• Tidak ada hasil yang ditemukan

Zekeriya Kitapçı - Ortadoğu'da Türk Askeri Varlığının İlk Zuhuru.pdf

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Zekeriya Kitapçı - Ortadoğu'da Türk Askeri Varlığının İlk Zuhuru.pdf"

Copied!
100
0
0

Teks penuh

(1)
(2)

Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI

Orta Doğu da

Türk Asker! Varlığının

İlk Zuhuru

(3)

TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI

VAKFI YAYINI : 28

BU ESER

B a k a n la r K u ru lu ’n u n 20.7.1980 ta rih ve 8/1307 say ılı k a ra rıy la kam u y a r a rın a h iz m e t v erd iğ i k a b u l e d ile re k v erg i m u a fiy e ti ta n ın ­ m ış olan T Ü R K D Ü N Y A SI A R A Ş T IR M A L A R I V A K F I’n ın y a y ın ıd ır. il e r h ak k ı m a h fu z d u r. T Ü R K D Ü N Y A SI A R A Ş T IR M A L A R I V A K F I’nın m ü saad esi o lm ak sızın ta m a m e n , k ısm e n v e y a h e rh a n g i b ir değ işiklik y a p ıla ra k ik tib a s edilem ez.

Haberleşme Adresi : P.K, 94 Aks ar ay - İSTANBUL Telefonlar

Dizgi

511 10 06 - 520 53 63

Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı YULUĞ TEKİN Dizgi Merkezi

Baskı Anadolu Matbaa ve Tic. Koli. Ş t i .

T l f . 526 79 99 - 526 20 48

(4)

SU N U Ş

T ürk Dünyası A raştırm aları Vakfı olarak yayınladığım ız bu kitap, Is­ lâm dünyası içinde T ürk askerî varlığının ve nüfuzunun bir tarihçesidir. .

T ürkler O rta Doğu’yu kendi devletleriyle hâkimiyetleri altına alm adan, askerlikteki üstün vasıflarıyla ele geçirmişler ve Islâm dünyasının tek askerî ve siyasî gücü olm aya namzet millet olduklarını gösterm işlerdir.

Selçuklu ve Osmanlı Devletleri’nin kurulm asıyla fiilen T ürk milletinin hâkim iyetine geçen bu bölge, bu gün anarşinin, soğuk ve sıcak harplerin ve ızjdı- rabın kol gezdiği bir coğrafyadır.

T ürk milletinin ve ordusunun, gelecekte askerî ve siyasî güç olarak bu bölgede müessis olacak bir potansiyel olarak değerlendirildiği ve dünyada uzun vadeli hesapların buna göre yapıldığı bir gerçektir.

Kıymetli ilim adamı Zekeriya K itapçı’yı bu çok faydalı çalışm asından dolayı tebrik etmeyi bir vazife sayıyorum.

(5)

ORTA D O Ğ U ’D A TÜRK ASKERİ V A R LIĞ IN IN İLK Z U H U R U

Ö N S Ö Z ... VI1

T H E M ILITA R Y A P P E A R A N C E OF T H E TURKS

IN T H E M ID D L E E A S T ... Xl

BİRİNCİ BÖLÜM Orta D oğ u’da T ürk Askirî Varlığının ilk Zuhuru

G İR İŞ ... 1

Eski A rap K aynaklarında Türk Kahramanlığı ile İlgili Şiirler ve T ürkler’de Binicilik ve Okçuluk 1- T ürklerle ilgili Şiirlere Genel Bir Bakış ... 8

2- A bbasiler Devrinin Özelliğini Gösteren Şiirler... 11

3- T ürk Kahram anlığını Çekemeyen Şiirler... 13

4- T ü rk ler H arplerde Fırtınalar G ibidir... 16

5- Eski A rap K aynaklarında T ürk ler’de Binicilik ve O k çu luk 18 İKİNCİ BÖLÜM Emeviler Devrinde T ü rk ler’den Kurulu ilk O rdu Birlikleri: Mevâlîler. 1- M evâlî’nin T ü rk olmasını Gerektiren Sebepler... 22

2- S em erkant’da Türk N üfus ve H akim iyeti... 25

3- ilk Tem aslar ve T ürkler’in H arp Sanatında M üslüm an A ra p lar’a Tesirleri... 27

4- A rap Şehirlerinde İlk Türk Askeri Birlikleri... 30

5- Em evî Saraylarında ilk Türk M uhafız A layı... 32

6- M üslüm an T ü rk ler’den Kurulan İlk O rdu Birlikleri: M evâlîler. . . r 34 7- A ra p la r’ın T ürk Askerî Varlığından Y ararlanm aları... 37

(6)

Ü Ç Ü N C Ü BÖ LÜM

A bbasiler Devrinde H ilâfet O rd u su ’nun Türkleştirilm esi: îlk Çalışm alar

1- A bbasiler Devrinde O rdu Kadem elerinde İlk T ü rk ler... 44

2- El- M em un’un T iirkler’le İlk M ücadele Y ılları... 50

3- El- M em un T ürk H ak an ın a Sığınm ak İstiyor... 54

4- T ürkler H ilâfet o rd u su ’nun Yeni A dayları... 57

5- Şûra Ehlinin T ü rk ler’i D eğerlendirm esi... 59

6- H üm eyd’in T ürkler H akkında Geniş Değerlendirm esi... 62

7- T oplantı İle İlgili Bazı M eseleler... 67

8- El-M em un’un H u zurunda T ürkler H ak k ın d a Yapılan Diğer T o p la n tı... 68

9- El-M emun Devrinde Zirvedeki T ü rk ler... 71

10- El-M u’tasım ve T ü rk le r... 72

11- H ilâfet O rdusu’nun Türkleşm esinin Asıl Sebepleri... 72

12- El- M u’tasım ’m T ü rk lü ğ ü ... 74

13- T ürkler’in B ağdad’a C elbi... 75

(7)

ÖNSÖZ

P r o f. D r. Zekeriya KİTAPÇI

Gerçekte T ürk askerî varlığının O rta D oğu’da ilk zuhûru, bunun gide­ rek gelişmesi ve sonunda bölgedeki bütün denge unsurlarını kendilerine değişti­ rerek yegâne hâkim bir unsur haline gelmesi, üzerinde çok daha etraflı bir şekilde durulm ası gereken önemli konulardan biridir. H er ne k adar Hz. Peygam ber ve onu takib eden devirlerde A rap yarım adası ve çevresinde T ürk varlığı, araştırıl­ ması zor bir konu ise de T ürkler’in askeri bir unsur olarak O rta D oğu’ya ilk ayak basm aları, Em evîlerin ilk devirlerine kadar ulaşm aktadır.

Muaviye zam anında H o ra san ’a vali olarak gönderilen A rap kom utan­ ları, T ürk yurtlarına yaptıkları an î baskın ve yağm alar sırasında esir aldıkları T ü rk ler’i bir ta ra fta n A rap şehirlerine sevkederken, diğer tara ftan da onları teş­ kilâtlandırarak Doğu çephesinde, harbeden A rap askerleri safında çok kuvvetli bir birlik oluşturm uşlardır. Hatta Buhara ve Semerkant gibi büyük şehirlerin fet- hedilm esinde bu Türk birliklerinin büyük hizmetleri olm uştur.

Fakat T ü rk ler’in, O rta D oğu’da vurucu bir güç olm aları,'özellikle hi­ lâfet m erkezinde askerî aristokrasiyi ele geçirmeleri, ilk A bbasî Halifelerinden

El-M ansûr zam anında başlamış ve daha sonraları yavaş yavaş gelişerek en yük­

sek zirveye ulaşm ıştır. E l-M em ön, hilâfet ordusunun Türkleştirilm esinin temel­ lerini atm ış, El-M u’tasım bu büyük oluşumu gerçekleştirerek Türkler’den oluşan büyük bir o rdu kurm uş ve onlar için belki tarihte ilk defa olm ak üzere bir Ordu

Kent; Samarra şehrini inşa ettirm iştir, El-Vfisık ve hele El-M ütevekkil devirle­

rinde ise Türkler Orta D oğu ’da hilâfet ordusu ve askerî aristokrasiye tamamen hâkim olm uşlardır.

(8)

H addi zâtında bu ilk m erhaledir. Yani T ürkler’in Abbasiler devrinde, askerî aristokrasiyi ele geçirerek hilâfet ülkelerinde bir varlık haline gelmeleri, dağılm ak ve çökm ek em âreleri gösterm eye başlayan İm paratorluğa yeni bir güç vererek, onu yeni, zinde bir hayata kavuşturm alarıdır. Bundan sonra ikinci m er­ hale gelm ektedir. O d a T ü rk ler’in O rta D oğu’ya bir k u rtarıcılar ordusu olarak gelmeleri ve bü tün O rta Doğu ve eski hilâfet ülkelerine sahip çıkm alarıdır. Artık Dununla yeni bir devir yani Türkler’in idaresinde Orta-Doğu devri başlam ış ve »u devir Birinci D ünya harbinin sonuna kadar devam etmiştir.

Bu ikinci gelişmenin öncülüğünü Selçuklular yapm ışlardır. Selçuklular, Abbasî İm paratorluğunun gerek dinî, gerekse siyasî bakım dan tam bir buhran ve çalkalanm alar içinde kaldığı acı bir dönem de tarih sahnesine çıkm ışlardır. D o­ ğudan kopan bu İlahî fırtına sanki İlahî bir rahm et olarak O rta D oğu’ya yağmış­ tır. Selçuklu TUrkleri, mekân ve zam an mefhum unu aşarak Orta D oğu ’ya gelmişler, Şiî Büveyhîler’in elinde hor, hakir âdeta bir esir olarak yaşayan A bba­ sî H alifesi’ni kurtarmakla kalm am ışlar aynı zam anda Sünnî Doktirinin zaferini ve hilâfet m üessesesinin de üstünlüğünü sağlamışlardır.

