• Tidak ada hasil yang ditemukan

mikro ve makro ekonomi mikro

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2018

Membagikan "mikro ve makro ekonomi mikro "

Copied!
88
0
0

Teks penuh

(1)

T Ü R K İ Y E T E M S İ L C İ L İ Ğ İ

İ Ş L E T M E B Ö LÜ M Ü

Mikro ve Makro

Ekonomik Göstergeler

LİSANS PROGRAMI

SUNAN

: Melih KESER

SUNULAN

SUNULAN

: Doç. Dr. Murat AYAN

: Doç. Dr. Murat AYAN

İSTANBUL, Ocak 2015

İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER

...

(2)

GİRİŞ

GİRİŞ......

KAYNAKÇA

KAYNAKÇA......

GİRİŞ

Dünyada karşılaşılan en ciddi sorunlar, ekonomik sorunlardır. İşsizlik, enflasyon, adaletsiz ve eşit olmayan gelir dağılımı, ücret ve maaş yetersizliği, ülkeler arasındaki gelişmişlik farkları. Bunların tümü ekonomik sorunlardır ve daha niceleri vardır. İnsanları savaşlara zorlayan nedenler de ekonomik nedenlerdir. İnsanlar kıt kaynakların kullanımını doğru yaparlarsa, daha mutlu bir yaşam ve daha kaliteli bir hayat süreceklerdir. Bunun için ekonomistler bu sorun ve nedenlere çözüm aramaya başlamıştır. Buda insanların ekonomiyi anlamaları ve öğrenmeleri için bir amaç olmuştur. Ekonomistler, tüm ekonomik olaylardaki sebep- sonuç ilişkisini analiz ile çözümler. Sonrada bunları bir doğru halinde kamuoyuna açıklar. Ekonomi bilimi bunun için vardır. Ekonomi bilimi de konularını iki şekilde ele alır. Mikro ekonomi ve Makro ekonomi.

Makro ekonomi bir şehrin uçaktan kuşbakışı incelenmesine benzer. Oradaki yapılar birbirine bağlılık arz eder. Dağlar, ovalar, barajlar, göller, yollar, köprüler, ormanlar, vb. Mikro ekonomi ise bu şehrin içine girilerek caddelerin, sokakların hatta binaların tek tek incelenmesidir.

Ekonomi sosyal bir bilim dalıdır. Toplumdaki birey ve örgütlerin, mal ve hizmet üretimini, tüketimini ve değişimlerini inceleyen bir bilim dalıdır.

Bir insanı tanımak için karakterini bilmek gerekir. İnsanlarda ekonomiyi anlamak için onun temelini oluşturan mikro ekonomiyi ve makro ekonomiyi bilmesi gerekir. Bu projede ekonomideki temel kavramlar, mikro ekonomik göstergeler ve makro ekonomik göstergeler anlatılmaya çalışılmıştır.

(3)

I. BÖLÜM

1. Temel Kavramlar

1.1. Ekonomi ve Ekonomi Bilimi

İnsanoğlu ilkel kavim yaşantısı içerisinde temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak çeşitli malları temin etme mücadelesine giriştiğinden bu yana ekonomi kavramı ile özdeşleşmiştir. İlkel kavim yaşantısı içerisinde ihtiyaçların karşılanmasına yönelik olarak, trampa ekonomisi dediğimiz malın malla takas edildiği bir mübadele şekline bağlı olarak, insanoğlu ihtiyacı olan çeşitli malları temin etmeye çalışmıştır. 1 Sonsuz insan ihtiyaçlarına yetecek mal ve hizmet yoktur. Bu kavramı anlatmak üzere "kıt kaynaklar" kavramı kullanılır. Bir malın üretim aşamasında alternatif kullanım alanları olduğundan bu kullanım alanları arasında bir tercih yapılır. Örneğin demir otomobil yapımında kullanılabileceği gibi demiryolu, köprü, baraj yapımında da kullanılabilir. Bu tercihi aile, firma, devlet gibi karar birimleri yapar. Tercih daima maksimum tatmini sağlayacak şekilde yapılır. İşte ekonomi sınırlı, kıt kaynakların(örneğimizde demir) sınırsız insan ihtiyaçlarını (otomobil, köprü, baraj) karşılamakta kullanımını inceleyen sosyal bir bilimdir. 2

Ekonomi bir bilim dalı olarak, kaynakların sınırlı, buna karşılık insanoğlunun ihtiyaçlarının sonsuz olması nedeniyle, çeşitli sorulara yanıt arayan bir bilim dalı olarak ortaya çıkmış ve gelişme göstermiştir. Ekonomi Bilimi, bu yönüyle kısıtlı kaynaklar ile hangi malın, kimin için, ne miktarda üretileceği ve kimler tarafından tüketileceği sorularına ve fiyatın oluşum mekanizmasını algılamaya çalışan bir bilim dalıdır.

Ekonomi Bilimi çeşitli sorulara yönelik cevapları Mikro ve Makro İktisat (Ekonomi) başlıkları altında aramaktadır. 3

1.1.a. Mikro Ekonomi

1 [ CITATION Gen13 \l 1055 ] , http://www.sabek.com.tr/SUNU/Genel%20Ekonomi%20Temel %20Kavramlar.pdf

2 [ CITATION Eko13 \l 1055 ], http://ekonomik.tripod.com/ekonomik1.html

(4)

Tüketicilerin ve firmaların ekonomik davranışlarını; ihtiyaç, fayda, değer, fiyat kavramları ile araştıran iktisat dalıdır. Piyasa türlerini, piyasaların işleyiş mekanizmasını ve farklı piyasa koşullarında firma dengesinin nasıl oluştuğunu da araştırır. Daha basit bir ifadeyle bir şirketin veya tüketicinin kendi iş işleyişi ve dış ekonomik ilişkilerini bireysel olarak inceleyen iktisat dalıdır. 4

1.1.b. Makro Ekonomi

Ülke ekonomisi ve dünya ekonomisini ilgilendiren konu başlıklarını inceleyen bir ana alt daldır. İstihdam, büyüme, enflasyon, kamu dengesi, dış ticaret, ödemeler dengesi gibi konu başlıkları makro ekonominin ilgi alanına girer. 5

İhtiyaç

İhtiyaç, karşılanmadığı zaman acı ve üzüntü, karşılandığında ise mutluluk (haz) veren bir duygudur. İnsanın hayatta kalabilmesi için mutlaka karşılanması gereken ihtiyaçlara (soluma, gıda, giyinme, barınma, savunma vb.) “hayati”; “biyolojik” veya zorunlu ihtiyaçlar, bu kapsama girmeyenlere ise kültürel ve sosyal ihtiyaçlar adı verilir. Bu süreç, İhtiyaçlar Hiyerarşisi veya İhtiyaçlar Piramidi ile açıklanmaya çalışılmıştır. Piramidin tabanında, zorunlu, piramidin orta bölümünde kültürel ve piramidin tepesinde sosyal ihtiyaçlar yer almaktadır.

Fayda

Mal veya hizmetlerin herhangi bir ihtiyacı giderebilme yeteneği veya derecesidir. Tüketici herhangi bir malı kullandığında bundan bir tatmin elde eder. Tüketicinin elde ettiği bu tatmine “fayda” diyoruz. Örneğin, vücudumuzun temel ihtiyaçlarını karşılama özelliğine sahip olan su faydalıdır. Fayda bir başka açıdan, herhangi bir mal ve hizmetin, taşıdığı özelliklere bağlı olarak, her hangi bir ihtiyacı giderebilme yeteneği ise, her tüketicinin aynı maldan elde ettiği fayda farklılık gösterebilir.

Değer

Mal ve hizmetlere verilen öneme “değer” denir. Birey ve/veya toplum, bir mal veya hizmetin değerini, o mal ve hizmetin sağladığı fayda, o mal veya hizmetin yeryüzünde bol veya kıt olması ve o mal ve hizmetin kalitesine bağlı olarak tayin eder. Eğer, bir malın değeri

(5)

salt sağladığı fayda ile ölçülebiliyor olsa idi, suyun elmastan daha değerli olması gerekirdi. Ancak, insanoğlu bir malın değerini belirlerken, bir mal ve hizmete tüketiciler ne kadar sınırlı ölçüde ulaşabiliyor ise, o ölçüde değer vermektedir. Yani, insanoğlunun bencil olması, sınırlı sayıda mal veya hizmete daha yüksek bir değer biçilmesine neden oluşturmaktadır. Dolayısı ile, malın sağladığı fayda, malın bol veya kıt olması ve malın kalitesi, yani üç farklı unsurun birleşimi malın değerinin belirlenmesini sağlamaktadır.

Fiyat

Bir mal veya hizmetin değerinin parasal ifadesine 'fiyat' denilmektedir. Her hangi bir mal veya hizmetin değeri, o ekonomide geçerli olan ortak değer ölçüsü ile parasallaştırılarak fiyata dönüştürülür. Bu ortak değer ölçüsünün mutlaka bugünkü anlamda kağıt ve madeni para olması şart değildir. İlkel kavim yaşantısında para niyetine kullanılmış tarımsal ürünler, metal parçaları, kolyeler ve altın ve gümüş para da ortak değer ölçüsü olarak değerlendirilmelidir ve kullanılmışlardır. Bir ulusal ekonomide, onbinlerce mal ve hizmetin değeri ortak değer ölçüsü ile fiyata dönüştürüldükten sonra, ortaya çıkan fiyat topluluğuna fiyatlar genel seviyesi veya fiyatlar genel düzeyi denmektedir. Fiyat istikrarı, bir ulusal ekonomi için vazgeçilmez bir unsurdur. Merkez Bankası'nın asli fonksiyonu fiyat istikrarını sağlamaktır. Günümüzde, sıfıra yakın oranlarda, yani yıllık bazda yüzde 1'lik, yüzde 2'lik enflasyona sahip gelişmiş ekonomiler, göreceli olarak fiyat istikrarına sahip ülkeler olarak kabul görmektedir. Nitekim, AB kriterine göre yıllık enflasyon oranı tavanı, en düşük enflasyon oranına sahip 3 AB ülkesinin ortalama enflasyon oranına 1,5 puanın eklenmesi ile bulunur ki, bu oranın 2002 yılı için geçerli olan değeri yüzde 2.7'dir.

