• Tidak ada hasil yang ditemukan

ANLATIMLI BELAGAT.pdf

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "ANLATIMLI BELAGAT.pdf"

Copied!
278
0
0

Teks penuh

(1)
(2)
(3)

B E L A Ğ A T

E D Î T Ö R Prof. Dr. Tacettin U Z U N Y A Z A R L A R Prof. Dr. Tacettin UZUN Dr. Ayhan Dr. Muhammet E R D O Ğ A N TASA Dr. Latif Dr. Sehabeddin SOLMAZ KIRDAR Ars. Gör. Yusuf Sami

SAMANa

(4)

I. Baskı: Eyia 2008

ISBN: 978-9944-5871-2-9

Dizgi: Yusuf Sami SAMANCI Kapak: Muhiddin OKUMUŞLAR Baskı - Cilt: Sebat Ofset Matbaacılık

0.332. 342 01 53-KONYA Basım Tarihi: 15.09.2008

(5)

Ö N S Ö Z ı ı ı K ı S A L T M A L A R V G I R I Ş 1 B E L A G A T 1 F E S A H A T 3 M E ' Â N Î 1 3 H A B E R ( B I L D I R M E ) ve I N Ş A ( D I L E K ) K I P L E R I . 1 4 H A B E R I N G A Y E L E R I 1 7 H A B E R Ç E Ş I T L E R I 2 2 I N Ş Â Ç E Ş I T L E R I 2 8 I N Ş Â Ç E Ş I T L E R I N D E N E M I R 3 5 I N Ş A Ç E Ş I T L E R I N D E N N E H I Y 4 3 I N Ş A Ç E Ş I T L E R I N D E N S O R U 4 8 I N Ş A Ç E Ş I T L E R I N D E N T E M E N T S I 5 4 I N Ş Â Ç E Ş I T L E R I N D E N N I D A 6 1 F A S L ( A Y ı R M A ) ve V A S L ( B A Ğ L A M A ) 7 0 F A S L Y A P ı L A N Y E R L E R 7 5 V A S L Y A P ı L A N Y E R L E R 8 5 Z I K I R V E H A Z I F 9 1 T A K D I M V E T E ' H Î R 9 9 M U S Â V Â T , Î C Â Z ve I T N Â B 1 0 7 B E Y Â N 1 2 3 T E Ş B I H 1 2 4 T E Ş B I H I N Ç E Ş I T L E R I 1 3 1 T E Ş B I H I N G A Y E L E R I 1 3 8 H A K Î K A T V E M E C A Z 1 4 4 I S T I A R E 1 4 9 M Ü R S E L M E C A Z 1 6 1 A K L Î M E C A Z 1 6 8 K I N A Y E 1 7 3

(6)

C İ N A S 1 8 0 SECÎ' ....187 İKTİBAS 1 9 0 N L \ N E \ 1 GÜZELLEŞTİRİCİLER 1 9 4 TEVRİYE \ 1 9 4 TIBAK 1 9 8 MUKABELE 2 0 2 H U S N U ' T - T A ' L Î L 2 0 6 TE'KÎDU'L-MEDHİ BİNL\ YUŞBİHU'Z-ZEMM 2 0 8 TE'KÎDU'Z-ZEMMİ B İ M A Y U Ş B İ H U ' L - M E D H 2 1 0 USLÜBÜ'L-HAKÎM 212 ALIŞTIRMAI^RIN ÇÖZÜMLERİ 2 1 7

Yazarların Hazırladıkları Bölümler 2 6 5

(7)

Belagat, Arap dili için çok önemli ve yararlı bir üimdir. Kur'an'ın mucize oluşu ve sözün güzeli, onun sayesinde bilinmekte ve anlaşılmaktadır.

Sözün en güzeli, hoşlanmadığı için kulakların reddetmediği, zihinlerin de anlamak için yorulmadığıdır.

Belagat, sözün veya yazmın güzellik ve etkinliğini sağlamak için başvurulan yollan incele)ip kurallara bağlar. Belagat, cansız varkkIan canlandınr, gözle görüleme}'en ruhsal durumlan gözle görülür hale getirir, hayatın gerçeklerini hayalleştirir, yaşantdanmıza herkesin düşünemeyeceği bir güzellik verir. Duygu ve düşüncelerden doğan belagat sanatlan, anlatıma güçlü bir canlılık kazandırır.

Sarf ve nahiv bilgilerini alan öğrencilerimizin bu önemli ilim hakkında da bilgi sahibi olmalan için elinizdeki kitap hazırlanmıştır. Kitapta, belagatla ilgili temel konular ele aknmış, fazla teferruata girilmemiştir. Teferruat, meraklıları için İlerdeki aşamalara bırakılmıştır.

Kitabımızın yararh olması dileğiyie...

17/C7/2CC8 Prof. Dr. Tacettin Uzun

(8)
(9)

a.g.e. Adı geçen eser a.s. Aleyhi's-selam b. : bin

bkz. : bakınız

DİA : Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi h. : hicrî

h.ö. hicretten önce

Hz. Hazreti

r.a. Radıyallahu anh

s. sayfa

s.a.s Sallallahu aleyhi ve sellem (?) Vefat tarihi bilinmiyor

(10)
(11)

BELAGAT

'b-J' -•;2::;^: Âi^Ua^ : < P > U Iju j j

BELAGAT

En kısa tarifle belagat: "Sözün, halin gereğine u)^un olmasıdır".

Belâğatin başka bir tarifl: Sözün, fasîh olmakla birlikte hâlin gereğine uy-gun olmasıdır.

"Hâl" - buna makam da denilmektedir - mütekeUimi (sözü söyleyen kişiyi) sözünü belH bir tarzda ifade etmeye zorlayan durumdur'".

(12)

Mukreza - ki buna itibar-1 münasib" de denilir - ifadenin getirileceği özel durumdur.

ANLATIM:

Bir kimseyi övmek ( ^ ^ ' ) sözün Itnabını (uzatılmasını) gerektirir. Muhatabın zeki olması («j'^-L!') ise, sözün vecîz olmasını gerektirir. Öyleyse ^"-J-^^Jl (övmek) ve öjlT-İJ' (zekilik) birer hâldir. İlk makamda itnâb (sözü uzatmak), ikinci makamda îcâz (sözü vecîz ve kısa söylemek) hâlin muktezasıdır.

Belagatın tarifi yapılırken "sözün, fasîh olmakla birlikte hâlin gereğine uygun olmasıdır" denilmişti. Şimdi de fasîh olmanın yani fesahatin tarifini yapalım:

"ttibar-i münâsib" şöyle açıklanabilir: Sözün sö)îenciiği hile uygun üslup özelliklenni raşımasmı gereicu-en doğru tasarlama ve hesaplamadır.

(13)

FESAHAT

^

^ 1 O L J t ^

(14)

r-V ^ L l I S " . 0 ' ' ^ ^ ^ ^^Z^ O',

. L y ^ i a ^ :^

^^'jji -^r^^'j ı^'^'j c ^ ' i j < ^ - :^'>o ^ ^ ' J t

• W

FESAHAT:

Fesahat, sözlükte açık seçik olma anlamına gelir. Istdahta (terim olarak) ise fesahat, kelime, kelam (söz) ve mütekellime ait bir niteHktir.

1-Kelimenin fesahati: Kelimenin tenâfur-i hurûftan, kıyasa aykın olmaktan ve garabetten uzak olmasıdır.

(15)

Tenâfur-ı hurûf kelimede olur, diHn onu sö)'lemesini ve telaffuz etmesini zorlaştırır.

Kıyasa muhalefet: KeHmenin, sarf kuralına aykın olmasıdır.

Garabet: Kelimenin manasının açık olmamasıdır.

2-Kelâmın fesahati: Sözü oluşturan kelimelerin, tenafurdan, za'f-ı teliften ve ta'kîdden uzak olmasıdır.

Kelamdaki tenâfur da, dilin onu söylemesini ve telaffuz etmesini zorlaştırır.

Za'f-ı te'lîf, kelamm meşhur olan nahiv kuralına aykm olmasıdır.

Ta'kîd: Kelamın kast olunan manaya delaletinin kapak olmasıdır.

Kapaklık, takdim, te'hîr veya fasi gibi bir sebeple, lafız yönünden olursa buna lafzı ta'kîd denir. Eğer kapaklık, ne kastedildiği anlaşılmayan mecaz ve kinayeler kuUanılması sebebijie mana yönünden ise, buna manevî ta'kîd deniHr.

Mütekellimin fesahati: Herhangi bir konuda, fasîh sözle maksadı ifade edebilme meneğidir.

ANLATIM:

Aym ve)'a )'akın mahreçten çıkan sesleıin bir kelimede toplanmasına tenâfur-i huruf, başka ifadelerle kakafoni veya ses

(16)

kakışması denir. Bunun Türkçeden örneği: "Çürütücülerce"; Arapçadan örneği: c^ij^liuLİ dır'.

Şu ifadede kıyasa muhalefetin örneği vardır: ^ -ûkJi "^uk^'ı İfadesinde kelimesinin J>r^\ şeklinde olması gerekir.

Garabet, bir ibarede akşıknamış sözlerin kullanılmasıdır. Bu tür kelimelere ait manalar, sözlüklerde bulunabilir veya bazı kimseler tarafından kullanılabilir. Ancak bu durum onu, garip olmaktan çıkarmaz. Meselâ, Türkçede "Ne zaman ki" anlamında " K a ç a n " , " H a n g i " a n l a m ı n d a " K a n g ı "

k e l i m e l e r i garip kelimelerdendir. Arapçada da U ^ ' j j

urcijzesindeki'' l i ^ ' ^ — k e l i m e s i n d e garabet vardır.

Bu kelime İmru'ulkays'in (h.ö.497-545 civarında) şu beytinde geçmektedu-;

= ' ' ' ^ • ' I- "L . r 1 ^ 1 1 ,1 •

(Saçının örgüleri yukarıya doğru toplanıp bağlanmıştı. Arkaya doğru olan saçlarının salıverilmiş ve öıiilmüş olanlarının içinde de tutam tutam saçlar ka)'boluyordu).

Bu, Ebu'n-Necm el-FadI b. Kudâme el-'Iclî'nin (130/747) dü.^ünmeden sö^dediği bir urcûzedlr. Manası şöyledir: "Hamd, ulu ve yüceler yücesi Allah'a m.ahsustur".

