• Tidak ada hasil yang ditemukan

Zekeriya Kitapçı - Mukaddes Çevreler ve Eski Hilafet Ülkelerinde Türk Hatunları.pdf

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Zekeriya Kitapçı - Mukaddes Çevreler ve Eski Hilafet Ülkelerinde Türk Hatunları.pdf"

Copied!
254
0
0

Teks penuh

(1)
(2)

H ilâfet (İlkelerinde T ürk H âtûnları - 1

MUKADDES ÇEVRELER

VE

ESKİ HİLAFET ÜLKELERİNDE

TÜRK HATUNLARI

Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI

(3)

Bu kitabın;

I. Baskısı, O cak, 1995. II. Baskısı, Mart, 1996.

İstem e Adresi; Ertuğrul G. Kitapçı

P.K. 12

4 2 0 0 4 2 Alaaddin / KONYA ^

Bu kitabın her hakkı mahfuzdur. Eser müellifin yazılı müsadesi olmaksızın; tamamen, kısmen veya her hangi bir değişiklik yapılarak yayınlanması, iktibas edilmesi, senaıyo ve film haline getirilmesi veya bir başka dile çevrilmesi ve yayınlanması yasaktır.

Alaaddin Bulv. Urduevi Karşısı Saray İşhanı Kat 3/402 Tel: 351 66 41 - KONYA D am la O fset M atbaacılık ve T lc . A .Ş . T lf: 342 06 88 - K O N Y A Dizgi : BİIİE&İ Baskı : ISBN; 9 7 5 - 9 5 3 2 0 - 2 - 6

(4)

Ö N S Ö Z

Türk Milleti, kökü tarihin derinliklerinden kopub gelen, dün­ yanın en eski, en şerefli ender milletlerinden biridir. Clzun asırları kapsayan bu millet varlığımızın devamı ve ebed-müddet Türk dev­ letinin yücelm esi yolunda, hemen her devirde'şan ve şerefle hizmet etm iş ve ismi Türk tarihinin parlak sayfalarına altın harflerle ya­ zılmış Türk büyükleri yanısıra, faziletli bir çok Türk anaları da var­ dır. Bu faziletli Türk analan, geçm işten geleceğe, ebediyetlere doğru bir nehir gibi akıp gidecek olan millet varlığımızın devam etm esinde adeta bir maya rolünü oynamışlardır.

Onlar yavrularına; anasının kucağında, babasının ocağında, hülasa eşikte, beşikte, Oğuz soyunun kulağına hep bu yüksek ideali fısıldamışlar ve Türk Milletinin ebed-müddet payidâr olma ülküsünü aşılamışlardır. Türk anasının çocuğuna verdiği bu yüksek ruh ve mukaddes gayeye hizmet ideali sâyesinde insanımız yü- celm iş, büyük bir moral gücüne sahip olmuş ve neticede eski dünya kıtalarının rakipsiz hâkimi ve bir çok milletleri idare eden mümtaz bir ırkı haline gelmiştir.

Tarihin kaydettiği şüphesiz en faziletli analanndan biri olan değerli, vefakar, çilekeş Türk anası ve onun her şeyin ötesinde millet hayatımızdaki hasbî hizmet anlayışı, millî şuur ve bu şuur'un Türk devlet geleneği ile bütünleşerek nasıl da muazzam bir güç ve kuvvet haline geldiği, her şeyden önce, onun millî tarih ve kültür yapımızdaki yeri henüz yeteri kadar araştırılmış değildir. Türk anasının diğer bir talihsizliği daha vardır. O da ilk çağlardan baş­ layarak zamanımıza kadar yaklaşık b eş bin yıllık bilinen millet ha­ yatımızda kederde-kıvançta, tasada-sevinçte Türk milleti ile be­ raber olmuş, ona hizmet etm eyi en büyük bir şeref bilmiş ve bu uğurda büyük mücâdeleler vermiş, gerektiğinde ata binmiş, kılmç kullanmış ordulara komuta etm iş yüzlerce, binlerce Türk anası vardır. Gel gör ki; onlar bütün bu kudsî ve şerefli bunca

(5)

metlerine rağmen hala Türk tarihinin karanlık dehlizleri aı ısında boğulup kalmışlar ve bir meçhuller diyarına terkedilmişlerdi!. On­ ların ne kendileri, ne de hizmetleri Türk tarihine ve mill«.t ha­ yatımıza henüz mâl edilmemiştir.

Tarihe şan ve şeref vermiş olan bu değerli Türk analarından, her birinin hâlâ bu meçhuller ülkesinde ve sanki "Kaf-Dağı"nın arkasında yaşamaları, hiç bir irfân elinin onlara şimdiye kadar uzatılmamış olm ası hayat ve hizmetlerinin, şöyle veya böyle tarih objektifinde değerlendirilerek henüz Türk tarihine mal edilememiş olması, daha açık bir ifâde ile millî nisyâh ve gaflet denizinde bo­ ğulup gitm iş olmalan bize göre bir nankörlük d e ğ ilse bile kör bir talihsizlik olsa gerektir.

Faziletleri ve üstün meziyetleri herkesçe bilinen bu tarihî Türk anaları, ve onların vatan ve millet sevgileri hakkında Orta Okul ve . Lise Türkçe Ders Kitaplarında, Türk gençleri için bile henüz iki sa ­

tırlık bir okuma parçasının bulunmaması bu terkedilmişliğin m kahredici örneklerinden biridir. Bu bakımdan, kendi geçm işine, ş.m ve şerefle dolu olan tarihine bakıpta, kendilerine örnek bir Türk anası bulmak isteyen ve istikbâle bu şekilde hazırlanmak azminde «.lan vakûr Oğuz neslinin bu günkü ana adayları, millî ülkünün mukaddes m eşalesini elinde tutmak isteyen, Türk kızları, varlı < içinde yokluğun kendilerini yiyip-bitiren izdir abı ile boğuşup duı makta ve bir şahsiyet ‘ eksikliği ile karşı karşıya gelm iş bu lunmaktadırlar.

Biz, bu yöndeki boşluğu doldurmak ve üstün kişilikleri ile tarihe mal olmuş bu Türk analarına karşı artık bir vecîbe haline gelm iş olan millî ve vicdânî görevimizi yerine getirmek için yola çıkmış bulunuyoruz. Gâyemiz ilk merhalede Türk-İslâm Tarihine hizmeti geçen faziletli Türk analarım, meçhuller diyânndan alarak manen özleyip durduktan, toplumumuza kavuşturmak, onlann hayatı, şahsiyeti ve taşıdıklan yüksek idealleri ortaya koymak ve do- laysıyla Türk toplumuna ve millî varlığımıza yeniden kazandırmak, hem de yaşayan bir fenom en haline getirmektir. Böylece hem mflB

(6)

bünyemizin tarih boyunca niçin kuvvetli olduğu, hemde onun oturduğu sağlam zemin bir kere daha aydınlatılmış olacaktır. Şu­ rası hiç bir zaman unutulmamalıdır ki; millî varlıklarını, tarihî, köklü, sağlam bir zem ine oturtmamış milletler, er-geç hüsrana uğramaya, yıkılıp yok olmaya mahkumdur.

Mamafih, bu faziletli Türk anaları, efsânevî varlıkları ile; bir kızıl elma ülküsü ve bir cihan hâkimiyeti tutkusu ile tarih sahnesine çıktığı, hatta çıkmaya hazırlandığı ilk devirlerden itibâren Türk toplumu ve millet hayatımızda her zaman aktif, önemli yapıcı rol oynamış, milli birlik bütünlüğümüz, devlet hayatı ve millet var­ lığımızın âdetâ bir mayası olmuştur. O bizim bir başka eserimizde de sık sık vurguladığımız gibi kendini hemen her devirde iyi ve kötü günlerinde, daha yaygın bir ifâde ile kederde kıvançta ve tasada Türk milletinin yüce emellerine adam ış, eşikte, beşikte kucakta, ocakta çocuğunun feneri, erkeğinin m ezan başında bir İlâhî uğultu halinde mukaddes vatan destanını okum uş, müli birlik ve dir­ liğimizin mayası, asıl varlığımızın tem el taşı olm uş âdeta bir kadın değil, ulu yüce İlâhî bir varlıktır.

Diğer taraftan Türk milletinin şerefli bir millet olduğu, millet varlığını bütün belâ, m usibet ve tehlikelere karşı zamanımıza kadar devam ettirdiği, bilinen ve bilinmeyen yönleri ile en az beş bin yıllık bir tarihi olduğu ve milletimizin bu uzun tarihî seyri içinde Türk anasının hemen her devirde aktif rol oynadığı ve târihe derin izler bırakmış bir çok ö/nek Türk anaları, devlet anaların yetiştiği nazan itibara alınırsa konunun ne kadar önemli bir m esele olduğu ken­ diliğinden ortaya çıkmaktadır. Buna daha bugüne kadar Türk anasının bu büyük tarihi misyonu hakkında yarım yamalak ak- siklopedi maddelerinin dışında hiç bir ciddi köklü çalışmanın ya­ pılmamış olduğunu da ilâve edersek konunun dehşet ve vehâmeti bütün ürkütücü yönleri ile ortaya çıkmaktadır. Türk tarihçilerinin diğer bir çok m eselede olduğu gibi bunda da büyük bir ihmâli söz konusudur.

(7)

virlerinden başlıyarak zamanımıza kadar devam eden ve her zaman bir fazilet örneği olan şahsiyetli Türk analarını bütünüyle ku­ caklamak onlann hayatı ve tarihî şahsiyetlerini ortaya çıkarmak, bizim gücümüzü çoktan aşm ış bulunmaktadır. Bizim bütünüyle bu önemli, bir o kadar da geniş konular üzerinde durmamız mümkün de değildir. Bu zaten bizim şimdiye kadar olan ihtisas ça ­ lışmalarımızın ağırlık merkezini; Orta Çağ Türk Islâm Tarihi ve Eski Hilâfet ülkelerindeki Türklerin askeri, idâri edebi, siyasi ve sosyal varlikları oluşturmaktadır. İşte bizim bu yeni araştırmamızda da asıl ihtisâs alanımızın bir diğer ilginç yönü ele alınmış yine Orta Çağ Türk İslâm Tarihinin bu devirleri üzerinde^durulmuş, bu defa da Mukaddes çevreler ve Eski Hilâfet ülkelerindeki Türk Hatunları hakkında belkide ilk defa geniş bir tarih değerlendirilmesi ya­ pılmıştır.

Bilindiği gibi, Abbâsiler döneminde, idâri, edebî, hele hele askerî sahalarda Türklerin büyük bir varlık gösterdikleri, hilâfet ordusunun tem el unsuru oldukları hatta halifeleri bile onlann tayin ettikleri bugün bir gerçektir. HUâfet ordusunun geniş çapta Türk­ leşm esi yolunda dirâyetli Abbâsi halifesi el-Memun'un gösterdiği üstün gayret ve çabalar bizim, X. Türk tarih kongresinde sun­ duğumuz bir tebliğde ilk defa enine boyuna tartışılmış bu­ lunmaktadır.

Oysa madalyonun bir de diğer yönü vardır. Çünkü; bu de­ virlerde askerî mertebelerde yükselm iş sevk ve idâre kâbiliyeti yüksek komutanlar yanısıra, yine Abbasî saraylarında yetişm iş müessir şahsiyetli, Türk Hatunları ve bir o kadar da dirâyetli Türk asıllı cariyeler bulunmaktadır. Bir çok Abbâsi halifesi bu Türk analanndan dünyaya gelmişlerdir.

