TATLILARIN EŞLİKÇİSİ
BAYRAM
TUZLULARI
EKİM 2007 AYLIK YEMEK KÜLTÜRÜ DERGİSİ
RÖPORTAJ
OKTAY
USTA
GÜLNAME
LOHUSA ŞERBETİ
BAYRAM ÇİKOLATASI
HAYAT BAYRAM OLSA
ÇOCUKLARA BAYRAM ŞEKERİ
MUTFAK LABORATUVARI
CUMHURİYET PASTASI
BAYRAM TATLILARI
TÜRKMEN MANTISI
YEMEK SANATI
YEMEK
FOTOĞRAFÇILIĞI
BEYAZ AYARI
Yemek.Nâme
Y e m e k . N â m e ’ d e N e l e r Va r ?
Editörden
Okuyuculardan
Yeni bir şeyler...
GülName
Kapak Konusu: Bayram Tuzluları
Kandil Simidi
Mahlepli Tuzlu Kurabiye
Dereotlu Poğaça
Adım Adım: Yufkalı Tel Kadayıfı
Monk
Bademli Çikolata
Hayat Bayram Olsa
Yuvarlama (Yuvalama)
Annecim Bugün Bana Ne Pişirdin?
Sakızlı - Kayısı Püreli Muhallebi
Lohusa Şerbeti
Cevizli - Fındıklı Krokan Lolipop
5
8
10
12
14
16
18
20
22
28
34
36
40
44
46
48
50
Y e m e k . N â m e ’ d e N e l e r Va r ?
Mutfaklopedi: Zencefil
Röportaj: Oktay Aymelek
Oktay Usta’dan İncir Tatlısı
Kitap: Mutfak Laboratuvarı
Bayram Tatlıları
İncir Dolması
Tavuk Göğsü
Şam İşi
Yemek Fotoğrafçılığı: Beyaz Ayarı
Cumhuriyet Pastası
Sağlık Köşesi: Soğuk Algınlığı - Grip
Püf Noktaları
Işıl Işıl Menüler
Türkmen Mantısı
Tahinli Börülce Salatası
Şekerleme
Yemek Sanatı
52
54
70
74
78
80
82
84
86
94
96
100
101
102
104
106
108
Kolay bulunsun diye yemek tariflerini raptiyeledik.
ED
İT
Ö
RD
EN
CEYLAN AYIK HTTP://CEYLANAYIK.BLOGSPOT.COM DERYA KILIÇ HTTP://WWW.BOLBOLYE.COM DEVLETŞAH A. ÖZCAN HTTP://WWW.DEVLETSAH.COM HAŞMET ASİLKAN IŞIL IŞIK GÜLSAÇHTTP://POLILERMUTFAKTA.BLOGSPOT.COM
İPEK HATİPOĞLU BİÇER
HTTP://ACEMIASHCI.BLOGSPOT.COM MELİKE TÜRKÂN BAĞLI HTTP://GORUNMEZKENTLER.WORDPRESS.COM MÜGE HÜNER HTTP://HUNERLIBAYANLAR.BLOGSPOT.COM İLLÜSTRASYON BENGİ GENÇER HTTP://BENGIDIYORUM.BLOGSPOT.COM FOTOĞRAFLAR
CEM VEDAT IŞIK
HTTP://WWW.ISIK.NET
CEYLAN AYIK
DEVLETŞAH A. ÖZCAN
HTTP://FLICKR.COM/PHOTOS/DEVLETSAH
İPEK HATİPOĞLU BİÇER SİNAN HÜNER
TASARIM
BARIŞ ÖZCAN
İLETİŞİM
ED
İT
Ö
RD
EN
Merhaba;Bir ay daha göz açıp kapayana kadar geçti. Ramazanla birlikte sofralar daha çok paylaşılır oldu. Evlerimizin bereketi arttı.
Dergimizin bu sayısında alışılmışın dışında bir konuya yer verdik: Ramazan Tuzluları. Bir ay boyunca dinlenen mi-delerimizi bayram ziyaretlerinde tatlı ile ikram edilen tuzlu-larla daha az yoralım istedik. Elbetteki dergimizde tatlılar da var. Bu ay konuk yazarımız Derya bizler için pratik bir tatlı hazırladı. Müge ise bayram tatlılarında klasik tatların dışına çıkıp daha hafif ve sağlıklı tatlılardan örnekler sundu. Bay-ramların olmazsa olmazı, ailelerin bir araya toplandıkları “Bayram Yemeği” menümüzü Isparta usulünde Işıl hazırladı. Elbetteki bayramları dört gözle bekleyen çocuklarımızı unut-madık. Ceylan onlar için güvenle yedirebileceğimiz şekerler yaptı.
Melike’nin kaleminden bayramın bütünleştiriciliğini okurken gülümseyeceksiniz. Haşmet bey bu sayımızda biz-lere Trudy Ann Monk ve Adrian Monk’un aşklarını anlatıyor. Yeme(k) Sanatı bölümümüzde İpek aldığı fanus şeklindeki akvaryumu allayıp pullayıp sekiz şekilde masamıza koyuyor.
Bu sayıyla birlikte aramıza bir kişi daha katıldı. Gül mü demeli, Bengi mi demeli? Bundan böyle Bengi’nin çizgileriy-le Gül Name bizçizgileriy-lerçizgileriy-le olacak. Gül’ün maceralarını zevkçizgileriy-le takip edeceğinizi umuyorum.
Bu ay Ramazan bayramından başka bizler için önemli bir günü daha kutlayacağız. Cumhuriyetimizin 84. yılı... Her-kese tüm Yemek.Nâme ekibi adına neşe içinde geçen, birli-ğin ve beraberlibirli-ğin bozulmadığı bir bayram diliyorum.
Yemek.Nâme dergisine ücretsiz abone
olun, yeni sayıyı ilk siz indirin! Sadece
aşa-ğıdaki duyuru grubuna üye olmanız yeterli.
Üye olarak diğer sürprizlerden de ilk siz
haberdar olacaksınız!
ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN HEMEN TIKLAYIN! http://groups.google.com/group/yemek-name
Abo
n
elere Özel
YENİ SA YI Y AYINL AND I. HAB ERİNİZ O LSUN!Yemek.Nâme
OKUYUCULARI
NE YER, NE
İÇER BİLİYOR
MUSUNUZ?
Biz de bilmiyoruz. Ama öğrenmek
istiyoruz. Gelin hep beraber
yemek.name/anket
adresindeki sorulardan birkaçına
cevap verip birbirimizi daha
• Sabırsızlıkla beklediğim yeni sayı gelmiş :) Yine çok güzel bir çalışma, emeği geçenlerin ellerine sağlık. ŞAHİKA
• Sevgili Devletşah
İçeriği, resimleri, anlatımı ve tarifle-riyle o kadar bir bütün oluşturmuş-sunuz ki sizleri canı yürekten kutlu-yorum.
Çok titiz bir çalışma, emeği geçen her kese çok teşekkürler.
Ekim ayında neler var acaba? Sev-giler.
DİLEK CANDAN
• Devletşah hanım harika bir dergi olmuş sayenizde Ramazan lezzetli keyifli olacak teşekkürler. Hayırlı Ra-mazanlar dilerim sevgiler.
NESRİN TURAN
• Gerçekten çalışmanız çok başarılı. Piyasada satılan birçok yemek der-gisinden daha içerikli. Tebrik ediyor ve devamını diliyorum.
SEVİM
o k u y u c u l a r d a n
Eylül 2007 sayısı için
okuyucularımızdan
gelen yorumları
sizler-le paylaşıyoruz. Siz de
Ekim 2007 sayısı
hak-kındaki yorumlarınızı
aşağıdaki adreste
bi-zimle paylaşabilirsiniz.
• Selam gerçekten harika bir dergi olmuş emeği geçen herkesi kutlu-yorum
ellerinize sağlık. ZELİŞ
• Hemen indiriyorum kimbilir bu ne kadar güzeldir ellerine sağlık Devletşah umarım birincisi kadar bu da çok güzel olmuştur..
ASYA YUSOF
• Sevgili Devletşah ve Yemek.Nâme ekibi,
Tebrik ediyorum sizi. Sayfalardan, resimlerden özenle ve titizlikle ça-lısıldığı, tüm ekibin yoğun emek harcadığı bir dergi olmuş, keyifle okuyorum. Kızkardeşlerime ve çev-reme iletiyorum. Sağlık köşesinde sağlıklı beslenme-yaşam konusun-da yazılarınızı, röportajlarınızı her ay heyacanla bekleyeceğim.
EMRAH DEMİREZEN • Tebrikler…
Ekim ayı Yemek.Nâme’yi dört gözle bekliyorum…
Sessiz takipçilerinizdenim, kutlarım ve başarılar dilerim…
Sevgiyle Kalın, DERYA AYDIN
• Yeni Eylül Yemek.Nâme derginiz çok güzel olmuş.
İlk sayısı da çok güzeldi. Tebrikler. Böyle güzel dergiyi hazırlamak, oluş-turmak kolay değil. Benim eşim de şu an ilk kitabını yaziyor. O nedenle ne kadar çok emek verip böyle gü-zel yemek dergisi hazırladığınızı tah-min edebiliyorum.
