ZİG-ZAG
ZAMAN
GEZMENLERİ
KAYNAK
Hans von Äiberg
Hazırlayan
Metin KILIÇ
Mart 2011
Amacımız, HANİF kazanmaktır, onlara hangi milletten olursa olsun ulaşmaktır.
ZIG-ZAĞ GROUP
ZAMAN
GEZMENLERİ
TAKDİM
ESER HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ
İlimde şüpheci olma insanı hakikate götüren bir yoldur. Tabi ki bu şüphe septistlerin anladığı manada bir şüphecilik değildir. İnanmış insanlar olarak önümüze çıkan her düşünceyi Kur’an ve sünnet süzgecinden geçirip uyanları almalı uymayan kısımlarda ise daima temkinli hareket edilmelidir. Bu ister müspet ilim dediğimiz pozitif sahada isterse dini ilimler sahasında olsun fark etmemeli…
Yukarıdaki düşünce kafalarda mahfuz tutulmak kaydıyla pozitif ilimlerdeki bazı konulardaki açıklamalarla alakalı bölümlere değinebiliriz. Dünden bugüne pozitif ilimler sahasındaki doğrular daha önce teoriler halinde ortaya konuyor, daha sonra ise bu laboratuarlarda yapılan deneylerle ispatlanmaya çalışıyordu. Bir teori deneyler neticesinde doğruluğu oraya çıkarsa ilmi bir hakikat olarak kabul ediliyordu. Fakat zaman zaman pozitif ilimler sahasında dönen çeşitli oyunlar ya da pozitif ilmin birçok siyasi
kargaşaya alet edilmeye çalışılması ilmi doğrular hakkında da bir sürü şüpheyi akla getirmektedir. Darwin’in teorisinde bunun çok açık örnekleri görülmüş bulunmaktadır. Pozitif ilimlerdeki teorilerin birde zaman ve mekân boyutunu aşan âlemler hakkında fikirler ileri sürmesi ise tamamıyla başta da dediğimiz gibi şüpheyle karşılanmalıdır. Çünkü birçok hadise akılla zor kavranabilen noktada zuhur etmektedir. Zaten yapılan bütün incelemeler birer varsayımdan öteye geçmemektedir. Yıllarca birçok kanunun değişikliğe uğraması, fizik sahasındaki değişmeler bunların birer somut misali sayılmalıdır. Hatta batı kendini bazı konularda haklı çıkarmak için birçok şeyi tahrif etmiştir. Bunlardan biri de pozitif ilimlerin coğrafi keşiflerle başladığı yalanı idi. Bu tür yalanlar üzerine bina edilen pozitif ilimlere ait ortaya konulan ürünler elbette iyi bir süzgeçten geçirilmeli ve öylece takdim edilmelidir.
Elinizdeki eserde, birçok pozitif ilim adamının görüşlerinden meydana gelen bir sentezdir. İçinde doğrularla birlikte yanlışlarında olabileceği mülahazasını daima açık tutarak incelenmeye tabi tutulmalıdır. Zamanda ileri sürülen tezlerin birçoğu zamanın geçmesi ve müspet ilimlerdeki ilerlemelerle kendiliğinden çürütülmüş bulunmaktadır. İleri sürülen ilimlerin doğruluğu ancak deneyler neticesinde ortaya çıkacaktır ki, bunda da yukarıda izah etmeye çalıştığımız dikkatin gösterilmesi gerekmektedir.
Elinizdeki eser, insanın düşünce yapısını zorlayan kavram ve kuramlarla doludur. Belki de sahalara ait bilgileri az sahip olanlar birçok konuyu kavrayamayacaktır. Ama tefekküre doyamayan insanlar için zihni bir egzersiz ortamı meydana getirdiği aşikârdır. Eser okunurken bu hususlar göz önünde bulunursa daha faydalı olur kanaatindeyiz.
Yayınevimiz bu tür kitapları yayınlamaya devam edecektir. Bundan maksat pozitif ilimlerin sadece batıya mahsus olmadığını ortaya koymaktır. İlim bizim için ister pozitif, isterse manevi ilimler olsun aynı şeydir ve “İlim müminin kaybolmuş malıdır, nerede
bulursa alsın” inancının bir yansımasıdır. Bizim ilim anlayışımızı bunun dışında mütalaa
edenler ya da göstermeye çalışanlar bir kısım basireti kapalı ya da kötü zihniyetli kimselerdir.
“Bizim inancımızda fıtratın gayesi Allah (c.c.) tanımaktır. İlim ise buna götüren bir vasıtadır. Bu vasıtalığı yapmayan ilim faydasız ilimdir ve tıpkı eşeğin üzerindeki yükler gibidir.” Bu tür ilimden Allah (c.c.)’a sığınırız.
Eserde zamanın çeşitli boyutlarda incelenmesi, ışınlanma, rölativite, evrenin modelleri, Bermuda şeytan üçgeninin sırları, Zig-Zag öğretisi gibi konularda ilginç açıklamalar mevcuttur. Bunların yanında mevcut konularda fikir ileri sürenlerin hayatları da verilerek fikir ileri sürenlerin hayatları da verilerek esere ayrı bir zenginlik kazandırılmıştır. Evrenin sırlarına meraklı olanlar için iyi bir zihni gezinti yapabilecekleri bu eseri siz okuyucularımıza sunmakla biraz olsun katkımız olabilirse ne mutlu bize…
İÇİNDEKİLER
* TAKDİM
* Kutsal metinlerde zaman * Rölativite ve Zaman * Zamanın yönü * Zamanın Değişkenliği * Evren Modelleri * Kapak Evren * Işınlanma
* Bermuda Şeytan Üçgeni
* Paul Brunton ve Işınlanma Deneyimi * Hans Horbirger
* Horbiger ve Zamanlar * Horbiger’e Göre Ateş ve Buz
* Dr. Heinz Fisher’in Denemeleri (Oyuk Dünya Öğretisi) * Jorge Luis Öğretisi
* Dairesel Zaman * Zig-Zag Öğretisi
* Georgi Ivanovich Gurdjieff * Volf Messing
* İmmanuel Velikovski * Dr. Kozirev ve Zaman
* Srinivisa Ramanujan Alyangar
* Karl Haushoffer, Horbiger Thule’nin Zamansal İşlevi * Melki-Sedek * Roger Boskoviç * Michael Scot * Paracelsus * Hz. Musa * Nostradamus * ZAMAN GİZEMLERİ * Zaman Boyutu * Zaman Bilmecesi * Boyut Olarak Zaman
* Zamanın Gecikmesi * İkizler Çelişkisi * Zamanın Tuzakları * Cinlerin Zamanı * Kur’an’da Zaman * Senkronize Zaman * Ekranize Zaman * Zamanın Anatomisi * Zaman-Aşırı Elçiler * Hibernasyon Mağarası * Zamanın Hakimi * Zamanın Efendisi * Zeminin-Dünyanın Efendisi * Dünyanın Efendisi * Kara Sancaklılar * Darvakit * Darvakit Enerjisi * Devlerin Dünyası * Kehf Dünyalar * Oyuk Dünyalar * Tam Gaz, Son Hız * Sürvites Hız * 7 Yer Fazları * Uzay-Üstü-Uzay * Zaman-Hız Bağıntısı * Nedensellik Densizliği * Nedensellik Açmazı
* Kur’an’da Zaman Yolculuğu * Tarihe Yolculuk
* Ekminesis-Reencarnation * Şu Bizim Uzaylılar (!) * Tarih Değiştirilebilir mi? * Sorular… Sorunlar… Sırlar *KAYNAKÇA
ZAMAN GEZMENLERİ
* IŞINLANMA
* BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ
* RÖLATİVİTE ve ZAMAN
* OYUK DÜNYA
* EVREN MODELLERİ
KUTSAL METİNLERDE ZAMAN
Zaman; en eski kutsal metinlerden tutun da, folklorik öykülere kadar, Allah “başlangıç ve son” (kün ve hün) emri olarak tanımlanır. Bizim için, başlangıç ve son, zamanın geçişinden ötürü birbirinden ayrılmıştır. Zaman beşeri arızları olanlar için kâinatın anlaşılmasına vesile olması gayesiyle var olan şeylerdir. Zaman ve mekânın sonsuzluğu bizim için vardır. Allah’ın ezel ve ebed sıfatları arasında çöle atılmış bir halka mesabesinde olan zaman ve mekân bizim için sonsuzdur. Zaman ezelin başlangıcı ya da ebedin bitişi değildir. İtibaridir. Başlangıç ve sonun birlikte var oluşu bize hemen “yüksek bir mekân” fikrini vermektedir. Çünkü Zaman’ın kendisini bir boyut olarak ele alırsak, herhangi bir olayın ya da kimsenin başlangıcı ve sonu bu boyut içerisinde mevcut olmalıdır. Bir sopanın “başlangıcı” ile “sonu’nun üç boyutlu mekân içerisinde birlikte var oluşunu muhakkak ki anlayabiliyoruz. Bu, duygularımız için bilinen bir olgudur. Fakat zaman boyutu duyular için aşikâr değildir.
İlk insanlık döneminden bu yana ilahi ve beşeri dinlerde de Allah’ın varlığı ve zamanın göreceliği üzerine bilgiler verilmiştir.
Svetas Vatara Upanişad: 3/15
“Tanrı, gerçekte, tüm Evren’dir; olmuş olan, olmakta olan ve ötede olacak olandır…”
Candogya Upanişad: 3/14
“Tüm bu evren gerçekte Brahman’dır. O, her şeyin başlangıcı ve sonu ve yaşamıdır.”
Mısır Ölüler Kitabı:
“Ben, dün, bugün ve yarın’ım… Ona ait olandan yoksun olan tek gün bile yoktur…
Şimdiki zaman. Benim açtığım yoldur.”
Hermetica, Asclepius:
“Ebediyet zaman içerisine girer ve tüm hareketler zaman içerisinde yer alır… Ebediyet
zamanın şartları ile sınırlandırılmamıştır ve zamanda devreler halinde yenilenmesi sayesinde ebedidir.”
Eski Ahit: Vaiz-3/15
“Var olan eskidendir; ve olacak olan eskiden olmuştur; ve Allah geçmiş olanı gene
Eski Ahit: Vaiz-48/3
“Önceki şeyleri eski zamandan beri bildirdim; evet, ağzımdan çıktılar ve onları
işittirdim, onları ansızın yaptım ve vaki oldular.”
