• Tidak ada hasil yang ditemukan

Yavuz Sultan Selim

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Yavuz Sultan Selim"

Copied!
82
0
0

Teks penuh

(1)

Yavuz

Sultan

(2)

M U K A D D E M E

Sultan S elîm -i E v v e li râm elm eyüp ecel Fethetmeliydi âlemi şân-ı M uham m edi

Yahya Kemal

Kitabın müellifi Namık Kemal’in dediği gibi «Şu devlet-i muazzama-i Osmaniye’nin en büyük adamı

Sultan Selim’dir.»

Halife-Padişah Sultan Selim’in yaptığı işler büyük olduğu kadar, manevi dünyası da o mabette büyüktü. Hatta diyebüiriz ki, manevî dünyası, o muazzamat-ı umur sayılan işlerle kıyas edilse ruhi âleminin vüs’atı bizleri hayretlere gark edecek derecededir. Zaten bu muvakkat dünyadaki hareketlerin nâzımı da o âlem değil midir? Bizi hayrete düşürür dedik. Çünkü bâzı nâdir yaratılışlarda bu âlem o kadar derin ve o kadar bizim gibi insanlar tarafından ihata edilemiyecek dere-cede yüksektir ki, vâlih ü hayran temaşa etmemek im-kânsızdır. İşte o âlemden fışkıran ve taşan beyitlerin-den biri:

Murâd-ı her dü cihan herkesi ârzıı dâred Selîm âna ede bârî be teng-i ez dü cihân

(3)

6

MUKADDEME

«İki cihâıı muradı, dünyada ve ukbâda saadetle yaşamak, herkesin arzusu ve isteğidir.

Fakat Salim iki cihandan da, dünyadan da ukbâ-ıhıı da sıkılmıştır»

Bn ulvî ruhun sahihi, «mu nzâ-yı İlâhiyi istihsal edecek ilerden başka bir şeyle meşgûl etmemiş, yara-tılışın hikmetine muvafık olarak yaşamağa çalışmış, yaşamış bir zattı. Nâil olduğu büyük zaferler böyle bir şalisi gurura elbette sevketmezdî. Nitekim kendi-si de bunu,

Diişmen-i siyehdil çt dân in hâlet Feth-i leşker-i mâ zuhûr-ı ilâh İst

«K ara gönüllü düşman benim askerimin zaferlere ulaşmasının, sırf Allahın yardımından başka U r şey olmadığını ne bilsin?»

beytinde ne güzel ifade etmiştir.

Ku dâhi Pâdişâh, büyük devlet adamı, büyük as-ker, büyük âlim ve büyük şâirin hayatını ve, devrim en in re teferruatına kadar cilt cilt, ayrı ayrı kitaplar halinde yazmayı ve kendisinin en büyük emeli olan İs-lâmî tek noktaya toplamayı onun torunları bulunan bizlere Müsei)bib-ül-esbab olan Allahın nasıb etmesini niyaz edelim.

Yavuz Sultan Selİm’in büyüklüğünü ve sekiz sene gibi bir zamanda yaptığı işlerin azametini böyle ufak bir kitapçıkda anlatmak imkânsızdır. Fakat haşmetli ve şanlı ve yegâne iftiharımız olan mazimizin, hattâ yakın mazimizin bile bilinmediği, unutturulmak isten-diği, tahrif edildiği şu son devirde; neslimize ataları-mızın büyüklüğünü, velev ki ufak bir risale ile olsun anlatmak arzusu ve iştiyakı bize bn eseri neşrettirdi.

Kitabın müellifi hakkında Türkiye'de birçok ince-leme yapılmış, hakkında birçok şey söylenmiştir. Tttr-Idyenin son 150 senelik mazisinde yapılan işlerin

(4)

ga-MUKADDEME

7

Tipliği, Türk milletinin rağmına meydana getirilen ıs-lahatların zararları, bu hareketlerde rol alan bazı dev-let adamlarının gafdev-leti ve hatta ihaneti; bugün sevi-nerek söylemek lâzımdır ki, memleketin bütün münev-verleri tarafından olmasa bile, şuurlu ve vatansever^ mazisini ve milletini bilir vatan evlâtları tarafından farketlilrniş, bilinmiş ve artık tetkik safhasına geçil-miştir.

Namık Kemal bu 150 senelik, büyük bir Türk şa-irinin tabiriyle, «inkâr devri» idinde yetişmiş fikir adamlarımızdan biridir. Kendisi tahrîr sahasının he-men her nevinde eserler vermiş bir kimsedir.

Gençliğinde tutulduğu Jön-Tiirk hastalığı hariç bırakılırsa, N.Kemal diğer taraflarıyla şuurlu bir va-tansever ve İ6İâmcı idi. lttihad-ı İslama taraftardı. Ve bunu gerçekleştirecek esbabın da Osmanlı İmparator-luğunda olduğunu biliyor, onun yıkılmasıyla lttihad-ı İslâm fikrini kuvveden fiile çıkarmanın artık bir hayal derecesine düşeceğini farkediyordu. Bu yüzden Ömrü-nün son devirlerinde tamamiyle Osmanlı tarihi ile meş-guldü. Tamamhyamadığı Osmanlı Tarihine muhterem Ziya N ur Bey ağabeyimiz, «Osmanlı Şehnamesi» ta-birini vermişlerdir ki, intak-ı hak dense sezadır.

Onun bu ııfak kitabı da Türk tarihinin efsane şah-siyeti ve Türk mitetinin idealindeki lideri olan Yavuz Sultan Selini Hazretlerini anlatmaktadır.

Kîtab gayet muhtasar olduğu için bazı mühim meseleler de bir iki satırla geçiştirilmiştir. Bu sebep-ten yer yer haşiyeler koymağa mecbur olduk.

Senelerdir lisanımızın başına belâ olan uydurma-cılık dolayısiyle neslimiz, ecdadımızın eserlerini, şu I-â-tin harfleriyle yazılsa dahi, okuyup anby&mamaktadır. Bu sebepten N.Kemal’in türkçesini de uslûbuna dokun-mamağa gayret ederek istemiye istemiye sadeleştirdik.

(5)

8 MUKADDEME

Fakat bazan, lisana başka bir güzellik veren terkiblere lıic,- dokunmadık.

lîu arada Sultan Selim için,

Devr-i Sultan Selîm’i yazmak içiin Seyf-i meslûl kıldı hâmesini

Halk Yahya Kemâl’e rahmet okur Gûşederken Selîmnâme’smi

diyerek muhteşem bir Selimnâme yazan büyük şâir Yahya Kemal’in bu şaheserinin de tamamım, yer yer kitaba dere ettik.

Her iki Kemal’ler için de, Sultan Selîm-i Evvel’i yâdâ vesile oldukları için Bari-i Taâlâ’dan rahmetler diler, bizlere de onların hayal ettikleri dünyayı nasib etmesini niyaz eyleriz.

