• Tidak ada hasil yang ditemukan

Aytunç Altındal - Bilinmeyen Hitler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Aytunç Altındal - Bilinmeyen Hitler"

Copied!
301
0
0

Teks penuh

(1)
(2)

Bilinmeyen Hitler

© 2010, ALFA Basım Yayım D ağ ıtım San. v e T ic . Ltd. Şti.

Kitabın tüm yayın hakları Alfa Hasım Yayını Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne aittir. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında hiçbir yöntemle çoğal tılamaz.

Y a y ın cı ve G en el Y ayın Y ö n e tm e n i M . F aruk Bayrak G e n e l M ü d ü r Ved3t Bayrak

Y ayın Y ö n e tm e n i M ustafa K üpüşoğlu K apak T a sa rım ı F erah Perker G rafik U y g u la m a M iraç Şengül

IS B N 9 7 5 -6 0 5 -1 0 6 -6 9 2 -9 1. Basım: A ralık 2002 18. Basım: O cak 2014

Baskı ve C ilt M e lisa M a tb a a cılık

Ç iftehavuzlarY olu A car Sanayi Sitesi N o : 8 B ayram paşa-İstanbul Tel: 0(212) 674 97 23 Faks: 0(212) 674 97 29

Sertifika no: 12088

A lfa B a s ım Y ayım D a ğ ıt ım S a n . ve T ic . L td . Ş ti. T icareth an e Sokak N o : 15 34 4 1 0 C ağaloğlu-Istanbul Tel: 0(212) 511 53 03 (pbx) Faks: 0(212) 519 33 00 w w w .alfakitap.com - info@ alfakitap.com S ertifika no: 10905

(3)

BÍUNMEYEN HÍTLtfiR

A y tu n p A ltin d al

(4)

Mina için

“A lw a ys the beautiful answer who asks a more beautiful questions.”

(5)

İÇİ NDEKİ LER

Önsöz, 7

tıcü Baskı İçin Açıklamalar, 13 Birinci Bölüm

BÜYÜKANNENİN GÜNAHI

1.1. Döllersheim’daki Sır...21

1.2. Ağzı Sıkı Bir Kadın...31

1.3. Büyükbaba Kim?...52

1.4. Ad Değiştirme O yunu... 66

ikinci Bölüm BAY KURT 2.1. Kader Tanrısı Böyle Buyurdu...89

2.2. Taróttaki Ay Kartı... 103

2.3. Gökten Gelen Mektup...116

(6)

Ü çüncü Bölüm ESRARENGİZ BARON

3.1. Kutsal Vehm (FeM e)...161

3.2. Karanlık Bir Örgüt: T h u le ... 178

3.3. Hitler Gelmeden Ö n c e ...197

3.4. Bektaşi Baron: R u d o lf von SebottendorfF... 212 Sonsöz, 261

Ekler, 267 Kaynaklar, 297

(7)

ÖNSÖZ

A dolf Hitler, istatistiklere göre İsa M esih’ten sonra hakkında en çok yayın yapılmış kişidir. H itler’le ilgili elli binden fazla yayın vardır. Bu durum da “yeni” ve “bilinmeyen” ne kalmıştır diye sorulabilir? Oysa bu yayınlarla ilgili karşılaştırmalı bir döküm yapıldığında daha pek çok “yeni” ve “bilinmeyen” olayın, tarihin sis perdesinin ardında gün ışığına çıkartılmayı beklediği anlaşılır. B unun nedeni, birçok belgenin uzun yıllar kamuoyundan giz­ lenmiş olmasıdır. Bu belgelerden çoğu özellikle 1991’den sonra açıklanmaya başlandı ve tarihçiler yıllardır kesin “doğru” kabul ettikleri birçok bilgi ve yorum un artık geçersiz olduğu kanısı­ na vardılar. Ö rneğin önde gelen Nazilerden A dolf Eichmann, 1947-1951 yılları arasında Amerikan gizli servislerinin bilgisi dahilinde ABD’de yaşamış ve 1958’de Arjantin’e kaçırılmıştı. 1947’de Macar hükümeti, A BD’ye başvurarak Eichm ann’ın bu ülkede olduğunu ve iadesini istemişti. Amerikalı yetkililer Macar hüküm etine yanıt bile vermemişler ve Eichm ann’m kaçırıl­ masına göz yummuşlardı. 1961 yılına kadar Eichm ann’ın ölü olduğu sanılmıştı, ama o başka bir kimlikle Arjantin’de yaşamıştı. Eichmann, daha sonra İsrail gizli servisleri tarafindan yakalandı

(8)

A Y T U N Ç A L T IN D A L

ve idam edildi. Amerikalıların Eichm ann dosyasını gizledikleri ancak 2000 yılında açıklandı.

Bu kitapta anlatılan nedir?

Öncelikle şunu vurgulayayım: B u kitapta bazı “yeni” belgeler, bulgular ve bilgiler var. Fakat bu kitap “yeni” bir N azizm Tarihi değil. Kitapta H itler’in 1933’e, yani iktidara getirildiği yıla kadar olan hayatından kesider var. Ağırlıklı olarak da H itler’in “ailesi” ve bu ailenin geçmişi var. H itler nasıl bir ailenin çocuğuydu? Bu soru araştırıldı ve ortaya kelim enin tam anlamıyla “garip” bir aile yapısı çıktı. Kitabın bu ilk bölüm ünde o denli karışık olaylar var ki, okur bu ilk otuz sayfada pes etmezse kitabın sonunu rahatlıkla getirebilir kanısındayım.

İkinci olarak kitapta H itler’i siyaset sahnesine çıkartan gizli bir “O k ü lt Ö rg ü tü ” anlatılıyor. O kültizm (Gizli İlimler) N azilerin iktidara gelmesinde çok önem li bir rol oynamıştı, fakat yakın zamana kadar N azizm in bu yönü tarihçiler tarafından ya hiç bilinmemiş ya da görm ezden gelinmişti. Bu bölüm de H itler’in, Almanya’nın ve D ünya’nın başına “gökten” zembille inm ediği belgeleriyle açıklanıyor. Nazi dönem ine tanıklık etmiş bir Alman tarihçisinin sözleriyle belirtirsek “H ider Bir İş Kazası Değildi!”

Ü çüncüsü, bu gizli O k ü lt örgütünü kuran, yöneten ve H itler’e iktidar “Yolunu Açan” (Wegbereiter) bir kişinin hiç değinilmemiş, hep gizli tutulm uş bazı yönleri ilk kez bu kitapta belgeleriyle dünya kamuoyuna açıklanmaktadır. Bu belge ve bil­ gileri, Amerikalı, İsrailli, Alman vd ülkelerin araştırmacılarından önce Türkiyeli okurlar öğrenecekler. Bu bana ayrı bir m uduluk veriyor. Sözünü ettiğim bu gizli O kült örgütünün adı T hule Gesellschaft’tır ve onun kurucusu da tarihçilerin “Esrarengiz B aron” diye tanımladıkları Baron R u d o lf von SebottendorfFtur.

(9)

Bu kişi gerçekten de çok esrarengiz bir adamdı. Kitabı okuyunca hak vereceksiniz.

H itler’in gerisinde, perde arkasından onu yönlendiren Thule adlı gizli bir örgütün bulunduğuna dikkati ilk çeken akademisyen Dr. Reginald Phelps olmuştur. Phelps, 1963’te Journal o f M odem History dergisinde T hule’yi ve Sebottendorff’u anlatan uzun bir inceleme yayımlamıştı. Bir yıl sonra Alman tarihçi D ietrich B ronder de bu konuyu inceleyen bir kitap yayımladı. Bronder, çalışmasında T hule’nin çok tehlikeli, fakat tarihçilerin dikkatin­ den kaçmış gizli bir O kült merkezi olduğunu anlattı. Bu örgütün kurucusu Baron K udolf von SebottendorfFu ise eşi bulunm az bir “konspiratör” olarak tanımladı. Öyleyse nasıl olmuştu da bu tehlikeli ve esrarengiz kişi bunca yıl tarihçilerin dikkatinden kaç­ mayı başarmıştı? B unun yanıtı, söz konusu kişinin yaşamıyla ilgili bazı önemli bilgilerin bir ülkenin “D erin D evlet”inin arşivlerinde özenle gizlenmiş olmasıydı. Bu ülke de Türkiye’ydi!

B ronder’in kitabından sonra aynı konuyu işleyen başka ki­ taplar da yayımlandı. Bu kitaplardan beşi Amerikalı, dördü de Avrupalı tarihçiler tarafından kaleme alınmıştı. 1989’dan sonra özellikle Avrupalı ciddi televizyon kanalları N azizm ve O kült bağlantısını işleyen diziler ve belgeseller hazırladılar. Ö rneğin Avusturya Devlet Televizyonu tarafından hazırlanan dizide T hule oldukça ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştı. D aha sonra Kanadalı ve Amerikalı özel belgesel yapımcıları da bu konuyu işleyen diziler hazırladılar. G ördükleri büyük ilgi üzerine haftalık video kasetleri ve dergiler çıkarmaya başladılar. G ünüm üzde internette T hule ve SebottendorfF’la ilgili m üthiş bir “K om plo Teorileri” (!) yayımlama yarışı sürüyor.

Sebottendorff, gerçekten de bir “konspiratör” ve “okült us­ tası” mıydı? Bu sorunun yanıtı evettir. Sebottendorff ve T hule olmasaydı, ne NSDAP (Nazi Partisi) ne Hitler, ne Holokost,

(10)

10 A Y T U N Ç A L T IN D A L

ne de milyonlarca ölü olurdu. SebottendorfF ve Thule, A dolf H itler’i arkasından iterek tarih sahnesine çıkartan göze görün­ meyen güçlerdi. Ö yle ki, H itler’i işbaşına getiren kadrodaki ilk on kişinin tamamı bu gizli örgütün üyeleriydiler. Bunların arasında D ietrich E ckart’ı, Alfred R osenberg’i, R u d o lf Hess’i, içişleri Bakanı W ilhelm Frick’i ve H itler’in avukatı Hans Frank’ı (Polonya Kasabı) saymak yeterli olur sanırım.

