilmektedir. Temel birimi aile olan kültürün sürekliliği ve gelişmesi kabileler tarafından sağlanmıştır.

Kültürün ve toplumun temel birimi olan aile, insan olmak için gerekli her türden ihtiyacın karşılandığı ve yeteneklerin kazandırıldığı temel bir kurumdur.

Toplayıcı-avcı süreç kültürleşmenin en önemli aşamasıdır.

Toplayıcılık, beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için başlangıçtaki temel tarzdır. İnsanlık tarihinde çok önemli bir yere sahip olan toplayıcılık bitkilerin tanınması, sınıflandırılması ve kullanılması açısından düşünce dünyasına önemli katkılar sağlamıştır.

Avcılık, bir yandan beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için temel bir kaynakken, diğer yandan güvenlik sisteminin gelişmesinde de etkili bir unsurdur.

Güvenlik sorunlarının başında gelen hayvan saldırıları avcılıkla elde edilen becerilerle savuşturulabilmiştir.

Ayrıca avcılık savaşın temel biçimlerinden biri olmuştur.

İnsan olmakla ilgili her türden düşünce insanın kökeninde kazandığı yetenekler ile gerçekleştirdiği becerilerin bir ürünü olarak öne çıkmaktadır.

(24)

22 Dersin sonraki bölümlerinde ele alınacak konular da, kültürleşme aşamasında gerçekleşen unsurlarla yakından ilişkilidirler.

(25)

23

Bölüm Soruları

1) Evrim terimini aşağıdakilerden hangisi açıklamaktadır? a) İnsanın diğer türlerden üstün olduğunu söyleyen bir modeldir.

b) Canlılığın biyolojik olarak birbirlerinden türeyerek çeşitlenmesini açıklayan bir modeldir.

c) Sayıların gelişmesini açıklayan bir modeldir. d) Elementlerin oluşumunu açıklayan bir modeldir. e) Evrenin evrilmesidir.

2) Aklın ortaya çıkmasında aşağıdakilerden hangisi en etkili unsurdur? a) Dil

b) Beden c) Çevre

d) Akraba türler e) Duyumlar

3) İnsan ailesini fil ailesinden ayıran temel özellik aşağıdakilerden hangisidir? a) Bedensel farklılıklar

b) Beslenme tarzları c) Alışkanlıkları

d) Aile reisinin kadın olması e) Ateş kullanmak

4) Toplayıcılık aşağıdakilerden hangisinin gelişmesine neden olmuştur? a) Seyahat etmek

b) Çiçekleri sevmek ve toplamak c) Bitkileri sınıflayarak tanımak d) Baraka yapmak

(26)

24 e) Hayvanları beslemek

5) Avcılık aşağıdakilerden hangisinin gelişmesini sağlamıştır? a) Kargı yapılması

b) Hayvancılığın gelişmesi c) Hayvanların evcilleştirilmesi d) Atletik bir bedene sahip olmak e) Silah yapmak

6) İnsanın kökeni hakkında düşünmeyi gerektiren sorunlar nelerdir?

7) İnsan ürünü olan kültürün toplumlara göre farklılık göstermesinin nedenleri nelerdir?

8) Toplayıcı-avcı kabileler kültürel yapının hangi kurumlarını geliştirmişlerdir? 9) Toplumsal kimliklerin oluşmasında kabileciliğin rolü nedir?

10) Düşünce tarihi açısından kabilelerin önemi nedir?

Cevaplar

(27)

25

2.NEOLİTİK DEVRİM

(28)

26

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

İnsanlığın toplayıcı-avcı olmaktan çıkıp tarımla birlikte başlayan yerleşik hayata geçişiyle ortaya çıkan değer ve kurumların neler oldukları anlatılmaktadır. Tarım, insanın hayatını kökten değiştirerek insanlık tarihinin son beş bin yılını belirlemiştir. Bugün de insanlığı taşıyan temel kurumların tamamı neolitik dönemde oluşmuş ve gelişmişlerdir.

(29)

27

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Yerleşik hayat nedir ve tarımla ilişkisi nedir? 2. Şehir hangi özellikleri göstermektedir?

3. Yazının keşfi ve kullanımı hangi sorunlar bağlamında gelişmiştir. 4. Zanaatların ortaya çıkmalarının nedenleri nelerdir?

(30)

28

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde

edileceği veya geliştirileceği Tarımın insanlık tarihinde

yaptığı etkinin görülmesi.

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek Yerleşik hayata geçişin

yaşama şartlarını nasıl değiştirdiğinin görülmesi

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

Şehirleşmenin getirdiği avantajların insanları düşünce üretmeye itişinin kavranması

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

Temel ihtiyaçların

giderilmesinde geliştirilen zanaatların üstlendikleri görevlerin belirlenmesi

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

İlk bilimlerin neler oldukları ve hangi amaçlar

doğrultusunda geliştiklerinin anlaşılması

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

İnsanlığın en büyük iki devriminden biri olan Neolitik devrimin (diğeri

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

(31)

29 sanayi devrimidir)

anlaşılması

İnsanlık tarihinin iyi bir şekilde kavranılması için neolitik yapıya bağlı olarak gelişen kurumların ve değerlerin anlaşılması

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

Felsefenin konu edindiği sorunlar ve farklı bir düşünce tarzı olarak ortaya çıkışının nedeni olarak ilk medeniyetlerdeki

gelişmelerin içerdikleri sorunların kavranması

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

(32)

30

Anahtar Kavramlar

 Neolitik  Tarım  Şehir  Yazı  Zanaat  Çitleme  Surlar  Devlet  Çömlek

(33)