Ürcûze: Recez bahrinden (vezninden) bir kaside. Beytin tamamı şö)dedir:

(17)

Çünkü bu kelime Araplar arasında fazlaca kullanılan bir kelime değildir. Bu kelimeden şairin kastettiği manayı anlamak güçtür. Şair "incelik ve düzlükte Sureye'in kılıcı gibi" veya "parlaklıkta lamba gibi" demek istemektedir.

Kumlan cümlenin nahiv kurallarına a)'kın olmasına za'f-1 telîf denilmişti. "Rastlamıştım ona bir yağmurlu akşamda" cümlesi, vezin ve kafi}'e zomnluluğu olmadığı halde, "Ona bir )^ğmurlu akşamda rastlamıştım" şeklinde kurulmamıştır. •Arapçadan buna şöyle bir örnek verebiliriz:

. - >

Bu cümlede —^ zamiri, m e r c i i n d e n önce

gelmiştir. Dolayısıyla cümlede za'f-ı te'lîf vardır.

Tek başına kuUamidıklannda fasîh obmlanna rağmen, bazı kelimelerin yan yana geldiklerinde telâffuz edilmeleri zorlaşır, buna tenâfur-i kelimât denir. Çocuklar arasmda tekerleme olarak söylenen "Bir berbere bir berber: Bire berber! Beraber bir berber dükkanı açahm demiş", bunun Türkçedeki örneğidir.

(Hatırla o vakitleri ki, Leyla açık ve berrak dişlerini, güzel gözünü, ince ve yay gibi kasını, kömür saçı.m ve Süreye'in kılıcı gibi olan burnunu gösterdi).

Urcuze, Ru'be b. el-'Accâc'a (145/762) aittir.

(18)

(Harb'in mezan yanında hiçbir mezar yoktur) ise Arapçadaki örneğidir.

Ta'kîdi, "kelamın kast olunan manaya delâletinin kapak olmasıdır" diye tanf etmiştik. Başka bir ifade)'le sözden kastedilenin kolayca anlaşilamamasıdır. Lafzı ta'kîd, kelimelerin bulunması gereken yerlerde kullanılmamasıdır. Türkçeden şöyle bir örnek verebiliriz: "Beşinci hicret asnnda zannediyomm ki Türk Edebiyatı ikiye a}TLİmıştı... Bu cümle "Zannediyorum ki hicretin beşinci asnnda, Türk Edebiyatı ikiye aynlrmştı..." şeklinde olmahydı. Buna Arapçadan şu örneği veriyomz:

Bu şiirin aslı şö}dedir:

^ ^'3

>'^'

— j i ^ ^ "r^ ^^-^

(O kibirlendi. Onlarda, soyca asaletlenne delalet eden bazı hu}'lar vardır. Halbuki onlar, bu hu}'lanyla kibirlenmezler).

Manevî ta'kîde Türkçeden şu ömeği verebiliriz:

Oldu âlem şad senden ben esîr-i gam henüz (Âlem

Bunu kımm söwedıği belli değildir.

(19)

seninle neşe buldu, ben ise hâlen kedere mağlubum) mısraında "esîr" keHmesi "mağlup" anlamında kuUarulmıştır.

Manevî ta'kîdin Arapçadan örneği şu beyittir:

(Yakın olabilmeniz için, artık evimin sizden uzak olmasını İsteyeceğim. Gözlerim, kurumak için gözyaşlarını dökmektedir (yani şimdiye kadar size ne kadar yaklaşmak istedi}'sem de sizden uzaklaştım. Şimdi ise size pklaşabilmek için uzaklaşmayı arzu edeceğim).

Bu be}'itte j^^^ dan anlaşılan ilk mana, aşırı

üzüntü sonucunda çok ağlamaktan dolayı gözde akacak yaşm kalmamasıdır. Halbuki şairin kastı, sevinçten göz

yaşlarının kesilmesidir. Fakat j^'^ dan bu manaya

intikal etmek zordur. Bu sebeple beyitte, manevî ta'kîd vardır. Tahirü'l-Mevlevî'nin aşağıdaki sözleri, belagat ve fesahati çok güzel açıklamaktadır:

"Sözün fasîh olması: İfadenm kusursuz olması,

Yerinde ve muktezay-ı hal ve makama mutabık olması

* Bu beyit, el-'Abbâs b. el-Ahnef'e (192/808) aittir.

(20)

da: Adamına göre söylenilmesidır.

Söz ne kadar düzgün ve süslü olursa olsun yerinde ve adamma göre söylenmezse belağatii olamaz. Resmî bir makamda lâübâli; hususî ve samimi bir mecliste zorlanarak ve yapmacık bir tavırla, ıkına sıkına konuşan; köylüye âlimle görüşüyormuş gibi söz söyleyen, yerinde ve adamına göre hitap etmesini bilmiyor demektir"'

Belagat ilimleri''° üçtür: Me'ânî, Beyân ve Bedî'. üçüne birden, küUe (bütüne) cüzün (bir kısrmnm) ismini verme kabilinden, "'İlmu'l-be)an" denilebilir.

Me'ânî: Sözün, dinleyicilerin haline ve söylendiği makama uygun düşecek tarzda söylenmesinden bahseden ilimdir.

Beyan: Aynı mananın birçok ve değişik üslupla ifade ediknesinden bahseden ilimdir.

Bedî': Lafız veya manalan süsleyip güzeUeştinne yönlerinden bahseden ilimdir.

Bu arada belâğatm tarihçesinden ve belagatla ilgili İDazı kaynak eserlerden bahsetmek }'erinde olacaktır.

Taliirii'l- Mevlevi, Edebiyaı Lügati, İstanbul, Enderun Kitabevi, s.25 Osmanlıj'a göre belagat hakkında şöyle denilmiştir: Hem düzgün, hem de yerinde söz söyleme usulünü öğreten bir ilmin adı olur. "Ma'ânî", "Be)'an", "Bedî"' unvanlı üç fenne ayrılır (Tahini'1- Mevlevi, a.g.e.,

(21)

Belagat cahiliye devrinde çok ileri ve yaygın durumdaydı. O devirde çok geçerli olmasına rağmen, gekşmesi ve müstakil bir ilim olarak tedvin edilmesi epey zaman almıştır. Kur'an-ı Kerim'in, belağati}^a o devirdeki edipler başta oknak üzere bütün dünyaya meydan okuması ve Allah'ın Kelamını anlama gayretleri, belagat ilminin tedvinine hız vermiştir. Ebû Ubeyde'nin (210/825) "Mecâzu'l-Kur'an" adk eseriyle ilk defa ele aknan Belagat ümi, el-Câhız'm (255/869) "el-Beyân ve't-tebyin" adk eserinde teşbih, mecaz, istiare, kinaye, i'caz gibi bahislerle ufsilatk olarak incelenmiş, hicrî IV. asnn sonlarına doğru kendi terimlerimde müstakil bir üim haline gelmeye başlamıştır. Bu asırdan itibaren yetişen müelliflerle, özellikle el-Curcânî (816/1413), ez-2emahşerî (538/1144) ve es-Sekkakî'nin (626/1229) deha ve gayretlerîyle altın devrini yaşayan belagat ilmi, h. VIIL asırdan başlayarak diğer birçok islâmî ilimler gibi duraklama dönemine girmiştir.

Belagat ilmine dair önemli kaynak eserlerden bazdan şunlardır:

Ebû Hilâl el-'Askerî (40C/lCC9'dan sonra), Kitâbu's-sınâ'ateyn

Abdulkâhir el-Curcâm' (471/1078), Delâilu'l-i'câz ve Esraru'l-belâğa

(22)

ez-2emahşerî (538), ei-Keşşâf ve Esâsu'l-belâğa

Fahreddîn er-Râzî (606/1209), Nihâyetu'l-îcaz fî dirâyeti'l-i'caz

Ebû Ya'kûb es-Sekkâkî (626/1229), Miftâhu'l-'ulûm 'Adududdîn el-Tcî (756/1355), el-Fevâidu'l-ğıyâsiyye et-Teftâzânî (792/1390), el-Mutavvel 'ale't-Telhîs'i ve Muhtasaru'l-Me'ânî

Hatîb Kazvînî (793/1390), Telhîsu'l-Miftâh ve el-îzâh fî 'ulûmi'l-belâğa

es-Seyyid eş-Şerîf el-Curcânî (816/1413), Havâşi's-Seyyid 'ale'l-Mutavvel

Abdulhakîm es-Sİ)^lkû:î (1067/1656), Haşiye 'ale'l-Mutavvel

Hüseyin b. Ahmed Mersafî (1307/1889), el-Vesîletu'l-edebiyye ile'l-'ulûmi'l-'arabi)^^

Ahmed el-Hâşimî (1362/1943), Cevâhim'l-belâğa Ahmed Mustafa ei-Merâğî (1952), 'Ulûmu'1-belâğa Bekri Şeyh Emîn, el-Belâğatu'l-*arabiyye fî sevbihe'l-cedîd'i'"'.

•'i Hulusi Kılıç, "Belagat", DİA, İstanbul 1992, V/38C; Hikmet Akdemir,

Belagat Terimleri Ansiklopedisi, İzmir, 1999, s. IC.

12

(23)

ME'ANI

(24)

HABER (BİLDİRME) ve İNŞÂ (DİLEK)

KİPLERİ

Ö R N E K L E R

Halit konuğa ikram eder ve ^ f-i »S^. İ J ' ^ - 1 komşu hakkmı gözetir. Ij_ı '.j^

Ödevini yap. İ L ^ ' j -2 İyilik etmek ne kadar güzel! ı 'jC^^sj\ V j ^ f ıj. _3

ANLATIM:

Musned ve musnedun ileyh'ten oluşan anlamlı tam cümle, ya haberi olur ya da inşaî olur. Haberî cümle, manası doğm ve yalan olmaya muhtemel olandır. O cümleyi söyleyene

doğm ve yalancı denilmesi uy^un olur. cümlesinde

Halide misafire ikram etme ve komşu hakkma riayet etme nispeti doğru değilse, verilen haber yalan, bu haberi veren de yalancıdır.

Manası doğm ve yalan olmaya muhtemel olan cümle, inşâîdir. Böyle bir cümleyi söyleyene doğru veya yalancı

(25)

y ^ y ^ i

denilmesi uygun değildir. >iA-pr'j cümlesinde muhataptan

görevini yerine getirmesi istenmektedir. !jL-i-*^'' l»

cümlesinde iyilik yapmanın güzelliği, taaccüp kipiyle ifade edilmektedir. Talep ve taaccüpte doğru ve p l a n olma ihtimak yoktur.

t: ^ J 5 0 l . I 3 ^ ' Ullk; V - j ! ^ ^ L i J V l

^LiJ>

KURALLAR:

Musned ve musnedun ileyh'ten oluşan tam anlam ifade eden cümle, ya haberî ya da inşaî olur.