O ndan sonra devreye O sm anlı Türkleri girm iştir. Osmanh Türkleri’- nin gerek kuruluş felsefesi gerekse daha sonraları Türk ve İslâm dünyası için ifa­ de ettiği askerî m isyon, ne kendilerinden önce ve ne de kendilerinden sonra kurulmuş hiç bir İslâm devletiyle m ukayese edilem eyecek kadar zengin ve haş­

metlidir. Dünyada, İslâm cihad ruhuna sahabe devrinden sonra, onlar kadar ken­

dini adapte eden ve kendini İslâm Dini espirisine bu kadar adayan başka bir millet yoktur. Sanki onlar M ekke’yi fetheden o m ukaddes gücün bir devamı idi. D aha sonraları K udüs’ü alan bu ruh Osm anlIların şahsında tecellî ediyordu. O nlar, bu aynı ruh ve heyecanla İstan b u l’u fethetmişler sonra R om a’ya yönelmiş, ve Viya- n a’ya kadar da ilerlem işlerdir.

Hz. Peygam ber ve O nun etrafında çepeçevre halkalanan O sahabiler, sanki Osmanlı Türkleri ile “ bir gaziler nesli’’ olarak âdeta yeniden ve bir kere daha tarih sahnesine çıkıyorlardı. Zira M ekke’nin fethini m üteakip hemen Ka­ be’nin damına çıkarak “ Allah (C .C .)’ın Birliğini” ilân ve bunu lâhuti sesiyle dalga dalga insanlığın muzlim afakına ulaştıran Hz. Peygam ber’in müezzini Bilâl-i H a­ beşî ile, asırlardır ayakla duran en . , ‘jtnu kom utanlara meydan okuyan O m ağ­ rur Bizans surlarına tırm anarak İslaımn tevîıid sancağını onun burçlarına diken heybetli T ürk, L’lubatlı H aşan arasında ne ruh ve ne de ifa ettikleri yüce misyon bakım ından her hangi bir fark yoktur.

Yine bunun gibi M ekke’yi fetheden ve Kâbe’ye gelerek, onun harîm-i ismetine sığınmış, kara talihlerinin zebunu olm uş âsî ve fakat ümidsizlik içinde kıvranan binlerce şaşkına “ —gidiniz artık hepiniz serbestsiniz!” Diyen m uzaf­

(9)

fer İslâm Peygam ber’i Hz. M uham m ed (S. A. V .)’le, İstan bu l’u fetheden ve dün­ yanın en muhteşem m abedlerinden biri olan A yasofya’ya gelerek, onun karanlık dehlizleri arasında her şeyden ümidlerini keserek bekleşip duran zavallılara “ -gi

diniz bundan sonra herkes dininde serbesttir!” diyen yüce Türk padişahı Fatih

Sultan M ehmet’in sergilediği m anzara bizler için ne kadar ulvî ve göz yaşartıcıdır.

O sm anlılar’dan misâl olarak zikredebileceğimiz olaylar bunlardan iba­ ret de değildir. Bu yüce, misyon benzerliğini yansıtan d ah a bir çok ibret verici olaylar vardır. Meselâ, H z. Peygamber’in vefatından sonra İslâm ordularını za­ ferden zafere koşturan ve çok kısa bir zamanda birlik ve beraberlik içinde İslâm devletini güçlü bir imparatorluk haline getiren H z. Ömer (R .A .)’le, ilk defa İs­ lâm dünyasını T ürk’ün gücü ve İslâmın bayrağı altında toplayan cihangir Türk H akan’ı Yavuz Sultan Selim Han dava ve hizmet anlayışı bakımından aynı yüce gay nin içindedir. Hatta ben her zaman, Yavuz Sultan Selim ’in şahsında H z. Ömer (R .A .)’i arayıp durmuşumdur.

İşte O rta D oğu’da Türk askerî varlığının zuhuru konusunda yaptığımız bu çalışm alardan asıl maksadımızda budur. Yani İslâm dünyasının, h atta bir çok yönlerden bütün insanlığın hayrına olan bu büyük oluşum un oturduğu zemini aydınlatm ak, neticelerini tespit etmek ve yavaş yavaş bir değerlendirmeye doğru gitm ektir, Zira çok yakın bir tarihten başlamak üzere gerilere doğru bakıldığın­ da Türk askerî varlığının O rta D oğu’da zuhuru on asra kadar ulaşm aktadır. Bu dem ektir ki on asırdan fazla bir süredir Türkler bu top rak lard a a k tif bir rol oy­ nam ışlardır. Çok uzun asırları ve bir çok milletlerin varlığını kucaklayan bu de­ virlerde, bölgedeki Türk askerî varlığının A nadolu’nun bağrında yükselen ve bir çok efsanelere konu olan Ağrı Dağı gibi yüce ve heybetli olduğu görülür.

Zira, O rta D oğu’ya T ürkler’in hâkim olmaları iledir ki İslâm dini doğ­ duğu topraklara çekilip gitmekten kurtulm uş, onlar sayesinde A raplar parçala­ nıp yok olm ak yerine yeni bir yaşama im kânına kavuşmuş ve onlar sayesindedir ki. İslâm dini diğer dinlere nazaran yani, hem siyasi hem dinî rekabet bakım ın­ dan gücüne erişilmez bir üstünlük kazanmıştır Bıı bakım dan diyebiliriz ki İslânı dini en ihtişamlı izzet ve ikbâl bakımından eıı parlak devirlerini artık bu Türkler sayesinde yaşamıştır.

M üslüm anların çökmesiyle İslâm dünyası ve genel olarak insanlık ne kaybetm iştir? bu bir sorudur. Belki gene! m anada bunu değerlendirenler ve mu­ hasebesini yapanlar olacaktır. Halbuki bundan çok daha önce, Türk unsurun O rta-D oğu'daki askerî varlığı nüfuz ve hakimiyeti, şu veya bu şekilde son bul­ duktan sonra, eski hilâfet ülkesinin bu topraklan, Araplar, diğer İslâm devletle­ ri, hatta bütün insanlık ne kaybetmiştir? Bu onlara neye mal olmuş veya olacaktır? İslâm dininin kayıpları nelerdir? Önce bunların muhasebesi yapılması ve

(10)

gerçek-ci yoldan hiç bir aşırılığa kapılm adan tarihin âdil bükümünü verebilmesi için ba­

zı hususların tespit edilm esi gerekm ektedir. Bu bizim için hem tarih , hem de o

şerefli maziyi bize arm ağan edenlere karşı bir vebâl ve b undan da öte, bir vecibe­ dir. Bu tak tirde, bölgenin bu gün içine düştüğü ceherinemî çıkmazın altında ya­ tan sebebler çok b ariz bir şekilde gözler önüne serilecek ve bir çok istifham lar da gerçek cevabını bulm uş olacaktır.

İşte elinize sunm ak tan m utlu olduğum uz bu eseri ortaya koym aktan m aksadım ız, bu büyük değerlendirm eyi yapm ak isteyenlere belirli ölçüde yar­ dım ve onların T ürk tarih in in böylesine önemli bir meselesi hakkında görüş açı­ larını tespit etm ektir. Y oksa gayemiz ilk devirlerden başlayarak Emevîler

Abbasîter, özellikle Selçuklular ve Osmanlılar da dahil zam anım ıza kadar T ü rk ­

ler’in bir çok kahram anlıkları ile dolu olan askerî tarihini yazmak değildir. Konuya bu açıdan yaklaşılm ası iledir ki, dört yüz sene bu topraklan sulh, emniyet ve istikrar içinde idare edenlerden sonra on lan n yerine gelenler ve dünyanın bu en önem li stratejik bölgesini büyük bir otorite boşluğuna itenler» bu yöndeki ihtirastan ile İlâhî iradeye karşı tavır takm anlann nasıl olup da bura­ ları beş-on sene gibi kısa bir zam anda bir barut fıçısı, bir ateş kasırgası, bir kan gölü haline getirdikleri anlaşılm alıdır. Bu tarihî gerçeğin ortaya konulm ası, hem tarih, hem de bu topraklarda yaşayan milletlerin haynna olacaktır.

Bu arada Türk tarihi, Türk medeniyeti ve kültürünü ihya etmek için didinen ve bu uğurda bir birinden güzel bir çok eserler yayınlam akla milletim i­ zin çok baklı olarak şükran ve minnetlerine mazhar olan Türk D ünyası Araştır- m alan V akfı’nın değerli başkanı P rof. D r. Turan Yazgan ve onun seçkin elemanlarına teşekkür etm ek benim için kalbi bir bahtiyarlıktır.

(11)

IN THE MIDDLE EAST

Assot. Prof. Zakaria KİTAPÇI

Head of Department of History University of Fırat ELAZIG/TURKEY

As a Tnatter of fact, the Turks especially after adhering to the Müslim Com-

munity, they became a dominant military power in the Middle East in a short time. The

military supremacy represented by the Turks in the Middle East, started as early as Ab- basids and continued up to the disentagration of the Ottoman Empire after the First Worid War.

They ofcourse played a very important role for a millenium of a century as a fighting povver against the social and political upheavals in the Middle East and protected to the old caliphal lands including a big part of Europe to its internal and outsider enimies. While explaining the position of the Turks and their military mission in the moslim coun- tries B. Lewis an eminent scholar says that; olmost eVery where else in the Middle East, the Turks though a minority for med the ruling element. Even in Persia, Siyria, and Egypt even as far away as Müslim India the ruling dynasties were Turkish, the armies were

Turkish, even the över vvhelming mass of the population were not. Through a millenium

of Turkish hegomony it came to be genarally accepted that the Turk commanded while others obeyed and non Turks in this authority was regarded as oddity.’’

