ESKİ TÜRK DİNİ
Kültür Bakanlığı BB^SB Türk Kültürü
Yayınları : 3Ç7 Kaynak Eserleri Serisi : 12 ANKARA — 1980
Kültür Bakanlığının 7.8.1980 tarih ve 831. 0—1366 sayılı emirleri ile ikinci defa olarak 30.000 adet basılmıştır.
millî kültürlerin temel unsuriarmdan birisi millî terbi yedir. Milletimizin bugün yaşadığı buhranın temelinde, hiç şüphesiz millî kültür ve terbiyenin ihmâl edilmiş olması vakıası yatmaktadır.
Nitekim büyük Atatürk bu hakikati zamanında gör müş ve gerekli tedbirlerin alınması hususunda, «Yeti şecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tah silin hududu ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden evvel Türkiye'nin istikbâline, kendi benliğine ve an' anât-ı milliyesine düşman olan anâsırla mücâdele et mek lüzumu öğretilmelidir. Beynelmilel vaziyet-i cihâ na göre, böyle bir cidalin istilzam eylediği anâsır-ı ru
hiye lie mücehhez olmayan fertlere ve bu mâhiyette fertlerden mürekkep cemiyetlere hayat ve istiklâl yok tur» îkazını yapmıştır.
Atatürk'ün bu çok yerinde ikazının, onun ölümün den sonra, eğitim ve kültür hayatımızda maalesef dik katlerden kaçmış olmasının acı neticelerini bugün mil letçe çekiyoruz.
Mîllî birlik ve beraberliği temin için, ortak kültür değerleriyle beslenerek yetişmenin lüzumunu, ataları mız çok iyi kavramışlar ve bunu binlerce yıl gelenek hâlinde devam ettirmişlerdir.
ği, okuduğu bâzı mühim eserler vardı: Kur'an-ı Kerim ve Hadis kitapları yanında, Süleyman Çelebi'nin Mev-lid'i, Derviş Yunus ilâhileri. İVÎevlâna Celâleddin-i Ru mî'nin Mesnevi'si, Battal Gazi Destanı, Dede Korkut Kitabı v.s. bunların başmda gelirdi. Atalarımız Türk-İslâm ahlâk ve an'anesini bu eserler vâsıtasiyle yaşı yor, yaşatıyor v e kendilerinden sonra gelenlere intikal ettiriyorlardı. Bunun tabiî neticesi olarak, ayni değer lere inanarak yetişen millet fertlerini «millî şuur ve ülküler etrafında toplamak» için, ayrıca bir gayret sar-fedilmesine ihtiyaç bile kalmıyordu.
Nitekim bugün de, miHetimiz, her türlü ihmâle rağmen, millî kültür v e irfandan nasîbini almış olan geniş kitlemiz sayesinde ayakta durabilmektedir.
İşte Kültür Bakanlığı olarak, biz başından beri me seleye bu gerçeklerin ışığı altında bakarak, Türk kül türünün ölmez eserlerini her yaştan Türk insanına ulaş tırmayı siâr edinmiş bulunuyoruz.
Yayın faaliyetlerimizde, yeni yetişen nesillerde miHiyetçilik şuurunun uyandırılması v e geliştirilmesi ana hedefimizdir.
Bilindiği üzere, Türk milletinin çağdaş millî kültür değerleri, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, İstik lâl Savaşı ve Atatürk Devri'nde en kuvvetli şekilde id râk edilmiş ve ifâdesini bulmuştur. Bu devirde yetiş miş olan şâir ve yazarlarımız, millî varlık ve benliği mizi, Atatürk'ü, onun milliyetçilik anlayışını, kurduğu Cumhuriyet'in mânâ ve ehemmiyetini doğrudan
doğ-bir edebiyat ve külliyât meydana getirmişlerdir. 100 Teme! Eser serisi, esas Ttibariyle bütün mil letimize malolmuş eski eserlerle bu son devirler eser lerinden meydana gelmektedir.
Büyük milletimizin haklı rağbetine mazhar olmuş, başta 1000 Temel Eser serisi olmak üzere, Kültür Eser leri, Araş^Tma ve İnceıleme Eserleri, Türk Dünyasını Tanıtıcı Eserler, Dünya Edebiyatından Tercümeler, Dünya Tiyatro Eserlerinden Tercümeler, Türk Tiyatro Eserleri, Dünya İlim Eserlerinden Tercümeler, Türk Halk Kültürü Eserleri, Halk Kitapları, Çocuk Kitapları, Türk Musikîsi Eserleri, Ziya Gökalp, Türk Kültürü Kay nak Eserleri serileri yanında. Çağdaş Eserler, Sosyal Eserler serilerinde, günün meselelerine ışık tutacak, çözüm getirecek yayınlara ehemmiyet verilmektedir.
Kültür ve san'at değerlerimizi, yurt içinde olduğu kadar, yurt dışında da tanıtan san'at yayınlarımız, San' at, Millî Kültür ve Dünya Edebiyatından Seçmeler der gilerimiz, târihî tablolarımız ve yurt dışındaki işçi ço cuklarımızın ihtiyaçlarını da gözönünde bulundurarak baskı sayısını yüksek tuttuğumuz kitaplarımızla zengin bir yayın faaliyetini gerçekleştirmek yolundayız.
Çocuklarımızın İlkokul çağından îtibaren öz değer lerine bağlı vatan evlâtları olarak yetiştirilmeleri için çocuk kitaplarına ilâveten bir çocuk ansiklopedisi de kurmuş bulunuyoruz.
Bütün yayın faaliyetlerimizde, Türk gençliğine öz değerlerimizi sevdirmek, miilî duygularımızı kuvvet lendirmek, târihinden, övünülecek zengin kültüründen aldığı ilhamla içinde yaşadığı zamanı en iyi şekilde değerlendirip millî istikbâle güvenle bakmalarını sağ lamak ana hedefimizdir.
Tevfik Kora İtan KÜLTÜR BAKANİ
Din bir inançtır, fakat h e r inanç din değildir. İkisinin a r a s ı n d a k i fark kutsallık k a v r a m ı n d a beli rir. Dinî inançlarda varlıklar h a k k ı n d a k u t s a l olan ve olmayan (meselâ İslâmlıkta h a r a m , helâl) diye ayırım yapılmıştır. Kutsal o l a n l a r a d o k u n m a k , karşı gelmek yasaklanmıştır. Tazim etmek saygılı davran m a k suretiyle onları m e m n u n etmeğe çalışmak lâ zımdır. Din dışı s u ç l a n n t ü r l ü c e z a l a n vardır. Dinî yasaklara riayet etmeyen ise günah işlemiş olur ki, cezası d a h a çok vicdan azabı çekmek ve çevre tara fından a y ı p l a n m a k t ı r .
Kutsallık anlayışına d a y a n a n b i r inancın t a m î m a n sistemi hâlini alabilmesi için ü ç şart tesbit edil miştir :
a — I t i k a d ( î m a n m esasları)
b — Amel ( t a p ı n m a l a r , özel törenler vb.) c — Cemaat (îtikad ve amel'in b i r kütle tarafın d a n kabul ve i c r a s ı ) .
Bu ş a r t l a n gerçekleştiren din sistemleri biri ip tidaî (veya h a l k d i n l e r i ) , diğeri yüksek (veya semavî dinler) o l m a k üzere ikiye a y r ı l m a k t a d ı r , İ p t i d a î din lerle 3aiksek dinler a r a s ı n d a en m ü h i m fark «Tanrı»
lik gibi semavî dinlerde kaadir-i m u t l a k , yaratıcı, tek T a n r ı i m a n ı n merkezî n o k t a s ı d ı r . Totemcilik ve ya çok tanrılı b ü t ü n diğer i n a n ç l a r halk dinleri sa yılırlar'.
T ü r k l e r târihleri boyunca dinî mîihiyette t ü r l ü inançlara b a ğ l a n m ı ş l a r d ı r . B u n l a r m içinde «iptidaî» leri oîduğu gibi, yüksek (semavî) olanlar d a v a r d ı r . B u yazımızda T ü r k l e r i n din t â r i h i b a h i s k o n u s u edü-miyecek, fakat doğrudan doğruya aslî T ü r k dininin ne olduğu açıklanmağa çalışılacaktır.
1 T o p l u bilgi için bk. M. T a p l a m a c ı o ğ l u , M n S o s y o -l o j U i (İ-lahiyat Fak. Y a y ı n ı ) , Ankara, 1961.
Sosyolojide din k o n u s u n d a k i a r a ş t ı r m a l a r ı n cid diyet kazandığı yüzyılımızm b a ş l a n n d a ve ihtimal zEimanımızda bile, Avustralya kabileleri, Amerika yerlileri ve Melanezya toplulukları a r a s m d a görülen totemcilik, en iptidaî cemiyet tipi olarak k a b u l edi len «klan»m dinî k a d r o s u n u teşkil eder. B ı m a göre, bir h a y v a n veya b i r bitki b i r cisim k l a n ' m atası d u r u m u n d a olup, k u t s a l sayılır ve a d ı n a «totem» de n i r (kelime kuzey Amerika'da y a ş a y a n b i r kızdderili kabilesi dilinden a i m m ı ş t ı r ) . B ü t ü n k l a n m e n s u p l a r ı o t o t e m d e n türedikleri keuıaatrndedirler. Totemin t a ş t a n veya t a h t a p a r ç a l a r ı n d a n sembolleri yapılır ki, b u n a «Şuringa» a d ı verilir. K u r t , tavşan vb.; her hangi bir bitki ve meselâ bir t a ş parçası; yağmur, deniz v b . t o t e m olabilir. O n u a t a sayanlar kendileri ni birbirleri ile a k r a b a bilirler, t o t e m e âit klan'ın a d m ı taşırlar, o t o t e m e m a h s u s t ö r e n l e r e katılırlar; başka totem sahibi k l a n ' l a n n dinî törenlerine gire mezler. Bir klan'm üyeleri arasmda evlenme yasak tır, zira aynı t o t e m e t a p t ı k l a n n d a n b i r b i r l e r i n e kar şı « m a h r e m » d i r l e r ve aynı kutsallığı taşırlar. Halbu ki diğer totemler, kendilerince, k u t s a l olmadığı için b a ş k a k l a n m e n s u p l a r ı ile evlenmeleri m ü m k ü n d ü r . Bir görüşe göre «exogamie» ( d ı ş a r d a n evlenme)nin sebebi b u d u r .
2 Bk. L m IVIan-Tsai, D i e c b i n e s i s c h e n Nachılctaten zur Gesclıichte d e r Ost- T ü r k e n ( T u - k ü e ) I. Wies-baden, 1958, s. 5 vd.