Enflasyon ve Deflasyon

Bir ulusal ekonomide, fiyatlar genel seviyesinin veya düzeyinin düzenli ve sürekli olarak artması veya yükselmesi sürecine enflasyon denir. Enflasyon, Latince Inflatio; yani şişkinlik kelimesinden türetilerek oluşturulmuş bir kavramdır. Mal ve hizmetlerin fiyatlarını temsil eden fiyatlar genel seviyesindeki düzenli ve sürekli azalma veya düşüş ise deflasyon olarak adlandırılır. Bir ulusal ekonominin enflasyon veya deflasyon tehdidinde olup olmadığı, oluşturulan fiyat indeksleri ile hesap edilir. Türkiye'de bu hesaplama, Tüketici Fiyatları İndeksi TÜFE ve Toptan Eşya Fiyatları İndeksi TEFE kullanılarak hesap edilmektedir.

(6)

Bir ülkenin para biriminin ulusal sınırlar içerisinde enflasyon nedeniyle değer yitirmesi sonucu, ülkenin para biriminin değerinin yabancı paralar karşısında değerinin ayarlanması ve bu nedenle ülkenin yerel para birimi cinsinden döviz kurlarının değer kazanması sürecine devalüasyon, ülkenin para birimi değer kazandığında, yabancı paralarının döviz kuru cinsinden değer yitirmesi sürecine de revalüasyon denmektedir. Devalüasyon ve revalüasyon, yanı ülkenin para biriminin diğer ülke paraları cinsinden değerinin dalgalanması, o ülkenin rekabet durumu derinden etkilemektedir. Bir ülkenin para biriminin yabancı paralar karşısındaki değeri Merkez Bankası müdahalesi ile korunuyor ise gerçekçi bir kurdan söz etmek zordur. Merkez Bankalarının uyguladığı farklı döviz kuru politikalarının bu anlamda etkileri görülmektedir. Para biriminin yabancı paralara veya altına dönüştürülmesine yönelik kısıtlamalar ise bir başka sorundur. Buna karşılık, para birimi, diğer paralar ve altına serbestçe dönüştürebiliyor ise, bu duruma Konvertibilite denir.

Mal ve Hizmet

İnsanın ihtiyaçları mallar ve hizmetlerle karşılanır. İhtiyaçları temin özelliğine sahip herşeye “mal” denir. Ekmek, ayakkabı birer mal iken, berberin saç kesmesi veya doktorun hasta muayene etmesi birer “hizmet”tir.

Üretim

İnsan ihtiyaçlarını gidermekte kullanılacak mal hizmetlerin yaratılması, elde edilmesi veya meydana getirilmesi sürecidir. Mal veya hizmetlerin üretimi üretim faktörleri kullanılarak gerçekleştirilir. Ekonomi bilimi, mal ve hizmetlerin üretilmesinde kullanılan üretim faktörlerini doğal kaynaklar, emek, sermaye ve girişim üretim faktörleri ile tanımlamıştır. Üretilen malların bir kısmı ileride kullanılmak üzere bozulmadan saklanıyorsa, saklanan bu kısma "stok” adı verilir.

Üretim İmkanları Eğrisi

(7)

vazgeçmek gibi. Fırsat maliyeti, bu anlamda daha fazla otomobil üretildiğinde, üretiminden vazgeçilen buğdayın sağlayacağı avantajlardan vazgeçmenin bir bedelidir.

Ekonomik hayatta, ister firma bazında, isterse de ülke ekonomisi bazında Azalan Verim Yasası geçerlidir. Her ne kadar, Adam Smith Artan Verimlilik anlayışını gündeme getirmiş olsa da, günümüzde, tarımsal üretimde ve sanayi üretiminde artan nüfusa bağlı olarak David Ricardo'nun savunduğu üzere, Azalan Verim Yasası geçerlidir.

Firma bazında, doğal kaynaklar, emek ve sermaye üretim faktörleri, yani hammadde, işgücü ve makine-techizat miktarı arasında oluşturulan hassas dengeye Optimal Faktör Bileşim Oranı, diyoruz. Eğer, üç üretim faktörü arasındaki hassas denge bozulup, bir veya iki üretim faktörünün miktarı sabit tutulur iken, birinin miktarı arttırılır ise, bu o firmada üretim esnasında yakalanmış olan verimlilik seviyesinin azalmasına neden teşkil eder. Bu nedenle, verimlilik azaldıkça üretim maliyetlerinin de arttığı görülür. Marjinal kaynak maliyeti, bu anlamda her bir ek faktör kullanılması sonucu firmanın maliyetinde meydana gelen artışlar olarak ta tanımlanabilir.

Üretim Faktörleri

Firmaların mal ve hizmet üretimi gerçekleştirmek için kullanmak zorunda oldukları her unsur üretken kaynaklar veya üretim faktörleri olarak adlandırılılır. Bu faktörler, üretimi gerçekleştirmek için kullanılan Doğal Kaynaklar (Hammadde ve Toprak), Emek (İşgücü), Sermaye (Milli Servet) ve Girişim (Teşebbüs) üretim faktörleridir.

Doğal kaynaklar üretim faktörü, hammadde ve topraktan oluşur. Toprak tarım ve taş ve toprağa dayalı sanayi benzeri alanlarda hammadde olma ve mal ve hizmet üretimi için kurulacak bir tesisin inşası için gerekli olan arazi anlamında gayrimenkul olma özelliği ile ortaya çıkar.

Emek insanın kafa ve vücut çabasıdır. Emek üretim faktörü bir ulusal ekonomide istihdam edilen işgücünü temsil eder. En vasıfsız iş gücünden en tepe yöneticiye kadar üretimde görev alan her birey emek faktörü içerisinde yer alır. Bir bireyin emek üretim faktörü içerisinde yer alması, alın teri karşılığında ücret alması ile mümkün olabilir.

(8)

Girişim üretim faktörü ise, diğer üç üretim faktörünü piyasalarından temin eden ve mal ve hizmet üretimini organize eden faktördür. Mal ve hizmet üretiminin gerçekleşmesi için yatırım yapan ve birikimlerini kaybetme riskini göze alarak mal ve hizmet üretiminde görev alan üretim faktörüdür. Bir nevi orkestra şefidir.

Üretim faktörleri GSMH’nın yaratılmasına sağladıkları katkı nedeniyle Milli Gelir'den bir pay almaya hak kazanırlar. Milli Gelir'den doğal kaynaklar üretim faktörünün aldığı paya rant, emek üretim faktörünün aldığı paya ücret, sermaye üretim faktörünün aldığı paya faiz ve girişim üretim faktörünün aldığı paya ise ise kar geliri diyoruz. Milli Gelir ülkenin ulusal sınırları içerisinde mal ve hizmet üretiminde görev alanlara ödediğimiz faktör gelirlerini tanımlamaktadır. Eğer, Türk vatandaşı olup, dünyanın başka ülkelerinde mal ve hizmet üretiminde görev alan insanlarımız var ise, örneğin yurt dışındaki işçilerimiz, onların yabancı ülkelerde kazandıkları üretim faktör gelirlerini Türkiye'ye göndermeleri halinde, yurtdışından gelen rant, ücret, faiz veya kar cinsinden faktör gelirlerine ise Dış Alem(den gelen) Faktör Gelirleri denilmektedir.

İktisadi Sistem

Toplumu oluşturan bireylerin yetenekleri ve aldıkları eğitim ölçüsünde mal ve hizmet üretiminde görev almaları sonucunda oluşan sosyal organizasyona İktisadi Sistem (Ekonomik Sistem) denilmektedir. Bugüne kadar uygulanabilmiş veya uygulaması süren 2 ekonomik sistem, Kapitalist ve Kollektivist Ekonomik Sistem’lerdir. İlkinde makine ve teçhizatın mülkiyeti sermaye sınıfında, ikincisinde mülkiyet işçi sınıfındadır.

İktisadi sistem, ulusal ekonomide ihtiyaçlar ile üretim arasında dengeyi en etkin şekilde sağladığı savunulan bir mekanizmanın bütünüdür. İktisadi sistemleri kapalı ekonomi sistemleri ve mübadele ekonomisi sistemleri olarak ta iki grupta toplamak olanaklıdır.

Kapalı ekonomi sisteminde üreticiler yalnız kendi gereksinimleri için üretimde bulunurlar. Gereksinimler basit olduğundan üretim tekniği de ilkeldir. Mübadele ekonomisi sistemlerinde ise, her birey kendi gereksinmesinden çoğunu üretip bu fazlayı, diğer gereksinmelerini karşılamak için ihtiyaç duyduğu, ama üretemediği mallarla mübadele eder. Bu sonucu yaratan, iş bölüşümü ve uzmanlaşmadır.

Fiyat Teorisi

(9)

oluşlarının nedenlerini merak etmişlerdir. Fiyat teorisi de, mal ve hizmet fiyatlarının nasıl oluştuğunun analiz edilmesidir.

Tüketici Dengesi

Tüketicinin mal ve hizmetleri kullanarak fayda sağladığını biliyoruz. Tüketicinin amacı ise, belli şartlar altında ulaşabileceği en yüksek faydaya ulaşmaktır. Bu amaca ulaştığında tüketici dengededir. Bu durumda tüketici dengesi; tüketicinin belli şartlarda en yüksek tatmini elde ettiği durumdur.

Piyasa Dengesi

Piyasa dengesi, bir malın talep edilen miktarının arz edilen miktarına eşit olması durumudur. Piyasanın dengede olması için satıcıların satmak istedikleri, veya satmayı planladıkları, miktarın fiilen sattıkları miktara ve alıcıların satın almak istedikleri veya satın almayı planladıkları miktarın, fiilen satın aldıkları miktara eşit olması gerekir.

Piyasa Ekonomisi

Üreticilerin ve tüketicilerin, arz ve talep koşullarına bağlı olarak aldıkları ekonomik kararlara uygun kaynak dağılımının gerçekleştiği ekonomik yapı için kullandığımız bir tanımlamadır.

Firma Maliyetleri

Firmalar mal ve hizmet üretimi esnasında toplam sabit maliyetlere ve toplam değişken maliyetlere katlanırlar. Her ikisinin toplamı firmanın katlandığı toplam maliyeti verir. Toplam sabit maliyet, üretim olsun veya olmasın firmanın katlanmak zorunda olduğu maliyetlerdir. Bu nedenle, dikey eksende bir değer noktasından başlayarak Q üretim miktarı yatay eksenine paralel hareket eden bir doğruyla temsil edilir. Bu nedenle, birim sabit maliyet üretim arttıkça değişen ve azalan bir doğruya sahiptir. Yani, üretilen birim arttıkça, üretilen mal başına birim sabit maliyet azalır.