Alm an akadem isyen Klaus K reiser’in yazdığına göre, Sebottendorff, H itler’in hem yol göstericisi hem de rakibi ol­ muştu. Başka bir Alman tarihçiye, George L. M osse’ye göre de T hule Ö rgütü D AP’ı (Alman İşçi Partisi) kurarak Nazilere ik­ tidar yolunu açmıştı. Bu parti kısa bir süre sonra H itler’i Genel Başkanlığa getirdi ve adını NSDAP (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) olarak değiştirdi. T h u le’nin 1200 kadar aristokrat ve zengin üyesi bu partiyi perde arkasından destekledi ve bu üyeler A dolf H itler’i iktidara taşımadan önce T h u le’nin “Dünya G örüşü”ne uygun olarak eğittiler.

Bilinmeyen Hitler de tarihin en şaşırtıcı liderlerinden biri olan A dolf H itler’in alışılmadık bir portresini okuyacaksınız. Ailesiyle ve yetiştiği ortamla ilgili dünyada az bilinen, Türkiye’de ise bilin­ diğini sanmadığım bazı ‘garip’ özelliklerini bulacaksınız.

Daha önemlisi çeşitli sahte kim liklerin ardına saklanarak kendisini tarihten ve akademisyenlerden on yıllarca gizlemeyi başarmış bir “casus”un yaşamını ve Türkiye’deki faaliyetlerini öğreneceksiniz. Bu kişi H itler’in “yol gstericisi” ve “rakibi” olan Baron R u d o lf von Sebottendorff’tur.

Baron R u d o lf von Sebottendorff, Türk vatandaşıydı! Sebottendorff’la ilgili bazı resmi belgeler işte ilk kez bu ki­ tapta dünya kamuoyuna açıklandı.

(11)

Bilinmeyen Hitler alışılmadık bir kitaptır. Kendi alanında bir “ ı/fe”tir. A dolf H itler’e ve N azizm e yerleşik bakış açısında bir değişiklik yapıp yapamayacağını ileride göreceğiz.

Bu kitabı niçin yazdım?

Bu kitapta yer alan olaylardan bir bölüm ü 1992-1994 yılları arasında Milliyet, Cumhuriyet ve Sabah gazetelerinde dizi yazılar olarak yayımlandı. Bu dizilerin yayımlanmasından sonra, başta Yahudi Cemaati olm ak üzere yurtiçinden ve yurtdışından belirli kişiler benim le temas kurdular. B unların arasından bana özel bilgileri verm ek nezaketini gösterenler de çıktı, bu konuyu yazmamamı isteyenler de oldu. Destekleyenlere de, engellemeye kalkışanlara da teşekkür ediyorum. Yurdunu seven bir yazar ola­ rak görevim bu kitabı yazmaktı; gerisi beni ilgilendirmiyor.

Kitapta “kültürel karamsarlık” diye tanımlanan bir çıkış nok­ tası var. A dolf Hitler, Almanya’da “kültürel karamsarlığın” ege­ m en olduğu bir dönem in ve ortam ın ürünüdür. A dolf H ider’in günümüzde etkisini hâlâ sürdürüyor olması onun “esrarengiz” karizmasından değil, benzer bir “kültürel karamsarlık” ortamının sürgit olmasındandır. Yeni H ider’ler istemiyorsak, önce onları yetiştirenleri ve bazı yeraltı “O kült” örgüderinin toplumlara aşıla­ maya çalıştıkları “kültürel karamsarlık” ortamlarını ve araçlarını iyi analiz etmeliyiz diyorum.

Bilinmeyen H itler’i İngilizce yazdım. D okuz yıllık bir araş­ tırm anın sonucudur. T ürkiye’deki dostlarım , kitabın önce Türkiye’de yayımlanmasını istediler. Bu nedenle kitabı Türkçeye çevirdim.

Bu kitaba emeği geçen pek çok insan var. Başta araştırmala­ rıma yardımcı olan çeşidi ülkelerdeki dostlarımı anm ak istiyo­ rum . N ew Y ork’ta, B erlin’de, M exico C ity’de, K ahire’de, B e rn ’de, L ondra’da, M alta’da ve Paris’te bana yardımcı olan dostlarıma

(12)

12 A Y T U N Ç A L T I N D A L

çok teşekkür ediyorum . II. D ünya Savaşı sırasında A lmanya’da görev yapmış ve N azizm konusunda uzm an b ir yazar olan B ruce Lee kitabın m etnini okudu ve bana yol gösterdi, kendisine te­ şekkür ediyorum . Zarela M artinez, M eksika’da ve N e w Y o rk ’ta bana çok yardımcı oldu, o n u n adını da özel olarak anm ak istiyo­ rum . Yeşim B erkün, kitabın İngilizce bilgisayar yazılım ını yaptı. Kendisine çok teşekkür ediyorum .

B u uzun ve gerçekten de zahm etli araştırmayı tam am la­ maya b en i teşvik eden dostlarıma, değerli kü ltü r adam ı Yener Y ılm az’ın şahsında çok teşekkür ediyorum . C engiz A rtam ’ın ise özel b ir yeri var: Biliyorum , bu kitabın gerçekleşm esini en fazla isteyenlerden b iri de oydu. O n ların ve diğer dostlarım ın gayret verici destekleri olmasaydı bu kitabı tamamlayamazdım. Aynı şekilde bazı önem li kaynaklardan yararlanm amı sağlayan değerli bakan ve m illetvekillerim ize ve T ürk Silahlı K uvvetleri’n in de­ ğerli personeline çok teşekkür ederim . Bana gösterdikleri anla­ yışı h er zam an takdirle anacağım.

H e r kitap yazarı için b ir heyecan ve esin kaynağıdır. Bana esin kaynağı oldukları için Z ey n o ’ya, E m in e’ye ve A hm et M ustafa’ya “ İyi ki varsınız” diyorum . G ünseli T arhan’ın ise bu kitabın yazıl­ masına kendine özgü “ realizm” anlayışıyla som ut b ir katkısı oldu. O n a da “ uyarıları” için çok teşekkür ediyorum .

Aytunç A ltın dal

(13)

ON ÜÇÜNCÜ BASKI İÇİN A Ç IK LA M A LA R

Bilinmeyen H itler’in dok u zu n cu baskısı için b ir önsöz yaz­ m am istendi. K itabın b u denli yaygın okunacağım düşünm e­ m iştim . Kısa sürede o n ü çü n cü baskı yapmasına doğrusu hem şaşırdım h em sevindim . Bilinmeyen H itler okunm ası güç, hatta “ O k ü ltizm ”le (Gizli İlimler) ilgili akadem ik içeriği nedeniyle de alışılmadık tarzda zo r b ir kitaptı. Nasıl olduysa oldu, bilm iyorum , okurlar ilgi gösterdiler ve kitap bir süre için yayınevlerinin çok önem sedikleri ‘E n Ç o k Satanlar’ listesinde yerini aldı...

K itabın yayımlandığı E kim 2000’den b u güne kadar (Mayıs 2012) geçen dönem de kitapla ilgili bazı gelişm eler oldu, bunları aktarm ak istiyorum . SayınY ılm az K arakoyunlu, Sabah gazetesin­ de yazdığı b ir yazıda (Kasım 2000) kitabın indeksinin olmayışını eleştirdi. H aklıydı. A ncak kitapta yaklaşık 480 kişinin adı geçiyor. Bunlara karışmış oldukları olayları da eklerseniz 700 girişlik bir indeks hazırlam ak gerekiyordu k i b u da teknik olanaklar açı­ sından ne yazık k i yapılamamıştı. B u konuda okurlardan özür dilem ekten başka yapabileceğim b ir şey yok.

Bilinmeyen H itler’le ilgili ilginç b ir y o ru m b ir İsviçre gazete­ sinde yer aldı. H itler’le ilgili T ürkçe basılmış b ir kitap hakkında

(14)

14 AY T U IM Ç A L T IN D A L

yabancı dilde bir yorum ilk kez yapılıyordu. İsviçre’nin haftalık Yahudi dergisi J Wde araştırmacı Vivian Berg imzasıyla yayımla­ nan yazıda (Aralık 2000) kitapta yer alan iddiaların ve belgelerin çok dikkat çekici olduğu uzun uzadıya anlatılmıştı.

Bilinmeyen H itler’m yayımlandığı Ekim 2000’den sonra H itler’in anavatanı Avusturya’da “H itler ve O kültizm ” bağlantısı­ nı inceleyen iki akademik eser yayımlandı. Bunlardan biri Eduard G ugenberger’in Hitlers Visionaire/Die O kkulten Wegbereiter des Dritten Reichs (3. R e ic h ’ın O kültist Ö ncüleri/Y ol Göstericileri) idi. Kitap Viyana’da Mayıs 2001’de U eberreatur Yayınevi’nce çıkarıldı. Bu kitapta Bilinmeyen Hitler de yer almayan bir iddia vardı. Yazara göre Baron R u d o lf von Sebottendorff’un casus olarak kullandığı kod adı ‘H ahawahi’ ve/veya ‘Hakawaki’ idi (s. 91). Ben araştırmalarım sırasında böyle bir kod adına rast­ lamamıştım. Türkiye’deki Alman Gizli İstihbarat örgütlerinden hangisi Baron’u bu adla tanıyormuş ben bulamadım. Olsa olsa bir ‘Takma A d/Lakap’ olabilir bu. Aynı kitabın 88. sayfasında ise Baron Sebottendorff’un iki yıl süreyle Türkiye’de Meksika D evleti’nin Fahri Konsoloslu’ğunu yaptığı belirtiliyor, ki bu bilgi yanlıştır. Bilinmeyen H itler’in Ekler bölüm ünde yer alan ve bana Meksika Dışişleri Başkanlığı tarafından verilmiş olan resmi yazı­ da bu Fahri Konsolosluk görevinin G ugenberger’in iddia ettiği gibi iki yıl değil sadece birkaç ay sürdüğü açıkça gösterilmiştir. Ayrıntıları kitapta bulabilirsiniz.

Yine Avusturya’da yayımlanmış olan ikinci kitap ise daha önce eksiklerle çıkmış olan bir kitabın gözden geçirilmiş ve ge­ nişletilmiş yeni baskısıydı. B u da W ilfried D aim ’in Der M ann der Hitler Ideen gab /Jorg L a n z von Liebenfeis't\r (H ider’in Fikirlerini Aldığı Adam/JLL). Kitap Kasım 2001’deV M A Verlag tarafından yayımlandı. Bu kitapta JLL’nin yazı yazmasının ve konferans

(15)

verm esinin 1938’de H itler tarafından yasaklandığı belirtiliyor. D oğrudur, H itler O kült âlem inde ünlenm iş kişilerden, bu m e- yanda JLL’den de birçok fikir çalmıştı. H itler iktidara gelince kendi karanlık geçmişiyle ilgili bilgilere sahip olan herkesi öldürtm üştü. Kendisinden ‘Plagiarism’ yaptığı JLL’i ise sadece susturmuş. JLL şanslıymış doğrusu!