Bunlardan m eselâ el-Mütevekkilin anası Şuca' Hatun ile el- muktedir'in anası Şağab Hatun gibi daha bir çok halifenin anası Türktür. Onlar, arapça kaynaklarda bile Hârun er-Reşidin hanımı Zübeyde için kullanılan "es-Seyyide" lâkabı ile anılmakta ve onunla müsâvî tutulmaktadır.

(8)

Yine bu Türk Hatunları arasında Abbâsi Hilâfetinin dizginini eline almış hattâ "Divânü'l-Mezâlim"'i yönetm iş v e ’Abbasiler dev­ rine derin izler bırakmış Türk analan vardır. Bunların sayıları tah­ minlerin üstünde bilinenden kat kat fazladır. Şağab Hâtûn böy- lesine önemli Türk analarından biridir.

Ne yazık ki, tem el kaynaklardaki bu bilgiler, tam mânâsıyla ham bir m alzeme yığını olarak tarihi ve edebî eserlerde bekleyip durmaktadır. Bunlar gerçek manada, araştırılmış, incelenmiş ve iyi bir değerlendirme yapılarak Türk ve dünya tarih literatürüne henüz kazandınlamamıştır. Türk okuyucusu, millî gurur ve tarih zen­ ginliğimizin önemli bir varyantını oluşturan Abbasî saraylarındaki bu gelişmeler ve m üessir şahsiyetleri, şan ve şöhretleri dalga dalga bütün hilâfet ülkelerine yayılmış Türk Hatunları hakkında pek fazla birşey bilmemektedir. Esâsen onlara bu kapılar henüz açıl­ mamıştır.

Oysa, Türk Hâtûnlarının bütün sem âvî dinlerce mübârek sa ­ yılan kutsal beldelere, mübârek çevre ve mukaddes topraklara ayak basmalarının tarihi, milâttan çok önceki yıllara, Hz. İbrâhim ve Hz. Süleyman devirlerine kadar ulaşmaktadır. Hz. Peygamber devrinde de bu Türk analarının izlerini bulmamız mümkündür. Emevîler ve hele hele Abbasîler, kıtalararası karasal bir im­ paratorluk hâline geldikten sonra bu hilâfet ülkelerindeki Türk Hâtûnlarının sayıları bir hayli çoğalmıştır. Onlar, kendilerine has müstakil şahsiyetleri, fevkalade edeb ve erkân sahibi olmaları hulâsa, Allah ve Onun Peygamberine olan tutkuları ile hilâfet câm iası ve Abbasi toplumunda kısa zamanda kendilerini kabul ettirmişler ve saygı değer bir varlık hâline gelmişlerdir.

Bu bakımdan mukaddes çevreler ve eski hilâfet ülkelerindeki Türk Hâtûnları, tarihi şahsiyeti herkesçe kabul edilmiş Türk analan, Türk tarihi, ve Türkün tarihî Orta Doğu misyonunun bir başka varyantını oluşturmaktadır, öyle tahmin ediyoruzki; bu konuda yapılacak bîr araştırma en çileli, en zor, kaynaklar bilgi ve belge bakımından çok güç bir iş olsa gerektir. İşte şu anda elinize sun­

(9)

duğumuz bu eser; böylesine yorucu, bezdirici bıktırıcı ve fakat her şey e rağmen zevkli bir çalışmanın ürünüdür. Zira, çok uzun s e ­ nelerimizi alan yoğun bir çalışm a yapılmış, tem el kaynaklar bit- miyen bir em ek ve tükenmez bir sabırla bir bir taranmış, ula­ şabildiğimiz kadarı ile bu konularla uzaktan yakından ilgisi olan ne varsa bir bir elden geçirilmiş ve sonunda titiz bir değerlendirme ile bu naçiz eserimiz ortaya konulmuştur. Böylece, Türk tarihinin şimdiye kadar karanlıkta kalm ış yeni bir sayfası aydınlatılmış, milli kültürümüze böylesine medenî Türk anaları ile yeni bir boyut ka­ zandırılmış ve milli varlığımızın m ayası olan faziletli Türk analan hakkında tarihi bir değerlendirme yapılmıştır.

Her türlü takdir değerli okuyucularımızmdır. Tevfik ve hidâyet Allahtandır.

Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI

Konya; 1995 S. Ün. Eğitim Fakültesi

Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Başkam

(10)

“A ç ık T e ş e k k ü r ”

Değerli dostum , henüz m ünekkidi olm ayan Türk E de­ biyatının ufukta p arlam aya başlayan yeni ümidi Doç. Dr. M ehmed Tekin’in daha önce küçük bir kitap olarak yayınlanan Ş ağ ab Hâtûn hakkında ve onun şahsında Türk A nasının tarihî karakter dokusunu tahlil eden bu güzel değerlendirm esini sanki bu kitaba yazılmış bir "Takriz" niyetiyle buraya dere etm ek bu eser için bir zenginlik ve benim için ayrı bir bahtiyarlıktır.

Z. KİTAPÇI

ÖRNEK BİR VALİDE SÜLTAN:

ŞAĞAB HATÜN (1)

Doç. Dr. M. TEKİN S. Ün. Eğitim Fak.

Türk Dili ve Edb. Böl. Öğretim üy esi

“Tâ ebed m erd olm ağa ahdeyledim şanım la ben H üccet-i n am usum u im zaladım kanım la ben .”

Prof. Dr. Zekeriya K itapçı'nm , yakın zam anlarda kalem e alıp, y a ­ yınladığı Ş a ğ a b H atun adlı biyografik denem esini okuyunca, Valide Sul- ta n 'a duyduğum hayranlıktan olmalı, Nam ık K em al'in, yukarıdaki beytini "epifgraf" y apm ak gereğini duydum . Merd olm ak, sad ec e erkeğe ta- pulanm ış= bir özellik değildir; olam az da... Merd kadınlar da vardır: Onlar, erkeğin, icazetiyle değil, tarihin hazırladığı vasatta, bazan erkeğe rağm en mertliklerini kabul ettirmişlerdir. Bunlardan biri, şüphesiz en ön em ­ lilerinden biri, halk ve Hak katında "m uteber bir nesne" olan devlete, her devlete, her türlü riya, kadirbilmezlik ve entrikaya rağm en, itibar

ka-(1) Şağab Hatun, Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul 1991, 64 s.

(11)

zandıran valide sultan Ş a ğ a b H atun'dur. Tarih: Hafıza-i b e şer...

N âim a, "tarih, faydası h erkese şamil olan bir ilimdir" der. Doğrudur; ancak, tarihin faydası, onun kapısını çalanadır. Bugün, bu kapıya mesafeli duruyoruz. Hafızanızı, kapının öbür tarafında unutm uş gibiyiz. İstesek de düşünem iyoruz, istesek de asgari m üştereklerde birleşemiyoruz: Bir d a ­ ğınıklık, bir tedirginlik, bir um ursam azlık ki... sorm ayın gitsin. Elin oğlu

"Ö nüm üzde iki m eçh u l uar" dem iş: "Bunlardan biri, coğrafyada kutup; diğeri, tarihte Türkler..." Elhak biz de hem en inanmışız ve bizim için "m alûm " olm ası gereken tarihimizi, "m e ç h û l" bir diyarın menziline oturt­ m uş ve orayı, yeniden keşfe çıkmışız. Bir araştırm acının, O sm anlI'dan bahsederken, "Adaletnam eler uar. K ö ylüye ha ksızlık yapıldığı zam a n k a ­ dıya ş ik â y e t ediyor, bu ş ik â y e t çeşitli yollardan geçerek m erkeze kadar gidiyor. Sonra padişahın tuğrasıyla ceuap yazılıyor, inanılacak gibi değil" sözleri (2), söz konusu keşif hareketinin heyecanıyla söylense gerek. O ysa "İnanılacak gibi değ il" hayret kalıbıyla- sunm aya çalıştığınız gerçekler, Osm anlı ikliminde yaşayanların gündelik ve tabiî gıdasıydı. Şimdi kalkıp, bahis konusu ettiğimiz Ş ağ ab H atun'un, ilk güçlü kadın hüküm darım ız ve Türkün siyasî dehasını, sosyal örgütlenm e anlayışını Abbasi saraylarında hayata geçiren ilk kadın inkılabçımız olduğunu söylesek, herhalde yine "İnanılacak gibi değil" hayretiyle karşılanırız. Tarih, "hafıza-i beşer"dir: "Tarih" ile "hafıza arasındaki besleyici "iletişim" kanalları kopunca fert, belki bir tesad ü f sonucu öğrendiği gerçekler karşısında ya "h a y ra n " olur yahut "hayret" eder. O ysa ikisi de sakıncalı: Çünkü tarih, "bize anlam a im kânı sağlaya n bir ilimdir" (L. Febvre). Bu imkânların önünde ve­ riliyorsa... işin ciddiyetinden ve sorum luluğundan bir hayli uzağız dem ektir. N âim a, tarihi bir fen (sanat) ilmi olarak görm üş, kimin um urunda! Yahya .K em âl, tarihi, edebiyattan m im arlığa, siyasî örgütlenm eden sosyal d a ­ yanışm aya kad ar uzanan bir oluşum (tekevvün) hadisesi kabul etm iş, kim önler? Soruları uzatm adan biz asıl konum uza, Ş a ğ a b H atun'un hikâyesine dönelim.

(2) Huricihan İnan, Nokta 26-1-1992.

XII

(12)

Kadınlar S an atı

Kadın m eselesinin giderek ciddi bir boyut kazandığı şu günlerde, Ki- tapçı'nın Ş a ğ a b H atun'u yayınlam ası, bazı noktalan hatırlam am ıza, tar­ tışm am ıza fırsat yaratm alıdır. Zira kadın m eselesini bir fantezi, kadını da bir "meta" olarak görenlerin, görm ek isteyenlerin, söz konusu eserden alacağı dersler olmalıdır. Türk kadınını tanım adan, onun tarih sa h ­ nesindeki şerefli rolünü anlam adan, yapılacak her izah denem esi, bir fan­ teziden öte gitm eyecektir. Bugün batıyı, kadın haklarının cenneti gibi gö­ renlerin şu noktayı farketm esi gerekir: Türkün, kelim enin tam anlamıyla

"liy a k a t" esasına dayan an m edeniyet dünyasında, kadına hükümdâriık, saltanat yolları açılırken, bu im kân batılı kadın için "oriental" bir rüyadan öte gitmiyordu.