3 Meselâ, Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, 1923, İstanbul, s. 33 v d d . ( B ü t ü n dinlerin e s a s ı n ı t o t e m . c ü i ğ e b a ğ l a y a n E . D u r k h e i m ' i n tesiri ile o l s a ge r e k ) . A s y a H u n l a n için: W. E b e r h a r d , Çinin Şi m a l K o m ş u l a r ı , 1942 ( T T K ) Ankara, s. 118.; Gy. N^meth, A. h o n f o g l a l o m a g y a r s a g klalakulasa, 1930, B u d a p e s t , s. 68 ( B e l k i eski bir t o t e m c i l i ğ i n zayıf i z l e r i . . . ) . 4 B u k e l i m e T ü r k ç e d e «asd, kök, m e n ş e » m â n a s m a g e l m e k t e d i r . (Bk. A. Caferoğlu, E s k i U y g u r Türk-çesi S ö z l ü p , i T D K ) , 1968, İ s t a n b u l , s. 250). Eski T ü r k örf ve gelenekleri a r a s ı n d a totemci liğin kısaca açıkladığımız özelliklerine uygun görü nen bazı inanış ve davranışlar dikkati çekmektedir : T ü r k ailesinde exogamie esastır. T ü r k l e r kurt'u ata tanımışlardır. Bu n o k t a Gök-Türklerin menşei bah sinde Çin k a y n a k l a n n d a kesinlikle belirtilmiştir^. Ayrıca geçen yüzyılın ikinci y a n s m d a Asya T ü r k zümrelerinden Altaylılar ve Y a k u t l a r d a tesbit edi len, b a b a ve anayı temsil eder mâhiyetteki sembol ler (put, idol) totemcilikteki ş u r i n g a ' l a n hatırlatır. B ü t ü n b u n l a r b i r kısım araştırıcıyı Eski Türklerin bu klan dini ile ilgileri olabileceği düşüncesine gö t ü r m ü ş olmalıdır'.
Gerçekten Orta Asya Türkleri a r a s ı n d a görülen ve bazıları keçeden, p a ç a v r a d a n , kayın ağacı kabu ğundan, bazıları d a hayvan derilerinden yapılan bu put-fetişlere Altayh'lar tös ( t ö z ) ^ Y a k u t l a r Tangara
5 A. İ n a n , Tarihte ve B u g ü n Ş a m a n i z m , 1954 (TTK) Ankara, s. 42.
diyorlardı. B u n l a r d u v a r l a r a asılır veya t o r b a l a r d a saklanır, m ü h i m b i r yolculuğa veya ava çıkarken üzerlerine saçı saçılır, ağızlarına yağ s ü r ü l ü r d ü ^
Asya Türklerindeki dinî inançlar h a k k ı n d a et-noğrafik a r a ş t ı r m a l a r y a p m ı ş olan Abdülkadir İnan bu k o n u ile ilgili olarak şu izahatı v e r m e k t e d i r : «Türk ırkına m e n s u p ş a m a n i s t l e r d e çok yaygm olan töz'1er, tilek, kozan ( t a v ş a n ) , aba ( a y ı ) , b ü r k ü t (kar t a l ) , tiyin ( s i n c a p ) , as ( k a k ı m ) ve b u n l a r a benzer adlar taşıyan p u t l a r d ı r . Ayrıca b ü y ü k k a m l a r (şa m a n l a r ) , k a h r a m a n l a r , iyi ve k ö t ü r u h l a r n a m m a yapılan p u t l a r da v a r d ı r . . . Bu m e ş h u r tözlerden, Televüt b o y u n u n koyucusu olan Tilek tözüne ş a m a n d u a l a r ı n d a h i t a p edilir. Bu töz insan şeklindedir. Kozan töz ( b u n a Urtınhalar Ak-eren, Buretler Sa-yan-Ongon diyorlar) aslında Tuba-kaç b o y u n a mah sus olup boylar a r a s ı n d a evlenme neticesinde yayıl mıştır. Aba tös şamanistlerin en çok saydıkları put l a r d a n biridir, ayı tasviridir. Şor avcıları Sanğır de nilen p u t u sayarlar, b u da insan şeklindedir, üzeri ne av hayvanlarının derilerinden p a r ç a l a r asarlar. İ n a n ç l a r ı n a göre, kendisini m e m n u n eden avcılara bol av verir; d a n h r s a o r m a n l a r ı yakar, avcüarı has ta eder... Kuş gibi tasvir edilen r u h l a r d a h a ziyade Yakutlarla k o m ş u l a r ı Dolganlarda b u l u n u r . Yakut larda en çok sayılan k u ş , k a r t a l d ı r . İ l k b a h a r ve güz mevsimleri, k a r t a l ı n temsil ettiği r u h u n iradesine
6 M. 921-922 yıllarında Bağdat'dan î t ü ( V o l g a ) Bul garları ü l k e s i n e g i d e n t b n Fadlan'a g ö r e «Başkurt lar a r a s ı n d a 12 ilâh'a inananlar vardır. B u ilâhlar ş u n l a r d ı r : Kış-yaz, y a ğ m u r , riizgâr, ağaç, insan, h a y v a n , s u , gece-gündüz, ö l ü m lıayat, yer, gök. Gök ilâhı b t m l a n n e n b ü y ü ğ ü k a b u l edilir» İ b n Fadlan S e y a h a t n a m e s i ( T ü r k ç e t e r e ) , İlahiyat Fakül tesi Dergisi, 1954, M I , s. 67.
7 A, İnan, Tarihte v e B u g ü n Ş a m a n i z m , s. 42-47. B u belirtUerin t o t e m c i l i k devri h a t ı r a l a n n d a n o l d u ğ u bir ç o k etnograf tarafından ileri s ü r ü l m ü ş t ü r (Ay-ra e s e r s. 45).
bağlıdır. K a r t a l k a n a t l a r ı n ı b i r defa sallarsa buzlar erimeğe başlar, ikinci defa sallarsa i l k b a h a r gelir. K a r t a l k ü l t ü ile ilgili geleneklerden anlaşıldıgma gö re, eski z a m a n l a r d a b u k u ş güneş ve Gök-Tanrı'mn sembolü sayılmıştır... K a r t a l geleneği son zaman lara k a d a r B a ş k u r t l a r a r a s m d a d a yaşamıştır. Kar tal ile ağaç k ü l t ü a r a s ı n d a m ü n a s e b e t v a r d ı r . Baş-k u r t l a r d a esBaş-ki z a m a n d a t a n ı m a d ı Baş-k b i r a d a m a rast landığı zaman, k u ş u n u n ve ağacının ne olduğu so-r u l u so-r m u ş . Bu so-rivayetteki «1.2 kabile» ve «12 kuş» hikâyesi İ b n Fadlan'ın h a b e r verdiği «12 Tanrı» ve bazı k u ş l a r a t a p a n B a ş k u r t l a n * hatırlatmaktadır^...». B u r a d a b a h i s konusu edilen 10, yüzyıl Başkurt-l a n n d a oBaşkurt-lduğu gibi, tarihî T ü r k topBaşkurt-luBaşkurt-lukBaşkurt-larına âit bazı k a y ı t l a r d a da y u k a r ı d a k i inançları a n d ı r a n be lirtilere tesadüf edilmektedir. Meşhur t a r i h ç i Reşîd' üd-din (ölm. 1318) Câmi'üt-tevârih'inde 24 oğuz bo yunu .sıralarken, h e r 4 boy için b i r kuşu «ongon»
8 «Ongon» s ö z ü , Türklerin tös'üne karşılık olaraK Moğolların kullandığı, Moğolca b i r tâbirdir (A. İnan, aynı eser, s. 44). Fakat diğer b i r fikre göre, tâbir Türkçe o n g ( s a ğ , u ğ u r ) m â n a s i y l e , totem'ı ifade e t m i ş t i r . (Gy. N e m e t h , ayın eser, s. 68 v d . ) . 9 Bk. F. S ü m e r , Oğuzlar ( T ü r k m e n l e r ) . 1967, Anka
ra, s. 208'e e k l e n e n liste.
10 W, Eberhard, Çinin Ş i m a l K o m ş u l a r ı , s. ft7. 11 A. İ n a n , a y m e s e r , s. 2. A y n c a bk. D e Groot. D l c
H u n n e n d e r v o r c h r i s t l i c h e n Zeît I. Berlin - Leip-zig, 1921, s. 120.
12 Vıl. Eberhard, aynı eser, s. 77.
olarak göstermiştir^ Bu suretle şaıhin, k a r t a l , tav şancıl, sungur, ü ç k u ş ve çakır kuşları oğuzların «totem »leri a r a s ı n d a görünmektedir".
Çin k a y n a k l a r ı Gök-Türklerin T a n n ' l a n n ı keçe den keserek içyağı ile yağladıklarını ve t o r b a l a r için de s a k l a d ı k l a r ı m veya s ı n k üzerine diktiklerini, onun için yılın 4 «çağında» kurban, kestiklerini habeı- ve riyorlar'". B i r H u n p r e n s i n e âit b i r altın heykel ( p u t ) b u l u n m u ş t u " . Rivayete göre, Asya H u n h ü k ü m d a r ı Mo-tun'un soyu «ejder» idi ve d a h a çok e r k e n de virlerde ejder etrafında b i r kült teşekkül e t m i ş ol ması m u h t e m e l d i " .
B ü t ü n b u n l a r ı eski T ü r k l e r d e gerçekten, hakikî bir totemcilik dininin varlığına delil saymak müm kün m ü d ü r ? Y u k a r ı d a n beri sıraladığımız vesikala rın, totemciliğin mevcudiyetini telkine elverişli du-r u m l a n n a du-rağmen, b u n o k t a fazla inandıdu-rıcı gödu-rün m e m e k t e d i r . Çünkü t o t e m dini yalnız b i r hayvanın ata t a n ı n m a s ı n d a n , o n a âit bazı tasvirler
yapılmasm-13 Tafsilen bk. Z.F. Fındıkoğlu, Türk Aile S o s y o l o j i s i , H u k u k Fak. Dergisi, 1946, s. 254 vdd.; M. Tapla m a c ı o ğ l u , aynı eser, s. 63-69.
14 B u h u s u s l a r d a bk, î . K a f e s o g l u , Türk Millî Kültü rü, 1977, indeks.
dan ibaret değildir. Totemci t o p l u l u ğ u n b u dinî an layışa paralel olarak teessüs etmiş olan aile kurulu şu, aile h u k u k u , ekonomi v b . b a k ı m l a r m d a n b a ş k a cepheleri d e v a r d ı r " ki, a n c a k b u n l a r m hepsinin b i r a r a d a m e y d a n a çıkması hâli, eski T ü r k dinî inancı nın totemcilik olduğunu k a b u l e bizi sevk edebilir.