31

Giriş

Neolitik devrim, tarıma geçiş ve tarıma bağlı olarak oluşan, şehir, devlet, yönetim, tapınak, yazı, tıp, astronomi, matematik ve çeşitli zanaatlar gibi, insanlığın sonraki dönemini tamamıyla belirleyen temel kültürel değer ve kurumların oluşma süreci anlamında kullanılmaktadır. Söz konusu dönem son buzul çağının sona ermesiyle MÖ. 12.0000- 10.000 yıllarından başlayıp, tarıma dayalı yerleşik toplumun ihtiyacı olan zanaatların üretilmesi, alanlara ilişkin bilgilerin özelleşmesi, devletleşmenin gerçekleşmesiyle sonuçlanan süreçtir. Childe, tarıma geçişe birinci, şehirleşme ve devletin ortaya çıkışına ikinci devrim demekle birlikte (Childe 1978, 110), bu çalışmada neolitik devrim ifadesi, Childe’ın belirttiği her iki devrimi de kapsayan bir şekilde kullanılmaktadır. Neolitik devrimin içeriği, aşağıdaki bazı alanların tanıtılmasıyla daha iyi anlaşılmaktadır.

2.1. Tarım

Tarım ve yabani olan buğdaygillerin tanınması ve kullanılmasının 15 bin yıl öncesine kadar gittiği sanılmaktadır. Buğdayın besin değerinin yüksek olması ve saklanabilme özelliği, onun kültürleştirilmesindeki önemli nedenler arasındadır. Bununla birlikte, yetişmesinin zaman alması ve hasadının zor olması, zorlu iklim şartlarının yarattığı verimsizlik, sulama sorunları, tarımın temel özellikleri arasındadır. Toplayıcılık işiyle meşgul olan kadınlar, tarımın yaratıcıları olarak da kabul edilmektedirler (Şenel 2006, 248-250). Tarımla birlikte geliştirilen ekme, biçme, ayıklama ve taneleri un hâline getirme araç ve gereçleri, araç yapma tekniklerini geliştirdiği gibi araç çeşitliğini de artırmıştır. Tarımla birlikte hayvanların evcilleştirilmesiyle başlayan hayvancılık da neolitiğin önemli başarıları arasındadır.

Medeniyetlerin oluşumunu belirleyen tarımın MÖ. 7500-4500 arasında Nil ile Ganj ırmakları arasındaki bölgede ortaya çıktığı (Campbell 1992b, 149) kabul edilse de, botanikçilerin yaptığı araştırmalara göre, tarım su kenarlarında değil, yabanıl hububatın yetiştiği yüksek vadilerde başlamıştır (Mellaart 2003,1). MÖ.5500-4500 arasında buğday, arpa ekimi ile domuz, koyun ve sığır yetiştiriciliğine dayanan tarım ve hayvan iktisaden yerleşmiş köylerin temel uğraşı alanları olmuştur (Campbell 1992 b, 152; Childe 1978, 75). Mezopotamya’da MÖ. 5000- 4000 arasında tarım yapıldığına ilişkin arkeolojik kanıtlar bulunmuştur (Kuhrt 2010/1, 25). MÖ. 3500 – 2500 arasında aynı bölgede medeniyetlerin oluşumunda etkili unsurlar olan, yazı, tekerlek, matematik, takvim, krallık, ruhbanlık, tapınak simgeciliği, vergi gibi unsurlar toplumdaki yerlerini almışlardır (Campbell 1992 b, 149). Neolitik devrimin ilk aşaması, doğal beslenme kaynaklarının kültürel ürüne çevrilmesi şeklinde gözükmektedir. Tarıma geçişle, doğanın sınırlı sunduğu besin kaynaklarına bağımlılık giderek azalmış, buna bağlı olarak da nüfus artmıştır1. Her toplumun kendi kendine

yeterli olması diğerleriyle ilişkiyi azaltmıştır. Her şehir ya da köy kendi zanaatlarını geliştirmiştir. Ancak bu yerleşim birimleri tümüyle kapalı kalmamışlar, çeşitli nedenlerle birbirleriyle ilişki kurmuş ve ticaretin gelişmesine ön ayak olmuşlardır (Childe 1978, 77-78). Tarım yapmak ve yaşamak için en elverişli yerler, büyük emekler harcanarak elde

1 MÖ. 10.000’lerde dünya nüfusunun 4 milyon, MÖ. 5000’de 5 milyon, MÖ. 2000’de ise 27 milyon olduğu tahmin edilmektedir (Ponting 2011, 35, 59, 94)

(34)

32 edilmişlerdir. İnsan gücü, sermaye olarak topraklara katılmış ve insanları toprağa bağlamıştır (Childe 1978, 113). Her köyün kendince ürettiği aletler, oluşturduğu kurum ve gelenekler, çeşitli ilişkiler nedeniyle yayılmıştır. Yayılan aletler geliştirilerek yapım gelenekleri oluşturulmuş, zanaatların ortaya çıkmalarını sağlamıştır.

Tarım insanın hayatını kökten değiştiren ve bir daha hiç değişmeyecek olan iki sonucu ortaya çıkarmıştır: 1- Tarımın, insanın esas beslenme kaynağı olması. 2- Bugün toplumsal hayatın var oluşunu ve sürekliliğini sağlayan temel değer ve kurumların üretilmesi. Temel değer ve kurumlar, insanların topluca yaşadıkları medeniyetlerin ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Mithen’e göre tarımla birlikte gelişen eğilimler şunlardır: 1- Yoğun olarak bitki kaynaklarını ekip biçmek amacıyla kullanabilecekleri aletleri geliştirme yeteneği. 2- Hayvanları ve bitkileri sosyal prestij ve güç elde etmek için kullanma eğilimi. 3- Hayvanlar ve bitkilerle, insanlarla geliştirilene benzer sosyal ilişkiler geliştirme eğilimi. 4- Bitki ve hayvanlardan yararlanma eğilimi (Mithen 1999, 252-255). Ne var ki tarımla başlayan süreçte, artık hayvanların nasıl avlanacağı ve bitkilerin nasıl toplanacağını bilmek yetmiyordu; nasıl çoğalıp ve nasıl yetiştiklerini de bilmek gerekmiştir (Bernal 2008, 111).