But here a guestion is arising; When the Turks appeared in the Middle East and how they establashed their military and adminisirative supremacy in the most geostratte- jik parts of the world? Infact except for a few verses dating from the pre Islamic period of Arabic poetry about the Turkish military hiroism and a good number the Hadith of

the Holy Prophet, mostly recorded by the famous scholars in their authantic collections,

the early and possibly social and political realations which might have exist between the Arabs and the Turks during the pre and early Islamic periods stili remains an obscure but important subjects.un explained in the pages of the Turco-Arap history. But there might be some slight nerrations and objects like a Turkish Tent ( * ■ « )

(12)

in the life of the Holy Prophet, gave us some insight in the ex’istance of the Turks in the Arap society particularly in the time of the Prophet of İslam.

There are ofcourse some reasons like the geographical isolation of the Arabian

Peninsula from the main body of Asia and its mostly deserted structure vvhich made it

non etractive for the Turkish nomadic immigrants, played an important but negative role for the improvment of the military and political relations between Araps and the Turks.

Insipite of these geographical factors, which impeded the several developments among the two nations, the Turks appeared in the Middle-East almost in succession in the important Arap cities in parallal to the Arabic expention in the East and their con- quest of Central Asia, during the early umayyads period.

İnfact, the Arabs after achieving a strong unity through the Islamic Faith for the first time in their long history, spread ali över the world from the Arabian Peninsula vvith a new rcligious aspiration and became the founders such a mighty empire streaching from the Central Asian steeps to the shore of West-Africa. They conquered the whole of Persia vvith a fevv lightening wars and also reached the Oxsus River which is accepted a traditional border betvveen İRAN and TURAN since its early ages of the history. ,

When the Arabs started their invisions to the Lovver Türkestan (in Islamic sources Mavvarau’n-nahr), insipite of the strong prohibition of the Caliph Omar, at the biginning of the Umayyads period during the time of Muavviya (661—779), that paved the vvay for the Turks to come more often to the big Arap cities in the Middle East as mercenaries. They first appeared in Basra, VVasıt, both are in lraq, Damascus, later on Bağhdad,

Samarra and soon became an effective military povver around the high ranking officials

ineluding the chalifs.

* * * * * * * * * * * * * * * *

The elearest indication about the early Turks in the Middle East are the Turkish

Archers who settled in Basra, a military garrison founded by the Orthodox Caliph Omar.

According to these narrations from the main source, Ubaidullah b. Ziyad, who appoited a military governer to Khorasan by Muavviya b. Abu Sufyan, the first cabable Umayyads Caliph and the outstanding figüre in Islamic History, he prepared an army and attacked Bukhara. (54/673) After his brillant victory against the small loca! State of Bukhara vvich was ruled by a Turkish origine queen called KHATUN at that times, he got many prisoners and terned back to Marw to their military headquarters in Iran. Later on he brought 2000 from these healthy Turks to Basra and regestred their name for the regular vvages.

Probably they vvere the first Turkish mercenaries vvho came to the Middle East in the early Islamic period and vvere cmploved as security guard to restore order in the vvıde regions centered in Basra. Rashid et-Turkî, vvas the commander of this Turkish ar­ chers rendered exe!latıt Services to put an and to some internal strife and temptations. One occasion the Governor of Basra sent thenı to Yamamah to reduce the bedoin Arabs vvho rcvvolted and commited many murders. .

On the ot her hand its intresting to note that the İmperial Guards for the Umayyad Caliphs also formed from the Turks.around the same period. They came may not be small in their number to Damascus as prisoners of vvar and recruited bay the Caliphs as

(13)

ım-perial guards for their personnal and administrative sacurity. Because we are understan- ding from some of the events which occured in the time of Abdu’l-Mâlik b. Marvvan (685/705) the Turks whom were from FARGHANA, were functioning as imperial guards in Damascus and were effective to suppress on the rioting of al-Haris a false prophet against the Caliph particularly in Kuds and restor the stability in the trobled regions.

With Said b. Osman the son of the third orthodox caliph, another further step had been taken for the Turks during his governership in Khorasan in the time of Muawiya. (55/674) He introduced a new policy and formed a Turkish units for the first time as fighting power beside the Arap soldiers, mostly from the captives, wihch he took from Samarkant the famous Turkish military çenter, after a sudden attack he luanched against to the local Turkish ruler.

Kutaiba b. Müslim, the great Arap commander who conquered the Lower Türkistan, follovved the same policy for the recruiting of the Turks as regular soldiers. He after conquering Bukhara, as well as Samarkant again initiated the same policy of levying auxiliary troops from the local people to serve the Arap army when their Services are required. Thier number were verified between 10.000 to 20.000 according to our several sources. Turkish auxiliary troops in Umayyad army were participating the wars and acom- paniying the Araps in their raids to the big cities of Turkestan. They were taking active part to win the final viçtory of the Arabs. Even Kutaiba, as it is stated by H. R. Gibb, succeeded in conquering the city of Samarkant-mostly populated by the Turks-vrith the strong help of this auxiliary troops in his army.

When his social and military positions rapidly deteriorated with the death of al—Hajjaj, his protector against the tricks that created by his opponents in the Umayyad Court and also with the ascendance of Sulaiman the son of Abdu’l-Mâlik to the throne of caliphate, Kutaiba remembered the Turks one more in his army before supmitting himself to the iron will of his destiny. He was seeking help from the Turkish as v/ell as from the Persian lords as savior of his life against the Arab troops were urged on to mutiny and though Kutaiba managed for a time to keep the support of the Pcrsians and Turks in his around but it was not for long.

After the tragic death of Kutaiba due to the tribal rivalry by his own soldiers who he made them victorious and wealthy the Turkish auxiliary troops continued its ex- istance and supported the Arabs as fighting power beside regular Arab army in Turkestan in the whole Umayyad era. İts intresting to note that on many occasion the Governors of lraq were sending meıerial help to the military governors of Khorasan for financing or the equipment of these non Arabs soldiers.

Nasr b. Seyyar, the last Umayyad governor of Khorosan launched several at- tacks ön the semi-nomadic Turkish forces led by Kulchur, the founder of a newly ap- peared Turgash State. The Turkish soldiers were always taking active part on his expedition towards the iner side of Central Asia. Even he developed his family reletions with the local Turkish cheifs and his doughter merried with a Turkish prince the ruler of Bukhara named Tuğshad. After defeating the strong Turgesh army led by Kulchur and killing him in a most tragick way he marched to Shash, that is called to day Tashkent, hopping to extend the Arabic occupation up-to the Chiness Wall. Probably this was not but only

(14)

to strenghthen his power and to raise his military fame like what was done by Kutaiba According to the narrations of at-Tabarî 20.000 non Arab soldiers mostly the Turks were acompaniying him on his expedition in Central Asia. This number, that is recorded by the several authority, at the same time give us a sufficent idea about the Turks and how they were povverfull if we compered with them the differant tribalistic units vvhere their numbers vvere hardly verifying between 4.000 to 10.000.

* * * * * * * * * * * *

İn our previous pages we tried to give a considerable account of the early Turks in the Middle East during the entire Umayyad Period and their military existance in the Arab Army in Khorasan. When the Abbasids came to the power through a bloody mass revolution against the Umayyads rule, the Turkish sovereignty increased gradualy in the army as well as in the administration to such extend that they were capable of making

and unmaking the Caliphs. Th/e Turks were the only dominant military force to restore

the order and stability in the vvide multinational Caliphate Empere.

Therefore there is no exaggration in the follovving verse that is recorded by al-

Masfidî a great contemporary historian inconnection with the Turks and their strong posi-

tion in the Abbaside society. He is bitterly comlaining against the increasing Turkish power and authority in the whole social and military fîelds in the following stateıjıe/ıt and says that;

J <*-• l** drt-t ^ — ÛJ Ijı ^ U I , 1» S j J I 1

“ The Turks became the master of the worId to such an extent that, the rest of the people either listeners (to their orders) or to obey (to them what they said).’’

In fact, before joining to the regular Abbasid army as mercenaries during the Caliphs, the Turks played important role in overthrovving the Umayyads from the throne ; the army of Abu Müslim al-Khorasanî, when he rised his revolutionary black Standard in the East. Even the revolutionary spirit vvhich is represented by Abu Müslim and toppl- ed the Umayyads was ofcourse the similar Turkish military sipirit tvhich had fought against the Arabs since their coming to the Oxus Vally.

\s much as consern in Abbasids period, it is generaliy pted that it was al- 57-772) the founder of the Abbasid dynasty who paved ine way for the first tiııit. ;iıe Turks for their coming to Bağhdad to serve the Abbasids Caliphs as sodiers. Beside a considerable number of the Turks in the Caliphat army, al-Mansur also employed the Turks in the civiliatı administration. EventuaK these civilian Turks became a key figüre in the Abbasid House. Forinstance Hammad et-Turkî was from one of these Turks who aıracıed the attantion of al-Mansur a n d became an autstanding person since his early .eriod.

Al-Mansur died in Bağhdad in (169/772), after sitting on the throne for nearly 21 years, then Al-Mahdî his son became the Caliph. He followed the same multinational tendency a policy was founded by Al-Mansur and gave chance for many Turks and employed them in the army as well as in the civil administration. Beside the other Turks in the army Sbakir et-Turkî and Al-Mubarak et-Turkî were amoııg the high ranking military commanders serving tl.e Abbasids Court in a more cordial way during the vvhole period Of Al-Mahdî.