Totemci ailede a n a h u k u k u câridir. T ü r k ailesi i s e «pederî» k a r a k t e r taşımıştır. K l a n ' d a akrabalık totem bağı üzerine d a y a n m a k t a iken, T ü r k l e r d e k a n akrabalığı temel teşkil eder. K l a n ' d a mülkiyet ortak lığı j T İ r ü r l ü k t e olduğu hâlde, T ü r k ailesinde ferdî mülkiyet büsTİk rol oynar**. Totemli k l a n d a ekonomi «parîîzit» vasıf taşır, yâni devşirmeye ve avcılığa da yanır. H a l b u k i Türk ekonomisi d a h a ziyade hayvan yetiştirme ve t a r ı m üzerine k u r u l u d u r . Totemciliğin özelliklerinden biri de h e r k l a n m b i r t o t e m e sahip olmasıdır, yâni totemsiz «klan» mevcut değildir. T ü r k l e r d e ise «ata» kabul edilen ha5rvan sayısı tek tir: K u r t . Eski çağlarda T ü r k âiIe ve soylarının ayrı ayrı t o t e m - a t a l a n m n b u l u n d u ğ u n a dair b i r ize tesa düf edilmemiştir. K u r t efsanesinin T ü r k l e r d e b i r um.umîlik göstermesinin, k u r t ' u n totem olmasından ziyade, bozkırların k o r k u l u b i r hayvanı olarak, bil hassa hayvan sürüleri için büjöik tehlike teşkil et mesi dolayısıyla, o n a k a r ş ı duyulan k o r k u i l e karışık b i r saygı hissinden ileri geldiği anlaşılıyor. Diğer
ta-15 Geçe» yüzyılın sonlarına doğru tesbit edildiğine göre Kazak-Kırgızlarda, Kızıl-Kurt, Ak-böri, Tana-boğa vb., T ü r k m eni erde Teke, Öküz, Özbeklerde Kulan (Yabani a t ) ; Uygurlarda Boğa-sığu- vb. gibi topluluk a d l a n y a ş ı y o r d u . B u n l a r d a kuvvetli bir Moğol tesiri a r a m a k y e r i n d e o l m a k l a beraber,
Türk târihinin m a z i s i n e d o ğ r u gittikçe azalmakta olan bu tür isimler, Gy, N e m e t h ' e göre, t o t e m
cilikle ilgili değildir, zira eski Türk ad v e r m e usu l ü n d e t o t e m c i hatıralara h e m e n h i ç r a s t l a n m a , m a k t a d ı r . (Gy. N e m e t h , A. h o n f o g l a l o . . . , s. 70 vd). 16 Bk. W. Eberhard, Çinin Ş i m a l K o m ş u l a n , s.
8Q-86 vd.
raftan, k u r t efsanesinin T ü r k kütleleri için toplayıcı vasfa sahip oluşu, klan'ları Ijirbirinden ayıran, bir biri ile k a r ş ı karşıya b ı r a k a n t o t e m ' i n fonksiyonuna aykırı d ü ş m e k t e d i r ' ^ Totemci klan'da herkes aynı ad
la -totemin adı ile- anıldığı h â l d e , T ü r k l e r çok kere k u r t ' u n asıl ismini bile söylemezler. T ü r k ç e d e k u r t ' un gerçek adı «böri»dir. T ü r k l e r b u n u n yerine, kü ç ü k b i r h a ş e r e olan «kurt»u kullanmışlardır. Bu da h e r h a l d e «böri»ye k a r ş ı duyulan saygı-korku hissin den ileri gelmektedir. Tekrar edelim ki, b u d u r u m adı anılmayan hayvana «dinî» b i r mahiyet izafe et mek demek değildir. T ü r k l e r d e k u r t pek aziz, saygı değer b i r m a h l u k sayılmış ise de, kendine tapılma-mıştır. Tabgaçlardaki (M. 3-6. yüzyıllar) kurtla alâ kalı m a ğ a r a k ü l t ü Gök-Türklerde «atanın yaşadığı yer»in ziyaret edilmesi ve o r a d a törenler yapılması'^ k u r t ' u n v ü c u d u ile değil, fakat mazinin karanlıkları na karışmış felâketli günlerin, k u r t ' a saygı duygusu
17 B e n z e r gelenekler eski R o m a ' d a da vardı. Bilin diği gibi R o m a ' n m k u r u l u ş ı m d a rol o y n a y a n dişi kurt'un m a ğ a r a s ı ö n ü n d e h e r yıl t ö r e n l e r yapılır dı (Lupercale ş e n l i k l e r i ) .
18 Türklerde t o t e m c i l i ğ i n varlığını d ü ş ü n e n Ziya Gö kalp b u «mana» ile Türk «kut» k a v r a m ı n ı birbiri ne k a r ı ş m ı ş t ı r . Bk. Türk Medeniyeti Târihî, s.
33). E s k i Türklerde «kut» kavramı için bk. î . Ka fesoglu, K u t a d g u B i l i g ve K ü l t ü r Tarihimizdeki yeri, Târih E n s t i t ü s ü Dergisi, sayı 1 (1970) s. 20-27. 19 B u n o k t a A. î n a n tarafından da b e l i r t i l m i ş t i r (Tâ
rihte v e B u g ü n Ş a m a n i z m , s. 42 v d ) . Y u k a r ı d a ba h i s k o n u s u edilen altın put, H u n l a n n dinî ile Ugiîi o l m a y ı p , Çin s a r a y ı n d a n getirilmişti (K. Shirato-ri, On t h e Territory.. T o y o B u n k o , 1930 ş. 61). H u n hükümdai- s o y ı m u n d a «ejder»le b i r alâkası y o k t u ( D e Groot, ayn. e s e r . s. 59, 103).
ile ö r ü l m ü ş h a t ı r a l a r ı ile ilgilidir". Nihayet, yalmz t o t e m d e değil, t o t e m e bağlı b ü t ü n insanlarda, b ü t ü n varlıklarda b u l r m d u ğ u n a inanılan ve d o k u n d u ğ u her-şeyi k u t s a l l a ş t ı n c ı «mana» adlı (kelime Melanezya dilinden a h n m ı ş t ı r ) gizli b i r kuvvet t a s a v v u r u n u ih tiva eden totemcilikte", r u h u n ölmezliği, a t a l a r ruh ları, o b i r dünya düşünceleri olmadığı hâlde, eski T ü r k l e r d e , b i r «mana» telâkkisi hiç yer almadığı gi bi, aşağıda göreceğimiz üzere, k â i n a t r u h l a r dünyası olarak t a n ı n m a k t a , a t a r u h l a r ı için a d a k l a r sunul m a k t a , k u r b a n l a r kesilmektedir. Tös denilen p u t ' l a r da t o t e m «Şuringa»Ian değil, d a h a ziyade a t a ruhla rının timsalleridir".
İlâve edelim ki, herhangi bir t o p l u l u k t a bazı jıayvanlara «saygı» duyulması, o topluluğun totemci «klan» dan ibaret olduğuna delil sayılinamaktadır.
20 Bk. A S c h i m m e l . Dinler Tarihine giri.ş, 1958, An kara, s. 50 vd.; E. Peterich, K ü ç ü k Yunan Mitolog-yası (Türk. tere.) 1959, Ankara, s. 55.
21 Şimdilik bk. Gy. N e m e t h , A h o n f o g l a l o . . . , s. 299-315; V. Minorsky, Hudûd'ül-Âlem, 1937, s. 318 vd. Nitekim Zerdüşt dininde inek ve köpek kutsaldır. Bazı H i n d u dinlerinde hayvan ö l d ü r m e k yasaktır. Eski Mısır dini ha5^ana t a p m a şeklinde idi: m e ş h u r Apis öküzü herkesçe m a l û m d u r . Mısır'da t i m s a h ve kartal'a da tapılırdı. Aşağı Mısırda köpek aynı du r u m d a idi. Bu «tanrı» hayvanları ö l d ü r m e k , idamı gerektirirdi. Eski Yunan inancına göre «yer-altı» nı üç başlı bir köpek ( K e r b e r o s ) beklerdi^".
F a k a t B a ş k ı r t l a r d a , Oğuzlarda görülen, bilhassa avcı kuşlarla ilgili «ongun» meselesi nasıl açıklana caktır?
Türklerde totemci dinin varlığını kabul güçlüğü karşısında, gerçek bir totemciliğin izleri sayılabile cek olan b u h u s u s u h e r h a l d e k o m ş u kavimlerin te sirinde a r a m a k icap edecektir. B a ş k ı r t l a r d a k i durum da «Ural»lı toplulukların tesirleri düşünülebilir. Al-taylıların en batısında o t u r a n ve y u r t l a n Urallı (Fin-ugor) kavimlerinkine en yakın b u l u n a n Başkırt-ların, özellikle, aslî kısmını Fin-ugor kütlelerinin m e y d a n a getirdiği Macarlarla, h a t t â ihtimal etnik yönden, sıkı alâkası m e v c u t t u r . Bu itibarla Başkırt-ların menşe b a k ı m ı n d a n Altaylı ( T ü r k ) m ı veya Ural lı m ı oldukları henüz açıklığa kavuşmamıştır^'.
22 B.Y. Vladimirtsov, Moğolların İ ç t i m a i Teşkilât?, (Türk. t e r e , TTK) 1944, Ankara, s. 84.
23 Gy. N e m e t h , A h o n f o g l a l o . . . , s. 68 vd. 24 B.Y, Vladimirtsov, aynı eser, s. 80 vd.
Oğuzlara gelince, b u n l a r d a k i totemcilik izlerinin Moğollarla ilgili b u l u n d u ğ u d a h a s a r i h görünmekte dir. Moğollar h a k k ı n d a k i a r a ş t ı r m a l a r ı ile t a m n m ı ş B.Y. Vladimirtsov'un: «Eski MoğoUarda t o t e m i z m e ve t a b u y a dâir m a l û m a t yok gibidir. B u n u n l a bera b e r Gizli Tarih'e göre Cengiz'in m e n s u p olduğu ka bilenin k ö k ü börte-çino ( B o z k u r t ) ve Goai Maral
(güzel Maral) idi. F a k a t bu m a l û m a t eski Moğol ların totemleri h a k k ı n d a söz söylemek için kâfi de ğildir»" demesine rağmen, Moğollarda totemciliğin mevcudiyeti h u s u s u n d a k a n a a t u y a n d ı r a n b a ş k a de liller de vardır. Moğol aile tipinin ana h u k u k u n d a ol ması, aslında bir o r m a n kavmi olan bu topluluğun iktisadiyatı esasının parazit ekonomiye dayanması ve mülkiyette ortaklık b u fikri desteklediği gibi, «on gon» ( t o t e m ) telâkkisi^ de b u n u gösterir. Bizzat Vla-dimirtsov, Moğol devri tarihçisi Reşîd'üd-din'den naklen, Cengiz Han'ın, Ba'arin kabilesinden b i r şahsı (tıpkı at ve digeı hayvanların ongon o l a r a k b a ş ı b o ş bırakılm.ası gibi) ongon diye âzat ettiğini, hiç kimse nin ona dokunamadığını kaydetmektediı-**. B u r a d a kullanılan «ongon» tâbiri meselenin çözülmesi bakı m ı n d a n m ü h i m d i r . Kelime, y u k a r ı d a da zikredildiği üzere, ihtimal Türkçe ong (sağ, doğru, u ğ u r )
kökün-25 Bk. DLT, (neşr. B. Atalay), I. s. 41-3.5; A.V. Ga-bain, Alttürkische Granunatik, Leipsig, 1950, Glos-sar.
