• Tidak ada hasil yang ditemukan

Ni̇kah ve Evli̇li̇k

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Ni̇kah ve Evli̇li̇k"

Copied!
149
0
0

Teks penuh

(1)

Nikah

ve

Evlilik

ibrahim SARI

u

İb

ra

h

im

S

A

R

I

N

İK

A

H

V

E

E

V

L

İL

İK

Nikah, aile yuvasının kurulmasını sağlayan önemli bir akid, yuvanın temel taşları olan, bir kadınla bir erkeği birbirine kenetleyen en samimi en sağlam bir bağdır. Karşılıklı sevgi ve saygının kaynağı,

Kur'anî ifadeyle "misak-i galiz" (1) sağlam bir teminattır. Nikah, daha önce birbirine yabancı olan iki şahsi, yine Kur'an

ifade-siyle (2) elbise ile beden gibi uyumlu kılan birbirinin ayıbını örten, birbirini olumsuz etkilere karşı koruyan dostluğa ve samimiyete kavuşturan ciddi bir akiddir. Nikah, Allah’ın emri ve peygamberimizin

bize tavsiye ettiği önemli bir sünnetidir. Ve Hz. Adem'den beri meşruiyeti devam ede gelen bir kurum, bir yönü ile muamele, bir yönü ile de ibadettir. Bu akidle, taraflar cennet kokularını yuvaya taşıyacak olan çocuk sahibi olacak kadın, ana; erkek de baba

unvanına kavuşacaktır.

Nikah, karı-koca arasındaki müşterek hayatın garantisidir. Nikah, hem hukuki hem sosyal, hem ahlakî ve medenî anlamda ağırlığı olan bir sözleşmedir. Nikah, her iki tarafa bir takim haklar kazandırdığı gibi

sorumluluklar da yükler. İslam’ın aile hukukunda, erkek ailenin üst sorumlusu ve aile reisi kabul edilir. Ailenin, çalışıp kazanarak geçi-mini temin etmede, barındırmada ilk sorumlusu odur. Ayet-i kerimede:

"... erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler bir derece üstünlüğe sahiptir, Allah azizdir, hakimdir. " (3) buyurularak aile yuvasındaki is

bölümü ve müşterek sorumlulukla erkeğin aile reisliğinden ibaret olan bir derece üstünlüğünü açıklar.

(2)

NİKÂH ve

EVLİLİK

(3)

NİKÂH ve EVLİLİK

Copyright © 2012, (İbrahim SARI)

Tüm hakları yazarına aittir. Yazarın izni alınmadan kısmen veya tamamen çoğaltılması veya farklı biçimlere çevrilmesi yasaktır.

BİRİNCİ BASKI: 2013 Yayınevi Adresi:

3 Nolu Erdoğdu Mah. Emir Sokak No:4 Şükraniye-TRABZON / TÜRKİYE

Editör: Eren SARI

Kapak: Emre SARI

Tasarım: HİLAL Yayıncılık

ISBN: 978-605-4746-40-8

Bu kitabın tüm hakları ve sorumluluğu İbrahim SARI’ya aittir..

Baskı: UNİVERSAL YAYINCILIK

Meydan Hamam Sokak No:4/1 TRABZON

(4)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ………..…..9

GİRİS ………...11

NİKAH BİR FANTAZI DEĞİLDİR………...13

NİKAHİN HUKUKİ TARİFİ VE ŞARTLARI….….14 NİKAH GİZLİLİĞİ KABUL ETMEZ………….…...16

NİKAHTA DEVAMLILIK ESASTIR ………….…..18

NİKAHTA DENKLIK ……….…...20 MUT'A NİKAHI ………..…22 GEÇİCİ NİKAH……….…..25 EVLİLİK ……….………..27 NİKAH VE EVLİLİK………...49 EVLİLİĞİN TEŞEKKÜLÜ………..… 64 MEHİR VE HÜKÜMLERİ ……….……83 EVLİLİKTE SADAKAT ……….……..118

KADININ KOCA ÜZERİNDEKİ HAKKI ……...121

ERKEĞİN HANIMI ÜZERİNDEKİ HAKLARI....123

(5)
(6)

"De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" [Zümer, 9]

Düşünebilenlere Allah'ın elçisi diyor ki

"Göklerde ve yerde bulunanlar, hatta suyun içindeki balıklar bile âlim kişiye Allah'tan mağfiret diler. Âlimin âbide karşı üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki âlimler, peygamberlerin varisleridirler. Peygamberler altın ve gümüşü miras bırakmazlar, sadece ilmi miras bırakırlar. O mirası alan kimse bol nasip ve kısmet almış olur." [Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace]

Allah'ın elçisi diyor ki: "Allah Teâlâ ilmi, insanların hafızalarından silip unutturmak suretiyle değil, fakat âlimleri öldürüp ortadan kaldırmak suretiyle alır. Neticede ortada hiçbir âlim bırakmaz. İnsanlar bir kısım cahilleri kendilerine lider edinirler. Onlara sapıklığa düşer, hem de insanları sapıttırırlar." [Buhari, Müslim,

(7)
(8)

YAZAR ve ESERLERİ HAKKINDA

İbrahim SARI, 1963 yılında Trabzon'un şirin bir ilçesi olan SÜRMENE’de fakir bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya geldi… Kendi deyimiyle HAYAT üniversitesini okudu.

Topraktan geldi toprağı sevdi.. Hayatı çile ve zorluklarla geçti…

Allah için kandırılmaya razı gelen yazar, Dünyaya farklı bir gözle baktı…İnsanlar onu anlamazsa bile o insanları anlamaya çalıştı..

Yunus Misali yaratılanı yaratandan ötürü seven yazar,

Dini, bilimsel ve siyasi konularda pek çok eser hazırladı.Bunların yanı sıra, yazarın Yahudilerin ve Siyonistlerin kanlı ideolojilerle olan karanlık bağlantılarını ortaya koyan çok önemli eserleri bulunmaktadır. Yazar inkarcı düşünceye karşı mücadele eden tüm çalışmalarında, Kuran'ı ve Resulullah'ın sünnetini kendine rehber edinmiştir. Bu suretle, inkarcı düşünce sistemlerinin tüm temel iddialarını tek tek çürütmeyi ve dine karşı yöneltilen itirazları tam olarak susturacak "son söz"ü son nefesine kadar söylemeyi hedeflemektedir.

(9)

Yazarın tüm çalışmalarındaki ortak hedef, Kuran'ın tebliğini dünyaya ulaştırmak, böylelikle insanları Allah'ın varlığı, birliği ve ahiret gibi temel imanı konular üzerinde düşünmeye sevk etmek ve inkarcı sistemlerin çürük temellerini ve sapkın uygulamalarını gözler önüne sermektir.

Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaşaların, Müslümanların çektikleri eziyetlerin temel sebebi dinsizliğin fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulmanın yolu ise, dinsizliğin fikren mağlup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konması ve Kuran ahlakının, insanların kavrayıp yaşayabilecekleri şekilde anlatılmasıdır. Dünyanın günden güne daha fazla içine çekilmek istendiği zulüm, fesat ve kargaşa ortamı dikkate alındığında bu hizmetin elden geldiğince hızlı ve etkili bir biçimde yapılması gerektiği açıktır. Aksi halde çok geç kalınabilir.

Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmiş olan İbrahim SARI, Allah'ın izniyle, dünya insanlarının uyanışına ve Kuran'da tarif edilen huzur ve barışa, doğruluk ve adalete, güzellik ve mutluluğa taşımaya bir vesile olacaktır.

(10)

ÖNSÖZ

İslâm kitapları kadının erkeğe ve erkeğin kadına ve çocuklarına ve anasına, babasına ve hattâ komşusuna ve hattâ gayrı müslim vatandaşlara karşı olan güzel vazîfelerini, haklarını uzun bildirmektedir. Hadis-i şerifte,

(Îmanı en olgun olanınız, ahlâkı en güzel olanınızdır)

buyuruldu. Başka bir hadis-i şerifte, (En iyiniz, evinizde,

kadınlarınıza karşı en iyi olanınızdır) buyuruldu. Bir hadis-i şerifte, (Size iyi huyların hepsini bildirmek için

gönderildim) buyuruldu.

Âile hayatını düzenliyen ve erkekle kadının vazîfelerini ayıran nice hadis-i şerifler, din kitaplarında sayılamıyacak kadar çoktur.

İslâm âlimleri "rahimehümullah" buyuruyorlar ki:

Aklı olan zevc ve zevce, birbirlerini üzmezler. Hayât arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alâmetidir. Zâlim, huysuz kimsenin hayât arkadaşı devâmlı üzülerek a’sâbı bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşidli hastalıklar hâsıl olur. Hayât arkadaşı hasta olan bir eş, mahv olmuşdur.

Se’âdeti sona ermişdir.Eşinin hizmetinden, yardımlarından mahrûm kalmışdır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona, alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felâketlere, bitmiyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebeb olmuşdur.

(11)

Dizlerini döğmekde ise de, ne yazık ki, bu pişmânlığının fâidesi yokdur. O hâlde, ey müslimân!

Hayât arkadaşına yapacağın huysuzlukların, işkencelerin zararlarının kendine de olacağını düşün!

Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmağa çalış!

Bunu yapabilirsen, rahât ve huzûr içinde yaşar, Rabbinin rızâsını da kazanırsın!