Bu kitaptaki yeni ve şaşırtıcı bilgi ise şudur: Yazarın be­ lirttiğine göre H itler’in kendisinden en çok esinlendiği(!) Liebenfels’le tanışmak isteyen bir genç lider-adayı daha olmuş. Bu da, Avrupa’daki Bolşeviklerin başı V. I. Lenin’miş! D aim ’in yazdığına göre Lenin, JLL’in ve diğer O kültistlerin kitaplarını okumuş ve o yıllarda ‘Teozoologie’ diye bir O kült dalıyla adını ünlendirm iş olan JLL’yle tanışmak istemiş. L enin’in Ezoterik ve O kültik ilimlere ilgi duymuş bir lider olduğunu daha önceden biliyordum ve bunu 1979’da bir kitabım da yazmıştım (Haşhaş ve Emperyalizm). Ancak L enin’i H itler’in gözde yazarı Liebenfels’le

U i

tanıştıran kişinin kimliği beni şaşırttı. Yazara göre bu kişi ünlü H elena Petrowna Blavatsky’miş! Buna inanm ak biraz zor geldi ve garipsedim. 1831 doğum lu Blawatska (Rusçası böyle) 1891’de A B D ’de öldüğüne göre L enin’le JLL’i ne zaman nerede tanıştır­ mış olabilir pek ihtim al verem edim . Yazar da tanışmanın yerini ve tarihini verm emiş...Yeri gelmişken Blavatsky hayranlan için kısa bir no tu yazayım. Genç Blavatsky, 1850’de bir R us dans ve Sirk grubuyla İstanbul’a gelmiş ve burada uzunca bir süre ya­ şamıştı. İslam Ezoterizm i ve O kültizm i konularında İstanbul’da bilgiler edinmişti. İstanbul’dan H indistan’a ve T ib et’e gitmiş ve orada on yıl kaybolmuştu.

★ ★ ★ ★ ★ B İL İN M E Y E N H IT L E R

(16)

16 AYT UIM Ç A L T IN D A L

Bilinmeyen H itler’lc ilgili aynı adı taşıyan (The Unknown Hitler) bir kitap daha var. B u kitabın yazarı Polonya asıllı b ir gazeteci olan W u lf Schwarzwaller. Ancak on u n kitabının ilk, yani özgün Alm anca baskısı Hitlers Geld (H itler’in Serveti) adıyla yayımlan­ mıştı ve kitabın ana konusu H itler’in edindiği büyük servetin kaynaklarının araştırılmasıydı. K itap 1989’da yayımlanmıştı .Yazar yeri geldikçe T hule O rg ü tü ’ne ve B aron S ebottendorff’a gö n ­ derm eler yapmıştı. B u kitapta da b en im kitabım da yer almayan ilginç b ir bilgi var, onu da aktarm adan geçmeyeyim. İngiliz soy­ lusu Lord R edensdale’in altı kızından biri olan U n ity Valkyrie M itford, A dolf H itler’e âşık olm uştu. H itler genç kızın bu ilgisini karşılıksız bırakmış, kız da tabancayla kendisini vurarak intihar etmişti! İşte bu genç kızın ablası D iana ünlü İngiliz faşisti Oswald M osley’le evliydi. G enç U n ity M itford, ablasıyla Faşist eniştesini B erlin’e davet etmiş ve onları H id e r’le tanıştırmış! D aha ilginci, bu tanışm anın yapıldığı günlerdeyse U n ity ’n in diğer ablası Jessica da C hurchill’in birinci dereceden kuzeni E d m o n d R o m illy ’le nişanlanmış! B u bilgiyi de araştırmacılar için ekliyorum .

Sıra geldi en ilginç gelişmeye.

Bilinmeyen H itler’dc H itler’in babası A lois’un kuvvetle m u h ­ tem elen A lm an veya Avusturya asıllı değil ‘Ç e k ’ asıllı olduğu­ n u n altını çizmiştim. B u görüşüm ü doğrulayan b ir belge/bilgi geçtiğim iz yıllarda A m erikalı araştırmacıların ilgisine sunulmuş. A m erika’daki b ir dostum , C IA arşivindeki H itler’le ilgili b ir gizli dosyanın ‘Classified’ (Yayın yasağı konulm uş gizli bilgi) olm ak­ tan çıkartıldığını bildirdi. 3 Aralık 1942 tarihli bu gizli raporun üzerindeki 60 yıllık yayın yasağı kaldırılmış. D osyanın m ikrofilm katalog giriş sayısı O S S /C IA 069-5930 olarak bildirilm iş ve ya­ sağı kaldırm a tarihi de anlaşılan iki yıl sonra yürürlüğe girm esi

(17)

kaydıyla Mayıs, 2000 olarak düzenlenm iş. B u belgede H itler’in babasının Ç ek asıllı olduğu belirtilmiş!

Bilinm eyen H itler’d e ırkçılığın ve N azizm in tem elindeki O k ü lt geleneğini ve bununla birlikte gelişen gizli b ir ö rgütün dünyanın başına ne gibi dertler açtığını anlattım . B u tip gizli örgütler ilginçtir ki günüm üzde geçen yüzyıldan daha etkili dürüm dalar. Ö rn eğ in P2 M ason Locası ve A M O R C (Mystical O rd er o f R o sy Cross) gibi O k ü lt örgütleri ‘Synarchic’ (Devlet Egem enliğine O rta k Baskı G rubu) yapılarıyla devletlerin iktisa­ di, siyasal, toplum sal, tarihsel ve kültürel gelişim lerine m üdahale edebilm ek ve onları kendi istekleri doğrultusunda yönlendirebil­ m ek arzusundadırlar. K itapta som ut b ir olguyu belgelendirerek b u tehlikeye değindim . U m a rım bir yararı olm uştur.

K itabın E kler bölü m ü n d e yer alan ilk fotoğrafta görülen üç kişiden ortadaki şahsın tanınm adığını yazmıştım. Oysa bu kişiyi tanıyorduk, ama belirli b ir nedenle adım yazm am ıştım , şimdi yazıyorum . Söz konusu kişi E nver Paşa’n m kardeşi N u ri Killigil Paşa’dır. B enzer şekilde E kler b ö lü m ü n ü n 3. sayfasında yer alan B aron S ebottendorff’u n b üstünün yapılış tarihi de yazılmamıştı, b u n u n da 1926 olduğunu öğrendim , ekliyorum .

★ ★ ★ ★ ★

Bilinmeyen H itler’m yeni baskılarını gerçekleştiren Y eni Alfa Y ayınlan’m n yöneticilerine ve çalışanlarına teşekkür ediyorum . Başka b ir kitabın önsözünde buluşm ak dileğiyle...

A ytu n ç A ltındal İstanbul

(18)
(19)

Birinci Bölüm

BÜ YÜ KAN NENİN

GÜNAHI

(20)

1.1. D O LLER SH EIM ’ DAKI SIR

B u in s a n la r b e n i m g e rç e k k im liğ im i h iç b ir z a m a n ö ğ r e n m e m e li- d irle r. B e n i m n e r e d e n g e ld iğ im i v e a ile g e ç m iş im i h iç b ir z a m a n b ilm e m e lid ir .

A d o lf H id e r, 1 9 3 0 1

5 Kasım 1937’de A lm anya’n ın F ührer’i A d o lf H id e r gizli b ir savaş konseyi topladı. B u ‘en üst düzeyde gizli’ toplantıya Dışişleri Bakam B aron K onstantin von N eu rath , Savaş B akanı G eneral W ern er von B lom berg, G enelkurm ay Başkanı ve Kara K uvvetleri K om utanı Freiherr W ern er vo n Fritsh, D eniz K uvvetleri K om utanı A miral E rich R a e d e r ye Hava K uvvetleri K om utam H e rm a n n G ö rin g katıldılar. H itler, A lm anya’n ın ve A vrupa’n ın geleceğiyle ilgili gerçek düşüncelerini işte ilk kez bu gizli toplantı sırasında açıkça dile getirdi. Savaş konseyinin toplantısı H itler’in şu kısa konuşmasıyla başladı:

1 R o b e r t G. L. W aite, The Psychopathic G o d -A d o lf Hitler, S ig n et, 1977, s. 156.

(21)

22 A Y T U N Ç A L T IN D A L

“Bu sözlerim benim sizlere vasiyetimdir. Eğer hedefime ula­ şamadan ölürsem gerekeni yapın...”

Bu dokunaklı açış konuşmasından sonra H itler bir süre sus­ kun kaldı; sonra ondan beklenm eyecek kadar alçak, fakat kesin kararlılık gösteren bir sesle sözlerini sürdürdü:

“B ütün iktisadi ve toplumsal zorluklar, ırksal tehditler ve teh­ likeler toprak yetersizliğinin üstesinden gelinmek suretiyle çö­ zümlenebilir. Almanya’nın geleceği işte buna bağlıdır... Bu toprak eksikliğini giderm enin yolu Avusturya’nın ve Çekoslovakya’nın Almanya tarafından en kısa zamanda ilhak edilmesinden geç­ mektedir. Almanya’nın toprak eksikliği sorununu çözümlemesi için güç kullanılması tek çıkar yoldur.”2

H itler yine sustu. Gözlerini, sessizce kendisini dinleyen gene­ rallerin yüzlerinde gezdirdi. H itler kendisiyle kolay çalışılabile­ cek bir insan değildi. H er an için duygularını önceden tahm in edilemeyecek bir öfke ve/veya coşkuyla açığa vurabilir ve istek­ lerinin bir an önce yerine getirilmesi için çevresindekilere baskı uygulayabilirdi.3

H itler’in açıklamaları toplantıdaki generallerin üzerinde so­ ğuk duş etkisi yapmıştı. Bu sözler bir ‘vasiyet’ olmaktan çok bir ültim atom u çağrıştırıyordu. Generaller şaşkınlıktan dillerini yut­ muş gibi oturuyorlardı. Acaba Führer durup dururken Almanca konuşan ve onun gibi Katolik inanca sahip komşu Avusturya’yı ve hiçbir askeri tehdit değeri olmayan Çekoslovakya’yı niçin işgal etm ek istiyordu? Ü stelik Avusturya onun anavatanıydı.

2 Jo ac h im C . Fest, Hitler, Translated from th e G e rm a n by R ic h a rd and C lara W in sto n , V intage B ooks, 1975, ss. 539-540.