(6)

B A Ş L A Y I Ş

Eflâkden o dem ki peyâm-i kader gelür Gûş-i cihâne velvele-i bâl ü per gelür Devr-I fütûlıu sûr-i Sir&fil müjdeler Hak'dan nizaın-ı âlemi te’mîne er gelür

Ebvâb-ı Ravza-î Nebevfden firiştegân Cibril’i gördüler nice demdir gider gelür Derk ettiler ki merkad-i pâk-î Muhammed’e Kûhü’I - Kudüs’le arş-ı Huda’dan haber gelür Kûy-î zemini tâbî-i fermanı kılmağa

Sultan Selim Han gibi bir şîr-i ner gelür Hayâtının alemleri üstünde uçmağa Sîmürg-i feth hem-cü nesîm-i seher gelür Hakan ki at sürünce bir iklim-i düşmene I*İ3 ü peşinde mahşer-i tiğ ü teber gelür Ey gaasıb-ı diyâr-ı Arab bekle vaktini Evvel oezâ-yı saltaaat-ı sürh-ser gelür

Kik,' fâtih-î zaman gören Iran-zemin bugün Görsün kiminle hangi cüyûş-i zafer gelür Tekbirlerle halka ıyân oldu tuğlar

Sahrâ-yı Üsküdâr’e revân oldu tuğlar

(7)

10 YAVUZ SULTAN SELİM

Sultan Selîm-i E vvel ki, Yavuz lâkabıyla mâruf-tur; (1 ) 875 H. senesinde Am asya’da cihana gelmiş

(2 ) ve çocukluğunu büyük babasının (F a tih ) terbi-yesinde tamamlıyarak, Bâyezid’in cülusundan sonra o zamanlar mer’İ olan âdet muktezasınca, Trabzon

san-cağına memur olmuştu. Kendi, cihanı değiştirmek

kudretinde bir istidatla yaradılmışken, zaman ve im-kân müsait olmamak hasebiyle kırkiki yağma

girince-(1 ) B u lâk abın Tlirkçede kullanılış şeklini ve m in is in i izah ccirrı H am ıııer m ütercim i M ehm et A tâ B e y şöyle d iy o r: « A h . m el V e fik l'aşii Lehçe'de bu kelim eyi (şehid, ^ r s m a ı , haşin, uz zıddı) suretinde ve uz kelimesini (u ygu n , iyi, y a ra r, ceyyid; halini, o ğ u z ) diye İzah ile, ikinci kelimede (a z olsun öz olsun, çok olup y a v u z ola c a ğ ın a ) şeklinde b ir de d a rb -ı mesel yazar. Şu d a rb -ı meselin birinci kısm ı mu.Hım ise de ikinci kısmını işittiğim iz yoktur. Ç a ğ a ta y L ü g a ti olan A h u ş k a ’d a ne Yavuzu, ne de (u z ) un bu nıân&Kinı görem iyoruz. Pariste 1870 de İm pa-işıttlğim iz yoktur. Ç a ğ a t a y L ü g a ti olan A b u ş k a ’d a ne yavuzu, (nınııvais, quereileur. fa ib le ) «fen a, m ünazaacı z a y ıf» diye i*ah edilm iştir; lâkin hu da vesikadan uzaktır. B u h a ra lı Şeyh S ü ley-m an ETcndiRİn 1298 de Istan tın lıkı tabedilen Ç ağ a tay -i T ürk i-i O sm ani lügatim le ine (Y a v u z - pakizc, âlâ, nik. hah, gtU el, m üs-te sn a ) şeklinde yazılm ıştır. F ilh a k ik a O sm an lılık ta (Y a v u z A t )

denildiği zam an herkes atın âlâsını, en kuvvetlisini a nlar. H ara-m erin hliyük tab’ıara-mlü y a vu z (tranı-hant,. inJlexible - keskin, e ğ ilm e z) ve M u h tasarın d a keskinden so n ra (v ig o u re u x ) kuvvetli kelim esiyle tefsir edilm iştir. B u h a ra lı Süleym an Efendinin k a-y ıt şekli Hanm ıerin tercümesine m u va lık o lm a k la be ra b e r en d oğ ru su bu görülüyor. Y a v u z kılıç ya vu z at, kılıncın ve atın b ü -tün hasselerini erlini âlâsı, m üstesnası dem ek olduğu g ib i; Sul-tan Selim e, Y a v u z denilmesi P a d işa h lık hasaisini tam am iyle haiz olm asından neşet etm iş ola ca k tır.» ( D evlet-i O sm aniye Tarihi, H anım er, M. A tA B e y tercümesi, s. 9fi; M ütercim N o tu )

(3 ) Saadeddin Selitıınfınıesinde K enıalpaşazâdenin eserin-den ııakieıı yazıyor kİ, Sultan Selim in velâdeti heng&m ında bir derviş alesseher S a ra y kapıısunda bu lun arak «B u g ü n bu hane-dandan b ir erkek çocuk d o ğ ac a k tır ve babasının yerine geçe-cektir. Vücudunda yedi ben bulun acaktır; onların m ik tan n ea â lişan boylere galebe edecektir» dem iş idi.

(8)

YAVUZ SULTAN SELİM 11

ye kadar nâehiller elinde bulunan devletin tam bir ik -bale doğru yönelmesine â r a olan durgunluğa teessüfle bakarak ömür geçirdi. Ancak bu zaman zarfında.

Os-m a n lI Hanedanı âzâsının ilim v e kültürde en

büyükle-rine muadil ve edebiyatta cümlesine Üstün gelecek de-recede b ir ilim tahsil etmekle beraber, himmetini

yal-nız kalem cihetine hasretmiyerek, cihana düşürmek

istediği inkılâplara bir mukaddime olmak Üzere san-cağına (vilâyetin e), Kanûn-u Osmânl’de garip bir de-ğişiklikle, âdeta bir istiklâl şekli vermişti. Etrafında bulunan «Gürcü ve Kızılbaş Ü m erâsıyla»

muamelele-re, muharebelere girişiyordu. H attâ kuvveti, dairesi balkına münhasırken kudret v e şöhreti şarkta T iflis ve cenubda Erzincan’a kadar erişmişti.

N e fâidesi va r ki, Bâyezid babalık şefkatini, huyu

ve zevkleri bakımından kendisine benzeyen Şehzade

Sultan Ahm ed’e hasrettiğinden, Selimin bu şecaat do-lu hizmeti Istanbulca bayağı günah renginde görünür ve mueib-i tekdir olurdu.

Biraderinin nüfuzu ve kendinin itibarsızlığı bir de-rece idi ki, Sultan Süleyman rüşt yaşına vardığı za-man uhdesine bir sancak verilmesini arzetmesi üzeri-ne taraf-ı pâdişahîden Şebinkarahisarma memur edi-lince, Sultan Ahm ed oranın kendi sancağıyla komşulu-ğunu bahane edip hemen tstanbula bir şikâyetçik ya- zıvermekle, çocuğun memuriyeti Bolu’ya çevrilmiş ve fak at beriki oranın dahi saltanat makamına

yakınlı-ğından ve yol üzerinde bulunduğundan bahisle yine

şehzâdeyi istiskal eylediğinden, biçâre bir zamanlar amcasının heves ve isteklerinin oyuncağı olarak öteye beriye naklolunduktan sonra serhaddin en ucunda bu-lunan K efe'ye (K ırım ) gönderilmişti.

Sultan Selim bu garip halleri, hakîmâne hazme-der dururdu. Fakat daha sonra baş gösteren iki

(9)

bil-12 YAVUZ SULTAN SELİM

yük sebep, ihtiyarını elinden alarak politika meydanı-na başka bir tavırla atılmasını ieab etmiştir.

Şöyle ki, bir taraftan İranı istilâ eden İsmail Sa- fevî, yeniden takviye ettiği Şiiliğin direklerini, ga-libiyet kılıcının döktüğü kanlarla kuvvetlendirdikten sonra, gizli surette sevkettiği memurlarla Anadolu ahalisinden dahi pek çok taraftar celbetmiş ve bu ci-hetle mülkün içinde devleti tehlikeli bir inkıraza dü-şürecek bir fesat ateşi tutuşmağa başlamıştı.