(12)

GİRİS

Nikah, aile yuvasının kurulmasını sağlayan önemli bir akid, yuvanın temel taşları olan, bir kadınla bir erkeği birbirine kenetleyen en samimi en sağlam bir bağdır. Karşılıklı sevgi ve saygının kaynağı, Kur'anî ifadeyle

"misak-i galiz" (1) sağlam bir teminattır.

Nikah, daha önce birbirine yabancı olan iki şahsi, yine Kur'an ifadesiyle (2) elbise ile beden gibi uyumlu kılan birbirinin ayıbını örten, birbirini olumsuz etkilere karşı koruyan dostluğa ve samimiyete kavuşturan ciddi bir akiddir.

Nikah, Allah’ın emri ve peygamberimizin bize tavsiye ettiği önemli bir sünnetidir. Ve Hz. Adem'den beri meşruiyeti devam ede gelen bir kurum, bir yönü ile muamele, bir yönü ile de ibadettir. Bu akidle, taraflar cennet kokularını yuvaya taşıyacak olan çocuk sahibi olacak kadın, ana; erkek de baba unvanına kavuşacaktır.

Nikah, karı-koca arasındaki müşterek hayatın garantisidir. Nikah, hem hukuki hem sosyal, hem ahlakî ve medenî anlamda ağırlığı olan bir sözleşmedir. Nikah, her iki tarafa bir takim haklar kazandırdığı gibi sorumluluklar da yükler. İslam’ın aile hukukunda, erkek ailenin üst sorumlusu ve aile reisi kabul edilir. Ailenin, çalışıp kazanarak geçimini temin etmede, barındırmada ilk sorumlusu odur.

(13)

Ayet-i kerimede: "... erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler bir derece üstünlüğe sahiptir, Allah azizdir, hakimdir. " (3) buyurularak aile yuvasındaki is bölümü ve müşterek sorumlulukla erkeğin aile reisliğinden ibaret olan bir derece üstünlüğünü açıklar.

1- Nisa: 4/21 2- Bakara, 2/187 3- Bakara, 2/228

(14)

NİKAH BİR FANTAZI DEĞİLDİR

Nikah, sadece geçici duyguların ve şehevî arzuların tatmini için hafife alınacak bir fantezi ve bir formalite ve zahiri kurtarmak için kullanılan bir maske değil; dinî, hukukî, ahlaki ve sosyal manada ağırlığı bulunan, ciddiyet ve devamlılık gerektiren bir akiddir. Bu akidle bir aile kurulur, kari-koca arasında birtakım haklar oluşur, birbirlerinden meşru yoldan yararlanmaları caiz olur. Bu ciddiyet, Kur'an-i Kerim'in, nikah, talak, mehir, iddet gibi aile kurumunu ilgilendiren hususlardan bahsederken kullandığı ifade tarzından da çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır: "... bu söylenenler Allah’ın

koyduğu (evlilik) sınırlarıdır. Sakin onları asmayın. Kim Allah’ın sınırlarını asarsa iste onlar zalimlerdir."

(4) Sanırım nikahın ve aile hukukunun ciddiyetini anlatacak bundan daha anlamlı bir ifade bulmak mümkün değildir.

(15)

NİKAHİN HUKUKİ TARİFİ VE ŞARTLARI

Nikah, evlenme ehliyetine sahip ve aralarında evlenmelerine dini bir engel bulunmayan bir kadınla bir erkeğin şahitler huzurunda evlenme hususundaki karşılıklı rızalarını beyan etmelerinden ibaret bir sözleşmedir.

Bu sözlemse ile taraflar arasında kari-kocalık ilikşileri meşru hale gelmiş, mehir, nafaka, miras neseb... gibi yükümlülükler ve haklar doğmuş olur.

Nikahın şartı tarafların icab ve kabulüdür.(5) Icab, nikah akdi esnasında ilk önce irade beyanında bulunan tarafın ifadesi, kabul de icaba bağlı olarak ayni mecliste diğer tarafın cevabi demektir, icab-kabul neticesinde artik nikah kesinleşmiş olur.

Nikahta icab ve kabul, beldelerin örf ve adetlerine göre evlenme ve nikahlanmayı ifade eden sözlerden ibarettir.

Gelin güvecinin nikah masasına oturması, gelinliğin giyilmesi, nikah merasimi için toplanılmış olması gibi karineler karşısında nikah akdi için kullanılan sözler, akdin gerçekleşmesi için yeterlidir. Zira böyle bir ortamda bu sözlerle nikah kasdedildiğinde şüphe yoktur.

Bilindiği üzere, akidlerde itibar mebaniye değil meaniyedir. Yani akidlerde kelime kalıplarına değil bu kelimelerle kastedilen manalara bakılır.

(16)

Nikahın şartlarından birisi de nikah akdinin şahitler huzurunda yapılmasıdır. Bu, nikahın meşruiyyet kazanmasının asgari şartıdır. Nikahla zinayı birbirinden ayıran unsur aleniyettir. Aleniyetin asgarisi de nikahın iki şahid huzurunda olmasıdır. Şahidler hür, akil, baliğ ve Müslüman kişiler olmalıdır. Allah ve Resulünü şahid tutarak kıyılan nikah caiz olmaz. Hatta Rasulüllah'in ölmediği, her zaman gaybı bildiğine inanılarak yapıldığı takdirde bunun küfür olacağı da ifade edilmiştir. (6)

5- Tuhfetül Fukaha; 2/118 Dar-ül kütüb-ül ilmiyye, 1993-1414

(17)

NİKAH GİZLİLİĞİ KABUL ETMEZ

İmam Malik'in nikahın ilanını Sart koşması, nikahta aleniyetin önemini gösterir. (7) Düğün davetinin önemine dair hadisler de nikahta aleniyyetin esas olduğunu göstermektedir. İslami kaynaklara göre düğün ziyafeti müekked bir sünnettir. Rasülullah (s.a.s.) bizzat düğün yemeği (velîmet-ül Urs) vermiş, verilmesini de emretmişlerdir: "Bir koyunla da olsa düğün ziyafeti

yap." (8) buyurmuşlardır. Bu emir sebebiyledir ki, İslam alimleri düğün davetinin vacip olduğunu, davette dini bir sakınca söz konusu olmadığı takdirde bu davete katılmanın gerekli olduğunu söylemişlerdir. Hatta Ebü Hüreyre (r.a.): "Bu davete icabet etmeyen Allah'a ve

Resulüne isyan etmiş olur." (9) demiştir.

Hadis kaynaklarında, nikahın açıktan olmasının gerektiğine dair bölümler açılmıştır. (10) Helal olan nikahı haramdan, yani zinadan ayıran, düğünde def çalmaktır, ifadeleri yer almıştır.

İmam Ata'dan bir rivayete göre, Rasülullah (s.a.s.)'in yanından bir düğün alayı geçiyordu:

"Keşke bununla birlikte bir de oyun eğlencesi olsaydı." (11) buyurmuşlardır.

Hz. Ömer bir çalgı sesi duydu mu hoşlanmaz sebebini sorardı. Düğün veya sünnet düğünü olduğu söylenince birşey demezdi, susardı.(12)

(18)

Hz. Ömer zamanında bir hanimin mahalle komsularından biri, yabancı bir erkeğin bu eve girip çıktığını görünce adama kızıp zina isnadında bulunmuş. Adam Hz. Ömer'e şikayet etmiş, evine girip çıktığı kadınla evli olduğunu, isnadda bulunanın cezalandırılmasını istemişti. (13) Davalı ise kadının komsusu olduğu halde bu evlilikten haberi olmadığını savunmuştu. Davacı, evliliğin az bir miktar mehirle olduğu için kimseye duyurulmadığını söylemişti. Hz. Ömer nikahın şahitlerini sorunca adam, "şahitler, hanimin ailesinden bir kaç kişi idi." deyince Hz.Ömer davalıyı hakli bulmuş cezalandırmamış ve: "Su nikah olayını ilan

edin de namusunuzu iffetinizi ithamdan koruyun."

demişti. (14)

7- Tuhfetül-Fukaha, 2/131, Fethulkadir ve kenari Inaye c. 2, s. 351 Misir 1315, Mecmeül-enhür c. l s. 221

8- Buhari c.6,s.118, Siracül münir c.2.s.79 Misir 1324. 9- Nihayetül muhtac c. 6 s. 371.

10- Sünen En Nesaî c. 6 s. 127

11- El-Kitab'ul Musannef li Ibn-i Seybe c. 3, s. 495 12- a.g.e., c. 3, s. 495

13- Namuslu bir insana zina isnad etmenin cezası seksen değnektir. Ayrıca böyleleri mahkemelerde sahildik de yapamazlar. Bkz. Nur Süresi, ayet; 4-5

(19)

NİKAHTA DEVAMLILIK ESASTIR

Görüldüğü üzere gerek şahitlik, gerek düğün ziyafeti ve düğünün usulüne göre, açıkça ilan edilmesi bütün bunlar nikahta aleniyyetin lüzumunu ortaya koyan prensiplerdir. Ayrıca nikahta asil olan esler arasındaki bu önemli sözleşmenin devamlı olmasıdır.

Rasülullah(s.a.s.)hadislerinde:"Evlenin,

boşanmayın. Allah Teala, zevki gereği sik sik nikahlanıp boşanan erkek ve kadınları sevmez." (15) buyururlar.