Tarıma geçişle başlayan gelişmeler aklın kendini gerçekleştirmesinin son aşaması olarak görülmektedir. Yerleşik hayata geçişle birlikte, düşünce yapısında bir sıçrama gerçekleşmiştir. Tarım, düzenli ve uzun vadeli planlamalar yapmayı gerektirdiğinden, yaşama alanları da tarım alanlarının yanında sabitlenmiştir. Yerleşik hayatla birlikte ortaya çıkan devlet, tapınak, yazı, nüfus artışı, kabileler birliği, sulama sistemleri, bugün de insanın temel ihtiyaçlarını karşıladığı gibi, düşünce yapısını belirleyen değer ve kurumların da temelini oluşturmuşlardır.

Başlangıçta kendine yeterli küçük köyler olan yerleşim birimlerinin kendi aralarında kurdukları ilişkiler, üretilen değerlerin hem yerleşmesini hem de yayılmasını sağlamıştır. Beslenmenin düzenlenmesi ve ürünlerin depolanması, nüfusu artırmıştır. Nüfus artışı köyler arası ilişkileri de yoğunlaştırmış, aynı zamanda, beslenme ürünlerine sahip olma isteği, daha büyük güvenlik sorunlarını ortaya çıkarmıştır. Tarımla başlayan süreç, çeşitli kurumların oluşmasını sağlamış, kurumlar aracılığıyla da medeniyetler kurulmuşlardır. Medeniyetin oluşmasını sağlayan tarım, şehir, devlet, tapınak, iktisat, yazı, astronomi, zanaatlar gibi temel unsurlar, neolitik devrimin ürünleridirler.

2.2. Şehir

Tarım, yerleşik hayata geçişin başlıca nedenidir. Sabit bir alanın ekilip biçilmesiyle elde edilen ürünler, beslenme sorununu büyük ölçüde çözmüştür. Tarımla başlayan yerleşik hayat, önce köyün kurulmasını, sonra da bazı köylerin büyüyerek şehirleşmelerini sağlamıştır. Şehirleşmeyle birlikte tarıma bağlı olarak geliştirilen teknikler, kurumlar ve değerler daha belirgin hâle gelmişlerdir.

Childe’a göre şehirleşme (İkinci Devrim), kendi kendine yeterli küçük köyleri, yan endüstri ve dış ticaretle ek geçim kaynağı sağlayan, düzenli biçimde devlet teşkilatına sahip kalabalık şehirlerin oluşmasına denmiştir. M.Ö. 6000 ile 3000 yılları arasında insan, ata ve

(35)

33 yele gem vurmasını öğrenmiştir. Sapanı, tekerlekli arabayı, yelkenli kayığı bulmuş, bakır cevherini arıtmayı ve madenlerin fiziksel niteliklerini öğrenmiştir. Güneş takvimini oluşturmaya başlamıştır, böylece kendini şehir hayatına hazırlamıştır. Yazı, sayı, ölçü birimlerini geliştirmiş, kısaca bilgi ve salt bilimin aktarılması için yeni yollar gerektiren medeniyetin yolu açılmıştır (Childe 1978, 110). Yerleşik hayatın sağladığı imkânlarla güçlenen köyler, daha küçük köyleri kendilerine bağlayarak sömürgeleştirmiştir. Hem nüfus artışı hem de yakın köylerin güçlü köye bağlanması, şehri ortaya çıkarmıştır (Childe 1978, 115). Duvarlarla çevrili şehir, mimari açıdan bölümlenmiş bir daire biçiminde tasarlanmıştır. Şehrin merkezi, zigguratın (tapınak) ya da sarayın eksen olduğu kutsal odadır (Campbell 1992b, 161). Mahalleler zigguratların etrafında toplanmıştır. İlk görülen ev tipi, üstü çamurla sıvanmış kamış duvarlar ve çatılardan oluşmuştur. Zamanla kerpiçten evler yapılmaya başlandı. M.Ö. 3000’lerde Mezopotamya’da tuğla keşfedilip kullanıldı. Yerleşik toplumların gelişmesi ve artık ürün çıkarması, hem komşu toplumlarla hem de göçer toplumlarla ticari ilişkileri artırmıştır. Ticaret öylesine yaygınlaşmış ki, İran’da çıkan değerli taşlar Mısır’a kadar gitmiştir (Childe 1978, 115, 117). Şehirleşme, bir yandan gereksinimleriyle gelişirken bir yandan da yeni sorunların ortaya çıkmasına bağlı olarak yeni cevaplar üretmiştir.

Tarıma geçişle başlayan yerleşik hayatın gereği olarak ortaya çıkan devlet, toplumu düzen içinde tutma ve onun iç ve dış güvenliğini sağlamakla görevlidir. Kabilede şeflik olan kurumun yerleşik hayatta gelişmesi devleti ortaya çıkarmıştır. Devlet, toplumsal yapıyı, kurumlar arası ilişkileri askeri ve hukuki olarak düzenleyerek, medeniyetleşmeyi gerçekleştiren kurumdur. Devletle ilgili temel unsurlar, Devlet başlıklı bölümde incelenmektedir. Şehirleşmenin merkezi kurumlarından biri tapınaktır. Şehrin, inanç ihtiyaçlarının karşılanması yanında, yazı ile aritmetiğin geliştirilmesi, zanaatkârların yetiştirilmesi, iktisadi ve siyasi yapılanma tapınak çerçevesinde gerçekleştirildiğinden, tapınak önemli bir konumdadır. Toplumun ve devletin ihtiyaçlarını karşılamak için geliştirilen zanaatlar, sonraki süreçte en etkili ve güçlü bilgi kaynağı olarak kullanılmışlardır.