Türk siyasi hayatında kadının önemli bir yer işgal ettiğini kabul etm ek gerekir. O sm anlı dünyasında, Hürrem S u ltan'ın, Safiye S u ltan ile Turhân S u lta n ’ın; Abbasi saraylarına söz geçiren Mah Melek ile Zümrüd Ha­ tunların, nihayet Ş ağ ab H atun'un, siyasî ve sosyal hayatım ızdaki rolleri, başka m edeniyet m ensuplarını kıskandıracak seviyededir. Osm anlı sa ­ rayında, siyasi m ekanizm ayı yönlendiren kadınları az çok tanıyoruz. Ancak Ş ağ ab H atun, hiç de âşinâ olmadığımız bir isim: Hafıza-i beşerin "nisyân" köşesinde unutulm uş. Abbasi saraylarında 2 yıt-evet yanlış değil: 25 yıl- devleti, her türlü zorluğa ve entrikaya rağm en dirayetle idare eden bu Türk anasını, h as ve yakışan ismi ile bu "devlet ana"yı, bugüne kadar neden hatırlayam adık? A nlam ak zor. Ş a ğ a b H atun'un Abbasi sarayına m ensup olm ası, unutm am ıza neden olmamalıdır. M edeniyet bir bütündür: Türkün siyasi dehâsı, Abbasi saraylarında onunla çiçeklenm işse, ki öyledir, buna sevinm ek gerek; yine Türk kadınının, soylu güzelliğiyle her türlü riyâdan arınmış vefa ve hoşgörü anlayışı onunla anlam kazanm ışsa... övünm ek gerek.

Ş a ğ a b H atu n 'un S altan atı

Zekeriya Kitapçı, Ş a ğ a b H atun'un tarihe m alolm uş siyasi potresini çizerken "fazileti, ahlâkı, k e n d in e özgü davranışları, m ü m ta z m eziyet ve üstü n karakteri ile hilâfet câmiasırıa intisab eden gelm iş geçm iş en b ü y ü k , en d in a m ik Türk hatunlarından biridir" der. Doğrudur: Arap "asabiyet"

(13)

anlayışıyla şekillenen, katı ve acım asız Arap saltanatına karşı bir tepkinin ifadesi olarak gündem e gelen Abbasi saltanatında görev üstlenm ek, her kişinin kârı olm asa gerek. Hele bu kişi kadınsa... O nun için devlet idaresi, peşin peşin "ateşten g ö m lek "e talib olm ak dem ektir. Bir yandan, siyasetin entrika labirentlerinde dirayetle yürüyecek, halka m utluluk ve refah yol­ larını göstereceksin, bir yan d an da Türkün devlet kuran iradesini - bir türlü sindirem eyen kıskanç ve hoyrat aşiretlere karşı koyacaksın. Zor iş! İşte, Ş ağ ab H atun bu zor işi başarır ve -biraz ö nce söylendiği gibi 25 yıl iktidarı elde tutarak devleti idare eder. Bu 25 yıllık hikâye şöyle başlayacaktır:

"Şağab Hatun.... ço k k ü ç ü k yaşlarda hilâfet ko ltuğuna oturtulan oğlu el-M uktedir narhına devlet işlerine el k o y m u ş (3) ve nferede ise tam yirmi beş yıl, hem de K aşgar önlerinden ta A tlas O kyanusunu sahillerine kadar çok geniş bir sahaya yayılm ış olan koca Abbasi İm paratorluğu'nu insan üstü bir kabiliyet ve liyakatla idare etmiştir. G erçekte devlet idaresinde yirmi beş yıl hem de hiç kesiksiz hüküm sürm ek, üstelik her zam an aktif olm ak, işleri zabtu rabt altına alarak otoritesini herkese kabul ettirm ek pek kolay bir şey olmadığı gibi bir kadın için imkânsızı b aşarm ak gibi bir şey­ dir." (s. 2)

25 yıllık saltan at bir yan a, asıl önemli olan, onun, bu dönem e sığdırdığı "hayır ve hasenat" işleridir. Ş ağ ab H atun'un, kanaatim izce dikkat çeken ve övülmesi gereken yanı devlete, "sosyal d evlet" vasfını kazandırmasıdır^ Sözgelimi, halkın sağlık problem ini çözm ek için tam teşekküllü bir h astan e Bîmâristân" yaptırır; hekim lerin m aaşları da dahil olm ak üzere bütün masrafları kendi bütçesinden karşılar. Kurulan hastan ed e sad ece sağlık m eseleleri çözülmez, aynı zam anda burası bir bilim ve araştırm a mekezi olur; ünlü hekim ler buradan "icazet" alır. Bu vesileyle B ağdat, dönem in tıp ve bilim merkezi unvanını kazanır. Ş a ğ a b H atun, sosyal kalkınm ayı sa ğ ­ lam tem eller üzerine oturtm ak m aksadıyla m odern anlam da vakıf s is ­ tem ini kurarak sağlık ve bayındırlık işlerini diğer beldelere kadar

ulaş-(3) "Türkler'de kadın, tahta çıkamaz. Türk Tarihinde kadın hükümdarlar vardır ama, çoğu ya kocasının veya oğlunun adına tahta oturmuştur." (Y. Öztuna Tarih Soh­ betleri "Tarihte Kadınlar", 1988, s. 160) Öztuna'nın yargısının sınırlarını, Abbasi sarayına kadar uzatmak gdrekir. Sayın Öztuna'nın anılan yazısında, Kleopatra’nın yanında Şağab Hatun'un anılmasını da isterdik!...

(14)

tırmayı düşünür ve bunu büyük ölçüde gerçekleştirir. Nitekim çağdaş Arap tarihçisi İbn Hubban'ın" İlim ehli, ulem â, her yerde gelişti, itibarları arttı, B ağdad bu dönem de daha önceki dönem lere göre çok daha m am ur, çok daha m üreffeh ve yüce oldu" (s. 32) dem esi, Ş ağ ab Hatun'un, ne derecede iyiliksever ve akıllı bir idareci olduğunu belgeler. Diğer bazı Arap ta ­ rihçilerinin, kıskançlık ve hased duygusunun beslediği tavırla Şağab H atun'u eleştirmelerini, insafla bağdaştırm ak m üm kün değildir.

Ş ağ ab H atun'un Trajik Sonu

Devlet sorum luluğu ile insan sevgisi, Ş ağ ab H atun'un iki bariz vasfıdır. O bu iki özelliği, güzel bir şekilde şahsında birleştirmiş seçkin bir Türk anasıdır. Zulme ve şiddete başvurm adan devleti idare etm ek, herkesin kârı değildi. Hele o zam anlarda... Ş ağ ab H atun zoru başararak ülkesini, fanatik Arap önderlerinin saldırılarına karşı korum uş, halkına, m utluluk ve refah m eyvasını tarttırmıştır.

Halk için güzel ve hayırlı işler yapan, yap m aya çalışan idarecilerin et­ rafında fesat ve ihanet odağının boy gösterm esi, tarihin garib bir cilvesi olsa gerek! Bu garip cilveyi, trajik bir oyuna dönüştüren B rütüsler, belki de tarihin kendilerine biçtiği rolle, her zam an ve her yerde karşımıza çık­ mışlardır. Nitekim Ş ağ ab H atun'un karşısına da el-Kahir adında bir B rütüs çıkacak ve S ezar'ın acısını gölgede bırakan bir acıyı ona tattıracaktır: Zira Ş a ğ a b H atun, el-Kahir'in sa d ec e üvey annesi değil, aynı zam anda süt annesidir. el-Kahir, arasındaki bütün bağları koparıp, Ş a ğ a b H atun'un am ansız düşm anı kesilir; ona, akla gelm edik zulüm ve işkenceler yaptırır. el-Kahir'in, çok g eçm eden cezasını bulm ası bir şey ifade etm eyecektir: Önemli olan, Ş ağ ab H atun gibi dirayetli bir hüküm darın, el-Kahir'in iha­ netine m aruz kalıp, tarih sahnesinden çekilmesidir.

Yahya Kemâl, "tarih birazda kaza v e kaderden ibarettir" derken, haklı olsa gerek. Zira onu haklı-çıkaracak örnekler o kad ar çok ki... Bu ör­ neklerden biri de Ş a ğ a b H atun'dur: Onu, saygı ve rahm etle anm ak, he- pinnizin görevi olmalıdır. Özellikle kadınlarımızın (*).

(15)

İÇ İN D E K İL E R

B İR İN C İ B Ö L Ü M v

M Ü K A D D ES Ç EV RELER VE E SK İ H İLÂ FET (İLK ELERİN DE T Ü R K HA TUN LA RI

I. İLK DEVİRLERDE MÜBAREK ÇEVRE VE MEKANLARDA

TÜRK CARİYELERİ... .. : 28

1 - ÜLÜ PEYGAMBERLERE TAKDİM EDİLEN TÜRK CARİYELERİ..: 28

A- HZ. İBRAHİM VE KANTÜRA HATUN... : 28 a- Hz. İbrahim'in Hidayetine Ulaşan Yol... : 28

b- Hz. İbrahim 'in Aslı ve Haniflik Dinine Kısa Bir Bakış .;....: 29

c- Hz. İbrahim 'in Yaşadığı Ç e v r e ...: 30

B- KANTURA VE BENİ KANTURA KİMDİR? : 31

a- Tem el Kaynakların Görüşleri ve Kantura H a tu n ... : 31

b- Kantura Hatun ve Hz. İbrhim N esli : 33

c- Hz. P eygam ber'in Dilinde Beni K antura... : 34

C- Hz. SÜLEYMAN’A GÖNDERİLEN TÜRK CARİYESİ : 35

2- Hz. PEYGAMBERİN YAKIN ÇEVRESİNDE TÜRK HANIMLARI: 36

A- Hz, SÜMEYYE VE YÂSİR AİLESİ : 36

B- SÜMEYYE AİLESİNDEN RAİKA...: 37

II. EMEVİLER DEVRİNDE YENİ GELİŞMELER : 39

1- BÜHARA KELİMESİ KINIK HATÜN... : 3 9

A- KINIK HATUN'UN BÜHARA KELİMESİ OLMASI : 39

a- Emevilerin İktidar O lu ş u : 3 9

b- Kınık H atun'un Asıl Adı : 4 0

-B- KINIK HATUN'UN MELİKE OLMASI... : 41 a- Halk idaresinin İlginç Ö rn e ğ i...: 41 b- Kınık Hatun ve Ubeydullah b. Ziyad... :...: 42

(16)

c- Kınık Hatun ve Said b. O s m a n ... : 4 3

d- Kınık Hatun’un Ö lü m ü ... : 45

2- ARAPLARLA TÜRKLER ARASINDA İLK SIHRİYET BAĞLARI: 4 6 A- SIHRİYET BAĞININ İLK ÖRNEKLERİ : 46 a- O sm an b. Mesud et-Tem im i...: 46

b-Kuteybe b. Müslim ve Bir Türk a n a s ı : 4 6 c- Tuğşad; Buhara H üküm darı : 47 / B- KÂVüS ET-TÜRKİ'NİN CÜNEYDİN ANASI İLE EVLENMESİ: 4 8 III. TÜRK HATUNLARI HİLAFET ÜLKELERİNDE... : 49

1 - ABBASİLERİN İLK DEVİRLERİ VE TÜRK HATUNLARI... : 4 9 A- TÜRK HATUNLARININ GENEL KARAKTERİ... : 4 9 a- İbn-i Butlan Ne D iyor? : 50 b- Türk Kadınlarının Manevi Zenginliği... : 51

B- EL-MANSÜR VE SARAYINDAKİ CARİYELER...: 53

C- EL-MANSÜR VE SEMERKANT HÜKÜMDARININ KIZI... : 54

D- ÜSEYD B. FİZAR'IN TÜRK HAZAR HAKANININ KIZIYLA EVLENMESİ... : 56

E- HAZAR HAKANININ KIZI BAĞ D AD YOLUNDA... : 5 8 IV. ARİSTOKRAT TÜRK HÂTÛNLARININ HİLAFET CAMİASINDAKİ YENİ D EV Rİ... : 61