Yine Rasülullah (s.a.s.) buyururlar ki: "Allah bir

kimseye saliha bir eş nasib etmiş ise dini yükümlülüğünün yarısını yerine getirmesinde ona yardim etmiştir. Dini yükümlülüğünün diğer yarısını da varsın kendisi yerine getirmek için çalışıp Allah'tan korksun." (16)

Aile yuvasında zuhuru muhtemel hoşnutsuzluklara da çözüm usulü getiren yüce Mevla eslerin birbirinin derdine katlanmalarını, aile düzenini bozmamalarını tavsiye buyurmuştur:

"... Eslerinizle iyi geçinin. Onlardan hoşlanmazsanız (yine de sabredin) Siz bir sedyen hoşlanmazsınız ama, Allah sizin hoşlanmadığınız o sedye birçok hayır yaratmış olabilir." (17)

(20)

Rasülullah (s.a.s.) bir hadislerinde söyle buyururlar:

"Bir mümin, hanımına karşı o kadar kırıcı olmasın. Hoşlanmadığı huyları varsa ona mukabil memnun olabileceği huyları da vardır, (tahammül etsin)"

(18) 15- En Nihaye li ibn'il Esir, 2, s. 172, Sirac'ul Münir, c. 2, s. 150 16- Feyz'ül Kadir, c. 6, s. 137, Sirac'ül Münir, c. 3, s. 331 17- Nisa Suresi 4/19 18- Riyazü-s Sahilin, c.l, s.318, H.No:273.Müslim c.2,s. 1091

(21)

NİKAHTA DENKLIK

Dini, milliyeti, sanatı, sosyal ve kültürel durumları değişik insanların müşterek yuva kurup, ömür boyu huzurla yasamaları her zaman mümkün olamayacağı için İslam hukukunda kari-koca namzetleri arasında denklik de söz konusu edilmiştir. Hatta kadın, velisinin izni olmadan kendine denk olmayan birisi ile evlenirse, kadının velileri bu evliliğe itiraz edebilir ve ayrılma davası açabilirler.(19)

Hz. Ömer (r.a.): "Dengi olmayanla evlenen

kadınların evliliklerine mutlaka engel olurum." (20) diyerek nikahtaki denkliğin, devletin müdahalesini gerektirecek derecede önemli bir konu olduğunu vurgulamıştır. Bir hadisi şerifte: "Hanımları, velileri

evlendirsin.

Ama sakin dengi olmayanlarla evlendirmesinler."

buyurulmuştur. İslam fakihlerinin bir kısmına göre, nikahda velayet şarttır. Bir hanimin, velisinin izni olmadan kıyılan nikahı geçerli olmaz, İmam Malik, İmam Şafiî bu görüştedirler. Hz. Aişe'den: Rasülullah (s.a.s.):

"Hangi kadın velisinin izni olmadan nikahlanırsa onun nikahı batıldır, batıldır, batıldır." (21) buyurmuşlardır. Bir rivayete göre de: "Velisiz nikah olmaz"

buyurulmuştur. (22) kadınlar genellikle duygusal olduklarından hayat arkadaşlarını seçmede yanlışlık yapabilirler veya aldanabilirler. Bu takdirde hem kendileri, hem de aileleri perişan olabilir.

(22)

Dolayısıyla hanımların yapacağı yanlışlıklar sadece kendilerini müşkül duruma düşürmekle kalmaz, sonuçta doğacak olan sıkıntı ve üzüntü bütün aile ve akraba için söz konusu olur.

İmam Ebu Hanife'ye göre hür, akil, baliğ bir hanim kendi rızası ile hukuken baksa biriyle evlenebilir, İmam Muhammed'e ve bir rivayette İmam Ebu Yusufa göre ise nikahın geçerli olması için velinin izni şarttır.(23) Bir Hanim velisinden izinsiz dengi olmayan birisi ile evlendiği takdirde velisinin itiraz etme yetkisi vardır. Hatta "O, dengi olmayan kişi ile evlenen bir hanimin

nikahı caiz olmaz." (24) görüsü ve rivayeti vardır. 19- Fethül Kadir li Ibn-il Hümam c. 2, s. 419 20- Mebsut c.4, s. 196, Fethül Kadir c. 2, s. 417 21- Sünen-i Ebî Davud c. 2, s. 568 H.No: 2083 22- a.g.e. c.2, s. 568, H.No: 2085

23- Dürer c.l, s. 335, Fethül Kadir c.2, s. 391 24- Damad c. l, s. 332, Dürer, c.l, s.335

(23)

MUT'A NİKAHI

Nikahın gayesi toplumun temelini teşkil eden huzurlu bir aile yuvası kurmak, geleceğin teminatı olan temiz bir nesil yetiştirmek, böylece hem dünyanın, hem de ahretin saadetini elde etmektir. Bunun tek yolu da nikahtır. Çünkü nikahta meşruiyet, samimiyet ve devamlılık vardır. devamlılık arz etmeyen, temiz bir neslin devamını hedeflemeyen sadece geçici zevklerin tatmini için yapılan geçici ve göstermelik nikah ve mut'a her halükarda batıldır.(25)

Mut'a: Bir miktar para veya mal karşılığında, su kadar süre bir kadınla bir erkeğin birbirinden yararlanma anlamına gelen kiralık iliksi demektir, İslam’dan önce uygulanan iliksi usullerinden birisidir. Cahiliye Arapları arasında uygulanırdı. Islaman ilk dönemlerinde bazı savaşlarda müsaade olunmuş ise de Hayber gazasında ve Mekke-i Mükerreme'nin fethinde mut'a yasaklanmıştır.(26) Tirmizi'de ibni Abbas (r.a.) dan rivayet edilen bir hadiste deniliyor ki: "İslam’ın ilk dönemlerinde mut'a vardı: Birisi tanımadığı bir beldeye ayak bastımı bir kadınla anlaşır, ona bir şey verir ve onun yanında kalırdı. Bu kadın adamın eşyasını bekler ona yardımcı olurdu. Ne zaman ki: "Onlar ki esleri ve

cariyeleri dışında mahrem yerlerini herkesten koruyorlar. Doğrusu bunlar yerilmezler. Bu siniri asmak isteyen olursa iste bunlar haddini asanlardır."

(24)

belirtilen meşru evlilik ve o devirdeki esir cariyeleri kastederek: "Bu ikisi dışındaki evliliklerin hepsi artik haramdır" demişti.(28)

Bir rivayete göre Ibn-i Abbas bu husustaki belli (mutanın caiz olduğu) görüsünden rucu' etmişti. Gerçekten ayet-i kerimeye bakılırsa mut'a ilişkisi bir evlilik ilişkisi değildir. Zira nikahla kurulan evlilik ilişkisinin getirdiği kari-koca sorumluluğu, veraset, talak, iddet gibi dini ve hukuki yükümlülükler, mut'a ile kurulan ilişkide söz konusu olmadığından ayette belirtildiği üzere mut'a, nikahla kurulan meşru iliksi sinirini asmak demektir.(29)

Yukarıda da belirtildiği üzere mut'a, bir kimsenin bir kadına bir miktar mal vererek "senden bir müddet

faydalanmak istiyorum" demesi, kadının da bunu kabullenmesi sonucu meydana gelen bir cinsel iliksi demektir. Müddetin söylenmesi ve sözleşmenin şahidler huzurunda yapılması söz konusu değildir. Mut'ada, nikahda kastedilen aile kurumu evlad yetiştirme, kari-koca samimiyeti gibi kudsi değerler yoktur. Sözü edilen müddet-bir gün, birkaç gün, bir saat, bir kaç saat da olabilir- sona erdi mi erkek elini kolunu sallayarak kadını terk eder gider. Mut'ada kadın haftalık, günlük, saatlik eşya gibi alınır-satılır, elden ele dolaşır durur. Arkasından doğacak çocuklar, tesadüflerin, yanlış ilişkilerin kurbanı olmanın ayıbını ve acısını yüklenir, bir taraftan baba diyeceği birisini ömür boyu arayadursun, bir taraftan da bir insanin küçük dünyası cenneti, tahassungahi; sığınağı, ilk terbiye ve eğitim yeri olan aile yuvasından, baba ocağı,

(25)

ana kucağından mahrumiyetine mahkum bırakılmanın hesabini soracağı ve yakasına yapışacağı, bu nevi gayri meşru ilişkilere müsaade edenleri, o nefret dolu bakışlarıyla arar durur. Heyhat! onları ancak mahkeme-i kübrada, "Bilgisizce, beyinsizlikleri yüzünden çocuklarını ölümün kucağına atmanın" (30) hüsranıyla kıvrandıkları zaman bulacak ve yaşasın cehennem diyecek. 25- el-İhtiyar c.3, s. 89, Hidaye ve Şerhi, Fethül Kadir, c.2, s. 384-385 26- Buhari, c.6, s.129, Tuhfet'ul Ahvezi c.4, s. 225, H.No: 1130 Umdet'ül Ahkan li Ibn-i Dakik c.4, s. 36. 27- Bkz. Mü'minün Süresi, 23/6-7 28- Tuhfet'ul ahvezi c.4, s. 226 Hadis No: 1131 a.bkz. Fethül Kadir ve kenari Inaye c. 2, s.385. 29- Bkz. El ihtiyar c.3, s. 89. 30- El-Enam: 6/140

(26)