Eski Ahit: İşaya-46/10
“Sonu başlangıçtan ve henüz olmayan şeyleri geçmişten bildiren”
Eski Ahit: İşaya-41/4
“Ben, Rab. Birinci ve sonuncularla beraber. Ben O’yum.”
Eski Ahit: Mezmurlar-90/40
“Çünkü senin gözünde bin yıl, geçen dünkü gün ve bir gece nöbeti gibidir.”
Kur’an-ı Kerim: 54/50 (Kamer)
“Ve bizim emrimiz birdir, ancak bir göz kırpması gibi tezdir.
Kur’an-ı Kerim: 22/47 (Hac)
“… Rabbinin katından bir gün, sizinle saydıklarınızdan bin yıl gibidir.”
Kur’an-ı Kerim: 6/73
“Gökleri ve yeri hak ile yaratan. O “OL” dediğinde gün o da oluverir. O’nun sözü
haktır. Sura üflendiği günde mülk O’nundur. Görülmeyeni de, görüleni de bilen hikmet sahibi O’dur. Her şeyden haberdar da O’dur.”
Bütün bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere varoluş ve zaman konusundaki problemlerimizin anahtarı bizlere verilmektedir. Fakat bu bilgileri kullanmak için yeterli birikimi yapmamış olmamız bizi anlamsız tartışmalara itmektedir.
Ünlü, dinler araştırmacısı Meister Echart (?/260-1327/?) zaman ve mekân mertebesi hakkında şöyle der:
“Birinci gün ile sonuncusu, her ikisi birden, oradaki (Allah’ın katında) şimdiki anda oluşmaktadır.”
Aynı şekilde kutsal yazılarda son derece ilginç bazı cümlelerle ve ifadelere rastlarız. Yeni Ahit’te Allah’ın “çağları” (aeon) yarattığına dair bir ifade geçmektedir.
Apociypha’nın II. Esdias kitabında şu ifade yer alır. “Praeparatum est futurum tempus” yani “gelecek zaman hazırlanmıştır.” Aynı kaynağın bir başka bölümünde “zaman’ın
çağları içerisinde, şimdi var olanlar için hazırlık yaptığım bir zaman vardı.” (9/18)
“Enoch’un kitabı”nın İslav diliyle yazılmış versiyonunda, tüm beşeriyetin (bizim görüş şeklimize göre) zaman içerisinde birbirini ard arda izleyerek var olan tüm kişilerin hali hazırda yaratılmış oldukları söylenmektedir: “Her ruh, dünyanın varoluşundan önce
ebedi olarak yaratılmıştı.”
Ünlü İngiliz şair ve din adamı William Blake (1757-1827)’de dünyayı bu şekilde görürdü: Altı bin yıllık süreler dâhilinde, zamanın tüm noktaları üzerinde kendi kendini inşa eden ya da yıkan bir dünya. Blake’e göre “Dünya” bir küre değildir. “Duyularımızın algılama
hızı” öyle görünmesine yol açar. Evren muazzam mesafelerle birbirinden ayrılmış bir
takım noktalar demektir.
Zamanla ilgili bu olağan üstü fikirleri kavramak son derece zordur. Zaman’ın bir bölümü yerine, zamanın tüm bölümlerini kapsayan bir var oluş düşünmemiz gerekir. Bizim için ise yüzlerce yıl geçmişte yer alan bir şeyin, başka varlıklar için yüzlerce yıl sonra, gelecekte yer alabileceğine inanmak imkânsız gibi görünmektedir. Böyle bir görüş, bizim “olmuş”, “olmakta” ve “olacak”larımızın rölatif oldukları anlamına gelir. Mutlak bir geçmiş ve gelecek yoktur. “Allah için zaman yoktur.” Her şey “şimdiki zamandır.” Bu engin şimdiki dünyada değil de, “yaşayan” tarihin bir bölümünde yaşamaktayız. Upanişadlar’ın birinde, Brahma, “günler, aylar, mevsimler, yıllar ve çağlar ve tüm
yaratıkları yöneten yıkılmaz zaman çarkı” ile çevrelenmiş bir halde tasvir edilir.
Sebastian Franck (XVI. Yüzyıl) tüm beşerlerin gerçek yaratılışının “zaman-dışı” olduğunu söyler. Allah, zaman-dışı (yani, zamanın dışında) olduğuna göre, her şeyi zamandışı bir biçimde yaratır: “O, tüm yaşamımızı, şimdiki zaman gibi inceler.” Sebastian Franck’a göre, zaman-dışı düzeni beşeri aklımızla idrak etmemize imkân yoktur. Ancak, bizlerde mevcut bulunan, aklımızın yukarısında yer alan ve “gayr-i beşeri” adını verdiği bir prensibin mevcudiyetinden bahsetmektedir. Bu prensip, olağan anlayışımıza yani mantığımıza tamamen ters düştüğü ve zamandışı düzeni idrak edebildiği için “Gayr-i
beşeri”dir. Bununla “yüksek bir bilinçlilik seviyesi”ne sahip olmakla bir bağlantı
kurabiliriz.
Bütün bu görüşler, aynı hususa, “yüksek mekânlardaki bir başka varoluş biçimi”ne değinmektedir. Yüksek mekânlar zaman dışıdır. Olağan bilincimiz, yüksek mekânlardaki komple gerçeğin sadece küçücük bir bölümüne dokunur. Bu, aynen, çevresindeki manzaranın sadece belirli bir kısmını yansıtan ve zahiri olarak harekete geçiren bir döner aynaya benzer. Duyularımızın algılanma hızı “zaman”ı harekete geçirir ve zaman da “geçen zaman” haline gelir. Yüksek mekânlar zaman haline gelir.
Eğer zamanın bir anında durabilseydik, her şey olduğu gibi kalacaktı. Hiçbir şey hareket etmeyecekti. Bu tür anların bilinçli olarak deneyimlendiğini görüyoruz. Olağan zaman bilincimiz dahi hep aynı mertebede kalmaz. Nitekim “Apokrifal Yeni Ahit”te (The Apocrypal New Testament) şimdiki anın genişlediği ve ebediyen mevcutmuş gibi hissedildiği bir “zaman durması” tarifine rastlamaktayız.
“Şimdi ben, Yusuf, yürüyordum ve yürümedim. Ve havaya baktım ve havayı gördüğümde hayretler içerisinde kaldım. Ve göğün direğine baktım ve durduğunu ve gökteki kuşların hareket etmediğini gördüm. Ve yere baktım ve hazırlanmış bir tabak ve yanında işçiler
gördüm ve elleri tabağın içindeydi; ve yemeğini çiğneyenler çiğnemiyordu ve yemeği tabaktan alanlar almıyordu ve ağızlarına götürenler görünmüyordu, fakat hepsinin de yüzü yukarıya doğru dönüktü. Güdülmekte olan koyunlar gördüm ve ilerlemeyip duruyorlardı; ve çoban, değneğiyle koyunlara vurmak için elini kaldırmış ve eli yukarıda kalmıştı. Ve ırmağın akışına baktım ve çocukların suya uzanan ağızlarını gördüm ve içmiyorlardı. Ve birden her şey yoluna devam etti.
Bu “zamansız süre”dir. Burada, beşeri anlarımızdan birini bir sonraki an izlemez. Bilinç bir andan ötekine adımını atmayıp, ebedi zamanın parçasında durur.
Bizim beşeri anımız belirli bir “zaman ölçüsü”dür. Dolayısıyla bizimkinden daha değişik bir ölçüde sözkonusu olabilir. Dünyanın tüm tarihi belirli bir varlığa “bir an” gibi gelebilir. Meister Eckhart şöyle der: “… Eğer bir kimse, son altı bin yılın ve dünya sona erene
kadar ki geleceğin zamanını ve tüm olaylarını toplayacak bilgiye ve güce sahip olsaydı, bütün bunları ‘TEK BİR ŞİMDİKİ AN’ halinde toplaması ile zamanın bütünlüğünü verecekti.”
Ünlü parapsikolog ve Zig-Zag Group üyesi P.D. Ouspensky (1878-1947), “Evrenin Yeni bir Modeli” adlı kitabının 10. bölümünde, tekdüze bir dünya görmediğimizi iddia etmektedir. Ouspensky, bazı durumlarda, objelerin “zaman uzunlukları”nı gördüğümüzü vurgulamaktadır. Kitabında zaman konusunu şöyle anlatmaktadır:
“Zaman mevcut değildir! Fenomenlerin daimi ve ebedi ortaya çıkış ve ortadan
kayboluşları, hiç durmadan akan ‘sürekli ortaya çıkan ve sürekli yok olan olaylar çeşmesi’ diye bir şey yoktur. Her şey hep mevcuttur. Sadece tek bir ebedi şimdiki zaman. Ebedi şimdi (Eternal Now) vardır, ki zayıf ve sınırlı olan beşeri zihin bunu hiçbir zaman kavrayamaza ve tasavvur edemez. Ancak, ebedi şimdi fikri hiçbir şekilde, her şeyin soğuk ve acımasız bir şekilde önceden belirlenmesi, kesin ve yanılmaz bir önce varoluş fikri değildir. Her şeyin hali hazırda mevcut olması, uzak geleceğin mevcut olması halinde… yaşam, hareket, gelişim, evrim yok demek çok yanlış olur.”
Ouspensky için, “gerçek dünya” bir sonsuz ihtimaller dünyasıdır. “Zihnimiz ihtimallerin gelişimini hep tek bir yönde izler. Fakat aslında, her bir an, çok sayıda ihtimali kapsar. Bunların hepsi de gerçekleşir. Ama biz bunu göremeyiz ve bilemeyiz. Ancak şimdi ki anın, bir sonraki anın ve böylece tüm anların ihtimallerinin gerçekleşmesini tahayyül etmeye çalıştığımız takdirde dünyanın sonsuz bir şekilde büyüdüğünü, ardı arkası kesilmeden kendisini çoğalttığını ve ölçülemez derecede zengin bir hale geldiğini ve o ana kadar düşündüğümüz yavan ve sınırlı dünyaya hiç benzemediğini hissedeceğiz.
Bu sonsuz çeşitliliği tahayyül ettiğimiz anda sonsuzluğun ‘tadına’ varacak ve zaman sorununa dünyasal ölçülerle yaklaşmanın ne kadar yetersiz ve imkânsız olduğunu anlayacağız. Her bir an ortaya çıkan tüm ihtimallerin gerçekleşmesi için, bütün yönler de yol alan sonsuz bir zaman zenginliğinin gerekli olduğunu anlayacağız. Dünyanın öylesine sınırsız bir şekilde geniş olduğunu hissedeceğiz ki, içinde herhangi bir sınırlamanın yer alabileceğine, içerdiği herhangi bir şeyin bulunabileceğine dair bir düşünce bize saçma gelecektir.