Bir tafatan Bâyezid’in artan yaşı münasebetiyle zaten zayıf olan mizacı, bir kat daha kuvvetten düş-tüğünden, Sultan Ahmet taraftarları münasebet dü-şürdükçe fesatlıklarında kusur etmiyerek saltanatın, efendilerine terki için Pâdişâhın kalbinde bir meyil hâsü etmişlerdi.

Sultan Selîm oğlunun Kefe taraflarında hüküme-tini kuvvetlendirmek için Çer keşlerle (Gürcülerle) harble meşgul bulunduğu sıralarda, birden bire bu hareketinden dolayı tekdîri ve sancağına avdet emri-ni havi, pederinden şiddetli bir nâme gelmekle bera-ber; yüksek yaratılışına meftun olduklarından dola-yı yükselmesini isteyen bazı hamiyetli zevat tarafın-dan da İstanbul ve Anadolunun vekayii tafsilâtıyla hu-zuruna arzolundu.

Şehzâde bu dehşetli haberi alınca kardeşinin mî- zac ve mahiyetini ve zamanın hal ve âdetini lâyıkıy- la bildiğinden gerek devleti ve gerek kendi hakkında ne kadar büyük bir âfet hazırlanmakta olduğunu an- lıyarak, hem babasını teskin etmek ve hem de zuhu-ratı (meydana çıkacak hâdiseleri) bir münasebetli ta-raftan beklemenin çaresini bulmak için Kefe'ye, mü-cerret devletin muhafaza ve genişlemesine hizmet ni-yetiyle geldiğini bildirir, İstanbul’a bir arıza takdim ederek, sonunda sükûnet halinden şikâyetle gaza ile

(10)

YAVUZ SULTAN SELİM 13

meşgul olmak için kendine Rumeli’de bir sancak tev-cih olunmasını istida eyledi.

Buna red cevabı aldıktan ve isteğini iki defa da-ha tekrar ederek kabul ettiremedikten sonra, babasını bizzat görmek arzusuna düştü.

Bu arzusu ise Sultan Ahmet taraftarlarını bütün bütün ürküttüğünden, yalnız red cevabı ile iktifa

etme-diler; Şehzadeyi her ne şekilde olursa olsun, kararın-dan men için zamanın meşhur âlimlerinden Mevlâna Nureddin’i, hem gönlünü alıcı, hem de korkutucu söz-lerle huzuruna gönderdiler.

Mevlâna, şehzadenin, bütün cihanın beğendiği ta-vırlarını ve makul sözlere dayanan istidasını yalnız haklı görmekle kalmamış, döndüğü zaman huzur-u Pâdişahide isteklerinin kabulü için onu müdafaa bile etmişti.

Fakat beri tarafm nüfuzu galip geldiğinden Sul-tan Bâyezid, bu defaki cevabını da Anadolu’da iki eyalet teklifine hasreylediği için, Sultan Selim baba-sına vasıta ile meramını anlatmaktan âciz kalmış ve

nasıl olursa olsun bir kere mülakata nail olmak için ağırlığını denizden Ahyolu’ya (3) irsal ile kendisi da-iresi halkını yanma alarak Kırım üzerinden İstanbul’a doğru yürümüştü. Vakta ki, Silistre Valisi tarafmdan bu hareket bâb-ı devlete arzolundu; Sultan Ahmed taraftarları Şehzâdeye bin türlü suiniyet isnat ederek, ihtiyarlık münasebetiyle adetâ çocuklaşmış olan

Pa-dişahı mükemmel ordu ile Edirne üzerine çıkardı-lar.

Sultan Selim Edirneye yaklaşınca daha evvel Mevlâna Nureddin ile gelenlerden, yanında tuttuğu bir

<3) Şimdi yâd ellerde kalan birçok güzel TÜrkfUert gibi* BttigarifUnnda kalan, şimdiki hududumuza yakın eski, gtizeı bir kasabamız. Ahtnbolu'da denir.

(11)

14 YAVUZ SULTAN SELİM

zâtı göndererek taraf-ı hümâyûna inkıyadını ve mura-dı, mücerret bir kere pederini görmekten ibaret oldu-ğunu arzetmekle, Pâdişâhı da mülakat arzusu sarmış-ken yine Şehzadenin hasımları bin türlü desiselerie ni-yetini değiştirttiler.

Bu sırada ise Sultan Selim Edirne’ye yetişerek Or- du-yu Hümâyûnun karşısına inmişti. Babası tarafından müşfikâne bir muamele beklerken, ordunun harbe ha-zırlandığını görünce, yanında bulunan adamlarından uyanık birini huzûr-u hümayuna göndererek onun va-sıtasıyla, Pâdişâh evlâdından bulunduğu halde, pederi-nin bir kere yüzünü görmekten ibaret olan arzusunu bile, gerçekleştirmeye muvaffak olamıyacak derecede, bahtı kötü olduğundan bahsederek arzettiğı şikâyetle-rin, artık yaşlılığın güz mevsiminin soldurduğu ba-balık şefkatinde bir taze heyecan hasıl ettiğinden, yaşlı gözlerle ciğerpâresinin cemalini seyretmeğe bü-yük bir iştiyak ve belki de kati bir arzu gösterdi.

Ancak Şehzadeye hasmolanlar-ki bütün vükelâ idi - zaten Sultan Ahmede yumuşaklık ve zaafı cihe-tiyle taraftar oldukları gibi, Padişahta olan kalp yu-muşaklığı ve çabuk müteessir olma ve Sultan Selimde-ki cevdet-i kariha ve söz söyleme ile beraber bir ke-re mülâkat ettikleri gibi Şehzadenin nâil-i saltanat olacağını ve o halde vezaret namıyla Padişahlık etmek için kendilerine meydan kalmıyacağmı lâyıkıyla bil-diklerinden, korktukları tehlike ne kadar büyük ise, dalkavukların hususiyetlerinden olan âdice desise-lerde de o kadar sürat ve maharet gösterdiler. Aki- bet, yine iki müştakın visaline mani oldular!

Şu kadar var ki, Pâdişâhın babalık şefkatine bü-tün bübü-tün galebe edemediklerinden, yine Mevlâna Nu- reddin, mülâkattan başka her ne muradı varsa, esir- genmiyeceğini bildirmek için Şehzâdeye gönderildi.

(12)

sal-YAVUZ SULTAN SELİM 15

tanat içinde kulluk suretinde hükümette söz geçiren-lerin pederle evlât arasına bir set çekecek kadar ga-lebesine bakarak, beşerin gururunu tâ mertebelerin en

sonunda dahi çevreleyen aciz ve aşağılığa hayran, ve bu düşüncenin kalbe verdiği fütur ile emelinin husu-lünden mey’us olarak arzusunu yine Rumelide bir san-cak talebine hasretmekle, bu mutice hareketten ve hususiyle Şehzadenin güzel ahlâkına ve yüksek mizacı-na dair Mevlâmizacı-na Nureddin’in söylediklerinden Pâdişâh son derece müteessir olarak yine mülakat efkârını ıs-rar ederek yeniledi:

Garibdir ki yine muvaffak olamadı!

Nihayet Sultan Selime Vidin Alacahisar ilâvesiy-le Semendre Sancağını vermekilâvesiy-le beraber, kendinden sonra kimseyi veliaht etmiyerek saltanatı istediğine bırakacağını anlatan bir de ahitname gönderdi.