Yemek.Name de yine bir kaç güzel tarifler buldum ve en kısa zamanda deneyeceğim.
Ramazan’a özel olarak pide ekle-meniz güzel fikir. Hele hele benim gibi yurtdışında bulunanlar. Pideye olan hasretliğimiz kendi fırınımızda yaparak son bulacak ;-)
HÜLYA
• Yine dopdolu pırıl pırıl bir dergi ol-muş, emeği geçen herkesin ellerine sağlık…
HATİCE
Dökme Demir ‘de Gurme Lezzetler
İspanyolca “Mükemmel pişirilmiş!” anlamında kullanılan HECHA, şimdi dökme demir pişirme malzemelerinin yeni adı. Çabuk ısınıp, ısıyı iyi ileten dökme demir pişirme gereçleri evde kömür ateşi ve ızgaranın keyfini yaşamanızı sağlayacak. Ülker’den Amante;
İki katlı madlen çikolata olan Amante, sütlü ve bitter çikolatayı aynı anda tatma fırsatı veriyor. Çift renk ve çift lezzet sunan Amante, gerek ürün formu gerekse çift ta-raflı açılan ambalajı ile Türkiye’de bir ilk…
Şeker ve Sakız Birarada Vivident, yine büyük bir farklılığa imza atarak, sakız ve şeker keyfini bir araya getirdi. Çilek ve nane aromaları ile piyasaya sunulan ve üstü tatlandırıcılı şeker, altı tatlandırıcılı sakız olan Vivident 2cool ve 2fruit’un önce şekeri ağızda eriyor daha sonra ise sakızı çiğneniyor. ‘Elektrikli Düdüklü Tencere’ ile kadınlar daha
kısa sürede daha lezzetli yemekler pişirme keyfini yaşıyor. Çalışan kadınların sağ kolu olacak Sinbo Digicook programlanıp ,istenilen saatte yemeğinizi hazır hale getiriyor.
Kadınlar
Ne İster?
Siz biliyorsanız şanslısınız demektir.
Hemen [email protected]
adresine bir e-posta gönderin.
Kadınların isteyeceği ürünlerinizi bu
sayfalarda gösterelim.
Ramazan müddetince dinlenen
midelerimiz, bayram ziyaretlerinde
şekere boğuluyor. Gittiğimiz her
yerde ikram edilen tatlılar,
çikola-talar, lokumlar yemezsek darılan
tanıdıklar... Bayram günlerinin
alışılagelen manzaraları...
Siz bu yıl farklı bir şey yapın ve
gelen misafirlerinize tatlınızla
bir-likte hazırladığınız ufak tuzlularla
midelerini rahatlatacak bir fırsat
verin.
BAYRAM
Kadir Gec esi kendi yap tığınız simitleri komşula -rınızla paylaşabi -lirsiniz...
1
SAATKANDİL SİMİDİ
MALZEMELER
250 gram margarin 1 çay bardağı sıvıyağ 1 adet yumurta 1/2 çay bardağı şeker 1/2 çay bardağı sirke 1 paket kabartma tozu 1 tutam tuzUn Susam
1. Yumurtanın sarısı ile beyazı ayrılır.
2. Yumurtanın akı ve susam dışındaki bütün malzemeler bir arada hamur haline getirilir.
3. Kulak memesi kıvamına gelene kadar yavaş yavaş un ilave edilir.
4. Hamur kıvam alınca 2 cm. uzunluğunda çubuklar oluşturup uçlarını birleştirip halka yapılır.
5. Halkaları önce yumurta akına sonra da susama batırıp yağlanmış tepsiye dizilir.
6. 180 dereceye ısıtılmış fırında kızarana kadar pişirin.
HAZIRLANIŞI
50
ADETSirke ağızda dağılmasını sağlamak için katılıyor. Bütün malzemeleri oda sıcaklığında kullanın.
Un miktarı yağın sıcaklığına, yumurtanın büyüklüğü-ne göre epey değişiyor. O büyüklüğü-nedenle belirli bir miktar verilmemekle birlikte yaklaşık 2,5 - 3 su bardağı kadardır. Daha fazla ya da az alması mümkündür.
1
SAATMAHLEPLİ TUZLU
KURABİYE
MALZEMELER
125 gram margarin 1 çay bardağı sıvıyağ 1 adet yumurta 3 yemek kaşığı pud-ra şekeri4 yemek kaşığı yoğurt
1 paket kabartma tozu
1 tatlı kaşığı tuz 1 tatlı kaşığı mahlep Un
Çörekotu
1. Yumurtanın sarısı ile beyazı ayrılır. 2. Yumurtanın akı ve çörekotu dışındaki bütün malzemeler bir arada hamur haline getirilir.
3. Şekil verilirken kırılma yapmayacak kadar sert kıvamına gelene kadar yavaş yavaş un ilave edilir.
4. Hamur kıvam alınca istenilen şekil verili-rip tepsiye dizilir.
5. Yumurta akı bir fırça yardımı ile üzerleri-ne sürülüldükten sonra çörekotu serpilir. 6. 170 dereceye ısıtılmış fırında kızarana kadar pişirin.
HAZIRLANIŞI
30
ADET
Bütün malzemeleri oda sıcaklığında kulla-nın. Daha fazla aroma için çok fazla mah-lep kullanmak midede yanmaya sebep olabilir. Hamur yeterince sert olmazsa kurabiyeleriniz yayılabilir.
1
SAATDEREOTLU POĞAÇA
MALZEMELER
Hamuru için: 250 gram margarin 3 yemek kaşığı yoğurt 1 paket kabartma tozu 1 tutam tuz1 tutam şeker Un
İç harcı için:
100 gram kaşar peynir 1/2 demet dereotu Üstü için:
1 adet yumurtanın sarısı
1. Hamur malzemeleri iyice yoğurulur..
2. Kaşar peynir rendelenip, ince doğranmış dereotu ile karıştırılır.
3. Hamur 1/2 cm kalınlığında açılıp büyük çay bardağı ağzı ile kesilir.
4. İçine peynirli karışımdan konulup kapatılır.
5. Fırın tepsisine dizilen poğaçaların üzerine yumurta sarısı sürülür.
6. 170 dereceye ısıtılmış fırında kızarana kadar 20 - 25 dakika pişirilir.
HAZIRLANIŞI
60
ADETUn miktarı yağın sıcaklığına, yumurtanın büyüklüğüne göre epey değişiyor. O nedenle belirli bir miktar veril-memekle birlikte yaklaşık 3 su bardağı kadardır. Daha fazla ya da az alması mümkündür.
İç harcı beyaz peynir - maydanoz ikilisi ile değiştirile-bilir. Yumurta akınızı saklayıp bir gün sonra omletinize katabilirsiniz.
YUFKALI TEL
KADAYIFI
YAZI VE FOTOĞRAFLAR:
DERYA KILIÇ
ŞERBETLİ TATLILARIN
VAZGE-ÇİLMEZ ÖĞELERİNDEN TEL
KA-DAYIFI, CEVİZ VE ANTEP FISTIĞI
BU PRATİK TATLIDA DA
BULUŞ-TU. ARTIK MUTFAĞA ÇOK VAKİT
AYIRAMAYAN KADINLARIN DA
BAYRAMDA EV YAPIMI TATLILARI
OLACAK.
KLASİK TATLARIN
MODERN YORUMU
ADIM ADIM
YUFKALI TEL KADAYIFI
2 adet yufka
1/2 su bardağı sıvıyağ ve su karışımı 250 gr kadayıf
2 su bardağı dövülmüş ceviz içi 100 gr tereyağı
Toz antep fıstığı
Şerbet için: 4 su bardağı su 4 su bardağı şeker
1 yemek kaşığı limon suyu
MALZEMELER
1
2
3
4
Elde ettiğiniz 4 parça
yufkanın her birini
su+sıvıyağ karışımı
ile ıslatın.
Islattığınız yufkanın
üzerine elinizle
didiklediğiniz
kada-yıftan serpin.
Üzerine bol
mik-tarda dövülmüş
ceviz serpin.
Şerbet bir tencerede
kaynarken yufkaları
düz bir zemine serin ve
ortadan ikiye kesin.
5
Yufkanın kenarlarını içe
doğru hafifçe toplayın
ve sıkıca sararak rulo
yapın.
6
7
8
Ruloları 2 parmak
kalınlığında kesin.
Kestiğiniz ruloları
yağlanmış tepsiye
aralıksız olarak dizin.
Her birinin üzerine
tereya-ğı parçaları koyup
önce-den ısıtılmış 180 derece
fırında pembeleşinceye
kadar pişirin.
9
10
11
12
Fırından çıkan
tatlının üzerine
soğuk şerbeti
dökün.
Şerbeti iyice içine
çektikten sonra
tatlıyı bir servis
tabağına alın.
Üzerine toz Antep
fıstığı serpin.
herşey o’nu
sevmekle
başlıyor...
BİR TV D
İZİSİNİN
HAŞMET A
SİLKAN’A
HATIRL
ATTIKL
ARI...