1 - MERACİL HATÜN TARİH SA HN ESİNDE... : 61

A- MERACİL HÂTÛN VE SARAYA GİDEN YOL... : 61

B- MERACİL HATÜN VE OĞLU EL-MEMÜN : 63 C- EL-MEMÜN’A AÇILAN HİLAFET YOLÜ... : 64

2- MARİDE HATÜN'ÜN ORTAYA Ç IK IŞI... : 65

A- MARİDE HATÜN VE YENİ ÇEHRE... : 65

B- HARUN ER-REŞİD VE MARİDE HATÜN... : 67

C- BİR ŞİİR VE ŞAİRİN DEĞERİ : 69 D- MARİDE HATÜN'ÜN ÖNEMLİ BİR HİZMETİ... : 70

a- Maride ve Şuca H atun... : 70 b- Maride H atun'un Ölüm ü ve Ç o c u k la rı... : 7 0

F . : 2 XVII

(17)

3- YENİ TÜRK KIZLARI HİLAFET MERKEZİNDE...: 71

A- EL-MÜNTASIM'IN YENİ İNSİYATİFİ... : 71

B- TÜRK VARLIĞININ YENİ TEMEL ÜNSÜRÜ TÜRK KIZLARI: 73 a- Türk Kızlarının B ağdad'a Getirilişi... : 73

b- El-Yakubi Ne D iyor?... : 74

C- EL-MÜTASIM'IN TARİHİ MİSYONU... : 75

a- Büyük Görevin Türklere Verilmesi... : 75

b- S am arra Türk Ş e h ri... : 76

c- Yeni Toplum un Dayandığı Tem el Ve T ü rk ç e ...: 77

4- TURUNCU HATÜN VE TÜRK AİLELERİNİN YENİDEN KAYNAŞMALARI... * : 80

Ar İKİ TÜRK GENERALİNİN ÇOCUKLARININ EVLENDİRİLMESİ : 80 a- El-M utasım'ın Yeni T e şe b b ü sle ri... : 80

b- Ö m eriy'e Sarayında Yapılan Büyük D ü ğ ü n ... : 82

c- Şair O lm ayan Halifenin Söylediği Coşkulu Ş iirler L ..: 82

d- Turuncu H atun'un Düğünü İle O rtaya Çıkan Yeni T a b lo .: 8 3 B- EL-MUTASIM'IN BAZI ÖZELLİKLERİ... :

83-a- Afşin'in Başına Gelen Talihsizlikler... : 83

b- El-M utasım'ın Saray H a y a tı... : 8 4 5- YENİ TOPLUMUN YAPISI TÜRKLER VE ARAPLAR:...: 85

A- YENİ TOPLUMDA TÜRKLERİN ÖZELLİKLERİ : 85

B- İKİ TOPLUM ARASINDAKİ SOSYAL MÜNASEBETLER : 8 6

C-YENİ DOKUSU İLE SAMARRA ŞEHRİ : 8 7

6- TÜRKLERİN GÖLGESİNDE EL-VÂSIK DEVRİ...: 8 9

. . .. /

V. ŞUCA HATÜN VE EL-MÜTEVEKKIL DEVRİNİN TÜRK

HATUNLARI AÇISINDAN ÖNEMİ : 92

1- BÜYÜK TÜRK ANASI ŞUCA HATÜN VE ŞEREF DOLU

HAYATI : 92

A- ŞUCA HATUN'UN TARİHİ GEÇMİŞİ : 92

a- El-Mütevekkil Devrinin Özellikleri : 92

(18)

c- Şuca Hatun'un Asıl Y urdu... : : 94

d- Şuca Hatun'un Aslı, Ailesi ve Yakın Ç ev resi... : 94

B- ŞUCA HÂTÛN HİLAFET SARAYLARINDA...: 96

C- ŞUCA HATUN VE EL-MUTASIM... : 98

D- ŞUCA ANANIN SOSYAL HAYATI... : 99

a- Şuca Hatun ve El-Mütevekkil'in Sünnet S e v g isi... : 99

b- Ş uca Hatun'un Yeni Saray H a y a tı...: 100

E- ŞUCA ANANIN MANEVİ HAYATI... : 101

a- Şuca Hatun ve El-Mütevekkil'in Sünnet S e v g isi... : 101

b- Şuca Hatun'un Dünyevi Zenginliği... : 102

c- Şuca H atun'un Hayır ve H asenatı... : 103

F- ŞUCA HATUN VE ÖLÜMÜ... : 105

2- EL-MCİTEVEKKİL'DEN SONRAKİ GELİŞMELER... : 107

A- HALİFE MÜTEVEKKİLİN ACIKLI SO N U ...: 107

B- İHTİLALİ ÖNLEMEK İSTEYEN BİR TÜRK KADINI...: 108

a- El-Mütevekkil'in Acıklı Ö lü m ü ... : 109

b- İhtilaller Devrinin B aşlam ası... : 110

C- OTAMIŞ ET-TÜRKİ'NİN BÜYÜK DÜĞÜN HAZIRÜĞI... : 111

D- EL-MÜTEVEKKİL’İN HAREM HAYATINA KISA BİR BAKIŞ: 113 E- EL-MAHBUBE VE BÜYÜK BO Ğ A ...: 114

VI. EL-MÜSTAİN DEVRİ VE GENEL YÖNLERİ İLE TÜRK HATÜNLARI : 116 1- YENİ SİYAsfGELİŞMELER KARŞISINDA TÜRK HATUNLARI: 116 A- EL-MUNTASIR VE EL-MÜSTAİNLE GELEN BÜYÜK OLAYLAR...: 116

a- El-Müstain Ve Türk K om utanları... : 116

b- El-M üstain'in Endişe Veren Yeni T u tu m u : 117

B- YENİ İHTİLAL HAZIRÜĞI VE BİR TÜRK KADINI : 118

a- Bağır ve Yeni İhtilal : 118

b- İhtilalin Karşısına Çıkan Bir Türk A n ası : 119

C- BAGİA'NIN ÖLÜMÜ İLE BAŞLAYAN YENİ KANU OLAYLAR: 121

a- Reşid'in Anası Suad H atun : 121

XIX

(19)

b- El-Müstain ve Türk Kızları...: 121

2- EL-MÜTEZ DEVRİNİN ENİ GÖRÜNTÜLERİ VE SÜAD HATÜN : 123 A- SÜAD HATUNUN BÜYÜK GÖREVİ... : 123

a- el-Müstain B ağdad Y o lu nd a... : 123

b- İbni T ab ataba'n ın İlginç Bir Rivayeti...: 124

B- VASİF’İN YENİ İNSİYATİFİ VE SU AD HATUN... : 124

a- Suad H atun'un Nüfuz ve Ş a h s iy e ti... : 124

b- el-Mutez'in Türk Generallerini A zletm esi... : 125

c- S uad H atun'un S aray Çevreleri İle T e m a s ı...: 126

d- Suad H atun'un Büyük B aşarısı. ,...„ ...: 126

e- el-M üeyyed'in H ap sed ilm esi...: 127

3- B ü DEVRİN BAZI ÖNEMLİ TÜRK DÜĞÜNLERİ... : 127

A- CUMA HATUNUN TÜRK KOMUTAN SALİHLE EVLENMESİ : 127 B- VASİF'İN KIZININ SELEM B. HAKANLA EVLENMESİ...: 129

a- Büyük Hakan A ilesi ... : 129

b- Ü m m ü'l-Fazl'ın T acibek et-Türki'nin Oğlu ile E v le n m e si: 130 C- EL-MÜHTEDİ BİLLAH VE ÜMMÜL-FAZL HATUN...: 130

a- Salih'in Kesik B aşı Ü m m ü'l-Fazl'ın Ö n ü n d e ... : 130

4- EL-MÜTEMED ALELLAH VEYA EL-MÜVAFFAK DEVRİ...: 133

VII. EL-MÜTEZİD BİLLAH VE HİLAFET SARAYLARINDA TÜRK HATUNLARI - ÇİÇEK HATÜN - KATRÜN - NEDA HATÜN...: 136

1- ÇİÇEK HATÜN : 136 A- EL-MUTEZİD BİLLAH'IN HALİFE OLMASI... : 1 3 6 B- ÇİÇEK HATUN HİLAFET SARAYLARINDA...: 137

a- Çiçek Hatun Kimdir?... : 137

b- Şiire Konu O lan G üzelliği....,... / . ... : 13 8 C- KÜÇÜK ALİ İLE BAŞLAYAN BÜYÜK OLAYLAR... : 139

2- TOLONİLER NİL KIYILARINDA... : 141

A- TOLON VE OĞLU AHMED TARİH SAHNESİNDE...: 141

a- Tolon Hilafet C am iasın d a...: 141

b- A hm ed b. T olon...: 142

c- Ahm ed b. Tolon Mısır V alisi... : 143

(20)

d- A hm ed b. Tolon'un K arekteri... : 143

3- TOLONİLER VE ABBASİ HİLAFETİ : 144 A- HÜMARAVEYH TARİH SAHNESİNDE... : 144

a- H um araveyh'in Yeni Politika A ra y ışı : 144 b- el-Mutazıd; Bağdad-Mısır İlişkileri... : 145

B- MISIR ELÇİSİ EL-CESSAS BAĞDAD’T A ... : 146

a- İlk T em aslar : 146

b- Halifenin Beklenmedik C e v a b ı...!.: 147

4- ASRIN DÜĞÜNÜ VE KATRÜ'N-NEDA H A T Ü N ...: 148

A- DÜĞÜN HAZIRLIKLARININ BAŞLAMASI... : 148

a- Söz Kesimi ve N ikah : 148 b- Kimsenin Görüp İşitmediği Ç ey izler... : 149

B- KATRÜ'N-NEDA BAĞDAD YOLÜNDA...: 150

a- Gelinin U ğu rlan m ası...: 150

b- K atru'n-N eda’nın B ağdad'a G elişi...: 151

C- BAĞDAD'TA YAPILAN MUHTEŞEM TÜRK DÜĞÜNÜ : 151 a- Düğün A la y ı... : 151

b- Halifenin Büyük Sıkıntısı...: 152

c- Türk Kızının Halifeyi Ş aşırtm ası...: 152

d- Şairlere Konu Olan M utluluk... : 153

5- KATRÜ’N-NEDA HİLAFET SARAYLARINDA... : 154

A- KATRÜ'N-NEDA'NIN SARAY HAYATINDAN ÇİZGİLER....: 154

a- Halifeye İlginç S evgisi... : 154

b- SözlerirDarb-ı Mesel Olan Türk Kızı... : 155

B- KATRÜ'N-NEDA'NIN BÜYÜK ZEKASI...: 156

a- Halifeyi Şaşırtan Sezgi G ü c ü ... : 156

b- H um araveyh'in Ölümü ve Tolonilerin Yıkılışı : 158 C- KATRÜ'N-NEDA HATUNUN VEFATI... : 159

6- EL-MÜTAZIDTN ÖLÜMÜ VE ŞA HSİYETİ... .: 160

(21)