Vezirler ise bu münakaşaların cereyanı sırasında serian îstanbula yetişmesini Sultan Ahmede yazmışlar-dı. Sultan Selim bu haberi gizlice öğrendiğinden, Pa-dişahın zaaf-ı kalbim bildiğinden, Sultan Ahmed îs-tanbula geldiği vakit tabiatıyla açılacak olan talih im-tihanı meydanına, uzak bulunmamak için memuriyeti-ne gitmekte ağır davranırdı. Ve vükelânın tesir-i nü-fuzuyla pederi tarafından hareketini çabuklaştırmaya dair emirler aldıkça - çünkü Şehzade Sultan Korkut mülkün karşısında bulunduğu ayrılma, parçalanma ha-linden istifade için Sancağı olan Teke’den (Antalya) Manisa üzerine hareket etmekle, zaten orada fırsat göz- tiyen Türkmenler, Şîa reislerinden Şah Kulu’nun başı-na toplabaşı-narak büyük bir hâdise peyda edip, Korkud'un ağırlığını yağma ettikten başka, Kütahya üzerine hü-cum ile Anadolu Beylerbeyini dahi idam eylemiş ol-duklarından - Sultan Selim bu vakayı bahane ederek «Anadolu’daki karışıklığın ne hal kesbedeceğine intizar

(13)

10

YAVUZ SULTAN SELİM

ediyorum şayet istihdamım lâzım gelür» yollu cevap ve-rirdi.

Ancak beri taraftan giin geçtikçe ısrar ziyade-leştiğinden, nihayet çaresiz katarak, Sancağına doğ-ru hareket eyledi. Ve Orduyu Hümayun avdete baş-ladı.

Bu hal üzerine zuhur eden fırsatların hiç birini kaçırmamağa, alışmış olan, vükelâ, Anadolu gailesin-den dolayı Pâdişâhın mizacının zaafını arttırmak mü-nasebetiyle tasallutlarını çoğaltarak gönlünü tekrar Sultan Ahmede meylettirdiler. Ve saltanatı verme işi* ni tamamlamak için orduyu dağıttılar.

Hatta Sadrâzam, Şah Kulu gailesini vesile ederek Sultan Ahmed’le bizzat görüşüp işe bir karar vermek için Anadolu üzerine gitmiş ve Sultan Ahmed dahi yi-ne vükelânın talimatı üzeriyi-ne, Korkud'un hareketiyi-ne nezaret bahanesiyle Ergürü’ye (Ankara) kadar gel-mişti.

Orada Sadrâzamla görüştüler ve maksatlarının icrasına gerek Pâdişâhı ve gerek askerleri bütün bü-tün yatırmak için, âsilere karşı bir büyük muvaffaki-yet elde etmeyi emel ettiler.

Bu esnada Sultan Bâyezid’in ekber evlâdı olan ve Karaman’da bu karışık hadiselere seyircilik etmekte bulunan Şehinşah, vefat ettiğinden dolayı Pâdişâhın zaaf hastalığı bir kat daha kuvvet bulmakla, ne yapı-lacağını düşünmek için aktolunan mecliste bulunanlar tarafından, hükümetin Sultan Ahmed’e terki, tek ted-bir olmak üzere meydana konuldu.

Yalnız o zaman makam-ı sadarete gelmiş olan Rersekzâde Ahmed Paşa, Bâyezidi oğlundan daha an-laşılması kolay gördüğü için «Asker Şehzadeye miin-faildir. Sultan SeUm'in de bir gâlle çıkarmasından kor* kulur> diyerek Pâdişâhı, terk-i saltanattan men’e ça-lıştıysa da faydası olmadı.

(14)

YAVUZ SULTAN SELİM

1?

Nihayet taraftarları Sultan namına biat almağa başladılar, ve kendisinin îstanbula gelişini devamlı mektuplarla çabuklaştırdılar. Bu haberler Sultan Se-lime Zağra (4) taraflarında ulaştığı gibi dakika geçir-meksizin Kesri’ye doğru at sürerek, Çorlu civarında Ordu-yu Hümayuna yetişti ve bir adamını pederinden va’dini ihlâlin sebebini sual etmek ve mülakat istemek için irsal eyledi.

İki taraf için dahi zaman en muhataralı bir buh-ran vaktiydi. Ne Pâdişâhın hazin göz yaşları faide verdi; ne Şehzadenin hakaret görmüş bir arslan gibi gösterdiği kızgınlıklar tesir etti.

Şu bedhah adamlar, yılan gibi aciz ve miskin-liklerini gösterip yerlerde sürünerek ve kâh Padişaha

sadakat ve kâh vatana hamiyet gibi göz aldatacak bin türlü renklerde görünerek, işi istedikleri kadar karıştırdılar.

Ve orduyu Hümâyûnun askerî kırkbin kişiyi ge-çer, ve beri tarafın mevcudunun topu altı bin kişiden

ibaret iken, Şehzade hareketine sırf isyan ve sırf te-cavüz hükmü vererek bîçâre Sultan Bâyezid’den ister istemez muharebeye ferman aldılar. (5)

(4 ) Şimdi ne yazık ki Bulgaristan'da kalan eski bir »an-engımı*. Meşhur 93 <1877-78 Rus H a rb i) Muharebesinde Rusla-rın ve BulgarlaRusla-rın Z a g ra ’da müslüman ahaliye yaptıkları sul-mii, ve vahdeti Z a ğ ra M üftüsü Râci Efendi «Tarihse-! Vaka-yı Z a ğ ra » sulh hlr kitapta toplamıştır. 93 Muharebesine kadar Bul* guristanda ekseriyet Türklerdeydi. Şimdi 2 milyona yakın Tttrk vardır.

(5 ) ikinci Bâyezid için N . Kemal’in yukarıdan beri an-lattığı kanaatini Sclim’i büyültmek için bahasını küçültmek yolunu ihtiyar diye tavsif edebilirsek de Osmanlı menb&lannm bir kaç i»(Jsna ile hemen hepsinde bu kanaatin galip olduğu söylenebilir, Fakat buçtin tarihçiler bu telâkkiyi kabnl etme* muktedirler. Sultan Bâyezid (Hnıanoğullarm m en âlimlerinden biridir. l Tiûm-İ Diniyeye hesap ve hendese ile astoronomiye pek meraklıydı. Arapça, far&ca'yı gayet iyi bilirdi. Türkçerun Ç a£a-Y A V U Z S U L T A N S E L ÎM — F. %

(15)

1 8 YAVUZ SULTAN SELİM

Ordu-yu hümâyûn hücuma başlar başlamaz, za-ten Şehzade maiyetinde bulunan askerin birçoğu, otuz seneden ziyade biat, altında bulundukları, Padişaha tay lehçesine bihakkın vâkıf idi. Şairdi; l)âr divanı vardır. Şiir-deki ıııahlâsı (A d n i) İdi. Musikişinastı, besteleri vardır. H attat-tı ve hattatları hinıâye ederdi. M eşhur Şeyh Hanıdııllalı onun devrinde yetişmiştir. A lim ler için hnsusî bir bUtçesi olup onla-rı eser vermeye teşvik ederdi. Sonradan Venedik D oç'u (cum -hurrelsi) olan Andre A g riti hükümetine ya*dı&ı raporlarından birinde «ınakina sanayiini ziyade sever; astronomi ve il&hlyatta çok derin malûmat sâhibi olup dâim a bu ilimlere ait eserleri ınlitalaa ile m eşguldür» demektedir.