26 Moğol Buryat'Iarda hâlâ k u l l a n ı l m a k t a olan o n g o n tâbiri (A. î n a n , Ş a m a n i z m , s. 46), Türkçe değil, Moğolcadır (bk. G. Doerfer, D i e t ü r k i s c h e u n d m o n g o l i s c h e e l e m e n t e i m N e u p e r s i s c h e n , Weis-b a d e n , I I , 1965, s. 390.
27 Bk. DLT. I, s. 55-58.
28 Bk. F S ü m e r , Oğuzlar, s. 268 deki liste v e ayrıca, Şecere-i T e r â k i m e , tıpkı basım' ( T D K ) , 1937) s.
24b-25b.
29 İbn Fadlan S e y a h a t n a m e s i , s. 62 vd.
d e n " t ü r e m i ş t i r . Fakat «totem» m â n a s m ı ifade eden terim o l a r a k yalnız Moğolcada yaşamış olup, Türk dillerinde m e v c u t değildir. Bu t â b i r e n e Gök-Türk metinlerinde, n e Uygurcada, ne de DLT'de rastlan m a m a k t a d ı r " . Oğuz b o y l a r m a «ongen» o l a r a k göste rilen «kuş» 1ar d a DLT'deki Oğuz b o y l a n listesinde yer a l m a m ı ş , yalnız boy a d l a n ile d a m g a l a r ı kayde dilmiştir". Oğuzlara âit totem-kuşlar, ilk defa, Mo ğol devrinde 14. yüzyıl başlarında, Reşîd'üd^din'in Câmi'üt-tevarih'inde karşımıza çıkar. Osmanlı padi şahı II. M u r a d çağı müelliflerinden Yazıcı-zâde'nin Târih-i âl-i Selçuk'u ile, eserini 17. j'-üzjnim 2. yarı sında yazmış olan-Ebû'l -Gazi B a h â d u r H a n ' ı n Sece re-i Terâkime'sinde b u «ongon»lar belirtilmiş ise de--bu iki eserin Câmi'üt-tevârih'ten faydalandığı bilin mektedir. Diğer taraftan koyu b i r Müslüman olan î b n Fadlan da 10. yüzyıl Oğuzlarının ne «kutsal» kuş larından, ne de totemciliği h a t ı r l a t a n herhangi bir âdetlerinden b a h s e t m e m i ş t i r ^ . Oğuz d e s t a n m d a da
30 Oğuz K a ğ a n Destanı, (neşr. W. B a n g • R.R. Arat) İ s t a n b u l , 1935, str. 31-33.
31 B. Ögel, İ s l â m î y e t t e n Ö n c e Türk-Kültür Târihi, ( T T K ) , 1962, s. 17.
32 B. Ögel, aynı eser, s. 38, 262, 280, 287.
33 L. Jisi, Kül-Tegin Anıtında Arkeoloji Ara^tırmalan. B e l l e t e n , sayı 107, 1963, s. 408, r e s i m II.
34 A. İnan, Ş a m a n i z m , s. 55, 82, 136, 142.
bu m â a a d a bir işarete r a s t l a n m a z . D e s t a a d a zikredi len a l t m tavuk - g ü m ü ş tavuk, ak ko5Tin - k a r a koyun sözleri^, eski T ü r k ekonomisinde çobanlık ve çiftçi liği sembolize e t m e k t e olup, kutsallık ve t a p ı n m a ile ilgili b u l u n d u ğ u n a dair h e r h a n g i b i r belirti y o k t u r .
Bunların yanında -totemcilikle ilgilendirilmemek üzere- k a r t a l i n a n c m m m ü h i m yer t u t t u ğ u görülmek tedir. Altaylarda, M.ö. 3. bin s o n l a n o l a r a k tarihl»-nen K u r o t k u r g a n ı içinde b i r k a r t a l pençesi bulım-m u ş t u r " . Yine Altaylarda M.ö. 4-3 yüzyıldan k a l bulım-m a B a ş a d a r k u r g a n ı n d a b i r k a r t a l işareti ele geçmiş, ay n c a T u n a Bulgarları k a b a r t m a l a r ı n d a (7.-8. yüzyıl lar) çift başlı k a r t a l tasvirine ve Peçeneklere âit (10. yüzyıl b a ş l a r ı ) a l t m k a p l a r üzerinde k a r t a l motifine r a s t l a n m ı ş t ı r ' ' . 1958 yılında O r h u n kitabeleri bölge sinde yapılan arkeolojik kazıda b u l u n m u ş olan Kül Tegin'in n i e r m e r b ü s t ü n d e s e r p u ş u n ö n tarafını kap layan, k a n a t l a n açık k a r t a l tasviri d i k k a t çekicidir^. K a r t a l ı n Yakutlarda da «saygı dujrulan» k u ş l a r d a n olduğunu y u k a n d a g ö r m ü ş t ü k . Abakan ki5alannda o t u r a n Beltirlerde bir t ö r e n için k a r t a l ö l d ü r ü l ü r ki, b u k a r t a l r u h l a r tarafından gönderilmiştir. Kazak-Kırgızlarda da benzer telâkkiler vardır'*. H e r h a l d e
35 M. Eliade, Le c h a m a n i s m e et l e s t e c h n i g u e s
arc-lıaigu«s de rextaM, Paris, 1951, s. 78 vd; A. tnaa,
Ş a m a n j z m , s. 46.
Türklerde çok eski b i r k a r t a l k ü l t ü n ü n mevcut ol duğu anlaşılıyor. Araştırıcılara göre, k a r t a l güneş ( d a h a ziyade Gök) t a m ı n ı n s e m b o l ü sayılmış olma lıdır''. Yuvasmı s a r p vadilerde yalçm kayalar üzerine yapan ve çok yükseklerde uçabilen k a r t a l ı n böyle te lâkki edilmesi kuvvetle ihtimal içindedir ve b u te lâkki eski T ü r k bozkır h a y a t ı n d a şüphesiz b i r yeri olan avcılık dolayisiyle derece derece öteki bazı avcı k u ş l a r a d a t«şmil edilmiş olabiür.
Eski Türkler Şaman mı idiler?
Bozkırlar sahasındaki dinî i n a n ç l a n n samanlığa bağlanması â d e t hâline gelmiş gibidir. B u n a göre, eski T ü r k dininin a n a vasfını da samanlık teşkil eder. Bu k a n a a t geçen yüzyılın ikinci y a r ı s m d a n itibaren Orta Asya Türkleri (başlıca Altayhlar ve Y a k u t l a r ) arasında, özellikle W. Radloff, AV. Seraşevskiy ve V. Verbitski, A. Anohin vb. gibi Rus a r a ş t ı n c d a r m yaptıkları tesbitleı^ s o n u c u n d a hasıl o l m u ş t u r .
Bu ş a m a n Türklerin kozmogonisine göre, esas itibariyle, t a n n l a n n en yükseği, insan-oğullarmın atası olan Tengere K a y r a H a n (veya Bay Ülgen) «kişi»yi ve bvmun aracdığı ile de yeryüzünü, d a ğ l a n , vadileri yzuatmış, kişi'nin kendisi ile mücadeleye gi rişmesi üzerine, ona Erlik a d ı m vererek ışık diya r ı n d a n yeraltına atmış ve y e r d e n dokuz daUı b i r ağaç büyüterek, h e r dalında b i r cins insan yaratmıştı!^. Samanlık inancına göre, k â i n a t üst-üste k a t l a r d a n k u r u l u d u r . K a t l a r muayyen şeylerle b i r b i r i n d e n ay rılmıştır. B u n d a n dolayı ş a m a n «san'atım icra eder ken» b i r k a t t a n diğerine geçmek için b ü y ü k kuvvet sarfına m e c b u r k a l m a k t a d ı r . Y u k a n d a 17 kat v a r d ı r ki, ışık âlemini teşkil eder. Aşağıda 7 veya 9 kat da 36 Tafsilen bk. W. Radloff, Sibirya'dan (Türk. tere.)
37 Bk. not, 36. Türklerin «ilk b a b a s ı » n m yaratıbşı h a k k m d a Mısırlı Türk asıllı tarihçi Aybeg oğlu E b u b e k i r ( Ö l m . 1331)'in rivayeti için bk. A. İnan, aynı e s e r , s. 21.
38 B u yabancı rivayet ve isimler için bk. A. İnan, aynı eser, s. 22, 25.
karanlıklar dünyasıdır. İ n s a n l a r b u iki â l e m arasm-daki yeryüzünde o t u r u r l a r . K o r u y u c u b ü t ü n iyi ruh lar, k a h r a m a n l a r ve t a n r ı l a r ışık d ü n y a s m d a , zararlı r u h l a r ve kötiUük t a n r ı l a r ı k a r a n l ı k l a r d a yaşarlar. Gök'ün en ü s t k a t ı n d a b i r a l t m t a h t üzerinde o t u r a n Bay Ülgen'in 9 kızı ve 9 oğlu vardır*^ v b . . .