Ouspensky, ebediyet ile, zaman’ın ikinci bir boyutu dediğimiz “beşinci” bir boyut arasında bir bağlantı kurar. Evreni, en yüce haliyle ”altı” boyutlu olarak gören
Ouspensky’ye göre, Evren’in bu düzeyde üç mekân boyutunun yanı sıra bir de “üç zaman
boyutu” vardır. Bir dizi ihtimalin gerçekleşme çizgisi “zamandaki bir çizgidir.” Bu
durumda bir düzey çizgi için sonsuzluktur, çünkü bu düzey sonsuz sayı da çizgiyi içerebilir:
“Bildiğimiz, mevcut olarak tanıdığımız her şey, dördüncü boyutun ancak bir çizgisi üzerinde yer alır. Dördüncü boyutun bu çizgisi, bizim var oluş kesitimizin tarihi
zamanıdır. Bildiğimiz, hissettiğimiz ve tanıdığımız tek zaman budur. Ancak biz farkında
olmasak da, bizimkine hem “paralel” hem de “dikey” olan öteki zamanların mevcudiyetine dair hisler sürekli olarak bilincimize girer. Bu ‘paralel zamanlar’ın tamamen bizlerin zamanını andırmalarına ve önce-şimdinin sonradan oluşmalarına rağmen; ‘dikey zamanlar’ sadece ‘şimdiki zaman’dan ibarettir. Zamanın paralel çizgileri bir dokumadaki çözgü’yü (warp) temsil ederken, dikey zamanlar da, paralel zamanlarla aralarındaki ilişki açısından, bu dokumanın ‘atkısı’nı, çapraz ipliklerini oluştururlar.” İhtimallerin; zamanın her anında nasıl her yönde dal saldıklarını anlayabilmek için bir “altıncı boyut” yani üçüncü bir zaman boyutu eklemek zorunludur. Böylece, zaman ”bilinen mekânımızın üzerindeki bir üç boyutlu mekân” haline gelir. Mekân içerisinde algıladığımız her obje, mekân içerisindeki gözle görülür haldeki uzantısının dışında bir de zaman’ın üç boyutu içerisinde uzanmaktadır. Bazı şeylerin “zaman-bedenleri”ni örneğin, atom-altı partikülleri “mücessem madde” halinde görmemiz söz konusudur. Her şeyin komple biçimi altı boyutludur. “Zaman çizgilerinin biri üzerinde yaşar, düşür ve varlığımızı sürdürürüz. Fakat zamanın ikinci ve üçüncü boyutları, yani bu çizginin üzerinde yer aldığı yüzey ile bu yüzeyi içeren mücessem cisim her an yaşamımıza ve bilincimize girer ve bizlere ait zamanı etkilerler… Her bir anın içerdiği tüm ihtimallerin çizgilerince oluşturulan ‘mücessem zaman-cismi’ni tahayyül ettiğimizde şunu da unutmamalıyız ki, (bizim evrenimiz’de) bunların ötesinde hiçbir şey olamaz. Sonsuz
evren’in sınırlılığı sözüyle anlatılmak istenen de budur.”
Böylece, Ouspensky’nin bakış açısına göre komple “zaman-mekân”; üç mekân boyutu ile üç zaman boyutunu bir bütün halinde içeren ‘her şeyin her yerde ve her zaman var
olduğu’ altı boyutlu bir “yüksek mekân” ya da tüm ihtimallerin gerçekleşme mekânıdır.
RÖLATİVİTE ve ZAMAN
Aynı olayı iki kişinin gözlediğini düşünelim. Bu iki gözlemcinin elde ettiği sonuçlar asla yüzde yüz aynı olamaz. Her gözlemci objeyi farklı açı ve mekânlardan inceler. Ayrıca gözlemlere kişisel duygu ve düşüncelerin karışması da mümkündür. Özetle ne kadar gözlemci bulunursa, o kadar gözlem sonucu doğar. İnsanoğlu dış âlemleri ancak duyu organlarının algılayabildiği kadar tanır, insanoğlu âlemleri algılamada her zaman yetersiz kalmaktadır. Yani, duyu organlarımız dış âlemden gelen tesirlerin ancak belli bir bölümünü alır ve çoğu zamanda onu olduğundan başka bir şekilde değerlendirerek yanılır. Bu durumda evrende göremediğimiz ve hissedemediğimiz binlerce yasadan
bahsedebiliriz... Einstein'ın zaman konusunda yaptığı araştırmalar duyu organlarımızın yetersizliğinin bir ispatıdır. Newton, "Principia" adlı kitabında şöyle diyor: "Mutlak mekân, tabiatı icabı, dış hiçbir şeyle ilgili olmaksızın her zaman aynı ve hareketsiz kalır. Benzer şekilde olmak üzere mutlak, lineer ve matematiksel zaman, kendisi ve tabiatı icabı, dış hiçbir şeyle ilgili olmaksızın eşit şekilde ilerler."
Bilim tarihi mekân ve zaman hakkındaki bu klasik fikirlerin doğruluğuna uzun süre inanmıştır. Bu bir Alman Yahudi’si olan Einstein'ın ortaya çıkıp eski anlayışları bir kenara fırlatıp yeni bir yol göstermesine kadar sürdü, insanlığın en büyük hatası da zamanı mutlak yani kendi kendine yeterli, hiçbir şart altında değişmeyen, parçaları ayrılmayan olarak kabul etmesidir. Böylece zaman harekete bağlı olmayan mutlak bir kavram olduğu inancına saplanmışız. Evrende belli bir noktada asılı hayali bir saat kabul edip, herkesin, her farklı hız sisteminin, her gezegenin, saatlerini bu referans saate göre ayar edebileceğini düşünmüşüz. Bu büyük bir yanlış! Hızlı hareket sistemlerinde, geçen zamanın duran gözlemciye göre yavaşladığını öğrenmek tabii ki şaşırtıcı olmuştur.
Benzer lineer mantıkla, uzunluk için de düşüncelerimiz ancak dünya şartlarına göre kıymet taşımaktadır. Yani bir şeyi gene kendisiyle tarif etmiş oluyoruz. Einstein bu konuda şok meydana getiren gerçekleri ortaya çıkarmıştır. Oysa uzunluk mutlak değildir, yani bir sistem içerisinde hareket eden bir cismin boyu hareket istikametine göre kısalır.
Rölâtivist Hızlarda Oluşan Zaman Açılması:
Hareket eden sistemlerdeki zaman hızının azalması, yıldızlar arası gezilerde pek ilginç sonuçlar ortaya çıkarır. Diyelim ki, güneş sistemimizden 8.8 ışık yılı uzakta olan Sirius yıldızının bir uydusunu ziyaret etmeyi tasarladınız ve bunun için ışık hızı ile hareket edebilen bir roket kullanıyorsunuz. Sirius yıldızına gidiş gelişin 17.6 yıl süreceğini düşünmeniz doğaldır. Bu nedenle çok fazla yiyecek maddesi almayı tasarlayacaksınız. Ama çok yiyecek almaya hiç gerek yoktur.
Gerçekten ışık hızının %99.999999999'u bir hızla hareket edebilirseniz saatiniz, kalbiniz, sindirim sisteminiz ve ruhsal gelişiminiz 70.000 faktörü kadar yavaşlayacak ve dünya küresinden Sirius'a ve oradan tekrar dünyaya dönmek için gerekli olan 17.6 yıllık zaman size ancak birkaç saatmiş gibi gelecektir. Fakat yakınlarınız sizden ümitlerini kesmiş 6570 defa yemek yemiş olacaklardır. Işık hızına yakın bir hızla yaptığınız bu yolculuk size bir gün gibi gözükecektir.
Zaman geçişinin hareket hızına bağlı olması demek olan "zaman açılması" (time dilation) her ne kadar büyük hızlarda belirgin bir sonuç göstermekteyse de, gene her hız için söz konusu olan ayrı bir zaman açılması ortaya çıkmaktadır.
Yapma yer uyduları izafi olarak hareket eden araçlardır. Yer yörünge hızları ortalama 8 km./sn. Dolaylarındadır. Işık hızıyla karşılaştırıldığında küçük bir hız olarak kalmaktadır. Buna rağmen küçük bir değer bulunabilir. Sovyet bilim adamı V. Ginsburg, çok doğru bir saatin yapay yer uydularına yerleştirilerek ölçümleri ile karşılaştırılmasını önerdi. Önceden tahmin edilen, saniyenin l/100’ü kadar olarak ortaya çıkan fark, özel rölativite
teorisinin doğrulanması açısından önemli bir deneydi.
Zamanın mutlak olmadığını doğrulayan birçok deneyler yapılmıştır. Atomik partiküller, büyük hızla seyrettiklerinde, duran gözlemciye, daha düşük hızlarda seyrettikleri zamana nazaran daha yavaş bozunuyormuş gibi gözükürler. Bir başka örnek olarak da ayrı iki yöne uçak örneğini verebiliriz. Bu deney sırasında, son derece dakik iki saat, ayrı ayrı, iki saat, ayrı ayrı, iki klâsik uçağın içine yerleştirilmiştir. Bir uçak dünyanın çevresinde doğudan batıya doğru uçarken diğeri bu uçuşu batıdan doğuya doğru yapmıştır. Hareket noktasına vardıklarında görülmüştür ki, bu iki saat farklı zamanları göstermektedir. Saatlerden birinin ötekine göre saniyenin milyarda biri kadar yavaşlatmıştır. İşte zaman, mekâna ve hıza göre rölatiftir. Standart zaman diye bir şeyden söz meyiz. Herkes kendi içsel zamanını kendisiyle birlikte taşır.
Zaman açılması:
Atomaltı partiküllerin bir özelliği de, ışık hızına yakın bir hızla hareket etmeleridir. Partiküller bu kritik hız sınırına yaklaştığı zaman, rölâtivist tesir önemli bir rol oynamaya başlar. Çeşitli şekillerde etken olan rölâtivist tesir, partiküllerin ışık hızına yaklaşmaları halinde söz konusu olan hız ve zaman ilişkisinin paradoks gözleminde belirir.