(15)

Turks as soldiers also Turkish origine concubines who dignified in the place of Harûn ar-Rashıd like Marajil and Marida who give birth to the two iluminous Caliphs in Ab- basid history, namely Al-Mamun and Al-Mutasım, there vvere a number of the leading Turks in the army as well as in the civilian administration.

On the other hand, out of the regular Turkish units in the Caliphat army the

Imperiai Guards, formed from the young and healthy Turks, vvere more glorious in the

time of the Abbasid Caliph Harun ar-Rashıd. These young, healthy and atractive Turks are recieving the foreing embassadors vvho came from differant part of the vvorld to great the proud caliph, “ the Commander of the Believers” of the Müslim World. They vvere shovving the glory of his majesty the Caliph for those foreigners. lbnu Abdu Rabbih, in his book called Al-Iqd Al-Farıd, cites several case like that and speaks of a delegation sent by one of the King of India to Bağhdad vvith a many valuable presents like svvords, Indian cloths and ect. They ofcourse vvere vvelcomed vvith great and pompous ceremonies by his imperial Turkish Guard in Bağhdad. According to our sorce; “When the ambassador came to the gate of the place the Turkish tmperial Guards vvere asked to stand in two lines on thier way and weared their arms. They did it to such extend that no one could see them except their eyes. Then the ambassador vvas permitted to the audiance of the Caliph Harun.’’

İnfact, insipite of this signifıcant developments, the first deleberate attempts has been made for the Turkification of the Caliphat army by Al-Mamun vvlıen he came to povver after a terrible struggle vvith his steb brother Al-Emın (813/833). He vvanted to rebuilt the chaliphat army mostly depeııding on the nevvly converted muslim Turkish elements from the Central Asia. But in those day the Persians as vvell as the Arabs also vvere the strong candidates for this royal service.

As vve understood from the several source that in those days the Turkification of the Caliphat army vvas probably the most important problem among the Abbasid in- tellectual in Bağhdad. in this delicated case Al-Mamun follovved more realistic vvay in- stead of taking a personnal initiative that might led another crise among tlıe rival gtoups vvho has the svvord stili in their hands.

For this, he held several meetings in a consultative vvay and called up the top officials mostly from the army and government and asked them to discuss this important case in a vvider vvay just to reach a rational concıılusion.

VVhatever he may have a good openion about the Turks and sincere in his faith for the Turkification of the caliphat arnıy Al-Mamun. could not put his good idea in to implementaıion due to some of the iııfuluential Arabs and Persian commanders who vvere insisting on tneir Arabic and Persian nationalism. But the Turkification of the Caliphat Army vvill be complated vvhen Al-Mutasım vvho has Turkish blood from his mother side, became caliph (833/841). Because he loost al! of his confidance on the Arabs and Per­ sians as a soldiers and opened the door for the Asian Turks, braver step people and the sons of his ılncles.

You v. ill find a complate account of this important developments that changed the social and political current of the Middle East history in the book that is presented in Turkish.

(16)

ORTA DOĞUDA TÜRK ASKERÎ VARLIĞININ İLK ZUHURU

G İ R İ Ş

H z.M uham m ed’in M edine'de büyük bir ihtim amla kurduğu ilk şehir

devleti (city State), daha sonraları yerini Çin Şeddi* nden,A tlas O kyanusu sahille­

rine kadar yayılan çok geniş bir im paratorluğa bırakm ıştır. M üslüm an A raplar, bir ta ra fta n bu şekilde çok güçlü bir devlet kurm anın mücadelesinin yaparken, diğer tara ftan d a m uasır devletlere askerî, siyasî ve dînî yönlerden çok daha üs­ tün olduklarım kabul ettirm ek için uğraşm ışlar ve bunda büyük ölçüde m uvaf­ fak olm uşlardır. Askerî ve siyâsî üstünlüklerini özellikle çok yüksek m oral ve disiplin güçlerini Bizans ve İranlIlara karşı daha ilk devirlerde bir kaç büyük za­ ferle kabul ettiren A raplar, dil ve din yönünden de aynı derce de önemli başarı­ lar elde etm işlerdir. Netîce de İslâm Dini, bu büyük yüksek mücadeleler sonunda kıtalar arası bir din olurken Arapça da batıdaki eski Lâtince gibi Doğu ülkele­ rinde özellikle İslâm milletleri câmiâsında büyük bir nüfuza sahip olmuş ve asır­ larca zengin bir ilim, edebiyat ve şiir dili olarak kullanılm ıştır.

D urum sadece bir kaç cümle ile hulâsa ettiğimiz şeylerden ibaret değil­ dir. Hz. P ey g am b erin nübüvveti ile başlayan ve O nun hicretiyle (622) şekille­ nen bütün bu baş döndürücü gelişmelerle İslâm Dini bir sıçrama d ah a yapmıştır. İslâm iyet, bir tara ftan , bütün dünyaya m eydan okuyabiiecek güçlü bir devlet ve kıtalararası koca bir din olurken, diğer tara ftan d a onun kültür ve medeniyet yö­ nü oluşm uş ve böylece Orta Çağlar boyunca eski dünya kıtalarını aydınlatan in­ sanlığın hayrına göz kamaştırıcı parlak bir medeniyet doğmuştur. Temelini iman ve İslâm hidayetinin oluşturduğu bu medeniyet şüphesiz İslâm Kültür ve Mede­ niyetidir. Türkler bu medeniyetin büyük mimarları arasındadır.

Türklere gelince; nasıl ki Araplar, asırlık Bizans ve Sasanî devletine karşı kısa bir süre içinde askerî üstünlüklerini kabul ettirm işlerse, bu defa Türkler, M üslüman A raplarla tem asa geçmelerinden hemen sonra askeri meziyetleri ba­ kım ından onlardan çok daha üstün bir millet olduklarını, (hatta A raplardan bi­ le) kabul ettirm ekte gecikmemişler ve kısa zam anda O rta Doğuda çok güçıü kuvvetli bir askerî varlık haline gelmişlerdir. O nların O rta Doğuda ki bu

(17)

etkinli-ği; Selçuklulardan çok daha önce başlamış ve yirminci yüzyılın başına kadar da devam etmiştir.

Gerçekte Emevîlerden, Halife Mııaviye zam anında ( 661-679) başlayan O rta Doğuda ki Türk askerî varlığı, Abbasîleriıı ilk devirlerinde özellikle El-

M u’tasım devrinde(833-841) zirveye doğru tırm anm ıştır. Bu devirlerde Abbasî

toplum da hilâfetin güç ve kuvvetini T ürkler temsil eder olm uşlardır. Hilâfet o r­ dusu büyük ölçüde Türkleşm iş, A bbasî Halifelerinin tayin ve azilleri tam am en bu asker Türk aristokratlarının arzusuna göre yapılır olm uştu. O kadar ki bu durum dan acı acı yakınan bir A rap şairi şöyle deyecektir:

“ H alife V asîf’le Boğa arasında sanki kafesteki bir kuş gibidir. O , papağanlar gibi, onlar kendisine ne söylemişlerse o da onu tekrar edip durmaktadır1.

Şimdi aklım ıza şöyle bir sual gelmekledir. O da, Türkler nasıl olupta çok az ve bir azınlık olm alarına rağmen, O rta Doğu’da böyîesine güçlü askeri bir varlık haline gelmişler ve uzun süre Abbasî toplum unun m ukadderatına hâ­ kim olm uşlardır. İşte bu küçük araştırm am ızda bü suale cevap aran acak tır. Da­ ha açık bir ifade ile, bu beklenmedik oluşum ve gelişmeler üzerinde durulacak ve bir senteze doğru gidilecektir. Ancak bu konuya daha etraflı bir şekilde 'kürk­

lerde askerlik ruhu ve bunun önem ine kısada olsa temas etmemizde yarar vardır.

Şu bir gerçektir k.i Türkler insanlığın müşterek medeniyetine tarih bo­ yunca yaptıkları çok önemli hizmet ve tesirlerin yanısıra, eski dünya kıtalarında yaşayan milletlere askerlik ruhu ve üstün m oral yönünden de çok derin tesirler bırakm ışlardır. T ürkler tarih sahnesine diğer bir çok üstün meziyetleri yanısıra, daha ziyade asker bir millet olarak çıkmışlardır. O nlar, uzun asırları kapsayan tarihî seyirleri içinde bütün sosyal,siyâsîçalkalanm alar, h atta bazan büyük talih­ sizliklere rağmen ancak varlıklarını bu milli meziyetleri sayesinde ayakta tutabil- mişlerdir. Biı bakım a Türklerin İslâm Dirime girmeleri, bütün varlıkları ile bu dine sahip çıkm aları, onu bütün bir cihanın husumetine karşı asırlarca korum a- larıda.İslam iyetin Türklerin bu yüce meziyetlerini besleyici ve doyurucu bir din olm asınında önemli bir rolü vardır. Belki bu temel karakterleri sebebi ile T ü rk ­ ler tarihe ORDU-M L '.E T olarak geçmişlerdir. Bu hususta doğulu ve batılı bir

çok yazarlar ilginç yorum larda bulunm uşlardır. Meselâ; ,

Türklerin askerî meziyet ve üstünlüklerini beyan etmek üzere,

(18)

Etrak adıyla dcstanî bir eser yazan büyük Arap edibi El-Cahiz; “ Bir tek Türk

yalnız başına olsa da bir m illetir” dem iştir2.Aynı M üellif bir başka yerde ise

Arap askerlerinin kalblerini korkudan titreten Türkler gibi başka millet yoktur” diyecektir3. Çağdaş yazarlardan C. Eliot,Türk'ün tarihin ilk çağlarından beri de­ vam edip gelen bu askerlik ruhunun azametini şu cümlelerle ifade etm ektedir;

Alelade Türk bile haddizatında şerefli, haysiyetli, çok iyi ruhlu bunun­ la beraber çocuklarına düşkün hayvanlarına karşı şefkatli ve üstelik çok sabırlı bir kimsedir. Fakat o hele bir harb haleti ruhiyesine girmeye görsün! O zaman O, kâh H U N L A R , Avrupayı titreten A ttilâ, kâh dünyayı sarsan C EN G İZ-H A N gibi müthiş bir harpçi olur. Karşısındakiler! merhametsizce öldürür, yakar,yıkar, onun önüne geçmeye iınkâıı yoktur4.