F a k a t b u nakledilenleri T ü r k l e r i n asıl inançları s a y m a k t a acele edilm'emeüdir. Çünkü önce, R a d l o f f un da belirttiği gibi, b u h u s u s l a r d a anlatılanlar o ka d a r çeşitlidir ki, b u n l a r d a n gerçek inanışa yakın ola nını bile tesbit etmek son derecede güçtür. İkincisi, d ü n y a n m ve insanın yaratılışı ile ilgili bu rivayetle rin hemeîı hiçbirisi orijinal, yâni ş a m a n Türklerin kendi düşüncelerinin m a h s u l ü değildir. Bunlar, çe şitli dinlerden gelen tesirlerin birbirleri ile karma karışık şekilde ö r ü l m e s i n d e n m e y d a n a gelmiş b i r ta savvurlar k a o s u n d a n ibarettir. Rivayetlerde geçen özel isimler ( b i r k a ç ı m ü s t e s n a ) , meselâ, kuday, kur-b u s t a n , k ö r m ö s , m a y t e r e , m a n g d a ş i r e , m a t m a n v kur-b . . . yabancıdırlar, Âdem-Havvâ ve yasak meyve hikâye sini a n d ı r a n motiflerle bazı t e r i m l e r (meselâ, t a m u : c e h e n n e m ) de böyledir. B u n l a r a «kıyamet» ve «Tu fan» rivayetlerini de ilâve e t m e k lâzımdır^'. Müte-h a s s ı s l a n n c a belirtildiği üzere, b u Orta Asya riva yetleri, H i n d , I r a n , Yunan, Yahudi efsaneleri ile
39 Krş. A. î n a n , aynı eser, s. 13, 21, 25.
40 Mircea Eliade, Le c h a m a n i s m e e t l e s t e c h n i q u e s arclılques d e r e x t a s e , Paris ( P a y o t ) , 1951. -belki eski T ü r k telâkki ve menkıbelerinden bazı kı rıntıların d a katıldığı- ve Moğol devrinde peydahla n a n b i r t a k ı m hikâyelerin k a n ş m a s ı n d a n d o ğ m u ş ol d u k l a r ı için", b u n l a r d a n Altaylı ve Yakut şamanlı-ğ m d a k i hakikî tasavvuru, yâni ş a m a n T ü r k ' ü n kendi «dinî» düşüncesini b u l u p ç ı k a r m a k h e m e n h e m e n im kânsız g ö r ü n m e k t e d i r .
Bu b a k ı m d a n en ciddî teşebbüse, dünya saman lığının kudretli araştırıcılarından biri olan M. Elia-de'nin eserinde rastlamaktayız*. Büyük eserinde Orta -ve kuzey Asya toplulukları sihri- dinî hayatının da h a ziyade «şaman» etrafında merkezîleştiğini kayde den müellif, ancak b u n u n b ü t ü n dinî feıaliyetler icra cısının ş a m a n olduğu m â n a s ı n a gelmediğini, birçok yerlerde t a n r ı l a r a k u r b a n s u n u c u l a r ı n ş a m a n olma dığını, h a t t â aile reislerinin bile bu işi yapabildikle rini, ayrıca, sihrî-dinî hayat s a m a n l ı k t a n i b a r e t bu-lunmadığındam, h e r sihirbazın «şaman» sayılmadığı nı ve, s a m a n l ı k t a h a s t a l a r a şifa vericilik esas unsur l a r d a n o l m a k l a b e r a b e r , h e r şifa s u n u c u (medicine-m a n ) n u n da şa(medicine-man'lıkla vasıflandınla(medicine-mayacağı(medicine-m be lirttikten sonra, samanlığı kısaca «vecd ve istiğrak
(extase) tekniği» diye tarif eder. B u n u n l a b e r a b e r dinler t a r i h i n d e ve din etnolojisinde görülen çeşitli «vecd» hallerinin hepsi de vecdin ş a m a n i k tekniğine dahil edilmiyor. Eliade'ye göre, ş a m a n , herşeyden önce, kendi özel usulleri sayesinde ulaştığı «estase»
41 Tafsilen bk. M. Eliade, İBdex.
hâli içinde r u h u n u n , göklere yükselmek, yeraltına inmek ve o r a l a r d a dolaşmak üzere, bedeninden ay rıldığım hisseden bir aşkın ( t r a n s e ) ustasıdır. Bu esnada b i r âlet d u r u m u n a d ü ş m e k t e n uzak, ve tersi ne olarak, kendisi r u h l a n h ü k m ü altına a l a r a k , ölü lerle, tabiat r u h l a n (cinler, periler) ile ve şeytanlar la bağlantı k u r m a ğ a muvaffak olur. Ateş üzerinde hâkimiyet k u r m a s ı , h a s t a l a n a n ( r u h u ç a l m a n ) k i m selere şifa vermesi, ölülerin a r z u l a r m ı yerine getire rek z a r a r l a r m ı önlemesi, dertli i n s a n l a n n şikâyet ve dileklerini arzetmek üzere, gökteki ve yeraltındaki tanrıların yanına giderek aracılık yapabilmesi böy lece m ü m k ü n o l m a k t a d ı r . Bu özellikleri ü e topluluk üzerinde k o r k u ve saygı uyandıran ve «dinî» otorite k u r a n şaman, vasfını ve kaderini bildiği insan ru h u n u n mütehassısı olarak, topluluk maneviyatının düzenleyicisi d u r u m u n d a d ı r . F a k a t fonksiyonu umu mî sihrî-dinî i n a n ç l a r d a k i temsilcilerin ölçüsünde şü mullü değildir. R u h u n vasıtasız olarak m ü d a h a l e et mediği, h a s t a h k ( r u h u n kaybolması) veya ö l ü m veya bir talihsizlik bahis k o n u s u olmadığı, y a h u t b i r kur ban s u n m a töreninde h e r h a n g i b i r «extase» tekniği nin (gök'e veya yeraltına seyahat) yer almadığı hâl lerde şaman için yapılacak iş y o k t u r . Hayat şaman'ın müdahalesi olmaksızın devam eder*'.
H a l b u k i Asya bozkırları ssıhasında ysışayan top lulukların t ü r l ü dinî inançları vardı. Meselâ Gök-Türkler ateş'in kutsallığma i n a m r l a r d ı . 568 yılmda Bizans elçisi Z e m a r k h o s , Orta Asya'da Batı Gök-Türk
42 Menandros'taB n a k l e n : A m a g y a r o k elödeiröl e s a hoDİoglalasrol, B u d a p e ş t , 1958, s. 44 v d . Gök-Türk
lerin ateş'e tazim ettikleri: T h . S i m o k a t l e s ' d e u n a k l e n (R. Grousset, L ' E m p i r e d e s s t e p p e s , 1941, Paris, s. 129). S o n z a m a n l a r d a Türklerdeki a t e ş ve o c a k kültü h a k k m d a b k : A. İnan, a y n ı eserler; s. 66-71. Ancak daha ö n c e k i devirlerde Türklerde b a h i s k o n u s u e d i l m e y i p ilk defa Gök-Türklerde o r t a y a ç ı k a n a t e ş k ü l t ü n ü n t r a n i bir d i n o l a n Mazdeizm'in t e s i r i n d e n d o ğ d u ğ u v e h a t t â a y m çağ larda D o ğ u Gök-Türklerince bile b U i n m e d i ğ i ha tırlatılmaktadır. ( B k . R. Giraud, L'Empire d e s T u r c s c â e s t e s , 1960, Paris, s. 101 v d . ) .
43 Aslen Türk o l m a y ı p , s o n r a d a n H i n d - I r a n îtika-d m îtika-d a n intikal e îtika-d e n ve a s h « H ü m â » o l a n U m a y için g e n i ş bilgi: A. İ n a n , aynı eser, s. 35.39. sınırına vardığı zaman, T ü r k l e r o n u ve a r k a d a ş l a r ı n ı ateş alevleri üzerinden a t l a t m a k suretiyle, kötü ruh l a r d a n temizlemişlerdi*^. Aynca ocağa tazim, bir kült hâlinde gelişen «ata»lara saygı; yeryüzündeki tabiat p a r ç a l a r ı n d a n herbirinin b i r «ruh»a sahip olduğu düşüncesinden dolayı dağ, tepe, kaya, vâdi, ı r m a k , su kaynağı, ağaç, o r m a n , demir, kılıç vb. r u h l a r ı n a i n a m ş (Yer-su'lar); güneş, ay, yıldız," y ı l d ı n m , gök gürültüsü, şimşek gibi tabiat-üstü güçler tasavvuru bozkır Türklerinin inançları a r a s ı n d a idi. R u h l a r iyi-k ö t ü (iyUiiyi-k seven ve iyi-kötülüiyi-k y a p a n ) o l m a iyi-k üzere iki grupa ayrıldığı gibi, «Umay» adı verilen a y n b i r «kutsal güç» vardı'".
O r h u n kitabelerinde Türklerin faydasına çalışan manevî kuvvetler olarak Yer-su'lar tâbiri oldukça sık geçer ki, b u da Gök-Türk çağında Türk topluluğunun
44 Bk. A İ n a n , aynı e s e r , s. 48-71.
45 Çin kaynağı Yuan-Shi'den naklen, B. Ögel, Sino-Turcia, 1964, Taipei, s. 11 vd; Daha bk. Cuveynî, T â r i h i Cihanguşa I. ( G M S , 1912). s. 45.
46 Kül-Tegin Kitabesi, d o ğ u , str. 23.
47 W, Eberbard, Çinin Ş i m a l K o m ş u l a r ı , s 80. «kutsal» (kitabelerde: i d u q ) saydığı yeryüzü avarı zını da ayrı birer «ruh» u n varlığını kabul ederek onların yardımcı, iyilik sever kuvvetler olduğuna ina-mldıgım ispat eder. B u n l a r a r a s ı n d a en m ü h i m l e r i : dağ, o r m a n ve ağaç, ateş ve ocak kültleri idi'". Uy-gurlardaki «Kutlu Dağ» efsanesi*' ile Gök-Türklerde başkent bölgesi «Ötüken»in kutsal yer olduğu telâk kisi** b u n u n tipik örneklerini teşkil eder.
Asya H u n l a n i l k b a h a r d a (Mayıs o r t a l a r ı n d a ) Lung-ç'eng bölgesinde yer-su'lara k u r b a n s u n a r l a r d ı . Tan-hu ( H u n h ü k ü m d a r ı ) gündüz güneşe, gece do lun aya tazim ederdi. Hunlar, Gök-Türkler, Uygur lar yapacakları işte b a s a n şansını ayın, yıldızlann hareketleri ile kontrol ederlerdi. Tabgaçlar da, Hun lar gibi, ilkbahar ve s o n b a h a r d a a t a l a r a k u r b a n ke derlerdi ve t a p m a k yeri olan bir «taş-ev» içinde sun dukları k u r b a n d a n sonra, civara kayın ağacı diker lerdi ki, b m ı l a r d a n k u t l u o r m a n m e y d a n a gehrdi*'. Gök-Türkler 5. ayın 2. yarısında Gök-Tann'ya ve ata lara, kurt-ata m a ğ a r a s ı n ı n ö n ü n d e t a n r ı l a r a kurban lar t a k d i m ederlerdi. Ölüm hâlinde yas törenleri ya pılırdı, m a t e m s ı r a s m d a saç-baş dağıtılır, yüz ve ku laklar bıçakla çizilerek k a n akıtılırdı. B u n d a n sonra yemek vermek âdet hâlinde idi. H u n l a r d a ,
Gök-Türk-48 E b e r h a r d , Çinin Ş i m a l K o m ş u l a n , s. 77, 87 vd; H.N. Orhun, E s k i Türk Y a a t l a n I, 1935, s. 52, 70; Menadros'da «dokhia» ( y o ğ ) , bk. A. magyıırok elödeiröL. s. 50. Atilla için y a p ı l a n Y o ğ (Yorda-n c s ' d c (Yorda-n (Yorda-n a k l e (Yorda-n : B . Szasz, A H u (Yorda-n o k t ö r t ^ (Yorda-n e t e . . . , B u d a p c ş d . 1943, ». 363 vd.; A l t h e i m , Atilla e t l e s H u n s , Paris, 1952, s. 192 v d . ) ; F. S ü m e r , Oğuzlar, s. 404 vd.