GEÇİCİ NİKAH

Muvakkat nikahın da sonuç itibariyle mut'adan farkı yoktur. Müddet az olsun, çok olsun geçicilik her ikisinde de söz konudur. Halbuki nikahda devamlılık esastır. Muvakkat nikah, bir erkeğin bir kadınla şahitler huzurunda belli bir müddete kadar beraber olmak üzere nikahlanması demektir. Mesela, erkek kadına: "Seninle

su kadar meblağ mukabilinde bir ay müddetle evlenmeyi kabul ettim." Veya "Seni su kadar mihirle bir

müddet için nikahladım." demesi üzerine kadın da bunu kabul etse bu, nikah sayılmaz. Bu da bir mut'a olur. Birinde müddetin kısa, birinde uzun olması fark etmez. şahitler huzurunda bu geçici akde nikah denilmesi de neticeyi değiştirmez. Nikaha müddet biçilmesi, onun bir mut'a, yani geçici faydalanma manasına geldiğinin delilidir. Akidlerde itibar lafızlara değil, kastedilen manalaradır.(31)

Netice bellidir: Müddetin bitmesiyle nikah sona erecektir. Böyle bir akid, ta başından geçersizdir. Tirmizi mut'a nikahı hakkında açtığı babda özetle söyle diyor: Hz. Ali (r.a.), Rasülullah'in mut'ayi yasakladığını söylemiştir. Rasülullah'in Ashabından ilim ehli olanlarla, diğer ilim erbabına göre bu yasak üzerine amel edilir. Sadece Ibn-i Abbas'dan mut'a hakkında ruhsat olduğuna dair birşey ifade edilmişse de bu zat kendisine, Rasülullah'in mut'ayi yasakladığından haber verilince görüsünden rucu

(27)

etmiştir. İlim sahiplerinin ekserisi (Siadan bazıları hariç) mut'anin haram kılındığı üzerinde ittifak etmişlerdir.(32)

Hatta Hz. Ali (r.a.)'a Ibn-i Abbas'in mut'ada bir beis görmediği haberi ulaşınca Ibn-i Abbas'a çatmış ve demişti ki: "Yahu sen cidden sasırmışsın. Rasülullah (s.a.s.)

Hayber günü mut'ayi da, ehil merkeplerin etinin yenmesini de yasakladı."(33)

Mut'anin ve geçici nikahın İslam hukuku ve onun ana kaynakları karsısında geçersiz olmasına rağmen saf ve temiz gençlerimizin tahsil dönemlerinde arkadaşlık kurdukları erkeklerle dini nikah (!) yaptırarak serbest dolaşmalarını günahsız hale getirme gayretleri, baksa bir art niyet taşımıyorsa dinimizce de çok yanlıştır. Bu nikah, bir müddete kadar geçerli olması şartına bağlanmışsa nikah sayılmaz. Böyle bir nikaha dayanarak tarafların kari-koca hayati yasamaları haramdır. Kızın velisinin izni olmadan evlenmesi İmam Azam'a göre hukuken geçerli ise de bu, onun bütünüyle dini hükümlere uygunluğunu göstermez. Dinimizde ana-baba hakki Allah (c.c) hakkından sonra gelir. Onların kırılıp üzülmelerine yol açan davranışlardan sakınmak gerekir. Bir evladın ana-babasının haberi olmadan, onlardan izinsiz evlenmesi onları üzer. Ana-babanın dualarını alarak kurulan yuva uğurlu ve huzurlu olur.

Yaşantısının huzurlu ve zevkli olmasını isteyen evlad ana-babasının duasını, ilminin bereketli ve yararlı olmasını isteyen talebe de hocasının duasını almaya mecburdur. 31-

(28)

EVLİLİK

Kadın ve erkeklerin bir araya gelmesinden kendilerinin ve içerisinde yaşadıkları cemaatin çıkarlarını ilgilendiren birtakım ilişkiler meydana gelir. Bunlar; toplumda alış-veriş, icare ve vekalet gibi işleri yerine getirmek için bir araya gelişlerden kaynaklanan problemlerin dışındaki işlerdir. Bu ilişkilerin sadece evlilikten ibaret olduğu akla gelebilir. Hakikatte evlilik, bu ilişkilerin bir tanesidir. İlişkiler sadece evliliği değil, daha birçok şeyleri de kapsamına alır. Bunun için nevi içgüdüsünün tek görüntüsü sadece cinsi birleşme değildir. Analık, babalık, kardeşlik, oğulluk, dayılık, amcalık gibi hususların hepsi nevi içgüdüsünün tezahürleridir. Bundan dolayı erkek ve kadınların bir araya gelmelerinden meydana gelen ilişkiler, analık, babalık ve diğer hususları da içine alır. İctimai nizam, evliliği kapsadığı gibi bu hususları da kapsar. Şeriat; oğul olma, ana ve baba olma ile ilgili hükümler getirdiği gibi evlilikle ilgili hükümler de getirmiştir.

Ancak bu ilişkilerin aslı evliliktir. Diğer hususlar bu aslın dalları konumundadır. Evlilik olmadığı zaman babalık, oğulluk, analık ve diğer müesseseler meydana gelmez. Bundan dolayı evlilik bütün bu hususların aslını teşkil eder. Düzenleme açısından diğer hususlar bu temelden kaynaklanır. İhtiyacı hissetmek, insanı doğal olarak bu ihtiyacı doyurmaya sürüklediği gibi bu duygu aynı zamanda insanı cinsi birleşmeye de sürükler. Analık

(29)

ve evlatlık duyguları da aynen cinsi duygular gibi tatmin olmak isteyen duygulardır. Hepsi karşılanmak ister. Evlilik, analık, babalık ve evlatlık gibi duyguların hepsi nevi içgüdüsünün tezahürlerindendir. Bu türden duyguların tümü nevi içgüdüsünden kaynaklanan duygulardır. Cinslerin birbirleri hakkındaki düşünceleri ile birbirlerine karşı yöneliş olur.

Evlilik; erkeklik ve kadınlık ilişkilerinin düzenlenmesidir. Diğer bir ifade ile erkek ve kadın arasındaki cinsi birleşmenin özel bir nizam ile düzenlenmesidir. Bu özel düzen; erkek ve kadın arasındaki cinsi ilişkilerin muayyen bir şekilde düzenlenmesini ve nesillerin yalnızca bu özel düzenlemenin ürünü olmasını gerektirmektedir. İnsan türünün çoğalması bu nizam ile gerçekleşir. Yuva, bu nizama göre kurulur. Özel hayatın tanzimi, bu esasa göre cereyan eder.

Bu nedenledir ki İslâm, evliliği teşvik etmiş ve emretmiştir. İbni Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ey gençler topluluğu; sizden kim evlenmeye güç yetirirse evlensin. Zira evlenmek, gözü ve mahrem yeri en çok koruyandır. Kim de evlenmeye güç yetiremezse oruç tutsun. Zira oruç şehvetten uzaklaştırır, şehveti kırar."

Katede'nin Hasan'dan, onun da Semure'den rivayet ettiğine göre:

(30)

"Nebi (s.a.v.) evlenmemeyi yasaklamıştır." Katede:

"Şüphesiz biz, sizden önce peygamber gönderdik ve onlara zevce ve çocuklar verdik" mealindeki ayeti okudu.

Hadiste yer alan kelimesi, nikâhlanmamak yani evlenmemek anlamına gelmektedir. Ebu Hureyre Nebi (s.a.v.)'den şunu rivayet etmektedir:

"Üç kişiye yardım etmek Allah'ın üzerindeki bir haktır: Allah yolunda cihad eden kimse, namuslu olmayı arzu ederek nikahlanan (evlenen) kimse, borcunu ödemek isteyen sözleşmeli köle." Yine Rasulullah (s.a.v.) şöyle

buyurmaktadır: "İslamda ruhbanlık yoktur." Ruhbanlık ve evlenmemek; kadınlarla cinsi ilişkiyi koparmak, Allah'a ibadetle meşgul olmak amacıyla nikâhı yani evlenmeyi terk etmek demektir. Oysa Kur'an'da evlenmeyi emreden sarih ayetler vardır. Yüce Allah şöyle byurmaktadır:

"Kadınlardan; ikişer, üçer ve dörder evleniniz." "İçinizden bekarları ve kölelerinizden, cariyelerinizden salih olanları evlendirin."

İslâm; bâkire, doğuran ve dindar olan kadın ile evlenmeyi teşvik etmiştir. Enes (r.a.), Nebi (s.a.v.)'in evlenmeyi emrettiğini, evlenmeyip bekar yaşamayı şiddetle yasakladığını rivayet eder ve şöyle der:

"Çok seven ve doğurgan kadınlarla evlenin. Çünkü ben (kıyamet günü) diğer nebilere karşı sizin çokluğunuz ile övüneceğim." Ma’kıl b. Yesar'dan: Dedi ki:

(31)

"Bir adam Nebi (s.a.v.)'e geldi ve şöyle dedi: Ben nesebi

ve güzelliği olan bir kadına aşık oldum. Fakat o, doğurmuyor. Onunla evleneyim mi? Allah'ın Rasülü: Hayır, dedi. İkinci kez gelerek, yine aynı şeyi söyleyince, yine: Hayır, dedi. Üçüncü kez, ona geldi ve aynı şeyi sordu. Allah'ın Rasülü: "Çok seven ve doğurgan kadınlarla evlenin. Çünkü ben (kıyamet günü) sizin çokluğunuz ile övüneceğim." Cabir'den: Nebi

(s.a.v.) şöyle dedi: "Ey Cabir, sen bakire ile mi yoksa dul

ile mi evlendin? dedi. Cabir: Dul ile, dedi. Bunun üzerine Allah Rasülü: Bakire ile evlenseydin ya. Sen onunla oynar, o da seninle oynardı." buyurdu. Ebu Hureyre Nebi

(s.a.v.)'den şu hadisi rivayet etmektedir:

"Kadın, dört şeyi için nikâhlanır: Malı, nesebi, güzelliği ve dini için. Sen, dindar olanı tercih et ki ellerin toprağa değsin (fakirlikten kurtulasın)"

Evlenmek isteyen erkeğin; bakire, soyu sopu belli bir aileden ve dindar olanını seçmesi mendubtur. Ayrıca nefsini koruyabilmesi için, güzel olanını tercih etmesi lazımdır. Faziletli, takva ve şerefli olanı tercih ideal olanıdır. Fakat bunlar, nikâhın şartları olmayıp, müstehab ve efdal olanıdır. Yoksa erkek, hoşuna giden kadını seçme yetkisine sahip olduğu gibi kadın da razı olacağı erkeği seçme hakkına sahiptir.