3 A lan B u llo ck , Hitter - A Study in Tyranny, S m ith m ark , 1995, s. 386.

(22)

1. Dünya Savaşı biteli henüz yirm i yıl bile olmamıştı. Almanya’da düzenli ordu dağılmış, silah bulundurm a sınırlan­ dırılmış ve Almanya Versay Antlaşması’yla yüklü ve haksız bir savaş tazminatı ödem ek zorunda bırakılmıştı. H itler bu işgalleri yapabilmek için sokaklarda aylak dolaşan on binlerce başıbozuk askerden ve eski subaylardan oluşturulmuş ‘Siyah Ü niform alı’ SS Birlikleri’ne m i güveniyordu?4 D ünyanın devleri Almanya’nın bu yeni işgalciliğine yine ağır bir ceza keserlerse o zaman yeryü­ zünde Almanya diye bir ülke kalmazdı. Belli ki H itler bu tehli­ keyi hiç umursamıyordu. Fakat düzenli ordu disiplini içinde ve aileden asker yetişmiş bu generaller için böylesi serüvenci fikirler Almanya’yı içinde bulunduğu koşullar dikkate alınırsa yıkıma sürükleyebilirdi. Generallerin sessiz kalışları işte bu tedirginliğe dayanıyordu.

Tarihçi Sir Alan Bullock şöyle yazmıştı: “H itler kendisi de AvusturyalI olduğu için Almanlık ruhuna sahip bu iki ulu­ su birleştirm ek arzusundaydı. Eğer 1934’te İtalya’nın Faşist D iktatörü Mussolini karşı çıkmasaydı belki de ilhak o zaman gerçekleşecekti. N e var ki o dönem de M ussolini zayıf ve ko­ runm asız Avusturya’nın üstünde hak iddia etti. 1935’te H itler Avusturya’da Nazi birlikleri oluşturmaya başladı ve Almanya’yı yeniden silahlandırabilmek için zaman kazanmaya başladı. İki yıl içinde Bavyera’dan gönderilen Naziler, Avusturya’da gizli bir­

4 SS birlik leri N azi A lm anya’sında ç o k özel b ir yere sahipti. B u n lar te ­ m ellerin i H .S. C h am b erlain ’in attığı Pagan d in in e bağlıydılar. Şöyle ki, SS’lere göre İsa M esih, C h am b erlain ’in dediği g ibi,Y ahudi değil, Galli b ir A ry an ’dı! SS’ler için bkz.: T h e S S /A lib i o f a N a tio n 1 9 22-1945. G erald R eitlin g e r, V iking, 1968. A yrıca SS’le rin ‘psikolojisi’ iç in bkz.: E rv in Staub, The Roots o fE vil, C am b rid g e U n i. Pres., 1989, öz ss. 1 28- 150. A yrıca bkz.: Louis L. Snyder, H itler’s Elite, Berkeley, 1990.

B İL İN M E Y E N H IT L E R

(23)

24 A Y T U N Ç A L T IN D A L

likler kurdular. Bu arada H ider Alman basınında Avusturya’daki Nazi faaliyetleriyle ilgili yazı, haber ve fotoğraf yayımlanmasını yasakladı. AvusturyalI Nazilere kendisinden gelecek emre kadar kim liklerini gizlemelerini emretti.”5

Bu gizli toplantıdan yaklaşık üç ay sonra, 4 Şubat 1938’de H itler o ünlü beklenm edik kararlarından birini yürürlüğe sok­ tu ve aynı gün Genelkurm ay Başkanı’yla ona bağlı 14 generali topluca görevlerinden uzaklaştırdı. Görevden alınan generaller H itler’in AvusturyalI N azileri kullanarak seçimle işbaşına gelmiş hüküm eti darbe yoluyla devirmesine karşı çıkmışlardı. Bu dar­ beyi A vrupa’ya hükm eden İngiltere’nin, Fransa’nın ve R usya’nın olum lu karşılamayacaklarını düşünüyorlardı.

Aynı 4 Şubat günü, H itler planlarını sadakatle uygulayacak on beş yeni kom utanı boşalan koltuklara oturtm uştu bile. Aradan bir ay kadar geçmişti ki, 11 M art C um a sabahı saat 05:30’da Avusturya D evleti’nin Şansölyesi Dr. K urt Schuschnigg yatağının başucunda çalan telefonla uyandı. Telefonda Avusturya Polis ve Güvenlik O rg ü tü ’nün başı Dr. Skubl vardı.

“Almanlar Salzburg’daki güm rük kapısını tek taraflı olarak kapattılar. İki ülke arasındaki tren seferleri durduruldu. Alman Birlikleri sınırlarımızda yığınak yapıyorlar.”6

Ertesi gün 12 M art 1938’de Alman Birlikleri ellerindeki Pagan inançlarının simgesi ‘toprağa ve kana tapınmayı’ sem bo­ lize eden Gamalı Haçlı bayraklarıyla7 Avusturya sınırını geçerek

5 A lan B ullock, Hitler and Stalin / Parallel Lives, Fo n tan a Press, 1993, s. 568.

6 W illiam L. Shirer, 77ie Rise and Fall o f the Third Reich, S im on and Schus­ ter, 1960, s. 337.

7 T h e W ar, E d. Q u in c y H o w e. D o ro th y T h o m p so n ’u n makalesi: The

(24)

ülkeyi işgale başladılar. İlginçtir ki Hitler, atalarının ve kendisinin eski vatanının işgaline, yeni vatanının ordularıyla ilkin kendi doğum yeri olan sınır kasabası B raunau am In n ’den geçerek başlamaları kom utunu vermişti.

13 M art günü Avusturya’nın işgali tamamlanmıştı ve hızla

kim liklerim açıklayan Avusturyalı N aziler Führerlerini çılgınca alkışlayarak buyur etmişlerdi. H itler Avusturya’da im parator gibi karşılandı ve L eonding’deki aile kabristanına giderek annesinin ve babasının mezarlarına çelenkler koydu.88 R om an-K atolik takvimine göre 13 M art Bitniyalı Kutsal Şehitler günüydü ve tüm kiliselerde yas vardı. Bu şehitler kiliselerini ve Hıristiyanlığı korum ak istedikleri için Pagan askerlerce öldürülmüşlerdi.

Avusturya’nın Şansölyesi Dr. Schuschnigg Avrupa siyaset sah­ nesinde beyefendi devlet adamı olarak tanınmıştı. Sofuluğa vara­ cak kadar dindar bir K atolik’ti. Polis Şefi’nden gelen telefondan sonra doğruca kiliseye gitmiş ve daima dua ettiği ‘O u r Lady o f Perpetual Succor’ adlı Azize’nin heykeli önünde diz çökm üştü.9 Güzel Azize Şansölye’ye büyük bir m erham etle bakmış, fakat ikisi N azi dördü asker altı Alman tarafından m akam ından yaka paça indirilerek daha sonra çok ünlenecek olan D achau toplama kampına atılmasını engelleyememişti.

H itler’in Avusturya’yı ilhakından üç hafta kadar önce 1920’lerden beri Almanya’da görev yapan A merikalı kadın ga­ zeteci D orothy T hom pson, 18 Şubat 1938’de ilginç bir makale yazmıştı:

“Almanya niçin Avusturya’yı işgal etm ek istiyor? D oğal kaynakları için deseniz Avusturya’nın hiçbir hamm addesi yok. Yoksul ve çok ciddi sorunları olan bir ülke Avusturya. Bu 8 Shirer, a.g.e. s. 347.

(25)

26 A Y T U N Ç A L T IN D A L

haliyle Almanya’nın sırtına yük olur ve gelişmesini engeller. N edir ki eğer daha sonra Çekoslovakya işgal edilecekse önemli bir sıçrama noktasıdır. O durum da Çekoslovakya sarılmış ola­ caktır. Birkaç adım ötedeki Macaristan’ın zengin tarım alan­ ları ve R om anya’nın petrol yatakları artık Alman ordularına direnemeyeceklerdir.” 10

D orothy T hom pson’ın öngörüsü doğruydu. H id er’in esas hedefi de Macaristan ve R om anya’ydı. Ancak H itler hiçbir za­ man tek taşla tek kuş vurmamıştı. N itekim , Avusturya’yla ilgili olarak da şeytanca bir gizli planı vardı ve bunu hiç kimse tahm in edememişti.

Ertesi yıl aynı günde, 13 M art 1939’da yine Bitniyalı Kutsal Şehitler gününde A dolf H itler’in Pagan orduları ellerindeki ga­ malı haçlı bayraklarıyla Yıldırım Savaşı (Blitzkrieg) taktiğini uy­ gulayarak bu kez Çekoslovakya’yı işgal ettiler. 15 M art’ta Çekler yenilgiyi kabul ettiler.

H itler çok neşeli b ir günündeydi. Sekreterlerini yanma ça­ ğırdı: “H adi bakalım kızlar. Bana birer öpücük verin. Bu benim hayatımdaki en güzel gündür. B ugünden sonra tarihe en büyük Alman olarak geçeceğim.” 11

Sekreterleri H itler’i öpücüklere boğdular. G ariptir ki H itler kendisine dokunulmasından, hele öpülm ekten ve kucaklan­ maktan hiç hoşlanmazdı. Kendisiyle görüşmeye gelen devlet başkanlarıyla bile zorla el sıkışır, sonra en az üç m etre mesafede durarak konuşurdu. H itler’in bu garip davranışı onun kokulara karşı aşırı bir duyarlılığı olduğu varsayımına bağlanmıştı. Ama o gün anlaşılan kendi ‘vasiyetini’ kendisi yerine getirdiği için çok m utlu olmuştu.

10 T h o m p so n , a.g.e. s. 5. 11 Fest, a.g.e. s. 539.

(26)

Bu iki işgal H itler’in adım b ü tü n dünyada duyurdu. Gözükara bir Nazi, Almanya’nın yeni tanrısını o günlerde şu sözlerle ta­ nımlamıştı: “H itler bizim gözüm üzde sadece 12 inançsız havarisi olan o bildik Tanrı’dan (İsa) çok daha yüce bir tanrıydı.” 12

G erçekten de H itler’in şöhreti dünyada yayılmıştı. Fotoğrafları dünya basınında artık birinci sayfalarda yer alıyordu. Oysa H itler’in geçmişte fotoğraf çektirm ek konusunda da çok yadır­ ganan bir davranışı olmuştu. 1920-1930 yılları arasında H id er hiçbir gazeteciye fotoğraf çektirm em iş ve görüntüsünün basında yer almasına izin vermemişti. Almanya’da herkes onu konuşuyor­ du, yazılarını okuyordu, nutuklarını dinliyordu, ama gazetelerin fotoğraflarını basması yasaktı. A merikalı ünlü gazeteci W illiam Shirer’ın ve yazar Ernest H em ingw ay’in dediklerine göre o yıl­ larda H itler’in bir fotoğrafını elde edebilmek için neredeyse bir servet ödem ek gerekiyordu. Avrupa’da adından en çok söz edi­ len siyasetçinin tek karelik fotoğrafinm çekilmesine bile N aziler F ührer’in emriyle engel olabilmişlerdi.