49 Balbal d i k m e âdeti Türklerden Çin'e d e g e ç m i ş t i . T'ang i m p a r a t o r u Tai-tsung'un m e z a n b a s m a diki-' len balballar için b k A.D. Graç, Tuva'da E s M Türk HeykeUeri ( t a m t m a ) , Türk K ü l t ü r ü , sayı 47 (1966), s. Î.47. 50 BalbaUar, taşnene'ler v e Türk h e y k e l l e r i h a k k m d a t o p l u bilgi: B . Ögel, t s l â m i y e t t » ı ö n c e T ü r k K ü ^ tür Tarihi, s. 131, 136, 146, 166, 169. 196, 201 vd, 263, 296, vd. vb.
lerde, Uygurlarda ve Oğuzlarda ölünün hâtırasına tertiplenen b u törenlere «Yoğ» denirdi*'.
T ü r k h ü k ü m d a r l a r ı ve k a h r a m a n l a r ı öldükleri z a m a n kabirlerinin b a s m a , h a y a t t a iken savaşıp öl d ü r d ü k l e r i t a n m m ı ş kimselerin sayısı k a d a r , insan biçiminde y o n t u l m u ş taş ( b a l b a l ) dikilirdi*. Ayrıca, Orta Asya'dan T u n a kıyılarma k a d a r u z a n a n bozkır l a r d a yaygm şekilde görüldüğü üzere, taşnene'ler (gö bek h i z a s m d a t u t u l a n sağ elde and kadehi taşıyan k a b a taş heykeller) vardı^.
Zikrettiğimiz b u inançlar, «semavî» dinler sis temlerine girmeden önceki h e m e n b ü t ü n T ü r k top luluklarında u m u m î d i r ve görüldüğü gibi, geçen yüz yılın sonlarına kadar, h a t t â zamanımızda bile, s t mavî veya «yüksek» dinlerin çerçevesi dışında kaV
/niş, başka büyük T ü r k ve dünya k ü l t ü r cersyanla-rının tesirinden uzak düşen kuzey-doğu Asya bölge sindeki Yakutlarla, Altay dağlarının kuytuluklarında o t u r a n Türk zümreleri a r a s ı n d a varlıklarını muha faza etmiştir. Ancak b u dinî mahiyetteki inanışlar dan hiçbiri ş a m a n i z m e dahil değildir. Y u k a r ı d a be lirtildiği gibi, b i r inancın ş a m a n i k k a r a k t e r taşıması için, gayesi tanrılarla bağlantı k u r m a k olan ruhî «mîraç»m temel p r e n s i p teşkil etmesi ve yine saman lığa m a h s u s «extase» ın t a t b i k yeri b u l m a s ı lâzımdır.
S a m a n l ı k t a r u h u n uçuşu (göklere 5aikselmesi, yeraltlarma inmesi) ile '<extase», b i r a r a d a ve aynı za m a n d a vâki olan bir faaliyet belirtisidir. Ş a m a n , ev lerin etrafından ayrılmadıkları, öfkeli anlarında, ha yattaki a k r a b a l a r ı n a z a r a r verebileceği sanılan ölü lerin ruhlarını uzaklaştırır, b a z ı l a n m yeraltı katları-ne k a d a r kovalar, k u r b a n l a r ı yüksek t a n r ı l a r a sun m a k üzere k a t , k a t göklere çıkar. Gerek s e m a d a Bay Ülgen, gerek k a r a n l ı k l a r d ü n y a s ı n d a Erlik gibi tan rılarla dostluk k u r a r , onliarı görür ve onlarla konu şur. Hastanın b e d e n i n d e n çıkıp gitmiş olan r u h u n u arar, b u l u r , getirir, yerine koyar (hastalığı iyi e d e r ) . Böylece, insanların r u h l a r ı ile de sıkı t e m a s halinde dir. Ş a m a n törenleri de, b u suretle, t a n r ı l a r ve ruh lar ( e s p r i t s ) la kendisi a r a s m d a bağlantı k u r m a ğ a kabiliyetli ş a m a n ı n vecdi hareketlerinden ibarettir. Ş a m a n l a r , b u n u n için, h e r p a r ç a s ı üzerine takılan her m a d d e veya yapılan h e r tasvir veya şekil ayrı bir m â n a îFade eden veya ayrı bir varlığın sembolü olan garip elbiseler, külahlar giyer, m a s k e takar, yine tür lü m a d d e l e r takılı ve tasvirlerle özel tarzda
hazırlan-51 Asya Türkleri ve diğer Asyalı k a v i m l e r a r a s ı n d a y a ş a y a n s a m a n l ı ğ ı n b u y ö n l e r d e n tasvirleri için
bk. A. i n a n aynı eser, s. 72-119; A y n c a , S. Buluç ÎA (1968) madde; Şaman, Samanlık.
mış davulunu veya defini çalar. Bu esnada kendin den geçinceye -yâni tanrılar ve r u h l a r l a t e m a s sağla-yıncaya- k a d a r zıplar, sıçrar, acaip sesler çıkarır, yal varır, söylenir, yerlerde s ü r ü n ü r , bazan d a bayılır, düşer. Böylece m a k s a d ı n a u l a ş m ı ş olur^'.
Şamanın, diğer insanlar üzerinde garip tesirler u y a n d ı r a n b u d a v r a m ş ı n d a , b a ş a r ı temin eden bazı ş a r t l a r a ihtiyaç olduğu aşikârdır. Bu ş a r t l a r ş a m a n olma k o n u s u n d a kendini g ö s t e r m e k t e d i r : Tesbit edil diğine göre, ş a m a n olabilmenin y o l l a n n d a n biri, bir ş a m a n ailesinden gelmek ( v e r a s e t ) , öteki de şahsî kabiliyet sayesinde «hidayete ermek» dir. Bu ikin cisi d o ğ r u d a n doğruya irade m a h s u l ü , y a h u t toplu luk veya klan tarafından «seçilme» yoludur. Kendi iradeleri ile veya «seçilme» yolu olafi ş a m a n olanlara umumiyetle az r a s t l a n m a k t a d ı r . Bunlar, mesleğini a t a d a n t e v a r ü s eden veya t a n r ı l a r ı n ve ruhların «da vet» i ile icra eden s a m a n l a r d a n d a h a zayıf sayılır ve fazla i t i b a r görmezler. Daha m ü h i m olan ve çeşitli g r u p l a r a göre, verasetle geçtiği veya d o ğ r u d a n doğ ruya t a n r ı n ı n , gök'ün bağışı k a b u l edilen birinci yol samanlığının o r t a k belirtisi, ş a m a n ı n , e t r a f m d a k i in s a n l a r d a n farklı b i r ruh hâli göstermesi, yalnızlıktan hoşlanması, bedenî bir arıza ile malûl olması, sinir hastalığı arazı ortaya koyması, sar'a nöbetlerine tu tulması gibi hâllerdir. H e r h a n g i b i r ş a m a n şu iki hu susu kesinlikle ivi bilmek d u r u m u n d a d ı r •.
a — Extase'ın gerektirdiği mânevî-ruhî tutarlılık, b — îlgili topluluğa m a h s u s gelenek ve teknik ler, yâni, t a n n l a r m , «esprit» ( p e r i , cin) lerin adları, alışkanlıkları, neler yaptıkları, g ö r ü n m e z kuvvetlerin birbirleri ile münasebetleri ve gizli dil. Ş a m a n ' m tek nik ve gelenekler b a k ı m ı n d a n m u t l a k a yaşlı, tecrü beli bir ş a m a n tarafından yetiştirilmesi icap eder.
Kendini ş a m a n olmağa hazırlayan kişi, rüyasın da veya b i r hastalığı a n ı n d a veya «extase» başlzmgı-cında, b i r a t a r u h u , b i r y a n - t a n n varlık, bir^ha5^van perisi ile karşılaşır ki, b u ilk t e m a s ona, mesleğinde kesin rol oynayan r u h l a n görmesine, onlarla «mah remiyet» kul-masına sebep o l u r ve b u n u meslekdaş-ları olan ölü ş a m a n r u h l a r ı t a m a m l a r . Kendini bü tün diğer r u h l a r l a t e m a s a getiren, gökyüzüne yük selten veya yeraltına indiren ölü ş a m a n r u h l a n saye sinde ş a m a n adayı, yalnız ölüler tarafından bilinme si m ü m k ü n gerçekleri öğrenmek i k t i d a r ı n a kavuşur. Ruhları görmek, onların mânevi «tabiat» l a n n a işti r a k etmek m â n a s ı n a gelir. Bu suretle r u h l a r ve tan rılar dünyası ile d o ğ r u d a n doğruya ve «muşalıha.s» şekilde m ü n a s e b e t e girişen ş a m a n b i r s ü r ü «ruh»lara sahip olur ki, bunlîirdan b i r kısmı ş a m a m korumak la, b i r kısmı da «mahremiyet» içinde ona y a r d ı m et mekle vazifeli b u l u n u r l a r . Bu r u h ( e s p r i t ) 1ar büyük çoğunlukla hayvan biçimindedirler. Bunlar Sibirya kavimlerinde ve Altaylılarda : Ayı. k u r t , geyik tav şan ve çeşitli kuşlar, özellikle k a r t a l , baykuş, karga suretinde görünebilirler; ayrıca, b ü y ü k böcek, ağaç, t o p r a k , ateş hâlinde de tecellî edebilirler. Kendini
diğer d ü a y a l a r a (gök'e, yeraltına) taşıyan ve OHa sır l a n ifşa eden ata r u h l a r ı n d a n b a ş k a , ş a m a n , vecdî se yahati sırasında, başını k o r u y a n «baş perisi», yeral tına inerken yanında b u l u n a n «ayı perisi» ve üzerine binerek gökyüzüne çıktığı at r u h u t a r a f l a n n d a n hi maye edilir ve y a r d ı m görür, i h t i y a ç a n ı n d a şaman b ü t ü n yardımcı r u h l a n , h e m de dünyanın h e r köşe sinden, davet edebilir, onlar da birbiri arkasından gelerek işe girişirler. Bu daveti ş a m a n davulunu veya defini çalarak yapar. Törenin başlangıcında, yâni göklere veya yeraltına seyahat hazırlığında bu yar dımcıların rolü b ü y ü k t ü r . O n l a n n geldikleri ve yar dıma giriştikleri, şamanın o hayvanların seslerini, bağırış ve ötüşlerini aynen t a k h d e ve onlar gibi ha reket etmeğe başlaması ile anlaşılır. Meselâ, Tunguz şamanı, baş yardımcılarından biri yılan olduğu için, yerlerde s ü r ü n m e ğ e çalışır. E s k i m o ş a m a n ı k u r t gibi ulur. J a p o n ş a m a n ı ren geyiği olmağa gayret eder. Veya birçok yerlerde ş a m a n l a r kuşlar gibi ötmeğe, uçuşmağa girişirler. Ş a m a n l a r yüzlerine bazan mah rem ve yardımcı hayvanı tasvir eden maskeler tak mak suretiyle aynı sonuca ulaşırlar. Şaman, davet ettiği hayvanlarla k o n u ş m a k için, öğrendiği o n l a n n «gizli» dillerini kullanır. Bu daha ziyade, u l u m a , bö ğürme, meleme vb. şeklindedir. Başta kuşlar olmak üzere, hayvanların «gizli dillerini» bilen ş a m a n dün yadaki b ü t ü n tabiat sırlarını t a n ı m a imkânını b u l u r , ç ü n k ü tanrıların dış görünüşlerinden ibaret olan bu hayvanlar ona b ü t ü n gizlilikleri açıklarlar ki, b u da ş a m a n a gelecekten h a b e r verme yetkisini kazandırır. Artık şaman için, h e r ruh, peri, cin ile, h e r cins tanrı
ile k o n u ş m a k , arzu ve istekleri o n l a r a a k t a r m a k , ke silen k u r b a n l a r m r u h u n u t a k d i m etmek, ricada, şe-faatta b u l u n m a k ve b u m a k s a t l a r l a k â i n a t m 3 koz mik bölgesinde (yei-yüzü, gök, yeraltı) serbestçe ve r a h a t ç a gezip dolaşmak, \'e ölüleri diriltmek dahil, h e r türlü s ı r r a vakıf olmak i m k â n ı n ı engelleyen hiç bir şey k a l m a m ı ş t ı r .