Kozmik ışınlar, farklı türde partiküllerin düzenli sağanakları halinde, dünyayı bombardıman ederler. Bileşimine, çok yüksek frekanslı gama ışınımları ile birlikte, pozitif ve negatif elektronlar, protonlar, nötronlar, kütleleri elektron ve protonların kütleleri arasında veya protonlarınkinden yüksek olan çeşitli temel partiküllerin girdiği giderek anlaşılan kozmik ışınlar, atmosfere daldıkları zaman, hava moleküllerine çarparak çeşitli çekirdek reaksiyonlarına neden olurlar.
Bu çarpışmalarda, diğerleri ile birlikte mezonlar ve hiperonlar adı verilen partiküller oluşturulur. Bunlar kararsız partiküllerdir; çok kısa bir süre içinde diğer temel partiküllere bozunurlar. "Ortanca" anlamına gelen mezonlar’dan doğan müonlar'ın yarı ömürleri büyük bir doğrulukla ölçülmektedir ve çok kısa olan bu yarı ömürleri ile, meydana geldikleri yüksek atmosfer katmanlarından çok uzaklara yolculuk etmeleri mümkün değildir. Sükûnet halinde saniyenin milyonda biri gibi bir zamanda bozunurlar.
Bu kısa yaşam süresi ile ışık hızında gitseler bile ancak bir kaç yüz metre gitmeleri gereken müonlar'ın, yüksek atmosfer katmanlarından yeryüzüne kadar ulaşabilmelerinden anlaşılıyor ki, ışık hızına yakın hızlarda, zaman, müonlar için yavaşlamaktadır. Böyle bir partikül ile seyahat eden saat ne fazla ve ne eksik gösterir. Partikülün ömrü ne ise tam onu gösterecektir.
Zaman geçişinin hareket hızına bağımlılığı olarak bilinen zaman açılması olgusuna göre, müon'un kendi zamanı, yeryüzündeki ölçü saatine nazaran daha ağır ilerliyor gözükür. Yeryüzündeki saatte ise daha uzun bir zaman geçmiş görünür ve partikül uzun bir yol kat eder. Buradan da anlaşılıyor ki, ışık hızına yakın hızlarda, zaman bu partiküller için yavaşlamaktadır.
gölde yarışan bir motor-bot, arkasındaki sürücü kuvvetiyle baş tarafında direnç gösteren suyun etkisi arasında sıkışmaktadır. Fakat bu mekanik büzülmenin miktarı, motor-botun yapılmış olduğu maddenin cins ve sertliğine bağlıdır.
Çelik bir kayık, tahta bir kayığa nazaran daha az sıkışır. Einstein bu konuya şöyle değinir:
"Burada uzayın kendisinin büzülmesi ile ilgiliyiz ve hareket eden bütün cisimler büzülmüş olan bu uzay içine gömülü olduktan için, aynı yolda, aynı miktarda büzülmüşlerdir."
Uzayı, içinde çeşitli cisimlerin sınırları çizili olarak bulundukları elastik jelâtin özelliği gibi bir özelliğe sahip olduğunu farz edelim. Eğer uzay (burada jelâtin) sıkıştırılmak, döndürülmek ve çekilmek suretiyle şekil değiştirirse içinde gömülü bulunan bütün cisimlerin şekilleri de aynı yolla otomatik olarak değiştirilmelidir. Fakat uzayın bu şekil değiştirmeleri ile meydana gelen, cisimlerin şekil değiştirmelerini, dış güçler etkisiyle cisimlerin içinde meydana gelen iç gerilme ve iç eğilme tarzındaki değişmelerden ayırt edilmelidir.
Fiziğin prensiplerini anlayabilmek için gerçekte pek önemli olan 'uzayın büzülmesi olayı' günlük yaşamda hiç de fark edilmeden geçip gitmektedir. Çünkü günlük gözlemlerimize etki eden en büyük hızlar, ışık hızı ile karşılaştırıldığında dikkate alınmayacak kadar küçüktür. Sözgelimi, 80 km. hızla giden bir otomobil, tampondan tampona ölçüldüğünde bir atom çekirdeğinin çapı kadar küçülür ve bir jet uçağı saatte 100 km. hızla uçtuğunda bir atomun çapı kadar boyutta küçülür ve boyu 100 metre olan ve saatte 40.000 km. hızla giden bir yıldızlararası roketin boyu ise bir milimetrenin yüzde biri kadar küçülür. %50 ışık hızı ile giden bir otonun boyu, %14 kısalacaktır. %90 ışık hızı ile giden bir jetin boyu, %45 kısalacaktır ve %99 ışık hızı ile giden bir roketin boyu ise, %86 kısalacaktır.
Rölâtivist hızlarda, kısalma faktörü:
Objelerin uzunlukları rölâtivist hızlarda hareket ederek yanımızdan geçtikleri takdirde kısalıyor gibi görünürler. Örneğin; Dünya üzerinde 175 cm. uzunluğunda olan bir kimse, büyük bir hızla yol alan bir uzay aracının içinde hâlâ 175 cm. gelecektir. Çünkü hem bu kişi ve hem de elindeki cetvel sürekli aynı hızda hareket eden tek bir referans sisteminin parçalarıdır. Fakat astronot ve cetveli, Dünya üzerindeki gözlemciye kısalmış gibi görünecektir. .Ancak sadece ışık hızına yakın hızlarda belirgin bir hal alır. Uzay aracı ışık hızına yaklaştıkça ne olacağı sorusu oldukça ilgi çekicidir. Einstein'ın teorisine göre, araçtaki objeler ile aracın kendisi kısalmaya devam ederek sıfıra yaklaşacaktır. (Bkz. Şekil:1)
ŞEKİL: 1
Objeler, hızları arttıkça büzülürler.
(a) Hız=0 (b) Hız=l,5 x 1010 cm./sn. (c)Hız=2,25 x 1010 cm./sn. (d) Hız=2,04 x 1010 cm./sn.
e) Hız=Işık Hızı
Rölâtivist hızlarda küçülen roketler:
Yıldızlararası iki roket içinde bulunan iki kişi, her iki rokette çok yüksek hızlarda yol alırlarken birbirlerine rastlarlarsa, her bir roketteki astronot kendi bulundukları rokette bir kısalmışlık fark etmemelerine rağmen yan pencereden görünen diğer roketi önemli bir miktarda kısalmış olarak göreceklerdir. Öte yandan bu durumda, hangi roketin gerçek kısalmış olduğunu tartışmak faydasızdır. Çünkü roketlerden her biri diğer roketteki astronotun görüşüne göre kısalmış olacak, fakat her roket kendi astronotuna göre kısalmamış görünecektir. (Bkz. Sekil: 2)
ŞEKİL: 2
Uzunluğun büzülmesi sadece gidiş yönünde oluşur. Hızı '0' olan bir rokete göre hızı 'ışık hızına yakın' olan bir roketteki astronot, roket içindeki duruş şekline göre:
(a) Enine büzülür (incelir), (b) Boyuna büzülür (kısalır).
Rölâtivist hızlarda, obje ve zaman büzülmesi:
Hareketli bir sistem içinde bulunan bir saat, hareketsiz bir sistem içinde bulunan bir saatten farklı bir hızda çalışır. Hareketli bir sistem içindeki bir ölçü çubuğunun boyu hareket yönünde küçülür. Bu ilginç değişiklikler saatin veya çubuğun kendi özelliklerinden ötürü değildir. Buradaki saat bir sarkaçlı saat, yaylı bir saat veya kum saati olabilir. Ölçü çubuğu ise tahta bir cetvel, bir metrelik metal bir çubuk herhangi bir uzunlukta bir kablo olabilir.
Bu olayda, hareketli sistem içindeki saatin ıslaması ve çubuğun kısalması mekanik olaylar değildir. Ne var ki, aynı hareketli sistem içinde olup da saati ve çubuğu gören bir işi onların kısaldıklarını anlayamaz ve ayrıca kendisi de gidiş yönündeki duruma göre enine veya boyuna aynı oranda küçülmektedir. Fakat hareketli sisteme göre hareketsiz bir sistemde bulunan bir gözlemci, hareketli sistem içindeki saatin, kendi yarındaki saate göre
yavaşladığını ve yine hareketli sistem içindeki ölçü çubuğunun, kendi yanındaki ölçü çubuğuna göre küçüldüğünü görecektir. (Bkz. Şekil: 3)
Bu durumda hareketli saatlerin ve ölçü çubuklarının bu davranışı, ışığın değişmez hızını belirler ve niçin bütün sistemlerdeki bütün gözlemcilerin, hareket durumları ne olursa olsun, ışığın araçlarına aynı hızla gelip, aynı ayrıldığını gördüklerini açıklar. Çünkü kendi hızları ışık hızına yaklaştıkça saatleri yavaşlar, ölçü çubukları kısalır ve bütün ölçü sonuçları daha hareketsiz bir gözlemcinin elde ettiği gözlemsel değerlere eşit olur.
Lorentz dönüşümü, bu azalmaları yöneten kanunları tanımlar. Bu kanunlar çok basittir. Hız ne kadar büyürse, zaman azalması ve objelerin büzülmesi o kadar çok olur. Işık hızının %90'ı kadar bir hızla hareket eden ölçü çubuğu, yarı uzunluğuna iner. Bu hızdan sonra azalma derecesi artar ve çubuk ışık hızına erişebilirse tümüyle yok olur. Aynı şekilde, ışık hızında giden bir saat tümüyle dururdu. Tüm bunlardan, ne türlü güçler kullanılırsa kullanılsın, hiçbir şeyin hızından daha hızlı gidemeyeceği sonucu çıkar. Bu durum temel bir evrensel yasayı ortaya çıkarmaktadır. "Işık hızı evrendeki en yüksek ve
sınır hızıdır."
ŞEKİL: 3
Zaman ve uzaklık, hareket ile değişikliğe uğrar. (a) Sabit haldeki saat ve cetvel.
(b) Sabit haldeki referans sistemine göre hareket halinde olan referans sistemindeki saat daralır ve yavaşlar, cetvel de kısalır.
ZAMANIN YÖNÜ
Soyut boyut, zaman, tersinmez dört kuvvetin en önemlisidir: Bunlar tek yönlü gravitation, tersinmez termik dengelenme, evreni açan-yayan tek yanlı ivme ve zaman okudur. Kısaca bunlara BH(1) kuvveti (Gravitation), WH2) kuvveti (Evreni açan Levitation) zaman kuvveti
(mutlak sıcak-soğuk) Minimax kuvveti kısaca: BH, WH, Timex(3), Minimax bir birleşik alandan doğmalıdır. Bu alanda, bilinen dört kuvvet (Gravitation, güçlü-zayıf ve elektro-manyetik kuvvetler) alanıyla ilişkilendirilebilir ve temel bileşik alanlar; tüm simetrileri (Tardyum-Tachyon vb.) içeren "Ether" oluverir.