A. Toyııbee, Türkleri çok haklı olarak fightcr-harbçi ve toprağa bağlı oldukları içinde “ farm er-çifıçi” bir millet olarak tavsif etm iştir5. Onun içirıdir- ki, T ürkler B.Levvis’in de ısrarla işaret ettiği gibi, her gittikleri yerde bu meziyet­ leri sayesinde bir azınlık olm alarına rağmen gerek H indistan gerekse Mısır’da daim a milletleri idare eden hâkim bir unsur olm uşlardır6.

Yukarıda Türklerin İslâm Dinine girmelerinde, onun Türklerin temel karakterlerinden biri olan askerlik ruhunu beslemesinin hatla “ şehitlik” ve “ gazilik” gibi yeni yeni m efhum larla daha derin boyutlar kazandırm asının şü p­ hesiz önemli rolü olduğunu belirtm iştik. Bu gerçeği biraz açıklamamız.. İsiâmi- yetle eski Ari Dinlerinin bu yönde küçük bir mukayesesini yapm am ız herhalde yararlı olacaktır. Şöyle ki: temeli Tıik kahram anlığı, cesaret ve yiğitliğine daya­ nan bu askerlik ruhunu biı türlü hazmedemeyen Arî dinleri, İslâm Dininin aksi­ ne T ürk toplum u için bir bakım a çok yıkıcı olm uştur. Zira, Budizm, Manihaizm, Zerdüştliik gibi bu eski Arı dinlerinin tesiri altında kalan Türklerin cesaret, m ert­ lik. şehamet ve gayret duygularını dum ura uğrattığı görülm üştür. Büyük A rab edibiEl-Cahiz’ın bile bu meşum durum nazarı dikkatinden kaçmamıştır. O şöyle demektedir;

“ Tiirkler zındıklık (yani Budi/m veya M anihaizm) dinine girince artık harhlerde rraglub olmaya başladılar. Ttırklerin en kahram anlarından olan Do­ kuz oğuz (uygur) kabilesi isle bunlardan biridir. H albuki. D oku/oğuzlar Karluk Türklerinden sayıca bir kaç kere az olm alarına rağmen savaşlarda daim a ileri giderler ve iıslün olurlardı. Neyazık ki, onlarzm dıkiıkdinine girmeye başladılar, artık onların dilleri destan olan kahram anlık duyguları yok olmuş ve

şecaatleri-2- ci-t 11hi/ . I ı / a i l u ' l - i . ı r a k . (l<oai!ıı';-(. a h i / ı k a n ı ı c . Ivr-ı. i. f>5. ?- d-(.';shi>-, l e / a i l . i. >. 79.

-i- Elıın. t . T iı r k c j in E n rııp e. i . o n d u n . 1945. v 9?

5- Mallıııy. ( i . . V Mml> in itırkivlı ' alııı-s, I o n ı l o r. . >. 1 (■ L c t t i ' . 1!.. îlu Midilli I.asl a n d W o l . t o n . i o s l 'M',

(19)

-de son bulm uştu” 7.

K ahram anlıkları dillere destan olan ve pek çok A rap kaynaklarında Türklerin en haşin kabilesi olarak zikredilen Dokuz O ğuzlar’ın Buda, M ani, gi­ bi eski Âri dinlerinin aralarında yayılmasıyla millî karakterleri olan askerlik ru ­ hunu yavaş yavaş nasıl kaybettikleri sadece El-Cahiz değil diğer A rap yazarları tarafından da m üşahade edilm iştir. Meselâ; Tamim b. Bahr, Dokuz Oğuz kabi­ lelerinin meskûn oldukları yerlere yaptığı seyahatler sırasında gördüğü ilginç m ü­ şahedeleri anlatır. O nların arasında daha ziyade budizm , Mani ve Zerdüştlük dinlerinin de yayıldığını hatta önceleri daha da kuvvetli olan Zerdüştlük dini­ nin, Mâni dininin süratle yayılm asından sonra yavaş yavaş eski kuvvet ve gücü­ nü kaybetmeye başlandığım söyleyen m üellif en sonunda bütün bu dinlerin Türklerdeki askerlik ruhunu inanılmayacak kadar zayıflattığını itiraf ederek bi- razöncem üşahedelerini naklettiğim izel-C ahiz’le aşağı yukarı aynı noktaya gel­ mektedir.*

M am afih eski Türklerin, temel vasıfları olan Türk militarizmini yok eden ve onun yerine bir takım mistik duygular getiren bu kabil dinlere sosyal hayatla­ rında yer vermedikleri ve pek fazla ilgi gösterm edikleri anlaşılm aktadır, ö ze llik ­ le Türk büyükleri bu kabil dinlerin Türk sosyal hayatına yerleşmesinin daim a karşısında olm uşlar ve onun Türkler arasında yayılması ve dal budak salm asına pek fazla m üsam aha etm em işlerdir. T ürk tarihinde millet hayatının İstikbâl ve m ukadderatı ile ilgili böylesiııe asil davranışların gerçekten de iftihar edilecek il­ ginç örnekleri vardır. Meselâ:

G ök-T ürkler devrinde (VI. asır) H int- Baharat Yolunun tesiri ile olsa gerek, Budizm misyonerleri, Türk boyları arasında çok kesif bir faaliyet göster­ mişler ve bunun neticesi bir çok Türkleri Budizm dinine sokm aya m uvaffak ol­ muşlardı. Söz konusu misyonerler, faaliyetlerini o derece ileri götürm üşlerdir ki, biz olayların seyrinden onların Türk H akanı’nın bile nazarı dikkatlerinin çektik­ lerine belki ona yakın çevrelere kadar sokulup hatta T ürk H akanına bile nüfuz etmeye m uvaffak olduklarına kani olm aktayız. O kadar ki,T ürk H akanı, Bilge Kağan,Budizmiıı(Birazda Çinlilerin zıddına olarak) Gök-Türklerin resmî dini ol­ masını tavsiye edecek kadar ileri gitmiştir. Fakat onun maiyyetinde büyük bir talih eseri gün görm üş akıllı Türk milletinin karakterlerini çok iyi bilen güçlü devlet adam ı Tonyukuk-H an vardı. Yetmiş yaşında idi. Onun bugün bile hayra­ nı olan Alman bilim adam ları takdirlerini açıklamak için Ona “ Göktürk H a­

7- e n -N e c m , V. T . . el-Cahiz ' e l - H a d ı r a l i i ‘l-Abbusiy>c. B a ğ d a d . 1965. s.. 150. cl-C'ahiz. Hı- rıstayan lık içinde aynı g örüş le ri ileri sü r m e k l e ve Sasa nîlere karsı mağ lııp ola n Biza ııstılan n bu m a ğ ­ lubiyetlerine sebeb ol a n la rın H ır isıita n Olmalarını g ö ste rm e k le d ir. Kr> B a rt h o ld . T. W . O r t a Asya T ü r k T ar ih i H a k k ı n d a D e rsl e r İsı. 1927. s. 45 \ d .

(20)

kanlığının Bism ark’ı ”dem işlerdir9. İşte bu T onyukuk-H an o zam ana kadar üç G ök türk-H akanfna hizmet etmiş olan em ektar vezir, Bilge Kağana Budizm ’in Türk toplum una neye amil olacağını izah etmiş ve ona “ Buda dini Türk’ün as­

kerlik ruhuna çok kötü tesirler icra edecektir!” diyerek T ürk Kağanımı her na­

sılsa saplanıp kaldığı bu çok tehlikeli fikirlerinden vaz geçirmeye m uvaffak olm u ştu r10.

Ne ilginçtir ki buna benzer bir durum d aT ürklerin bir kan ve ateş ka­ sırgası arasında İslâm dini ile ilk tem asları sırasında vuku bulm uştur. Şöyle ki; Aşağı T ü rk istan ’da Türgeş akınları ile A rap siyasî hakim iyetinin büyük ölçüde sarsıldığı ve Su-Lu H a n ’ın onları bu bölgeyi terketm eye zorladığı sıralarda Eme- vilerin dirayetli halifelerinden Hişam b.Abdıil-M elik çok am ansız rakibi olan bu Türk H akanm a,İslâm Dinine girmesi için bir davet heyeti gönderm iştir. İslâm C oğrafyacılarından Yakut El-Hamevîhin ayrıntılı bir şekilde riayet ettiğine göre Türk H akanı kendisini İslâm dinine davet eden bu A rap heyetinin dikkatle din­ lemiş ve uzun uzun düşünm üştür. Sonunda kısa zam anda hazırlanan yüz bin ki­ şilik bir ordu ile A rap heyetinin şerefine muazzam bir askerî m erasim icra etmiş ve tercüm anına dönerek aynen şöyle demiştir.