Davulunu çalarak cinleri, perileri toplayan şa m a n ı n elindeki ip veya asâ b i r kozmik bölgeyi diğe rine bağlayan «yol» dur. Esasen aşağı-yukan h e r var lığı, h e r gözle görünen ve g ö r ü n m e y e n kuvveti e m r i altında t u t a n ş a m a n için m i s t i k seyahatlerinde kul lanacağı birçok a r a ç l a r v a r d ı r : Kayın ağacı dalından yaptığı dokuz basamaklı, m e r d i v e n taklidi kertikli veya, k u r b a n edilmiş atın derisinin asıldığı sırık, ş a m a n m gezi sırasında yürüyeceği «yol»lardır. Gök kuşağı gökyüzü ile y e r a l t m ı b i r b i r i n e bağlayan köp r ü d ü r . «Dünya ağacı» d a b u n l a r d a n bîridir. Ş a m a n , elindeki merdiveni vasıtasıyla, yüksek dalları gök' ün 17. k a t ı n d a k i Bay Ülgen'in sarayına d o k u n a n «dünya ağacı»nın tepesine çıkar. «Hayat ağacı» ise b u n u n b a ş k a şekli olup, k o z m i k bölgeleri birbirine bağlaı. Bazı yerlerde 7 katlı gösterilen ve k u t u p yıl dızı ile ilgili «kâinat dağı» ve d ü n y a m n merkezin den geçen «kâinat mihveri» veya «dünyanın direği» de aynı vazifeyi g ö r m e k suretiyle, ş a m a n tarafından kullanılır v b . . .
Görülüyor ki, s a m a n l ı k b i r dinden ziyade, temel prensibi r u h l a r a , cinlere, perilere e m i r ve k u m a n d a etmek, gelecekten h a b e r v e r m e k düşüncesi olan b i r
sihirdir. Yalnız, E s k i - v e Orta çağlarda çok yaygın b u l u n a n m a l u m sihirden farkı, b u n u n ferdî ve şahsî olmasına karşılık, ŞEimanlıgm orta-ve kuzey Asya top luluklarında ve d ü n y a n m b i r ç o k yerlerinde az veya çok kalabalık «cemaat» lere sahip olmasıdır. Ger çekten, belirtelim ki, b u r a d a kısaca t a n ı t m a ğ a çalış tığımız özellikleri ile samanlık, zannedildiği gibi, yalnız Asyalı T ü r k t o p l u l u k l a r ı n a m a h s u s değildir. Başta M. Eliade olmak üzere, birçok araştırıcıların tesbit ettiklerine göre, hiç olmazsa b u tesbitlerin ya pıldığı son y a n m yüzyıl içinde Tunguzlarda, Moğol-larda, M a n ç u l a r d a , LaponMoğol-larda, E s k i m o l a r d a , Vogul, Ostiyak ve Samoyetlerde, Kafkaslarda, H i n d i s t a n ' d a , Çin'de, İndonezya'da, Malezya'da, Melanezya'da, Poli-nezya'da, .4vusturalya'da, Büyük Okyanus'un öteki adalarında, Alaska'da. Groenland ve İzlanda'da, Ku zey Amerika'da, Güyan'da, Amazon bölgesinde ve Af-rika'nııl b i r ç o k yerlerinde h a y v a n cinslerinin değiş mesi r u h , cin, peri, telâkkileri, t ö r e n l e r i n icrası ba k ı m l a r ı n d a n ufak-tefek ayrılıklar yanında- temel prensipler değişmemek şartıyla samanlık yaşamıştır. T e k r a r a h a c e t y o k t u r ki, gerçek samanlığın ta rihî T ü r k t o p l u l u k l a r ı n d a göınilen yer-su inançları ile b i r ilgisi mevcut değildir. Ancak şaşırtıcı b i r uygun luk göze ç a r p a r . Esasen samanlığın en d i k k a t e değer b i r özelliği de girdiği bölgelerdeki h a l k ı n maneviya tına, r u h dünyasına b ü r ü n m e kabiliyetidir. Ş a m a n i k «extase», r u h u n seyahati ve t a n r ı l a r l a bağlantı kur m a s ı konusunda^ eski T ü r k t o p l u l u ğ u n u n t a b i a t t a
52 S a m a n l ı k t e l â k k i l e r i n d e n ç o ğ u Müslüman-Tiiırk t o p l u l u k l a r ı arasında z a m a n ı m ı z a k a d a r y a ş a m a ğa d e v a m e t m i ş t i r (Bk. A. i n a n , M ü s l ü m a n Türk l e r d e Ş a m a n i z m Kalıntıları, i l a h i y a t Fak. Dergisi,
IV, Ankara, 1952).
var kabul ©ttigi esrarlı kuvvetleri iyiden iyiye istis m a r etmiştir. Bu, özellikle, a t a l a r k ü l t ü n ü n , k a r t a l inancının, demirciliğin ve a t k u r b a n m m ş a m a n i k vasıf k a z a n m a s ı n d a g ö r ü n ü r . Böylece samanlık eski T ü r k inanç sistemini yavaş yavaş işleyerek, b ü t ü n maneviyat âlemini belirli b i r k a d r o içine a l m a ğ a mu vaffak olarak kendini â d e t a b i r «din» sağlamlığına ulaştırmıştır'^.
Hemen belirtelim ki, dinî i n a n ç l a r a dış tesirler yalnız bizde görülen b i r d u r u m değildir. Din tarih çilerine göre, b ü t ü n dinlerde böyle yeni u n s u r l a r l a birleşmeler, yenileşmeler o l m u ş t u r ve o l m a k t a d ı r . Dünya t a r i h i n d e , belki en eski taş-devri'nden önceki zamanlar dahil, hiçbir yerde «aslî» ve «saf» b i r di nin b u l u n a m a y a c a ğ ı m , hiçbir dinin t a m a m ı y l a «yeni» olmasının imkânsızlığım ve «tarüıin, dinî inançları ve telâkkileri, mitolojik y a r a t m a l a r ı değişikliklere u ğ r a t a r a k , usullere ve t ö r e n l e r e b a ş k a şekiller vere rek, onları zenginleştirerek veya fakirleştirerek akıp gittiğini» söyleyen araştırıcılar h e r dinin içinde sa m a n l ı k izlerinin bulunacağını, Orta-ve Kuzey Asya samanlığının d a esasen «orijinal» k a r a k t e r taşıma dığını, o r a l a r d a k i ş a m a n ı n d ü ş ü n c e ve «extase» tek niğinin o bölgeler halkı t a r a f ı n d a n ilk defa o r t a y a k o n a n şeyler olmadığım, samanlığın o r t a - v e kuzey
53 M. Eliade'den ö n c e de, s a m a n l ı ğ ı n a s l ı n d a Orta Asya m e n ş e l i o l m a y ı p , s o n r a d a n T ü r k l e r a r a s ı n d a yayıldığını ileri sürenler d e vardı. M e s e l â , W. Sclımidt, R a s s e n u n d völker., I I , Luzern, 1946 ( b k . DTCF Dergisi, V, 3, 1947, s. 348). W. E b e r b a r d d a d a h a o z a m a n A/V. S c h m i d t ' i n b u k a n a a t i n e katıl d ı ğ ı m s ö y l e m i ş t i (göst., y r . ) .
Asya sahasının gerçek dini sayılamayacağını belirt mişlerdir''.
O h a l d e samanlık n e r e d e doğmuş ve bizim ülke lere nasıl gelmiştir?
Samanlığın menşei h a k k ı n d a başlıca iki teori yârdır. (Bazı samanlık törenlerinin «âşıkane» sah nelerinden dolayı, samanlığı, cinsî heyecanları tat m i n d u y g u s u n a bağlayan üçüncü b i r fikir, i t i b a r gör m e m i ş t i r . )
Bu teorilerden ilki A. O h i m a r k s ' a aittir. Ona göre samanlığın k ö k ü n d e d a h a ziyade «arctique» bölgede k e n d i n i gösteren b i r çeşit asabî hastalık y a t m a k t a d ı r . Kuzey k u t b u n a yakın veya biraz d a h a güney bölgeler ( s u b a r ı t i q u e ) d e k i şiddetli soğuklar, u z u n geceler, tenhalık, inziva, v i t a m i n eklikliği gibi hâller bölgede yaşayan insanların sinir sistemleri üzerinde bazı tesirler u y a n d ı r m a k t a ve onları özel b i r asabî rahatsızlığın (hysterie a r c t i q u e ) pençesine d ü ş ü r m e k t e d i r . Samanların sık sık s a r ' a n ö b e t i n e t u t u l m a l a r ı b u n d a n d ı r ; hakikî s a r a l ı d a n farkları da ' kendi iradeleri ile aşkın ( t r a n s e ) ı gerçekleştirebil
meleridir. Ş a m a n l ı ğ m b u açıklanmasını takviye eden d a h a bazı m ü ş a h e d e ve kayıtlar da vardır.