(1)BH: Black Hole (Karadelik)
(2)WH: Worm Hole (Kurtçuk Deliği) (3)Timex: Zaman
Burada çekim kuvveti "ortak" olup 7 kuvvete indirgenebilir. BH, WH, Timex, Minimax kuvvetler ise aynı tek dinamizmin sonucudur: Heterojensizlik kuvveti ile homojensizlik kuvveti evreni genişleten ve büzen kuvvetlerdir. Öyleyse gravitation ile buna karşı gelen desaclerotion bir tek kuvvettir, ivmelerime ve negatif ve negatif ivme, eğer bir yavaşlama ya da hızlanma olursa "zıt" bir kuvvet olarak fark edilirdi. Evren genişlemesinin bir nedeni de termik denge (minimax) diye gösterilebilir. Gravitation ve Levitation o halde zayıflayabilen tensörü olan kuvvetlerdir. Birbirine zıt kuvvet bileşkelerinin bu değişkenliğine tensör denmektedir.
Hoyle, gravitationun basıncının azaldıkça dünya yarıçapının her bir milyar yılda 50-100 km. genişleyeceğini söyler. Ayet "Görmüyorlar mı biz dünyaya geliyor, onu azaltıp
duruyoruz" uyarınca da daralacağı öne sürülür. Hoyle'a göre yörüngeler bir helis
biçiminde genişlerken; İslâm bilgilerine göre de tersine büzüşür. Hoyle'un azalan gravitation kuvveti kara tabakalarına mı, yoksa yaşamın kargaşasına mı yol açardı? Oysa "eksilen" bir dünya da bildiğimiz bu hayat çıkabilir.
Evrenin helisler halinde genişlemesi ile çekimin büzülmesi ayrı şeylerdir, ama aynı alandan kaynaklanırlar. Evreni genişleten kuvvet WH'yı; bir önceki evrenin sonunda olan BH büzme kuvveti oluşturur ve/veya bunun tersidir. Evren genişledikçe çap oku tek yönlü gider ve gravitonlar da bu yönde maddeden kaçmaya zorlanırlar. Aynı ok yönünde enerji en az sisteme hareket ederken, zaman da sebepten sonuca olan bu ok yönünde "tensör" göstererek ilerleyen esrarengiz bir kavramdır. Sebep ucunda "sıcak"; sonuç ucunda "soğuk". Kısaca tizpes bir kozmik Doppler olayı vardır. Evrenin tensörü varsa bu (c) hızına göre değerlendirilmelidir.
Kapalı bir evrende yani sınırlı sayıda bileşenleri olan bir evrende sıkıştırılma dönemi söz konusu olunca "zamana" ve "zamanın yönü" özellikleri oluşur. Eğer evrende sürgit bileşenler varsa, bu kez her bir bileşen için ayrı özel bir zaman olur ve sürgit boyunca gidersek, zaman sonsuz genleşir ve ezelden itibaren uzar. Böylece "evrenin yaşı" evrenin, yaşadığı süre olmaz.
Zaman; bir BH (karadeliğe)'ya hapis olan, buradan kendini kurtaramayan tutsaklardandır. Yeterli kütlesi olan bir dönmeyen BH; dönen bir BH, çıplak tekillikler, tünel süreciyle süper uzay bir zaman makinesidir. Uzay yürüdüğünde "Zaman sıçraması" olur ve bu çıplak tekillikte herhangi bir dış bölge olup, özel süreci içinde olasılık artışına bağlı doğal bir zaman oku vardır. Okun eşiti de evrenin genişlediği zaman okudur.
Herkes için her türlü geleceğin ve geçmişin var olacağını söyleyen olasılık hesapları en az ihtimalleri de gerçekleştirir ve "tersinen bir zaman takyon" olmadan da ortaya çıkar. O
zaman kaçan zerreler ve zaman geri döner geriye sayma başlar; saatler ters çalışır, ölüler mezardan çıkar gençleşirler ve sonunda doğmamış olurlar. Taş atmadan kınlan bir cam; ateş etmeden ölen asker, enkaza atılan bir tahrip kalıbının "mâmur" bir meskeni oluşturması, zaman okunun ters çalışmasının sonuçlarıdır. Düzgün nedensel olmayan ilişkiler vb. hep olasılığın her yerde sıfır olmamasındandır. Bunlar bize sebep ve sonucun varken ortadan kalktığını bildirir. Oysa bunlar vardı.
Taşı atmadan kırılan bir cam, Aiberg'e göre TELEKİNETİK (psikokinetik) paranormal olayları açıklar. Zamanın akışı da dışarıdan kontrol edilebilir ki, bu yetenek de "precognation" denen kehaneti açıklar. Şimdiki anlayışımızla zamanı kontrolümüz dışında sayarız ama çok aktif bir süreç olan uykuda beynimiz, uyanık halimizden çok daha yoğun çalışıp, uykuda zamanı değiştirmektedir. Uyanık uyku denen hipnoz ve soyut astronotilos olan OOBE'de zaman kavramının üstüne çıkıp onu değiştirebilmekteyiz. "Bilinç" denen bu beşinci boyutumuz, zihinsel kütlemiz, şuur, akıl, zekâ ile anlatılmak istenenlerin tümünün "TAKYONLAR" teorisine dayandığı bir açıklaması olmalıdır. Artık takyonların kozmik ışınlardan önce geldiği gözlemi sebep-sonuç ilkesini çıkarmıştır. Çünkü takyonlar "yola çıkmadan amacına ulaşmış" olmaktadırlar.
ZAMAN ENERJİSİ
Kozmik zaman yanlıştır. Çünkü arzda, atomda, uzayda ve çağlar içinde zaman farklı çıkar. 100 bin yıl önce zaman hızlı akmaktaydı ve örneğin on milyar yıl öncemiz, belki de 200 bin yıl öncesiydi. Zaman çekim ve hızla değişken bir boyuttur. Zamanın ivmesi belli değildir. Evren-arz yaşı hesapları ampiriktir ve galaktik soğuma sürecine dayanmaktaydı. 5onsuz boyutlarda değişken zaman farklı takvim verir.
Işınların yarı ömrü değişmez fizik kuralı olduğu halde, mekân katlarında yarı ömür değişiyordu. Yarı ömür (*) matematik gerçek olduğu halde, mekânda değişen zamanın akışı olup, evrenin her yerinde ve sebep-sonuç uçlarında ayrı ayrı hızlanmaktadır.
(*) Mekân katlarında farklıdır, [π = 10-8 : 10-16 sn.] Σ ve kaskadlardan doğar. Dalga mekaniğinde ömürler değişmez. Değişen zaman akışıdır. (RÖLATİF ve Mearic-4) Rölativite olayda değil, evren şartlarınadır.
Zaman evrende milyar yıllarla; atomda mil-varlarda bir saniye ile işlem görür. Boyutlar küçüldükçe kısalır.
Kozirev'e göre zaman durgun bir tüketim enerjisidir. Soğurma bitince ölüm hali başlar. Moleküllerin kristal kafesinin düzeni bu enerjiyi en iyi alma ilkesine göre düzenlenir. DNA bunun için helazonikleşir.
Zaman enerjisi olayın başında ve sonunda aynı hızla harcanmaz. (Şeker mol. Levo kolayca emer ve böylece canlılar sol amino asidi kullanır.)
enerjinin bir kalıbıdır. Bildiğimiz enerjiler kuantlardan doğan kinetik enerjilerdir. Zaman enerjisi ve Kirlian ışıması (Aura) kuant dışı statik ve özel bir enerjisidir. Her olay var olmak için zaman enerjisini kullanır.
Zamanın mesafeler gibi bir mekân çizgisi olduğunu XII. yy. önce CABİR açıkladı ve bu Minkowski'ye kadar anlaşılamadı (Saat, cebir, nitrik asit).
• Zaman fizikte değişik bir enerji kalıbıdır. Matematikte 4. boyuttur. Boyutlarda enerji iletişiminin gerçeğidir.
Zaman, mekânda sabit bir yeri olmadığından bizzat madde ötesi bir varlıktır. Zaman, saat, takvim değildir. Zaman, etkilerin değişkenliği arasında sıra farkıdır. Etkiler mekân boyutuna uyduklarında değişkenliği de zamanla kazanırlar. Ancak süreci, etkinin zaman boyutuna mı girmesiyle doğduğu, yoksa etkinin mi zaman koordinatında yarattığı bir sonu mudur, tartışılıyor.
4. boyut zaman, mekân boyutlarında farklılık gösterir. Kuantların ayrılıkları ve ömürleri zaman'a uyumlarıyla ilgilidir. Güçlü bir kinetiği olan kuantlar zaman koordinatında güçlenme kazanır. Bu fiziki olay, zamanın statik bir enerji niteliği taşımasına yol açar. Mekâna uyan kuant, zaman boyutunda mekân içi varlık kazanır ve uzayımız ortaya çıkar. Bir etki, bir varlık, otomatik bir ömür kartı doldurur. Bu da Einstein'm fizik fotolizmidir. Bir kuantın koordinatlar sisteminde eğrilerini gören fizik gözü, o kuant ömrünü hesaplar. Zaman, maddeyi çokluktan tekliğe çeken bir mıknatıstır. Değişim ve sonundaki ölüm bu bağın dalgalanmasından doğar.
Ama zaman kaybının hiç bir önemi yoktur. Biz dönen bir karadeliğin dönmekte olduğu, çizginin çevresinde, dönme yönüne zıt yönde yörüngeye oturursak, dönme hızına oranlanmış bir zaman kazanıp, ölümsüzleşiriz. Yaşlanmamız sonsuz durur. Ama bu öteki evrende "ne işe yarar" bilemeyiz. Üstelik biz böyle geriye dönerken kendi kopyalarımıza rastlarız, onlarla söyleşiriz. Dönen karadelik üzerinde dönme hızı ile kendi hızımızın cebirsel toplamı bize ışıktan hızlı gitmemizi de temin eder ve biz nedensellik ilkesini de yıkarız. Evrenin en uzak bölgelerine aniden sıçrarız.
• Zaman bir boyuttur ve diğer boyutlar küçüldükçe zaman daima küçülür. Mikrokozmos'ta geometrik boyutların bu akıl almaz küçülmesi sürdükçe zamanda hızlanma olur. Sürgit bileşenler düzeyine ulaşıldığında (sonsuzda) zaman sıfır olur.