2.3. Zanaatlar

Toplumlaşmanın en önemli göstergelerinden biri, zanaatların ortaya çıkmasıdır. Zanaat, yerleşik hayattaki zorunlu ihtiyaçların karşılanmasına yönelik gelişen uzmanlaşma alanlarıdır. Zanaatlar, hem üretim araç ve gereçlerini üretmişler, hem de kendi alanlarındaki teknikleri geliştirmişlerdir. Başta temel ihtiyaçlar olmak üzere, toplumun her ihtiyacını karşılamak için geliştirilen zanaatlar, toplumsal var oluşun sürekliliğinin güvencesi olmuşlardır. İlk zanaatların, taş aletler yapmak, toplanan besinleri taşımak için sepet örmek, otlardan ve derilerden giysi dikmekle başlayıp geliştiği tahmin edilebilir. Tarım (neolitik) devrimiyle birlikte, diğer gerekli zanaatlar aşamalı bir şekilde ortaya çıkmışlardır.

Örme ve Dokuma (Sepetçilik): İlkin ağaç kabuğu şeritleri, ağaç şıvgınları, sazların örülmesiyle başlayan sepetçilik, dokumacılığın temelini oluşturmuştur. Bazı yerlerde sepetler, kil ya da ziftle sıvanarak farklı amaçlara daha uygun bir hâle getirilmişlerdir. Örmecilik, keten, pamuk ve yün lifleriyle hızlandırılıp yaygınlaştırılmıştır. Liflerden yapılan giysilerin yapılması bu zanaat çerçevesinde gelişmiştir (Şenel 2006, 272). Keten ve daha sonraları

(36)

34 yünden dokunan giysiler, soğuğa ve güneşe karşı korunmak için işlenmiş deri ve sazlardan yapılanların yerini almaya başlamıştır. Childe’ın bildirdiği gibi, dokuma farklı bir bilgi birikimini gerektirmiştir. Öncelikle uzun lifler verebilecek bir nesnenin bulunması gerekmiştir. Bu da ilkin keten olmuştur (Childe 1978, 100). MÖ. 3000’lerde İndus vadisinde pamuk üretimine başlanmış gibi gözükmektedir. Aynı dönemde Mezopotamya’da yün kullanımı sürdürülmektedir. Dokumacılığın önemli aşamalarından biri olan liflerin ipliğe dönüştürülmesi de bir başka beceridir. Bitkilerin yetiştirilmesiyle başlayıp iplikleştirme, örme ya da dokuma, elbiselerin yapılması, deney birikimleri ve birikimlerin uygulamalara dönüştürülmesiyle gerçekleşmiştir (Childe 1978, 101). Dokumacılık, malzemeyi dönüştürerek belli amaçlar için yeni ürünler ortaya koymanın iyi örneklerinden biri olmuştur.

Çömlekçilik: Tarım alanındaki gelişmeler, kap-kacak ve çömlek türünde eşyaların yapılmasına da hız verdirmiştir. Childe’a göre kimyasal değişimin farkına belki de ilk kez çömlek yapımıyla varılmıştır. Çömlek yapımında suyun kildeki oranı çok önemlidir. Suyun azlığı ya da çokluğu çömleğin ömrünü kısa süreli yaparken, uzun ömürlü ürünler için ideal ölçünün tutturulması amaçtır. Çömleği sertleştirmek için 600 santigrat derecede fırınlamak başka bir sürü becerinin gelişmesine bağlıdır. Çamur ve tozun taşa dönüşmesini, gizemli bir işlem olarak kabul etmişlerdir. Plastik nitelikli kilden yapılmış çömleğin ateşten çıktıktan sonra biçimi aynı kalmakla birlikte, rengi ve öz niteliği değişmiştir. Çamur, taşlaşarak ocaktan çıkmıştır (Childe 1978, 96-97). Neolitik dönemde olgunluğa erişen çömlekçilik, tahılların taşınması, depolanması, işlenmesi ve pişirilmesiyle ilgili gereksinimler için kullanılmıştır. Kil ana maddesi temeline dayanan çömlekçilikle birlikte, pişirilerek elde edilen kerpiç ve tuğla da üretilmiştir. Duvarcılık da neolitik çömlekçiliğin bir uzantısı olarak kabul edilmektedir (Şenel 2006, 272). Gerçek çömlek fırınları MÖ 4000’lerde yapılmaya başlanmıştır (Ponting 2011, 85). Çömlekçilik, ana maddeyi yoğurarak biçim vermek açısından, taş, maden ya da ağaca biçim vermeden oldukça farklıdır. İnsan yaratıcılığının iyi örneklerinden birinin çömlekçilik olduğu tartışma götürmemektedir.

Gemicilik: İlk medeniyetlerin nehir kenarlarına kurulmaları nedeniyle, taşıma ve balıkçılıkla ilgili aletleri kullanmışlardır. Su taşımacılığında ilk olarak ağaçtan oyulan kayıklar ile deriden yapılmış kayıkların kullanıldıkları sanılmaktadır (Childe 1978, 132). Bunların yanında sazlar ve bambu kamıştan yapılan sallar da ilkler arasında sayılmaktadır. Sonra ağır yükler taşıyan kürekli gemiler inşa edilmiştir (Bernal 2008, 126-127). Mısır resimlerinde kamışlardan yapılmış kırk kadar kürekçinin çektiği kayıklar resmedilmişlerdir. Yelkenliler, Mısır’da 3500’lerden sonra görülmeye başlanmıştır. İnsanlar deniz ulaşımındaki güçlükleri aşmış, gemiciliği geliştirmek için yeterince topografya ve astronomi bilgisi edinmişlerdir (Childe 1978, 132). Yelken, rüzgâr enerjisini kullanarak taşıma işlerini kolaylaştırma imkânının kapıların açmıştır. Açık deniz gemiciliği başka yön bulma tekniklerinin geliştirilmesine neden olmuştur (Bernal 2008, 127).