BİR TV D
İZİSİNİN
HAŞMET A
SİLKAN’A
HATIRL
ATTIKL
ARI...
T
rudy Anne Monk, Dwight ve Marsha Ellison’un tek kızla-rı olarak 1962’de Los Angeles’da doğdu. İlk öğrenimini Ashton Preparatory School’da okuduk-tan sonra 1977’de, 15 yaşında başarıyla okulundan mezun oldu. Sessiz bir kızdı ve okul çağlarında pek erkek arkadaşı olmadı. Doğru erkeğin kendisini bulmasını bek-ledi. Berkeley’den mezun oldu ve o sıralar dedektiflik yapmakta olan gelecekteki kocası Adrian ile tanıştı. Trudy ile Adrian’ı, ortak arkadaşları Natalie kütüphanede tanıştırmıştı.Adrian ve Trudy 8 Ağustos 1990’da evlendiler. Trudy, “Finans dünyası-nın Cengiz Han’ı” dediği Dale Bie-derbeck ile karşı karşıya geldi. Dale Biederbeck’in bir adı da “Dale the Whale” yani “Balina Dale” idi. Ba-lina Dale davayı kazanamadı ama Monk’lar bütün birikimlerini avu-katlarına harcamak ve evlerini satmak zorunda kaldılar. Adrian Monk çok sonraları Balina Dale’i başka bir suçla, cinayetle suçlaya-cak ve suçu kanıtlanan Dale Bie-derbeck, hapse girince bir nebze intikamını almış olacaktı.
Trudy, şiiri çok sever, hava so-ğuk bile olsa evde devamlı çıplak ayakla gezer ve verdiği sözü mut-laka tutardı. Çayına tarçın atmayı severdi. Shalimar marka parfüm kullanırdı.
Biz gazetede köşe yazarlığı yap-makta olan Trudy Anne Monk 1997 kışında, kim tarafından tu-tulduğu ve yönlendirildiği öğreni-lemeyen, Warrick Tennyson adın-daki bir adamın hazırladığı araç bombasının patlaması sonucu ha-yatını kaybetti. Olay yerine gelen sağlık görevlisine söylediği “ekmek ve tereyağı” son sözleri olmuştu. Trudy’nin ölümü kocası Adrian’ı derinden sarstı. Zaten pek çok fi-ziksel ve ruhsal hassasiyeti olan Adrian, bu ağır travmadan sonra normalin ötesinde obsesif kom-pulsif bozuklukla yaşamak zorun-da kaldı ve Trudy’yi hiç unutmadı. Bir dedektif olarak çözemediği tek vaka olarak sevgili eşinin ölümü idi.
Adrian Monk: “O her zaman be-nimle. Gözlerimi her kapayışım-da… Hep 34 yaşınkapayışım-da… Hep aynı elbiseyi giyiyor ve O… çok…”
İ
nsanoğlu garip bir varlık. Hi-kayeler dinlemeyi, hikayele-rin içinde kaybolmayı ne çok seviyoruz… Bazen şehrin ka-labalığında uzakta bir şeyler olduğunu görüyoruz ve merak ediyoruz. “Acaba bu insanlar neden kavga ediyorlar?” Ya da otobüste, trende karşımıza oturan orta yaşını geçmiş ka-dın yaşlı gözleriyle pencereden dışarı bakıp dalmışken, “acaba ne düşünüyor, onu bu kadar duygulandıran şey nedir?” de-miyor muyuz?Çoluk çocuğa karışmak bir yana torunlarının sayısını hatırlama-yan bir büyükanne bile kimi zaman yeni yetme gençlerin ümitsiz aşklarına hayıflanıp gözyaşı dökmüyor mu? Franco Zeffirelli’nin Jon Voight ve Faye Dunaway’li The Champ’ı (Şam-piyon) ve hemen ardından çek-tiği Brooke Shields’lı Endless Love’ında (Sonsuz Aşk) kişisel hayatlarımızla hiç ilgisi olma-yan insanların hikayelerine sal-ya sümük ağlamıyor muyuz? Hatırlıyorum, daha çocuktum, Şampiyon adlı film bir toplu
“SARIL BANA ADRİAN, BENİM SEVGİLİ EŞİM
GERÇEK AŞKIN DOKUNUŞU NADİDE BİR HEDİYEDİR ENDİŞEN NE KADAR ÇOKSA SEVGİN DE O KADAR DERİN TUTUŞURKEN ELLERİMİZİN SICAKLIĞINDAN BELLİ VE HALA SEVGİN BENİ UÇU-RUYOR BENİ. SADECE BENİ…” TRUDY MONK.
ağlama histerisine dönüşmüştü yaşadığım Anadolu ken-tinde. Sinemaya gidilir, “Şampiyon” izlenir ve deliler gibi ağlanırdı.
Son zamanlarda benzeri bir etkiyi, kendi üzerimde, Monk adlı TV dizisinde görmekteyim. Henüz salya sümük aşa-masına gelmedim ama, polisiye bir dizi olan Monk’ta ne zaman Trudy’nin adı geçse, Obsesif Kompulsif dedektifi-miz ne zaman özlemle, ölen eşinden bahsetse duygula-nıyorum…
M
onk, bildiğim kadarıyla, ülkemizde sadece şifreli bir uydu kanalında yayınlanıyor. İnternet sağol-sun, “indir ve izle” formülünü, Lost’a verdiğimiz uzuuun ara sebebiyle, sair dizilerle doldurmaktayız ve iyi de et-mekteyiz.Senaryo derslerinde öğretilen bir formül vardır. Bir se-narist yazdığı karaktere ne kadar acımasız davranırsa o karakter o kadar dirilir. Yani daha canlı kanlı hale gelir. Daha çok sevilir. Adrian Monk da, bu formülden nasibi-ni almış. Her şey onu sevmekle, ona biraz da acımakla başlıyor. Sonrasında şiirsel olduğu kadar gizemli ve acıklı bir aşk hikayesine şahit oluyoruz. San Fransisco’da bir ef-sane haline gelen çağdaşımız bir Sherlock Holmes, Her-cules Poirot ya da isterseniz Dupin diyebilirsiniz Adrian Monk’a.
Yemek.Nâme okuyucularını da Monk’un hikayesinden haberdar etmek, gerçek aşk hakkında düşündürebilmek için kaleme aldığımız yazımızı da böylece bitirmiş ola-lım.
Her şey onu sevmekle, ona biraz da acımakla başlıyor. Sonrasında şiirsel olduğu kadar gizemli ve acıklı bir aşk hikayesine şahit oluyoruz. San Fransisco’da bir efsane haline gelen çağdaşımız bir Sherlock Holmes, Hercules Poirot ya da isterseniz Dupin diyebilirsiniz Adrian Monk’a.
15
DAKİKABADEMLİ ÇİKOLATA
MALZEMELER
100 gram bitter çikolata 100 gram tuzsuz badem Üstü için
50 adet bütün tuzsuz badem
HAZIRLANIŞI
50
ADET1. Çikolata benmari usulüyle eritilir.
2. İrice ufalanan bademler eritilen çikolata ile karıştırılır. 3. Yağlı kağıt yayılan bir tepsiye çikolatalar bir kaşık yardı-mı ile istenilen büyüklüklerde paylaştırılır.
4. Çikolataların donmasına fırsat vermeden üzerlerine bütün badem yerleştirilir.
5. İyice donduktan sonra şekerliğe alınır.
NOT
Bu tarifi fındık, fıstık, ceviz ile de uygulamak mümkün. Miktar, çikolatalarınızın büyüklüğüne göre değişebilir.
YAZI: MELİKE TÜRKÂN BAĞLI FOTOĞRAFLAR: DEVLETŞAH
Hayat
YAZI: MELİKE TÜRKÂN BAĞLI FOTOĞRAFLAR: DEVLETŞAH
Hayat
Yıllar önce… En çocuk günlerim-den birinde, Antep’teki evimizdeyiz. Salona bakan odadaki masada otu-ruyoruz. Herhalde gündüz saatleri… Güneş ışığı perdeye vuruyor. Babam, kısacık bir tekerleme söylüyor:
Yarın bayram, Bir kaşık ayran, Sana da yeter, Bana da yeter…
O gün, bir kaşık ayranın iki kişiye yeteceğini nasıl olup da düşünme-diğimi bugün şaşkınlıkla fark edi-yorum. Tekerlemenin gâyet açık ve net olan sözlerine rağmen, bir ka-şık ayranı paylaşmak durumunda kalan iki zavallı yerine, ayranların, kaşıklardan ve kepçelerden taşarak bardaklara ve ayran çanaklarına doldurulduğu, bolluk-bereket dolu bir sahne geliyor gözümün önüne. O gün de, bugün de… Demek ayran da paylaştıkça çoğalan şeyler arasın-daymış diye düşünürken, birdenbire bambaşka bir imge, bu gürül gürül akan ayran pınarına eşlik etmek üzere muhayyilemin bir yerlerinden kopup geliyor.