Haber cümlesi, içeriğinde doğru ve yalan olma ihtimak olan ve sahibine de: " O doğru söylüyor veya yalan söylüyor" denilebilen sözdür.

(26)

İnşaî cümle, manasmda doğru veya yalan olma ihtimali olmayan ve sözün sahibine de: "O doğru söylüyor veya yalan söyiüyor" denüemeyen sözdür.

(27)

HABERİN GAYELERİ

> ' > > > ^

Ö R N E K L E R

Dünya güneşin çevresinde döner

Yolculuk seni çok yordu.

Rabbim! Sabredemiyorum, beni bağışla ey günahı affeden!

Gençlik gitti. O geri gelmeyecektir. Yaşbiık geldi. Ondan nereye kaçılacak.-'

Bizim bir çocuğumuz, sütten kesilme çağına geldiğinde, zorbalar onun önünde secdeye kapanırlar.

(28)

Her şeyde arkadaşını azarlarsan, (bir gün) azarlamapcağın kimseyi de bulamazsm.

Sen güneşsin, krallar yıldız. Güneş doğunca yddızlann hiçbiri görünmez.

ANLATIM:

Asknda haber iki gayeden biri için getirilir:

1-Cümlenin ihtiva ettiği hükmü muhataba ifade etmek.

M ı \ ' f~ j / - ^ cümlesi bilmeyene söylenir. Bu

gayenin adı "fâidetu'l haber" (haberin }^ran) dir.

2-Hükmü bilen muhataba, konuşmacmm da onu

bildiğini ifade etmek. Arkadaşma: '< yilJi İJJu

demen bu meseleyi onun gibi senin de bildiğini gösterir. Bu gayeye de, "lâzimu fâideti'l-haber" (haberin yararının gereği) denilir.

(29)

Ancak biz konuşmada, muhataba hükmü bildirme ve hükmü konuşmacının da bildiğini ifade etme kastedilmeyen, sırf başka gayeler kastedilen birçok haber cümlesi görüyoruz. Dolayısıyla bu cümleler asıl manalarından çıbp durumların karinelerinden ve sözün siyakından anlaşılan başka amaçlar için kullanılmış olurlar. Bu amaçların en meşhurları şunlardır:

f l k ^ V l / l s t i r h a m (yalvararak istemek):

Üçüncü örnekte haberden maksat, ne hükmü muhataba bildirmek ne de lâzimu fâideti'l- haberdir. Çünkü Allah bunlan bilmektedir. Fakat buradaki haberden maksat Allah'tan rahmet dilemek (ona )alvarmak) tır.

^ , ^ - . ^ ' 1 /Sevüen bir şeye üzülmek

Dördüncü ömekte şair gençkğini kaybettiğini ve bir daha geriye gelmeyeceği için üzüntüsünü ifade etmektedir.

/Övünmek:

Beşinci ömekte şâir, henüz sütten kesilmiş çocuklarının önünde, zorbaların bile boyun eğeceklerini ifade etmek suretiyle övünmektedir.

^uUDl_5 -sl-^jV^ /Nasihat ve irşad etmek: Hikmetle ilgili haberlerin çoğu, bu gaye içindir.

Altıncı ömekte şâir, hikmetk sözle haber vermektedir. Gayesi insanlara doğruyu gösterip, onlan irşad etmektir.

(30)

Ö\'^güde bulunmak:

Yedinci ömekte şâir, en-Nu'man b. Munzir'i güneşe, diğer krallan ise }ildızlara benzeterek, yıldızlar güneşi gördükleri zaman nasıl ortadan kayboluyorlarsa, diğer krallar da seni gördükleri zaman öyle kayboluyorlar di}'erek övmüştür.

Haberler zaaf gösterme, çakşma ve ciddij'ete teşvik etme, sevinme ve yerme gibi, başka ga)'eler için gelebikr. Bütün bunlan öğrenmek için akla ve zevk-i selime başvurmak gerekir.

' J f ' ' ' ' ' ' ) > ii '

iilii O : : ^ ^ ^jjf *>U.^ f . ! ) \ < s j ! J ljİ ^

c f l ^ ^ ^ i :>>>V^ . J L * i D j J L ^ ; J ' ^ V

(31)

K U R A L L A R :

Askıda haber iki gayeden biri için getirilir:

1-Cümlenin ihtiva ettiği hükmü muhataba ifade etmek. Bu gayenin adı "fâidetu'l haber"dir.

2-Hükmü bilen muhataba, konuşmacının da onu bildiğini ifade etmek. Bu gayeye de, "lâzimu'l-fâide" denilir.

Ancak biz konuşmada, muhataba hükmü bildirme ve hükmü konuşmacmm da bildiğini ifade etme kastedilmeyen, sırf başka gayeler kastedilen birçok haber cümlesi görüyomz. Dolayısıyla bu cümleler asd manalarmdan çıkıp durumlann karinelerinden ve sözün siyâkmdan anlaşılan başka amaçlar için kullanılmış olurlar. Bu amaçlann en meşhurlan şunlardır:

>b-^.ı_-V'/İstirham (yalvararak istemek), ^ ^.-oJ*

L_.'j-^/Sevilen bir şeye üzülmek, y=^'/Ovünmek, - ^ j V *

j Nasihat ve irşad etmek, r -^'/Övgüde bulunmak

(32)

HABER ÇEŞİTLERİ

Ö R N E K L E R

Haya, hayatın süsüdür.

Gerçekten nefis aşın derecede kötülüğü emreder. . â i : ^ ? ^ ı > j i j i i L i ^ j

-3

Yemin ederim ki, işsizlik kötü ve zararkdır.

Kesinlikle büin ki, Allah her şeye kadirdir.

•f/y^^ ^ - 5

Sen, kesinlikle ikrama en layık olansm.

İşte siz onlan seversiniz, onlar ise sizi sevmezler. .jjL^ Z>ys' - 7 AUah'a yemin ederim ki, hayır, ileride bileceksiniz

.JL^\ :İ3 '^^v^ 'j^. -j , - 8 Her kim iman eder ve sâlih amel işlerse, ona mükafat olarak daha güzeli vardır.

(33)

Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. ANLATIM:

Kendisine haber verilen kimsenin dummu farkk olur. Muhatabın, verilen haberin içeriğiyle ilgik bir bilgisi olabilir ve verilen haberi kabul etmede veya inkâr etmede tereddüt etmez. Bundan dolayı haberin tekit edilmesine ihtiyaç duyulmaz ve

haber ona tekit edatlan olmaksızın verilir «'•—^•^ j

Haya, hayatın süsüdür" cümlesi, bunun ömeğidir. Haberin bu türüne "İbtidâî Haber" denir.

Muhatap hükmü kabullenmede tereddüt edip manasından şüphelenir ve doğru olduğundan emin olmak ister. Böyle bir durumda haberin bir tekit ediciyle tekit edilerek verilmesi güzel olur. Haberin bu çeşidine "Talebî Haber" denir.

Muhatap hükmü inkâr edip kabul etmiyorsa, emin olması ve doğruluğuna inandırılması için, inkânn derecesine göre, Lki veya daha fazla tekit edicijde tekit edilmesi

gerekir. <._jUb [j-^' o \ ve î l u - ^ ^ ' r ^ ' -^1 ^ l ^ j

örneklerinde böyle bir tekit vardır. Haberi tekit etme edatlan çoktur. " Jl", «.i-U-'V f"^', tenbîh harfleri, kasem, tekit nûnlan,

(34)

zâid harfler, kelime veya isimlerin teki'an, şarti}7e ve tafsîüyye olan 'i^' ve zamiru'l-fasl bunlar arasmdadır. İkinci örnekte, Jİ ve

»V; üçüncü ömekte, j i j , j j ve «^iJ^V fV;

dördüncü ömekte, y ' J ^ V i beşinci ömekte, fiJ^V' f"^'» altmcı

örnekte, yedinci ömekte, t-^ ve ^'o', sekizinci

ömekte, â J ? l » ! , dokuzuncu ömekte, ^ ' - ^ i ^ ' - ^ olan ^

vardır.

ili. j p\ oU:>' ^ <ü! ,JlZî i<ij « r ^ ^

i^J^JÜ. j l<'Li t j v ^ ^ l j '•-Z:^Z L- i ' l ^ i j j S ^ Jİ j

- ' • ' (• > - ' • , • ' ' ' , r > ' ^ 5 "

(35)

,s y y -ti y

,î ^liSO' (.â-Ui'Ji Ü . ' J - ' , 4- ^ 3 ' İJv" ttl^l^l ' t-uJâl

KURALLAR:

Kendisine haber verilen muhatabın durumu farklı olur. Muhatabın verilen haberin içeriği}de ilgik bir bilgisi olabikr ve verilen haberi kabul etmede etmede tereddüt etmez veya inkar eder. Bundan dolayı haberin tekit edilmesine ihti}^ç duyulmaz ve haber ona tekit edatlan olmaksızın verilir. Haberin bu türüne

"İbtidâî" denir.

Muhatap hükmü kabul etmede tereddüt edip, manasından şüphelenir ve doğm olduğundan emin olmak ister. Böyle bir dummda haberin bir tekit ediciyle tekit edilerek verilmesi güzel olur. Haberin bu çeşidine "Talebî" denir.

Muhatap hükmü inkâr edip kabul etmiyorsa, emin olması ve doğruluğuna inandırılması için, inkânn derecesine

(36)

göre, iki veya daha fazla tekit ediciyle tekit edilmesi gerekir. Haberin bu çeşidine "İnkârî" denir.

Haberi tekit edatlan çoktun "Jl, 'VllU^V' fV", tenbîh

harfleri, kasem, tekit nûnlan, zâid harfler, kelime veya isimlerin tekran, şartıyye ve tafsîkyye olan ve zamiru'l fasi bunlar

arasındadır.

ALIŞTIRMALAR:

1- Aşağıdaki ibarelerde geçen haber ve inşa cümlelerini; her cümledeki "musned" ve "musnedun ileyh"i belininiz.

2- Aşağıdaki cümlelerde haberin gayelerini açıklayınız.