2.4. İlk Bilimler

Tarım (neolitik) devriminin ortaya çıkardığı önemli unsurlar arasında teorik temellendirmeler önemli bir yer tutmaktadır. Şehirleşme, tapınağın kuruluşu, zanaatların,

(37)

35 siyasi yapının ortaya çıkmasının ötesinde, yazı, matematik, astronomi, büyü gibi alanlara ilişkin bilgilerin oluşturulması, farklı bir zihin çalıştırma durumudur. Bu semboller üzerinden düşünerek evrene ilişkin yargılara varmaktır. Söz konusu yargılar, genelleştirici, soyut düşüncelerin teorik temellendirmeleri öne çıkmışlardır. Teorik temellendirmelerin önde gelen alanları, astronomi ve matematik olmuştur.

Tıp: Tıbbın hastalıkların tedavisi için geliştirildiği düşünüldüğünde, tıp alanının insanlık tarihi kadar eski olduğu söylenebilir. Lewis’e göre ilk tedavi unsurları çeşitli nedenlerle bedende oluşan açık yaralardır. Dış belirtileri dolaylı olan ya da hiç olmayan hastalıkların nedenleri olarak genellikle büyüler görülmüştür. Büyücüler, insanları hasta edecek ya da iyileştirecek büyüler yapmışlardır. Kötü talih ve hastalıklardan koruyacak tılsımlar geliştirmişlerdir. Sahip oldukları bilgiler, doğanın özellikle de bitki ve hayvan zehirlerinin incelenmesine dayanmaktadır. Kanın, tüm yaşamsal fonksiyonların kaynağı; karaciğerin kanın toplandığı merkez ve dolayısıyla da yaşamın merkezi olduğuna inanmışlardır (Lewis 1998, 8-9). Geleneksel tıp, bitkiler ve mineralleri bir sisteme göre düzenlemiştir. Bunlar hakkında elde edilen bilgiler, ilkel kültürlerin büyücü hekimleri ve bilge kadınları aracılığıyla geleneksel olarak bir kuşaktan diğerine aktarılmıştır. Bu bitki ve minerallerin bir kısmı müshil ve kusturucu özelliklerinden ötürü seçilmiştir. Kinin gibi bazı hastalıklarda kullanılan ilaçlar da bulunmuştur. Ellerindekinin büyük çoğunluğu, adam otunun insana benzemesi gibi büyü temelli ilaçlarıdır (Bernal 2008, 137).

MÖ.1780’lere tarihlendirilen bir mektupta, hastalığın bulaşıcı olması nedeniyle, hastadan uzak durulması, hatta hastanın tecrit edilmesi istenmektedir. Bir tıp metninde, uğursuz şeyin gelip hastayı nasıl bulduğu, onun ruhunda, yüreğinde ya da durumunda hangi yıkımlara sebep olduğu incelenmektedir. Metne göre talihsiz kadın, hastalığa, büyük bir olasılıkla, aynı hastalığın etkisinde bulunan biriyle dolaylı temas sonucu yakalanmıştır. Önceki hastanın yatağında yatarak, sandalyesine oturarak, çanağından yiyerek ya da bardağından içerek hastalandığı söylenmektedir. Bu metin tıbbın deneysel yanını öne çıkarmaktadır (Bottero 2005/1, 179-180).

Tıpla ilgili çalışmalar, bir yandan başta insan olmak üzere hayvan bedenlerini tanımak, bitkileri fonksiyonlarına göre sınıflayıp bilmek, madenlerin etkilerini araştırmak gibi çok yönlü gelişmelere neden olmuştur. Ayrıca büyü tekniklerinin geliştirilmesinin önemli bir ayağı da tıpla ilgili olmuştur.

Simya: Madenlerin birbirlerine dönüştürülmesini sağlayan teknik simya olarak bilinmektedir. Eliade’ye göre, doğayla işbirliği yapmak, onun gittikçe hızlanan bir tempoyla üretmesine yardım etmek, maddenin kipliğini değiştirmek, simya düşüncesinin kaynağını oluşturmaktadır (Eliade 2003/5, 8). Buradaki temel ilke, doğayla ilişki kurularak onun bir parçasının başka bir unsura dönüştürebilme düşüncesine ve tekniğine sahip olmaktır. Bunu yapabilmek için, madenlerin incelenip sınıflanması gerekmiştir. Hangi madenlerin hangi özelliklere sahip oldukları bilindiğinde, o madenin nasıl dönüştürüleceği deneme yanılma yöntemiyle araştırılmıştır.

(38)

36 Simya uğraşısında temel amaç, sağlık ve ebedi hayattır. Araştırmalar göstermiştir ki, Çinli simyacılar altın yapmayı zenginleşmek için değil, sağlık, günahlarından kurtulma, gençleşme, uzun ömürlülük hatta ölümsüz olmak için istemişlerdir. Altını maden olarak istememişlerdir. Amaçları, bedenlerini kutsallaştırarak ölümsüzleştirmektir (Eliade 2002/2, 13-14). Altının saflığıyla ölümsüzlük bağdaştırıldığından ona yönelmişlerdir. Onlara göre, çürümeyen ve mükemmel bir maden olan altın ile ruhun besini kabul edilen yeşim taşı, ölüm sonrasında da büyüsel etkilerini kaybetmezler (Eliade 2002/2, 18). Amaç dini olmakla birlikte, simya, madenlerin özelliklerini ve kullanımını sağlaması nedeniyle, insan aklının gerçekleştirdiği önemli başarılar arasındadır. Doğaya hakim olmanın teknik şartları simyayla hazırlanırken, doğa hakimiyetinin teorik yapısını büyü anlayışı oluşturmuştur.