BAyezid-l Sâna devleti, o devrin m üs be t ilimleri ile ve tek-nik inkişafı ile teçhiz etmiş bir zattır. Osm anlı mütehassıs or-dusu v « meslek askeri olan Yeniçeri O caklarını tensik e tinimi devrinde topluluk, bilhassa sahra topçuluğu hiç bir devlette olm ayan tarzda in kişaf etolmiştir. Y avnz devrindeki Türk t a le r -lerini geniş çapta, bu inkişafa borçluyuz. Zam anında tımarlı askerler de geliştirilerek istenilen yerde en kısa zam anda top-lanma g/üçleri inkişaf ettirilmişti. Kendisi aynı zanıanda okçu-lukta da üstün bir maharete sahipti. H alen kendi dest-i m üba-rekleri ile yapılan bir yay Topkapı sarayında ( nıtize) mevcut-tur ve teşhir edilmektedir.

A n dre A griti bu m evzuda da «hiç kim se onun k ad ar iyi ok .yapamaz ve k u ra m a *» demekle buna işaret etmektedir. D ev-rinde okçuluğa dair de eserler yazılmıştır. B abası gibi inzivadan zevk alırdı ve kitap m ütalaasına çok düşkündü.

Devrinde Türk denizcilimi Kem al ve B u ra k Reisler önderli-ğinde çok ilerlemiş, 28 Temmuz 1493 - 19 Zilhicce 904 hicri tarihinde M o ra yakınlarında B u ra k Reisin ve besyüz denizcinin, din için şehndet hücumu ile kazanılan Şapienza zaferi ile A kde-nizde mutlak mftn&da deniz hakimiyett bize geçmişti. Buğdan ve Akkcrıııan'ın almışı ile de Karadeniz yine mutlOK m ânâda bir Türk - Islfim gülU haline gelmişti ki, bu Uç asra yakın bir zaman böyle devam edecektir. Onun devri, E bû l - Feth diye anı-lan bahası Tl. Mehmet’in kazandığı memleketlerin temsil edil-mesi (nsiıııile) ve ham leler için bir hazırlanış çağı olarak vasif-landırılabilir. B&yezld-l Veli müddeti saltanatında fukaraperver-üği ile de tanınmış bir zattı. F u k a ra y a dağıttığı para bir hayli yliksek meblâğları» varm aktadır. Zamanından kalm a defterlere nazaran bunlar 8 mflyon COÖ bin akçeye ulaşmıştır.

Yaıılız M ekke'ye fukara için senede 10 bin Diika hediye ederdi. Bayezid'i Mâni ne ilk altı padişah gibi altınlı serpuş

(16)

YAVUZ SULTAN SELİM 19

karşı silâh tutmaktan kaçınarak meydan-ı muharebe-den çekilmeğe başlamıştı.

Sultan Selîm nazarında daha Önce babasını

gör-(ü şk iif) ne de M urad-ı Sâni gibi ülrnıa ki«v«“sl (ö r f) giyerdi. Maftrûti ve etrafına tülbent s a n lı bir kavuk intihap etmiştir ki sonraları mUcevvize ismiyle teşrifat serpuşu olaraK kalmıştır. Bâyezid zam anında devletin varidatı S milyon dukaya l>alig olu-yordu kİ devrine göre çok büyük bir rakam dır, Bayezld zaına-nmda Anadnluda 24, Kümelide 34 Sancak vardı, Bugünkü T ü r-kiye’nin üç mislinden bttyiik topraklan idatv ediyordu.

Sultan Bayezid’in yaradılışı sulha meyyal olm akla beraber, dini fikirleri dolayısıyle cihad sevabını çok azle bildirinden, muharebelerinde elbisesine ve ayakkabıların a icabet (“den tor la-ları ve çam urla-ları büyük b ir dikkatle toplattırarak bunla-ların ve-fatında yanaktan altına konmasını vasiyet etmiştir. T a ki S a-dettin’ln ta bîriyle «bny-n I&tif-i g a zâ kabrini mis gibi m uattar ve bermûcib-i Hadis-i Şerif âteş-i cahlml ondan dür olsun» K u r’an’ın emirlerine tam am lyle riayetkar olduğundan İntaııbulun

yedi tepesinden üçüncilsünde bir cami bina ettirm iştir ki ancak dokııc aenedo tamamlanabilmiştir, Onun yakınında fakirler için bir im aretle bir de medrese inşa ettirmiştir, Edirne’de de İfl-(an buldaki cami tarzında bir cami ile hastahane, hamam lına-M t, medrese yaptırm ıştır. B a cami’e Tunca üzerindeki altı ke-merli kiipril yakınında bulunan değirmenlerin varidatım tahsis etmiştir. Yine em riyle A m asy a’d a bir tekke, bir m rktep bir Im&ret ve bir medrese yaptırm ıştır. Sultan Bayezid'ln yaptırdığı müesseseler bunlardan d a ibaret kalm ayıp -babası Fatih’in Şeyh K bûl V e fa için yaptırdığı g ib i- o da Şeyh Şemseddin-i liu-hari için bir tekke ve b ir medrese bina ettirmiştir. I. Mehmet zam anında tesis ve I I . M ehm et zam anında ilg a olunan SİUlât reisliği mansıbı hiilefai kadime zamanında kullanılan «N a k ib -III E ş ra f» lık Unv&niyle onun devrinde yeniden ihyû olunmuş-tur. rad işo h ’ın bir çok vezirleri de kendisine imtisal ederek ez-cümle, A li ve M ustafa Paşalar, İstanbul’da fu k a ra için im aret lıina ve lüzumlu tahsisatını tâyin etmişlerdir. E rgen e nehri üzerinde U r köprü yaptırmış olan büyük pederine imtisûlen, HÂyvtld-i Sâni dahi, Osm ancık'ta Kızılırm ak üzerinde dokuz ve S ak ary a Üzerinde ondört ve Saruhan Sancağında ondokuz kemerli birer köpril kurmuştur. İnşaat ve sadaka için verdiği çok fazla paralardan başka, her sene fukaraya, m lif t ilen;; kazkerlerle, müderrislere, şeyhlere bir çok hediyeler tevzi ederdi. T as-dik etmek l&lım gelir ki Bâyezid’in muhtelif ilim ler hakkında ki himayesinden, zamanında büyük bir ilmi terakki husûle gelm