Avusturya’nın işgalinden iki ay sonra, Mayıs 1938’de dünya bu işgali, iki Alman ülkesinin doğal birleşmesi şeklinde yorum ­ lamış ve unutm uştu. Mayıs ayının ortalarında Avusturya’daki 17. Askeri Bölge K om utanı General K nittersched doğrudan doğru­ ya H itler’den gelen gizli bir em ir aldı. Buna göre D öllersheim adlı kırsal ve orm anlık köy alanının askeri manevralar için talim alanı olarak açılması isteniyordu.13

12 Fest, a.g.e. s. 522. H itle r 1 Eylül 1939’da da P o lo n y a’ya saldırdı. 2. D ü n y a Savaşı böylece başladı. B u k o n u ayrıntılı olarak tü m ta rih k itaplarında y er almıştır. İlg in ç b ir y o ru m için, bkz.: Ivan M aisky, Memoirs o f a So­

viet Ambassador, H u tc h in so n , 1967, 2. cilt. M aisky, M en şe v ik ’ti, fakat

Stalin d ö n e m in d e İn g iltere B üyükelçisi olm ayı k abul etm işti. M aisky A v ru p a’da sayılan b ir tarihçiydi.

(27)

28 A Y T U N Ç A L T IN D A L

İki ay sonra, Temmuz 1938’de bu kez de Avusturya Tapu Kadastro M üdürü benzer şekilde doğrudan Hitler’den gelen bir em ir aldı. M üdürden en kısa sürede Döllersheim’ın ve çevresinin tüm kayıdarını toplaması isteniyordu. Emre göre Döllersheim tank talim alanı olarak seçilmişti. 1939 yılının başında bir sabah kim ­ senin bilmediği, adı duyulmamış yoksul Döllersheim Köyü’nün sakinleri yataklarından kaldırıldılar. Köylüler önce köyün meyda­ nında toplandılar, sonra da yanlarında taşıyabilecekleri eşyaları alıp az ötedeki Çekoslovakya’ya göç etmeleri istendi. Öğleden sonra köye giren Alman tankları köyün okulundan başlayarak kilisesi­ ne ve mezarlığına kadar ne kadar yapı varsa tamamını yerle bir ettiler. Mezar taşları bile parçalanmaktan kurtulamamıştı. Yoksul Döllersheim H itler’in emriyle haritadan silinmişti.14

Nazi Almanya’sı tarafından yeryüzünden silinen ilk yerle­ şim alanı işte sadece çoğunlukla Ç ek ve Moravya asıllı yok­ sul AvusturyalI köylülerin yaşadıkları bu küçük köy olmuştu. Sonraki yıllarda N aziler böyle küçük köylerle yetinmeyip kos­ koca kentleri de tanklarıyla düm düz edip, haritadan sildiler. 2. Dünya Savaşı süresince Almanların saldırganlığı o denli vahşice olmuştu ki hiç kimse yoksul D öllersheim ’ın hazin akıbetini dü­ şünecek lükse sahip olamamıştı.

2. Dünya Savaşı bittikten sonra Alman saldırganlığının boyut­ ları araştırılmaya başlandı. İlkin büyük kentlerin durum ları ele alındı. Döllersheim ise yaklaşık 25 yıl sonra tarihçilerin dikkatini çekebildi. Hitler acaba küçük Döllersheim Köyü’nü niçin yerle bir ettirmişti? Eldeki belgelere göre yıkılan köyde tank talimi hiç yapılmamıştı. Kaldı ki bu tür askeri manevra ve talimler için Avusturya’nın sayısız boş alanı vardı, yeni alan açmaya hiç gerek

1995, s. 74. 14 Fischer, a.g.e. s. 74.

(28)

yoktu. Üstelik H itler D öllersheim’dan başka hiçbir Avusturya kö­ yüne dokunmamış, tam tersine onları mali ve teknik destek sağla­ yarak kalkındırnııştı. Köyde N azilerin geleneksel düşmanlan olan komünist, Çingene ve Yahudi de yoktu, kendi halinde tamamı Katolik bir köydü Döllersheim. Öyleyse niçin haritadan silinmişti? A dolf H itler’in çocukluğundan beri mimarlığa m eraklı oldu­ ğu ve binaları yıkıp yeniden inşa ettirm ek gibi hayaller kurduğu biliniyordu. O pera binalarını, sarayları, garnizon binalarını yıka­ rak yeni binalar yaptırm ak F ührer’in en büyük düşüydü. Acaba Führer Avusturya’yı işgal edince yine bu patolojik hayallerinden birine m i kapılmıştı? B ir mimarlık fantezisine m i kurban gitmişti Döllersheim?

1971’de ünlü Alman tarihçi W erner Maser, D öllersheim Köyüyle ilgili bom ba gibi patlayan bir açıklama yaptı. M aser’e göre Döllersheim , H itler tarafından hiçbir zaman tank talim alanı olarak seçilmemiş, dolayısıyla da yerle bir edilmemişti! M aser’in dediğine göre D öllersheim gerçekte 1945’te Almanya içlerine doğru ilerleyen Stalin’in Kızılordu’su tarafından haritadan silin­ mişti. D öllersheim ’ı evleri, okulu, kilisesi ve mezarlığını yıktırıp yok eden H itler değil, bizzat Stalin’di. H iç kim senin bilmediği ve önemsemediği bu köy Stalin tarafından yok edilmişti.

M aser’in açıklamaları üzerine D öllersheim dünyanın ciddi gazeteleri tarafından ele alınmaya başlandı. Avusturya’daki yoksul bir köy acaba niçin önce Hitler, sonra da Stalin gibi iki acımasız diktatör tarafından haritadan silinmek istenmişti? D öllersheim ’ı esrarengiz yapan neydi?

Gizli istihbarat örgütleri, gazeteciler, araştırmacılar ve aka­ demisyenler iki yıl süreyle görüşlerini bildirdiler. Sonunda D öllersheim ’ın sırrı çözüldü. K üçük D öllersheim Köyü A dolf H itler’in babası Aloys H itler’in doğum kayıtlarının bulunduğu

(29)

30 A Y T U N Ç A L T IN D A L

yerdi. H itler’in babası belgelere bakılırsa bu köydeki kiliseye kayıdıydı ve H id e r ailesinin geçmişiyle ilgili birçok belge de b u ­ rada saklanmaktaydı. Köy yıkılm adan önce b ir SS subayı gelerek tü m belgeleri toplamış ve bunları başkent B erlin’deki gizli bir devlet arşivinin kasasına taşımıştı.

D aha ilginci H itler’in büyükannesi M aria A nna Schickelgruber de D öllersheim M ezarlığı’nda göm ülüydü. H itler’in em riyle mezarlık yok edilince büyükannesinin m ezarı da sonsuza dek bulunam ayacak şekilde ortadan kaldırılmıştı.

H itler’in en kapsamlı biyografisini yazan G .L.W aite’ın yazdı­ ğı gibi, “H itler yok etm ek için bu köyü rastlantı sonucu seçmiş değildi. Bilerek seçilmişti D öllersheim .” 15

D öllersheim ’ın esrarı çözülm üştü, am a tarihçilerin kafalarını karıştıran birçok soru yanıtsız kalmıştı. B ir insan hayatında hiç görm ediği büyükannesinin m ezarını acaba niçin barbarca yok ettirir? B üyükanne böylesine acımasızca cezalandırılm ak için acaba nasıl b ir günah işlemişti? Yoksa H itler’in sonsuza dek b i­ linm esini istem ediği b ir sır m ı vardı?

2. D ünya Savaşı’n m ü zerinden yaklaşık 55 yıl geçti.Tarihçiler hâlâ kesin olarak H itler’in ailesindeki ‘K im K im dir’i çözebilmiş değiller. A lmanya’n ın yakın dönem deki en ünlü tarih araştırma­ cısı Klaus P. Fischer’in dediği gibi, “B u konuda gerçeğe belki de hiçbir zaman ulaşılamayacaktır.” 16

A d o lf H itle r’in hayatı, kelim en in tam anlam ıyla b ir ‘M uam m a’dır. Şu kesindir ki, A dolf H itler, tarihçi Fritz Fischer’in de yazdığı gibi bir ‘İş Kazası’ değildi.17 B irileri ‘O ’nu seçmişler ve yönlendirm işlerdi.

15 W aite, a.g.e. s. 156. 16 Fischer, a.g.e. s. 76.

(30)

1.2. AĞZI SIKI BİR KADIN

A v ru p a ’n ın aile iç i e v lilik le rin v e aile iç i c in se l iliş k ile rin e n y a y g ın o l d u ğ u b u b ö lg e s in d e d a h i S c h ic k e lg ru b e r ailesi k a r m a ­ şık aile iç i iliş k ile riy le o l d u ğ u k a d a r a k ıl h a sta lık la rı v e b e d e n s e l b o z u k lu k la rıy la d a ü n le n m iş ti.

R o b e r t G .L . W aite ---T h e P sy c h o p ath ic G o d , 1 9 7 7 18 h?

‘A lınyazısı’19 A d o lf H itle r’in de h e m e n h e r fırsatta b e lirt­ tiği gibi o n u n serüvenlerle dolu yaşam ında çok belirleyici b ir

18 W aite, a.g.e. s. 149. (W aite k ita b ın d a b irç o k ara ştırm a cıd a n y ararlanarak b ir tü r H itle r A n sik lo p ed isi hazırlam ıştır. B u n e d e n le a y rın tılard a b o ­ ğ u lm a m a k iç in k ay n ak o larak o n u n k ita b ın ı k u llan d ım .)