Yazı: Şehir, devlet, tapınağın ortaya çıktığı 3500-2500 arasında yazının ortaya çıkmış olduğu tahmin edilmektedir. MÖ. üçüncü binin son çeyreğinde, yazı geleneği iyice oturmuştur (Kramer 2002, 54). İlk yazı örneği Erek’teki İnanna tapınağında bulunan tablettir. Bu tablette, semboller çizilmiş ve hayvan başları, kuşlar, balıklar, bitkiler, ev araçları gibi nesnelerin resimlerinin numaralandırılarak çizildiği sanılmaktadır. Bu, Sümer ve Mısır’da, yazının, resimlerin geliştirilmesiyle oluştuğu düşüncesini uyandırmaktadır. Her iki ülkede de insan, nesneler kadar seslerin de resmini yaparak yazıyı keşfetmiştir (Hook 1967, 744-745). İlk tabletler not defteri şeklinde çok basittir. Zamanla, rakam çeteleleri, alış veriş listeleri, işleri yapan tarafların adlarını içeren belgelere dönüşmüşlerdir. Tapınağa giren koyun ve keçi miktarları, çalışanların ücretleri, ilk tabletlerin başlıca konuları arasındadırlar (Frankfort 1989, 87). Yazı, Sümer’de olduğu gibi, her yerde kentsel ekonominin gereği olarak doğmuştur (Childe 1978, 185-190; Hook 1967, 745). Benzer bir görüş, Frankfort tarafından da ileri sürülmüştür. Ona göre, tapınaklarda biriken malın ve gelirler ile giderlerin hesaplanması, yazı ve hesabın da kaynağı olmuştur. Mezopotamya’daki en eski yazılı belge son derece pratik amaçlarla ilgiliydi. Tabletler, tapınak topluluklarının iktisadi işlerini kolaylaştırmaya yardımcı oldular (Frankfort 1989, 74, 87). Yazı, tarihin başlangıcı kabul edildi, yanlış olmasına rağmen yazı öncesi döneme, tarih öncesi, yazılı döneme tarih dönemi denmeye devam edilmektedir (McNeill 1994, 32).

Astroloji: Yıldızların iklimler ve tarım üzerinde etkili olduğunun tespiti, yıldızlarla insanlar arasında da ilişkilerin olduğu ve insanın geleceğinin yıldızlara bakarak söylenebileceği düşüncesini doğurmuştur. Bir başka deyişle astronomi, gök cisimlerinin izlenmesi yolunda Sümerlilerin kültürel kalıtçılarının pek de yararsız olmayan çalışmalar yaptıkları astrolojiye yol açmıştır (Childe 1982, 79). Gök cisimlerini gözleme çalışmaları, ruhları özellikle de kutsal kralların ruhlarını öldükten sonra yaşadıkları gökler âlemini incelemek anlamını kazanmıştır. Yılın düzenleyicisi ve hasadın habercisi olan güneş, tapınılan bir tanrı hâline gelmiştir. Ay, avcılık zamanındaki öncelikli konumunu yitirmekle birlikte, tümüyle yabana atılmamıştır. Takvim ve onu düzenlemek için gerekli olan astronomi artık dinsel bir anlam kazanmıştır. Takvim, giderek karmaşıklaşan kutsal günleri belirlemek için de gerekli olmuştur (Bernal 2008, 135). Göğün düzenli bir biçimde dönmesi düşüncesiyle beraber gök cisimlerinin hareketlerine büyük önem verilmesine başlandı. Göklerde düzenli olarak yinelenen bu olaylar doğayı etkileyerek mevsimleri meydana getirdiklerine göre, aynı şekilde insan yazgısını da etkilemesi gerekir diye düşünüldü. Başlangıçta yalnız kutsal kral

(39)

37 göklerle ilişki kurabilirken giderek gökle ilişki kurma ayrıcalığı yaygınlaştı. Parasını ödeyen herkes davranışını yıldızlara göre ayarlayabilir oldu. Yedi gezegen tümüyle günlük hayata girdi; günümüzde haftanın günlerinden hâlâ bu yedi gezegen sorumludur. Hatta bunların sıralaması bile astrolojiden kalmadır: Güneş, Ay, Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs, Satürn. Astronomi ile astroloji arasında çok sıkı bağlar vardır. Özünde yanıltıcı olmasına karşın insanların binlerce yıldır yıldızları gözlemlemelerinin nedeni budur. İnsanlar astrolojiye inanmasalardı bu yıldızlar onlara çok uzak ve etkisiz görünecekti (Bernal 2008, 136). Astroloji, astronomi gözlemlerine dayanarak, evrenin ve insanın geleceği hakkında kehanette bulunma anlayışını geliştirip yaygınlaştırarak, zihinsel faaliyetin gelecek boyutu ile genelleme özelliğinin güçlenmesine neden olmuştur.

(40)

38

Uygulamalar

(41)

39

Uygulama Soruları

1. Tarımın başlangıcını oluşturduğu kabul edilen ilk bitkilerin ehlileştirilmesi kim tarafından nasıl gerçekleştirilmiştir?

2. Tarım, toplayıcı-avcı temelli tarzla karşılaştırıldığında beslenme konusunda hangi sorunların üstesinden gelmiştir?

3. Yerleşik hayata geçiş insan zihninde ne tür dönüşümlere neden olmuştur? 4. Çömlekçilik hangi tür sorunların giderilmesi için geliştirilmiştir?