Eşler arasında denklik meselesinin şeriatta aslı yoktur. Bu konuda, uydurulmuş hadislerden başka herhangi bir delil yoktur. Zira bu düşünce Kur'an-ı Kerim'e ve sahih hadislere ters düşmektedir. Müslüman her kadın, herhangi bir Müslüman erkeğe denk olduğu

(32)

gibi, her Müslüman erkek de herhangi Müslüman bir kadına denktir. Mal ve nesebteki farklılıkların herhangi bir değeri yoktur. Bir çöpçünün oğlu, emirü'l mü’mininin kızına denk olduğu gibi, berberin kızı da emirü'l mü’mininin oğluna denktir. Böylece Müslümanlar, birbirine denktirler. Cenabı Allah şöyle buyurmaktadır:

"Allah katında en keremli olanınız Allah'dan en fazla korkanınızdır." Nebi (s.a.v.) halasının kızı ve aynı zamanda da Kureyş'in ileri gelenlerinden olan Zeyneb binti Cahşı azadlı kölesi Zeyd b. Harise ile evlendirmiştir. Abdullah b. Büreyde, babasından rivayet ettiğine göre:

"Genç bir kız Rasulullah (s.a.v.)'e geldi ve şöyle dedi: Ya

Rasulullah! Babam, kendi itibarını yükseltmek için, beni kardeşinin oğlu ile evlendirdi. Bunun üzerine Allah Rasülü evlenme işini kıza bıraktı. Ardından kız şöyle dedi: Ben, babamın teklifini yerine getirdim. Fakat ben, (bu meselede) babaların kızlarını (zorlama) hakları olmadıklarını kadınlara öğretmek istedim." Bu hadis, kızının rızası olmadan babasının onu evlendirdiğini göstermektedir. Fakat kızın bu evliliğe rızası yoktur. Ancak kızın bu hoşnutsuzluğu evlendiği kimseyi kendisine denk görmemesinden kaynaklanmamaktaydı. Ebu Hatem El-Müzenni'den

rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Size, ahlak ve dininden hoşlandığınız biri

gelirse onu evlendiriniz. Eğer evlendirmezseniz

yeryüzünde fitne ve büyük bir fesad olur. Dediler ki: Ey Allah'ın Rasulü, onun herhangi bir kusuru olsa da mı? denilince; Dini ve ahlakı sizi memnun eden birisi gelirse (kız isterse) onu nikahlayınız, sözünü üç kere tekrarladı."

(33)

etmektedir: "Dini ve ahlakı sizi memnun eden birisi kız istemek üzere size gelirse onu evlendirin. Böyle yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat olur." Aynı hadis bir başka yoldan da rivayet edilmiştir. Ebu

Hureyre'den rivayet edildiğine göre; "Ebu Hind Rasulullah (s.a.v.)'in bıngıldak kısmından kan almıştı. Nebi (s.a.v.): Ey

Beni Beyada, Ebu Hind'i evlendirin ve onunla evlenin,

buyurdu." Hanzala b. Ebu Süfyan el-Cumeyhi

annesinden şunu rivayet eder: Dedi ki: "Ben, Abdurrahman

b. Avf'ın kız kardeşinin Bilal'e nikâhlı olduğunu gördüm."

İşte bütün bu deliller, eşler arasında denkliğin muteber ve değerli bir şey olmadığına açıkça delalet ederler. Herhangi bir kadın, herhangi bir erkeğin kocalığına razı olursa onunla, kendi rızasıyla evlenir. Aynı şekilde, herhangi bir erkek de bir kadını eş olarak seçer ve onun rızasıyla onunla evlenebilir, aralarında denkliğin bulunup bulunmamasına bakılmaz. Ancak İbni Ömer'in Nebi (s.a.v.)'den rivayet ettiği iddia edilen şu hadise gelince: "Arablar, birbirlerine denktirler. Kabile

kabileye, oymak oymağa, adam adama. Ancak, dokumacı ve kan alıcılar müstesna" Bu hadis asılsız, yalan ve batıldır. İbni Ebi Hatim: Ben, bu hadisi babamdan sordum o, bunun münker olduğunu söyledi. İbni Abdil Berr: “Bu hadis;

mevzu ve münkerdir” der. Bezzar'ın Muaz hadisinden tahriç ettiği: "Arabların bir kısmı bir kısmına denktir.

Azatlı köleler de birbirine denktirler" hadisinin isnadı

zayıftır. Berire'nin hadisine gelince; Nebi (s.a.v.)’in Berire'ye söylediği: "Sen azad edildiğin zaman, senin

nikâhın da azad edilmiş olur. İstediğin seçeneği yap"

(34)

Çünkü onun kocası köle idi. Bir köle ile evli bulunan cariye azat edilerek hürriyetine kavuştuğu zaman, köle olan kocasının zimmetinde kalmakla, köle ile olan nikâhını feshetmek arasında muhayyer bırakılır. Bu hadis de denkliğe delalet etmemektedir.

Kasım'ın, Aişe'den rivayetine göre: "Berire'nin

kocası bir köle idi. Berire, onun nikâhı altında idi; azad edilince Rasulullah (s.a.v.) ona: "Seçme hakkına sahipsin. İstersen

bu kölenin nikâhı altında kalırsın, istersen ondan ayrılabilirsin." buyurmuştur.

Müslim'deki rivayete göre;Urve'nin Aişe'den rivayet ettiği hadis ise şöyledir: "Berire azat edilmişti.

Kocası ise halen köle idi. Allah Rasülü Berire'yi muhayyer bıraktı. Eğer kocası hür olmuş olsaydı onu, muhayyer bırakmazdı."

"Ancak birbirine denk olanları evlendiriniz; o

kadınlarıancak velilerinin izinleriyle evlendiriniz"

mealindeki hadis, aslı olmayan, zayıf bir sözden ibarettir. Böylece, denkliğe delalet eden harhangi bir nassın söz konusu olmadığı meydana çıktığı gibi; denkliğin varlığını kabul edenlerin kullandıkları delillerin batıl olduğu veya bu hususa istidlal yönü bulunmadığı açıkça görülmektedir. Denkliği şart olarak kabul etmek, Rasulullah (s.a.v.)'in: “Takvanın dışında, Arabın aceme,

herhangi bir üstünlüğü yoktur" mealindeki hadisiyle

çatıştığı gibi, Kur'an'ın kat'i nassıyla da çatışmaktadır. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

(35)

"Allah'ın katında en keremli olanınız takvaca en ileri olanlarınızdır."

Din ihtilafı ise denklikle ilgili bir konu değildir. Bu konu; Müslümanların, Müslüman olmayanlarla evlenip evlenmemeleri konusudur ki bu, başka bir konudur. Allah (c.c.), Müslüman bir erkeğin, ehli kitaptan bir Yahudi veya bir Hıristiyan ile evlenebileceğine cevaz vermiştir. Zira, Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

"Bugün size temiz olanlar helal kılındı. Kitap verilenlerin yemekleri sizin için helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir. Mü’minlerden hür ve iffetli kadınlar ve sizden önce kitap verilenlerin hür ve iffetli kadınları zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın ve mehirlerini verdiğiniz takdirde size helaldir."

Kendilerine kitap verilen iffetli kadınların, ücretleri olan mehirlerinin verilmesi koşulu ile Müslümanlara helal olduğunu ayet açıkça ortaya koymaktadır. Ayet gereğince müslüman bir erkek, kitap ehli bir kadınla evlenebilir.

Çünkü ayete göre kitap ehlinden iffetli kadınlarla evlenmek, Müslüman erkeklere helaldir. Müslüman bir kadının, ehli kitabtan bir erkekle evlenmesi ise şer'an haramdır; mutlak olarak caiz değildir. Böyle bir şey vuku bulursa, bu nikâh batıl olduğu için gerçekleşmiş olmaz. Müslüman bir kadının ehli kitaptan bir erkekle evlenmesinin haram olduğu Kur'an'ın sarahatı ile sabittir.

(36)

"Ey iman edenler! Mü’min kadınlar size muhacir olarak gelirlerse, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer onları mü’mine olarak görürseniz, onları kafirlerle geri döndürmeyin. Onlar, kafirlere helal olmadığı gibi, onlar da o kadınlara helal olmazlar." Bu ayet yalnızca tek bir manayı ihtiva eder, bu da; Müslüman kadının kafire helal olmadığı ve kafirlerin de Müslüman kadınlara helal olmadıklarıdır. Kocanın kafir oluşu, kafir koca ile Müslüman kadın arasında nikâhın tahakkuk etmeyeceğini sonuçlandırır. Zira bu husus, ayetteki şu ifade ile açıkça vurgulanmaktadır:

"Eğer onların mü’min olduklarını bilirseniz, tekrar o kadınları kafirlere geri göndermeyin. O kadınlar onlara helal olmadığı gibi, o erkekler de o kadınlara helal olmaz." Hükmün; müşrik olsun, ehli kitaptan olsun tüm kafirleri kapsamına alması için ayette Allah (c.c.) müşrik kelimesi yerine "kafirler" tabirini kullanmıştır. Kitap ehlinden Hıristiyan ve Yahudilerin kafir oldukları ise Kur'an'ın kati nassıyla sabittir. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

"Ne ehli kitabtan olan kafirler ve ne de müşrikler, Rabbinizden size bir hayırın indirilmesini istemezler."