19 A lm an ca ‘Schicksalsglaube’ k av ram ın ı T ü rk çe y e ‘K ad ere İ n a n m a k ’ diye ç e v irm e k gerekiyor. A n c ak H itle r, Kavganıd a sürekli o larak ‘F a te ’ (veya eski A lm an cad ak i, O rlag ) k av ram ın ı kullan m ıştır. B u d u ru m d a H itle r, K a d e r’e ve A lınyazısı’n a in a n m a k tay d ı, denileb ilir. A lm a n la r için , T ö - to n - C e r m e n k a v im le rin d e , H ıristiy a n lığ ın te rsin e ‘K a d e r T an rısı’na in a n ç vardı; İsa M e s ih ’e ve Teslis’e in a n ç y o k tu . H itle r d e b u P agan ta n rısın a in a n ç besliy o rd u . K av ram iç in b k z.: G ü n te r L anczkow ski,

(31)

32 A Y T U N Ç A L T IN D A L

rol oynamıştı. H itler’in esrarengiz aile geçmişiyle ilkel korku ve nefretini yansıtan Yahudi düşmanlığı dikkatlice incelenirse onun ünlü devlet adamı Bismarck’ın, H ohenzollern impara­ torları kayzerlerin ve Devlet Başkanı General H indenburg’un koltuğuna oturabilecek en son şahıs bile olamayacağı açıkça görülür. N e var ki, A dolf H itler bu koltuğa oturm uş ve on iki yıl boyunca Alman halkı onda Tanrısal ve ilahi bir güç bulun­ duğuna inanarak onun em irlerini tartışmadan yerine getirmeyi kabullenmişti. A dolf H itler kendisini Führer (Başbuğ) ilan ederek kendinden önce Almanya’nın başına geçmiş tüm devlet adamlarından daha fazla ünlenmiş, hepsinden daha fazla güce ve yetkiye sahip olmuş ve deyim yerindeyse Almanların yeni Tanrısı olarak yüceltilmiştir.

Sadece A dolf H itler değil, ilginçtir ki, belki de aynı ‘Alınyazısı’nın bir oyunu olarak babası Aloys da kendi çapında tuhaf ve sır dolu bir yaşantının kahramanı olmuştur. Ö rneğin Aloys Schickelgruber’in nasıl olup da hiçbir yasal zorunluluğu yerine getirmeden 6 Haziran 1876’da birdenbire Döllersheim Kilisesi’ndeki doğum kayıt defterindeki adını Aloys H itler’e çevirtebildiği hiçbir tarihçinin veya istihbarat örgütünün çöze­ mediği bir sır olarak günümüze kadar gelmiştir. Aloys bu işlemi yaptırmak için mevzuat gereği mahkeme kararı çıkartmak gibi yasal bir girişimde bulunmamıştı. Daha ilginci, ad değişikliğini yapan Döllersheim Kilisesi’nin yaşlı papazı Josef Zahnschirm, yasalara göre bu değişikliği yapması için imza atması gerekirken atmamıştı. Hayrettir ki bütün bu eksiklere rağmen ad değişikliği yasal sayılmıştı!

Geschichte der nichtchristliclen Religionen, Fischer, 1989, s. 110. Ayrıca Av­

ru p a ’daki Pagan tanrılarıyla ilgili olarak bkz.: R o b in Lañe Fox, Pagans

(32)

Benzer şekilde sadece ilkokul mezunu olan Aloys’un na­ sıl olup da 13 yaşındayken köyünden ayrılıp Viyana’ya yer­ leştiği ve iddialara göre hiç kimseden yardım görm eden Habsburg Sarayı’nın yönetimindeki im paratorluk G ümrükleri Başmüfettişliği’ne kadar yükselebildiği de Aloys’un hayatındaki halen çözümlenememiş sırlardan biridir.

Şu kesinlikle söylenebilir ki H itler’in aile tarihi inanılmayacak kadar karmaşık ve esrarengiz olaylarla doludur. Bu pencereden bakılırsa böyle bir aileden A dolf H itler gibi birinin çıkması yadır­ gatıcıdır. Konu H itler’in ailesine gelince tarihçiler ve araştırma­ cılar çaresiz kalmakta ve gerçek dünyadan koparak bir yalanlar ve yarı-gerçekli yalanlar âlemine girerek bulanık sularda avlanmak zorunda kalmaktadırlar. Bu sular bizzat A dolf H itler tarafindan bulandırılmıştır ve onun verdiği bilgileri gerçek kabul ederek yola çıkanlar çoğunlukla ellerinin bomboş kaldığını gecikerek

de olsa görmüşlerdir. Ö rneğin H ider’in babası Aloys’un güm rük ~

müfettişi olduğu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde kanıt- w

lanmış bir gerçektir. Oysa, oğlu A dolf Hitler 21 Kasım 1921’de yazdığı bir mektupta babasının ‘Postacı’ olduğunu altına imzasını atarak belirtmişti. H itler on yıl kadar sonra da bir grup Nazi bürokrata babasının yerel ‘Yargıç’ olduğunu söylemişti. 22 Şubat 1933’te ailesinin ve kendisinin özbeöz ‘Bavyeralı’ olduklarını, 23 Eylül 1938’de de İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain’e ailesinin ve kendisinin Anglo-Sakson kökenli, yani safkan İngiliz oldukları yalanım söylemişti.20

“Benim ne düşündüğümü hiçbir zaman bilemeyeceksiniz,” demişti Hitler silah arkadaşı ve bir dönem in Genelkurmay Başkam General Franz H alder’e. “Çevresine hava atmak için benim aklımdan geçenleri bildiklerini yüksek sesle söyleyenlere

20 W aite, a.g.e. s. 41. b i l i n m e y e n h i t l e r

(33)

34 A Y T U N Ç A L T IN D A L

ben hiç kimselere söylemediğim yalanları söylerim.”21 N edir ki, Hitler yalan söylemiş olmak için yalan söyleyen biri değildi; daima içinde bulunduğu koşulları gizlemek için yalan söylerdi. Hitler’in yalanları ‘taktik’ yalanlardı.

1930’a kadar basma fotoğraf çektirmekten kaçınan A dolf H itler’in gerçek soyadının Schickelgruber olduğunu Nazi Partisi’nin (NSDAP) üyeleri dahi bilmiyorlardı. Macar asıllı gazeteci Hans Habe -sonra Amerikan istihbarat elemanı oldu- 1932’de A dolf H itler’in gerçek soyadının Schickelgruber ol­ duğunu keşfedip yazınca Nazilerin boy hedefi haline geliverdi. Naziler öldürmek için H abe’yi aramaya başladılar, o da çareyi Amerika’ya kaçmakta buldu.22

H abe’nin keşfi Almanya’da şaşırtıcı izler bıraktı. Hitler aile geçmişinin sorgulanmasından ciddi rahatsızlıklar duyuyordu. Ailesiyle ilgili bitmek tükenmek bilmeyen tartışmalar H ider’i bir hayli yıpratmıştı. 1933’te Şansölye seçilince yaptığı ilk iş, ailesiyle ve özel hayatıyla ilgili soruşturmaların sürdürülmesini yasaklamak oldu.23

Hitler’in ailesiyle ilgili söylenen her söz hiç kuşkusuz doğru değildi. Bu söylentilerin bir kısmını onun siyasal rakipleri çıkar­ tıyorlardı. Bu söylentileri gerçek sanan birçok yabancı gazeteci ve yazar vardı. 2. Dünya Savaşı sonrasında, bu kişilerin o günlerde yazdıkları asılsız haberler ve yorumlar savaş sonrasında birçok tarihçiyi ve bilim adamını yanılttı.

Söylentiler sadece siyasal rakiplerden gelmiyordu. Hitler’i savunan Nazi Partisi üyeleri de çıkan her söylentiyi büyütüyor­ 21 Waite, a.g.e. s. X i. (Önsöz)

22 H ans H abe, Our Love Affair W ith Germany, G.P. P u tn am ’s Sons, 1953, Ö nsöz.

(34)

lar ve kulaktan kulağa yaygınlaşan bu söylentiler yabancı basın mensuplarına kasten duyuruluyorlardı. Böylece H itler’le ilgili sansasyonel haberler her gün bir yabancı gazetede manşet olu­ yordu. Nazilerin amacı H itler’i ne pahasına olursa olsun dünya basınının ‘gündeminde’ tutmaktı.

Nazilerin H itler’le ilgili çıkarttıkları magazin haberlerinden biri de onun kadınlarla olan ilişkisine dairdi. Naziler H itler’in özel hayatında kadına yer vermediğini ve papazlar gibi kadınsız yaşadığını yaymışlardı. Oysa H itler’in hayatına girdikleri bilinen belgelenmiş en az altı kadın olmuştu. Daha ilginci bu altı kadın­ dan beşi yedi kez intihar girişiminde bulunmuş ve üçü hayatına son vermişti!

1930’larda H itler’le ilgili ortaya saçılan söylentiler bir süre sonra o kadar çoğalmıştı ki kendi partisi içinde bile tartışmalar başladı. Alt rütbelerdeki bazı Naziler, gerçekte H itler’in yakın çevresi tarafından şaşırtmaca amacıyla çıkartılmış olan söylentileri gerçek sanmaya başladılar. Nazi Partisi içinde görüş ayrılıkları be­ lirti. Parti’nin H itler’e karşı olan Georg Strasser kanadına mensup ‘Sosyalist’ Naziler, H itler’i gerçek kimliğini gizlemekle suçladılar.

Bu suçlamalardan biri kendisi de su katılmamış Nazi olan O tto Lurker adlı bir gardiyanın yazdığı Demir Parmaklıkların Ardında adlı bir kitapta ortaya atılmıştı. Lurker uzun yıllar Almanya’nın ünlü ceza ve tutukevi Landsberg am Lech’te başgardiyanlık yapmıştı. H ider 1923’te başarısızlıkla sonuçlanan Birahane Darbesi’nden sonra bu hapishanede cezasını çekmişti. Lurker’in yeminli be­ yanına göre H ider tutuklu bulunduğu sırada çok garip bir olay yaşanmış ve Lurker bu olaya ilk elden tanık ve taraf olmuştu. Olay şöyle gelişmişti: Bir sabah her haliyle pek de normal sayılamayacak siyah giysili bir adam Adolf Hitler’i ziyarete gelmişti. Lurker siyasal tutuklularla görüşmek isteyenlerin kimlik bildiriminde

bulunma-B İL İN M E Y E N H İT L E R 3 5

(35)

36 A Y T U N Ç A L T IN D A L

ları gerektiğini ziyaretçiye bildirmişti. Bunun üzerine adam A dolf Hitler olduğunu söylemiş ve kimliğini göstermişti. Lurker şaşırmış ve Adolf H itler’in cezaevinde olduğunu söylemişti. B unun üzerine siyah giysili adam şöyle konuşmuştu:

“ G erçek A dolf H itler benim . Sizin cezaevinde tuttuğunu kişi benim kardeşim R u d o lf H itler’dir. Siz onu A dolf H itler adıyla tanıyorsunuz, çünkü şimdilik benim adımı kullanıyor.”