(17)

iş-2 0 YAVUZ SULTAN SELİM

mek, hüsn-ü zan için lâzım ise, bu hal üzerine, yapı-lan iftira ve söylenen sözlerle hiçbir ilişiği olmadığını ispat için vâcib hükmünü aldığından, vazife ifası, mu-ti. lü Iha s s ti ilın-i fıkıh, gayet sür'atle geniatiyerek Fu kabaya ıııüstcsııa hürmetler gösterilm iştir. Bunlardan S a n G ürz (1622 tarihinde vefat eden bu zat, hukuk-u Islâınu dair «M ur t a z a » iin-vâni.yJi: M r eser yazm ıztır) B a yezit} ite arasında yak ın -laşm ay a m em ur edilmişti. Bu fukahadaıı tm am A li. sefaretle M ısır Sultam ttajıtbay nezdine ve sonradan Şehzade Korkuda gönderilmiştir. Nlknari ve Y u su f Cüneyd, cam ilerde trtii» olu-nan kütüphanelerin haiızı kütiiplüklerine tâyin edilmişlerdir. Bazı fukuhnnın bulundukları yüksek Şeriat m akam larında bU-y ük servete malik olm aları; banları husosi kütüphaneler tesisine se vke y leıııiîf t i r, Şiirleriyle şöhret alm ış olan M ihr] ile Müeyyed-din bu nleıım ziimresindendir. Cayezid-i V eli, vefatında, dev-rindeki İstanbul kütüphanelerinin hepsinden zengin bir kütüp-hane bırakm ıştır; zira bu müessesede yedi bin eildi mütecaviz klta|> bulunuyordu. Bayezid devrine şeref veren 60 Jakih arasın* d a İkisi; diğer bir ilini şubesinde dahi yüksek şöhret kazanm ışlardır. B un lar birincini Tıbda İkincisi riyaziyatta m eşlin r H e -kim Şah ve M irim çelebidir, (K a d ı Zâde R um î, Sultan Beyazıd'ın ulum -u riyaziye m uallim dir) Bayezid’in saltanat devri, T a-cl Beyin iki uğlu C âfer ve Saadeddin’in eserleriyle Türk inşa mektebinin en mühim iki nümünesini yetiştirmiştir. A y n c a m üverrih N eşri ve Idrisl’yi sureti m ahsusada zikretmemiz lâ -zım gelir kİ, padişah m em ri üzerine tesisinden kendi devrinin nihayetine kadar Devletî A Üyenin tarihini yazm ışlardır. N e ş -ri Türlıçedtt, MUle bir iislûh ile yazm ış; tdrisi F a rs çay» ve A ra b müneverrihi Yem in! İle Aecm miineverrihi V a s s a fia tum turak-lı tarzını ihtiyar etmiştir. Birincisi sadece bir vakanüvis, İkin-cisi ise, Hanedfuı-ı Al-i Osm anın îsiâm âleminde ifa ettiği bü-yük varifeyi metfilı ve l’fâ e jo n bir tarihçidir, B âyezîd ’in ede-biyat ve ulema hakkında gösterdiği himaye bütün Islâm âle-min# ve yabancı d iy arlara, hatta H orasan ile İra n ’ın ve Tilr-kistnn'ın diğer vilayetlerine kadar genişlerdi. B u son memle-ketlerde Şâlr-İ Azftm Çitini ve mütebahhir b ir fak lh olan Celâ-ieddiıı-i Devvftni 800 ve 1000 a lt ı n olmak üzere yıllık tahsisat alırlardı. İra n M iiftlsl MevlAnı» Seyfeddln Ahm ed ve Câroi-i hadis olan CeıııûJeddln Atftultalı, Paddşahm cömertliğinden his-sedar olm uşlardır. Bu suretle Bayerid Tiirk Dünyasındaki kül-tür birliğine hizmet etm iş, onu inkişaf ettirm iş v e tersin etmiş b ir zattır, Böyleee de bütün Islâm v? T ürk dünyasında Osm

(18)

YAVUZ SULTAN SELİM 21

lâkat arzusu ve cesur yaratılışının da tesiriyle kah-raman-ı zaman, kendi yüksek tabiatının, bile fevkine çıkarak, yanında olan bir iki bin kişiyle o kadar şid-taınin etmiş, çok uzak görüşlü bir adam olduğu anlaşılır. Bu-nunla üa İkinci K osova’dan beri cihan hakimiyetine güreşen ve daha ikiyüzelii sene İm hâkimiyeti yed-i İktidarında tutacak olan Türklere bütiln ‘İslâm âleminin manevi iletenini sağlam ak istiyordu. Saltanat devrinin en büyük şeyhi İskilipli Y avusl'dlr k i, Bâyezid A m a s y a valisj iken, H ac'dan avdetinde taht-ı sal-tanatta göreceğini keşf ile Şehzadeye beyan etmişti. Yavıısl'nin (Huslihiddin F in iz Y av si, H icri 926, M iladi 1519 da vefat et-m iştir) büyük şöhreti kendisine ŞeyhU’s-Selâtin ve Sultanil’i-Mesâyih Unvanını verdlnuiştir. Zaviyesi daim a devletin yük-sek m em urları ve büyük fakahası ile dolıı idi.

Sultan Selim Istanbtıla gelip de, P&yitaht şeyhlerini davet ettiği zaman yalnız Seyyid-i velâyet Şeyh Hüneyni (78 yaşında olduğu halde 929 hicri, 1529 miladide vefat etm iştir) hu davete icabet etmemeğe cüret eylemişti. Bunun sebebi sual edildikte yeni Pâdişâhın miiddet-i saltanatının az olacağı keşfinde nulun-duğunu beyan eylemiştir, 'tkinci M urad akrabasından bulunan, Şeyh Ahnıcd Buharı, b ir sene M ek k e’de k alarak her gün yedi de-f a Kde-fibcyi ta v a de-f etmiştir, Bâyezid devrinde yetişen Mııdurnu’lu Şeyh Dâvud, tasavvufa dair bir eser yazm ıştır kİ, Şeyh M ah-in ud-U ŞebUstori’nah-in CrUlşen-i R â z’ma lahika teşkil eder, Yttvusl ve Dâvud gibi meşayih ile sohbet etmiş bıılıın ııuiMinriandır ki, Sultan Bâyezid şiirlerine m ümeyyiz vasıf ohtıak üzere, muta-Havvıfân» bir renk ve uzlet vermiştir. Kardeşi Cem ’in vc oğlu K orkud'un şiirleri ise, aşk ve açktan şikâyeti hâvidir. Lâkin Bâ-y oıid’in (-ocukları arasında şairane bir tab’a ve mizaca en ziBâ-yade sahih ve bununla mümtaz olan Selîm’dlr. D iğer şehzâdeleri şa ir-lik iddiasında bulunm am akla beraber şuarânın sohbet lirinden nıahzuz olurlardı. Bundan dolayıdır İd, Zekâi Şehzâde* A lem sah’ın kfttibl, Zihni, Şehzâde Mehmed Şahın defterdarı olmuşlardı. Bü-yük İskender hakkında bir kaside tanzim etmiş olan şair Figftnt, Şehzftdo Alıdullahın beğendiği adam lardan biridir, A fi tâbi, N e -cfttl (ki bir çok t ran eserlerini tercüme etmiş şairlerdir) Ş i'h iâ-de Ahıııedin hizmetiniâ-de bulunmuşlardır, Şehzâiâ-de Abdılllahın vefatından sonra Şehzâde M a h d u d u n S aray ı N işan cı sıfatıyla N e -cati'yi hikâyenüvis sıfatıyla F ifâ n i ve Andelihî'yJ, defterdar sı-ratıyla Talit’yİ, Divan kâtibi sıfatıyla S arii’yi toplamıştır. Baye-zid devrinde Acem şâirleri gibj H am se yazan ilk Osm anlı şairi, Behlştrdir. Süleyman Peygam berin tarihini y a n sı mensur, y a n -sı manzum olarak 360 cildde yazm ıştır. BonJan Bavezid’e takdim

(19)

2 2 YA VU Z SULTAN SELİM

detli hücum etti ki, koca orduyu baştanbaşa korku ve hayrete garketti ve O tağ-ı H üm âyûna erişerek nâil-i m urad olmasına az b ir şey kaldı. F a k a t Bâyezid zam a-nında gayretsizliklerinden dolayı düşm anlara karşı Os-manlı askerlerinin, harb gücünü zayıflatm ış olan zor-ba idareciler, sanki devletin en büyük hasm -ı cânıyla karşılaşm ış gibi, olanca kuvvetlerini s a r f ederek

çaretm esiyle Z fıtı N âhûne 80 ini in tih ap ■ederek bak iyyeain i y a k -tırm ı^tır.