“ -Bu elçiye söyleyiniz; Efendisine gitsin ve desin ki; Bu silâhlı süvarile­ rin içinde ne bir hekim , ne bir kunduracı ne de bir terzi okuyucu vardır. (Hiç biri esn a f yoktur, hepsi askerdirler.) Şimdi eğer bunlar müsiüman olupta İsîâ- mın şartlarını yerine getirmeye kalkışırlarsa nereden yiyecekler ve nasıl geçimle­ rini tem in edeceklerdir11

Y ukarıdan buraya kadar olan açıklam alarım ızda kısmende olsa Tiirk- lerde askerlik ruhu ve onun belirli ölçüde Türk toplum unda ki önemi üzerinde durulm uştur. H albuki, “ Orta D oğuda Türk Askerî varlığının Zuhuru” adındaki eserimizde ise konu; bir bütünlük arzetmesi bakım ından ilk İslâmi devirlerden baş'lıyarak Abbasilerin haşmet devirlerini kadar olan çok uzun tarihî bir seyir içinde ve bütün varyantları ile ele alınmış ve derli toplu bir şekilde okuyucuların istifadesine sunulm uştur.

Bunun içinde önce Arap kaynaklarında Türk kahram anlığı ile ilgili şi­ irler üzerinde durulm uştur. Bunların çok bilinen bir kaç beyti m üstesna12 diğer beyitler öyle tahm in ediyoruz ki T ürk tarih literatürüne belki de ilk defa kazan­ dırılm aktadır. Bu şiirlerde ilk devirlerden başlıyarak Arap şair ve ediplerinin des­

9- t i ş e n . I .. Bilinm eyen İv As ya. İ v . !9"0. 11. v 18. 10- B a rı h o l d . a. t>- c . , s. II. I iveli. I... a. g. e. . s . 18.

I I- ci -H a m e v j. Mııce ımiT -Bi ılda n. n e v r i n . 195". I! 34. k a /M ıı i. A sar tı'l Bilâd. Beyrut. 1969. e. 511. I u ı a ı ı . O. 1 ıırk C ih a n H a k im iy e ti Me fkuresi t a r i h i . II. v 142.

(21)

tanlara konu olan Türk kahram anlığına hangi gözle baktıklan ve bu duygularını nasıl dile getirdikleri ele alınm ış ve onlar perde perde gözler önüne serilmiştir. Şüphesiz bu konunun ilginç bir yönünü oluşturm aktadır.

M am afih bu küçük araştırm a bile bu sahalarda bizlerin çok d ah a geril- rede olduğum uzu gösterm ektedir. D aha açık bir ifade ile çok geniş bir sahaya yayılan ve uzun devirleri kapsayan A rap şiirlerinde sosyal, siyasî ve edebî yönle­ ri ile T ürk varlığına nasıl yaklaşıldığı başlı başına bir araştırm a konusudur. Bu konu; işin çilesini çekecek bıkm adan usanm adan çalışacak kararlı azimli araştır­ macıları beklem ektedir. Bu küçük eserimizde kısmen de olsa; klasik A rap kay­ naklarında Türk kahram anlığı ile ilgili şiirler üzerinde durduk. O kuyuculara millî gururum uzu okşayan böylesine güzel ham asî şiirlerden oluşan bir çiçek demeti sunm ak istedik. H albuki durum bundan ibaret değildir. M adalyonun bir de öbür yüzü vardır. Bizi yani T ürk varlığını öven göklere çıkaran şiirler olduğu gibi on ­ ları yeren hicveden ve gerçekten de ağır ifadelerle dolu şiirler de vardır. Bunlar büyük bir yekûna ulaşm aktadır. Bu şiirlerde ele alınması ve konunun bütün yönleri ile ortaya konulm ası herhalde çok faydalı olacaktır.

Bu çalışmamızın bir diğer ilginç yönü daha vardır. O da Fm eviler dev­ rinde dinam ik Türk askeri varlığı ve bunun çeşitli ortam larda yani halifenin biz­ zat yakın çevresi hilâfet ülkesi ve Arap ordu m uhitlerinde yaptığı m akeslerin ele alınması ve bir senteze doğru gidilm esidir. Bunun içinde ilk defa Em eviler dev­

rinde kurulan gari Arap “ M e v â I / ” ordusunun üzerinde durulmuştur. Eserde

temel kaynaklarda etnik yapıları hakkında pek fazla bir bilgi verilmeyeni bu or­ dunun ana unsurunun, özünün çtkirdiğinin Türklerden oluştuğu vurgulanm ak­ tadır. Bu şüphesiz bir fanatizm değildir. Konu kendi bölüm ünde daha etraflı bir şekilde incelenmiştirJSundan maksadımız, şimdiye kadar hernedense üzerinde du­ rulmayan bu önem li m eseleyi, tamamen yan bir platforma çekm ek ve bu Plat­ form da on u , temel kaynakların verileri, akıl ve mantığın değer hükümleri ile yargılayarak yeni bir senteze doğru gitmektedir. Kabul edip etm em ek ayrı bir konudur. Fakat, her halükârda bu kabil çalışmalarla Türk tarihi, İlmî mathfel­ lerde yeni yeni boyutlar kazanacaktır.

Fakat bu arada işaret etmek istediğimiz bir nokta daha vardır. O da dinamik Türk askeri varlığının uzun asırları kapsayan Abbaşiler devri (749-940) Arap toplum unda ifade ettiği m ana ve bunun sosyal, siyaâsi ve edebî hayata olan tesir ve tezahürlerinin bir bütün olarak ortaya konulm asıdır. O nun için bu a ra ş ­ tırm am ızda daha ziyade El-M emun dönem i üzerinde durulm uştur. O nu um ûm î politikasına yön veren tarihi olayların içinde görmeye çalıştık. Türk büyükleri hatta Türk Hakanı ile olan ilişkilerini sergiledik. Bir de gördük ki, Abbasi h a­ nedanının bu dirayetli H alifesiEl M em un’un Türklere karşı büyük ilgi ve sevgi muhabeti vardır. O kadar ki, kendisini, içinde bulduğu İran sultanı ve A rap çem ­

(22)

berini bu Türkler vasıtasıyla kırmayı planlam aktadır. Bu arada küçük bir husu­ su belirtmekte yarar vardır. Bu araştırmanın asıl çekirdeğini Türkoloji13 ve Tarih 14 kongrelerine sunduğum uz tebliğler oluşturm uştur. Bir tebliğ süre ve çerçeve­ sini çoktan aşan bu konular daha da geliştirilmiştir diğer konularla zenginleşti- rılmiş yeni bölüm ler ilâve edilmiş ve böylece okuyucuların eline sunmaya çalıştığımız bu eser ortaya çıkmıştır. Eğer bu küçük eserimle Türk tarih ve kül­ türüne bir nebze olsun hizmet edebilirsem bu benim için tadabileceğim en büyük m utluluk olacaktır.

I ? - K m ı p s i . Z . K m e t î l e r l ) r > r i n d e A r a p O r d u l a r ı n d a k i m t ı s l ı ı ı n a ı ı T t ı r k B i r l i k l e r i . \ I I . T ı t t k - o l o i i K o n g r e m . 1 5 0 1 . J 9 S 6 . K i .

14- Kitap.-;. Z. H a liic e '- M a m u m ır . Hilâle" O r ı d u s u m ı ı : Tıırkio-meNi Y o lu n d a İlk (.'alışma­ ları. \ . T ü r k T ar ih k o n g r e s i . 2 2 — 26. t \lu l. I*)X<\ A n k a r a

(23)

B İR İN C İ B Ö L Ü M

ESKİ ARAP KAYNAKLARINDA TÜRK KAHRAMANLIĞI İLE

İLGİLİ

ŞİİRLER VE TÜRKLERDE BİNİCİLİK VE OKÇULUK

1- TÜR K LER LE İLGİLİ ŞİİRLERE G EN EL BİR BAKIŞ

T ürkler, dünyanın en eski en köklü milletlerinden b iridir.Irkî ve millî meziyetlerini tam am ladıktan sonra O rta Asyada tarih devirlerine girmişler ve bu­ radan çıkarak dünyanın bir çok yerine göç etm işlerdir. Eski dünya kıtalarında çok geniş coğrafî bir m ekâna yayılan T ürkler bu top rak lar üzerinde daha ziyade askerî aristokrasiye dayanarak dünyanın en güçlü en büyük en kudretli devlet ve im paratorluklarını kurm uşlardır.

Şu bir gerçektir ki; her milletin olduğu gibi,T ürk Milletinin de kendini diğer milletlerden ayıran bir kısım mümeyyiz vasıfları ve millî karakterleri var­ dır. Bunların içinde en belirgin olanı, Türklerin genellikle asker bir millet olm a­ larıdır Haddi zatında Türkler, tarih sahnesine cesur, yiğit, asker bir millet olarak çıkm ışlar, bir çok siyasî b uhranlar ve sosyal çalkalanm alara karşı belki bu üstün meziyetleri sayesinde millî varlıklarını m uhafaza ederek zamanımıza kadar gel­ mişler ve yine bu sayede milletler cam iasında haklı bir şöhrete kavuşm uşlardır.