(37)

3- Aşağıdaki cümlelerde geçen haber çeşklerini ve tekit edatlarını açıklayınız.

(38)

İNşA

ÇEŞİTLERİ

Ö R N E K L E R n

-Ne kadar doğrusun!

Vallahi, mutlaka çakşacağun.

Cesaret ne iyi özelliktir.

-I-öğüdü dinle!

!iuL^

> y ^

-2

işini erteleme!

Sen çakşıyor musun?

! > ^ ^ C ü l - 4

Korkak ne kötü insandır. Keşke gençkk geri gelse!

Belki hasta iyileşir.

! ^ ı L i - j ^ 'u - D

(39)

ANLATIM:

Sözlükte inşâ, "icad etmek, yoktan var etmek" anlamlanna gelir. Meânî terimi olarak inşâ, kelamm ikinci kısmmı teşkil eden ve yalana ya da doğmya ihtimali bulunmayan; bir başka de}işle o sözü söyleyen kişi)'e "Sen bu sözünle yalan söyledin" veyi "Sen bu sözünle doğmyu söyledin" şeklinde bir }'argıda bulunmaya imkan tanırna)acak sözlere verilen addır. Yukanda verilen örnekleri bu tanım çerçevesinde

ele alacak olursak ^-<^|/Öğüdü dinle." diyen birisi için

doğmlama veya yalanlama ihtimalimiz yokur. Yani bu cümleyi sö)deyene "Evet, öğüdü dinle." veya "Hajır, öğüdü dinle değil." şeklinde doğrulama yahut yalanlama ifade eden bir p r g ı ile mukabele etmek anlamsız olur. Diğer ömekler de aynı şekildedir. Çünkü inşâî cümleler anlam olarak bir dumm veya olaydan bahsetmez.

Birinci gmptaki cümlelerde bir istek anlamı vardır ve cümlede istenen şey, sözün söylendiği anda mevcut değildir.

^>,^^^i *^o_.^/Öğüdü dinle." cümlesmde emr-i hâzır kipi

kullanılmıştır ve muhataptan öğüdü dinlemesi istenmiştir. Bu sözün söylendiği esnada ise sözün muhatabı henüz öğüdü dinleme eylemine başlamamıştır.

(40)

j^y; V İşini erteleme" cümlesinde nehy-i hâzır

kipi kullanılmıştır ve cümledeki nehiy/yasaklama eylemim, muhatap, sözün söylendiği anda uygulamaya başlamamıştır.

j ^ i J Î Sen çakşkan mısm" cümlesi bir soru

" - Tl

cümlesidir ve sözün muhatabından bir cevap istenmektedir. Bu bakımdan muhatabın bu cümleyi duymadan önce soruya cevap vermesi ve cümledeki talebi, sözün söylendiği esnada yapıyor olması mümkün değildir.

" î S L - Ç i j l [ıZl Keşke gençkk geri gelse" cümlesinde

c-lJ fiiH kullanılarak bir temennide bulunulmuştur ve bu sözün

söylendiği esnada gençkğin dönüyor olması veya daha önceden dönmüş olması mümkün değildir. Zaten temenni kakbı, gerçekleşmesi mümkün o l m a p n durumlara dair özlem ve arzuyu bildiren ifadelerdir.

' " , ' ' , jiVe- U Gafil! Dikkat et" cümlesinde ise J i ' ^ U

şeklinde nida edatı ve munâda kullanılarak bir nida cümlesi kurulmuştur. Bu sözün muhatabının, kendisine seslenilmeden önce bu söze icabet etmesi, tabiati)da mümkün değildir.

(41)

Yakandaki örnekler incelendiğinde açıkça görüleceği üzere Arapçada emir, nehiy, som, temenni ve nida kipleriyie kurulan cümleler inşâ kipinde gelen cümlelerdir. Buna ilaveten bu cümlelerde sözün muhatabına yönekk bir talebin bulunması sebebiyle, bu ve benzeri cümlelere talebî inşâ ile ügik cümleler denir.

İkmci gruptaki " » i Ü l û s i '^^ Ne kadar doğrusun"

cüınlesinde ta'accub kakbı, "JJ-^"^' A'tj Vallahi, mutlaka

çakşacağım" cümlesinde - ü i l } şekkndeki kasem ifadesi

kullanılarak yemin kakbı, "ÂPUtJUi i l k J l ^Jl) Cesaret ne iyi

özelliktir" cümlesinde ^ füH kullanılarak medih/övme kakbı, "

j Ç j i y^'j Korkak ne kötü insandır" cümlesinde [j^. fiik

kullanılarak zemm/yerme kakbı ve "J^:y^''' BeUd

hasta iyileşir" cümlesinde de raca bildiren J i i edatı kullanılarak teraccî kakbmda cümleler kurulmuştur. Görüldüğü gibi birinci gruptakilerin aksine, bu cümlelerde bir istek anlamı yoktur.

(42)

Ancak bununla beraber bu cümleler herhangi bir durumu ya da olayı haber veren cümleler de değildin Dolayısıyla bu cümleler için de doğmdur veya yankştır şeklinde bir yargıda bulunulamayacağmdan bu ifadeler inşâî cümlelerdir. Ancak istek büdirmemeleri sebebi}'le de talebi inşâdan farkk olarak gayr-i talebi inşâ admı alırlar.

' t ^ ' j • r ^ - ^ ' ^ ' j ' ^ ' j

'?y^ cy^. '^f^-i

" y y ~ y " "

• ^ ^ ' j c ^ l i j i ^ l u i j CJ>JZ .Ö^uT

KURALLAR:

İnşâ, doğmya ve yalana ihtimali oknayan; sö}^enen sözün sahibi için 'O sözünde doğm sö)^emiştir' veya Talan söylemiştir' denilmesi uygun o l m a p n sözdür. İnşa, Talebi Jnşâ

(43)

ve Gayr-i talebî (talebî olmayan) inşâ şeklinde iki kısımdır: Talebî inşâ, istek anında bulunmayan (var olmayan) bir şeyin yapılmasını isteme anlamı ifade eden inşâî cümlelere denir. Talebî inşâ, emir, nehiy, som, temenni ve

nida

kipleriyle yapıkr.

Ga}T-i talebi (talebî olmayan) inşâ, kullanılan cümlede herhangi bir şe^'in talep edilmediği, herhangi bir isteğe delalet etmeyen mşâ şekkdir. Gayr-I talebî inşânın birçok kakbı vardır. Ta'accub, yemin, medih (övme), zemm (yerme) ve raca fiilleriyle kurulan cümleler bu kakplann bazdandır.

ALIŞTIRMALAR:

Aşağıdaki ibarelerin inşâî mi ihbâri mi olduğunu, inşâî cümlelerin sebebini ve hangi çeşit inşâ kakbmda geldiğini bekrtkıiz.

12

Tirmizî, Birr, 6.

(44)

r ^ j ^ J! L:

- 3

-3 şiiri söyleyen Sımme b. AbdiHah (95/714) tır.

(45)

İNşA

ÇEŞİTLERİNDEN EMİR

Ö R N E K L E R

Anlaşma yaptığınız zaman, Allah'a verdiğiniz sözü yerine getirin! (Sözünüzü tutun!)

Kitabı kuvvetle tut! (Onun emirlerini uygula!)

17 yy s yy 9 ,İ yy k ^ - ' ^ - / W ^ - y

Ek geniş olan genişkğkie göre nafaka versin!"

Çakşmayasani! .i'-j^y^,

Ana babaya iyikk ediniz! . j J l ü ' ^ b }

iki dostum! Ya beni kendi halime bırakın ya da bana gençkk günlerimi iade edkı.

Nahi, 91. Meryem, 12. Talak, 7.

s Bakara, 83; Nisa, 36; Enam, 151; İsra, 23.

Beyit, Alı el-arim (1368/1949) e aittir.

(46)

Kıskançlan susturarak beni kıskanmalarını gider! Çünkü onlan beni kıskanır hale sen getirdin.

ÂJU i l ^ °.

. I , i f ' ^ • , ^ - 7 1^ t y J

-Her ne kadar kendisine danışılanlardan olsan da bir gün başına bir felaket geldiğinde başkalanna danış!

i ' ' •* ' ii i . U

UJı

U.I

V*

Uzun gece! Haydi yeni bir sabahla açıl! Senin getireceğin sabah daha iyi değildir.

Cımnkğıyle ömrü uzamış birini gösterin bana! Aşın cömertlikten ölmüş birini getirin bana!

-° Beyu, Ebu't-Tayyıb el-Mutenebb; (354/965) ye aiııir.

Beyk, el-Errecânî (544/1149) ye aıııır. .Şair. Errecân'da doğmuş ve Halife el-Muktedâ liemrillâh döneminde vefar etmiştir. Divanı basümışîır.

" Beyit, Imruuikays (h.ö. 8C-13C/496-544) a aittir. N'ecd'de doğmuş, Ankara'da vefat etmiştir.

2-' Beyit, Saîd b. Ali b. Mansur el-Kermî (1267-1353/1851-1935) ye aittir. Doğum ve vefat yeri Tulkerem'dir.

(47)

24

Gecelerin sonundan korkmadığın ve utanmadığın zaman dilediğini yap!

ANLATIM:

Emrin tanımı şömdedir: Söylendiği anda henüz )^pılmamış bir şeyin yapılmasını istemektir. Emir verenin, verilenden daha yüksek bir mevkide olması şart ve kaçuuknazdır. Nitekim birinci ömekte AUah Teâlâ kuUanna, anlaşmalara sadık kalmalarını emretmiştir. Allah, kullarından yücedir, verdiği emre uyulması zomnlu ve kaçınılmazdır.

Emir için dört kakp vardır:

1- Emir fük: İkinci gmbun birinci ömeğinde ^—^, bir emir fükdir.

2- Başında emir lamı bulunan muzari fiil: İkinci gmbun ikinci ömeğinde °>a~, böyle bir muzaridir.

3- Emir ifade eden ism-i fül: İkinci gmbun üçüncü ömeğinde vl^T*^, emir anlamk bir ism-i fiildir.

4- Fiilinin yerini tutan masdar: İkinci gmbun dördüncü ömeğinde 'v-^'--• ^\ masdan, emir fiilinin yerini tutmaktadır.

Beyit, Ebû Temmâm (231/845) a aittir.