(42)

40

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Neolitik dönem, tarıma geçiş, yerleşik hayat, şehirleşme, yazı, zanaatların keşfi, yönetimin kurumlaşması, inanç sistemi gibi insanın var oluşunun sürekliliğini sağlayan değerlerin ve kurumların oluşma dönemidir. Sorunları çözmek ve çeşitli sorulara cevap vermek için geliştirilen araştırma disiplinleri zihinsel faaliyetlerin en önemli göstergeleri arasındadır. Söz konusu dönemde gerçekleşen değer ve kurumlar, sonraki tarihsel süreci belirlemiş ve belirlemeye devam etmektedirler.

(43)

41

Bölüm Soruları

1) Teknoloji zanaatların gelişmesiyle ortaya çıkmıştır düşüncesini aşağıdaki verilerden hangisi desteklemektedir?

a) Teknoloji elektrik ve elektronik araçlarla alet üretme sistemidir. b) Teknoloji bilim teorileri çerçevesinde gelişmiştir.

c) İnsanların mutluluğu için yapılan araştırmaların bir sonucudur. d) Buluş yapmak isteyen insanların meraklarının sonucudur.

e) Dünyanın sonunu getirmek isteyen kötü niyetli insanların ortaya çıkardıkları sorundur.

2) Çömlekçiliğin aklın çalışmasında çığır açmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

a) Çamurla oynamak aklı geliştirmektedir.

b) Toprak türlerinin sınıflandırmasının yapılmasına sebep olması c) Yiyecek taşımayı kolaylaştırması

d) Yüksek ısının toprak da dahil madenlerin yapısını değiştirmesi. e) Binaların sağlam olmasını sağlayarak büyük binaların yapılması.

3) İlk bilimler arasında astronominin yer almasının nedeni ağıdakilerden hangisidir? a) Romantik duyguların eski çağda çok gelişmiş olması.

b) Falcılığın çok önemli bir gelir kaynağı olması.

c) Gök cisimleri, tanrılar ve insanlar arasındaki ilişkileri açıklama isteği d) Uzaydan geldiklerine inandıkları için gökyüzünü tanımaya çalışmaları. e) Hastalıkları tedavi etmek istemeleri

4) Rahiplik sisteminin gelişmesini aşağıdakilerden hangisi açıklamaktadır? a) Memur ihtiyacı olması

b) Askerlerle eşitlik sağlamak istemeleri c) Etrafta çok sayıda büyücü olması

(44)

42 d) Tapınakların büyük yapılar olması

e) Tapınaktaki çok çeşitli işleri yapabilmek için bu işe yatkın elamanların yetiştirilmesinin gerekli olması.

5) Askeri sistemin ortaya çıkışında en etkili olan unsur aşağıdakilerden hangisidir? a) İnsanların savaş merakının yüksek olması

b) Avcılığın vermiş olduğu bir alışkanlık olması c) Etobur hayvanların saldırganlığı

d) Yerleşim yerlerinin güvenlik sorunu. e) Hükümdarların halktan korkmaları

6) Tarıma geçiş insanlık tarihinin neden en önemli devrimidir?

7) Tarım üzerine kurulan yerleşik hayat ve şehirde ortaya çıkan ilk kurumlar nelerdir? 8) Yazının keşfi düşünce tarzında neleri değiştirmiştir?

9) Astroloji hangi sorulara cevap vermek için geliştirilmiştir?

10) Tarıma dayalı beslenme sistemi ortadan kaldıracak yeni beslenme sistemi ne olabilir ve yeni beslenme sistemi insanın yaşam tarzını nasıl değiştirir?

Cevaplar

(45)

43

3. TANRILAR

(46)

44

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

3.1. Tanrı Düşüncesi 3.2. Tanrıların Kökenleri

(47)

45

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1, Tanrı, insanların hangi temel sorularını çözmektedir? 2, Tanrılara yüklenilen sıfatlar nasıl bilinmektedir?

3. Tanrıların aileler şeklinde düşünülmesinin nedeni nedir?

(48)

46

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde

edileceği veya geliştirileceği Tanrı düşüncesinin

kökenlerini öğrenmek

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

Tanrıların sahip olduğu niteliklerle insanların ihtiyaçları arasındaki ilişkileri kavramak

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

Zihnin çalışma tarzı ile ilk olarak Tanrı arasındaki bağlantıyı kavramak

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

Felsefede ortaya çıkacak Tanrı anlayışının

biçimlenişinde etkili olan arka planı kavramak

Okumak, sorgulamak, tartışmak ve merak etmek

(49)

47

Anahtar Kavramlar

 Tanrı  Tanrılar  İlk ata  Ölüm  Tanrısal sıfatlar  Ruh  Güvence  Evrendeki konum  Evren

(50)

48

Giriş

Tanrı, evren tasavvurunda içerilen konuların gerçekleşmesini sağlayan bilinçli güçtür. Dolayısıyla, evren tasavvurunun tanımında yer almasa bile, bilfiil, evren tasavvuru düşüncesinin içindedir. Başka bir deyişle, evren tasavvuru, Tanrı’nın yapıp etmelerini açıklama anlamına da gelmektedir. Nitelikleri gereği Tanrı, evrenin ve evrendeki her şeyin efendisidir. Evrendeki her şey, Tanrı’nın eylemlerinin sonucudur. Evren tasavvurları da, insanın evrendeki konumunu açıklarken, Tanrı’nın özelliklerini sıralamaktadırlar.