İK İN C İ B Ö L Ü M

A B B A S İ H İLÂ FETİN E YÖN V EREN BÜYÜK TÜ RK A N A S I Ş A Ğ A B HATÜN

I. ÜMÜMİ YÖNLERİ İLE ŞAĞAB HATÜN VE YAKIN ÇEVRESİ : 164

GİRİŞ; ŞAĞAB HATÜN VE ABBASİ HİLAFETİNDEKİ YERİNİN

GENEL BİR DEĞERLENDİRİLMESİ ...: 164

1- ŞAĞAB HATÜN HİLAFET ÇEVRELERİNDE ...: 170

. A- ŞAĞAB HATÜN'ÜN TÜRKLÜĞÜ... : 170

B- ŞAĞAB HATÜN'ÜN AİLESİ VE YAKIN ÇEVRESİ : 171

a- Garibü'l-Hâl (Dayı G arib)...f...: 172 b- Harun b. G arib ...: 173

C- ŞAĞAB HATÜNÜN CARİYE ÖLÜŞÜ : 174

2- ŞAĞAB HATÜN HİLAFET SARAYLARINDA... : 175

A- HİLÂFETSARAYLARININ YENİ GÖZDESİ : 175

a- Ş ağ ab Hatun ve el-Müktedirin Halife O lu ş u ... : 176 b- Ş ağ ab H atun'un İktidara G elm esi... : 177

B- ŞAĞAB HATÜN'ÜN SİYASİ GÜCÜ VE OTORİTESİ : 178

C- ŞAĞAB HATÜN-KIN1K HATÜN BENZETMESİ : 179

II. ABBASİ HİLÂFETİNDE ŞAĞAB HATÜNLA BAŞLAYAN YENİ

KADINLAR DÖNEMİ : 180

1- ŞAĞAB HATÜN VE YAKIN ÇEVRESİNDE BÜLÜNAN

ETKİLİ HANIMLAR : 180

A- TEYZE HATÜN : 180

B- ŞAĞAB HATÜN VE .EL- K A H RAMAN E HANIMLAR : 181

a- el-K ahram ane Ne D em ek tir? : 182

b- Ş ağab Hatun ve el-Kahram anelik M ak am ı : 182

2- B ü DÖNEMİN AKTİF HANIMLARI : 183

A- EL-KAHRAMANE FATIMA HANİM : 183

B- EL-KAHRAMANE ÜMMÜ MÜSA HANIM : 183

(22)

3- ŞAĞAB HATÜN VE TÜRK KIZLARININ DÜĞÜNÜ...: 185

A- TÜRK AİLELER ARASINDAKİ YENİ İLİŞKİLER : 185

B- BÜYÜK DÜĞÜN VE ŞAĞAB HATÜN *. : 186

C- DÜĞÜN ALAYI VE HEDİYELER : 187

4- EL-KAHRAMANE SEMMEL HANIM...: 188 A- SEMMEL HANIMIN İLK YILLARI... : 188 B- SEMMEL HANIM VE DİVANÜ'L-MEZALİM BAŞKANLIĞI ..: 189

C- DİVANÜ'L-MEZALİM N ED İR? : 190

D- SEMMEL HANIM YENİ GÖREVİ BAŞINDA : 192

a- ü lem a ve Halkın P ro te sto su : 193

b- Halkın Y ararlan m ası : 193

E- EL-KAHRAMANE SEMMEL HANIMIN ÖLÜMÜ : 194

5- EL-KAHRAMANE ZEYDAN HANIM ... : 195

III. ŞAĞAB HATÜN'ÜN KÜLLİ HAYIR HİZMETLERİ : 196

1- BİMARİSTAN-I (İMMÜL-MÜKTEDİR VEYA ŞAĞAB HATÜN

. H A STA N ESİ... : 197

A- HASTANE BAŞHEKİMİ SİNAN B. SABİT... :• 197

B- HASTANENİN MASRAFLARI : 198

C- EL-MÜKTEDİR HASTANESİ : 199

2- KÜTSAL BELDELERE YAPTIĞI HAYIRLAR:

CAMİLER S ü YOLLARI : 2 0 0

3- ŞAĞAB HATÜN VAKIFLARI... : 2 02

A- ŞAĞAB HATÜN'ÜN MALVARLIĞI : 2 02

B- ŞAĞAB HATÜN'ÜN VAKFI : 2 03

IV. ŞAĞAB HATÜN'ÜN HİLAFET CAMİASINDAKİ İDARİ

ŞAHSİYETİ...: 2 05 1- ŞAĞAB HATÜN’ÜN SALTANAT YILLARI...: 20 5 A- ŞAĞAB HATÜN VEjfeAZl VEZİRLER...: 20 5 B- ALİ B. İSA ŞAĞAB HATÜN'A YAZDIĞI ARIZA; DİLEKÇE .: 2 0 6

(23)

2- ŞAĞAB HATÜN VE KARMATİLER... : 2 0 8 A- HİLÂFET DÜNYASINDA KOPAN YENİ FİTNE...: 2 0 8

a- Karmatiler Nasıl O rtaya Çıkmıştır, Bunlar K im lerdir? : 2 0 9

b- Karmatiler D evleti...: 2 0 9 c- Karmatiler B ağdad Ö nlerinde... : 2 1 0 B- ŞAĞAB HATÜN'ÜN ORDÜYA SAĞLADIĞI BÜYÜK DESTEK: 211 a- Ş a ğ a b Hatun ve Karmatilerin S o n u ...: 2 1 2 b- Karmati Olayının Kısaca Askeri Bakım dan

D eğerlendirilm esi...: 2 1 3 c- el-M uktedir'in Başarısızlığının S e b e p le ri... : 2 1 3 3- ŞAĞAB HATÜN İÇİN SANCIU YILLARIN BAŞLAMASI...: 2 1 4

A- MÜNİS EL-HADİMLE BAŞLAYAN OLAYLAR . : 2 1 4

a- Münis el-Hadimin D arbe T eşeb b ü sü ... : 2 1 5 b- el-M uktedir ve Ş a ğ a b H atun'un H apsedilm eleri... : 2 1 5 B- EL-MÜKTEDİR VE ŞAĞAB HATÜN TEKRAR İKTİDARDA : 2 1 6 4- GELİYORÜM DİYEN İHTİLÂL VE EL-MÜKTEDİR... : 2 1 8 A- EL-MÜKTEDİRLE MÜNİS KARŞI KARŞIYA GELİYOR...: 2 1 9 B- EL-MÜKTEDİR’İN FECİ ÖLÜMÜ... : 2 2 0 C- MÜNİS EL-HAMİD’İN DÜYDÜĞÜ BÜYÜK ÜZÜNTÜ... : 221 5- ŞAĞAB HATÜN'ÜN İŞKENCE VE ÖLÜM YILLARI...: 2 2 2 A- EL-KÂHİRİN HALİFE ÖLÜŞÜ... : 2 2 2

B- ŞAĞAB HATÜN'ÜN HASTALIĞI ... : 2 2 4

C- ŞAĞAB HATÜN'ÜN İTİRAFA ZORLANMASI... : 2 2 4 D- ŞAĞAB HATÜN'A YAPILAN AĞIR İŞKENCELER... : 2 2 5 6- ŞAĞAB HATÜN'ÜN^VAKIF MALLARINA EL K O N U L M A S I 2 2 7

A- VAKIF MALLARININ DEVRİ İÇİN YAPILAN BASKI : 2 2 7

B- EL-KÂHİR'İN İĞRENÇ TERTİBİ... : 2 2 9 C- EL-MÜKTEDİR VE YAKINLARININ MALLARININ

MÜSADERESİ... : 2 3 0

D- ŞAĞAB HATÜN'ÜN SON GÜNLERİ VE ÖLÜMÜ : 2 3 0

(24)

V. ŞAĞAB HATÜN VE EL-KÂHİR TARİH YARGISINDA : 2 3 3

1- EL-KÂHİR'İN GEÇMİŞİ VE ŞAĞAB HATÜN : 2 3 3

A- EL-KÂHİR’İN İLK ÇOCUKLUK YILLARI VE ŞAĞAB HATUN: 233

B- ÂSİ EL-KÂHİR VE ŞAĞAB HATUN AİLESİ : 2 3 4

C- EL-KÂHİR'İN KAREKTERİ VE ŞAĞAB HATUN... : 2 3 4

D- TARİH’İN ACI İNTİKAMI : 2 3 5

2- KISACA EL-KÂHİR’İN HİLAFETİ VE S O N Ü : 2 3 6

A- MÜNİS VE BALIK'IN KATLEDİLMESİ... : 2 3 6

B- EL-KÂHİR'İN HİLAFETTEN DÜŞÜRÜLMESİ : 2 3 7

a- el-Kârih'in Uğursuz G ünleri : 2 37

b- el-Kâhir; B ağdad Sokaklarında Bir D ilenci... : 2 3 8 3- ŞAĞAB HATÜN VE EL-MÜKTEDİRE YAPILAN TENKİTLER : 2 3 9

A- KLASİK TARİHÇİLER NE DİYOR *... : 2 3 9

B- MADOLYONUN ÖBÜR YÖNÜ : 2 4 0

C- EL-MUKTEDİR'İN GERÇEK DURUMU VE İSLÂM

TARİHÇİLERİ... : 241 4- ÇAĞDAŞ YAZARLAR VE ŞAĞAB H A TÜN ... : 2 43 A- EL-HUDRİ BEK NE DİYOR?... : 2 43 B- TÜRKLER NİÇİN TENKİD EDİLİYOR-... : 2 4 4 5- ŞAĞAB HATÜN...: 2 4 6 •SO N Ü Ç:...: 2 4 9

EK: 1. : : 251

SEÇİLMİŞ BİBLİYOGRAFYA ...: 2 5 2

(25)

BİRİNCİ BÖLÜM

MUKADDES ÇEVRELER

VE

ESKİ HİLÂFET ÜLKELERİNDE

(26)

İLK DEVİRLERDE MÜBAREK ÇEVRE VE

M EKANLARDA TÜRK CARİYELERİ

1- ULU PEYGAMBERLERE TAKDİM EDİLEN TÜRK CARİYELERİ

A - H z. İBRAHİM VE KANTCIRA HÂTÛN a - H z. İb ra h im 'in H id a y e tin e U la ş a n Yol ,

Ş u bir g e rç e k tir ki hayırlı n e sille r a r a s ın d a z ik re d eb ilec e ğ im iz şerefli T ü rk H a tu n la rın ın m u k a d d e s b e ld e le r ve O r ta D o ğ u d a k i ilk z u h u ru in sa n lığ ın k e n d in i id ra k ettiğ i ilk ç a ğ la r ilk p e y g a m b e rle r d e v rin e k a d a r u z a n m a k ta d ır. Bu h u s u s ta in sa n lık v e O r ta D oğu ta rih in in k a ra n lık sa y fa la rın ı k arıştırd ığ ım ız z a m a n k a rşım ız a ç ık a n ilk isim K a n tu ra H a tu n a d ın d a k i b ir T ü rk H a k a n ın ın kızıdır.