(48)

Emir fiili, sözün siyakından anlaşılacak şekilde aslî anlamından başka anlamlara gelebikr. Bu mânâlar pek çok olmasına rağmen en önemlileri şunlardır:

a- İltimas: Birbirine denk iki arkadaş veya akrandan birinin diğerinden istediğini emir yapısı ile bekrtmesidir. Üçüncü gmbun birinci ömeğinde şair, akranından isteğkd bu üslupla dile getirmiştir.

b- Dua: Alt mertebede olan birinin, kendisinden üst derecede olandan isteğini emir kipiyle ifade etmesidir. Üçüncü gmbun ikinci ömeğmde el-Mütenebbî'nin kendisinden üst mertebede olan Seyfuddevle'ye isteklerini sunması buna örnektir.

c- İrşad: İrşadda zorlama ve bağlayıcılık bulunmaz. Üçüncü gmbun üçüncü ömeğinde el-Errecânî'nin beytinde "kendisine danışılan bir kişi de olsa, insana, dara düştüğünde başkalarına danışma " tavsiyesi bu kabildendir.

d- Temennî: Abisiz varlıklara emir üe hitap edilmesidir. Üçüncü gmbun dördüncü ömeğinde yer alan beytiyle İmmulkays, geceye hitap etmiş ve emrin aslî anlamından çıkarak temenni anlamına gelmeskii sağlamıştır

e- Ta'cîz: Üçüncü gmbun üçüncü ömeğinde şair, "cimrikği ile ömrü uzayan veya cömertkğkıden dolayı ölen birini

(49)

getirin" enıri)'ie muhatabının bunu gerçekleştiremeyeceğini ifade etmiştir.

f- Tehdit: Üçüncü gmbun son ömeği olan beyitle şair, düşüncesiz ve utanmaz muhatabım tehdit etmektedir.

j A .-^J^^ (• S - ' ^ «-r-^J ^^JİaJl

I j L ^ I aJLp ;^jIj

V

J - ^ t^Jsl^^Lİ âJ'Joj:. J j ^ ^ j : j - s « j d \

.«CjJİ «üjcja j ajjîfuJ

(50)

r- y • j , ^ • KURALLAR:

T Emir, söylendiği anda henüz yapılmamış bir şeyin yapılmasını istemektir. Emir verenin, verilenden daha yüksek bir mevkide ve daha üstün bir konumda; isteğin zomnlu ve bağlayıcı şekilde olması gerekir.

Emir için dört kakp vardır:

1- Emir fiik 2 - Başında emir lamı bulunan muzari fiil 3- Emir bildiren ism-i fiil 4- Fülinin yerine tutan masdar

I T Emir kipi asıl manasından çıkıp, sözün siyakından anlaşılan başka anlamlara gelebikr. Bunların en önemlileri şunlardır:

İltimas : Birbirine denk iki arkadaş ve}^ akrandan birinin diğerine emretmesiyle olur.

Dua: Alt mertebede olan birinin, kendisinden üstün olana emretmesiyie olur.

İrşad: İrşadda bağlayıcılık olmaz. Temenni: Hitap akılsızadır.

Ta'cîz: Aczini, zafiyetini ve güçsüzlüğünü göstermek için yapamayacağı bir işi muhataptan istemekle olur.

Tehdît: Hoşnut kalmama dummunda, korkutmak ve sakındırmak için, konuşmacının, muhataptan kendisine

(51)

emredileni yapmasım istemekle olur.

A L I Ş T I R M A L A R :

Aşağıdaki cümlelerde geçen emirleri ve kangi anlamlarda kukanıldıklannı bekrtiniz:

İTi

jio^

iŞ^^ L^i

C

- 1

îJjt,'V alo' »

^ ^ ^ ^ ^ .

" Al-i i . T i r a n , 193.

Beyit, Malımud Sami el-Bârûdî'ye aittir. Beyit, Mahmud Samı el-Bârâdî'ye aittir.

(52)

28 " ' . ' ,

2» Be}'it, Antera b. Şeddâd (h.ö.601) a aittir.

(53)

İNŞÂ ÇEŞİTLERİNDEN NEHİY

Ö R N E K L E R

Yetimin malına yaklaşmayın! Ancak güzel bir şekilde.

Islah edilmeskıden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmaym.

jj

;_!! > ^

^

-3

Uzun süre önce ölmüş olsalar da, ölülere zulmetmeyin. Ben sizin onlarla karşılaşmanızdan korkuyomm.

Rabbimiz! Unutursak veya hata yaparsak bizi sommlu tutma (cezalandırma)!

Kardeşim! Kahvaltım bitirmeden gkme!

(54)

Seviyesiz insanlarla birlikte oturma! Düşük insanlann ahlakı bulaşır.

Anlamı: Gece! Uza! U)4m! Yok ol! Sabah! Dur! Doğma!

Emrime itaat etme.

iyilikleri bırak, peşlerine de düşme! Omr oturduğun yerde, sen yiyensin (yedirilen) ve giyensin (giydirilensin).

Aynısını yapmakla birlikte, bir huydan (başkasını) menetme. Böyle yaparsan, bu senin için, büyük bir ayıptır.

(55)

ANLATIM:

Nehiy ( ^ r ^ ' ' ) , hükmederek ve zorlayarak bir şeyin

yapılmamasını istemektir. Yani eylemm yapılmamasını isteyenin, istenilenden (yasaklanan kişiden) daha büyük ve daha üstün olmasıdır. Nehyin bir tek sîgası (kipi, yapısı) vardır. O da, başına nehiy V sı gelen muzaridir. Nitekim ömeklerde bu

görülmektedir.

Verilen örneklerin birincisinde yetimin makna pklaşmayın, musaUat olmayın manasında ^y./^ V' denilmiştir. İkmci ömekte de insanlara yeryüzünde bozgunculuk yapmaym anlammda ^ denmiştir. Üçüncü ömekte ise el-Ma'arri ölülere zulmetmeyin derken ' ^ demektedir. Bütün bunlar yasaklama V smm muzari fükn basma geknesiyle gerçekleşmiştir.

Bu örneklerdeki yasaklamalar, dildeki normal uygulamalardır. Belagat bakımmdan önemk olanlar ise, yasaklamanm farkk anlam boyutlarmda kullanılmasıdır.

Nehiy, hakîkî manasmdan çıkıp dummlarm karinelerinden ve sözün siyakından (gekşinden) anlaşılan başka manalara gelebilir. En önemlileri şunlardır: Dua, iltimas, irşad, temennî, tehdîd, tahkir, tevbîh (azarlama). 4, 5, 6, 7, 8, 9 ve IC. örnekler, sırasıyla bunlarla ilgikdir.

(56)

KURALLAR: .

Nehiy

i,,^^),

hükmederek ve zorlayarak bir şeyin

yapılmamasuiı istemektir. Yani eylemin yapılmamasını isteyenin, istenilenden (yasaklanan kişiden) daha büyük ve daha üstün olmasıdır. Onun (nehyin) bir tek s^ası (kipi, yapısı) vardır. O

da, başına nehiy V' sı gelen muzaridir.

Nehiy, hakîkî manasından çıkıp dummlarm karinelerinden ve sözün siyakmdan (gekşkıden) anlaşılan başka manalara gelebüir. En önemlileri şunlardır: Dua (Bir şeyi Allah'tan istemek), iltimas (Bir kimsenkı arkadaşma, dostça, tavsiye ve rica anlammda söylediği şeydk), irşad (muhatabı yönlendirmek ve tavsiyede bulunmaktır), temennî (yerine

(57)

getirilmesi mümkün olmayan bir yasaklama), tehdîd, tahkir, tevbîh.

ALIŞTIRMALAR:

Aşağıdaki cümlelerde geçen nehiy şuasını ve ne kastedildiğini belirtiniz:

(58)

İNŞÂ ÇEŞİTLERİNDEN SORU

Ö R N E K L E R

Halid mi yoksa Saîd mi gitti?

mi?

İbraliim! Bunu üahlanmıza sen mi yaptın?

Altm paslanır mı? Iju^JÎ - 3 Hayvan düşünür mü? ? J i J - ' ~4

Saîd gidiyor mu? V^L-^ 1 ^ ~5

iyiliğin karşılığı yalnız iyiliktir.

^ r ^ ^ ^ ^ ^ j . . . ' ^ ' j ^ \

Su üe dopdolu denize, bir çocuğun taş atması zarar verir

.UJ^ g;.-^îj - 8 Sen onlann en cömerdi; ahlakı en güzel olanı değil

(59)

^^i'jJ- ^^JiJ' p >Jil\ iJl^j ^JİJ ^Aİ\ Iİ ^ - 9 Bu büyük projeyi senden başka kim yapabikr?

•İ'a^Jo. j c-Ii'l g?-^' l-U * - 1 0 Uzun uzun medhettiğin kimse bu mu?

Kendinizi unutup başkalarına iyikği mi emrediyorsunuz?

o l ' L>->-^ r"'-^' cJjS - 1 2

Ey musibet (hastakk)! Bende her türlü musibet varken, sen kalabalıktan nasıl (yol buldun da yanuna) gelebildin?

ANLATIM:

İstifham ((«'-^jLi^VI ), daha önce bilinmeyen bir şey hakkında bilgi sahibi olmak istenmesidir. İstifham edadan şunlardır: (î), > , L-, ^ , c4, l ^ T , j j l , J i , X

â j ' - * (î): Bununla iki şeyden biri istenir:

a.Mufredin tasavvum ve bilinmesi istenir: Bu dummda o, hakkında somlandan J ^y^'- ) önce gekr ve genelkkle, j«î

den sonra bir altematif bulunur.

b.Tasdlk istenin O zaman istifham, akkn, sabk olup olmadığında tereddüt ettiği bir nispet hakkında olur. Bu dummda, akematif zikredilmez (getirilmez).

(60)

J—»: Bu, sadece tasdik istemek yani nispetin meydana

gelip gelmediğini öğrenmek için gelir, onunla birlikte bir alternatifin zikredilmesi mümkün değildir.

Örneklerdeki birinci cümle, hemzenin, müfredin tasavvum ve bilinmesinde ilgilidir. Karine varsa, alternatifle

birlikte e' hazfedilebilir. İkinci cümle bımunla ilgilidir.

Hemzeyle cümle hakkmda sorulursa, alternatifin getirilmesi imkansızdır.

Üçüncü cümle hemzenin öbür kullanılışi}da ilgilidir.

Dördüncü ve beşinci cümleler de Jj» le ilgilidir. AkJlılar için "Kim" anlamma gelen som edatıdır, l^: Akılsızlar için "Ne" anlamma gelen som edatıdır.