Toplam değişken maliyet ise, üretim oldukça ortaya çıkan bir maliyettir ve bu nedenle sıfır orijininden başlar. Birim değişken maliyet ise, üretimin belirli bir aşamasına kadar sabit bir değer olarak giden, belirli bir aşama geçildikten sonra küçük bir sıçrama ile yine sabit bir değer olarak devam eden bir merdiven şeklindeki doğruyla temsil edilir.

(10)

Kar, belli bir miktar ürünün satışından elde edilen para veya satış hasılatı ile, o miktar ürünün maliyeti arasındaki farktır. Karlılık, işletme sermayesinin erimemesi için mutlaka ulaşılması gereken bir değerdir. Firmanın amacı karın azamileştirilmesidir. Kar azamileşince firma dengededir. Firmanın karının azami olmasının ilk şartı, marjinal maliyetin marjinal hasılata eşit olmasıdır. İkinci şart, bu eşitliğin sağlandığı yerde marjinal maliyet eğrisinin yükselen bir eğri olmasıdır. Kronik enflasyonun geçerli olduğu ülkelerde ise yalnızca kar etmek yeterli değildir, aynı zamanda enflasyonun üzerinde bir kar gerekli ve zorunludur.

GSMH

Gayri Safi Milli Hasıla, kabaca bir yıl içerisinde bir ulusal ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin toplam katma değerine, ithalattan elde edilen vergi gelirleri ve net dış alem faktör gelirlerinin eklenmesi ile bulunan bir değerdir. Bir ulusal ekonominin ulusal sınırlar içinde ve dışında yarattığı bir yıla mahsus en büyük değerdir. Gayri Safi Milli Hasıla'nın üretilmesinde Milli Servet kullanılır. Türkiye'nin tahmini milli serveti 2.5 trilyon dolar civarındadır ve Türkiye her yıl milli servetinin yüzde 7.5 ile 10'u arası bir GSMH yaratmaktadır. Oysa ABD'de bu oran yüzde 50 seviyelerindedir. Yani, Türkiye verimlilik açısından sorunlu bir ekonomidir.

GSMH, iki şekilde hesap edilmektedir. Nominal GSMH ve Reel GSMH. Eğer, GSMH hesaplamanın yapıldığı yıl geçerli olan mal ve hizmet fiyatları; yani cari fiyatlar kullanılarak hesap ediliyorsa, içinde enflasyon veya deflasyondan kaynaklanan deformasyonu da taşıyor demektir. Bu nedenle, fiyat hareketlerinin aldatıcı etkisinden temizlemek için ayrıca Reel GSMH hesaplanır. Reel GSMH; belirli bir baz yılın mal ve hizmet fiyatları dikkate alınarak, yani Türkiye için enflasyondan arındırılmış olarak hesap edilen bir GSMH değeridir. Bir yılın nominal GSMH değeri, enflasyondan, daha doğru bir değişiklikle fiyatlardaki dalgalanmalardan arındırılarak, Reel GSMH değerine dönüştürülecek ise, bunun için Deflatör kullanılır. GSMH Deflatörü, nominal serileri reel serilere dönüştürmek amacıyla kullanılan bir endekstir. 2002 yılı için hem nominal cinsinden, hem de reel cinsinden GSMH hesaplamak mümkündür.

Büyüme

(11)

bölündüğünde veya oranlandığında çıkan yüzdesel değişim değeri, o ekonominin ekonomik büyüme hızıdır.

Durgunluk, Resesyon, Depresyon

Eğer, bir ulusal ekonomide ekonomik büyüme yavaşlıyor ise bu durum durgunluk (stagnation) olarak tanımlanır. Kabul edilebilir ölçüde kısa bir zaman dilimi için (6 ay ile 1 yıl arası) ekonomik büyümede bir gerileme yaşanır ise bu durum resesyon olarak tanımlanmaktadır. Ancak, eğer ekonomik büyümede gözlemlenen gerileme şiddetli ve derin ise ve uzun bir zaman dilimini kapsıyor ise, bu tür bir gerilemeyi depresyon olarak tanımlıyoruz. Örneğin, 1929 Buhranı gibi.

Phillips Eğrisi

A. William Phillips'in ortaya koyduğu bir yaklaşım olması nedeniyle, onun soyadı ile anılan bu analiz, bir anlamda içinde enflasyonun şişkinliğini barındıran nominal ücretler ile istihdam seviyesi arasındaki ters orantılı ilişkiyi tanımlamaktadır. Pek çok ekonomist bu ilişkiyi, bir ölçüde enflasyon ile işsizlik arasındaki ters orantılı ilişkiyi tanımlayan bir analiz olarak ele almayı tercih etmiştir. Yani, her ulusal ekonomi bir miktar işsizliği azaltmak için bir miktar enflasyona, bir miktar enflasyonu azaltmak için bir miktar işsizliğe katlanmak zorundadır.

Stagflasyon

İngilizce durgunluk (stagnation) ve enflasyon (inflation) kelimelerinin birleştirilmesinden üretilmiş olan stagflasyon, ekonominin durgunluğun yaşandığı bir ortamda yüksek bir enflasyon ve işsizliği de beraber yaşaması sürecidir. Yani, üç ekonomik sorun bir arada yaşanmaktadır. Bu durum, Phillips Eğrisi yaklaşımının da artık 1970'li yılların dünyasında geçerli olmadığını göstermiştir. Özellikle, Vietnam Savaşı ile birlikte ABD ekonomisinde görülen sorunlar ve Petrol Krizi ile birlikte dünyanın önde gelen ekonomilerinde 1970'li yıllarda gözlemlenmiş bir özel ekonomik dengesizlik sürecidir.

Milli Gelir

(12)

üretim faktörünün mal ve hizmet üretimine kattığı ve hak ettiği pay kadar dağıtılabiliyorsa, yani bir haksızlık söz konusu değilse, bu duruma Adaletli Gelir Dağılımı diyoruz. Eğer, bir veya birden fazla üretim faktörü milli gelirden hakettiğinden daha fazla pay alıyor ise, bu duruma Gelir Dağılımı Adaletsizliği diyoruz.

Tüketim

Milli Gelir'den kabaca direkt vergilerin düşürülmesi ile, Kullanılabilir veya Harcanabilir Gelir'e ulaşılır. Kullanılabilir Gelir bireyler ve kurumlar tarafından iki şekilde kullanılır; Tüketim Harcamaları ve Tasarruflar. Mal ve hizmetlerin insan ihtiyaçlarını doğrudan doğruya giderecek şekilde kullanılmasına “tüketim” denir. Bu kullanımın parasal değeri tüketim harcamalarını oluşturur.

Tasarruf

Kullanılabilir Gelir'den tüketim harcamaların karşılanmasından sonra, bireyler ve kurumlar tarafından halen harcanmamış bir artık değer kalır ise, bu değer tasarruf olarak adlandırılır. Makro ekonomide Toplam Yurtiçi Tasarruflar ifadesi ile geçer. Tasarruf Paradoksu ise, halkın daha yüksek oranda tasarruf etmesi ile tüketim harcamalarının azalmasının, yatırım harcamalarında da daralmaya neden olması nedeniyle, ekonomik büyümenin yavaşlaması ve tasarrufların azalmasıdır. Yani, tasarruf eğiliminin artması uzun vadede toplam tasarrufların azalmasına yol açmaktadır. Bu durum bir paradokstur.

Kalkınma

Ekonomik büyüme ülkenin üretim hacmindeki bir artıştır. Dolayısıyla ekonomik büyüme sadece sayısal bir kavram olarak ele alınmaktadır. Oysa ekonomik kalkınma ekonomideki niteliksel gelişmelerdir. Ekonomik kalkınma toplumun yaşam standartlarında, üretilen malların kalitesinde veya üretim organizasyonunda iyileşmeler yaşanan bir ortamı ifade etmektedir.

İstihdam

(13)

İşsizlik

Çalışma ve gelir sağlama kararında olan bireylerin, hizmetlerinden yararlanmak üzere çalıştırılmalarına “istihdam” denmektedir. Çalışma isteğine ve yeteneğine sahip olup, cari ücret haddi ile çalışma saatlerini kabul ettiği halde iş bulamayan kimseye “işsiz” denir. Toplam işgücü içerisinde işsiz olanların yüzdesine ise “işsizlik oranı” denmektedir. İşsizliğin çeşitli türlerinden bahsetmek mümkündür. İşsizlik türleri; kısmi ve yaygın, geçici ve sürekli olmak üzere tasnif edilebilir. Kısmi ve geçici işsizlik, yer ve meslek değiştirme sırasında belirir. Bu türden işsizliğin en tipik olanı “konjonktürel işsizlik”tir. Konjonktürel işsizlik, üretim hacminde zaman zaman ortaya çıkan daralmaların yarattığı işsizliktir. Ekonominin bütün sektörleri ile toplu ve devamlı olarak durgun bir düzeyde kaldığı dönemlerde ise “yapısal işsizlik” belirir. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO normlarına göre bir başka tanım 'Eksik İstihdam'dır. Buna göre, eğer istihdam istatistiklerinin hesaplandığı dönem içerisinde kişi tümüyle işsiz kalmış ise, bu durum işsizlik kavramı ile, aynı dönem içerisinde sadece 15 gün çalışmış ise eksik istihdam olarak tanımlanmaktadır. Yani, işsizliğe göre eksik istihdamın tek farkı kısa bir süre için çalışmış olması, ama geri kalan zamanda işsiz olmasıdır. Bu nedenle, kimi zaman gerçek işsizliği hesap etmek için işsizlik oranı ile eksik istihdam oranının toplanmak uygulaması görülmektedir. 6

II. BÖLÜM

2. Ekonomik Göstergeler

2.1. Mikro Ekonomik Göstergeler

2.1.a. Ekonomik Sistemler

İşletmeler ekonomik sistemin temel birimleridir. Ekonomik sistem, bir ülkenin sahip olduğu kaynakların, gereksinme ve isteklerinin karşılanması amacıyla, vatandaşları -bireyler ve kurumları- arasında dağılımını temel alan kurallar bütünüdür. Ekonomik sistemler, sahip olunan kaynakların sahiplik ve denetleme şekline göre farklı yapılar kazanır. Bu kaynaklar üretim faktörleri olarak nitelenir.