Yuvarlama… Pirinç, et, nohut ve süzme yoğurttan oluşan nefis bir Antep yemeği... İşte şimdi, o bir ka-şıktan mayalanıp çoğalan ayran, bir çorbaya dönüşüyor ve etle pirincin yoğrulmasıyla meydana gelen kü-çük yuvarlamalarla nefis bir lezzete bürünüyor.
İşte o zaman, üzerine güneş ışığı vuran perdeleri bir kere daha görü-yorum. Evin, geniş antresinde, kom-şularımızın yere serilen bir örtünün etrafına toplanışlarını… Pirincin önce dövülüp sonra da et, tuz ve karabiberle uzun uzun yoğrularak âdeta bir macun hâline getirilişi-ni… Sonra bu macundan, küçücük parçaların koparılarak avuç içinde yuvarlanmak suretiyle nohuttan da küçük parçaların üretilişini… Yuvar-lamaların bir kapta haşlanmak üze-re biriktirilmelerini… Hamur parça-larının ele sıvaşmasını önlemek için de ortadaki ufak kaptan ele sürülen zeytinyağını…
Birazdan hamurun tamamı yu-varlanmış olacak ve bu uzun ve zahmetli işlem sona erecek. Herkes kendi payına düşen yuvarlamasını alıp gidecek. İmece usulü yuvarla-nan yuvarlamalar evlere dağılacak.
Bayram sabahı, çorba hâline geti-rilerek yenecek. Herkes o zamana kadar sabredecek; yuvarlamalar ellenmeden duracak.
Ama bir kişi sabredemiyor. Şimdi onu da hatırlıyorum: Bizim eve düşen tenceredeki yuvarla-malar boncuk boncuk haşlanmayı beklerken, küçük bir çocuk yak-laşıyor tencerenin yanına. Varlık-tan yokluğa ve yoklukVarlık-tan varlığa ve birlikten çokluğa ve çokluktan birliğe doğru sonsuz dönüşmenin evreni olan bu âlemde bir hareket de bu küçüğün elinden oluyor: Bü-tünden ayrılarak parçalar hâline gelen yuvarlamalar, şimdi tekrar tek bir bütünde buluşuyorlar. Kü-çük çocuk, sevinç içinde, parçaları bütünleştiriyor, tek ve bütün bir yuvarlama hamurunu zevkle yo-ğuruyor.
Aslına bakılırsa, bütünleşme-den ve bütünlenmebütünleşme-den bayram olmayacağını çok iyi biliyor. Ve bir kaşık ayranın iki kişiye yetip de ar-tacağı günün bayram günü olaca-ğını…
Bütün dünya buna inansa… Hayat bayram olsa…
ASLINA BAKILIRSA, TÜNLEŞMEDEN VE BÜ-TÜNLENMEDEN BAYRAM
OLMAYACAĞINI ÇOK İYİ BİLİYOR. VE BİR
KA-ŞIK AYRANIN İKİ KİŞİ-YE KİŞİ-YETİP DE ARTACAĞI GÜNÜN BAYRAM GÜNÜ
3
SAATYUVARLAMA
(YUVALAMA)
MALZEMELER
Köfteleri için150 gram yağsız çiğ köftelik kıyma 1 su bardağı pirinç
10 - 12 adet tane karabiber Tuz
Yemeği için
200 gram kuşbaşı et 1/2 su bardağı nohut
1,5 su bardağı süzme yoğurt 1 adet yumurta
Su Sosu için
4 yemek kaşığı tereyağ 1 yemek kaşığı sıvı yağ 2 yemek kaşığı nane
8
HAZIRLANIŞI
1. Pirinç beyaz suyu gidene kadar yıkanıp süzgece alınıp iyice kuruyana kadar bekletilir.
2. Kuruyan pirinçler, tuz ve karabiber uygun bir aletle un haline getirilir. Ben bu iş için kahve öğütücüsünü kullandım.
3. Un haline gelen pirince kıyma ilave edilip macun kıva-mına gelinceye kadar yoğurulur.
4. Yuvarlama hamurunun üzerine ıslak bir bez örtülüp kuruması engelle-nir.
5. Hamurdan ceviz büyük-lüğünde parçalar kopartılıp, uzun ince şeritler elde edilir. 6. Bu şeritler yuvarlandığında nohut büyüklüğünü geçmeyecek parçalara bölünür.
7. Parçaları düzgün yuvarlayabilmek için avuç içine sıvı yağ sürülüp, nohut büyüklüğünde köfteler yapılır.
8. Köfteler kurumaması için yine nemli bezin altında saklanır.
9. Bütün köfteler hazırlandıktan sonra hepsi kaynar suda 10 dakika haşla-nır.
10. Haşlanan köfteler sudan çıkartılıp soğumaya bırakılır.
11. Başka tencerede bir gece önceden suda bekletilmiş nohut ve et iyice yumuşayana üzerini aşacak kadar suda pişirilir.
12. Yumuşayıp pişen et ve nohuta yuvarlamalar ilave edilip beraber kay-namaya bırakılır.
13. Bu esnada süzme yoğurt ve yumurta çırpılır.
14. Yoğurdun kesilmemesi için yemeğin suyundan bir kepçe alınıp yoğurt-lu karışıma yavaşça eklenip karıştırılır.
15. Ilıklaşan yoğurt ağır ağır yuvarlamaların olduğu tencereye alı-nıp beraberce 10 dakika kaynatılır.
16. Yuvarlamalar kaynarken tavada yağ kızdırılıp nane ile karıştırılır.
17. Hazırlanan sos yemeğin üze-rine dökülüp servis edilir.
Pirinçleri mutlaka un haline ge-lecek kadar ince öğütün. Gerçek lezzet istiyorsanız asla pirinç unu kullanmayın.
Yemeğe yoğurt ilave edildikten sonra ekşimeme-si için kapağını kapatmayın.
Hazırladığınız yuvarlamaları haşlayıp soğuttuktan sonra derindondurucu-da saklayabilirsiniz.
Yuvarlamaları ya kalabalık arkadaş grubu ile sohbet ederken ya da televiz-yon karşısında hazırlayın. Yoksa sıkılıp yapmaktan vazgeçebilirsiniz.
Bayram sofrası için Yuvarlama’yı Gaziantep’te uzun yıllar yaşayan yazarı-mız Melike Türkan Bağlı’dan ve halen Gaziantep’te oturan Aintab Sofrası blogunun yazarı Naile hanımdan edindiğim bilgiler doğrultusunda hazırla-dım. Her ikisine de sorularıma sıkılmadan verdikleri cevaplar için teşekkür ederim.
Lohusalara, hamilelere, ve hatta ağ-zının tadını bilen miniklere
BAYRAMLIK TATLI VE ŞERBET
Doğum sonrası en çok ihtiyacınız olan şey moral ve güç ! Kaliteli bes-lenme, proteini bol, sebze-meyvesi zengin bir diyet uygulamak hem annenin sağlığı hem de emziriyorsa sütünün kalitesi için çok gereklidir. Ancak bir de tabii doğum sonrası kiloları verme durumu var. Hamiley-seniz kilo alımına çok dikkat etmeniz gerekir, fazla kilolar doğum sonrası sizi üzebilir. Bu yüzden karbonhid-ratları çok ölçülü almak ve tatlılara
fazla düşkünlük göstermemekte fayda var.
İşte size moral verecek, hem sağlıklı hem de kalorisi nispeten düşük, le-ziz bir tatlı. Bayramda kendinize gü-zel bir kaçamak yapın!
Sakızlı – kayısı püreli muhallebi ! Kayınvalidemin bana lohusayken yaptığı bu tatlıyı gece yarısı bile olsa emzirdikten sonra yiyebililiyordum. Bu hafif ve serin tatlı, bana sütten gelen faydaların yanı sıra damla sa-kınızının hoş kokusu ile moral veri-yordu.
Bayram münasabeti ile
“hamileler, lohusalar ve minik
afacanlar bu güzel günlerden en
leziz nasıl faydalanabilir?”
Sakızlı - Kayısı
Püreli Muhallebi
MALZEMELER
1 lt süt
2 türk kahve fincanı un
1.5 türk kahve fincanı toz şeker ½ portakal kabuğu rendesi 1 paket vanilya
2 küçük diş dövülmüş damla sakızı 1 adet yumurta
1 tatlı kaşığı tereyağ (ya da hafif olsun derseniz hiç eklemeyin)
1 su bardağı haşlanıp püre haline getirilmiş kayısı
1. Yumurtayı tencereye kırın, soğuk sütün yarısını ekleyin ve iyice karıştırın 2. Toz şeker, un, portakal rendesini de ekleyin
3. Unun topaklanmaması için hepsini iyice çırpın ve kalan sütü yavaş yavaş yedirin
4. Ateşin üstüne koyarak, sürekli ka-rıştırın ve muhallebi kıvamına gelene kadar pişirin
5. En son tereyağ, damla sakızı ve va-nilyayı ekleyip ateşten indirin
6. Büyük bir cam kaba ya da kuplara, arasına kayısı püresi koyarak, dökün 7. En üstünü de tarçın ve/veya dövül-müş ceviz-fındık-fıstık ile süsleyin
Kayısı demişken, işte tam bayrama uygun bir başka pratik ve sağlıklı tatlı önerisi daha. Şekersiz ama tatlı, kayısı kompostosu. Kuru kayısılardan yapacağınız kompostoya şeker ilave etmeyin, yarım çay bardağı kadar 100% portakal ya da elma suyu ekleyin. Severseniz içine bir de çubuk (ya da toz) tarçın koyun. Hem kokusuna hem tadına doyamayacaksı-nız!