Bu ayette geçen kelimesi tabîz için değil, beyan içindir. Yine Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

"Allah'ı ve peygamberini inkar ederek kafir olan, iman etme hususunda Allah ile peygamberi arasında

(37)

fark gözetip; bir kısmına inanır bir kısmını inkar ederiz diyarek küfürle iman arasında bir yol tutmak isteyenler, işte onlar gerçekten kafir olanlardır. Kafirlere ağır bir azap hazırlamışızdır." Kitap ehli, Muhammed (s.a.v.)'in risaletine inanmadıkları için kafirdirler. Cenab-ı Allah (c.c.) bu hususta muhtelif ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

"Allah, Meryem oğlu Mesih'dir diyenler kafir olmuşlardır."

"Şüphesiz, Allah üçün üçüncüsüdür diyenler kafir olmuşlardır."

"Kitap ehlinden kafir olanlarla müşrikler."

Buradaki edatı tabîz için değil, beyan içindir.

"Şüphesiz ehli kitabtan kafir olanlar ile müşrikler." Yine burada ki

edatı da tabîz değil beyan içindir.

"O'dur ehli kitaptan küfretmiş olanları ilk sürgünde yurtlarından çıkarmış olan..." "Münafıklık etmiş olanlara bakmadın mı ki, ehl-i kitap'tan küfretmiş olan kardeşlerine..."

Bu ayetler; kitap ehlinin kafir olduklarını ve "küffar" kelimesinin onları da kapsamına aldığını gösteren Kur'an'ın sarih ifadeleridir. Mümtehine suresinde yer alan aşağıdaki ayet bu ayetlerle birlikte ele alındığı zaman; müslüman bir kadının ehli kitaptan bir adam ile

(38)

evlenmesinin mutlak surette caiz olmadığı hususunda açık ve net bir anlam taşıdığı ortaya çıkar. Çünkü ehl-i kitap, yukarıdaki ayetler gereğince kesinlikle kafirler grubuna giren insanlardandır.

"Eğer onların mü’min kadınlar olduklarını öğrenirseniz; artık onları kafirlere geri göndermeyin. Bunlar onlara helal değildir, onlar da bunlara helal değildir..."

Müşrikler ise ehl-i kitab'tan başka bir sınıftır. Mecusiler, yıldızlara tapanlar, Budistler, putperestler ve benzeri kimselerdir. Bunlarla evlenmek mutlak olarak caiz olmaz. Müslüman bir erkeğin müşrik bir kadınla evlenmesi kesinlikle caiz değildir. Aynı şekilde müslüman bir kadının müşrik bir erkekle evlenmesi de kesinlikle caiz değildir. Bu husus, Kur'an'ın kat'î nassıyla sarahatan açıklanmıştır:

"İman edinceye kadar müşrike kadınlarla evlenmeyin; hoşunuza gitse de, müşrike bir kadından, mü'mine bir kadın kesinlikle daha hayırlıdır. İman etmedikçe müşrik bir erkekle kesinlikle evlenmeyin. Hoşunuza gitse de, müşrik bir erkekten, mü'min bir köle daha hayırlıdır..." Bu ayet, müşrike olan bir kadının Müslüman erkek ile, müşrik olan bir erkeğin de Müslüman olan bir kadın ile evlenmesinin haram olduğunu ifade eder. Şayet bu nevi bir nikâh vuku bulursa batıl olduğu için gerçekleşmiş olmaz. Hasan b. Muhammed'den: Dedi ki: "Rasulullah (s.a.v.) Hecr

(39)

şöyle diyordu: “Kim Müslüman olursa, onun Müslümanlığı kabul edilir. Kim kabul etmezse ona cizye vergisi vurulur, kestiği yenilmez ve hiçbir (müslüman) kadın onunla evlenemez."

Böylece İslâm, sadece evlenmeği teşvik etmekle iktifa etmeyerek, Müslüman erkeğin ve kadının kiminle evlenebileceğini, kimlerle de evlenmesinin haram olduğunu beyan etmiştir. Evlenmek isteyen kimsenin, evleneceği kimsede bulunması güzel olan sıfatları da anlatmıştır. Ancak, kendisiyle evlenilecek kadının, başkasının hanımı ve iddet bekleyen birisi olmamasını şart koşmuştur. Çünkü evliliğin şartı, kadının evli ve iddet halinde olmamasıdır.

Ancak henüz nikâh akdinin icra edilmediği, sözlü olan kadına gelince; eğer kadın veya onun velisi, evlenme teklifinde bulunan kimseye açık veya dolaylı yolla müsbet cevap vermişlerse bir başkasının onu istemesi haram olur. Ukbe b. Amir Rasulullah (s.a.v.)'in şöyle

dediğini rivayet etmektedir: "Mü’min, mü’minin kardeşidir. Mü’min için, kardeşinin alış verişi üzerine fiyat kırması helal olmaz. Mü’minin kardeşinin sözlüsüne evlenme teklifi yapması helal olmaz; meğer ki o kardeşi, o kadını terketmiş olsun." Ebu Hureyre ise

Nebi (s.a.v.)'den şu hadisi rivayet etmektedir: "Kişi, kardeşinin sözlüsüne evlenme teklifi yapmasın; taki evleninceye veya tamamen vazgeçinceye kadar." Fakat,

evlenme teklifi yapılan kızın, teklifi reddetmesi veya henüz müsbet bir cevap vermemesi veya meseleyi soruşturmaya bırakmış olması durmunda bir başka erkek

(40)

isteyebilir, bu caizdir. Çünkü henüz o, bir başkasının sözlüsü değildir. Kays kızı Fatıma bir gün Nebi (s.a.v.)'e gelerek, Ebu Cehm ve Muaviye'nin, kendisine evlenme teklifi yaptıklarını söyledi. Rasulullah (s.a.v.):

"Muaviye, malı olmayan bir fakirdir. Ebu Cehm ise sopasını omuzundan indirmez (daima dışarıda gezer). Sen, Zeyd'in oğlu Üsame ile evlen." dedi. Muaviye ve

Ebu Cehm'in kendisini istediklerini haber verdiği halde Peygamber (s.a.v.) ona, Usameyi istemiştir.

Kadına evlenme teklifi yapıldığında, bu evlenme teklifini kabul edip etmeme hakkı kadına aittir. Onun izni olmadan, velisinin onu bir başkasıyla evlendirmeye veya bunu engellemeye hakkı yoktur. İbni Abbas'tan rivayet

edildiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiştir:

"Dul kadın, velisinden daha bir hak sahibidir. Bakire ise, evlenmek için kendisinden izin istenir. Onun izni susmasıdır." Yine Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir

başka hadiste şöyle denilmektedir:

"Dul kadın, kendisine danışılmadan nikahlanamaz, Kendisinden izin istenmedikçe, izni olmadan bakire kız da nikâh edilemez. Bakirenin izni nasıl olur? Dediler,

Peygamber (s.a.v.): Onun izni sükut etmesidir" buyurdu.” İbni Abbas'tan rivayet edildiğine göre; "Bakire bir

cariye Peygamber (s.a.v.)’e geldi. İstemediği halde, babasının

kendisini evlendirmek istediğini söyledi. Bunun üzerine, Peygamber (s.a.v.), onu muhayyer kıldı.”

(41)

Ensarlı Hizam kızı Hunesa'dan rivayet edildiğine göre: "Kendisi dul olduğu ve evlenmek istemediği halde

babasının onu evlendirmek istediğini Peygamber (s.a.v.)’e gelip

söyledi. Peygamber (s.a.v.) de onun nikâhını geri çevirdi." Bu hadislerin hepsi, kadının izni olmadıkça evlenme muamelesinin tamam olamayacağını ifade ederler. Kadın, bu evliliği kabul etmez veya zorla evlendirilirse, bu akid fesh olur. Ancak kadın sonradan razı olur ve dönerse nikâh geçerli olur.Kadın ile evlenmek isteyen ve istemeye gelen kimselerle kadının evlenmesine mani olmak Kur'an-ı Kerim'de belirtildiği gibi yasaklanmıştır. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

"Eğer maruf bir şekilde, aralarında razı olurlarsa, evlenmelerine engel olmayın." Makil b. Yesar'dan rivayet edilen sahih bir hadis ile sabit olduğuna göre Makil, şöyle demiştir: "Ben, kız kardeşimi birisiyle

evlendirmiştim, daha sonra adam onu boşadı. İddeti bitince adam, tekrar onu istemeğe geldi. Ben: Kız kardeşimi sana verdim, evini döşedim ve sonra ikramda bulundum, fakat sen onu boşadın. Şimdi de gelip onu istiyorsun. Vallahi kız kardeşim bir daha sana dönmeyecektir. Adam, fena bir kimse değildi. Kız kardeşim de ona dönmek istiyordu. Allah (c.c.);

"Eğer maruf bir şekilde, aralarında razı olurlarsa, evlenmelerine engel olmayın." ayetini indirince ben: Ya

Rasulullah ben şimdi ne yapacağım dedim. Allah Resulü: “Kardeşini onunla evlendir" buyurdu.” Başka bir

(42)

"Ben yaptığım yeminin kefaretini ödedim ve kız kardeşimi ona verdim" cümlesi vardır. Ayette geçen:

kelimesinin anlamı, kadın istediği takdirde onu evlenmekten menetmektir ki bu, haramdır ve böyle bir işe teşebbüs eden kimse fasıktır. Bir kadını evlenmekten alıkoyan kimse, yaptığı bu ameli ile fasık sayılır. Fakihler, böyle bir engellemede bulunan kimsenin fasık olacağında görüş birliği etmişlerdir. Evlenmek için kadına görücü giderse veya kendisi evlenmek isterse, bu konuda tek yetki kadına aittir; ister kabul eder, ister reddeder.