Gerçeğin temeli zamanın değişkenliğinde, boyutların sonsuzluğunda yatar. Zamana ait ivme belli değildir. Zaman akışı yeryüzünde, atomda, uzayda, farklı değişken esnektir. Böylece dünyamız tensöründe sağlar içinde akış hızı farklıdır. 100.000 yıl önce zaman hızlı akmaktaydı ve bizim on milyar yıl öncemiz dediğimiz dönem belki de 200.000 yıl önceydi. Çağ hesaplarımız izafi ve ampiriktir. Hesaplar genelde adi ısı kurallarına dayandırılır (galaksilerin soğuma, süpernova soğuma süreleri).
• Einstein'in Minkowski boyutu zaman, Kozirev'de tüketim enerjisi, Aiberg'de Ether faktörüdür. Aiberg tek yönlü tüm kuvvetlerin (zaman, çekim, entropi, genişleme) negatif ivmesi vardır. Tensör gösterirler. Bu durum karşıt (sonuçsal zaman, levitation, takyonik entropi büzülme) ile determinize edebilir. Asimetrik olarak (ya da üreme hücrelerinin yarılanması gibi) oranlanırlar.
• Relativity: Olayda değil, fizik evren koşullardadır. Zamanın mekândaki değeri ile ilgili teoriler kurulurken, çeşitli mekân katlarında yarı ömür kavramının değiştiği ortaya çıktı. Yarı ömür matematik bir gerçek olduğundan, burada değişken olan mekân dilimlerindeki zamanın akışıdır. Işınların yarı ömürleri değişmez fizik kuralı olduğundan zaman her yerde aynı hızla akmaz demektir. Zaman, mekânların katlarında farklı etki ve yansımalara sahip olup, varlıkların ömürleri mekânın çeşitli yanlarında değişiktir.
Tanımı: Işık hızıyla sınırlanmasına rağmen yarı ömrü kısa ışınlar göksel cisimden ötekine
ulaşamazken, Güneşten bize
π
(l0
-8) ve ŋ (eta-10
-16s.)
mezonları gelmektedir. Bunlar bozulma ürünü olsalardı bile onlarınΣ
ve Cascade hyperonları ışınlarının yarı ömründe ışınların arza ulaşmasına yetmez. Dalga mekaniğine göre ömürler değil, uzaydaki zaman akışı değişmektedir. Çünkü uzaydaki zaman kozmiktir. (*)(*) Meâric-4: O'na meleklerle ruh (Cebrail) ellibin yıla bedel bir günde çıkarlar. Sonra (bu işler) sizin saydığınız bin yıl tutan bir günde O'na yükselir.
• Zamanın "Minkowski" Matematiği: Yer zaman ilişkisinde mekâna zaman soyut boyutu
ilgi kurar ve zaman denklemi (N4)'e uyar. Zamanın uzayıp-kısalması; ömrün büyüyüp küçülmesi, boy-en-derinlik boyutlarına aynı oranda uyarlık gösterir. Bu hiyerarşik tertiplenme milyarlarca km. çaplar için milyonlarca yıllık ömür
l0
-9 cm.'de milyonda-bir saniyelere perspektiflenir. İlkel evrim 2 boyutu, zamanı algılayan insanda 4 boyutu algılar.Zamanın "Kozirev" Fiziği: Statik bir enerji olan zamanı varlık soğurur. Varlık bu
yeteneğini yetirince yok olur. Niteliği ve fizik kavram yönüyle değişik bir tüketim enerjisi olan zaman, dördüncü boyut olduğundan diğer boyutlarla enerji iletişimi yapar. Zaman enerjisi fizik nitelikler içinde değişkendir. Zaman yayılan enerjinin kalıbıdır. Evrenimizdeki olaylara zaman ve HF ışımaları enerji katan, yayılan enerjinin kalıbıdır. O zaman enerjisi olayın başı (sebep) ve sonu (sonuç)unda aynı hızla akmaz.
- Moleküllerin geometrik yapısı zaman enerjisini maksimal ideal alacak biçimde alma ilkesine göre tertip edilmiştir. En uygun biçimde helezondur.
Polarizlenmiş ışığı sağa kıran proteinler ölüdür ve canlı mekanizmaya girmez. Canlı proteinler sol yanlıdır. Şeker molunda zaman harcamasında levo moller tasarrufludurlar. - Einstein-Kozirev uyuşum kuralları zamanın matematik-fizik niteliğini belirler. Bu da zamanın ekran olup olmaması sorusunu (yargıyı) gündeme getirir. Işık yoluyla haberleştiğimiz bir olayın evrene yansıması (Hz.İsa'yı 2000 yıl öteden gören gözlemci) zamanın
gerisinin de belirgin olduğunu gösterir. Yani kader değişmez. Kader yaşamın yordamı olup sabit oranlar program bandında yazılıdır. Davranışlar; kader, durum ise eşyanın kaderidir. Fizik kaderini yaşayan eşyanın rastlantı ile değil evren bilincinin yazgı-kader kompütürü (Levh-i Mahfuz) ile ilişkisi vardır.
Kader kavramlarının temelinde zaman gerçeği vardır. Zamanı bir geçiş sıralaması sayarsak elbette kaderde rolü olamaz. Ama lineer bir düzlem olan zaman, geçmiş ve
geleceğin video'sudur. Kader özelleştiğinde, zamanın lineer düzleminde bir noktadan
geçiştirilir.
Kader takdir-i ilâhinin yani büyük iradenin yansısı olup küçük iradenin sahibi kul talebinde muhtardır (isteminde özerktir). Kaderin dua, nazar, sihir ile reddi bile yazgı cümlesindendir. Böylece zaman bir yazgı alanı ve eşelidir. Evrendeki karmaşık koordinat (yazgılar) cetvelidir.
Kozirev: Yaşam kartları DNA helezonlarının, zaman enerjisini geometrik durumlarına
göre çekip harcaması kaçınılmaz biyolojik yazgıdır. Elektrik akımı için iletken, canlının iletimi için kuşaklar arası genetik kart gerekir.
ZAMANIN DEĞİŞKENLİĞİ
Zamanın daha aktığı ve yönü ampirik olarak kanıtlanmamıştır. "Ne zaman sonra?" günlük yaşamın ayrılmaz sorularından biridir. Zaman cisimlerin yayınladıkları bir radyasyon yani enerji olmalıdır. Bu enerji de Minkowski zaman yapısında [√-l ct] diye soyut olarak gösterilmiştir. Bu bile onun "soyut bir uzunluk" olduğunu gösteriyor.
Minkowski'nin zaman yapısı bugün relativity'nin temelidir. Riemann uzay yapısı genel relativity'nin temelidir. Minkowski-Riemann (gavas) koalisyonu uzay-zaman süreklisini oluşturur. Relativity'de zaman kavramı; ister lineer hızı, ister çekimsel çökme hızı ışık hızına eren bir cismin zamanının genleştiğini, yavaşladığını, biyolojik fonksiyonların da buna uyarak yaşlanmayı geciktirdiğini belirtir. Böylece evrende tek bir yerde oluşan bir olayın mesafeye bağlı olarak, başka zamanlarda yaşandığını gözleriz. Zamanın akışı çekimle de yavaşlar. Çünkü ışık hızına eşit yaşlanmayla gravitational yaşlanma birbirine özdeştir. Öyleyse çekim yoğunluğu bizi ivme ilerledikçe daha geç yaşlanırız. Pulsar ve BH (Karadelikler)'larda zaman milyonlarca kez yavaşlatılabilir.
Her iki (çekim ve normal hızlanma) durumunda da zaman sabit değildir ve farklı hallerde farklı hızlarla akar. Sözgelimi %99 ışık hızında zaman 7 kat, %99,9 ışık hızından on kat daha yavaşlar. Sabit ışık hızının yüz-binde bir eksiği hızda ise milyonlarca kat daha ağır yaşlanılır. Bu duruma ikizler paradoksu denir. Dünyada kalan, ikizinin kendinden geri döndüğünü görür. Ama her ikisinin birbirine göre daha az yaşlanması yasaklanmıştır. Çünkü uzay ikizine göre dünya ikizi de hareket etmesine rağmen, uzaydaki ikiz çeşitli zamanlardan hızlandırılıp yavaşlatılır. Oysa evren böyle değildir, fotonların hızı değişmez, hızlanıp, yavaşlar.
Zamanın akışını durduran deneyler mutlak soğuklardaki sıvı azot hibernasyonunda da gözlenmektedir. Zaman milyonlarca kez yavaşlatılabiliniyor ve zaman çekmecelerini de en kısa ömürlü parçacıklar bile ömrü uzatılarak gözlenebiliyor.
Yer ve zamanın bu çok sıkı ilişkisi elbette garip diğer durumlara da neden olur: Saat yavaşladığından başka, astronotun ağırlığı artar, elindeki cetvel kısalır. Bu saat, okka ve cetvel ile "yerdekini" ölçmeye kalkışırsak yüksek değerler buluruz. Relativity'de bu esnek zaman, kütle, uzunluk kavramları hız artışı ile orantılı olarak değişmez sandığımız
değerlerin değiştiğini bildirir. Kısıtlı relativity uyarınca hareketli sistemdeki ikiz için ışığı olduğu yerde durmakta, gözlemci ikiz için ise gemi hareketli olduğundan ışığın daha uzağa gittiği görülür. Işık hızının değişmezliğine göre onan aldığı yol gözlemcilere farklı gözükür ki, bu da ışığın yol alış süreleri arasında bir fark olduğunu; uzay gemisindeki ölçümden daha fazla zaman alan yer ölçümü arasındaki bu farkın zaman genişlemesi olduğunu anlarız. Burada hız artışı (ivme) rol oynar. İkincisi de çekini olacaktır.
Nedensellik: Kaçma (kurtulma) hızının ışık hızına eşitlendiği çekimden ivmelenme dönen
bir karadelik ergosferindeki bir anın-milyon yıllara eşitlendiği zaman denetimi idi. Ölümsüzlüğü gösterir bize. Çıplak tekilliklerde yani ışık hızıyla dönen bir Karadelikte, iki nokta normal uzay olarak kat edildiğinde biz "ışıktan hızlı" gitmiş oluruz. Karadelik içinde alışılmış uzay-zaman (saat ile metre) tersyüz olur. Dışarıdaki gözlemcinin saati delicesine, olay ufkundakinin ise çok ağır çalışırken, olay ufkunu aşan üçüzün de saati ters çalışmaya başlar. Bu da zamanda "geçmişe" gitmek, ışık hızını aştığımız anlamına imadır. Böylece ışık hızıyla dönen bir Karadelik, şartı aramadan da yani veriler 2 nokta arasında ışık hızından küçük bir hızla gidildiğinde de zamanda geriye yolculuk yapmış oluruz: Bu iki nokta arası mesafe normal uzay gibi davranmaktadır ve zaman geriye ayrıldığı yere terk ettiği zamandan daha erken bir tarihte geri döner.