Hem bayram hem de yeni doğan bebek ziyareti biraraya gelmişse, mi-safirlerinize bu güzel tatların yanında bir lohusa şerbeti ikram edin, tam olsun!
Lohusa Şerbeti
100 gram lohusa şekeri (ya da 1-2 damla gıda boyası) 1+1/3 su bardağı şeker 7 adet karanfil
2 adet kabuk tarçın (5-6 cm boyunda)
1 litre su
1. Bütün malzemeler bir tence-reye konularak yarım saat kadar kaynatılır.
2. Süzüldükten sonra sıcak ya da soğuk olarak servis yapılır. Sıcak servis edilirken fincana dövül-müş ceviz konulabilir.
Bayramlara
elbette en
çok çocuklar
sevinir! Bol
bol
çikolatalar-şekerler,
ceple-re konan
bay-ram harçlıkları...
daha ne olsun!
Bu bayram
çocuğunuza
evde yapılmış,
sağlıklı ve
lez-zetli bir şeker
sunmaya ne
dersiniz?
MALZEMELER
Ceviz , Fındık (irice dövülmüş ya da robottan geçirilmiş) 2-3 çorba kaşığı bal
1-2 damla gıda boyası , Kürdanlar
1. Bir tavaya balı koyun ve fokurdamaya başlayıncaya kadar kaynatın.
2. Balın üzerine fındık ve/veya ceviz parçalarını ilave edin. 3. Dilerseniz 1-2 damla da gıda boyası ekleyin (ben kırmızı ekle-dim).
4. İstediğiniz kıvama gelinceye kadar çevirmeye devam edin. Buarada cevizler ve fındıklar biraz kavrulmuş ve üzerleri balla kap-lanmış olacak, bu işlem yaklaşık 5 dakika kadar sürer.
5. Yemişleri mermer ya da soğuk bir başka zemine aktarın. Zemini önceden yağlayın ya da yağlı kağıt da serebilirsiniz.
6. Hemen bir kaşık yardımı ile lolipop ebatlarında bir miktarı, bir parça yağlı kağıda koyun ve kağıt-la beraber top şeklini verin (kağıdı ve içindekileri avucunuzun içinde sıkıştırın). Kağıdın ucunu iyice bükün ve soğumaya bırakın. 7. Biraz soğuyunca kağıdını açma-dan, altından bir kürdan batırın ve yine elinizle top şeklini bozma-ması için destek olun.
8. Krokanlı lolipoplarınız hazır-dır ! İster bir elmanın üzerinde, ister çokça yapıp bir kavun ya da karpuzun üzerine batırarak sevis yapabilirsiniz.
Benmari usulü erittiğiniz (beyaz, sütlü ya da bitter) çikolataya da batırıp, etrafını kaplarsanız minik-ler daha da çok sevebilir!
HAZIRLANIŞI
MUTFAKLOPEDİ
Birçoklarımız onun adını ilk defa Amerikan filmlerinde gazoz keli-mesi ile birlikte duydu. Tazesi uzun yıllar ülkemizde bulunmazken toz veya kurutulmuş kök halinde ak-tarlardan alınıp şifa için kullanıldı. Yıllar içinde sınırların esnekleşme-si ile birlikte Zencefil’in tazeesnekleşme-si raf-larda yerini alırken, şifa maksatlı kullanımı dışına da çıkılır oldu. Yemeklere, tatlılara, içeceklere tat vermeye başladı. Zencefile Hint yemeklerinin vazgeçilmez baharat karışımı körinin içinde de rastlıyo-ruz.
Tropikal iklimlerde yetişen Zencefil’in, kullandığımız kısmı ince uzun bir bitkinin kökü. Her mevsim tazesi bulunabildiği gibi, kurutulmuşu ve toz haline geti-rilmişi halleri de satılmaktadır. Özellikle tazesinde yoğun acı bir tat hissedilmektedir. Bu nedenle
az miktarda kullanılmaktadır. An-cak az kullanılması baskın tadının hissedilmesine engel değildir. Yine taze zencefilde B6, C vitaminle-ri, Kalsiyum, Demir, Magnezyum, Fosfor, Potasyum, Manganez mi-neralleri bulunmaktadır. Bu içeriği ile birçok ülkede takviye besin ola-rak kullanılması yaygınlaşmıştır. Zencefil’in en bilinen kullanımı soğuk algınlıklarında bal ile ka-rıştırılmasıdır. Balgam söktürücü özelliğinin yanında terletici ve ateş düşürücüdür.
Sindirim sistemi ile ilgili birçok hastalığın tedavisinde kullanıl-maktadır. Hamilelik ve yolculuk bulantılarına iyi gelmektedir. İştah açıp, sindirimi kolaylaştırır. Bağır-sak hareketlerini aktive eder. Anti-septik özelliği ile mide ve bağırsak enfeksiyonlarının, hafif gastritlerin tedavisinde etkilidir.
Zencefil doğal aspirin etkisi göstererek damarların
açıl-masını, kanın sulanmasını sağlar. Sakinleştirici ve
din-lendirici özelliği ile doğum sonrası süt veren anneler ve
migren hastaları için tavsiye edilmektedir. Romatizmal
ağrılara iyi geldiği de bilinmektedir.
TV ekranlarının
se-vilen aşçısı Oktay
Aymelek’le programını,
Türk mutfağını ve
ye-mek zevkini konuştuk.
İyi yemek yapmanın
sırlarını sorduk...
Mutfakta
heyecan var!
E
ylül’ün ilk günleri... Kiminle röportaj yapsam acaba diye düşünürken televizyonda “Yeşil Elma” başlıyor. Eski bölümler, ama yine de seyrediyorum. Bir anda “Neden olmasın” diyerek progra-mın yapımcısı Filiz hanıma e-posta gönderiyorum. Kısa süre sonra ge-len cevap olumlu. Hatta tarih saat bile verilmiş. 12 Eylül günü prog-ramdan hemen sonra. Yapılanları yerken diye de eklemiş. İsterseniz programdan önce gelin sette be-raber seyrederiz demeyi de unut-mamış. “Bana da doğum günü hediyesi olur” diye cevap yazıp randevu tarihimizi onaylıyorum. 13:00’da başlayan program için 15 dakika erken gidip hazırlıkları da göreyim dedim. Filiz hanım stüd-yonun kapısında beni karşılayıp “Buyrun hoşgeldiniz. Mutfak sizin, keyfinize bakın” diyor. İçeriye adı-mımı attığımda herkes bir koldan malzemeleri hazırlıyor, tarifler üzerinde konuşuluyor. Ortamda bir neşe ve heyecan hakim... Siz de bu havaya kendinizi kaptırıp he-men kolları sıvayıp işe koyuluyor-sunuz. Sanki Filiz hanımın da de-diği gibi “mutfak sizin mutfağınız” olmuş. Programı seyretmenin deverdiği alışkanlıkla eşyaların yerini biliyor, sormadan ulaşıyorsunuz. Hem program ekibi hem de Oktay Usta televizyon da seyrettiğimiz kadar sıcak. Aralarında hiç yaban-cılık çekmeden son hazırlıkları biti-rip kamera arkasındaki yerimi alıp seyretmeye başlıyorum.
Birbirinden lezzetli tarifler yapıl-maya başlanıyor. Mutfak kazaları kamera arkasındakileri de televiz-yon karşısındakiler kadar güldü-rüp, heyecanlandırıyor. Reklam arası ise programın başlangıcından daha heyecan verici. Bütün ekip yine mutfağa girip etrafı toparla-yıp, işlere yardımcı oluyor. Tabi siz de eksik kalmıyorsunuz. Ve prog-ram bitimine yakın kapıda “bugün yemekte ne var” diye gelen kanal çalışanlarının sayısı artıyor.
Konuk Defne Joy Foster uğurla-nıyor, mutfakta pişirilenlerden tabağımıza alıp, tezgahın başına oturup röportaja başlıyoruz. Ok-tay Usta neşeli mizacıyla espiriler yapıyor. Sohbetimiz esnasında o gün yapılan keke koyduğu mum ile Filiz hanım geliyor. Beni hem şaşırtıp, hem de mutlu ediyor. Ne diyebilirim. Üç saat süren sıcacık
bir sohbetten kalemime takılanlar umarım size de o duyguları yaşa-tır.
***
- Yemek yapmayı nereden öğren-diniz? Annenizden öğrendiğiniz söyleniyor.
- Evet doğrudur. Ailemizde de aşçı-lar vardı dolayısı ile öğrenmek zor olmadı.
- Nasıl aşçı olmaya karar verdi-niz?
- Önce şarkıcı olacaktım. Sesime
Oktay Usta
prog-ram sonrası
pişiri-len yemekleri
bizle-re özenle ikram etti.