S u ltan B ay ezid v e fa t ettiği za m a n , Is jâ m d ü n y ıu ın ın b ir ç « k y erlerin d e, h atta d a h a e v v e l h a r p ettiği, M e m lû k la rın m e rk e zi K a h ire 'd e ve «u la r ın N a ib ü s S a lta n a ’lığ ı (v ila y e ti, b e y le rb e y -liğ i) olan (Şam’da « O a a ip cen aze n a m a z ı» k ılın m ıştır. K en d ileri S o lak zü d c'n in ta b iriy le : « U z u n boylu, k ü sâd e y üzlii, e lâ güzlü, vcch -i Herifleri benli, r e fi-ü l - kadr, o m u z la n m ttlâyem et üzre,

11 hyeleri sünnet iîzre, «talih a â b id , m u tta k i v e zahid, d erv iş n i-had ve k a v i-i itik ad v e sa h ib -i tem ekkün, vaJsuur v e la y e t v e k e-r i m e t le m e şh u e-r b ie-r e-r a d iş a h id i.» Y in e a y n ı m ü n evvee-rin padişah ın İbadet ve İn attak i iti::.;sı ile itik a d -ı dini yelerin i b ir v a k ’a ile şö y le a n la t ır : « O l k e b irii’l e lt â f v e H a k a a n ı sltû d e e v -sa fın /.Utaıl ii ta k v a sı bir !>:ıdde idi k i, d a r ü ’l - mUlk-1 K o sta n tin l-y e’de b in a olunan cam ii h fh e m ta la n n d a ih tid a n a m a z k ıld ığ ı gü n , fe rm a n b u y u rd u la r 1J «m ü d d eti ö m rü n d e ikindi n am azın ın viinnetint terk e tm rııılş v a r ine, g e lsü n im am ete g ö ç sü n » d edik-lerin de, fe rd -î vahit) b u lü n m ay iıb , a k ib e t y in e k en d ileri tıulunub im am et etm işlerdir. ( Hm ım ıer, S o la k zâ d e , H o c a S aad ed d in , A y -nî tarih leri, E v liy a Çeleli! vs..)

Bir izah attan an ln şrlır ki, B a y e z id d e v ri T ü rk iy e d e bü yü k h a y ır vc kiiltiir eserlerin in in şa e d ild iği, ilm i in k işa fın y ü k se k b ir te ra k k i k ay d ettiği llerlk l elli senede biitim cihanı titretecek olan T ilrl; k u ru ve deniz sllfıhlı k u vvetlerin in tek n ik y e n ilik le r-le teçhiz edildiği b ir to p la n m a ve h a z ırla n m a d ev rid ir. B u d evre riy a s e t eden D evle! B a ş k a n ı -da din d ar, şair, m u sik işin as, h a tta ; fa k ih , â lim ve veli hıınlet bir p âd işâh olan BayezicS-j «a n id ir. N e {çarip d ir ki, B u y e/id -i veli tırrlhon m a ğ d u r b ir p a d iş a h ’t ır ; biz onıın ebedî m a ğ d u rla rd ım bir] o lm a m a sı için bu uzun h aşiyeyi y a z m a k m ecburiyetin de k ald ık . K endim izi, S u ltan Selim g ib i b ir eihanjçir e v lâ t. K an u n i (ciTıi m u h teşem b ir to ru n yetiş-tirm iş, F a tih gib i elhan tarih in in en b ü y ü k şahsiyetinin o ğ lu olan b ir z a ta karşı, vazifem izi İfa za ru re tin d e hissettik. C e n a b -ı H a k , k a b rj şe rifle rin i n u r eyieye...

(20)

"YAVUZ SULTAN SELİM 23

pışmayı, devletin ciddî muharebelerinden sayılabilecek bir hâle getirdiler.

B ir kaç saat süren bu k a vga sırasında Pâdişâh tarafından yedi sekiz bin kişi maktul olmuş ise de, Şehzadenin adam larının hemen hepsi velinimetleri yo-lunda fedayı cân ettikleri cihetle umulanın olmasına im kân kalm adığından Şehzade, K arabu lu t ismindeki b ir kiîheylâna süvar olarak, felâketten arta kalan ye-di sekiz adam ıyla A hyolu tarafına doğru dört nala sür-dü gitti. (6 )

(6) N . K e m a l de, b azı ta rih çiler, g ib î; S u ltan S e lim ’le pede-ri a ra s ım la b îr m u h a re b e g eçtiğin i y a z ıy o rs a d a S o la k zfid e ile dğ e r bazıfrın a k sin i id d ia etm ek ted irler. Btı son İd d ia U n » b a k i-k a te d a h a y a i-k ın g ö rü n ü y o r. E sa se n T iiri-k le rd e i-k i İs lâ m î v e m illi a n ’ane de hu .yoldadır. N . R e m a ll’i te k zib eden S o la k z â d e ’nin ya*

z ıh ın ın ayn en a lıy o ru z :

«Ş e h z â ıle -i n a ın d â r â s â r - k e re m zu h u ru n a in tizard a İken g ö rd i ki n ak k aij-ı rtlz ig â r b ir a h a r n a k ış g ö s te rtl. H e r çend ki n w n ’in « s a y eyledi. V e k ız m a y u b hu m ak û le a h v â le ta a c c ü b kı]dı. B u k a -ziy y e e rk â n -ı devletin ta h rik v e ijrvâsı ile id ü fü n bllıli, V e jfâynt edeb kad, eılilb m in b a ’din c id a le m ü b a ş e re t etm edi. V e ask e rd e n kim senin k ılıç k a b z a s ın a el n rm a sın a d a ie â z e t v erm ed i. « { S o -Takz&de, V a r a k . 17S). B u n d a n s o n ra m e ş h u r m ü verrih , S u lta n

8elhı>‘in harek etin in m û clp sebeplerini de ayn en göy le a n la tır: «Şeh z& de çok lu k ik b â l su retin gösterm ed i. B u y u r d u la r k i, « B iz sevilftyı s a lta n a t ve y a h u t ta le b i m em lek et için o l t a r a f a v a r -m a n ı»} idik. B e lk i b a b a -m ız p ir v e z a y ıf v e bi-m eeal ve n a h if ol-m aftın, eüol-m leten u ol-m u ru v liz e râ y a te v liz etm ek le âdft-yı din Ü d e v le t h er eftnlbden b a ş k a ld ın b b âis-i ih tilâ l v e reftyft pftym al o/mıısjtur. V e s a ir k a rın d a şım ız k endi h e v â -y ı heveslerine fâ b f o lu p naz ü noinıle pt'rverde ve p erv ereş o lm u ştu r. H e r biri isti-rahata* meylîılkib d e f-j düşm en hâcetlerî d e ğ il. B izim k a rtım ız sı-y â n e t içlin devlet ve him & sı-yet-i n a m u s-u sa lta n a t İdi ki, v a ru lı baltam ızı z iy a re t ediip s ıla eılelüm . V e hem b ir m ik ta r a s k e r is -tey ü b eh l-i htırüeuu h a k k ın d a n gelelü m . V ü z e r â g â n -ı devlet, hu h u su sa m ü sa a d e et m eyil b ta m â -ı tâc ü tah t töh m eti İle a ra m ız a nifaU ve h âil ılo f’iınize m û il o ld u la r. M u k a d d e r ne ise zııhûr eder. A s k e r ^>küh b a b a m ız ın ü zerin e y ü rü m e k bize dü şm ez. H u lk ya n ın d a ve H a k y a n ın d a m ezm u m olu ru z. B e lk i m ııazzeb olu ru z, tleyü covah e y le d ile r,» (S o la k z â d e , N u ru o s m a n iy e K ü tü p h an esi V a r a k . 179).