Bu garip ve garip olduğu kadar da akıl karıştırıcı olay O tto Lurker’i şahsen tanıyan ve H itler’in yakın dostu -sonra uzak düş- m anı- gazeteci K onrad H eiden tarafından 1936’da yayımlanan A d o lf Hitler adlı biyografik kitapta da yer almıştı.24

H eiden, ayrıca uzun yıllar kendisinin de aralarında oldu­ ğu N SD A P’nin üst kadrosunun A dolf H itler’in gerçek adının R o b e rt H itler olduğunu bildiklerini de yazmıştı. Bu üst kademe yöneticilerine göre R o b e rt H ider, Avusturya O rdusu’nda as­ kerlik yapmamak için kimliğini kardeşi A dolf’la değiştirmiş ve böylelikle askerlikten kurtulm uştu.

N e var ki, bu olayı esrarengiz hale getiren bu kim lik değiştir­ m e meselesi değildi. A dolf H itler’in gerçekte R o b e rt ve R u d o lf adlı kardeşleri hiçbir zaman olmamıştı. N e R o b e rt H itler diye biri gerçekte var olmuştu ne de R u d o lf Hitler. Fakat Almanya ve Avusturya’da çok ender rastlanan H itler soyadını kullanan bazı Yahudi aileler vardı. H itler ise K atolik’ti, hapishaneye gelen şahıs, gerçekte H itler efsanesini çoğaltmak amacıyla gönderilmiş eski bir aktördü. 1930’larda Nazi Partisi içinde kim ileri A dolf H itler’in gerçek adının R u d o lf H itler olduğunu, kim ileri de R o b e rt H itler olduğunu sanıyorlardı, ama ortada sadece bir tek

24 K o n rad H e id en , A d o lf Hitler - Das Zeitalter der Verantwortunglosigkeit, E u ro p a Verlag, Z ü ric h , 1936, s. 15.

(36)

A dolf H itler vardı. O da bu yanlış kanıyı silip atmaktansa başka yalanlar uydurarak söylenti yangınına körükle gidiyor ve akılla­ rın daha da karışmasından hoşnut oluyordu.

Söz, H itler’e ilişkin ad ve kim lik değişikliklerinden açılınca, ilk bakışta gereksiz gibi görülen ilginç bir ayrıntıya değinm e­ den geçm em ek gerekir. Belgelere göre, H itler’in babasının adı Alis’di. Bu sonra Aloys olarak değiştirilmişti. Tıpkı soyadının da Schickelgruber’den H id er’e değiştirildiği gibi.

Aloys adının etim olojik kökeni Latince Aloysius’tur. Latince Ludovicus, Aloysius’tan türetilmiş bir sinonim addır. H e r iki isim de Fransızca Louis adının Latince formlarıdır. Aloysius ve Ludovicus, Chlodovicus ve Clovis adlarıyla özdeştir. Bu adların günüm üz İngilizce, İtalyanca ve Almancadaki karşılıkları Luigi, Ludwig ve Lewis’tir.

Bu açıdan bakılınca, H itler’in babasımn adı etimolojik olarak Fransa’nın ilk ulusal kahramanı sayılan Kral Clovis’e bağlan­ maktadır. Clovis, C erm en kavimlerinden Frankların kralıydı ve Pagan tanrılarına bağlı bu kavimi yönetiyordu. Sonra İS 499 yılının N oel günü, beklenm edik şekilde Katolik dinine geçti.25 Clovis tam bir pragmatistti. En büyük rakibi olan C erm en kavimi Alamanni’yi (Alman) yenm ek uğruna kendi Pagan tanrılarını ve­ rip Hıristiyanlığın ‘Babasız’ doğmuş tanrısı İsa’yı almayı kabul et­ mişti. Clovis yeni girdiği dinin taraftarlarını ve O kült sembollerini kullanarak kadim düşmanı Pagan Alamanni’yi yenmeyi başarmıştı; tıpkı ünlü Konstantinen Hıristiyanlığa geçerek aynı O kült sem­ bollerini kullanarak Pagan R om alı rakiplerini yendiği gibi.

A dolf H itler’in babası Aloys Schickelgruber de ‘Babasız’ doğ­ muş bir çocuktu. Babasının kim olduğu belli değildi. Annesi ise 25 W. H . C . Fren d , The R ise o f Christianity, D a rto n , L o n g m an a n d T odd,

(37)

38 A Y T U N Ç A L T IN D A L

yazılanlara göre 41 ya da 42 yaşında26 bir kadındı. Adı, Maria Anna Schickelgruber’di. Kilise kayıtlarına göre Aloys, 7 Haziran 1837’de Aşağı Avusturya’nın Waldviertel kesiminin Strones Köyü’nde dünyaya gelmişti. Bir yanda Bohemya ve Moravya, diğer yanda da Tuna N ehri Waldviertel’in sınırlarını belirliyordu. Bu kıraç verimsiz topraklarda oturanlar, tıpkı daha kuzeyde yaşayan eski soydaşları Çekler gibi asık suratlı, kasvetli ve sert karakterliydiler. Avrupa’nın bu bölgesinde aile içi evlilik çok yaygındı ve yine çok sık olarak babası belli olmayan bebek doğumları yaşanırdı.27 O yıllarda Avusturya’nın kırsal alanlarda doğan bebeklerin yaklaşık %40 kadarı evlilik dışı ilişkilerden peydahlanmışlardı.28

Hiç kuşkusuz evlilik dışı çocuk doğumları sadece yoksul köylülerin gerçekleştirdikleri bir günah değildi. Habsburgların saraylarında da benzer bebek doğumları sıkça yaşanmıştı.

Avusturya-Macaristan İm paratoru Franz Josef, Avrupa kra­ liyet ailelerinin en soylu ve güzel kadınlarından birisiyle evli olmasına rağmen, tıpkı kendi köylüleri gibi zaferler ve yenil­ gilerle dolu hayatından vakit bulup, demiryolu işletmesinde görevli bir m em urunun Anna Nahowski adlı çok genç ve fettan karısıyla ilişki kurm uştu. Ayrıca o günlerin ünlü sanatçı­ larından Katharina Schratt’la da dostluğu vardı. Franz Josef’in oğlu veliaht Prens R u d o lf da, Prenses Stefanie’yle evli olmasına rağmen 16 yaşındaki genç bir Barones’i ayartarak kendisine metres tutmuştu.

26 Shirer’e göre kadın 42 yaşındaydı {a.g.e. s. 7); Fischer’e göre 41 ya­ şındaydı (a.g.e. s. 74). Bradley F. S m ith’e göre de kadın 42 yaşındaydı. Bkz. Sm ith, A d o lf Hitler, His Family, Childhoad and Youth, T h e H oo v er Instution o n War, R ev o lu tio n an d Peace, Stanford U n i., 1967, s. 17. 27 Shirer, a.g.e. s. 7.

28 Sam uel W. M itcham , Jr. W hy Hitler? - The Genesis o f N a zi Reich, P ro e- ger, 1996, s. 47.

(38)

1830’ların Aşağı Avusturya’sında yaşanmış olan bu yaygın evlilik dışı doğumlar konusu bazı kuşkuların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Halkın %40’ı arasında, hangi erkeğin hangi çocuğun babası olduğu kesin olarak bilinemediği gibi bazı du­ rumlarda da hangi annenin hangi bebeğin gerçek annesi olduğu da kesin olarak belirlenemiyordu. Evlilik dışı ilişkilerden doğmuş birçok bebek sütanne (Stiefmutter) denilen kadınlara veriliyorlar ve bir daha hiç aranıp sorulmuyorlardı. Bu sütanneler kayıtlara gerçek anneler olarak geçiriliyorlardı. Bu durum da Maria Anna Schickelgruber’in Aloys’un gerçek annesi olduğu kesin olarak öne sürülebilir miydi? Gerçi tersini kanıtlayabilmek de zordu, ama yine de bazı ipuçları vardı. Amerikalı ünlü savaş tarihçisi Samuel W M itcham Jr. ilginç bir hususa değinmişti:

“Birçok tarihçi H itler’in Kavgamda yazdıklarını İncil kadar doğru saymak gafletine düşmüşlerdir. Onlara göre H itler’in kendi gençliğiyle yazdıkları tartışmasız doğruydu. Oysa 1965’ten öncesine kadar birçok belge ortaya çıkarılmamış olduğu için bu tarihten önce yazılmış olan kitapların çoğu geçersiz bilgilere, efsanelere ve düpedüz yalanlara dayandırılmıştı. 1945-65 yılları arasında H ider ve Nazilerle ilgili en önemli belgeler Amerika’da hüküm et dairelerinde m ühürlü olarak gizlenmişti. Ancak bu tarihten sonra bu belgeler üzerinde sınırlı sayıda bilim adamının araştırma yapmasına izin verildi.”29

M itcham haklıydı. Ö rneğin birçok tarihçi aynı kaynaktan beslenen hatayı tekrarlayarak H ider’in büyükannesi M aria Anna Schickelgruber’in 40 yaşlarındayken doğduğu köyden ayrı­ lıp Graz şehrine gittiğini ve burada hizmetçi olarak çalıştığını ve evin genç oğlu tarafından hamile bırakıldığını yazmışlardı. Üstelik onlara göre Graz’daki bu aile Frankenberger adlı bir 29 M itcham , a.g.e. s. 45.

(39)

40 A Y T U N Ç ALTIN D A L

Yahudi ailesiydi ve M aria A nna da bu Yahudi ailenin oğlu tara­ fından gebe bırakılmıştı. Dolayısıyla da H itler’in büyükbabası da birYahudiydi.

Eksik araştırmadan kaynaklanan bu bilgi tüm üyle geçersizdi. Şöyle ki, 1965 sonrası ele geçen belgelere göre M aria Anna, Graz’a öm ür boyunca hiç gitmemişti, nerede kaldı çalışma­ sı^). Graz polis kayıdarında bu isme hiç rasdanmamıştı. Dahası 1830’lu yıllarda Graz’da tek Yahudi bile yoktu. Ç ü nkü o dönem ­ de Stryia diye bilinen Graz ve çevresinde Yahudilerin yaşaması 1496’da yasaklanmıştı. Graz şehrinde Yahudilerin yeniden otur­ masına ilk kez 1856’da izin verilmişti. D iğer bir deyişle Aloys’un doğum undan yaklaşık 20 yıl sonra...