"Ne zaman" anlammdadır.

'y}: "Neresi, nereye, nerede" anlammdadır.

.JLJS': "Nasıl" anlamındadır.

—S': "Kaç" anlammdadır. Tekil, nekra ve mansub bir

temyiz ile anlam kazanır. Ancak anlam bozulmuyorsa temyîz hazfedilebilir.

(61)

jî: Daha önceki edatlardan Ut—Ş , j—ve —« anlamlarına gekr.

L?l: Mudaf olduğu kekmeyle birkkte anlam kazanır.

"Hangi" anlamındadır. Mudaf olduğu kekmenin çoğul veya nekra müfred olması gerekir. Çünkü bir tek şeyin "hangisi" olmaz.

İstifham, asıl manasından çıkıp sözün siyakından anlaşılan başka manalara gelebikr: Nefy, inkâr, takrir, tazım, tahkir, tevbîh, te'accub.

6,7,8,9,10,11 ve 12 nolu örnekler suasıyia bunlarla ilgiHdk-.

t " A . ^ J j j - i i " J i j l ' J^ l J j - " ^ ^ J j j - ^ ' - '

.^41 ^ 1 U^.ic- c J j bl

(62)

^ ^ ^ y ^ V JJ^ ^ ( » L ^ V i

KURALLAR:

Ü , il

istifham {ç'^-î^—), daha önce bilinmeyen bir şey

hakkmda bilgi sahibi olmak istenmesidir. İstifham edatlan ştmlardır: i;^ (j), j a , J'JÎ, L ^ , jJÎ, J î , '^\.

(î): Bununla iki şeyden biri istenir:

a.Mufredin tasavvum ve bilinmesi istenir: Bu dummda o, hakkmda somlandan J _;>-i*) önce gelir ve genellikle,

den sonra bir alternatif gelir.

b.Tasdik istenir: O zaman istifham, akim, sabit olup olmadığmda tereddüt ettiği bir nispet hakkmda olur. Bu dummda, altematif zikredilmez (getirilmez).

j — i : : Bu, sadece tasdik istemek yani nispetin meydana

(63)

alternatifin zikredilmesi mümkün değildir.

Karine varsa, alternatifle birlikte ^\ hazfedilebilir

Hemzeyle cümle hakkmda somlursa, alternatifin getirilmesi imkansızdır.

İstifham, asıl manasmdan çıkıp sözün siyâkmdan anlaşılan başka manalara gelebilir. Bu manalann en önemlileri şunlardır: Nefiy, inkâr, takrir, tazîm, tahkir, tevbîh, taaccüp.

ALIŞTIRMA:

Aşağıdaki cümlelerde istifhamla ne kastedildiğini belirtiniz.

^ J^ j ^j.-i'^ o- T A ^ l i j L J ! .kLi ^ -2

(64)

İNŞÂ ÇEŞİTLERİNDEN TEMENNÎ

Ö R N E K L E R

Keşke ondaki (Ramazan ayındaki) gece, bir ay olsa, gündüzü de bulut gibi geçiverse!

Keşke (başına gelenlerden dolayı) alay ederek gülenler, onu fidye vererek kurtarsalar, keşke ömür, onun için uzatılsa ve bö}dece uzasa.

> t «İl 1*3 '.^«^ e r^^li

Keşke gençkk bir gün dönse de, ihtiyarkğm neler yaptığını ona bir haber versem.

(65)

şimdi şefaatçilerden hiçbiri var mı ki, bize şefaatte bulunsunlar.'*^

Hamin! Bana yüksek bir kale yap. Belki onunla yollara,

göklerin yollarına ulaşınm da Musa'nın İlâhını görürüm.

^y_ j ! dJ:; j i r ^

Gençlik, günleri övülmeye değer bir şekilde geçti gitti. Keşke bu satın alınabilse veya geriye döndürülebilse.

Umulur ki, Allah ferahkk getirir.

Belki, kayıp döner. '^yr. v^LiJi - 9

> . R ' . , . ^ - c -R

t, ^ - 0 -Js,:

Keşke kraUar derece ve mevkilere göre verseler de, adinin (alçak) ondan bir arzusu, istediği bir şey olmasa!

« AVâf, 7/53

(66)

ANLATLM:

Temenni (^_j-«Ji), arzu edilen ve gönlün meylettiği, fakat

imkânsız olduğu, gerçekleşmesi ve elde edilmesi uzak olduğu için meydana gelmesi ümit edilme^^n bir şeyi istemektir.

Birinci örnekte şâir. Ramazan gecesinin bir ay olmasmı, gündüzün ise, bulut gibi çabucak geçip gitmesini istemektedir. İstenilen, her ikisi de arzu edilen ama gerçekleşmesi imkânsız olan şeylerdir.

İkinci ömekte şâirin istediği şey, ölümü sebebiyle ağıt yaktığı kimsenin ölmesine sevinenlerin, onu kurtarmaları ve ömrünün uzamasıdır. Bunlann her ikisi de istenilen ama gerçekleşmeleri uzak şeylerdir.

Temenni için getirilen asü lafız (sözcük) o J dir.

Üçüncü ömekte ve ondan önceki iki ömekte bunu görmekteyiz,

j * , jJ ve J*l üe de temenni olabilir.

ve jx} üe yapılan temenni, imkansızı veya meydana

gelmesi uzak olanı, tam bir ügi ve istek sebebinde, meydana gelmesi mümkün ve yakm olarak göstermek içindir. Dördüncü ve beşinci örneklerde bunu görmekteyiz. Beşinci ömekte onlar.

(67)

şefaatin gerçekleşmesinin uzak olduğunu büiyorlardı. Fakat c-J

nuı yerine jJ^ kullanarak şefaate olan aşm arzu ve isteklerinden

dolayı, onu gerçekleşmesi imkân dâhilindeymiş gibi göstermişlerdir.

Altmcı ömekte j^, o J manasmda kullanılmıştır.

Burada istenilen şey, gerçekleşmesi umulmayan göklerin yoUarma ulaşmaktır.

ji üe temenni, istenen şeyin değerli olduğuna, ender

bulunduğuna işaret etmek ve onu bulunmayan şey olarak göstermek içindir. Çünkü y in asıl anlamı, şartm imkânsız

olması sebebi)de, cevabm imkânsızlığım ifade eder.

Yedinci ömekte şair, gençliği satm almayı veya onım geriye dönmesini istemektedir. Bu ise imkânsızdır. Burada,

istenenin uzaklığmı göstermede mübalağa yapmak içm o J

yerine, "jJ" kullanmıştır.

İstenen şey, meydana gelmesi umulan şe)derdense, bunun istenmesine teraccî denilir. Teraccî ifade eden lafızlar,

(68)

J İ ! ve dır.

Sekizinci ömekte "J*l", dokuzuncu ömekte ise

kullanıkmştır.

Umulan şeyi, knkânsız şekilde göstermek ve onu, meydana gelmesi uzak temennî edilen şey gibi }'apmak için teraccîde c-J kuUanılabikr. Onuncu ömekte istenilen, meydana

gelmesi arzu edilendir. Elde edilmesinin uzakkğını abartarak ümit edileni imkânsız şekilde göstermek için J*i yerine c—l

kullanılmıştır.

• ' ' Î. * ı , ' ' f V " ' ; > ! ' > '

IsS'l j (J-İJl -laii-'l 5 ' , ' - • t, i * 'y ^

(69)

Temenni (jcl«üi), arzu edilen ve gönlün meylettiği, fakat KURALLAR:

ya imkânsız olduğu, ya da gerçekleşmesi ve elde edilmesi uzak olduğu için meydana gelmesi ümit edilmeyen bir şeyi istemektir.

Temenni için getirilen asıl lafız, c-J dir. ^ k j s , y ve J j t ! ile de temenni olabilir.

JL* ve JjıJ üe yapüan temenni, imkansızı veya meydana

gelmesi uzak olam, tam bir ügi ve istek sebebiyle, meydana gelmesi mümkün ve yakm olarak göstermek içindir.

jJ üe temenni, istenen şeyin değerli olduğuna, ender

bulunduğuna işaret etmek ve onu bulunmayan şey şeklinde

göstermek içindir. Çünkü jJ in asü anlamı, şartm imkansız

(70)

olması sebebiyle, cevabm imkansızhğmı ifade eder.

İstenen şey, meydana gelmesi umulan şeylerdense, bunun istenmesine teraccî denilir. Teraccî ifade eden lafızlar,

ve dır.

Umulan şeyi, imkânsız olarak göstermek ve onu, meydana gelmesi uzak temennî edilen şey gibi yapmak için

teraccîde kullanılabilir.

ALIŞTIRMALAR:

Aşağıdaki beyitlerde temennî veya teraccîyi; her birinin edatlannı bekrtip bunlardan kastedilen amacın ne olduğunu açıklayınız.

pİL. SJ2J^ J J°J^ l_S^^1 c _ J - 1

(71)

İNŞÂ ÇEŞİTLERİNDEN NİDA

Ö R N E K L E R Ali! ! i ^ < ^ ' Yavrucuğum. Heygafü! \\,\^ 'u Halit!

3

f > ^ f»)?P) i ) y a s - j b C-^-İJ^ JULJ

Rabbim! Günahlarım sayıca büyüse de, öğrendim ki senin affm daha büyüktür.

.32> r > ,

;yb>o.i y_j>r b L : . ^ b ;

İşte bunlar benim atalanm. Haydi, toplantılar bizi bir araya getirdiğinde sen de bana onlann benzerini getir, Cerir!

Beyit, Ebû Nuvas (198/813) a aittir. Ehvâz'da doğup Bağdat'ta vefat etmiştir. Hamriy^'at şairi olarak meşhurdur.

'2 Beyit, Ebû Fıras el-Ferezdak (1 lC/728) a aittir. 61

(72)

Ey gururundan dolayı benliğini }itirmiş eğlenceye dalan kişi! Yavaş ol! Sen günler geçtikçe aldanırsın.

4

Ey kalp! Nereye kadar ve ne zamana kadar? Basma gelenler sana yetecek.

Ey babasmm tacmdan çıkanhp da Rıdvan'm tacmda bir süs olan inci!.

Hey yiğit! İlerle! ! ^ U ^

I-•'^ Beyit, Mahmûd Samı Paşa el- Bârûdî (1255-1322/1839-19C4) ye aittir. Divanı basılmıştır.