Keyifli sohbetimiz
en az görünüşü
kadar lezzetli bu
yemekleri yerken
gerçekleşti.
Programın
başlamasına
saniyeler kala
stüdyoda
he-yecan artıyor.
baktılar “senden şarkıcı olmaz” dediler. Ben de aşçı olmaya karar verdim (gülüşmeler). Şaka bir yana önceleri köyümüzden geçen kam-yonları gördükçe hep bol seyahat eden bir kamyon şöförü olacağımı düşünürdüm. Ama ailedeki aşçılık geleneği ağır bastı. Aslında seçme şansım da hiç olmadı. İlkokuldan sonra aşçılığa başlayacaksın dedi-ler başladım. - İlk yaptığı-nız yemeği hatırlıyor musunuz? - Hatırlamı-yorum. Çok uzun za-man oldu. Neredeyse çeyrek asır olmuş.
- En çok severek yaptığınız yemek nedir?
-Bütün yemekleri severek yapı-yorum. Şu yemek bu yemek diye ayırım yapmak doğru değil. Benim işim bu. Zaten hepsini de severek yapıyorum. Ev hanımları için belki bir yemeği yapmak daha caziptir ama bir aşçı için öyle değil. Nasıl
insan bir çocuğunu diğerinden ayırt edemez. Aşçı için yemekleri de öyledir. Hepsini eşit sever.
- Aşçılık nasıl bir meslek?
- Çok özel bir meslek. Aynı anda üç farklı bölgeye hitap ediyorsunuz. Göze, damağa ve mideye.
- Dört değil mi? Burun da yemek-lerin o güzel kokularından nasibi-ni almıyor mu?
- Evet haklısınız. Grip olduğumuz-da yemeklerin tadı tuzu olduğumuz-da kaçıyor sanki.
- Kadın aşçıların sayısı neden az?
- Aslında bunu bayanlara sormak lazım. Neden aşçı olmuyorsunuz diye. Ama genel olarak bakacak olursak aşçılık yorucu bir meslek. Otellerde gecesi gündüzü yok. Bir de yeni lezzetler öğrenmek için çok seyahat etmek gerekebiliyor. Uzun süre ayakta durmak da bayanlar için daha yıpratıcı oluyor. Genel-de beraber çalıştığım hanımlarda buna bağlı olarak öğleden sonra performanslarda düşme oluyor.
- İyi aşçı olmanın sırrı nedir?
- Söylersem sırrı kalmaz ki. Prog-ramda herşeyi gösteriyoruz.
Sırrı-“Mutfak
cesareti
sever.
De-nemekten
korkma-yın.”
“Çocuk yaştan beri bize hep misafir ağırlamayı
öğret-tiler. O yüzden programda zorluk çekmiyorum” diyen
Oktay Usta, “Yeşil Elma”da konuklarına
unutamaya-cakları bir mutfak tecrübesi yaşatıyor.
mız kalmadı...
- Nasıl aşçı olunur?
- Her işte olduğu gibi aşçılı-ğı seçerken de iyi düşünüp karar vermek lazım. “Ben bu işi yapacağım. Bu işi yapmak istiyorum. Severek yapaca-ğım” diyebiliyorsanız aşçı ol-malısınız.
- Aşçı olmak için okula git-mek gerekir mi?
- Sadece aşçı olmak için de-ğil her işin kendisine ait oku-luna gitmek gerekir. Eğitim şart. Keşke benim imkanım olsaydı da ben de gitseydim. Eğer okuma imkanınız yoksa ana ocağındaki okula iyi sa-rılıyorsunuz. Tabi bunun da şu faydası var. Çocuk yaşta bire bir uygulamalı olarak ilk elden görüyorsunuz.
- Bir aşçı kişisel gelişimini nasıl sağlar?
- Çalışılan otellerde, restoranlar-da, toplu hizmet verilen yerlerde sürekli yenilikler takip edilir. Sü-rekli araştırma yapılır. Mutfakta normal işlerin haricinde zaman zaman menü çalışmaları yapılır.
Her ekibin içinde öne çıkmış kişiler vardır. Onlarla yeni denemeler ya-pıp fikir alışverişlerinde bulunulur. Sürekli üretimi geliştiriyorsunuz. Bir de tabi otellerin birçoğu ulus-lararası kurumlara bağlı. Dolayısı ile o kuruma ait şefler arasında da iletişim olabiliyor. Bunların dışında aşçılar zaman zaman kendi çalış-tıkları yerlerin dışındaki yerlere
Reklam arasında heyecan dorukta. Ben bile kendimi
tuta-mayıp yardım etmek için mutfağa dalıyorum.
gidip büfelerini, menülerini kont-rol ederler. Neler servis edildiğine bakarlar. Böylece yeni fikirler edi-nirler. Kitaplardan araştırırlar. Altı ayda bir menü değiştirerek kendi-lerini geliştirmeye çalışırlar.
- Sizin uzmanlığınız olan bir mut-fak türü var mı?
- Televizyona başlamadan önce
oteldeki bölümüm soğuk üniteydi. Yani salataların, mezelerin, zeytinyağlıların olduğu bölümdü. Bir açık büfede görebileceğiniz her-şeyin süslenmesi benim ko-numdu.
- Televizyon bunu değiştirdi mi?
- Başlangıçta yine alışık ol-duğum üzere süslemeler yapıyordum. Sonra salatalar, mezeler yapmaya başladım. En sonunda bir baktım ki herşeyin içindeyim. Kek, bö-rek, tatlı, dondurma, yemek,
hamur, kebap... herşeyi yapmaya başlamışım. Şimdi daha güzel. Yelpazemin ge-lişmesi beni çok memnun ediyor.
- Türk - Osmanlı Mutfağı’nın du-rumu hakkında ne düşünüyorsu-nuz?
- Türk mutfağının tanıtılması ko-nusunda biz aşçılara çok yük düşü-yor. Türkiye’de yanlış bir uygulama var ve malesef devam ediyor. Beş yıldızlı otellerin çoğunda yabancı mutfaklar sunuluyor. Çin mutfa-ğı, Japon mutfamutfa-ğı, İtalyan, Fransız
Reklam arasında heyecan dorukta. Ben bile kendimi
tuta-mayıp yardım etmek için mutfağa dalıyorum.
mutfakları menülerde yer alıyor. Halbuki bu otellere gelip kalanlar yabancılar... Ve kendi ülkelerinde bu yemeklerin tatlarına zaten ba-kıyorlar. Bir İtalyan gelip neden be-nim ülkemde İtalyan yemeği yesin? Gelip Türk Mutfağından yemeklerin tadına bakmak ister. Yavaş yavaş bu alışkanlıktan kurtuluyoruz. Yöresel yemekler menülerde yer bulmaya başlıyor. 5 - 10 seneye kadar bu tam oturacak gibi görünüyor. O zaman Türk Mutfağı layıkıyla tanıtılmaya başlanılmış olur.
- Nasıl olur?
- Gelip layıkıyla Türk yemeğini Türkiye’de yiyen kişi ülkesine gidip başka mutfaklar altında sunulan bizim yemeğimizi gördüğünde “Ben bunu Türkiye’de yedim. Çok güzeldi. Bu Türk yemeği-dir. Falanca ülkenin yemeği değildir” diye yemeğimi-zi sahiplenecektir. Biz otellerde Türk yemeği geleneğini yaygınlaştı-rabilirsek hiç para öde-meden Türk Mutfağının tanıtımını her yıl gelen milyonlarca turiste yapmış oluruz. İş bu sistemi oturt-makta.
“Türkiye’de yanlış
bir uygulama var
ve malesef devam
ediyor. Beş yıldızlı
otellerin çoğunda
yabancı mutfaklar
sunuluyor. Çin
mut-fağı, Japon mutmut-fağı,
İtalyan, Fransız
mut-fakları menülerde
yer alıyor. Halbuki bu
otellere gelip
kalan-lar yabancıkalan-lar... Ve
kendi ülkelerinde bu
yemeklerin tatlarına
zaten bakıyorlar. Bir
İtalyan gelip neden
benim ülkemde
İtal-yan yemeği yesin?
Gelip Türk
Mutfağın-dan yemeklerin
tadı-na bakmak ister.”
- Haklısınız. Buna benzer bir örnek görmüştüm. Beypazarı’na gittiği-nizde yemek için yalnızca iki çeşit yemek bulabiliyorsunuz.
Beledi-ye turistik yerlerde s a d e c e bu ye- mekle-rin yapıl-masına izin veriyormuş. Beypazarı gü-veci ve etli yaprak sarma. Bir de üzeri-ne 80
katlı meşhur Beypazarı baklava-sı. O yüzden yediklerimi bu kadar net hatırlayabiliyorum galiba.
- Evet. Ne kadar güzel bir uygula-ma. Tabi her yöre kendi menüsü-nü bu şekilde sahiplense mutfağı-mız büyür ve gelişir. Büyük oteller de bu yemekleri baz alarak me-nülerini oluşturduğu taktirde Türk Mutfağı literatürde hakettiği yeri çok daha hızlı alır. Tabi başta da söylediğim gibi bizlere çok görev düşüyor. Yemeklerimizi günümüz damak tadlarına adapte etmemiz gerekir. Artık insanlar sağlık se-bepleriyle yağda yüzen yemekleri yemekten hoşlanmıyor. Karnıyarık yaparken kızartmak yerine közle-mek gibi uygulamalarla mutfağı-mızı güncellemeliyiz. Yoksa eski
usullere devam ederek istedi-ğimiz sonucu alamayız.