Evlenmek üzere kadın ve erkek arasında ittifak tamamlanınca, evlenme akdini yapmaları lazımdır. Evlenme ancak şer'i akitle tamamlanır. Birinin diğerinden yararlanmalarını helal kılacak tek şey şer'i hükümlere uygun olarak yapılan şer'i akittir. Bu akde göre evliliğe terettüp eden hükümler gerçekleşir.

Kadın ve erkek, uzun bir zaman bir arada bulunsalar bile şer'i bir şekilde akit yapılmadıkça evlilik gerçekleşmiş sayılmaz.

İki eşin bir araya geldikleri gibi iki dostun bir araya gelmeleri evlilik sayılmaz. Bu tür birliktelik zina sayılır. Aynı şekilde iki erkeğin aralarında muaşeret yapmak üzere bir araya gelmede ittifak etmeleri de evlilik sayılmaz, ancak livata sayılır.

Medeni evliliğe gelince; bu, bir arada yaşamak ve boşanmak üzere kadın ile erkek arasında yapılan bir anlaşmadır. Bu anlaşma gereğince nafaka tasarrufu,

(43)

evden çıkma, erkeğin kadına, kadının da erkeğe itaatı ve benzeri bir takım görevler, evlat sahibi olma, oğlan veya kız çocuğun kime ait olacağı gibi hususlar, irs ve neseb gibi bir arada yaşamaktan veya terkinden kaynaklanan birtakım haklar doğar. Burada sıralanan tüm bu hususlar, üzerinde ittifak ettikleri ve kabullendikleri şartlara göre uygulanır. Medeni evlilik, sadece bir evlilik ittifakı olmayıp, hem evliliğe hem de evlilikten doğan neseb, nafaka, miras ve diğer birtakım hususları, her ikisinin veya birinin diğerini terk etmesi yani boşanma durumlarını da kapsar. Üstelik, erkeği dilediği kadınla, kadını da dilediği erkekle, aralarındaki anlaşmaya göre evlenebilmeleri hususunda tamamıyla serbest bırakır.

Bundan dolayı medeni evlilik şerân caiz değildir. Bu akde, olarak bir evlilik ittifakı nazarıyla bakılamayacağı gibi, nikâh akti nazarıyla da bakılamaz. Şerân, bunun herhangi bir kıymeti yoktur.

Müslüman bir erkekle Müslüman bir kadın veya Müslüman bir erkekle evli, ehli kitaptan bir kadın arasında medeni kanuna göre herhangi bir evlilik akdi meydana gelse, kadın ile erkek arasında akid sırasında şifahen veya yazı ile kullanılan sözlere bakılır. Şayet aralarındaki akitte "evlendirmek" ve "nikâh etmek" gibi lafızlar kullanılmış her ikisinden de kabul ve icab meydana gelmişse, şerân kabul ve icaba gerekli hususlar bulunmuş demektir. İcab ve kabulun yanında kızın velisi ve evlendiklerine dair iki de şahid bulunmuş ise, bu lafızlar ve şekil ile yapılan anlaşma, evlilik akdi sayılır. Çünkü bu, hem şer'i aktin sıfatlarını hem de medeni

(44)

evliliğin şartlarını tamamlamaktadır. Bu, medeni ittifak değil şer'i akid ile evliliktir. Şer'i evlilik akdinde bulunması gerekli olan şartların hepsi bulunmazsa bu işlem evlilik sayılmaz. Medeni evlilik ittifakının kapsadığı şartlar şeriata uygun olsalar da mutlak olarak herhangi bir değer taşımaz. Çünkü, şeriatın getirdiği hükümlerle amel etmenin vacib oluşu, kadın ile erkeğin kendi aralarında yaptıkları ittifaktan alınamaz. Bilakis evlilik akdinden ve şeriatın beyan ettiği hükümden kaynaklanır. Bu nedenle medeni ittifakın taşıdığı şartların evlilikte hiçbir değeri yoktur. Bunlar, şeriata muhalif olurlarsa akdin batıl oluşu açıktır. Eğer bu şartlar her iki taraf için de akdin gereğine ters düşmeyen, şeriata muhalif olmayan, şeriatın caiz gördüğü şartlar ise, bunlar arasındaki evlilik akdi muteber kabul edilir. Eğer aralarında herhangi bir evlilik söz konusu olmayacak ise bu şartların mutlak olarak herhangi bir kıymeti yoktur. Eğer medeni evlilik akdi, Müslüman bir erkek ile müslüman kadın veya Müslüman bir erkekle ehli kitaptan bir kadın arasında olursa durum böyledir. Eğer Müslüman bir erkek ile müşrike bir kadın veya müşriklerin muamelesine göre yürütülürse veya müslüman bir kadın ile müslüman olmayan bir erkek arasında olursa, bu türden evlilik batıl olduğu için akit gerçekleşmiş olmaz. Tüm bunlardan anlaşıldığı üzere evliliğin şerân sahih bir nikah akti ile tamamlanabilmesi için, bütün şer'î şartları bünyesinde taşıması lazımdır. Bu şartlarla tamamlanmayan herhangi bir evlilik akdi, mutlak olarak evlilik sayılmaz.

(45)

Evlilik, şer'i olarak icab ve kabul ile gerçekleşir.

İcab, akit yapan iki kişinin birinden ilk olarak sudur eden sözdür. Kabul ise akdi yapan diğer kimseden ikinci olarak sudur eden sözdür. Mesela, kız erkeğe, "ben

kendimi sana eş olarak verdim”, erkek de “ben kabul ettim” dese ya da bunun tam tersi bir işlem yapılsa (önce erkek sonra da kadın konuşsa), konuşanlardan birincinin teklifi

"icab", ikincisinin cevabı da "kabul"dür. İcab ve kabul direkt olarak evlenenlerin her ikisi tarafından olabileceği gibi, onların vekilleri tarafından da icra edilebilir veya biriyle diğerinin vekili arasında da gerçekleşebilir. İcabta "evlenmek" ve "nikâh etmek" lafızlarının olması lazımdır. Bu ifadenin kabulde yer alması şart değildir. Şart olan; bu icaba diğerinin razı olmasıdır. Evlenmeyi kabul ve razı olduğunu ifade eden herhangi bir lafız, bunu ifade eder. Ancak, icab ve kabulü ifade eden lafızların, mazi sigasıyla olması lazımdır. “Seni zevceliğe aldım” ve “kabul ettim” gibi lafızlarla olmalıdır. Bu lafızlardan biri mazi, diğeri müstakbel lafızlar ile olabilir. Çünkü, evlilik bir akittir. Evliliğin subut bulduğunu ifade eden bir lafızla olması lazımdır. O da, mazi sigasıdır. Evlilik akdinin gerçekleşmesi için dört şart gereklidir:

1- “Kabul” ve “icab”ın cereyan ettiği mecliste birlik olmalıdır. Yani, icabın sudur ettiği yer aynı zamanda kabulün sudur ettiği yer olmalıdır. Bu husus, akid yapan iki kişinin hazır bulunmaları halinde böyledir. Akid yapanlardan biri bir beldede, diğeri ise bir başka beldede olursa ve biri diğerine evlenme teklifi yapan bir icab mektubu yazsa, kendisine mektup gönderilen kimse de

(46)

kabul etse evlilik gerçekleşmiş olur. Fakat bu durumda kendisi veya başkası iki şahid huzurunda mektubu okuyup onun ibaresini şahidlerin işitmesi lazımdır veya mektubu alan kimse, bulundurduğu şahidler huzurunda,

"Falan kimse, bana evlenme teklifi yapmış bulunuyor"

diyerek, mecliste onları şahid tutar ve kendini onunla evlendirdiğini söyler.

2- Akdi yapan her iki tarafın, birbirinin sözlerini işitmeleri ve anlamaları şarttır. Bu ifade ile evlilik akdinin kastedildiğini her iki tarafı da bilmelidir. Eğer işitmediği ve anlamadığı için bunu bilmezse, mesela; bir erkek bir kadına anlamadığı Fransızca ile "seni zevceliğe kabul ettim" cümlesini telkin ettikten sonra kadın, manasını anlamadığı lafızların aynısını tekrarlarsa ve bundan maksadın evlilik akdi olduğunu bilmezse, evlilik akdi gerçekleşmiş olmaz. Eğer kadın, bu sözlerin evlilik akdinden dolayı söylenen lafızlar olduğunu bilirse akid sahih olur.

3- İcabın hepsine veya bir kısmına ait olsa da kabul, icaba muhalefet etmemelidir.