K a n tu ra H a tu n , H z. İb ra h im 'in n ü b ü v v e t v e risaleti,

P e y g a m b e rliğ in in ş ö h re ti, T ü rk y u rtla rın a u la ş tık ta n s o n ra , T ü rk H a k a n ı ta ra fın d a n bu P e y g a m b e r e ta k d im e d ilm iş, b ö y le c e Hz. İ b ra h im 'in "H anifliği" T ü rk y u rtla rın a d o ğ ru ulu bir yol b u lm u ştu r. Hz. İb ra h im 'in dini o la n H anifliğin bir ç.ok ilkelerinin h e m d e ş a ş ıla c a k b ir ta rz d a " G ö k T a n rı" in a n c ın d a b u lu n m a s ı, b u tev h id m a y a s ın ın k â d im T ü rk le rd e H z. İb ra h im le d o laylı y o lla rd a n te m a s a g e ç e n d e s ta n la r d ev ri T ü rk H a k a n la rı d ö n e m in d e b a ş la m ış ve K a n tu ra H a tu n la d a h a d a g e liş m iş o lu y o rd u (1 ).

(1) Hz. İbrahim, Haniflik, Hanifliğin Gök-Tanrı inancı ile ilişkileri, Zülkarneynin Türk­ lerle temasları vb. konularda yavaş yavaş ciddi araştırmalar başlamıştır. Geniş bilgi için bkz; Kuzgun, Ş. Hz. İbrahim ve Haniflik, Ankara, 1987, Ekincikli. M. Türk İnanç ve Dini Hayatının Tarihi Seyri, TDA Dergisi, Sy. 74, Ekim 1991, s. 28-46, Eliade, M. Orta Asya ve Kuzey Kavimlerinde Semavi Tanrılar, çev. H. Güngör, E.Ü.I.F. Dergisi, 1948. Kuzgun, Ş. Kur'an-ı Kerimde Zülkarneyn Meselesi, Er- ciyes Dergisi, s. 48, Kayseri, 1982.

(27)

Kantura Hatun, O n u n s o y u n d a n g e le n m ü b a r e k Hz. İbrahim

n esli Hz. İb ra h im 'in Haniflik dinini p r e n s ip te k a b u l e d e n T ü rk

H akanlığı d a h a a ç ık bir ifad e ile Türkler, Hz. P e y g a m b e rin diliyle

"Kantura Oğulları" İsla m ü m m e tin e b ir m e s a j v e bir P e y g a m b e r

teb şiri o la ra k verilm iştir. N e ilginçtirki; Hz. İbrahim'in bu ağ ır

iş k e n c e ve e z iy e t a ltın d a te v h id a ğ a c ın ı diktiği Anadolu to p ra k la rın a

d a h a s o n ra la rı te k r a r o n ların s o y u n d a n g e le n b u c ih a n g ir Türklerin

g ö lg esi d ü ş m ü ş v e b u c ih a n g ir T ü rk le r s a y e s in d e b u g e n iş to p ra k la r dil, din, ırk b a k ım ın d a n bir b irin d e n farklı bir. ç ö k kavrriin a sırla rc a b e ra b e r y a ş a d ık la h bir v a ta n v e a ltın d a g ö lg e le n d ik le ri u lu bir ç ın a r o lm u ştu r.

b- Hz. İbrahim'in Aslı ve Haniflik Dinine Kısa Bir Bakış

Bilindiği gibi Hz. İbrahim, Kuran-ı Kerimde zikri g e ç e n bir ç o k

h a k p e y g a m b e rin a k s in e Yahudi ırkına m e n s u p o lm a y a n ve fa k a t

İbrani ta rih v e k ü ltü r h a m û le s in e m â l e d ilm iş, k e n d is in e Kuran'ın

ifa d e sin e g ö re "Suhuf" d in v e şe ria tin in e s a s ın ı ifad e e d e n bir nevi

yazılı b e lg e le r v erilm iş, b ü y ü k , ulu ve y ü c e bir P e y g a m b e rd ir. O n u n

dininin asıl k a re k te ri, şiarı, "Haniflik" idi (2 ). O b u y ö n ü y le

P e y g a m b e r ü m m e tin in bir "Baba" m isa li e n g üzel ö rn e ğ i o lm u ştu r.

N itekim Kuranı Kerimde m ü s lü m a n la ra h ita b e n ; "milletinizin

babası İbrahimin Hanif dinine uyun bundan önce de size müslüman adını veren odur" d e n ilm e k te d ir (3 ).

Hz. lb ra h im 'in rg e rç e k b a b a s ı Tarah y a n i "Azer" a n a s ı ise "Üşa"

(Ousha) d ır (4 ). A şa ğ ı M e z o p o ta m y a 'n ın el-CIbeyd -ile Eridu

a ra s ın d a v e Fırat n e h ri k e n a rın d a k u ru lm u ş o la n e sk i K eld ahların

"CIr" ş e h rin d e d ü n y a y a g e lm iştir (5 ).

el-Makdisi ise , Hz. İbrahim'in Küfe y a k ın la rın d a "Kusarabba" (2) Kur'an-ı Kerim, el-Bakara, 135. Âli-imran, 6, el-Enam, 161. en-Nuh, 120. (3) el-Hac, s. 78.

(4) The Holy Bible, Genesis, p. 17. Cme, İ. Semahaddin, İbrahim Peygamber ve Nemrud, İslâm (Aylık dergi) sy. 77, Şubat 1964.

(28)

denilen bir köyde dünyaya geldiğini ve buradan da H arran'a gittiğini kaydetm ektedir (6). O ysa Fırat ve Dicle nehrinin suladığı bu bereketli topraklara çok daha önceleri Süm erler gelip yerleşmişlerdi. Çivi yazısını kullanan ve buralarda büyük bir m edeniyetin öncülüğünü yapan Sümerlerin, yeni yapılan bir çok araştırm alar, Asyah bir kavim bir Türk kavm i olduğunu ortaya koym aktadır. Bunun en önemli delili ise eski Süm erlerin dili ile Türkçe arasında üstelik yazıya geçm iş inanılmaz derecedeki benzerlik bundan da öte bir çok Türkçe kelimenin bulunm asıdır (7).

Bu bakım dan Hz. İbrahim ve N em rud Jıakkında çok ciddi araştırm alarda bulunan İ.S. Cem aynen şöyle dem ektedir: "Hz. İbrahim , M ezopotam yada zuhur e tm iş ve kan itibariyle tam am en S üm er Türklerine m en su p bir Hak Peygam berdir. Yahudi ırkı ile en ufak bir şekilde dahi o lsa bir m ü n aseb eti yoktur. Yahudi ırkı, Hz. İbrahim den bir asır sonra m eydana çıkm ıştır" (8). Nitekim Kuran-ı Kerim de de Hz. İbrahim ’in -ne bir Yahudi ve ne de bir N asrani olmadığı, çok kesin bir şekilde vurgulanm aktadır (9).

c- Hz. İbrahim 'in Yaşadığı Çevre:

Putperestliğin ifıadına yaygın ve buna bağlı dini inanç, yani müşrikliğin tahm inlerin üstünde güçlü ve bir krallar dini olduğu bir devirde ve toplum da dünyaya gelen ve bu atm osferde büyüyen gelişen İbrahim, ne hayrettir ki, beklenilenin aksine bir "aya", bir "yıldıza", bir de ışığı ile dünyayı aydınlatan "güneşe" bakm ış kâinat

(6) el-Makdisi. el-Bedü ve't-Târih, Paris 1903, III. s. 51.

(7) Bu konularda geniş bilgi için bkz. Balkan K. Eski Ön Asyadaki Kut Halkının Dili ile Eski Türkçe arasındaki Benzerlik, Erdem, VI. sy. 16 Ocak 190 s. I-66. Lend- berg, B. Önasya Kadim’Tarihinin Meseleleri, Ankara. 1943, Hommel. F. Zwel- hundert Sümeero Türkisahe Wörtvergliehungen, Munchen. 1915, Bilgiç, E. Sümerlerin Tarih Kültür ve Medeniyetleri, Atatürk'ün 100. Doğum Yılına Ar- rrıağan Dergisi, DTCF, Ankara, 1982, Oransay, B.S. Sümer Çin ve Türk İlişkileri, Önasya Mecmuası Sy. 55. Mart 1970, s. 17-22, Bayram S. Kaynaklara Göre Güney Doğu Anadoluda Prote Türk İzleri, TDA, sy. 62. Ekim, 1989, s. 9.118, Memiş E. M.Ö. Bin Yılda Anadoluda Türkler, TDA. sy. 53, Nisan 1988, s. 35-56. (8) Cem. I. S. İslâm Mecmuası, s. 80, Mayıs, 1964, s. 254.

(29)

kitabını okum uş ve kendi benliğinde Allah'ı bulm uş kendi kendine O nun varlığına ve birliğine inanır hale gelmiştir. Gönlündeki putu kendi irade ve m u h ak em e gücüyle yok eden Hz. İbrahim, daha sonra toplum daki putları bu defa kendi eliyle baltası ile kıracak ve insanları yüce Mevla'nın birliğine çağıracaktır.

O, böyle Hz. Peygam ber'in Hira m ağarasını andıran köklü bir istihaleden sonra, çevresine ve belki zam anında ulaşabildiği kadar bütün coğrafi bölgelere "Peygam ber" olarak gönderilmiş ve bu uğurda verdiği çetin m ücadelelerle Peygam berler tarihinde -çok az kimseye- nasip olan yeni bir çığır açm ıştır. O nun putperestliğin böylesine revaçta ve bir nevi aristokratlar dini olduğu bir asırda ortaya çıkm ası, tevhid inancını yeniden inşa için gönderilmesi, cehennem i bir tebliğ ve irşad hayatı bu uğurda ateşlere atılıncaya kadar varan üstelik insanın fiziki dayanm a gücünün çok üstündeki korkunç işkence, elem ve ızdıraplara uğram ası dolayısı ile yuFdunu yuvasını terkederek eski Filistin, Mısır ve halta H icaz'a kadar uzanan çileli yolculuğu bizim konum uzun dışındadır (10). Bu bakım dan burada onun sadece sosyal hatta ailevi hayatının bazı önemli varyantları üzerinde durulacak ve konum uzun esasını teşkil eden bazı olayların kendi şartları içinde bir değerlendirilmesi yapılacaktır.

B- KANTCJRA VE BENİ KANTCIRA KİMDİR? f

a- Temel Kaynakların Görüşleri ye K antura H atun:

Bilindiği gibi, Hz. İbrahim, bereketli uzun bir öm ür yaşamıştır. İbni Cerir, O nun bir rivayete göre yüzyetm iş beş, diğer bir rivayete göre ise ikiyüz sen e yaşam ış olduğunu kaydetm ektedir (11). O, bu uzun yaşayışı sırasında bir çok kadınla evlenm iş ve onlardan

(10) et-Taberi, Tarihu'l-Umemi ve'l-Mülük, Tah. M.E. İbrahim, Beyrut, 1967, i. s. 308, 309. 310, 311. Verdi, Tetimmetü’l-Muhtasar fi Ahbari'l-Beşer, Tah. A.R. el-Bedravi. Beyrut, 1980, s. 24-25.

(11) The Hloy Bible, Genesis, P. 28. et-Taberi, I. 312, ed-Diyar, Bekiri, Tarihu'l-Hamis, Mısır, 128, I. s. 127, el-verdi, s. 25.

(30)

Halilullah'ın zürriyyetini devam ettirecek bir çok erkek evladı dünyaya gelmiştir. Tem el kaynaklarda bunların üç tane oluğu kaydedilm ektedir. Bu hanım lardan birisi H âcer; İsm ail'in anası, diğeri S a ra ; İshak'ın anası, bir üçüncüsü ise K anturadır ki, bizimde asıl üzerinde durm ak istediğimiz de işte bu Türk prensesidir.