Ekonomik sistemlerin bazılarında üretim faktörleri, özel kişi ya da kuruluşlar tarafından yönetilir, diğerlerinde üretim faktörlerinin sahibi devlettir. Ekonomik sistemleri

(14)

üretim ve dağılımla ilgili karar sürecine göre gruplandırmak da olasıdır. Plânlı ekonomilerde, üretim faktörlerinin tümü veya büyük kısmı devlet denetimindedir, üretim ve dağılım kararları devlet tarafından alınır. Pazar ekonomilerinde ise, üretim ve kaynak dağılımı, arz-talep dengesine göre bireyler yani üretici ve tüketiciler tarafından şekillendirilir.

Plânlı ekonomiler ve pazar ekonomileri iki uç kuramsal noktayı temsil eder. Uygulamada, iki sistemin özelliklerini taşıyan karma pazar ekonomisi (karma ekonomik sistem), ülkelerin çoğunda görülen bir sistemdir. 7

2.1.a.1. Kapitalist Sistem

Üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bu araçların onlara sahip olmayan emekçiler tarafından işletilmesine dayanan bir insan toplumunun hukuksal statüsü; özel girişim ve piyasa serbestliğine dayanan üretim sistemi, esas olarak büyük çapta gelişmiş teknik sermayeye ve mali sermayenin egemenliğine dayanan iktisadi sistem.

Marxçı terminolojide, temel emekçilerin, üretim araçlarını ellerinde bulunduranlar tarafından sömürülmesi yoluyla sistemli bir biçimde artı değer elde edilmesine bu artı değerin önemli bir bölümünün ek sermaye haline getirilerek yeni bir artı değere dönüştürülmesine dayanan iç çelişkilerden dolayı yıkılmaya mahkum siyasi, iktisadi ve toplumsal rejim. Verimlilik üzerine yoğunlaştığı için, sürekli gelişme ortamı yaratabilen, fakat, adalet kavramını yok saydığı içinde insanların tepkisini fazlasıyla çeken sistem. Kapitalizm, tanım özellikleri konusunda iki farklı yaklaşım vardır. Bunlardan birine göre kapitalizm üretimin kar amacıyla yapıldığı ve pazarda satıldığı ekonomik sistemin adıdır. Öteki tanımda ise kapitalizmin ücretli emeğe dayalı bir ekonomik sistem, bir üretim tarzı olduğu vurgulanır. Birinci tanımı savunanlara göre kar için üretim eski çağlardan beri vardır ama bu kapitalizmin eski çağlardan beri var olduğu anlamına gelmez. Çünkü o zamanlar kar amaçlı üretim mevcut üretim tarzının esasını oluşturmayan oldukça küçük bir bölümü idi. Kar amaçlı üretimin sistemin temelini oluşturabilmesi için mal, para, emek ve sermaye akımlarının olması gerekir. Bu serbestliğin sağlandığı bir düzenin ortaya çıkabilmesi için 15. yüzyılı beklemek gerekmiştir. Ancak 15. yüzyıl Avrupa'sında kapitalizm ortaya çıkabilmiştir. İkinci tanımı savunanlar ise kapitalizmin ayırt edici unsuru olarak ücretli emeğin varlığını göstermektedirler. Yani kapitalizmde, emeğinden başka satacak bir şeyi olmayanlar (işçiler) ücret karşılığında üretim araçları sahiplerinin bu araçlarını kullanarak üretimi gerçekleştirirler. Böyle bir sistem ancak 17. ve 18. yüzyılların Avrupa'sında ortaya çıkabilmiştir. Dikkat edilirse bu iki görüşün tanımları farklı unsurları vurgulamakla birlikte, kapitalizmin ortaya çıktığı yer

(15)

ve zaman konusunda aralarında hayli yakınlık vardır. Kapitalizmin Avrupa'da, feodalizmin yıkılması sürecinde ortaya çıkmış olduğu konusunda anlaşmaktadırlar.

Kapitalist Ekonomi Nasıl İşler

İçinde yaşadığımız sistem zengini daha zengin, fakiri de daha fakir yapıyor. Dünyadaki üretim kapasitesi ve zenginlik artmasına rağmen sokaklarda yaşayan çocukların, işçilerin, yoksulların sayısı azalmıyor, aksine artıyor. Yani toplum olarak daha çok üretmemize karşın daha çok yoksullaşıyoruz. Bu gün toplam üretim 1960’lara göre 8 kat daha büyük. Ancak üretimdeki bu artış ne yazık ki çok adaletsiz paylaşılmakta. 1950’lerde dünya nüfusunun en zengin 20’lik kesimi toplam gelirin yüzde 30’unu alırken bu gün bu kesimin payı yüzde 60’ı geçti. Küçük bir azınlık gittikçe zenginleşirken çalışanlar daha fazla yoksullaşmakta, hayatlarımız bu adaletsizlik yüzünden daha da çekilmez hale gelmekte. İnsanlık bu kadar yüksek bir teknoloji ve zenginliğe sahipken hala her yıl yaklaşık 30 milyon kişi açlık nedeniyle ölüyor. Türkiye’de her 10 bin kişiye 1 sağlık ocağı düşerken 2 tank düşüyor. Bu işleyiş kapitalizmin doğasından kaynaklanmaktadır. Çünkü kapitalizmde öncelik insan değil kardır. Hiçbir girişimci şunları düşünerek fırın açmaz. Elimde epeyce bir sermaye var. Bari ben bu sermayeyi bir fırın açmak için kullanayım. Böylece insanlar rahat rahat karnını doyurur. Yatırım yapacak bir girişimcinin kafasında öncelikle kar vardır. Şöyle düşünür: Elimdeki bu sermayeyi nasıl kullanırsam kar eder, daha fazla sermaye sahibi olurum? Girişimci, eğer ekmek üretmek kar getirecekse fırın açar, aksi halde açmaz. Ekmeğe ihtiyaç olup olmaması girişimcinin yatırım kararında belirleyici olmaz. Üretimde kar olgusunun varlığı kapitalist ekonominin tıkanmasına, sistemin insanların ihtiyaçlarına yanıt vermemesine neden olur. 8

Bireyci bir modeldir. Sözcük köküne bakıldığında, üretici gücün para ve dolayısıyla sermaye birikimi olduğu savunulur. Yeterince paraya yani sermaye birikimine sahip olan herkes ticaret ve üretim yapabilir. Kamu hukuku ve kamu yararı kavramı da bulunmakla birlikte özel hukuk ve kişi hakları ön plandadır. Özel teşebbüsün üretim ve ticareti gerçekleştirdiği sistemlerdir. Sermaye gücü ve birikimi önemlidir. Sermaye az sayıda insanın elinde yoğunlaşır. Özel sektör esastır. Serbest Piyasa Ekonomisi geçerlidir. Piyasadaki üretim ile ürün ve hizmet fiyatları arz ve talep kanunları çerçevesinde serbestçe şekillenir. Yani ürün az bulunuyorsa ve ona yönelen talep de mevcutsa, fiyatı yüksek olur, ürün çoksa fiyatı düşer. Özetle yeterli sermayesi olanlar bir işletme kurup, üretim veya ticaret yapar, ürünü piyasaya sunar ve fiyat belirler. Fiyat uygunsa alınır, değilse fiyatı azaltır. Ya da aşırı talep varsa fiyatı

(16)

yükseltir. Rekabet önemli bir unsurdur. Burjuva sınıfının, parasal gücü olanların piyasaları ve siyasi hayatı yönlendirmesi göz ardı edilemez bir gerçektir.

 Üretici Güç: Sermaye

 Özel Sektör (Üretim araçlarında özel mülkiyet)

 Serbest Piyasa Ekonomisi Kişi Yararı (Özel Hukukun ön plana çıkması)

 Çok Partili Siyaset

Üretim araçlarına özel sektörün sahip olması gerektiği öne sürülür. Devletin hemen her konuda üretim ve ticaretten uzak durması, yalnızca yasal düzenlemeleri yapması, toplumsal düzeni sağlaması ve başka bir şeye karışmaması savunulur. İdeal (salt) kapitalist sistemde eğitim, sağlık dahil her alandan devletin çekilmesinin en doğru uygulama olduğu iddia edilir. Böyle bir sistemde devlet yasama dışında yürütme görevi olarak sadece milli savunma/askerlik ve adalet/yargı işlevlerini üstlenir. Vergi toplamak ve para basmak dışında ekonomiye müdahale etmez. Fakat mutlak (ideal) anlamda böyle bir modelin de uygulanabilirliği şu an için mümkün değildir. Hemen her ülkede devlet az veya çok, bir biçimde pek çok alanda etkin ve etkili olmaktadır. Ve hatta ekonomi, ticaret ve üretime müdahale etmekte veya etmek zorunda kalmaktadır. Bu nedenle günümüzde “Müdahaleci/Denetimli Kapitalizm” yaklaşımı değişik düzeylerde pek çok ülke tarafından benimsenmiştir. Birey esas alınarak, kişisel özgürlükler üzerinde durulur. Fakat bu görüşe çelişik olarak bu sistemlerde fakir ve ezilen kitleler azımsanamayacak düzeydedir. Doğru işleyen ilkeli Kapitalist ülkelerde Fırsat Eşitliğine önem verilir. Ancak pek çok Kapitalist ülkede güce veya paraya sahip olmayanlar daima ezilir.

Olumsuz Yönleri:

1. Sermaye az sayıda kişide yoğunlaşır. 2. Gelir dağılımı adaletsizdir.

3. Parasal ve/veya statü gücü olmayanlar Fırsat Eşitliğinden yeterince yararlanamazlar. 4. Güçlü firmalar zayıfları yok eder. Piyasada tekelleşme sonucu fiyatlar aşırı

yükselebilir.