- Mutfağınızda olmazsa ol-maz bir aletiniz var mı?
- Ekipman işi mutfakta çok önemli. Birisi eksik olursa
yemek de eksik olur.
- Yemek kitaplarının sa-yısı hızla artıyor ne diyecek-siniz?
- Yemek kitaplarının sayısının art-ması ülkemiz için faydalı. Ne kadar fazla kaynak olursa o kadar iyi. Tabi ehil kişilerin bu işi yapması çok daha iyidir.
- Ne kadar zamandır yemek prog-ramı yapıyorsunuz?
- Dokuz yıldır. İlk olarak Perihan
Savaş’ın programında yapmaya başladım. O zamanlarda bana soru sormasın diye program öncesin-de Perihan hanıma rica eöncesin-derdim. Daha sonra “Yeşil Elma” başladı. Ben de televizyona alıştım galiba.
- Programınızın bu kadar çok ta-kipçisi olmasını, sizin bu kadar
çok sevilmenizi neye bağlıyorsu-nuz?
- Benimle hiç alâkası olduğunu düşünmüyorum. Hanımlarımız yemek yapmayı ve tarifleri sevi-yorlar. Biz de elimizden geldiğince çok tarif vererek onları memnun etmeye çalışıyoruz. Yapabiliyorsak ne alâ. Belki de en başından
so-nuna kadar yemeklerin yapılışını gösterdiğimiz, masanın altından daha önce pişirilmişini çıkartma-dığımız içindir. Bir de bizim mutfa-ğımız gördüğünüz üzere yaşayan bir mutfak. Her evde olduğu gibi kazalar oluyor. Biz de elimizi yakıp, kesiyoruz. Yemekleri yakıyoruz, sütü, kahveyi taşırıyoruz. Belki
sa-mimi geldiği içindir. Her bütçeye de hitap etmeye çalışıyoruz. Alter-natifler veriyoruz.
- Canlı yayında unutamadığınız bir olay var mı?
- Programı ilk defa tek başıma sun-maya başladığım günü unutamı-yorum. Zaten bir kaç gün
öncesin-de aklım başıma gelip “ne yaptım ben, nasıl kabul ettim” demiştim kendi kendime. Ama iş işten geç-mişti. O gün kalbim duracak gibiy-di. Perişan oldum. İlk bir ay öyle devam etti. Her yayında tirtir titri-yorum adeta. Bir ayın sonunda ya bu işi hakkıyla yapacağım, heye-canlanmayacağım ya da
yapma-yacağım diye oturup düşündüm. Yoksa stresten dolayı kalpten gi-deceğimi hissettim. Her gün ağrı hissediyordum. O günden sonra herşey yoluna girdi. Ama yine de söylüyorum hiçbir zaman profes-yonel bir sunucu gibi programı sunmam mümkün değil. Bu işi burada yaparak öğrendim. Bir aşçı
olarak konunun yemek olmasının avantajını kullanıyorum o kadar.
- Konuklarınızla ilk nasıl iletişime geçiyorsunuz? Program öncesi bir görüşmeniz oluyor mu? (De-vamı 72.sayfada)
10 adet siyah incir 1 su bardağı şeker 1 çay bardağı su 1 yemek kaşığı sıvıyağ 1 parça kabuk tarçın 3-4 adet karanfil
OKTAY USTA’DAN
İNCİR TATLISI
MALZEMELER
1. İncirler tepsiye dizilir. 2. Bir fırça ile üzerleri yağlanır. 3. Su ilave edilir.
4. Karanfiller ve tarçınlar tepsiye konulur.
5. Üzerine şeker serpildikten sonra ağzı önce yağlı kağıt ile sonra da hava almayacak şekilde alüminyum folyo ile kapatılır.
6. Önceden 200 dereceye ısıtılmış fırında 20 - 25 dakika kadar pişirilir. 7. Fırından çıkartılıp servis tabağına dizilir.
8. Sosu bir tavaya alınıp, koyula-şıncaya kadar kaynatılıp incirlerin üzerine dökülür.
- Hiç belli olmuyor. Bazen ben ya-yına girmiş oluyorum. Konuğumuz halâ gelmemiş oluyor. Bazen ön-cesinde görüşme şansımız oluyor. Bazıları zaten daha önce programa katıldıkları için huyunu biliyorum. İlk defa katılacakların neye nasıl tepki vereceklerini canlı yayında bütün seyircilerle beraber öğre-niyorum. Konuğun rahat olması, kendisini güvende hissetmesi la-zım. Yemek yaparken başına bir iş gelmeyeceğine inanması lazım. Bunların hepsi Allah’ın yardımıy-la oluyor. Ben hiç özel bir gayret göstermiyorum. Annemden gör-düğüm gibi misafirimi baş üstün-de tutmaya çalışıyorum. O kadar (ekip gülüşerek “temizlik yaptıra-rak değil mi ustacığım” diyorlar). Ben kalabalık severim. Tek başına yemek yemekten hoşlanmam. O yüzden konukları ağırlamak be-nim için büyük zevk.
- Program sırasında zorlandığınız birşey oluyor mu?
- Pek sıkıntı çekmiyorum. Ekip ar-kadaşlarım sağolsun her konuda yardımcı oluyorlar. Tek derdim bize ayrılan sürede yemekleri baş-tan sona gösterebilmek. Herşeyi
yetiştiremeyeceğimi hissettiğim-de biraz üzülüp panik oluyorum. Dediğim gibi hanımlar bizi herşeyi baştan sona gösterdiğimiz için se-viyorlar. Göstermezsek onlara ayıp etmiş oluruz. Yok yemekleri koya-mamışsam strese giriyorum, işimi yapamamış gibi hissediyorum. Za-ten misafir bereketiyle gelir diye düşünüyorum. O yüzden de zor-lanmadığımı düşünüyorum.
- Burada yaptıklarınız ne oluyor?
- Mutfağımızda hiçbir şeyi ziyan etmiyoruz. Burada arkadaşlarla beraber yiyoruz. Kalanları evleri-mizde yaptığımız gibi bir gün sonra tekrar başka iş için kullanıyoruz.
- Bu kadar sevilmek nasıl hisset-tiriyor?
- Bu bizim sorumluluğumuzu, yü-kümüzü arttırıyor. Daha fazla dik-kat ediyoruz. Herşeyi iyi gözden geçirip, 0 hata ile çalışmayı gerek-tiriyor. Umarım onların bu ilgileri-ne layık olabiliyorumdur.
- Çok teşekkür ederim. Benim için çok keyifli bir gün oldu.
Yemek yapmak bende hep kimya laboratuvarında çalışı-yormuş duygusu yaratır. Porta-kal kabuğu gibi asitli maddeler karbonatla karışınca karbondi-oksit oluşur. Bu da keki kabartır. Maya canlıdır ve gelişmek için şe-ker ile beslenip enerji bulur. Limon gibi asitler süt proteinini bozup ke-silmeye neden olur. Düdüklü ten-ceredeki buhar basıncı besinlerin çobuk pişmesini sağlar. Su, termos-larda oluşturulan hava boşluğunun ısı geçirmemesi nedeniyle ısınmaz ya da soğumaz gibi fen derslerinde öğrendiğim birçok bilgi yemek yapar-ken kafamın içinde dolaşır durur. Okul yıllarında ise durum tam tersiydi. Termosta su soğumuyor çünkü havasız ortam iletken değil. Kek kabarıyor çün-kü karbonat ile asit birleştiğinde karbon-dioksit çıkıyor, ısınan hava genleşip
geniş-MUTFAK
LABORA-TUVARI
liyor. Bu nedenle okul yıllarımda en iyi anladığım konular günlük hayatla bağdaştırabildiklerimdi. O yüzden geometrim iyiyken, fonksiyonlar gibi konuların ol-duğu matematik dersim idare
ederdi. Periyodik cetveli ez-berleyemesem de maddele-rin birbirleriyle etkileşimlemaddele-rini tıkır tıkır çözerdim.
“Önce Dene Sonra Ye” çocuk-lar için hazırlanmış bir yemek kitabı. “Çocuklar için yemek kitabı” denildiğinde hepimi-zin aklına ilk önce çocukların
sevebileceği yemeklerin ta-riflerinden oluşan bir kitap
gelir. Halbuki, “Önce Dene Sonra Ye” çocukların fen bilgisini geliştirmek için ha-zırlanmış bir yemek kitabı.
İçinde kimya ya da fizik la-boratuvarlarında anlatıldı-ğında karmaşık gibi gelen
deneylerin mutfak labora-tuvarına uygulanmış for-mülleri var. “Turşu nasıl yapılır? Dondurma nasıl donar? Kek nasıl kabarır? Sıvıyağ ile sirke neden
ka-rışmaz, nasıl karıştırılır? Meyve ve sebzeler
piş-tiklerinde neden renklerini kay-beder?” gibi birçok soruya cevap var.