Büyücü-lerin ve h a s t a l a r ı iyi eden sihirbazların çoğunlukla aynı rahatsızlığa t u t u l m u ş oldukları g ö r ü l m ü ş t ü r . B u n a göre samanlığın k u t u p bölgesinden güneye doğru yayılmış olması gerekir.
F a k a t u m u m i y e t l e s a m a n l a r d a tesbit edildiği söylenen ruhî, zihnî rahatsızlıklara d ü n y a n m h e r ye rinde r a s t l a n m a k t a d ı r . Üstelik belirtilmiştir ki, şa m a n l a r , kendileri h a s t a o l m a k t a n ziyade «hastaları tedaviye kabiliyetli» kimselerdir. Kendi rahatsızlık larını bizzat tedavi eden ş a m a n b a ş k a l a r m ı d a has-: talik ve h u z u r s u z l u k t a n k u r t a r ı r . B u itibarla çoğun lukla t a m b i r sıhhate sahiptirler. H a t t â t o p l u l u k için de zihin sağlamlığı b a k ı m ı n d a n en ileri d u r u m d a dırlar. Orta Asya kavimlerinden B u r y a t l a r d a şaman lar zengin şifahî d e s t a n edebiyatının k o r u y u c u l a n olmuşlardır. Yakut ş a m a n ı m n söz hazînesi 12 bin kelimeyi b u l d u ğ u halde, halkın k o n u ş t u ğ u kelime sayısı 4 bini geçmez. Kazak-Kırgız ş a m a n ( b a k s ı ) l a n , şarkıcı, şâir, müzisyen, k â h i n , h e k i m , ve halk gelenek ve menkıbelerinin y a ş a t ı c ı l a n d ı r l a r .
B u n d a n dolayı, b a ş t a M. Eliade o l m a k üzere, ikinci teori taraftarlarınca, samanlığın menşeini gü neyde, sıcak bölgelerde a r a m a k lâzımdır. Gerçekten dünyanın çeşitli yerlerindeki şekil ve belirtileri ara sında yapılan a r a ş t ı r m a l a r b u g ö r ü ş ü n d o ğ r u l u ğ u n u ortaya k o y m a k t a d ı r .
Ş a m a n o l m a n m , y u k a n d a söylediğimiz, iki ş a r t ı Güney - Afrika, Güney-Sûdan, Malezya, S u m a t r a , Gü-yan, Amazon t o p l u l u k l a r ı n d a b ü y ü c ü ve sihirbazın
ş a r t l a n d ı r . Bazı O r t a Asya t o p l u l u k l a r ı n d a «Ak şa m a n » , « K a r a ş a m a n » ayırımındaki ikilikde İ r a n te sirini g ö r m e k m ü m k ü n d ü r . Y a k u t l a r d a k i «hayvan ana», «semavî zevce» t a s a v v u r l a n , a n a h u k u k u n a dayalı aile telâkkisinin h a t ı r a l a r m d a n d ı r . Yine Ya k u t l a r d a , a d m a i l k b a h a r d a ve yazın şenlikler tertip-lenen, b e r e k e t ve d o ğ u m tanrıçası Ayzıt d a öyle. Al taylı s a m a n l a r ı n e n u l u t a n r ı saydıkları Bay Ülgen'* in d u r u m u d a b u n u n l a karşılaştırılabilir. Çünkü 9 erkek, 9 kız evlâdı olduğuna i n a m l a n b u t a n r ı d a h a ziyade b e r e k e t t a n n s ı olup ü r ü n ü n bolluğu ve iyi va sıflı olması ile ilgilenmektedir ki, t o p r a ğ a bağlı gü ney k ü l t ü r l e r i n t a s a v v u r l a r ı n d a n d ı r . Ölülerin r u h l a r ı ile m ü n a s e b e t l e r Kuzey Amerika'da, E s k i m o l a r d a , Avusturalya'da, h a t t â eski K e k l e r d e görülür. Altay-lılarda u y u ş t u r u c u m a d d e (özellikle genevir t o h u m u ) k u l l a n m a n ı n kaynağı eski İranlılardır. Üç kozmik bölge ile b u n l a r ı b i r b i r i n e bağlayan «mihver» (dün yanın direği) telâkkisi eski Germenlerde, H i n d ' d e ,
Mısır'da, eski Y u n a n i s t a n ' d a , Bâbil'de m e v c u t t u . «Dünyanın merkezi», «kozmik dağ» açıkça H i n d te siri; «dünya ağacı» Hind-Iran; ağaç-kuş terkibi, eski Germen; «hayat ağacı», «akıbet kitabı», «canlanan kemik», İ r a n , H i n d , İ b r a n î , Mezopotamya; 7 ve 9 sayıları vb., güney tesirleridir. Ş a m a n ı n k u t s a l cüb-besinin temsil ettiği h u s u s l a r Eskiçağ h ü k ü m d a r l a rının ve din a d a m l a r ı n ı n elbiselerinde görülür. Şa m a n aynası d a güney menşeli olduğu gibi, ş a m a n ı n m e ş h u r davulu da.. Budizm yolu ile, H i n d i s t a n ' d a n gelmiştir. Samanlık, «sihirli uçuş»u ve diğer
özel-54 Samanlığın menşei teorileri için bk. S. B u l u ç , ÎX mad. Samanlık. B u bahis ile samanlığın yayıldığı yerler, bozkırlar bölgesine tesirleri vb. için. M. E l i a d e ayn. e s e r , indeks.
55 M. EKade, aynı eser, s. 430 vd.
İlkleri ile b ü t ü n eski H i n d ' d e ve Hind-Avrupalılarda, eski Çin'de mevcut olmuştur**.
Ş a m a n kelimesi d e b u sihri i n a n c m menşeinin güney o l d u ğ u n u göstermektedir. Ş a m a n t e r i m i Tun-guzcadan -Rusça yolu ile- Batı ilim d ü n y a s m a geç miş ise de, aslen Sanskritçenin kollanndzm bir dile b a ğ l a n m a k t a d ı r . B u n d a n 60 yı] k a d a r önce «şaman» kelimesi ile b u n u n T ü r k ç e karşılığı kabul edilen «kam» sözünün, fonetik b a k ı m d a n , b i r b i r i n i n aynı olduğu ileri s ü r ü l m ü ş t ü . Daha sonra b u iddianın ye tersizliği gösterilirken, Hind-Avrupa dillerinden To-h a r c a d a ( S a m a n e = Budist r a To-h i p ) ve Sogdçada ( s m n = s a m a n ) kelimelerinin keşfedilmesi, teri m i n Hind menşei olduğu düşüncesini destekledi ve b u h u s u s t a r i h î ve etnografik vesikalarla b ü s b ü t ü n kuvvet kazandı''. Ş a m a n kelimesi Tunguzcaya yaban cı g ö r ü n ü y o r d u ve samanlığın güneyden kuzeye doğ r u yayılışında Budizm ( l a m a i z m ) tesiri sezilmekte idi. Budizm 4. yüzyûda Kore'ye, s o n r a l a r ı Uygurlar
arasına, 13. yüzyılda Moğollara, 15. yüzyılda Amur nehri bölgesine nüfuz etmişti. Mançular a r a s m d a ise Budizm 9. yüzyılda g ö r ü n m ü ş , fakat Ming sülâ lesi z a m a n ı n d a (14-17. yüzyıllar) yayılmıştı. «Ruh» a d l a r ı n d a n b i r kısmı Moğol ve Mançu dillerinden alınmış ise de, «ruh» l a n n ı n çoğunluğu B u d i s t m e r şeli olan ve ş a m a n cübbesinin üzerindeki tasvirle.
56 Bk. W. R u b e n , B u d d h i s t l i k v e S a m a n l ı k , 1939, An kara, s. 97-107.
57 Gy. N e i m e t h , AtUa ûs H u n j a î , 1940, B u d a p e s t , s. 224; Ayrıca B. Szasz, A H u n o k tört^ncte., s. 515. 58 Bk, Szasz, aynı eser, s. 515,
rin B u d i s t raJıipleri k o s t ü m l e r i n i n taklidi b u l u n a n Tunguzlar nihayet, k o m ş u l a n olan Y a k u t l a r a tesir etmişlerdi. Şüphesiz «mîrâc» gibi bazı ş a m a n i k un-s u r l a n ihtiva e t m e k l e b e r a b e r Budizm^, un-samanlık d e m e k değildir. Fzdcat b u güney k ü l t ü r l e r i mahsulü n ü n Orta ve Kuzey Asya'ya nüfuzunda başlıca aracı r o l ü n ü o y n a m ı ş t ı r .
Gerçekten eski Türk t o p l u l u k l a r ı n d a samanlığa benzer b i r inancın varlığına i h t i m a l verdirecek hiç b i r kayıt m e v c u t değildir. Altay Türkleri tarafından b u g ü n «şaman» m â n a s ı n d a kullanılan K a m sözü, Gy. N e m e t h ' i n a r a ş t ı r m a l a r ı n a göre, hiç olmazsa 5. yüz yıldan b e r i y a ş a m a k t a d ı r . Avrupa H u n l a n t a r i h i n d e Atakam ve E ş k a m a d l a r ı n d a iki «şef» den bahsedil m i ş t i r " . B u r a d a k i «kam» hecesi «din adamı»nı an l a t a n b i r t â b i r ise, bu, «şaman»ı değil, fakat eski T ü r k dininin temsilcisi m â n a s ı n ı ifade etmiş olma lıdır. Çünkü H u n l a r ı n örf ve âdetleri h a k k ı n d a ol d u k ç a geniş bilgi veren Lâtin (meselâ, A. Marcelli-n u s , 4. yüzyıl s o n l a n ) ve G e r m e n (meselâ, J o r d a n e s ,
6. 5rüzyıl o r t a l a n ) yazarların « H u n l a r ı n dinî tören leri yoktur» diyecek yerde", garip ye ilgi uyandırıcı ş a m a n âyinleri ve ş a m a n i k telâkkilerden h a b e r ver meleri beklenirdi. H ü k ü m d a r ailesinin Budizmle ya k ı n ilgisine r a ğ m e n Tabgaçlarda (5. yüzyıl) saman lığı h a t ı r l a t a n b i r şey y o k t u r . Uygurlarda (8-11.