5. Az ya da çok daima işsizlik mevcuttur.

6. Enflasyon, yüksek faiz ve düşük ücretler nedeniyle insanların hayat standartları çok gerileyebilir.

UYGULAYANLAR: Günümüzde Dünya’da çoğu ülkede “Müdahaleci

(17)

2.1.a.2. Sosyalist Sistem

Devletçi bir modeldir. Kelime anlamı itibariyle bakıldığında üretici gücün insan, insan emeği ve dolayısıyla toplum olduğu düşüncesinden yola çıkılarak oluşturulmuş bir sistemdir. Devletçilik prensibi mutlak olarak geçerlidir. Devlet üretime hakim güç olarak ön plana çıkar. Bu modeli savunan iktisatçılar tarafından toplumun esas alındığı iddia edilse de, yetkiyi toplum adına devlet kullandığı için, etkin güç daima devlettir. Kişilerarası eşitlik vurgusu yapılır. Kamu yararı ve toplum ön plandadır. Kolektif (topluluk olarak, kitle halinde) hareket etme ve buna uygun bir biçimde örgütlenme ve çalışma planlanır. Devletin, ticari amaçlı üretim araçlarına (fabrikalara, tarım arazilerine, hayvan çiftliklerine) ve temel tamamlayıcı kurumlarına (bankalar, kooperatifler) mutlak egemen ve sahip olmasıdır. Özel teşebbüs, üretim araçlarına sahip olamaz. Devlet toplum adına tüm piyasayı kontrolü altında tutar. Serbest Piyasa Ekonomisi geçerli değildir. Bunun yerine Merkezi Planlama esastır. Bir yıl içinde tüm ülkede ne üretilip ne kadar tüketileceği önce yerel ve bölgesel olarak hesaplanır, daha sonra tek merkezde (başkentte) eşgüdümlü olarak değerlendirilir ve düzeltmeler yapılır. Özetle temel prensipleri şunlardır:

 Üretici Güç: Emek

 Devletçi Ekonomi (Üretim araçlarında devlet mülkiyeti)

 Merkezi Planlama

 Kamu Yararı (Genel Hukukun ön plana çıkması)

 Tek Partili Siyaset

Toplumların çeşitli sınıflardan oluştuğu gerçeği dikkate alınarak hangi sosyal sınıfın yönetime egemen olması gerektiği ve asıl üretici gücün hangi sınıf olduğu sorusundan hareket edilir. Bu yaklaşıma göre tarih, aslında sınıf mücadelelerinin toplamından ibarettir. İşçi Sınıfı (Proleteraya)’nın egemenliği esastır (fakat bu durum çoğu zaman göstermelik olarak kalmıştır). İşçi sınıfına özel bir önem verilir (en azından söylemlerde). Hatta kimi durumlarda gerçek üretici güç olması nedeniyle bu sınıfa zaman zaman örtülü bir kutsiyet atfedilir. Bankacılık sistemi etkin değildir, çünkü ihtiyaç duyulmaz. Faiz büyük oranda ortadan kalkmıştır. Sosyalist sistemler değişik aşamalardan geçebilir. Hangi aşamaya kadar ilerleneceği bir tercih problemidir.

1. Önce üretim araçları devletleştirilir. Özel sektör üretimden dışlanır. Yabancı sermaye dahil, tüm özel sektör kamu kurumuna dönüştürülmüştür. Özel sektör yoktur.

(18)

3. En son temel hizmetlerin (elektrik, su, telefon, toplu taşıma, okul, sağlık) ücretsiz hale getirilmesi. Zaten devletleştirilmiş olan bu hizmetlerin kamu yararına ücretsiz hale kullandırılmasıdır.

Tek partili rejimlerdir. (Bu partinin adı çoğu zaman “Komünist Parti”dir. Ama değişik isimler de kullanılabilir, örneğin “Sosyalist Parti” veya bazı arap ülkelerinde olduğu gibi “Baas Partisi”.) Devlet ve parti örgütü ayrı ayrı iki koldan en küçük yerleşim birimlerine kadar indirilmiştir ve görünürde yönetime katılımcılık vardır. Fakat bu katılımcılık tepedeki tek bir adamın (Devlet Başkanı ve/veya Parti Başkanı)’nın mutlak otoritesi sebebiyle işlerliğini yitirmiş durumdadır. Çoğu zaman yarı veya tam diktatörlere dönüşen bu liderler sistemin en büyük sorunu olmuşlardır.

Olumsuz Yönleri:

1. Çoğunlukla baskıcı ve antidemokratik uygulamalarda bulunmuşlardır. 2. Merkezi planlama verimli ve etkin olamamıştır.

3. Dine yönelik olumsuz yaklaşım ve uygulamalar tepki toplamıştır. 4. İçe kapalı ekonomiler sebebiyle hayat standartları gelişmemiştir. 5. Kapalı toplum anlayışı, gelişen Dünya’ya ayak uyduramamıştır. 6. Halkçılık iddialarına karşın, halkın istekleri dikkate alınmamıştır.

UYGULAYANLAR: Dağılanlar / Terkedenler: Sovyetler Birliği (Rusya,

Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Özbekistan, Ukrayna, Tacikistan, Ermenistan, Kırgızistan, Litvanya, Estonya, Moldova), Doğu Bloku (Polonya, Çekoslovakya, Romanya, Macaristan, Doğu Almanya, Bulgaristan), Arnavutluk, Yugoslavya, Güney Yemen, Afganistan, Kamboçya, Benin, Etiyopya, Kongo, Somali, Moğolistan .

Sürdürenler: Çin (Karma Ekonomiye dönüşmektedir), Küba, Vietnam, Kuzey Kore, Libya.

2.1.a.3. Karma Ekonomik Sistem

(19)

girer. Devlet ekonomik hayatı yönlendirir ve müdahil olur. Devlet üretim araçlarına çeşitli oranlarda sahiptir fakat özel sektör de yasak değildir. Siyasi hayatta ise genellikle çok partili ve parlamenter rejimler benimsenir.

Olumsuz Yönleri:

1. Devlet hantal ve aşırı bürokratik bir yapıya kavuşabilir.

2. Devlet sektöründe rekabet olmadığı için kalitesiz üretim yapılabilir. 3. Özel sektör teşvik edilmezse gelişmeyebilir.

4. Devlet sektörü gelişen teknolojiye ayak uyduramayabilir.

5. Özelleştirmeler yanlış yapılarak, bozuk bir kapitalistleşme sürecine girilebilir. 6. Planlamalar yanlış gerçekleştirildiğinde verimsiz üretimler ortaya çıkabilir.

UYGULAYANLAR: Terkedenler: Türkiye, Mısır, Hindistan.

Sürdürenler: Çin (Sosyalisttir fakat uygulamada ise Karma Modele dönüşmektedir), Venezuella, Tunus. 9

2.1.b. Piyasa, Talep ve Arz 2.1.b.1. Piyasa

Bir mal ya da bir hizmetin denge fiyatının ve denge miktarının belirlenme sürecinde talep ve arzının karşılaştığı her türlü yer, kolaylık veya olanağa piyasa denir.

Birincil olarak, bir piyasa belli bir mal ve hizmet için tanımlanmıştır. Ancak piyasa terimi bir mal ya da hizmet kümesine de uygulanabilir. Tofaş Şahin piyasası gibi, otomobil piyasası gibi.

İkincil olarak, piyasa fiyatlar karşısında tercihlerini açıklayan alıcıların ya da talep edenlerin ve keza fiyatlar karşısında tercihlerini açıklayan üreticilerin yada arz edenlerin karşılaştıkları yerdir.

Üçüncül olarak piyasa alıcıların ve satıcıların karşılaştığı yerdir. Bazı piyasalar coğrafi olarak çok iyi belirlenmiştir. Örneğin meyve ve sebzelerin piyasası, kentlerde pazar yerleridir.

Buna karşılık bazı piyasaların yeri çok iyi belirlenmemiştir. Sanat eserlerinin ya da hazine bonolarının piyasası böyledir.

Bir malın piyasa dengesi fiyat ve miktarının o malın talep ve arzını eşitlediği durumdur.

(20)

2.1.b.2. Talep

Önce bireysel ve piyasa talebinden hareketle talep fonksiyonunu, daha sonra talepte meydana gelen kaymaları inceleyelim.

Talep Fonksiyonu

Bar X malıyla ilgili Tablo 1.1 deki verileri göz önüne alalım. X malının piyasasının A ve B gibi iki tüketiciden oluştuğu farzedilmiştir.

Tablo 1.1. X Malının Talebi arasındaki ilişkidir. Nitekim eğer X malının fiyatı 16 TL ise A satın alımda bulunmayacaktır. Eğer fiyat 14 TL’ ye düşerse A, 5 kg talep edecektir. Eğer fiyat 12 TL’ ye düşerse A 10 kg satın almak isteyecektir. Aynı durum B’nin talebi için de geçerlidir. Örneğin fiyat 16 ise B’nin talebi sıfır, fiyat 14 ise B’nin talebi 15 kg.’dır.

X malının piyasa talebi tüketicilerin taleplerinin yatay toplamıdır. 16 TL fiyat düzeyinde piyasa talebi 0+0=0,14 TL düzeyinde piyasa talebi 5+15=20 kg vb. dir.

Tablo 1.1. gerek bireysel gerek piyasa düzeyinde fiyatla talep edilen miktar arasında negatif bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Bu ilişkiye talep yasası denir.

Bir tanım vermek gerekirse, bir malın talebi o malın talep edilen miktarıyla fiyatı arasındaki bir ilişkidir. (Ceteris Paribus).

Bu tanım üç önemli özellik içermektedir.

(21)

ne kadar miktar satın almak istemektedir? Bu anlamda talep, ekonomide, efektif tüketim değildir. Talep satın alma niyetleri kümesini açıklar.

 Ceteris Paribus (diğer koşullar değişmezken) tümcesi önemlidir. Bu ibare

fiyatın dışındaki talep edilen miktarı etkileyebilecek diğer değişkenlerin sabit olarak düşünüldüğünü vurgulamaktadır. Örneğin tüketicinin gelirinin, zevklerinin ve diğer malların fiyatlarının değişmediği farzedilmektedir.

 Talep belli bir dönem için tanımlanır. Örneğin Tablo 1.1 ‘de süre 1 ay olarak

belirlenmiştir.

Fiyat-miktar ilişkisi cebirsel bir formülle ve grafik olarak bir fonksiyonu şeklinde gösterilebilir.

QD=QD (P) (1)

Formülde

QD : Talep edilen miktarı

P : Malın fiyatını göstermektedir.

Tablo 1.1 ‘de gösterildiği gibi bu ilişki fiyatın her olası değerine bir miktarın tekabül ettiğini ortaya koymaktadır. Bu ilişki bir ters fonksiyon biçiminde de yazılabilir.

Böylece

P=P(QD)

olacaktır. (1’)

Talep Yasasına göre <0 dir.