4- Akid yapanlardan birinin diğeriyle evlenmesini şeriat mübah kılmış olmalıdır. Mesela, kadının Müslüman veya ehli kitap olması, erkeğin de sadece Müslüman olması lazımdır.Bu dört şart tekamül ettiği zaman evlilik akdi gerçekleşmiş olur. Bu dört şarttan herhangi bir tanesi bulunmadığı takdirde, evlilik akdi gerçekleşmiş olmaz ve bu akid temelde batıl olur. Evlilik akdi gerçekleştiği takdirde evliliğin sıhhatı için üç tane sıhhat şartı lazımdır:

(47)

1- Kadın, evlilik akdinin “mahalli” olmalıdır.

2- Nikah ancak velinin varlığı ile sahih olur. Kadın

kendi kendini evlendiremez veya velisi dışında bir başkası tarafından evlendirilemez. Evlendirme hususunda, velisinin dışında birisini vekil tayin edemez. Velisinin dışında birisini vekil tayin ederse nikah sahih olmaz.

3- Baliğ ve akıllı iki Müslüman şahidin bulunması

lazımdır. Bu iki şahidin, evlilik akdiyle ilgili kabul ve icabı meydana getiren sözün gayesini anlamaları lazımdır. Bu iki şartı havi olduğu zaman, bu akid sahih olur. Bunlardan biri eksik olursa bu nikâh fasid olur. Ancak, evlilik akdinde akdin yazılmış olması veya bir vesika ile tescil edilmesi şart değildir. Kadın ve erkek tarafından, şifahi veya yazı ile bütün şartları havi şekilde cari olan kabul ve icab, evlilik akdini sahih kılar. İster bu yazılsın ister yazılmasın evlilik iki kişi arasında bir akid olduğu için ancak icab ve kabul ile tamamlanır.

Gerçekten akid ancak icab ve kabul ile tamamlanır ve oluşur. İcabta evlenmek ve nikâh lafızlarının şart kılınmış olması, nassta varid olduğu husustan dolayıdır. Nitekim Cenabı Allah:

"Onu seninle evlendirdik."

"Babalarınızın nikâhlandığı kimselerle nikahlanmayınız." buyurmaktadır. Sahabe icmaı'da bu hususta tahakkuk etmiştir. İcab ve kabul meclisinin bir olması şartına gelince; meclisin hükmü, akd halinin

(48)

hükmüdür. Eğer kabulden önce akit tarafları ayrılırlarsa icab batıl olur. Çünkü o zaman kabulün anlamı olmaz. Zira ondan yüz çevirip ayrılmak, kabulü ortadan kaldırır. Yine o sırada akit yapan her iki kişinin başka şeylerle meşgul olmaları kabulden imtina anlamına gelebilir. Akid yapanlardan her birinin, diğerinin sözünü işitip onu anlaması şartına gelince; bu ifade ve ibare ile evlilik akdi kastediliyor; yine bu söz icaba, kabul cevabı olduğu için neyi ifade ettiği bilinmelidir. Çünkü icab; akid yapanlardan birinin diğerine hitabıdır. Eğer hitab edilen kimse söylenen şeyleri bilmezse hitab yapılmış sayılmaz. Dolayısıyla hitaba karşı herhangi bir kabul de söz konusu edilemez. icabın, kabule muhalif olmaması, icabın bütün gereklerine teslim olduğuna delalet etmediği müddetçe

kabul sayılmaz. Eğer anlaşmazlık olursa, icaba dair varid olan hususlara teslim olunmamış olur ki kabul gerçekleşmiş olmaz. Şeriat'ın, akid yapan iki kişiden birinin, diğeri ile evlenmesini mübah kılmış olması şartına gelince; bilindiği gibi şeriat, caiz olmayan herhangi bir akdin yapılmasını yasaklamıştır.

Buraya kadar anlatılanlar akdin gerçekleşmesiyle ilgiliydi. Akdin sıhhatına gelince; akdi nehyeden herhangi bir husus varid olmazsa, şeriat o akdi tamam olarak görür. Fakat belli bir şey üzerinde yapılan akdin icrasını nehyeden bir husus mevcud olursa bu akid fasid olur. Ancak böylesi bir akid batıl olmaz. Kadının evlenme akdinde akid mahalli olarak şart kılınmasına gelince; şeriat bazı kadınlar ile evlenmeyi, bazı kadınları da nikah altında bir arada bulundurmayı yasaklamıştır. Eğer

(49)

yapılan akid, akdin icrasının haram kılındığı kimseler üzerinde gerçekleşmişse bu akid sahih olmaz. Velinin izni olmadan nikahın sahih olmamasına gelince; Ebu Musa Nebi (s.a.v.)'den şu hadisi rivayet etmektedir:

"Velinin izni olmadan nikah yoktur." Kadının,

kendi kendisini veya başkasını evlendirme hakkına ve velisi dışındaki bir kimseyi vekil kılma hakkına sahip olmamasının delili Aişe (r.anha)'nın Nebi (s.a.v.)'den rivayet ettiği şu hadistir: "Hangi kadın velisinin izni

olmaksızın nikahlanırsa onun nikahı batıldır. Onun nikahı batıldır. Onun nikahı batıldır." Ebu Hureyre ise

Nebi (s.a.v.)'den şu hadisi rivayet eder: "Kadın kadını

evlendiremez. Kadın kendi başına da evlenemez. Zani kadın; kendi kendine evlenendir."

İki Müslüman şahidin bulunmasına gelince; Kur'an-ı Kerim ric'î talak ile boşanmKur'an-ış bir kadKur'an-ına, tekrar kocasKur'an-ına dönmesi halinde, iki Müslüman şahidi şart koşmaktadır. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

"O kadınlar müddetlerini tamamlayınca, onları ya güzelce tutun veya güzelce onlardan ayrılın. Ve sizden olan, iki adil kimseyi şahid kılın." Hasan (r.a.), "ayette

geçen "sizden" tabiri iki Müslüman anlamına gelmektedir"

diyor. Nikâh akdini devam ettirme anlamında olan "ric'î" de, iki Müslüman şahid şart kılındığına göre, evlilik binasını kurma sırasında yani nikâh akdi yapılırken iki şahidin bulunması şartı öncelikle aranır. Kaldı ki, nikâh akdi ve nikâh akdinin devamını istemek aynı konudur, her ikisinin de hükmü aynıdır.

(50)

NİKAH VE EVLİLİK

"O'nun Âyetlerinden (Varlığının Delillerinden) Birisi de, Kendileriyle Kaynaşmanız İçin Kendi Cinsinizden

Eşler Yaratması, Aranızda Sevgi ve Merhamet Koymasıdır." (Rûm: 21)

"Nikâhınıza Aldığınız Kadınların Mehirlerini Bir Hak Olarak Seve Seve Verin." (Nisâ: 4)

"Ey Peygamber! Şüphesiz ki Biz Mehirlerini Verdiğin Eşlerini Sana Helâl Kıldık." (Ahzâb: 50)

"Kadınlarınızla İyi Geçinin. Eğer Onlardan Hoşlanmazsanız, Olabilir ki Hoşunuza Gitmeyen Bir Şeye Allah Çok Hayırlar Koymuş Olabilir." (Nisâ: 19)

"Kadınlar Hakkında Allah'tan Korkunuz. Çünkü Siz Onları Allah'ın Emaneti Olarak Aldınız. Onların

Irzlarını Allah'ın Kelimesi (Nikâh Akdi) ile Kendinize Helâl Kıldınız." (Hadis-i Şerif)

Nikâh ile sifâh (zina) arasını ayıran hususlardan birisi de mehirdir. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:"Bir kimse az veya çok bir mehir üzerine bir kadınla

evlenir ve hakkını ödemek niyetinde olmayıp onu aldatırsa ve ödemeden ölürse, kıyamet günü zina yapmış olarak Allah'a mülâki olur." (Taberânî)

Referensi

Dokumen terkait

Kuruluşları Dönem Başkanı Prof. D r .): Kendisinden önce ve aynı çizgide olduğu için katledilen Uğur Mumcu, Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy gibi.. büyük

Senden bütün istediğim Küçük bir sevgidir, Gelen ve ağır ağır büyüyen Değil, gelen ve giden.... www.antoloji.com - kültür

Erişilebilir Bir Deha Darwin’in yazıları, Türlerin Kökeni’nin Giriş’inde doğal seçilimi açıkladığı aşağıdaki cümlelerde de görüleceği gibi, okuma yazması

denizcilerinin Hint Okyanusu'nun hırçın ve sert dalgalarına yenik düşmelerinin en önemli nedeni, Akdeniz gibi nisbeten sakin ve kapalı bir deniz için yapılmış olan

Merkez bankalarının siyaset kurumlarından bağımsız bir biçimde para politikaları ve bunun en önemli araçlarından olan faiz politikalarını belirlemeleri anlamına gelen

Büyük İlhanlı hükümdarı ve dini bütün bir Müslüman olan Takudar Ahmet Han'dan sonra iktidara Argun, Keyhatu ve Baydu gibi arka arkaya İslâm düşmanı bir çok

Yıllar sonra, geçmişi alayla ve öfkeyle andığı gecelerin birinde, Celâl'in, Galip ile Rüya'ya anlattığına göre, bu iş için gelen ve buzdolabı ve piyano taşımak gibi

Nasıl ki bir bina inşa edileceği zaman önce temele ihtiyaç varsa ve bina ancak temelin üzerinde yükselebiliyorsa, tıpkı bunun gibi, Allah dostları kervanına katılabilmek