Şimdi bu ilkenin soruşturmasını ve ışıktan hızlı gitmenin mekanizmasını soruşturalım: Gravitik yoğunluk da öz zamanımızın kısalmasına neden olur. Hız artışı özel gravitik geç yaşlanma da uzay geometrik çekimi tanımlayan genel relativity uyarınca olur. On güneş kütlesi için kritik yarıçap 28,8 km. pul-sar; fakat saniyenin 67 milyonda-biri zamanda ardındaki tünele karadelik olarak çöker. Artık onun olay ufku, fizik evrenle ilişkisini kesmiştir ve fizik yasalarla ölçümü yapılamaz. Tekillikte yer ve zaman kalkmıştır. Zamanın genişleme etkisi olay ufkunda bile sonsuza erişir.
Çekim zamanın akışını yavaşlatır. Çünkü çekimsel yaşlanmayla, ışık hızlı yaşlanma birbirine özdeştir. Çünkü g=c olmuştur. Yüksek hızlardaki uzun bir yolculuğun milyonlarca yıl genleşmesi (ki insan soyu kurur) etkisi, çekimsel çökmenin ışık hızına eşitlenmesiyle aynı etkiyi dile getirir. (Serbest düşmenin "c" hızına eşitlenmesi eşdeğerlilik ilkesidir) yani bizler ister ışık hızıyla düşelim: İster aynı hızla kaçalım, aynı etkiyi yaşarız. Karadeliklerde yıldız yüzeyinin döndüğü gözlenir. İkizler çelişkisini kullanırsak, dışarıdaki ikizin içeri çekilen ikizinin önce çok hızlı, sonra çok yavaş düştüğünü ve sonunda durduğunu görürüz. Eğer düşen düzenli sinyaller verseydi, zamanın uzayacağını, torunlarının bile ömrünü aşacağını ve sonsuza dek sinyalin döndüğünü görürdük. Zamanın genişleme etkisi olay ufkunda bile sonsuza erişir. Dışarıdaki ikiz, düşen ikizinin olay ufkuna erişmeye başlamasıyla gemide zamanın tümüyle durduğunu, dolayısıyla astronotun da döndüğünü, iplik gibi sonsuza kadar çekildiğini fakat hiçbir zaman ufkun ötesine geçtiğini göremez. Ama aslında çekilen hâlâ düzenli sinyaller vermektedir, her şey normaldir.
O olay ufkunun içine girince "Donuk yıldız"da birden hareketleniverir. İçeride uzay ile zaman, metreyle saat yer değiştirir. Uzay, zaman tutsak olup değiştirilip hapsedilmiştir. Zaman sonsuz yavaşlamıştır. Bunu her saniye çakan bir ışık sinyaliyle örneklersek ikizler çelişecektir. Çekilen ikiz ivmelenmesini ışık hızına kadar sürdürür. Ama olay ufkunda
giderek yavaşlamış, sonsuza kadar donmuş, adeta hiçbir zaman olay ufkuna erişememiş olur.
Rölâtivist etki dışarıdakinin içeridekini sonsuza kadar donmuş gösterirken, özel zamanı farklı olan içerideki ikiz "serbest düşen asansördeki eşdeğerlik ilkesi uyarınca farklı özel zamanında saatini geri bıraktıran bu etki altındadır. Burada bir ışık sinyali, dışarıdaki ikizin milyonlarca vuruşuna eşitlenir. Bire-bir sinyaller bire-milyar olarak eşitlenir. Olay ufku içinde zaman genleşmesi karadelik merkezine kadar sonsuz sınırsız uzatılmış gözükür.
Bu olay ufku dışındaki zaman kavramını kullandığımızda böyledir. Çok hızlı çalışan saat sonra giderek yavaşlar, durur ve bir süre tersine çalışır. İşte bu sonuncu bize kaybettiğimiz zamanı telafi eder. Çelişen ikizlerin iki ayrı özel zamanı vardır.
Ayrıca dönen bir karadeliğin ekvatoruna zıt bir dairesel yörüngeden de girerek, kaybolan zamanı istediğimiz gibi ve istediğimiz kadar geriye sayma ve sarma işlemiyle telâfi ederiz. Kazanılan zaman karadeliğin dönme değerine orantılıdır. Karadeliğin yanından sekersek zamanın akışını kontrol eder, geleceğe dönüşsüz gideriz. Karadeliğe düşen astronotumuzu yalnızca çekim gel-giti rahatsız eder. Ona göre her şey normaldir, ışık sinyali, zaman akışı olağan biçimdedir. Hızı artarak olay ufkuna son yaklaşışında bütün evrenin ve saatlerin saniyedeki kısaldığı, milyonlarca yıl sonraki geleceğin derinliklerine ulaşıldığı görür. Olay ufkuna değdiği anda da evrenin kalan bütün ömrü önünden akıp gider. Böylece evren tarihi bitirilmiş olur.
On güneş kütleli dönen bir karadeliğin merkezine ulaşılınca da saniyenin 67 milyonda biri zamanda tekilliği aşmış, Schwarzschild'in ikinci hunisinin açıldığı, uzay ve zamanın yine serbest bırakıldığı paralel bir evrene fırlatılır.
Zaman için neler söyleyebiliriz? Soyut bir boyut olarak yere bağımlı mıdır? Yoksa uzay mı zaman içinde bir koordinattır? Uzay-zaman eğridir ama uzay ve zaman başlı başına kaldıklarında eğri olmayabilirler. Zaten ikisi aynı şey değillerdir ama ayrılmaz gözükmektedirler. Zaman varlığın sınırıdır, varlık zamanla sınırlandırılır. Evrenimizde olagelen her şeyin içinde hipotetik esir gibi yer olan zaman, daha araştırılmamış tüm olayların toplamını açıklar. Bütün tabiat olaylarını birleştiren zaman bağı, her şeyi kapsadığı gibi her şeyin içindedir. Hatta "Ne zaman" diye sorarken günlük hayatımızın belirleyici boyutu oluverir.
Zamanın "Geçmişle, geleceği özdeş" tutan zaman anlayışına göre psikolojik algılamamız, neden-sonuçlu sezgilerimiz zamanın geçmişten geleceğe doğru aktığını gösterir. Ancak zamanının aktığı ve ok yönü ampirik (deneysel) olarak kanıtlanmamıştır.
Eğer neden-sonuç ilkesine sımsıkı ve esirce bağlanıyorsak, zamanın iki ucu vardır. Neden ucunda doğarız ki bu geçmişimizdir. Sonuç ucunda ölürüz ki bu da geleceğimizdir. O zaman bu iki uç arasında asimetri yani gerilim, potansiyel farkı bulunmalıdır. Bu özellik zamanın tek ve bildiğimiz yönde aktığını gösterir. Nedensellik ilkesi bize bir tek model düşletir. İnsanın geçmişiyle geleceği özdeştir. Şimdiyi yaşayan bir insanın geleceği bilinememektedir. Öyleyse geleceğe yolculuk yapamaz. Çünkü daha geleceği yoktur, geleceği var edilmemiştir. Geçmişe de yolculuk yapamaz. Çünkü geçmişte var olamaz. Diyelim ki zaman gezmeni gidiş-dönüş yapmak üzere geçmişteki atalarının buluşmasını
önlemeye niyetlenmiştir. Bu buluşmayı önlemesi halinde "zaman gezmeni" hiçbir zaman doğmayacaktır. Mademki doğmuyor, bu buluşmayı nasıl önleyebilir? Gelecekte daha doğmamış olan, geçmişteki ölü ile nasıl buluşabilir?
Yukarıdaki model uzun süredir inkâr etmeye çalıştığımız neden-sonuç ilkesine dayanır. Ama nedensellik de mutlak bir gerçek değil, felsefik inançlarımızın psikolojik algılarımızın, sezgisel ürünüdür. Sorun özellikle bu ilkeyi mi yoksa tabiat yasalarını mı korumamız gereğidir? Öte yandan bu ilkeye dayanan yüzlerce fizik yasasından da vazgeçmek külfeti vardır. Gördüklerimizin bir kısmını atmak klasik fizikçilerin işine gelmez. Onlar kısa yoldan nedensellik ilkesini olaya uyarlarlar. Oysa bizler nedensellikle şartlanmamış hür düşünce olarak bir olaya ilke tanımalıyız. Günlük pratizmde geçerli olan bu ilke olağanın ötesinde, kozmik mesafelerde geçersizdir.
Relativity; ışık hızında geleceğin derinliklerine işleyebileceğimizi kanıtlamıştır. Öte yandan Feinberg duvarı kolay asıldığında takyonlar evrenindeki ışık ötesi hızlar dâhilîde bulunmuştur. Işıktan hızlı gitmenin anlamı zamanın, saatin geriye çalışmasıdır, ölülerin dirilmesi, önce camın kırılması sonra taşın atılması, bir yolcunun yola çıktığı günden bir gün önce yolculuktan dönmesi bize nedensellik ile zaman çatışmasını getiriyor. Oysa tek yönlü kuvvetlerden biri olan zamanın nedenselliği kutsallaştırması beklenirdi.
Nedensellik ilkesi bir öncelik-sonralık sıralamasıdır. Her bir sebep denen olayı sonuç denen bir olay izler. Önce dün ve sebep, sonra yarın ve sonuç gelir. Doğum, depar, kaza, mikrop, kapma neden, ölüm, final, kader, bir organın kötü işleyişi sonuçtur.
Nedensellik ilkesini rafa kaldıran, geçmişe yolculuk yapmak, sonuçtan nedene sıçramaktır. Zaman yolculuğumuz bu ikinci modele uygulandığında iki şık içerir. İnsanın geleceği önceden belirlenmiştir ve dolayısıyla geçmiş ya da geleceğe yapılacak yolculuklar önceden kader edilmiştir. Geçmişi değiştirip yeni bir biçime sokamayız. Çünkü insan yazgısı önceden belirlenmiştir. Atalarımızın buluşmasını ister önler, ister önlemeyiz, ama orada var oluruz, gelecekten giderek etkilediğimiz bir olay geçmişin tarihi içinde kalan "Ezelden takdirdir."