Şekil 1.1, hem A ve B’nin dA ve dB bireysel taleplerini hem de A ve B ‘nin taleplerinin yatay toplamı olan piyasa talep fonksiyonunu (D) göstermektedir. Böylece P=12 için A tarafından talep edilen miktar 10 ( dA üzerinde a noktası) ve B tarafından talep edilen miktar 30 (dB üzerinde b noktası) olacaktır. Bu miktarların toplamı 40 dır ve E noktası piyasa talep eğrisinin bir noktasıdır. P=6 için benzer bir akıl yürütme piyasa talep eğrisi üzerinde bir ikinci F noktasını vermektedir.

Şekil 1.1 deki fonksiyonlar doğrusaldır. Bu durumda bir denklem olarak piyasa talep eğrisini şöyle yazabiliriz.

P=a-bQb (2)

(22)

2

Şekil 1.1. Bir X Malının Talebi

Tablo 1.1 deki veriler [2] ilişkisini şu şekilde yazmamıza izin vermektedir.

P=16-0,05 QD

QD=160-10P (3)

Talep Fonksiyonun Yer Değiştirmesi

Talep eğrisi, gelir, tüketicilerin zevki ve diğer malların fiyatları gibi talep eğrisi

çizilirken sabit kabul edilen faktörlerden birisi değiştiği zaman, yer değiştirir yada kayar. Bu faktörlere talebi kaydıran faktörler denir.

Şekil 1.1 ‘i yeniden ele alalım. A ve B ‘nin geliri artsın. 12 TL. fiyat düzeyinde iki tüketici 40 kilo yerine ( E noktası ) daha fazla miktar örneğin 6 kilo satın alabilir. E talep eğrisinin yeni noktasıdır. Aynı akıl yürütme tüm diğer fiyatlar için de yapılabilir. Örneğin P=6 için D talep eğrisi sağa D ‘ye kayabilir. Mutatis mutantis, satın alma gücünde bir azalma olması durumunda talep eğrisi sola kayacaktır.

(23)

Arz Fonksiyonu

Talebi incelerken göz önüne aldığımız X malı iki firma ya da arzedici C ve D tarafından üretilmektedir. Tablo 1.2 bu iki üreticinin davranışını özetlemektedir.

C ve D firmalarının bireysel arzı , X malını olası tüm fiyatlarında piyasaya sunmayı diledikleri X miktarıdır. Böylece fiyatın sıfır ya da 1 TL olduğu zaman hiçbir firma üretim yapmak yada satmak istememektedir. Eğer X malının fiyatı 4 TL ise, C firması 8 kg., D firması 12 kg üretmek istemekte ve piyasa arzı 20 kg olmaktadır.

Tablo 1.2 fiyatla arzedilen miktar arasında pozitif bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Fiyat düzeyi ne kadar yüksekse, üretimde bulunmak o kadar karlı olmaktadır.

Arz, bir malın olası tüm fiyatlarında üretilmek istenen miktarıdır. (Ceteris Paribus ) Arzın bu tanımı iki olgu içermektedir.

 Ceteris Paribus ya da ‘’diğer koşullar değişmezken’’ ibaresi, fiyatın dışındaki

arzı etkileyebilecek tüm diğer faktörlerin sabit olduğunu vurgulamaktadır. Fiyatın dışında arzı etkileyen temel etmenler üretim tekniği ve üretim faktörlerinin fiyatı (hammadde, emek, sermaye ) diğer bir deyişle maliyetlerdir.

 Talep gibi arz da bir veri dönem için düşünülür. Tablo 1.2 de fiyatla arzedilen

miktar arasındaki ilişki bir arz fonksiyonu şeklinde gösterilebilir.

Q5=Q5(P) (4)

Eşitlikte Q5 : arzedilen miktarı P: malın fiyatını göstermektedir.

Arz fonksiyonundaki ilişkiyi tersine çevirerek ters fonksiyon şeklinde de yazabiliriz.

P=P(Qs); dP

dPQs

>

0 dir. (4’)

Tablo 1.2. X Malının Arzı

Fiyat (P)

Talep Edilen Miktar (Aylık Kilo)

(24)

0

Şekil 1.2. Bir X Malının Arzı

(25)

üzerinde b noktası) dir ve piyasa arzı 40 dır. N noktası piyasa arz eğrisi üzerindeki bir noktadır. P=12 için benzer şekilde M noktasına ulaşılır.

1.2. Şeklindeki fonksiyonlar doğrusal olduğundan, S piyasa arz fonksiyonu şöyle yazılabilir.

P=a+b+QS

QS

= -

ab

+

Pb

(5)

Tablo 1.2. deki veriler aşağıdaki denklemleri vermektedir: P=2+0,025QS

QS= - 20+10P

Arz Fonksiyonun Yer Değiştirmesi

Arz eğrisi çizilirken sabit oldukları farzedilen faktörlerden biri değiştiği zaman arz fonksiyonu yer değiştirir. Örneğin teknolojik bir yenilik arz eğrisini sağa kaydırır. Gerçekten bir yenilik üretim maliyetinde bir düşüşe ve firmaların belli bir miktarı daha düşük fiyat düzeyinde üretmelerine izin verir. Bir diğer deyişle aynı fiyat düzeyinde firmalar daha fazla üretmeye teşvik edilirler. Şekil 1.2 de eğer yenilikten önce P=6 fiyatında firmalar 40 kg (H noktası) üretiyorlarsa, daha sonra 70 kg arzetmek (H’ noktası ) isteyeceklerdir. Aynı mantık P=12 ve tüm diğer fiyatlar için geçerlidir. S arz eğrisi sağa S’ konumuna yer değiştirir. Mutatis Mutandis, benzer bir akıl yürütme S eğrisinin sala yer değiştirmesi için de geçerlidir.

2.1.b.4. Piyasa Dengesi

Denge

Piyasayı etkileyen güçlerde herhangi bir değişim eğilimi olmadığı zaman bir piyasa dengededir. Bir diğer deyişle mal arzı talebine eşit olduğu zaman piyasa dengededir denilebilir. Fiyat ve miktarın bu düzeyinde talep ve arzın değişmesi için herhangi bir neden yoktur.

QD=QS

olduğu zaman X malının piyasası dengededir. Yani [3] ve [6] denklemlerine göre 160-10P=-20+10P, dolayısıyla

P=9 dur.

[3] ve [6] ilişkisinde bu değeri yerine koyduğumuz a QD=160-10(9)

(26)

QS=-20+10(9) QS=70 elde edilir.

Şekil 1.3 piyasa dengesinin E noktasında gerçekleştiğini, o noktada arzın talebe eşit olduğunu göstermektedir. P=9 fiyatında tüketiciler 70 kg X malı satın almak ve firmalar 70 kg arzetmek istemektedir. Bu fiyat aynı zamanda hem alıcıların hem satıcıların niyetlerini tatmin ettiğinden piyasa dengesini gerçekleştirmektedir.

2 9

4 12 16

0 20 40 70 100 120 140150 160

. .

E

L K

Px

Qx

.

M N

D x Sx

. .

. . . .

. .

.

Şekil 1.3 Bir X Malının Piyasa Dengesi

(27)

Eğer fiyat denge fiyatının üstündeyse, örneğin P=12 ise KL=60 kadar bir aşırı arz söz konusu olacaktır. Arzedenler yeterli pazar bulamadıkları için, pahalı bir stoklamaya gitmek yerine fiyatı düşürmeyi tercih edecektir. Şekil 1.3 de denge fiyatının üstündeki fiyatlarda noktalı KEL üçgeniyle gösterilen bir aşırı arz meydana gelecektir. Bu aşırı arz fiyatın düşmesine neden olacaktır.

Yukarıda açıklanan denge bir kısmi dengedir. Çünkü yalnızca X malını ilgilendirmektedir. X malının fiyatının diğer malların piyasaları üzerindeki sonuçları göz önüne alınmamaktadır. Bu yansımaların ortaya koyduğu sonuçlar kitabımızın 10. Bölümünde genel denge çerçevesinde incelenecektir.

 Dengede Değişmeler

Şekil 1.4. de başlangıçta piyasa F noktasında dengededir ve denge fiyatı P0 dır. Şimdi herhangi bir nedenle talep eğrisinin D den D’ ne kaydığını düşünelim. Yeni denge E1 olacaktır. Bu denge düzeyine ilişkin fiyat düzeyi P1 dir.

Şimdi talep eğrisi veriyken arz eğrisinin S den S’ ne kaydığını farzedelim. Bu durumda denge noktası E den E2 ye kayacak fiyat düzeyi P1 olacaktır.

2

0

E P

Qx D

Sx S’

D’ E’

E E1

1

P

0

P

E’’

Şekil 1.4. Karşılaştırmalı Statik Analiz

(28)

olacaktır. Eğer ekonomi bir denge noktasından diğerine bazı dengesizlik aşamalarından sonra ulaşırsa o takdirde E,E’,E1 ya da E,E’’, E2 yollarını izleyecektir.

Eğer yalnızca E ve E1 ya da E2 noktaları karşılaştırılırsa karşılaştırmalı statik analiz söz konusudur. Eğer aradaki aşamalar incelenirse dinamik analiz yapılması gerekir. 10

2.1.c. Üretimin Maliyetleri

Arz talep konusunda işletmeler fiyat yükseldikçe arz ettikleri malın miktarını arttırmak isterler. Bu yüzden arz eğrisi pozitif eğimlidir, yani artan bir eğime sahiptir. Ancak arz eğrisindeki artışın elbette bir sınırı vardır. Kısa dönemde, firmanın üretim kapasitesi yükseltilemeyeceği için bir işletme açısından yaklaşıldığında arzın sınırsızca artırılması mümkün değildir. Yeteri kadar uzun bir dönem içinde işletmenin arz kapasitesini artırarak daha yüksek bir arz miktarına ulaşması mümkün olabilir.

İşletmenin Temel Amacı

Herhangi bir piyasada faaliyet gösteren bir işletmenin temel amacı karını maksimum kılmaktır. Bunun yollarından biri satışları artırmaktan geçer. Ancak bu konudaki tek değişken satışlar değildir elbette; üretilen malın maliyeti de önemli bir unsurdur.

Toplam Gelir ve Toplam Maliyet

Toplam gelir, firmanın yaptığı satışların satılması ile elde ettiği toplam hasılat olarak tanımlanabilir. Toplam Gelir, satılan mal miktarının satış fiyatı ile çarpılması sonucunda elde edilir.

Toplam maliyet firmanın üretimi gerçekleştirebilmek amacıyla satın aldığı tüm girdilere yaptığı ödemelerden oluşur. Bunların arasında, hammadde satın alınması, ücret ödemeleri, faiz ödemeleri, kira vb. gibi üretimin gerçekleştirilmesinde rol oynayan tüm unsurlara ait ödemeler yer alır.