TÜBİTAK’tan çıkan Tina L. Seeligin kitabında kimya bilgilerinin yanın-da çok hoş tarifler ve çizimlerde bulunuyor. Eğlenirken öğreten bu kitap bence yalnızca çocuklar için değil, mutfakta ne yaptığını bilmek isteyenler içinde keyifli bir kaynak.
Başında beklenen su
kaynamaz dendiğini
duydunuz mu hiç?
Aslında başında
bek-lense de beklenmese
de, su belirli bir
sıcak-lığa eriştiği zaman
mutlaka kaynar.
Bir çaydanlık suyu
ocakta ısıttığınızda,
su molekülleri
gide-rek daha hızlı hagide-reket
eder. Suyun sıcaklığı
arttıkça daha hızlı bir
biçinde havaya
karı-şır. Suyun yukarı
doğ-ru uyguladığı basınç
havanın suya
uygula-dığına eşit
olduğun-da su kaynar. Su artık
kabarcık çıkartarak
fokurdamaktadır.
KİTAPTAN BİR BÖLÜM
Sıvıyağ ile suyu karıştırmak ancak “arabulucu” bir madde kullanılırsa mümkündür. Arabulucudaki emülsiyonlaştırıcı maddeler adı verilen moleküllerin iki “ucu” yani eli vardır. Bir “el” suyu sever ve bir su molekülünü tutar. Diğer “el” sudan korkar yani bir yağ molekülünü tutar. Bu şekilde, emülsiyonlaştırıcı madde suyla yağ arasında bir köprü oluşturur.
BAYRAM
TATLILARI
Bayram tatlısı deyince aklımıza baklava, şöbiyet, kadayıf gibi yoğun tadı olan, klasik lezzetler geliyor. Ancak bir ay boyunca dinlenmiş ve daha az yemeye alışmış midelerimize birden çok ağır yüklenmemek gerek. Bu nedenle yağ-sız, yumurtasız yapılan “Şam İşi”, daha yoğun şerbetlileri tercih edecekler için meyveli olduğu için hafif sayılabilecek “İncir Dolması” ve az şekerli, hafif olduğu kadar besleyici de olan “Tavuk Göğsünü” misafirlerime hazırladım.
İNCİR
DOLMASI
MALZEMELER
400 gr kuru incir
1 su bardağı iri çekilmiş ceviz 4 yemek kaşığı şeker
1 su bardağı su 1 su bardağı süt
İncirleri yıkayıp, 15-20 dk. ılık suda bekletin. (Saplarını kesme-yin.)
Sudan çıkarıp kurulayın ve alt tarafından parmağınızla içli köfte oyar gibi delik açın, bu sırada incirin parçalanmamasına özen
gösterin.
½ çay kaşığı tarçın ile karıştırdığınız
cevizden bir
miktar alıp incirin içine doldurun ve yuvarlayarak kapatın.
Saplar üste gelecek şekilde, yayvan bir tencereye dizin.
Üzerine süt ve su gezdirin, orta ateşte 15-20 dk. kaynatın. So-ğuyunca servis tabağına alın ve tencerede kalan şerbeti üzerine gezdirin.
İsteğinize bağlı olarak kaymak ile de servis edebilirsiniz, çok yakışıyor.
NOT: Süt kullanmayıp yalnızca su
ile de yapabilirsiniz.
TAVUK
GÖĞSÜ
Haşlanmış olan yarım tavuk göğsü eti elle iyice didiklenir. (Bu kısım çok önemli, pişmaniye gibi bir görüntüsü olması gerekiyor.)
Didiklenmiş tavuk göğsü yıkanır, suyu sıkılır ve tekrar temiz bir su içine konur. 4-5 saat sürekli sıkılıp, suyu değiştirilerek suyun içinde bekletilir. Tavuk kokusu gittiğinde hazır demektir.
Süt kaynatılır ve tavuklar suyu iyice sıkılarak süte eklenir. Tahta kaşıkla eze eze 5-10 dk. pişirilir. Ateşten alınır ve tezgaha konulur.
Ayrı bir kapta bir miktar su ile nişasta ve pirinç unu bulamaç haline getirilir. 3-4 yemek kaşığı sıcak olan tavuklu sütten eklenir ve karıştırılır.
Nişastalı karışım, süte eklenir ve tek-rar ateşin üzerine konur. Şeker eklene-rek pişirmeye devam edilir. Bu sırada dibinin tutmaması ve topaklanmaması için hızlı ve sert hareketler ile karıştırı-lır. Bir süre sonra tatlı sakızlı bir kıvama gelir. Altı kapatılır.
Islattığımız bir tepsiye ya da borca-ma, kalınlığı 1 cm’den az olacak şekilde dökülür. Soğuyunca buzdolabına kaldı-rılır. 3-4 saat sonra servise hazırdır.
Tavuk göğsü, dikdörtgen dilimler ha-linde kesilip, rulo yapılarak servis edilir, üzerine istediğiniz malzeme ile süsle-yebilirsiniz ama en çok tarçın yakışıyor.
MALZEMELER
1 litre süt1 Türk kahvesi fincanı pirinç unu 1 Türk kahvesi fincanı nişasta 1 su bardağı toz şeker 1 fiske tuz
½ tavuk göğüs eti
ŞAM İŞİ
Hamur malzemeleri karıştırılarak koyu kıvamlı bir kek yapılır.
Hamur, yağlanmış ve toz şeker serpilmiş bir tepsiye 1 cm kalın-lığında olacak şekilde yayılır. 180 derecelik fırında üzeri iyice kızarana kadar pişirilir.
Tatlı pişerken şerbet hazırlanır; su ve şeker kaynamaya başladıktan sonra 10-15 dk. pişirilir. Limon suyu eklenerek altı söndürülür.
Fırından çıkar çıkmaz sıcak tat-lının üzerine kaynar sıcak şerbet yedirilir.
Tatlı soğuyunca buzdolabına kaldırılır, mümkünse 1 gece dinlen-dirilir.
MALZEMELER
Hamuru için; 1 su bardağı şeker 1.5 su bardağı irmik 1 su bardağı yoğurt ½ su bardağı un 1 paket kabartma tozu 1 paket vanilyaŞerbeti için;
3 su bardağı şeker 2.5 su bardağı su 1 tatlı kaşığı limon suyu
Beyaz Ayarı
YEMEK
FOTOĞRAFÇILIĞI
DERSLERİ
BÖLÜM 3
Bazı zamanlarda çektiğimiz fo-toğraflar kırmızı, turuncu ya da mavi tonlarında çıkar. Bu sonuçlar içinde bulunduğumuz ortamın ışık kaynağı sebebiyle elde edilir. Her ne kadar bu ayar otomatikte de olsa makinalarımızın ışık algılayış-ları farklı ışık kaynakalgılayış-ları nedeniyle yanılabilir.
İnsan gözü birçok ışığı ve rengi do-ğal olarak algılar. Toleransları oldu-ğu için ışık kaynaklarının renk fark-lılıklarını ayırt etmekte zorlanmaz. Ancak fotoğraf makineleri dün-yayı insan gözünün gördüğü gibi görmez. Onlara ışık kaynaklarının floresan mı, ampul mü olduğu-nu, nesnelerin beyaz mı, siyah mı, yoksa renkli mi olduğunun belirt-mek gerekir. Bu işleme beyaz ayarı (white balance) denilir.
Renkler güneş ışığı olan ortam-larda gerçeğe en yakın şekilde görüntülenebilir. Güneş ışığının olmadığı zamanlarda ya da karı-şık ıkarı-şık kaynaklarının kullanıldığı durumlarda fotoğraf makineleri-nin yardıma ihtiyacı olur. Elbette fotoğraflarınızı raw çekmiyorsanız bu ayara ihtiyaç vardır. Bunun için makinalarda beyaz ayarı menüsü bulunmaktadır.
Genellikle birçok makinada Oto-matik, Tungsten (akkor ampul), Floresan, Gün Işığı, Flaş, Bulutlu ve Gölge seçenekleri bu menüde yer alır. Biraz gelişmiş makinalarda ise ortamdan ölçüm yapmaya ya-rayan Özel (Custom) seçeneği de vardır. Çok gelişmiş (diital SLR gibi) ürünlerde ise doğrudan ışığın sı-caklık değeri Kelvin olarak girilmek suretiyle beyaz ayarı yapılabilir.
Her ışığın kendisine has bir sıcak-lık değeri vardır ve bu değer kelvin cinsinden ifade edilir. Kullanılan ışık kaynağının sıcaklık değeri gün
ışığının değerinden ne kadar fark-lıysa fotoğraftaki renk skalası da o kadar değişik olur.
9000-10000 K Bulutlu havada gün ışığı 6500-8000K Kapalı gökyüzünde gün ışığı 5000-6500 K Açık havada gün ışığı 5000-5500 K Flaş
4000-5000 K Floresan Lamba Flaş 3000-4000 K Güneşin doğuşu - batışı
2500-3500 K Tungsten ampul 1000-2000 K Mum Işığı