3- Beyit, Abdulğanî en-Nablûsı (1143/173C) ye ainır. Dimaşk'ta doğup

büyümüş ve orada vefat etmiş bir Osmanlı dönemi şairidir. Birkaç divanı vardır.

(73)

ANLATIM:

İnşâî cümlelerden biri de nida cümlesidir. Nida, j—«^^1

"çağınyomm" fiilinin yerini tutan bir harften sonra, ismini veya bir sıfatını anarak bize yönelmesi için muhataba seslenmektir.

Nidada musnedun ileyh, nida harfinin yerini tutuğu j ^ ^ î fiiknin gizk zamkidir. Musned ise j — c ^ . ; î fiilinin anlamını içeren

nida harfidir.

Nıdâ edatlan sekizdin b, v.', Iş^ \ 'ış\ '•^ , *j. Hemze ve °iŞ\ yakında bulunanlara hitap etmek içm kullandır. Örneklerin bkinci gmbunda yer alan ^ Lp Ç^I ifadesinde. Ak yakında bulunduğu için hitap edatı kullanılmıştır.

^, I, °ış\ 1—^ , ij nida edatlan ise uzakta btüunanlara hitap etmek için kullandır. Birinci gmpta ikinci ömekte Hakt

uzakta bulunduğu için — i hkap edatı kuUandmıştır. Ancak

çeşitk mülahazalarla dgdi edatlar tersine kuUandabdirler. Birinci gmp, üçüncü ömekte yakındaki münadanm dgisiz olması mülahazasıyla hkap, uzak için kukandan L. edatı de yapdrruştın

(74)

Uzaktaki, yakın konumuna getirilerek hemze ve ile

hitap edilebilir. Bunun amacı, münadanın uzakta bulunmasına rağmen gönle yakın olduğunu ve gözden ırak olmadığını ifade

etmektir. İkmci gmptaki ^—^ ömeğinde muhatap uzaktadır.

Ama gönle yakm olan, sevilen bir kimse olduğu için uzak hitap

edatı değil, yakm hitap edatı olarak ç^l kullanılarak beliğ bir

anlatımda bulunulmuştur.

Yalandaki muhatab, uzaktamış gibi kabul edilerek

hemze ve ç>î edatlannm dışmdaki edatlarla nida edilebikr. Bu

durumun önemk nedenleri şöyle sıralanabikn

1- Münadanm yücekk ve ululuğunu anlatmak,

2- Münadanm değersiz ve önemsiz biri olduğunu îma etmek,

3- Münadanm gaflette olduğunu, konuşan şahısla ügilenmediğkıi hissettirmek ve sanki muhatabı karşıda yokmuş gibi kabul etmek.

Üçüncü gmptaki bejdtte hitap eden şahıs, kendisme şahdamanndan daha yakmken Rabbkiin yücekğini belağî bir

(75)

tarzda ifade edebÜmek için uzak nida edatı olan U harfini tercih

etmiştir. Bu gmbun ikinci örneğinde konuşmacı, muhatabı Cerir'i küçümsediği için, üçüncü örneğinde yine muhatabmı küçümsediği için yanmdaki muhataba, uzak nida edatı ile hitap etmiştir.

Belağî amaçlarla nida yapısı, karinelerden anlaşılacağı üzere aslî anlamm dışına çıkılarak başka anlamlan ifade etmek için kuUanılabilir. Bu anlamlardan birkaçı şöyiedm

1- Yasaklamak ve kmamak 2- Yakmmak ve ızdırap çekmek 3- Teşvik etmek.

Bu tür kuUanım için dördüncü gmp ömekler incelenebilir. Bu gmpta birinci ömekte nida yapısı yasaklamak ve işlenilen günahlar nedeniyle kmamak için, ikincisinde ise şairin kaybettiği oğluna üzüntüsünü düe getirmek, üçüncüsünde ise muhatabı teşvik etmek amaçlan}4a kuUanıknıştu:.

j j ı i J i k_jL;>. —i'y -İJH a J I ^

(76)

M FIL

j ' i . ^ j t TJLJ«j! «.İJÜ ' ^ » J l l ^

MC FIL ı • MC -ıı , , ,

(77)

K U R A L L A R j

Nida, ^-îi "çağınyorum" fiilinin yerini tutan bir harften

sonra, ismini veya bir sıfatmı anarak bize yönelmesi için muhataba seslenmektir.

Nidada müsnedun ileyh, nida harfinin yerini alan j — fiüindeki gizli zamirdir. Müsned ise, y^-si fiilinin anlarmnı içeren nida harfidir.

Nıdâ edatlan sekizdir: L , L Î , °J\, î, L^T, Le. , I^. Hemze ve L?', yakma, diğer edatlar ise uzağa hitap

etmek için kullanılır. Ancak uzaktaki, j^km kabul edilebilir. Böylece hemze ve °iŞ^ ile uzaktakine de hitap edilir. Bımun

amacı, muhatabm uzakta bulunmasma rağmen gönle yakm ve gözden ırak ohnadığmı ifade etmektir.

Yakmdaki, uzak kabul edilerek hemze ve ç>ı'den başka

bir edatla hitap edilebilir. Bımun nedenleri şöylece sıralanabilir Münadanm saygıdeğer ve önemli biri olduğunu ifade etmek,

Münadanm düşük ve değersiz biri olduğunu ifade etmek,

(78)

Muhatabın gafil ve aymaz biri olduğunu ve sanki yanında değilmiş gibi kabul ettiğini ima etmek.

Nidanın aslî anlammın dışına çıkması:

Münada, karinelerden anlaşılacak şekilde, asli anlamından çıkarak başka anlamlara gelebilir. Bu anlamlardan bazdan şunlardır:

Yasaklamak ve kınamak, Hayıflanmak ve ıstırap duymak, Teşvdt etmek

ALIŞTIRMALAR:

Aşağıdak cümlelerde geçen nidâlan ve hangi manada kullanddıklannı bekrtkıiz:

bL—j yaJJi Jys jJÜ y

(79)

•'6 Beyit, İbn Abdi Rabbilı (328/939) e aittir.

Beyit, el-Mütenebbî'ye aittir.

(80)

FASL (AYIRMA) ve VASL (BAĞLAMA)

'^'^\/^\

Ö R N E K L E R

-I-(Sevdiğim) bana: "Nasıkm?" dedi. "Hastayım", dedim. "(Hastalığınım sebebi) devamlı uykusuzluk ve uzun süredir (devam eden) mahzunluktur"

Ey dünya (mal-mülk) sahibi ve dünyayı seven kişi! Sen, yorgunluğu bitip tükenmeyen kimsesin.

IJLJU.^. ysOJl \ c U i I.:!

Felek (zaman) sadece benim kasidelerimi rivayet edenlerden ibarettir. Ne zaman ben bir şiir söylesem, felek de (o şiirimi) okuyan olur.

(81)

-II-p- ^ J-Pİ . - 1

r ^ j

Yaşama sevgisi bütün hürleri köle etmiştir, bolluk içinde yaşayan kişiye acı lokma yemeyi öğretmiştir.

Eğer ben iyi bir iş yaparsam, (o işimde) bana yardım edin. Şayet kötü bir şey yapacak olursam da beni güç kullanarak düzeltin. Doğruluk emanetin hakkım vermek demektir. Yalansa ihanettir.

40 . 'U' '

Senin ölümünle bütün lezzetler de benden uzaklaşıp yok oldu. Sen hayatta olduğun sürece onlar da hayattaydı.

ANLATIM:

Sözlükte "fasi", ayırmak, onun zıddı olan "vasi" ise, ulaşmak, ulaştırmak, bir şeyi başka bir şeye bağlamak

« Şiiri söyleyen Ebul- 'Alâ el-Ma'arrî (440/ 1C57) dir.

" Hz. Ebubekir'in (ra) halifelik görevini üstlendikten sonraki ilk hutbesinden alınmıştır.

-° Şiiri sö)4eyen Abdullah b. el-Ehtem (?) dir.

(82)

anlamlanna gelir. Me anî terimi olarak fasi, bk cümleyi başka bir cümleye herhangi bir atıf harfi}de bkleştirmeden bu iki cümleyi peş peşe söylemek demektk. Vasi ise bir cümleyi kendisinden

önce gelen bir başka cümleye j harfiyle atfetmek demektir.

Burada diğer atıf harflerinin değil de sadece j harfmin esas

aknmasınm sebebi, j üe yapılan atıflarda her iki cümlenin de tam bir mutabakat içerisinde olması ve atıf anlamının dışında herhangi bk mana fazlakğının bulunmamasıdır. Arapçada atıf edatlan incelendiğmde, * dışındaki bütün atıf harflerinin

cümleye farkk bkr anlam kattığı ve atıftan başka farkk hususiyetleri olduğu görülür. Örnek olarak ^ harfiyle yapdan

bir atıfta, ikinci cümledeki yargının birinci cümledeki hükmün

hemen peşi sıra gerçekleştiği, f üe yapdan atıfta kendisme atıf

yapdan cümledeki yaıgı de atfedden cümledeki yzrgı arasmda

belk bk: süre olduğu, ^ harfiyle yapdan atdta ise atfedden kekme

(83)

hükümde olduğu ifade edilmiş olur. Bu sebeple vasi, sadece j

harfi ile yapüır.

Yukanda verilen birinci gruptaki cümleleri ele alacak olursak birinci örnekteki beyitte o J ' ^ ! cümlesinden

sonra gelen j i 3 ^^-^ cümlesi peş peşe

zikredilmiş ve bu iki cümle bir j harfiyle birbirine atfedilmemiştir.

İkinci ömekte verilen beyitte L^' ^'•^'^ v - r ^

cümlesinden soma bir atıf j i kullanılmadan doğmdan c J l

, . - A i l j y cümlesi söylenerek fasi ppılmıştır.

Üçüncü ömekte de dumm aynıdır, j i j j )i\ ytJJi o J J l l ^ cümlesmden sonra gelen i l i ^ y>li

cümlesi doğmdan getirilmiş ve iki cümle birbirlerine j harfiyle atfedilmemiştir.