(51)

49

3.1. Tanrı Düşüncesi

İnsan kendisi hakkında düşünmeye başladığından itibaren, Tanrı düşüncesine sahip olmuştur. Kendisi hakkındaki düşünceleri üretmeye ne zaman başladığı bilinmemekle birlikte, en azından ilk mezarların yapıldığı sanılan 35 bin yıl öncesinde Tanrı düşüncesi olduğu söylenebilir. Tanrı, evreni yapan, yaratan, yöneten bilinçli bir güçtür. Mükemmel varlığın, mükemmel işleyen bir sistemi neden yaptığı sorusu, çoğunlukla insan için yaptığı cevabına götürmektedir. Bu sonuca götüren unsurlar, tarih boyunca ortaya çıkmış Tanrı düşüncelerinde görülmektedir. İnançların çoğunda, evrenin insan için yapıldığı açıkça bildirilmese de, inancın yapısı, insanın inanç içindeki yeri, evrenin yapılmasındaki amacın insan olduğu sonucuna götürmektedir. Bu sonucun başlıca nedenlerinden biri, insanın kendini evren tasavvurunun merkezine yerleştirmesidir. Öte yandan, insanın evrendeki konumunun güvencesi, evreni kuran ve mükemmel şekilde yöneten Tanrı’nın varlığına bağlıdır. Temel ilke olarak kabul edilen Tanrı, insanlaşmayı sağlayan kültürel düzenin de kaynağı olan evren düzeninin sürekliliğinden de sorumludur.

Tanrı düşüncesi, tanrılar hakkındaki düşüncelere bakıldığında, tanrılar tarafından insana verilmiş gibi gözükmektedir. Çünkü insan, ilkin tanrılar ortamına doğmakta ve tanrılarla ilişki içinde yaşamaktadır. Yaşama ortamının ortaklığı ve özellikle de insanın tanrısal alandan çıkarılması, insanı, Tanrı ya da tanrılar hakkında bilinç sahibi yapmaktadır. Tanrı düşüncesinin kaynağı hakkında şu tavırlar öne çıkmaktadır: 1- Atanın tanrılaştırılması. 2- Tanrı’nın kendini bildirmesi 3- Aklın temellendirmelerinde ilk ilkenin gerekliliği.

Atanın Tanrılaştırılması: Tanrı düşüncesinin kökeninde, ata inancı olduğu sanılmaktadır. Durkheim’a göre, ataların her biri totemsel bir varlık olduğundan, totemizmin kendisine dayandığı esas ilkeleri mitsel atalar düşüncesini ima etmektedirler. Yüce varlıklar kesin olarak bu mitsel atalardan üstün olsalar da, aralarında var olan farklılıklar yalnızca bir derece farklılığıdır. Herhangi bir köktenci kopuş olmadan birinciden ikinciye geçilebilir. Gerçekten de yüce Tanrı, hususi bir öneme sahip bir atadır. Kendisi bir insan olarak kabul edilir. İnsani güçlerden çok daha fazlasıyla donatılmıştır. Dünyada insani bir hayat yaşar: Büyük bir avcı, güçlü bir büyücü ve kabilenin kurucusudur. İnsanların ilkidir. Bazen zorlukla yürüyen ihtiyar bir adam olarak da tasvir edilir (Durkheim 2005, 346). Tanrı düşüncesinin, ilk ataya yüklenilen nitelikler bağlamında geliştiği söylenebilir. Tanrı’nın yapıcı ve düzenleyici gücü ile ilk atanın kabile çerçevesinde ilk kültürleşmeyi başlatması birbiriyle örtüşmektedir.

Başlangıçta Tanrı kavramı, göksel atalar ya da yukarıdaki insanlar anlamında kullanılmaktadır (Messadie 1998, 56). Çin inancındaki ata saygısı, Tanrı inancına giden yolu açıklamak için kullanılabilir. Konfüçyüs’ün çok önemsediği ebeveyne gösterilen sevgi ve saygı, gök ve yer tanrılarına sevgi saygı göstermek anlamına gelmektedir. Zamanda sürekliliğin, yani ailenin bekasının öne çıkmasının arkasındaki sebep, bu evrensel münasebettir. Ebeveyn sevgisi üzerine yoğunlaşıp dini ayinlerde bu sevgiyi ön plana çıkarmasıyla, ebeveyn sevgisi din hâline gelmiştir. Konfüçyüs’e göre, kişinin babasına saygısı, Gök Tanrı’ya gösterdiği saygıyla aynı olmalıdır (Wing –tsit Chan 2002, 270). Babanın Gök Tanrı’yla denk görülmesi atanın tanrılaştırılma sürecine işaret etmektedir.

Referensi

Dokumen terkait

KONSEP ASAS • Mewujudkan generasi PEMIMPIN PKBM (L) yang mempunyai kemahiran dalam pelbagai bidang dan dapat mengendalikan pelbagai aktiviti ke

Begitu juga dengan proses verifikasi dan penetapan yang dilakukan oleh KPU terhadap calon-calon Presiden dan wakil Presiden di Indonesia ada persamaan tugas dan kewenagan

Hasil analisa pada tabel diatas, menunjukkan bahwa p-value 0,000 (p<0,05) yang berarti terdapat hubungan antara asupan gizi terhadap keluhan kehamilan dan r = -0,783

Flipped learning adalah model pembelajaran yang membalik metode tradisional, dimana biasanya materi diberikan dikelas dan siswa mengerjakan tugas dirumah maka pada

Supervisi manajerial dan supervisi akademik pengawas merupakan usaha yang dilakukan seorang pengawas untuk memperbaiki pola kerja dan kinerja sekolah termasuk

a.)      Tek taraflı hukuki işlem olup, tek yanlı sözleşmedir... b.)     Tek taraflı hukuki işlem olup, iki yanlı sözleşmedir. c.)      Çok taraflı hukuki

Pada sistematik Literature Review (SLR) ini, akan melakukan review literatur secara sistematik yang membahas masalah algoritma-algoritma untuk.. mendeteksi refactoring pada level

2.1 Bijih (ore) adalah suatu mineral yang mengandung logam, atau suatu agregat mineral logam, yang dari sisi penambang dapat diambil suatu profit,