' Graz şehrin kayıtlarının gün ışığına çıkması H itler’in ailesiyle ilgili kuşkuları daha da artırdı. M aria Anna, Graz’a gitmediğine ve Y ahudiden de hamile kalmadığına göre nerede ve kim den hamile kalmıştı? Kaldı ki, tüm hayatı yoksulluk ve zaruret içinde son derece yorucu ve yıpratıcı çiftçilik koşulları içinde geçmiş olan 42 yaşında bir kadının ilk kez hamile kalmak için epeyce gecikmiş bir bedensel yapıda olduğu da ortadaydı. Tarih araştır­ macılarının bu konuya hiç değinmemiş olmaları da manidardı. Sadece 1830’lu yılların Avusturya’sındaki yoksul ve bedenen yıpranmış bir köylü kadını için değil günüm üzün kentli kadınları için bile 42 yaş ilk hamilelik için oldukça ileridir ve tehlikeler içerir. N e var ki, bu çok önem li husus gözden kaçmıştı. Birçok ünlü tarihçi birbirlerinden alıntılar yaparak M aria A nna’nın git- tiği şehirde gebe kaldığını ve dokuz aylık hamileyken baba evine döndüğünü ve birkaç gün sonra da çocuğunu burada dünyaya getirdiğini yazmışlardı. Ancak bu ortak yanlışa düşmeyen çok dikkatli bir Alman tarihçi, Kari D ietrich Bracher, Aloys’u n do­ ğum unu bambaşka bir şekilde açıklamıştı:

(40)

“Aloys’un babasının kimliği belli değildir. Ö yle anlaşılıyor ki, M aria Schickelgruber çalışmak için gittiği şehirden çocuğuyla birlikte köyüne dönm üş ve beş yıl sonra da 47 yaşındayken de­ ğirm enci yamağı G eorg H iedler’le evlenmiştir.”30

E ğer B racher haklıysa bebek birçok tarihçinin yazdığı gibi Strones’te değil, M aria A nna’nın çalışmak üzere gittiği varsayı­ lan, fakat neresi olduğu bilinm eyen bir şehirde doğm uştu. M aria A nna’nın Graz’a hiç gitmediği belgelerle saptanmış olduğuna göre bebek acaba nerede dünyaya gelmişti?

Başka sorular da vardır. M aria A nna Strones’te doğum yapma­ mış ve/fakat yanında çocuğuyla köyüne dönmüşse bu çocuğun onun çocuğu olduğu kesin olarak nasıl saptanabilir? 42 yaşındaki hiç evlenmemiş bu köylü kadın kendisine em anet edilmiş bir bebekle köyüne dönm üş olamaz mıydı?

M aria A nna’nın toplum da saygın yeri olan başka bir kadının evlilik dışı ilişkisinden doğm a bebeğini büyütm ekle görevlendi­ rilmiş bir ‘Sütanne’ olmadığı nasıl bilinebilir ki?

H itler’in ailesi konusunda en ayrıntılı çalışmayı yapmış olan tarihçi Bradley F. Sm ith şöyle yazmıştı:

“M aria A nna Schickelgruber -ya da Schicklgruber- N isan 1795’te, Strones’te doğmuştu. Strones’te 1 (bir) numaralı evde oturan çiftçi Johann Schickelgruber’in on bir çocuğundan bi­ riydi. O n kardeşinden altısı yaşamıştı.”31

A dolf H itler’in karmaşık ru h halini ve nereden geldiğini an­ layabilmek için büyükannesi olduğu varsayılan ve/fakat nedense m ezarı torunu A dolf H id er tarafından yerle bir edilerek yeryü­

30 K arl D ie tric h B racher, In tro d u c tio n b y P e te r Gay, The German Dictator­

ship, H o lt, R in e h a r t a n d W in sto n , In c., 1970, s. 58. 31 S m ith , a.g.e. s. 17. B İL İN M E Y E N H İT L E R 4 1

(41)

42 A Y T U N Ç A L T T N D A L

zünden kaldırılan M aria A nna Schickelgruber’in yaşamındaki sırları çözmek gerekmektedir. N edir ki, tarihçiler bu konuya da gereken ilgi gösterm ekten kaçınmışlardır.

M aria A nna’nın hayatındaki garipliklerden biri de onun yaptığı varsayılan doğum un tarihiyle ilgilidir. 1965 öncesinde H itler’le ilgili yazılmış kitapların neredeyse tamamında, M aria A nna’nın 7 Haziran 1837’de dünyaya bir erkek çocuk getirdiği ve bebeği aynı gün D öllersheim Köyü’ndeki kiliseye götürüp vaftiz ettirdiği yazılıdır. N e var ki, biri Alman diğeri Amerikalı iki ünlü tarihçi ellerindeki belgelere göre doğum un 7 H aziran’da değil, 17 H aziran’da olduğunu öne sürmüşlerdi. Bu iki tarihçi de diğer tarihçiler gibi bebeğin doğduğu gün annesi tarafından merkez köy olan D öllersheim ’e götürülerek vaftiz edildiğini belirtmişlerdi.32

Bu aynı gün vaftiz ettirm e kuramı da çok sağlam temellere dayanmamaktadır. 1837 yılının Avusturya’sının kıraç ve yoksul Strones Köyü’ndeki oldukça ileri yaştaki bir kadının ilk çocu­ ğunu doğurduktan hem en sonra onu kucağına alıp bir hayli yol yürüyerek -çünkü hiçbir tanık onun araçla gittiğini görmüş de­ ğildi- Döllersheim Kilisesi’ne gitmiş olabileceğini varsayabilmek olası değildir. Kaldı ki, soğuk kilisenin içinde vaftiz için önceden haberli ve hazırlıklı olmayan papazı beklemesi, uzun sayılabilecek vaftiz ve kayıt işlemlerinden sonra, hâlâ ayakta kalabildiyse eğer çocuğunu alıp yeniden yayan olarak köyüne dönmesi gerektiği de düşünülürse şu meşhur ‘aynı gün vaftiz’ kuram ı pek gerçekçi gözükmemektedir. N e var ki, vaftizde hazır bulunm uş kimse yok­ tu, çocuğa da Katoliklik gereği bir vaftiz babası ve annesi atanmış değildi.

(42)

Bu iki tarihçinin öne sürdükleri gibi M aria A nna’nın bebeği Aloys eğer 17 H aziran’da doğduysa çok garip bir rastlantıya da denk gelmiş demektir.

Şöyle ki, Katolik Kilisesi’nin en önem li kitaplarından biri sayılan A z iz le r Kitabı’na göre 17 Haziran K atoliklerin çok sev­ dikleri ve saygı duydukları Aziz H erve’nin günüdür. Bu Aziz IS 575 yılında ölmüştü. D oğduktan kısa bir süre sonra garip bir şekilde gözleri kapanmış ve öm rü boyunca bir daha da açılma­ mıştı. N e var ki, Kilise yönetim inde yükselmiş ve ‘A bbot’luk (Başpapaz gibi) mertebesine erişmişti. Aziz H erve’nin sembolü kurttu. Simgesel olarak daima bir ku rt tarafından yönlendirilen kör adam olarak tasvir edilirdi.33

Aloys H itler de oğlu A dolf’un dünyaya neler yaptığını gö­ rem eden gözlerini bu dünyaya kapatmıştı. Benzetm e yoluyla söylenirse, o da Aziz H erve gibi kördü. Bu kör adam Aloys, oğlu ‘k u rt adam ’ H itler tarafından tarihe sokulmuştu ve yönlendiril­ mişti. A dolf H itler olmasaydı babasını hiç kimse tanımayacak ve hayatını da bilm ek istemeyecekti. Kaldı ki, H itler gerçektende ‘ku rt adam ’dı. Adolf, N ordik m itolojide ‘Athal+Wolfa,’ yani şans­ lı k u rt adından türetilmiş Almanca bir addı. Ö te yandan A dolf H itler’in N azi Partisi içindeki gizli kod adı da ‘K urt= W olf’ idi. İlginç bir rastlantıyla Aloys eğer 17 H aziran Aziz H erve gününde doğduysa, tıpkı onun gibi gerçek babasını hiç görememiş ve bir k u rt tarafından yönlendirilerek tarihe sokulmuştu.

Başka ilginç kesişmeler de vardı. Eğer, Bradley ve Jetzinger haklıysalar, 17 H aziran 1837, bir Cum artesi gününe rastlamıştı. Bu durum da Aloys cumartesi günü doğmuş ve vaftiz edilmiş 33 The Book o f Saints, A Dictionary o f Servants o f God canonized by the Catho­ lic Church, C o m p ile d by th e B en ed ictin e m o n k s o f St. A u g u stin e’s A b ­

Referensi

Dokumen terkait

1) Hasil penelitian ini menjadi sangat penting bagi perusahaan terutama bagi restoran Pizza Hut untuk lebih memperhatikan pelanggannya, terutama bila sudah terjadi

Jika anda melakukan penelitian bidang jasa transportasi, kiranya dapat memilih masalah-masalah yang berhubungan dan terkait erat dengan pariwisata...  Analisis

NO NO.TILANG DESKRIPSI PENINDAK NAMA TERDAKWA / TERPIDANA ALAMAT TERDAKWA / TERPIDANA PASAL YANG DILANGGAR BARANG.. BUKTI NO

Pada umumnya penggunaan metode tekanan tanah Rankine tidak menggunakan gesekan dinding yang cenderung lebih konservatif (tekanan dinding besar) daripada pemecahan

Jika penghitungan fisik persediaan dilaksanakan pada suatu tanggal selain tanggal laporan keuangan, auditor harus, sebagai tambahan prosedur yang diharuskan oleh paragraf 4,

Benda-benda cagar budaya adalah peninggalan yang paling luhur untuk warisan bangsa, karena mengandung makna nilai dari budaya nenek moyang untuk kenangan

Pada penelitian ini, pengenceran serum 1 : 800 dan konjugat 1 : 40 .000 dalam PBST 0,05% serta plate ELISA yang di coat dengan antigen 1 : 2 .000 adalah konsentrasi optimal yang

Pisang Ambon Kuning cocok untuk hidangan buah segar, memiliki ukuran buah lebih besar daripada pisang ambon lainnya dengan kulit buah tidak terlalu tebal dengan warna kuning