İbni Cerir de dahil bazı İslami kaynaklar, K antura ile ilgili rivayetlerinde onun aslen A rap soyundan M aktur'un kızı olduğunu kaydetm işlerdir (12). G erçekte tem el kaynakların K antura veya K antura O ğullan" hakkındaki rivayetleri Ahdi K adim 'de geçen bir rivayete dayanm aktadır. O rada aynen şöyle denilmektedir:

"İbrahim bir kere d aha evlendi Onun adı K e-tu-rah idi" (13). Görüldüğü gibi burada O nun Arap asıllı olduğuna dair en ufak bir telmih bile yoktur. O ysa İbnü'l-İbri, K antura'nın hiç bir tereddüte yer verilm iyecek bir şekilde Türk hakanının kızı bir Türk prensesi olduğunu kaydetm ektedir (14).

Diğer taraftan Hz. Peygam ber'in Türkleri k asted erek bir çok hadislerinde K antura O ğullanndan bahsetm esi, onların mülk ve saltanatı m utlaka Arapların elinden alacağını beyan buyurm ası (15) ve Onun bu beyanlarının bir gerçek olm ası, hem Ahdi Kadim, hem de İbnü'l-İbri gibi d ah a bir çok yazarların K antura'nın bir Türk P ren sesi olduğu yolundaki rivayetlerini bütün açıklığıyla doğrulam aktadır.

Bir itibarla, İbni Cerir, İbni M uhabber gibi daha bir kısım m üslüm an yazarların K antura H atunu, Hz. P eygam ber ve Ahdi Kadim'in aksine A raplardan M aktur (16) veya Kenanilerden

(12) et-Taberi, I. s. 309, 311.

(13) The Holy Bible, P. 23. "...Then again Abraham took a Wife and her name Was Ke-türah.

(14) İbnü'l-İbri, Tarihu Muhtasaru'd-Düvei, Beyrut, s. 14.

(15) Kitapçı, Z. Hz. Peygamber'in Hadislerinde Türk Varlığı, İstanbul, 1989, s. 263. vd.

(31)

Yaktir'in kızı olarak takdim ve beyan etm elerinin (1 7 )’ bir aslı ve esası olm am ası gerekm ektedir. Büyük Arap edibi.el-Câhız da aynı zafiyeti gösterm iştir. O da K antura'yı K ahtanilerden M eftun'un kızı olduğunu beyan etm ektedir.

el-Câhız bu hu su sta daha da ileri giderek şöyle dem ektedir: "K ahtanilerden olan bir kim senin soyu bizim anam ızın soyundan da şereflidir." dem esinin sebebi işte bu K anturanın aslının A raplardan olm asıdır" (18). Mamafih gerek Hz. Peygam ber'in bir kısım hadisleri, gerek tem el İslami kaynaklarda K antura Oğulları hakkındaki bizim bu açıklam alarım ızın dışında daha iyimser ve atak beyanlarda bulunanlarda olm uştur. Bu iddialar arasında K antura'nın Hz. İbrahim 'in k a n sı değil de bir erkek, h atta Türk ırkının en büyük atası olduğunu savunanlar da vardır. K atura, kelimesinin ise, "Han-Tûran" yani Türk H akam kelimesinin bozulmuş şekli olduğu dahi ileri sürülm üştür (19).

b- K antura H âtûn ve Hz. İbrahim Nesli:

Hz. İbrahim 'in K antura H atu n 'd an Zim ran, Y aksan, Madün, Madyan, Esbuk ve Ş uh olm ak üzere altı erkek evladı dünyaya gelmiştir (20). Hz.. İbrahim bunlardan Y aksan M ekkeye, M adun ve M adyan, Arz-i Medyerı'e., diğerlerini ise, onların yer yüzünün en hayırlı kimseleri ve "dünyanın hüküm darı olm alan için" bir çok hayırlı dualar ederek Doğu cihetine belki büyük cedlerinin yanm a göndermiştir. Onlâr aile ve çocukları ile birlikte H orasan (Doğu ülkeleri) gelmişler, buralara yerleşm işler ve hüküm darlarına da İbni Cerir'in rivayetine göre "Hakan" adını verm işlerdir (21). el-Cahız'a göre işte Hz. İbrahim 'in bu altı oğlundan dördü H o rasan 'a gelip

(17) et-Taberi, I. s. 309, İbni Habib, M.K. el-Muhabber, Haydarabad, 1942, s. 394, Tarihu'l-Hamis, I. s. 130, İbni Hasul, Tafdilü'l-Etrak, Belleten, IV. no. 13, Ankara, 1940, s. 14-15.

(18) el-Cahız, Fezaiiü'l-Etrak, I. s. 75.

(19) Remzi, M.M. Telfiku'l-Ahbar, I. s. 22, Danişmand, İ. Türklük ve Müslümanlık, İstanbul, 1959, s. 141.

(20) The Holy Bible, P. 28, et-Taberi, I. s. 311. (21) et-Taberi, I. 311, Kirş, ibni Saad, Tabakat, I. s. 48.

(32)

yerleşm iş ve bunların soyundan "H orasan Türkleri" m eydana gelmiştir (22). Böylece H orasan Türklüğünün temeli ta Hz. İbrahim zam anında atılm ış oluyordu.

c- Hz. P eygam ber'in Dilinde Beni K antura:

Evet, kökü tarihin ilk devirlerine kadar dayanan bu Kantura H âtûn ve O nun soyundan gelenler yani, "K antura Oğullan" daha açık bir ifade ile bütün Türk varlığı Hz. Peygam ber'in dilinde yeni bir m ana ve m efhum kazanm ıştır. İbrahim Halilullah'ın m übarek ellerini sem ay a kaldırarak yer yüzüne hakim olmaları için dua ettiği bu insanlar için Hz. P eygam ber de avuçlarını açm ış, sanki, Hz. İbrahim 'in duasını teyit ve m akbuliyetini tebşir edercesine Kantura oğullanndan bahsetm iş, m ülk ve saltanatın onların ellerine geçeceğini beyan buyurm uşlardır. Bu hu su sta pek çok hadisler vardır. A ncak burada, bir fikir verm esi bakım ından onların sadece bir iki tanesinin zikredilmesiyle iktifa edilecektir. Bunlardan birinde Hz. Peygam ber şöyle buyurm aktadır:

c d j n h ı ): «ûtLo «dJl

J j l ö p * ‘

, (pl l > ü _ > f i <UI

"Türkler size dokunm adıkça siz de onlara sakın dokunmayınız. Zira K antura O ğullan soyundan gelen (bu Türkler) Allahın üm m etim e verdiği m ülk ve sa lta n a tı onların elinden m utlaka çekip alacaklardır (23).

Bu konu ile ilgili Hz. Peygam berin bir diğer hadisi de şudur;

* > • ^ ■» * » /• • • t -1^) J U ‘ı C I u J L J û j h^^ûLnJ I ^ J J I £ <ÜJ I ,V I,r O j * 53 -* -* f-i* (JLS< ; CUJUû ? * 5 L U J U ^ L İ 9 * 9 Jl ' *• } ' f « t | »l .1 4T I (22) el-Cahiz, Fezailü’l-Etrak, I. s. 74.

(23) es-Suyuti, el-Camiussağir, 121 b. 122 b. Ayrıca bkz. eı-uahız, ı-ıııafet Or­ dusunun Menkıbeleri çevr. R. Şeşen s. 65.

(33)

Abdullah b. Amr b. el-Asdan rivayet edildiğine göre bir defasında Hz. Peygamber;

"Pek yakında Kantura Oğullan sizi Irak topraklarından sürüp çıkaracaklardır" buyurmuşlardı. Bunun üzerine ben efe;

"Bundan sonra tekrar Irak'a dönecekmiyiz? dedim. O da bana;

"-Bunu arzu ediyormusunuz?" diye sordu. Ben de Evet dedim. O zaman O da;

'-'-Sonra döneceksiniz. Orada sizin gönül rahatlığı ile yaşayacağınız bir hayatınız olacaktır," buyurmuşlardır (24).

C- Hz. SÜLEYMANA GÖNDERİLEN TÜRK CARİYESİ

Türk Hâtunlannın İlahi çevre ve Peygamber muhitlerinde görünmeleri daha sonraki devirlerde de devam etmiştir. Bunun en ilginç misallerinden biri de kendisine mülk ve saltanat verilen meşhur İbrâni Peygamberi Hz. Süleyman ve onun sarayındaki bir Türk prensesidir. Nitekim el-Halidiyyeyn'in Kitabü't-Tuhuf ve'I-Hedaya adındaki değerli eserinde belirttiğine göre;

"Mülk ve saltanatıyla pek meşhur olan Hz. Süleyman'a bir günde bir biri ile uzaktan ve yakından pek fazla ilgisi bulunmayan ve âdeta zıt olan sejdz hediyye birden takdim edilmişti. Ona Hind hükümdarı; bir fil, Türk hükümdarı; b ir Türk p ren sesi, Arap Meliki; bir at, Çin hükümdarı çok kıymetli bir m üceoher, Rum Meliki,

kalın ipek b ir atlası hediye olarak göndermişti. Hz. Süleyman bu

hediyeleri kabul etm iş ve bir birine zıt bu kıymetli hediyeleri ona gönderen ve onun elinde toplıyan Cenab-ı Hakka sonsuz hamd ve şükürler etmiştir (25).

(24) K. el-Fiten, 122 b. 123a. ibni Ebî Şeybe el-Musannef, Murat Molla Kütüphanesi, nr. 600, VII, 216b.

(25) Ebi Bekr M. ve Ebi Osman Said ibney Haşim el-Halidiyyeyn. K. et-Tuhuf vel-Hedâya, Tah. S. Dehhan, Mısır, s. 259.

(34)

B ö y le c e Hz. İbrahim’den s o n ra M u k a d d e s b e ld e le r ve

P e y g a m b e r ç e v re le rin d e g ö rü le n Türk hatunlarına bir y en isi d a h a

ilav e e d ilm iş v e Saba Melikesi Belkıs'la o la n tatlı h ik a y e s i dillere

d e s ta n v e Kuran-ı Kerimde d a h i zik red ilen Hz. Süleyman'ın renkli

m e rm e rle rle s ü s lü m u h te ş e m s a ra y ın a , Türk Hakanının kızı, so y lu

bir Türk prensesi in tis a b e tm iş o lu y o rd u .

2- Hz. PEYGAMBER’İN YAKIN ÇEVRESİNDE TÜRK HANIMLARI

A- Hz. SÜMEYYE VE YÂSİR AİLESİ

P e y g a m b e r zincirinin s o n altın h a lk a s ın ı ş ü p h e siz Hz.

Peygamber o lu ş tu rm a k ta d ır. T ü rk h a n ım la rı O n u n devri, y an i Asr-ı Saadet v e o n u ta k ib e d e n d e v irle r özellikle E m e v île r v e A b b â sile r d e v rin d e d e İlâhi ç e v re v e m u k a d d e s m e k a n la r d a g ö rü n m e y e

d e v a m e tm iş le rd ir. Bizim "Saadet Asrında Türkler" a d ın d a k i

k ita b ım ız d a ilk d e fa ç o k cid di bir şe k ild e ü z e rin d e d u ru ld u ğ u gibi,

Hz. Peygamber, d e v rin d e y a ş a m ış , O n u n varlığı ile m ü ş e r re f o lm u ş,

O n u n d in in e g ö n ü l v e rm iş, h id a y e t ç a ğ rıs ın a k o ş m u ş o la n Hz.