Bu tür zaman yolculuğuna şu alternatifler ile çıkabiliriz: Takyonlar, "c" hızı ve lineer
zaman.
• Relativity bize ışık hızında zamanın sonsuz genleşip, yavaşlayarak duracağını bildirir. Feinberg ise ışık hızının son hız olmadığını, ışık hızıyla gitmenin yasaklandığı berzah
dışında mümkün olan her hıza sıçranabileceğini söyler. Hızın metrik gamının areksik
tortulları katmerli fazları arasında sıra izlemeksizin dolaylı geçişler oluşabiliyordu. Feinberg; "Belirli bir enerji ya da hız durumundan diğerine aradaki safhalardan
geçmeden atlama imkânı olduğunu" matematiksel olarak ispatladı. Işık hızı bir plancık
sabiti gibiydi, bu duvarın ardında ve önünde biri relativity uzayı diğeri bugünden tanımlanmayan tachyon uzayı olup, ikincisinde zaman tersine, nedensellik tersine çalışmaktadır. Saat ile metre, yer ile zaman yer değiştirmişlerdir. Bilaniuk'dan başlayan soyut kütle serüveninde, zaman tersine çalışmaktadır.
Bu doğru mudur? Binlerce kozmik ışın fotoğrafı hem karanoktaları hem de Takyonları göstermiştir. Teoriler kozmik primerlerin atmosferimizdeki parçacıklarla çarpıştığı sekonder olaylarda "takyon" üretilmesi gerektiğini bildiriyordu. İlk olarak 1973'de R. Clay
ile P. Crounch kozmik sağanaktan önce "bir şeyler" geldiğini, kozmik ışınlardan önce bu takyonların yani hayali kütlenin bize önce ulaştığını sundular. 1983'de ise Aiberg on yıllık fotoğraf ve bilgi birikiminin sonuçlarına göre: "Şu kadar saniye olan bir olay,
oluşumundan 49 gün önceye fırlıyor ve soyut bir plân, paramanyetik akılar, statik bir alan oluşturuyordu. Bu akılar planı elektrik alan ve enerjiyle dinamik olarak var ediliyordu. Daha sonra da bu hedefe doğru madde iyonîzasyonunu önlemek üzere gidiyor ve 49 gün sonra "madde" eylem yapıyordu. Dış uzayda bizim somut bir günlük yolumuz, iç uzayda kozmik soyut 365000 gün geçmişe doğru uzanıyor ve bütün evreni geriye dolaşıp ardımıza, öncemize, dünümüze dolaşıyordu. Madde yola çıkmadan önce amacı olan plân var ediliyordu: Şu an attığımız bir adımın manyetik planı 49 gün önce orada var ediliyor; bunu şu an elektrik alan kuşatınca bizim iki alanımız sürekli yer değiştirerek hareket etmemizi sağlıyordu.
Takyonlarm bu hemzemin fakat diğer zaman (asenkronize) geçişleri,-ödemeler dengeleri, gizli değişkenler olayını doğruluyordu. Onların sonuç ucundan neden ucuna aktıkları Rosen köprüsünde garip bir evren vardır. Tersinen bir zaman, geriye çalışan saat, büzülmekte olan bir evrenin kaçan zerreleri ile birlikte geri dönen zamanın geriye sayma işlemi sonucu kişiler gençleşir, yaşlanmaz.
Yani ölüler mezardan kalkar gençleşir, bebekleşir, ceninleşir ve sonunda "doğmamış" olurlar. Taşı atmadan kırılan bir cam, kibriti çakmadan alev alan bir kâğıt, (kendiliğinden yanma olayı budur.) ateş etmeden ölen düşmanımız, batizim de zaman okunun tersine çalışmasının sonuçlarıdır. Takyonlar ile ancak soyut astronotika yapılır. Konumuzla ilgisi nedenselliği yadsımasıdır.
Feinberg, bütün bunların parapsikolojik olayları açıkladığını söyler. Zamanın akışı dışarıdan kontrol edilince kehanet (precognation) oluşmakta, taşı atmadan kırdığımız camın psikokinetik (telekinetik) enerji diye açıklanabileceği, kendinden alev almalar, elektromanyetik fırtına kurbanları, bazı akıl hastalıkları, telepati vb. Takyonlar ile açıklanabilir.
Biz zamanı şimdiki mekanik anlayışımızla dışarıdan ve tarafımızca kontrol edilemez sezgisindeyiz. Ama uyanık halimizden çok daha yoğun ve aktif bir süreç olan uykuda beynimiz zamanı değiştirir ve denetler. Haberci düşler, uyanık uyku halleri (hipnoz, TM, yoga, zikir vb.) ile soyut astronotluk LOOBE, tayyı-mekân, teleportation multicopy, gezici duru görü, psikometri, psi-trailing, astral vizyon, Piri Reis haritaları miraç olayları, bir mekânı dikine geçmek vb.) durumlarında zaman kavramının üstüne çıkıp onu bir üst boyuttan denetleriz. Dördüncü boyut olan zamanın üstündeki boyut beşinci boyuttur ve pek çok yerde "Bilinç, zihinsel boyut bilinci akıl, şuur-zekâ vb." diye tanımlanmıştır. Bu yeni pozitif-bilim konusuyla anlatılmak istenen takyonlardır. Beşinci boyut bu teoriye dayandırılmaktadır. Yola çıkmadan amacına ulaşan takyonlara dayalı bir akıl teoremi zor görülmektedir.
Akıl ve madde birbirinden farklıdır: Akıl boyutu enerjiyi (E) o da maddeyi (mc2) meydana getirir. Bunlar tek bir gerçeğin ayrı görüntüleridir. Düşünce-akıl-bilinç boyutu soyut bir eşya ve evrendir. İnsanın zihinsel evrimi ile fiziksel evrimi aynı şey değillerdir. Yani insan aklı Darwin kategorisinden gelmez, akıl beynin yararlı bir gelişimi düşüncesi terk
edilmiştir: Hiç bir deneyde fiziksel nitelikli reaksiyonların akıl ürettiği gözlenmemiştir. Karmaşık bir alet olan akıl bizi evrende özel ve antropik bir yere getirir. Eğer insan küçük enerji kümeleriyse bizim karadelikler, mikro yapımız ve onun sınırsız mesafeleri ile herhangi bir yolla ilişkiliyiz. Seken bir evrende akıl ile maddenin hiç bir ilişkisi olmamalıdır. Çünkü aklın varlığını sürdürmesi için yani bilgisini koruması için, gravitik çökmelerden ve BH yutmasından kurtulacak nitelikte, yeterince seyreltik olması gerekir. Bunu başarmak için de akıl asla bir pozitif enerjiye sahip olamaz; aksi halde öteki tüm enerji biçimleriyle birlikte çökme sırasında sıkışarak parçalanırdı: "O hâlde maddeden
ayrıdır."
Madde (tardyon) den ayrı tek bir tanım soyut madde, soyut kitle Takyonlardır ve BH'dan hiç etkilenmeden kaçarlar: gravitonlar, nötrinolar ve Takyonlar BH'den etkilenmezler. Işıktan hızlı giden nesnenin de hayali kütlesi vardır ve enerji ona karşı çıkarsa hızlandırır, asla ışık hızına inmezler. Akıl bunlar olduğunda, bir çökme de madde bedenimiz, fizik gövdemiz, enerji bedenlerimiz yok olur ama takyon aklımız tardyon kütlemizden tam ayrılmalıdır. Akıl bağımsız olmalıdır ki ölümlü maddeden ayrılmasın. Böyle bir sürecin imkânı vardır. Akıl genişleme ya da ölüm; doğum öncesi sûr uzayında ya da sekmede defalarca enzim gibi ortaya maddenin bir görünümü olarak çıkacaktır. Beşinci bağımsız boyutun dört boyutlu uzay-zaman bedenine ihtiyacı yoktur.
Işık hızından hızlı gittiğimizde, örneğin bir kg okkanın 450.000 km. si hızla gitmesi onun V-l kg olmasına neden olur. Yani zaman mekân'a; mekân zamana dönüşür. Kısaca zaman tersine çalışır. Hatta tersine akan bir zaman için antimadde önerilmiştir. Nereden ele alırsak alalım tek yönlü zaman nedensellikle çatışır. Varlığın sınırlarından biri mekân diğeri zamandır. Zamanın bu sınırına lineer zaman denir. Soyuttur ve onun akışını yaratılış öncesi gösterecek hiç bir olay yoktur: Zira olay olmayan yerde zaman yoktur. Biz öncesiz bir evren düşlersek yani sürgit bileşenleri atom içinde sonsuz olarak ararsak, her bir bileşen için özel bir zaman olur. Zaman sonsuz genleşir ve ezelden zamanımıza kadar uzatılmış olur.
Evren kapalı bile olsa Bigbang'e yaklaştıkça bu genleşme yine sonsuza varır. Ama Big-bang'den bu yana geldiğimizde, bileşenleri sınırlı kapalı bir evrende sıkıştırma döneminden itibaren yayılma başlamasıyla "zaman" ve "zamanın yönü" özellikleri oluşur. Evrenin yaşının, evrenin yaşadığı süre olmaması da söz konusudur.
Takyonlar ile ancak "Soyut astronotluk" yapılabilir. Öte yandan ışık hızına varan somut astronot, enerji ve sonsuz kütle olma durumundaki bu duvardan geçmeden saatimiz durur ve sonra tersine çalışarak "Beden-somut kütlemizi" evrene iade eder ve zaman gezmeni yolculuğunun filmini tersine oynatmamız görüntüsünü kazanır ve yola hiç çıkmamış gibi olur. Saatin tersine çalışmasını aynı yöntemle bize olay ufkuna vardığımızda BH'larda meydana getirir. Önce hızlı düşeriz; sonra giderek yavaşlarız ve saatimizin akrep ile yelkovanı tersine dönmeye başlar.
Zaman BH' ya tutsak olup kendini kurtarmak için" yeterli kütleli bir dönmeyen BH, ya da dönen bir BH, uygun şarjı BH'lar, çıplak tekillikler tünel süreci ve süper uzaya bağlı uzay yürüyümü, zaman sıçraması, gerçek bir zaman makinesidir. Örtülmemiş bir tekillik de herhangi bir dış bölge, herhangi birinin zaman yolculuğuna şart istemeden uyar, uzayda