İkinci gmptaki örneklerde cümlelerin arasmda gelen j harfiyle atıf ppümiş ve bu şekilde cümleler vasledümiştir. Birinci örnekteki ^ â Ş- ^^4*^' '-r-^j cümlesine kendisinden sonraki j i ^ l jS'^ 'Jyi— ^ cümlesi, bu cümlenin

başmdaki j harfiyle atf edilmiştir. İkinci ömekte jl yyi cümlesi, başmda gelen j harfiyle bir önceki şart cümlesi

(84)

olan ^A^'^ ilJU^'ı j ' i cümlesine atfedilmiş ve bu şekilde iki cümle arasında vasi }apıkmştır. Aynı ömeğin devamında gelen aj'j! Jj^ai' cümlesi}'le >-^JT^i cümlesi de yme birbirine j harfiyle atfedilmiş iki cümledir. Yine üçüncü ömekte verilen ^ olÜJl c J ' ^ ^Hj-^ şekkndeki cümle ile ondan sonra gelen ve başında j harfi bulunan 1 ^ cJ»^ 1^ OJI^ şekkndeki cümlenin dummu da aynıdır.

Fasi ve vasi İçin bazı özel kullanıkş yerleri vardır. Başka bir ifadeyle belk dummlarda fasi yapılması gerekirken, bazı özel

durumlarda da cümleler j harfiyle vasi yapılarak söylenmekdir

y y « > y , <: % ^ fi y

yy :C fi fi , y e ay_S fi . y ey t ' I ı • ' l * ' . * .t

. j l^ ^ ı J'LT ' . ^ a i ' C^ ' I I ^ i - ^ b ' j A J^.<2a!' '-r^: - i ^ y ^ . y

-KURALLAR:

Fasi (ayırma) iki cümleyi birbkine atfetmemek demektir. Vasi (bağlama) ise bir cümleyi başka bir cümleye vav harfiyle atfetmek demektir. Fasi, vasida olduğu gibi bazı özel yerlerde gerekkdk.

(85)

FASL YAPILAN YERLER

Ö R N E K L E R

•»' , '• > ' . ' * ' = - ı, ' Î, •* ' °. ' 1

.^İS^ t ^ ^ j J j ! ^,J^\ - i

Hoca dersi anlatıyor, kapaUıklannı açıklıyor.

o , arzusuna göre konuşmaz, onun konuşması ancak bildirilen bir vahiy iledir.

Ali muhtaçlara yardım eder, acıktıklannda onlan doyurur.

Yalan söyleme, çünkü yalancı rezil ve aşağıhk birisidir.

.AJıLJ J i î ^

^ P^"^' ^^'^

- ü i f O ^

- 5

Ölüm öğüt verici olarak yeter. İnsanm kurtuluşu dilini muhafaza etmesindedir.

Necm, 53/3-4.

(86)

Derken onlardan korkmaya başladı. "Korkma" dediler ve ona bügkı bir oğlan çocuğu müjdelediler.

Selma, benim onun yerine başka bir sevgik istediğimi sanıyor, ama bana kakrsa, }^nkşkk )^pıyDr.

43 a > c ^

Şeytanlanjda baş başa kaldıklarında ise, 'Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla sadece) alay ediyomz' derler. Gerçekte Akah onlarla alay etmektedir.

ANLATIM:

Cümleler arasında fasi yapılması gereken beş yer vardır. Yukarıdaki verilen ömeklerde fasi yapılması gereken bu beş yer bekrtkmektedir.

Fasi yapüması gereken yerlerin birincisi, peş peşe gelen iki cümle arasında tam bir uyumun olduğu dummlardır. Bu

Zâriyât, 51/28 Bakara, 2/14-15.

(87)

uyum ikinci cümlenin, birinci cümledeki hükmü pekiştirmek/tekit etmek için getirilmiş olması; ikinci cümlenin birinci cümleyi açıklayan beyâniyye cümlesi olması yahut da ikinci cümlenin birinci cümleden bedel olması şeklinde üç dummda gerçekleşir.

Ömek cümlelerin ilk üçünde, verilen cümlelerde tam bir

uyum bulunmaktadtr. Birinci örnekteki 'W2 ^Lp ji cümlesi, bir

önceki '^'/-^—\\ — Ij iI I ı r_'J^—i cümlesiyle hemen hemen aynı

anlamdadır ve bu cümlenin anlammı pekiştirmek için söylenmiştir. İkinci cümle birincinin anlammı tekit ettiğinden

burada herhangi bir atıf j ' ı getirilmeksizin cümleler arasmda fasi

yapılmıştır. İkinci örnekteki L5J—fl' j—jhZ L«j cümlesinde

anlatılmak istenen mana, ^ j — i — j — » JL cümlesiyle

açıklanmaktadır. İkinci cümle, birinci cümleyi beyan etmek için sön^endiğinden cümleler arasında tam bir uyum vardır ve iki

cümle arasmda fasi yapılmıştır. Üçüncü örnekte -u-'--—J ^—

cümlesinden sonra gelen ijf-\^ İi* ,< ^ ^r^j şeklindeki

(88)

cümle, önceki cümlede anlatılan Ali'nin muhtaçlara yardım etmesinin bir bölümünü teşkil etmesi bakımmdan bedelu cuz' mine'1-kul olarak gelmiştir. Her iki cümle arasmda tam bir uyum olduğu için atıf terkedilmiş ve cümleler fasi edilmiştir. Bu şekilde tekit, b e p n ve bedel olarak gelen cümlelerle bir önceki cümle arasmda tam bir birliktelik olduğu içm aralannda fasi gereklidir ve bu gibi yerlerde, iki cümle arasmda kemâl-i ittisal (tam bir bağlantı) vardır, denilir.

Fasi yapılması gereken yerlerin ikincisi, cümlelerden birinin ihbârî/bildirme, diğerinin ise inşâî/dilek kiplerinde gelerek aralannda tam bir zıtlık bulunması ya da mana olarak tamamen birbirinden bağımsız anlamlar ifade etmesi dummudur. Cümlelerin kip olarak farklı oluşunım misali olarak

yukandaki dördüncü ömekte, ilk sırada gelen V cümlesi

bir nehiy cümlesidir ve kip olarak inşâî bir cümledir. Ondan sonra gelen ^JJZ>JA ^ilS^i jl cümlesi ise birincinin aksine ihbâri

kalıpta gehniştir. Görüldüğü gibi bu cümleler kip olarak zıtkk içerisinde olduklan için burada atıf terkedilmiş ve bu iki cümle fasledilmiştir. Beşinci ömekte llif'j cümlesi ile bir

(89)

sonraki <>-^—\ İ i ^ J c " ^ ^ şekkndeki cümle arasmda

mana olarak herhangi bir bağlantı yoktur. Bu sebeple cümleler arasmda atıf yapılmamış ve bu cümleler fasledümıştir. Bu örneklerdeki cümleler gibi pes peşe gelen iki cümleden buiskiin haber, diğerinkı de inşâ cümlesi şeklinde birbirinden farkk olması; ya da iki cümle arasmda herhangi bir ikşkmin bulunmaması dummunda cümleler fasledilir ve bu dummda iki cümle arasmda kemâki inkıta' (tam bk aynkk) vardır, denikr.

Fasi yapılması gereken yerlerden birisi de ikinci cümlenin, birkıci cümlenm manasmdan anlaşılan bir somya cevap teşkil etmesi durumudur. Yukarıdaki dördüncü ömekte

\sLş>- Ir^V^ cümlesmm akabinde işitenm zihninde, "Peki İbrahim (as) onlardan korkunca melekler ne yiptı.^" gibi bir som

oluşmakta ve bu cümlenm hemen ardmdan gelen e-i><J ^

ü İ»*>VİJ a î şekkndeki cümle bu sorunım cevabını teşkil

etmektedir. Bu sebeple söz konusu cümleler arasmda atıf yapılmamış ve bu cümleler fasledümiştir. Bu ömektekine benzer durumdaki fasi, faskı isti'nâfî olarak isimlendirikr ve bu gibi yerlerde iki cümle arasmda şibh-i kemâl-i ittisal (tam bir

(90)

bağlantıya benzerlik) vardır, denilir.

Fasi yapılması gereken yerlerin dördüncüsü ise, mana kaımaşasmı engellemek için vasim terk edilmesi ve fasi }apılması gereken yerdir. Şayet bir cümleden önce; iki ayn cümle gelir ve son gelen cümleyi, önceki iki cümleden birine atfederek vasi yapmak mümkün iken, atıf yapıldığmda mana bozulacak olursa, bu takdirde atıf terk edilir ve cümleler

fasledilir. Yukarıdaki yedinci ömekte 1—fi J^^ ^j^^ 'J^'i

Y-ij şeklinde biri ^_^ZiZ

'jx2J

diğeri de "V'J—' ^ ^ 1 şeklinde

muevvel mastar olarak iki ayn cümle vardır. Bu cümlelerden sonra gelen (U^' j'>UaJl ^ lil^l cümlesi normalde kendisinden

önce gelen ^—- j—Si-' cümlesine atfedilerek bu iki cümle

arasmda vasi yapılması mümkündür. Çünkü her iki cümle de

ihbârî cümledir. Ancak bu cümleler V l ^} j^j

^—f jyİA—İl —î \ — i i j î j şeklinde j harfiyle birbirlerine atıf

Referensi

Dokumen terkait

3.4 Peraturan Otoritas Jasa Keuangan Nomor 1/POJK.05/2015 tentang Penerapan Manajemen Risiko bagi Lembaga Jasa Keuangan Non-Bank dan surat edaran maupun lampiran

Total biomassa (yang tersimpan di bagian pohon di atas permukaan tanah, tumbuhan bawah, serasah, kayu mati, dan akar) pada masing-masing kelas biomassa digunakan sebagai input untuk

Studi di Amerika Serikat menjabarkan bahwa anak yang telah melakukan pembelajaran di luar ruangan/ outdoor learning menunjukkan hasil yang lebih baik secara signifikan

Pada proses water system, air umpan pada boiler yang di pompakan dengan BFWP (Boiler Feed Water Pump) dengan tekanan ± 14 MPa dan temperature air ± 150 o C masuk

Seorang ibu yang, karena takut akan ketahuan melahirkan anak, pada saat anak dilahirkan atau tidak lama kemudian, dengan sengaja merampas nyawa anaknya, diancam, karena membunuh

Raya Kudus - Pati Km.. Kebun

makan dan tempat penyediaan minum lainnya dan harus memenuhi ketentuan peraturan perundangan yang berlaku. Fasilitas Akomodasi Taman Rekreasi dapat dilengkapi de­ ngan hotel

bahwa untuk penyelenggaraan Ujian Nasional (UN), Ujian Akhir Madrasah Berstandar Nasional (UAMBN) dan Ujian Akhir Madrasah Tahun Pelajaran 2015/2016 dipandang perlu