Sümeyye Hz. Peygamber'in ç e v re s in e in tis a b ' e tm iş ilk Türk hanımlarından biri o la ra k k a b u l ed ilm e lid ir (2 6 ).

Hz. Süm eyye, asıl a d ın ın İslam i k a y n a k la rd a "Pamuk" o la ra k

z ik redilen bu c e s u r Türk anası, ilk d e v irle rd e A ra b is ta n 'a c iv a r

ü lk e le re g e tirilen b ir ç o k k ö le v e c a riy e gibi Türk yurtlarından uzun

ve çileli y o lc u lu k ta n s o n ra ö n c e T aife, s o n ra d a Mekkeye g e lm iş ve

b u ra y a y e rle şm iştir. D a h a s o n ra Hz. Peygamber'in y a k ın ç e v re s in d e

O n a in a n a n bir a v u ç ilk m ü s lü m a n la rd a n biri o lm u ş tu r.

Hz. Sümeyye'nin, Hz. Peygamber'in g ö z ü n d e v e ilk m ü s lü m a n la r a r a s ın d a ş ü p h e s iz ç o k şerefli bir yeri v ard ı. Ç ü n k ü

g e re k Hz. Süm eyye, g e re k s e k o c a s ı Yâsir, Allah'ın resulünün

İsla m a , im a n a o la n d a v e tin i hiç te r e d d ü t e tm e d e n k a b u l e tm iş le r ve

Mekkede bir d a lâ le t v e k ü fü r a s rın d a Hz. Peygamber'in ilahi m isy o n

(35)

v e n ü b ü v v e t d a v a s ın a g ö n ü ld e n in a n a n bir k a ç kişid en biri o lm u şlard ır.

O n u n Hz. P e y g a m b e r 'in y a k ın ç e v re s in d e v e ç o k s a m im i bir m ü s lü m a n o lm a s ı, kü frü n azg ın tem silcilerin i v e özellikle E bu C eh il1 i n e re d e ise k u d u r ta c a k bir h a le g e tirm iştir. S ü m e y y e v e k o c a sı Y âsir, ya İslâm dinini te r k e d e c e k , y a d a b ir v a h ş e te v a ra n zulm ün a ltın d a in ley e in ley e ö lü p g id e c e k le rd i. N itek im ö y le d e o lm u ş, O n ların A lla h 'a o la n k u v v etli im a n ı, H z. P e y g a m b e r 'e o la n a şk ı v e bu u ğ u rd a g ö s te rd ik le ri s a b ır v e m e ta n e tte n ş a ş k ın a d ö n e n Ebu C ehil, ö n c e Y âsiri, d a h a s o n ra d a S ü m e y y e y i, h e m d e m elu n m ızrağını, bu T ü rk a n a s ın ın im a n d o lu g ö ğ s ü n e b ü tü n h ışm ı, kini ve ö fk esi ile s a p lıy a ra k ş e h id e tm iş tir (2 7 ).

B- SCİREYC A İLESİN D EN RÂİKA

H z. P e y g a m b e r d e v rin e u la ş m ış T ü rk asıllı c a riy e s a d e c e S ü m e y y e d e değ ild ir. B u n a o d e v irle rd e M e k k e y e g e lip y e rle şm iş g e rç e k te n d e bir T ü rk a ile si o la n " S ü re y e A ilesi" y a n i S ü r e y c ’in h a n ım ı R â ik a H a n ım ı d a ilave e tm e m iz g e re k m e k te d ir . S ü re y e ailesi H z. P e y g a m b e r'in n ü b ü v v e tin d e n ç o k d a h a ö n c e k i b ir d e v ird e M e k k ey e g e lm iş v e Hz. P e y g a m b e r'in a k ra b a s ı, b ü y ü k c e d le rin d e n s a y g ı d e ğ e r a m c a s ı A b d ü l M u tta lib 'in o ğ u lla rın d a n e l- H a r is 'e in tisa b e tm iş v e o n ların h im a y e s in d e " â z a d lı b ir k ö le " o lara k y a ş a m ış tır (2 8 ).

M e k k e d e k i b u T ü rk ailesi, d e m ircilik le g e ç in iy o rd u . A ilenin b a b a s ı S ü re y e ç o k iyi kılınç y a p ıy o rd u . O n u n b u h u s u s ta k i şö h re ti b ü tü n A ra b is ta n ' y a y ılm ış h a tta y a rım a d a n ın sın ırlarını d a h i a şm ıştı. D a h a s o n ra k i d e v irle rd e iyi bir kılınç u s ta s ı y e tiş tiğ in d e o n a b u T ürk

u sta sın ı h a tırla ttığ ı için " S ü re y c i" d e n ilm iştir. Ö y le ta h m in

ed iy o ru zk i, ilk İslam m ü c a h id le ri, m ü şrik le re k a rşı y a p tık la rı g a z a ve c ih a d la rd a -B e d ir, ü h u d h a rb in d e - M e k k e n in fe th in d e bu g ü ç lü kılınç u s ta s ı T ü rk ü n y a p tığ ı d e h ş e t s a ç a n kıfınçları k u lla n m ış ve a m a n s ız İslam d ü ş m a n la rın a k a rşı p a rla k z a fe rle r k a z a n m ış la rd ır.

(27) Kitapçı, a.g.e., s. 74.

(36)

H z. P e y g a m b e 'in y a k ın ç e v re s in e , y a n i a k r a b a la r ın a s ığ ın a n b u T ü rk a ile s in e , P e y g a m b e r n e slin in s ıc a k ilgisi d a h a s o n ra k i d e v irle rd e d e d e v a m e tm iş v e b u a ile d e n g e le n ü b e y d u lla h Ebu Y ah y a is e , n e s l-i P â k i P e y g a m b e rd e n H z. H ü s e y n in kızı Hz. S ü k e y n e 'n in h im a y e s in e g irm iş v e o n u n b ü y ü k lü tu f ih s a n ve s o n s u z iy ilik lerin e m a z h a r o lm u ş tu r.

H z. P e y g a m b e r d e n s o n ra , H u lefâi R aşid in devri d e d iğ im iz yeni h a life le r d ö n e m i b a ş la m ış tır. B u d ev irlerin k e n d in e h a s özellikleri v ard ır. M ü s lü m a n to p lu m bu d e v ird e d e rle n m iş to p a r la n m ış İra n ve B iz a n s 'ın te p e s in e in e c e k d e m ir bir y u m ru k h a lin e g e lm iştir. Ö zellikle İra n 'ı a sırlık m a ğ r u r S a s a n i d e v le tin i y ık a n v e k o c a İran to p ra k la rın ı e le g e ç ir e n m ü s lü m a n A ra p la r için d o ğ u istik a m e tin d e y en i b ir k a p ı d a h a a ç ılm ış o lu y o rd u . B u k a p ıd a n b u ilk d e v irle rd e bir ç o k T ü rk asıllı k ö le v e T ü rk h a m m ia n g ire c e k v e A ra p İslam şe h irle rin e g e le c e k le rd ir. M a m a fih ö n ü m ü z d e k i s a y fa la r d a A ra p ve İslâm ş e h irle rin d e k i b u T ü rk h a n ım la rın d a n ç o k d a h a g e n iş bir şe k ild e b a h s e d ile c e k , o n ların ş a h s iy e ti v e idari kişilikleri h a k k ın d a y eterli b ilg iler v e rile c e k tir.

(37)

EMEVİLER DEVRİNDE

YENİ GELİŞMELER VE TÜRK HÂTÛNLARI

1- BÜHARA MELİKESİ KINIK HÂTÛN

A- KINIK HATÜN'ÜN BÜHARA MELİKESİ OLMASI a- Emevilerin İktidar O luşu:

Hulefai Raşidin, özellikle Hz. Ali'nin bir hâricinin sırtına sapladığı pis bir hançerle şehid edilm esi (661) ve bunu takip eden bir çok kanlı olay ve çetin m ücadelelerden sonra Peygam ber devleti İslam im paratorluğunun m ukadderatına H aşim oğullarının rakip kabilesi Emeviler hakim olmuşlardır.

Emevîlerin, Ebû Süfyan'dan sonra en aktif siyâsi tem sil ve lideri olan Hz. Muaviye Arap İslam im paratorluğunun siyasi dizginlerini ele geçirdikten sonra, Türk-Arap siyâsî m ünâsebetlerinde yeni bir devir başlamıştır, zira bu devirlerde H o ra sa n 'a gelen Arap valilerinin Türk yurtlarına taciz ve baskın hareketlerini hızlandırdıkları görülm ektedir. Bu genç ve atak A rap valileri Türk yurtlarına birbiri arkasından bir çok akınlarda bulunm uşlar, yerli halktan onbinlerce esir ve sayısız ganim etler elde etm işlerdir (29). Planlı bir fetih hareketine dönüşm eden önce yapılan bu hareketler ve daha sonraki devirlerde gelm iş olan Arap valileri, yerli halkı, Türkleri ve Türk aristo k rat ailelerini çok daha yakından tanım a fırsatını bulmuşlar, hatta onlarla sıhriyet bağları k u racak kadar bu m ünasebetlerini ileri seviyelere götürm üşlerdir.

Referensi

Dokumen terkait

MRPP analizi sonucunda (T ve A de ğ erlerine göre) en anlamlı oldu ğ una karar verilen ayırım seviyesi tespit edilmi ş , bu ayırım seviyesi için yapılan analizlerden en

E sedE l-M u ’tasım ’a çok geniş bir rapor hazırlam ış ve bu raporunda Aşağı T ürkistanda İslâm î kaynaklarda (M averaü’n-Nehr) üçyüz bin kadar köy

In ti Kit a b Ye re mia m en ca ku p t ig a pe rk a ra—a pa y a n g Alla h inginkan dari kita, apa adan ya kita dalam kondisi kita yang jatuh, dan apa ada n ya Kristus bagi kita; un

1985-1995 dönemi evleri mekan say ı lar ı ndaki art ış a ve karma şı kla ş an mekansal kurgular ı na kar şı n 1’in çok az üstünde olan ortalama entegrasyon de-.. ğ erleri

An In tern et filter is a piece of software that helps to block out te et te s a p ece o so t a e t at e ps to b oc out un wan ted con ten t such as porn ography an d

LH LÚÁP H HOÅC ““QUY T TÙÆC B BIÏN M MUÅC A ANH-M MYÄ A AACR2 V VAÂ M MÖ T TAÃ VAÂ T TRUY C CÊÅP N NGUÖÌN T TIN R RDA” Múâi caác töí chûác, àún võ vaâ caá nhên giúái thiïåu saãn

FC/FCW —– Field cooled warming A, B sites  Tetrahedral, Octahedral sites M-T —– Temperature dependent magnetization M-H —– Field dependent magnetization EB —– Exchange bias HEB

TRAINING CONSULTANT & TRAINER ASSOCIATE Super Human Foundation PENGALAMAN PROFESIONAL WAHYU EKO PRASETYO H R / M S D M P r a c t i t i o n e r Design of Talent Acquisition Based on