Firmanın Karı

İşletmenin maksimum kılmak istediği kar bu durumda, toplam hasılat ile toplam maliyet arasındaki fark olarak hesaplanabilir :

Kar = Toplam Hasılat – Toplam Maliyet

Karın artırılması için toplam hasılatın yükseltilmesi ve / veya toplam maliyetin azaltılması gerekmektedir.

Maliyet ve Fırsat Maliyeti

Firmanın maliyeti yukarıdaki gibi üretimi gerçekleştirmek için katlanması gereken

(29)

tüm masrafların yanı sıra iktisadi analiz açısından anlamlı görülen bir başka maliyet unsurunu fırsat maliyetlerini de içermelidir. Bazı durumlarda, sadece üretimin maliyetleri açısından soruna yaklaşıldığında kar elde ediliyormuş gibi görünebilir ancak, aynı miktarda kaynağın değişik bir malı üretimine harcanması halinde daha çok kar elde edilmesinin mümkün olduğu görülüyorsa burada iktisadi anlamda bir zarardan söz edilebilir.

Görünür ve Görünmeyen Maliyetler

İktisadi analiz sırasında kullanılan maliyet kavramlarından biri de görünmeyen maliyetlerdir. İktisadi analiz çerçevesinde bir işletmenin maliyetleri görünür maliyetler ve görünmeyen maliyetler olarak iki grup altında da toplanabilir. Görünür maliyetler, karşılığında doğrudan parasal bir ödemenin gerçekleştirildiği maliyetleri içerir. Örneğin, ücret ödemeleri, hammadde ödemeleri vb. gibi. Görünmeyen maliyetler ise karşılığında doğrudan parasal ödemenin yapılmadığı maliyet unsurlarını kapsar. Bu tip maliyetlere örnek olarak düşük verimlilik gösterilebilir. Üretim hattının tasarımından kaynaklanan bir sorun nedeniyle bir ürün daha ucuza üretilebilecekken daha yüksek bir maliyetle üretiliyorsa üretim hattının organizasyonu bir görünmeyen maliyet unsuru olarak değerlendirilebilir.

Ekonomik Kâr ve Muhasebe Kârı

Ekonomik anlamda kâr, işletmenin elde ettiği toplam satış gelirlerinden görünür ve görünmeyen bütün maliyetlerin düşülmesi ile elde edilir. Diğer bir deyişle iktisadi anlamda kâr için maliyet anlamında gözönünde tutulan unsur fırsat maliyetidir.

Muhasebe anlamında kar ise işletmenin satış gelirlerinden sadece görünür maliyetlerin düşülmesiyle elde edilir. Diğer bir deyişle muhasebe anlamında kar hesabı görünmeyen maliyetleri içermez. Toplam hasılat, görünür maliyetleri aştığında muhasebe anlamında kâr elde edilir. İktisadi anlamda bir işletmenin kârlı olabilmesi hasılatın görünür ve görünmeyen maliyetlerin toplamından daha büyük olması halinde mümkündür. Her iktisadi faaliyetin mutlaka bir fırsat maliyeti de bulunacağından muhasebe anlamında kâr hep iktisadi kâr düzeyinden daha yüksek olur. Bazı durumlarda muhasebe anlamında kârlı gözüken bir faaliyet iktisadi açıdan zarar ediyor olabilir.

İktisatçı Açısından Muhasebeci Açısından

İktisadi Kâr Muhasebe Kârı

Dolaylı Maliyet Dolaysız Maliyet

Dolaysız Maliyet

Tablo 1.3. Ekonomik Kâr ve Muhasebe Kârı

Üretim Fonksiyonu ve Toplam Maliyet

Toplam fırsat

(30)

Çizelgede kullanılan işgücü miktarına (işçi sayısına) göre çeşitli maliyetleri göstermektedir.

İşçi Sayısı Ürün(000) Emeğin

Marjinal Ürünü

Sabit Maliyet İşçi Maliyeti

0 0 50 0

1 80 80 50 20

2 150 70 50 40

3 210 60 50 60

4 250 40 50 80

5 280 30 50 100

Tablo 1.4. İşçi Sayısına Göre Maliyet Tablosu

Üretim Fonksiyonu

Üretim fonksiyonu üretilen mal miktarı ile bu üretimi gerçekleştirmek için gerekli olan üretim girdisi arasındaki ilişkiyi gösteren bir fonksiyondur. Yukarıdaki çizelge incelenecek olursa üretim miktarı arttığında toplam maliyetin de yükseldiği görülebilir. Dolayısıyla “üretim fonksiyonu”nun da artan eğimli bir eğriye sahip olduğu söylenebilir.

Marjinal Ürün

Marjinal ürün, üretimde kullanılan herhangi bir girdi ile üretim miktarı arasındaki ilişkiyi gösterir. Örneğin “emeğin marjinal ürünü” denildiğinde üretimde kullanılan işgücü miktarı ile üretim miktarı arasındaki ilişkiden sözediliyordur. Emeğin marjinal ürünü, üretimde kullanılan işgücünde bir birimlik artış olduğunda üretilen mal miktarında meydana gelen artışı gösterir. Genel anlamıyla marjinal ürün aşağıdaki formül ile hesaplanır:

Marjinal Ürün = Üretilen Mal Miktarındaki Artış / Kullanılan Girdideki Artış

Azalan Marjinal Ürün

Marjinal ürün pozitif olduğunda, kullanılan girdide de bir artış olduğunda üretilen mal miktarının bir miktar arttığı anlamına gelir. Ancak bu artışın oranı ile kullanılan girdideki artışın oranını karşılaştırmak daha ilginç sonuçlar verir. Çizelge incelenecek olursa, Marjinal ürünün azalan bir oranda arttığı görülebilir. Bu girdi miktarında yapılan artış oranına göre elde edilen üretim artış oranının giderek azaldığını göstermektedir.

(31)

olmayacaktır çünkü işletmenin kapasitesi iki makina ile sınırlıdır ve üçüncü işçi ancak

Üretim Fonksiyonu ve Azalan Marjinal Ürün

Yukarıdaki çizim, diğer üretim faktörleri veri iken işgücü ile üretim miktarı arasındaki ilişkiyi gösteren üretim fonksiyonunu göstermektedir. Emeğin marjinal ürününün azalmasına bağlı olarak üretim fonksiyonun da eğimi azalarak artan bir eğimdir ve üretim miktarı olarak belirli bir değeri aşamaz (kapasite sınırını hatırlayınız). Diğer bir deyişle başlangıçta, işgücü miktarı düşükken yani istihdam edilen işçi sayısı az iken, işgücü kullanımını örneğin %25 artırıldığında üretimdeki artış %50 gibi daha yüksek bir oranda gerçekleşmektedir. Ancak eğrinin yukarılarına doğru gidildiğinde yani istihdam edilen işgücü miktarı yüksekken gerçekleştirilen aynı oranda işgücü artışı bu defa %10 gibi daha düşük bir üretim artışı sağlamaktadır. Belirli bir noktadan sonra da üretim fonksiyonu yatay hale gelmekte, yani işgücünde gerçekleştirilen artışın üretim artışı yaratamadığı görülmektedir.

Üretim Fonksiyonu ve Toplam Maliyet Eğrisi

(32)

miktarı düşükken üretimin artırılması toplam maliyeti fazla yükseltmez. Ancak kapasite sınırına yaklaşıldıkça gerçekleştirilen üretim artışının toplam maliyet üzerinde büyük artışlar yarattığı söylenebilir. Bunun nedeni marjinal ürünün giderek azalmasıdır; bu, marjinal ürün ile toplam maliyet arasındaki ilişkiyi de görünür kılmaktadır.

Sabit ve Değişken Maliyet Kavramları

Üretim Maliyetleri sabit ve değişken maliyetler olarak ikiye ayrıştırılabilir:

 Sabit Maliyetler, üretim miktarı ne olursa olsun katlanılması gereken

maliyetleri kapsamaktadır. Örneğin tesis kirası üretim yapılsa da yapılmasa da ödenmesi gereken bir maliyettir. Sabit maliyetler üretim miktarına bağlı olarak değişmezler.

 Değişken Maliyetler ise üretimin düzeyine göre farklılaşan maliyetlerdir.

Örneğin ücret maliyeti; üretim düzeyi yükseldikçe kullanılan işgücü miktarı ve buna bağlı olarak ücret ödemeleri artar.

Toplam Sabit ve Değişken Maliyetler

Toplam maliyet sabit maliyet ile değişken maliyetin toplamına eşittir. Toplam Sabit Maliyet (TSM)

Toplam Değişken Maliyet (TDM)

Toplam Maliyet (TM) iken TM = TSM + TDM olur.

Miktar Toplam Maliyet Sabit Maliyet Değişen Maliyet

0 3,00 3,00 0,00

1 3,30 3,00 0,30

2 3,80 3,00 0,80

3 4,50 3,00 1,50

4 5,40 3,00 2,40

5 6,50 3,00 3,50

6 7,80 3,00 4,80

7 9,30 3,00 6,30

(33)

Tablo 1.5. Toplam, Sabit ve Değişken Maliyetler Tablosu

Ortalama Maliyetler

Ortalama maliyet, toplam maliyetin üretim miktarına bölünmesi ile elde edilir. Bu açıdan bakıldığında, ortalama maliyetler, birim başına maliyeti gösterirler.

Ortalama Sabit Maliyet (OSM)= TSM / Q Ortalama Değişken Maliyet (ODM)= TDM / Q Ortalama Toplam Maliyet (OTM)= TM / Q OTM = OSM + ODM

Tablo 1.6. Ortalama Maliyetler Tablosu

Marjinal Maliyet

Marjinal Maliyet (MM), firmanın üretimi 1 birim arttığında Toplam Maliyette

meydana gelen artışı gösterir. Bu anlamıyla marjinal maliyet bir birim daha fazla üretmenin maliyetinin ne kadar olduğunu yansıtır. Marjinal maliyet aşağıdaki gibi hesaplanabilir: MM = Toplam Maliyetteki Değişim / Üretim Miktarındaki Değişim

MM = ΔTM / ΔQ

Miktar OSM ODM OTM

0 - -

-1 3,00 0,30 3,30

2 1,50 0,40 1,90

3 1,00 0,50 1,50

4 0,75 0,60 1,35

5 0,60 0,70 1,30

6 0,50 0,80 1,30

7 0,43 0,90 1,33

8 0,38 1,00 1,38

9 0,33 1,10 1,43

(34)

Miktar Toplam

Ortalama Maliyetler ve Marjinal Maliyet

.