Türkler bu köklü meziyetleri ve sağlam karakterleri ile diğer milletlerin olduğu kadar A rapların da dikkatini çekmişlerdir. Onların bu üstünlük ve fazi­ letleri bir çok şiirlerde dile getirilmiş ve darbı mesellere konu olm uştur. Bu şiir­ lerde onların ne kadar yiğit, mert, cesur, hulâsa tam ve gerçek m anada asker bir millet oldukları en güzel bir şekilde ifade edilmiştir. Her ne kadar eski A rap toplum undaTürk varlık ve nüfuzundan bahsetm ek şimdilik m üm kün değilsede

(24)

Türk kahram anlığı ile ilgili bir çok şiir ve darbı meseller, A rapların eski cahiliyet çağı dediğimiz en karanlık devirlerine kadar ulaşmaktadır. Bunların başında cahi- liye devri şairlerinden Evs b. Hacer b. Itâb gelmektedir (öl.620). Çok seyahat etmesi ile dikkati çeken ve ömrünü genellikle B îre de,A m r b. H in d’in yanında geçiren Evs b. H acer, Türklerin kahram anlığına işaret eden bir beytinde şöyle dem ektedir:

t € tsj Ljlj L> J LİZ) ! ÇjÜjİc — j LJ LSLjjuiÇj »•

“ Onlar(yani Türkler)kınalı bıyıklı ve ellerinde sopalar (oklar) olduğu­ nu görünce devem i (korkudan daha fazla beklemeden) sulardan çevirdim, (ve oradan ayrıldım ).15

Yine ilk devirlere aid olm ak üzere bıı konuda zikredebileceğim iz bir di­ ğer beyit de A m e 11 e s b. U 11 a fa’nın şiirleri arasında bulunm aktadır.Kendisi G atafân kabilesinin pek meşhur şairlerinden biridir. Amelles b. Ullafa’nm, bü­ yük A rab edibi El-Cahiz’in kaydettiği bu beytinde Türk kahram anlığı ile ilgili olarak şöyle denilm ektedir:

11 Zj i İE — Ç jL İ L> jJlŞ dllaJLi >>

“Başımın tepesi ağardıktan sonra onda Türkün (düşmanlığını) kahra­ manlığını ve Ebu H isl’in kinini gördiim f de şaşdım k a ld ım )'''b. Amelles’in bu şi­ irini kendine has bir uslublayorumlayanEl-Cahiz,bunu Türklerin kahramanlığına bir misal olarak göstermiş ve: “A rap ordularının kalblcritıi Türkler gibi titreten daha başka bir millet y o k tu r. ” dem iştir1 .

Fakat yine bu ilk devirlerde yazılmış bir çok şiirlerde, T ürk kahram an­ lığı büyük Tiirk H akanının şahsında dile getirilmiş ve O herşeyde (binicilik ok ­ çuluk ta dahil) en ideal örnek bir kahram an olarak tavsip edilmiştir. Nitekim Semtnah b. Zırar, (öl. 643) söylediği bir şiirde bu samîmi duygularını dile getire­ rek Türk hakanına şu mesajı göndermek istemiştir;

15* el-Ouhız. F ıv a ilu 'l -K ir â k . (R es iiU fl -C 'a h ı/) T a h . A. M. H a r ın ı, kahire» i % 4 . I. s. 76. 16- el-CaİH/., I c/ail, I. 46,

(25)

“ Ey insanlar! Şu benim istediğimiTiirk Hakanına kim söyliyecek; O, kış bastırınca düşünsün! Ta soğukta üşüyen (zavallı) çocukları ve yaşlılığı artık çekemez hale gelen ihtiyarları kanadının (şefkatinin) altına alsın. ISitekim tavu­ ğun civcivleride kargaşalık çıktığı zamanlarda horoza uyarlar, (onun himayesine sığınırlar ) ’,ıs.

G erçekte bu kabil bazı şiirlerde Türk H akanı, destanı Tiirk kahram an­ lığını sembolize etm ekte ve A raplar için bir öğünç ve gurur kaynağı olm aktadır. Bunun en güzel misâli Em evîlerden el Velîd b. A bdü’l-Melik (742-743)’in söyle­ diği şiirlerdir. Nitekim o, kendi m uhaliflerinden asiEl-Velîd b. Yezid b. Ati- k a ’yı öldürdüğü m uharebelerde şu beyti söylemiştir;

< < q U» L X j ^ j l > l L i f , y

“Ben Kisranm oğluyum, babam ise Mervan’dır. Kayser ise dedem ve

diğer ceddim H a k a n fdır ” '9.

A O ’nun buna benzer bir başka beyti daha vardır. Bu beytinde Türk H a­ kanı Yezid’in gönlünde sanki bir fırtına ve okyanısların derinliklerinden koyub gelen bir dalgayı andırm aktadır. Kendisinin üstünlüğü ve kahram anlığı ile öğiin- mek istediği zam anlarda O ’nun aklına artık ne babası ve ne de Kisra gelm ekte­ dir. Onun gönlünde ve kalbinde sadece Türk Hakanı vardır. Bir beytinde O , bu engin duygularını dile getirirken şöyle dem ektedir;

O t £ 4 ^ ^5 - û 1-*

" j f ' & J a^o_jÛ -Î _ <s i ! j İ l I 5 U l5 l> ıi

“ Eğer ben (kâh) önüme, (kâh) arkama doğru ok atıyor ve (hırçın) tay­ lar üzerinde dik yam açlı kayalıklardan (korkusuzca) inebiliyorsam (buna şaşma­ mak gerekir.)

(Sen şunu iyi bil ki!) benim dedem Hakandır. Onun bozkırlarda ve y a l­

çın kayalıklarda neler yaptığını hatırla, (o sana yeter ) ” 20.

Büyük Arap edibiEİ-C'aiıiz, bu beyti sorum larken kendini çok daha ra­ hat hissetm ekte ve Yezid’in cesaret, kahram anlık ve harbçilikten bahsedince sa­ dece Türk Takanı ile iftihar ettiğini k ay d e tm e k te d ir1.

ıs- cı-C.ılıı/. K. e l - l a » . h .ı . V M t l a n ü ı . M ı v r . iy.«S I. •>. 200. I'l- K’l a ; v ı . /.. . l i - t u r k fi \ 1 m 'l l i ' h ı l i l - ( a ltı/, Iteyrı:'.. !V~2. \. 10?. 20- el-t ai ’. ı / . I c / a i l . i. - S2.

(26)

2 - ABBASÎLER DEVRİNİN ÖZELLİĞİNİ GÖSTEREN ŞİİRLER

Emevîlerden sonra iktidara gelen A bbasîler’in ilk devirlerinden başla­ mak üzere Türkler kahram anlık ve şecaatleri sayesinde A bbasî toplum unda he­ men bir varlık haline gelm işlerdir.El-M em un, Tahir b.E-H üseyin kom utasında B ağdad’a sevkettiği ordunun öncüleri olanTürklerinB ağdad sokaklarında yalın kiline; nasıl at koşturduklarını tasvir eden el-Hureymî bir şiirinde şöyle demektedir;

^ djL jîj

« Üb^ş-üL^- dJ y i\ _ U l ^ ^ j T ^

“ O, (kâbusla günlerde) Bağdat çarşılarında kınından sıyrılmış kılınç- lar (nasılda havada) şakırdıyordu, görmedin m i ki?

Sokaklarında ise Türkle/, ellerinde kılınçlarıyla koşturuyor,atları kişni­ yo r ve şaha kalkıyordu ” 21.

Türkler, e I - M u't a s ı m devrinde kahramanlıkları ile, hilâfet ordusu­

nun azemetini temsil etmeye başladıkları zaman ise, o devrin şairlerinden A l i

b. e I - C e h m bununla gururlanmış ve şöyle demiştir;

:ı fl^Ü JI ’is-JLd» dJ I _ l i l î ^Cr* ı s ? “

“(N e m utlu), benim öyle bir halifem vardır k i O 'nun süratli (ve yağ­ m urlar gibi) o k atan Türklerinden yirm i bin askeri (ordusu) vardır ” 23.

T ürk varlığını, Abbasî toplum unda çok daha yakından tanım a imkânı bulan bir diğer şair Türk kahramanlığını tasvir ederken şöyle dem iştir.

« j j l S dJ I < J> ^ LS C ıH lB _ zJûLöJ» dJ J1 ı_ ij ii. c Cj 1 j LU t r

“Bir kere T ü r k ’ün kılına kınından sıyrılmaya görsün.Sen de bilirsin ki ondan k a a p da kurtulan yo k tu r “:A.

Daha sonraki devirlerde, Türk varlığı bütün hilâtet ülkelerini doldur­ duktan sonra kimliğini tesbit etmede zorluk çektiğimiz bir şair şöyle diyecektir.

22- t;-1 a b c ıi. I ••ırilıu'l-l nıem. I;ı!ı. M l ’b ı : " l m i Ibüiiıi'i!. Kcyrm. VIII. 452. 2.'- O -Aiüiı:. el-Kfoahani. k s ! ' . r x . \ - .<(»?. Mü i.'i b : : . k „ l\-, \ aı y.m '. u u ;: b u !ak:ıı;ı vc!i;ıi>

w sckseı: b;i’ .»latak /.ikvoüiimı•:ır

(27)

î(\-,< 5 *5U j J _ u n s y f v ı t u j s H g p î

“A rtık Türkler (kahram anlık ve şecaatleri ile) her şeye hâkim oldular. Geriye bütün dünyaya onların söylediklerini işitmek ve isteklerine boyun eğmekten başka yapacak bir şey kalm adı ” 25.

Bu devrin renkli yönlerinden birdiğeri de, T ürk kahram anlığının üstün meziyetli T ürk kom utanları ve dirayetli devlet adam larının şahsında dile getiril­ miş olm asıdır. Bilindiği gibi.E l-M em un ve daha sonraki, halifeler dönem inde Türk asıllı bir çok kom utanlar ve devlet adam ları yetişm iş ve bunların A bbasî Devletinin yeniden güç ve kuvvet kazanm asında büyük hizmetleri olm uştur. A r­ tık bundan sonra Tiirk kahram anlığı bu şerefli Türk general ve devlet adam ları­ nın şahsında dile getirilmiş ve onların kazandıkları zaferlerin Islâm dinini ne kadar aziz ve yüce kıldığı ifade edilm iştir. Bu cümleden olm ak üzere, el-M em un ve özellikle el-Mı/tasım devirlerinde harblerde gösterdiği kahram anlık ve yiğitliği dil­ lere destan olan Türk asıllı büyük kom utan, el-A fşîn, için bir çok kasideler ya­ zılmıştır. Bunlardan bir kaçı da m eşhur A rab şairi Ebu Temmam et-Tâî’ye aftdir. Türk kahramanlığını, Türk cengâverliğini sanki el-Afşin’in şahsında gö­ ren ve bunu İslâm nam ına alkışlayan büyük şair onun için söylediği bir çok par­ lak ve uzun kasidelerin birinde şöyle dem iştir;

1 • J j k-> J J I C j j Z İ I 4 _ I j J J I * I i d I t t

S ' " - s - ' ' u

“Görüyorsun ki, el-Afşîn atını harb meydanlarına ilk süren O dur. Ölüm yağdıran bulutların altına ilk dalan (ve harbi göğüsleyen) de o d u r.”26

Bir başka kasidesinde ise yine Ebu Tem m am , öm rünü h arb m eydanla­ rında geçiren bu T ürk generali, El-A fşîn’in peş peşe kazandığı ve hilâfet ülkele­ rinde büyük çalkalanm alara yol açan parlak zaferleri ne kadar önemli olduğunu vurgulam aya çalışmış çok uzun da bir kaside yazmıştır. Bu kasidesinde şöyle de­ miştir;

“ Harb meydanlarında durmadan çekilen bu kılıç, bu sabır, (ve m eta­ net) sadece bu dini yüceltm ek içindir. ”

25- el-.Mesüdi. M u r f i c t f z - Z tl ı e b . T ah . M M A b d i ı "1-l l a m îc i. Mi m i, 1964, !V. s. I “9. 26- Divaniı Ebî Tcmııı aıı i. İli Ş c r lıi T -lla lîb c t - T e b r î / î , T ah . A b d u h A r / a m . Mısır. 1951. 111.

(28)

“İslâm dini kendisine kazandırdığı bu zaferlerden dolayı sana m edyu ­ nu şükrandır. O Allah k i sana vaad ettiği m ükâfatı (m utlaka) verecektir.”27. Yine o devrin şairlerinden biri olan H üseyin Ez-Zahhak ise,El-Afşîn için şöyle demiştir;

11 p d û ü & J I aJU I j jü » _ <-* 1 l i j j . * *

“e l-A fşin ’e gelince şüphesiz o A lla h ’ın el-M ıAasım(m avuçları arasın­ da sunduğu sanki kınından sıyrılmış (İlâhî)) bir kılınçtır ” 28.

Ebu Tem m am et-T âî’nin gözünde el-Afşîn ne ise, büyük A rap Şairi

el-Buhturî’nin gözünde de Türk asıllı büyük devlet adam ı, el-M ütevekkil’in

sadrazamı el-Feth b. H akan da aynıdır. Şiir ve edebiyat ikliminin sultanlarından

olanEl-B uhturî, El-Feth b. H akan hakkında otuz kaside yazmış ve bu kasidele­ rinin her birinde onu ad eta göklere çıkarmıştır.

E l-B uhturî bir kasidesinde el-Feth b. Hakan ve dolayısıyla Türk Mille­ tine duyduğu m innet ve şükran hislerini şöyle dile getirm iştir:

J jd * J 5 " ^ 1 ] L > L ü 5 - J. G J L ş - j ü l İ _ t l > 3 ü L â j . j ü » I

t ({j X^ıîS j ( ) £ _ ^jXİ I J. LST ISj

“ Eğer Araplar bütün kalbleri ile sana bağlanmışlarsa bunda şaşılacak ne var. Ç ünkü sen kapına her A rabi ihsanınla doyurdun!

Ben hem ken di kavm im ve hem de senin ka vm in adına sana şükranları­ mı sunuyorum .Zira ben yaşadığım sürce, bu iki kavm in doğu ve Batıda (güneşin aydınlattığı hilâfet ülkelerinde) onların diliyim.

Ben senin nim etlerine boğulm uş sadece birkölenim . Kabile şerifim i ve sosyal m evkiim i bile gözetm eden, onları hiçe sayarak senin kölen oldum . ”29

3 - TÜRK K A H R A M A N L IĞ IN I ÇEKEMİYEN ŞAİRLER

Şu bir gerçektir ki, toplum daki sosyal gelişmelerin bir çok yönleri var­ dır. Olaylar toplum a bu yönleri ile yansır ve onların çeşitli şekilde reaksiyon gös­ termelerine sebeb olur. A bbasî toplum undaki T ürk askerî varlığı büyük bir

27- D îv an ü E bî T e n ı m a m , II I, s. 18. 28- e l- Tab er i. IX. s. 8ü.

(29)

olaydır. Bu olaya karşı toplum un m uhtelif kesimlerinin yankıları da çeşitli olm uştur. Bu ve daha sonraki devirlerde, Türk kahram anlığını öven şiirler yazıl­ dığı gibi onları yeren kötüleyen şiir ve hicivlerde vardır. Bnlar, toplum un bazı kesimlerinin Türk kahramanlığım hangi yönlerden ve nasıl değerlendirildiğini gös­ termesi bakım ından bizim için son derece önemlidir.

A bbasî toplum unda kökleşen ve gittikçe dal budak salan Türk askerî varlığı, dolayı- .yla T ürk kahram anlığını bir türlü hazm edem eyen kişiler, şairler ve bunların yazdığı hicviyeler bulunm aktadır. Bunlardan biri D ’bel el-H uzâî’dir. Abbasîler devrinin ge'miş geçmiş en büyük alevî şairlerinden biridir. El- M ıftasım’ın Türklere karşı bir tutkuya varan ilgisi ve yüksek rütbelere doğru süratle tırm anan Türk askerî aristokrasisini bir türlü hazmedemeyen bu alevî şa­ ir El-M ı/tasımı değil onun şahsında Türk askerî varlığını, Türk kahram anlığım yermeye çalışmıştır. Biz bir fikir vermesi bakım ındanO nunbu ateşli hicviyesin­ den bir kaç beytini buraya kaydetm ek istiyoruz. El-M u’tasımı nerede ise yerden yere vuran bu hicvindeEl-H uzâî şöyle dem ektedir:

CfJzJ y b J j y jOzJ _ -o l JLAİ i y » i S L h l 5 j U j _ 'ÂjLtS v j a a i y UL5JI dJ 151 t j l ^ - _ ^ d f ö \ y \ İU y J - i j J d-L)V _ İ5_9j d lx C ( ^ jj.5 ** V -Cj9j y ll_2 1 J y L İ İ J. y L d I ir-* I - d d W aj d j j î j j» I id CJL-j 15 _ <i-jlfi* jdi dJ.«J>3 “Başımıza(sekizirıci olarak) bir halife geldi. O, doğru yolda olmadığı gibi, Onun ne bir dini, n e d e aklı vardır. (Aptalın ta kendisidir.)

Abbasîleriıı gerçek hüküm darları kitaplarda yazıldığı iizreyedidir. O n ­ ların kitaplarında daha bir sekizinci (halife gelm em iştir,) yo ktu r.

A shab-ı K ch f de işte böyledir.Sayıldığı takdirde en hayırlıları yedi kişi idiler. Onların sckizincisi ise bir köpektir.

Halbuki bana yöre onların köpeği bile senden (m ürüvvetçe) daha y ü ­ cedir. Zira senin (bir sürü) kuyruğun (Türkler) vardır. Onların hiç olmazsa k u y ­ ruğu yoktur.

İnsanların işi artık V asıf ve Eşnas (gibi TürkIere>bırakildiği için yü z üs­ tü kaldı. Böylece üzüntü (ve hom urdanm alar da)daha yaygın bir hale geldi.

(Ne olacak), senin bütün him m et ve gayretin bu hor ve hakir Türkler­ dir. Sen bu Tiirklerin artık hem anası hem de babası oldun ” 3Ü.

Referensi

Dokumen terkait

o Skala V-A biasanya terletak dibawah skala ohmmeter, ciri-cirinya adalah angka 0 berada disebelah kiri dan disebelahnya ada tanda V-A. o Berbeda dengan ohmmeter, skala V-A

Seorang wanita, usia 50 tahun, datang ke puskesmas dengan keluhan kaki tidak dapat berjalan sejak 3 minggu yang lalu. Riwayat sebelumnya pasien sering keputihan berbau

Pengembangan secara terpadu di permukiman perkotaan, permukiman perdesaan, kawasan strategis di wilayah darat, bawah tanah, udara, pesisir, dan di wilayah laut untuk

Problem focused coping (PFC) merupakan strategi coping untuk menghadapi masalah secara langsung melalui tindakan yang ditujukan untuk menghilangkan atau mengubah

Informasi terkait adanya penambahan informasi terbuka pada Daftar Informasi Publik (Kepala) Sub Bagian Umum dan Kepegawaian (Kepala) Sub Bagian Umum dan Kepegawaian Maret

French fries hasil kombinasi varietas Krespo, perendaman dalam CaCl 2 0,5% dan penggunaan maltodekstrin sebagai edible coating memiliki tekstur mendekati agak renyah,

Kep S1 Kep S1 Keperawatan Keperawatan P P 09 09 April April 2001 2001 Manajemen Manajemen kamar kamar bedah, bedah, Pelatihan manajemen bangsal Pelatihan manajemen

Bedasarkan beberapa pengertian di atas maka melalui anggaran negara tidak hanya dapat diketahui besarnya rencana penerimaan dan pengeluaran pemerintah untuk periode