Şekil 1.6. Ortalama Maliyetler ve Marjinal Maliyet

Maliyet Eğrilerinin Eğimleri

 Üretim miktarı arttıkça marjinal maliyet yükselir. Bunun nedeni azalan

marjinal ürün yasasıdır. Kapasite sınırına yaklaşıldıkça üretimi bir birim daha artırmanın maliyeti çok daha yüksek olur.

 Ortalama toplam maliyet eğrisi U-şeklindedir.

(35)

yaklaşır.

 Çok düşük üretim düzeylerinde ortalama maliyet eğrisi yüksektir çünkü, birim

başına düşen sabit maliyet bu noktalarda çok yüksek olur.

 Üretim miktarı arttıkça OTM azalır.

 Minimum noktasından sonra OTM tekrar yükselmeye başlar; çünkü bu defa,

ODM yükselmeye başlamıştır. Bu durumda U şeklindeki toplam maliyet eğrisinin minimum olduğu nokta, ortalama birim maliyetin diğer bir deyişle ODM’nin en düşük olduğu noktadır. Bu nokta işletme için en uygun üretim ölçeğini ifade eder. Üretim düzeyi bu noktada değilse firma yatırım yaparak maliyetlerini düşürmek ve daha üst bir üretim ölçeğinde minimum maliyet noktasına ulaşmak isteyecektir. Eğer üretim düzeyi istikrarlı olarak minimum maliyet noktasının solunda kalıyorsa bu defa firmanın ölçeğini küçültmesi gerekli olur.

Marjinal Maliyet ile Ortalama Toplam Maliyet Arasındaki İlişki

Eğer, Marjinal Maliyet Ortalama Toplam Maliyetin altında kalıyorsa, ortalama toplam maliyet düşüyor demektir. Tersi geçerli olduğunda MM, OTM’nin üzerinde seyrettiğinde OTM’nin yükseldiği görülür. MM, OTM’yi minimum olduğu noktada keser. Bu nokta hatırlanabileceği gibi işletmenin “etkin ölçek” noktasıydı. Marjinal maliyet eğrisinin ortalama maliyet eğrisini kestiği noktanın üstünde kalan kısmı aynı zamanda firmanın arz eğrisini gösterir. Şekil 1.7. Marjinal Maliyet ile Ortalama Toplam Maliyet Arasındaki İlişki

(36)

ise 1 birim üretildiğinde 10 YTL’den başlayıp 171 YTL’ye kadar çıkmaktadır. Ortalama maliyetler toplam maliyetlerin üretim birimine bölünmesi ile bulunmuştur. Maliyet tablosuna göre Kasaba Yoğurtlarının 7 000 ton’luk üretim düzeyinde marjinal maliyeti ile ortalama maliyeti kesişmektedir. Burası aynı zamanda ortalama toplam maliyetin minimum olduğu

1,00 28,00 18,00 10,00 18,00 10,00 28,00 10,00

2,00 36,00 18,00 18,00 9,00 9,00 18,00 8,00

3,00 42,00 18,00 24,00 6,00 8,00 14,00 6,00

4,00 46,00 18,00 28,00 4,50 7,00 11,50 4,00

5,00 52,00 18,00 34,00 3,60 6,80 10,40 6,00

6,00 60,00 18,00 42,00 3,00 7,00 10,00 8,00

7,00 70,00 18,00 52,00 2,57 7,43 10,00 10,00

8,00 83,00 18,00 65,00 2,25 8,13 10,38 13,00

9,00 100,00 18,00 82,00 2,00 9,11 11,11 17,00

10,00 123,00 18,00 105,00 1,80 10,50 12,30 23,00

11,00 153,00 18,00 135,00 1,64 12,27 13,91 30,00

12,00 189,00 18,00 171,00 1,50 14,25 15,75 36,00

Tablo 1.8. Kasaba Yoğurtları Maliyet Tablosu

Maliyet Eğrilerinin Özellikleri

Çizimlerden ve Çizelgeden de görülebilecek kimi özellikler şu şekilde özetlenebilir:

 Marjinal maliyet genellikle üretimin artışı ile birlikte yükselir. MM’in düşüş

(37)

.

Şekil 1.8. Kasaba Yoğurtları Toplam Maliyet Eğrisi

2

(38)

 Ortalama maliyet eğrisi U şeklindedir. Bunun nedeni de düşük üretim

düzeylerinde birim başına düşen sabit maliyetin yüksek olması, yüksek üretim düzeylerinde de değişken maliyetin ölçek uyumsuzluğu dolayısıyla aşırı yükselmesidir.

 Marjinal maliyet eğrisi, Ortalama toplam maliyet eğrisini minimum olduğu,

“etkin ölçek” noktasında keser. MM eğrisinin bu noktanın üstünde kalan kısmı firmanın arz eğrisini oluşturur.

Uzun Dönemde Maliyetler

İktisatta dönemlendirme önemli bir unsurdur. Dönemlendirme kronolojik / takvime bağlı olarak değil üretim sürecinin niteliğine göre yapılır. İktisadi analizde kullanılan başlıca üç dönem vardır:

 Çok kısa dönem ya da piyasa dönemi

 Kısa dönem

 Uzun dönem -

Çok kısa dönem ya da piyasa dönemi olarak adlandırılan dönem firmaların

piyasadaki gelişmelere tepki verirken üretimde ayarlama yapamayacakları kadar kısa bir takvim döneminden bahsedilir. Bunun anlamı eğer piyasada bir talep şoku yaşanır ve mala yönelik aşırı bir talep artışı gerçekleşirse bu satılan mal miktarında bir yükseliş yoluyla karşılanamaz. Firmaların bu türden bir üretim kapasitesi kullanımına hemen uyum göstermeleri mümkün değildir. Bu durumda, piyasadaki denge noktası fiyat ayarlaması yoluyla yeniden kurulur. Fiyatlar yükselir, aşırı talebin bir bölümü bu yolla silinir ve yeni denge noktası kurulur. Yeni denge noktasında satılan miktar şok öncesi dönemdeki kadardır ancak fiyatlar daha yüksek bir noktada oluşur.

Uzun Dönemde Maliyetler II

(39)

Uzun dönemde ise sektördeki firmalar yeni talep koşullarına kendilerini uyarlayacak şekilde yatırımlarını gerçekleştirirler ve üretim miktarı artar. Bu dönemde talep artışından kaynaklanan şok esas olarak üretim artışı yoluyla emilmiş olur. Yeni denge noktasında satılan miktar en yüksek noktasına ulaşmıştır. Fiyat ise şok öncesi dönemin civarında muhtemelen belki de biraz daha altındadır. Sektörde kapasite yeni talep koşullarında etkin üretimi gerçekleştirecek düzeye yükselmiş, istihdam ve üretim artmıştır.

Uzun Dönemde Maliyetler III

Söz konusu dönemlendirmeye göre firma için maliyetlerin niteliği değişebilir. Kısa dönemde sabit maliyet kabul edilen bazı maliyet kalemleri uzun dönemde değişken maliyet niteliğine geçebilir. Örneğin, işgücü, çok kısa dönemde sabit maliyet olarak kabul edilebilir. Çok kısa dönemde yaşanan bir talep dalgalanmasına bağlı olarak işten çıkarmak ya da yeni işçi almak mümkün değildir (çünkü işten çıkarmanın da işe almanın da bir maliyeti vardır). Bu durumda, işgücü çok kısa dönem için sabit maliyet kabul edilebilir. Uzun dönemde ise talep koşullarındaki değişim artık kalıcı kabul edilebilir ve üretim kapasitesine bağlı istihdam düzeyi bu koşullara göre ayarlanabilir. Uzun dönemde işgücü maliyeti değişken maliyet olarak kabul edilebilir.

Pek çok maliyet kalemi kısa dönemde sabit uzun dönemde değişken maliyet niteliği taşıdığından dolayı firmanın uzun dönem ve kısa dönem maliyet eğrilerinin şekli / niteliği değişiklik gösterir. Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, uzun dönem maliyet eğrileri kısa dönem eğrilerine göre daha yatay eğriler özelliği taşır. Uzun dönem toplam maliyet eğrisi aşağıdaki çizimden de görülebileceği gibi kısa dönem ortalama maliyet eğrilerini minimum noktalarından / etkin ölçek noktalarından birleştiren bir zarf eğrisi şeklindedir.

Kısa dönem OTM küçük işletme

Miktar Kısa dönem

OTM küçük işletme

Kısa dönem OTM büyük işletme Ortalama

Toplam Maliyet

Şekil 1.10. Uzun Dönemde Maliyetler Eğrisi

Referensi

Dokumen terkait

Membran berfungsi untuk memisahkan material berdasarkan ukuran dan bentuk molekul, Membran berfungsi untuk memisahkan material berdasarkan ukuran dan bentuk

Manfaat dari penelitian ini adalah diharapkan melalui analisis persamaan latar belakang kehidupan Seicho Matsumoto dengan karakter polisi yang diciptakannya, kita dapat

Flipped learning adalah model pembelajaran yang membalik metode tradisional, dimana biasanya materi diberikan dikelas dan siswa mengerjakan tugas dirumah maka pada

Bahwa bila penentuan anggota KPU Kabupaten Kepulauan Aru dan Anggota KPU Kabupaten/Kota di Provinsi Maluku serta kabupaten lainya di wilayah Negara Kesatuan Republik Indonesia

“Dan demikianlah kita dapat berharap bahwa mereka yang merenungkan teladan mulia yang diberikan Bunda Maria kepada kita, dapat menjadi semakin yakin akan nilai kehidupan manusia yang

Metabolit sekunder tumbuhan merupakan metabolit yang dihasilkan dari proses metabolisme sekunder (Croteau et al. Pada tumbuhan peran metabolit sekunder belum sepenuhnya

Kemudian terhadap penyidikan tindak pidana media sosial (cybercrime) selain berlaku ketentuan dalam KUHAP juga berlaku ketentuan-ketentuan yang diatur dalam Undang-Undang Nomor

Sebagai dividen untuk tahun buku yang berakhir pada tanggal 31 Desember 2016 untuk setiap saham yang mempunyai hak atas dividen dan yang tercatat dalam Daftar Pemegang Saham