(21)

24

YAVUZ SULTAN SELİM

Orduda bulunan süvarinin hepsi Şehzâdeyi takip ve öldürmek için vezirler tarafından kati surette emir almışlardı.

Atına güvenenler tâ sahile varıncaya kadar pe-şinden ayrılmadılar. Yetişenleri kâh kendiai ve kâh bendeleri arslanca hamlelerle def ederlerdi. Hattâ bir Azeb neferi Şehzâdeye yaklaşarak, kılıçla hücum et-tiği sırada Ferhad Ağa ustaca bir hamle ile düşmanın hücumunu defedince, Sultan Selim Hazretlerinin «Biz Azebiıı kılıcından kurtulduk. Bakalım bundan sonra

bizim kılıcımızdan kim kurtulabilir» dediği

meşhur-dur.

Bu hal ile Sultan Selim vükelânın Ahyolu'da bu-lunan gemileri yakmak için gönderdikleri fermandan evvel sâhile ulaşarak ağırlığıyla Kırım’a hareket etti.

Kırım H&m kendisinin kayınpederi olduğundan ikbalini araştırıp sorma arzusunda bulunduğu tak-dirde, bütün ordusunu hizmetine vermeği vâd etmişse de yüksek himmeti ve gayret-i vataniyesi dolayısiyle mülkünü, şunun bunun minnetiyle almak küçüklüğün-de bulunacak bir kimse olmadığından, meydana çıka-cak hâdiselere ve zuhurata tâbi olmayı ihtiyar etmiş-tir.

Beri tarafta ise bahsettiğimiz muharebe, Yeniçe-rilerin görmedikleri ve pek nâdir olarak işittikleri, bü-yük hâdiselerden olduğu için, nazarlarında bu mağlû-biyet, birkaç büyük galibiyetten daha çok şanını yük-seltmiş ve bu yüzden saltanatı Sultan Ahmede verme işi pek güçleşmişti.

Hersek oğlu bu hakikati Pâdişaha arzetmekle bir müddet Karaman’da durması için Sultan Ahmede emir gönderildiyse de, sair taraftarları Şehzâdenin bu üzün-tü ile pek kederli olduğunu, iğfal edici bir lisanla tarif ve yaşlı gözlerle de te’yid ederek zavallı ihtiyarın

(22)

irâ-YAVUZ SULTAN SELİM 35

desini selbettiler. Ve Şehzadeyi tekrar davet ettirdi-ler.

Sultan Ahmed emri aldığı gibi alel’acele Kara- man’dan hareketle Maltepe’ye kadar ulaşmış ve ertesi gün culûs etmesi kararlaşmış idi. Fakat Yeniçeriler, kendinin rahata düşkünlüğünü ve Sultan Selimin yüksek karakterini tamamiyle anladıkları için, içten gelen bir samimiyetle ve hamiyetle silâha sarıldılar ve saltanata öyle içki ve işretle meşgul rahat bir kim-senin gelmesinden ise, fevkalade şecaat ve cesaretine meftun oldukları kahramanın getirilmesini ısrarla is-temeğe başladılar.

Bu beklenmiyen hâdise üzerine Sultan Ahmed sancağına dönmekten başka bir çare bulamadı. Avde-ti esnasında, Şah İsmail’in halifelerinden Nur Ali’nin

başına toplanan âsileri yola getirerek, Yeniçerilere

bir cemile göstermek istediyse de, gönderdiği asker

mağlûp olduğundan ve tabii, vak’a da Istanbulda bek-lenilenin aksi bir tesir uyandırdığından, nihayet Ye-niçerilerin Sultan Selimi istemekteki ısrarları da gün-den güne arttığından, yine huzur-u hümâyûnda bir

meclis aktolunarak, Şehzadenin getirilmesine karar

verildi ve keyfiyet, bir davetname ile kendisine bildi-rildi.

Vükelâca Sultan Ahmed’in artık asker nazarın-da tezkiyesini düzeltmeğe bir çare kalmadığınnazarın-dan, ace-le olarak Sultan Rorkudu İstanbul’a getirterek Kışla-ya iltica ettirdiler.

Korkud, Fatihin vefatı esnasında zuhur eden fit-neyi bastırmak için babasına vekâleten saltanat tah-tında bulunduğu zaman, çok kimselere ihsanlarda bu-lunarak çok iyi bir şöhret kazanmış ve sonraları da ilim ve irfan ile şöhret bulmuş olmasına nazaran, as-ker tarafından heyecanla kabule mazhar olacağını um-dular.

(23)

*26 YAVUZ SULTAN SELtM Fakat milletin yüksek ahlâkı henüz bozulmadı-ğmdan, asker takımı kendilerini nimetlere garkede-cek bir kimse yerine, devletin şanını yükseltegarkede-cek kud-retli bir eli tercih ederek, Korkud’a fevkalâde bir ihti-ram göstermekle beraber Sultan Selimi de istemek-teki ısrarlarından dönmediler. Binaenaleyh, Sultan Selime ister istemez Saltanat müjdesini havi davet-name gönderildi.

İşte Sultan Selim, saltanatın üçüncü derecede vâ risı iken zaman, erşedi, ekbere tercih ederek Osmanlr tahtını bu şekilde vakitsizce ayağına getirmiştir. Ken-disi bu fırsatı ganimet bilerek kanaatten ise, zuhur eden değişiklikten bir kat büyük bir inkılâp meydana getirerek, nıillet-i islâmiyenin riyasetine, geçtiğinde, Beni Umeyye saltanatının zuhurundan beri sırf alel-ade bir merasim hükmüne girmiş olan biat-ı şer'iye’yi hakikaten yerine getirmek istedi. Erbab-ı hail ü akd'in (7) hepsini huzuruna toplıyarak «Ben Pâdişâh olur-sam niyetim Arabistanı Çerkeslerden, bilâdı Acemi -şia’dan tathirdir. Hatta İslâmî bir noktaya cem için Hind ve Turan’a gideceğim ve şark ve garbda ilây-ı kelimetullaha çalışacağım (8) Zalemeye, evlâdım

ol-(7) Devlet işlerimle Krlâhiyetll şahıslar.

(S) Sultan Sc'linı'in bu sözleri gayet mühimdir. Hin il fü-tuhatını tHMiriııı ettiği ele muhakkaktır. Hattâ Mısırda iken İs-kender'in Uinıl Seferinde Reçtiği yolları harita üzerinde işaret-le, konaklanarak intihal İt" r i ve askeri noktaları dahi mülâhaza ettiği rivâyi't edilir. ('İhım haritasına bakarak: «Dünyanın bir sultan için dar» <ıldıı£umı söylemesi kurtııftk istediği Cihan Dev-letini tasavvurdan başka ııedir? Bunu yapabilmek için İslâm <Hlnyasıııı İ4'lt hir devlette eeın etmek İstiyordu. «Büyük Pe-derin intikamını alıııak» - yahut «Yılılırım Bayezid’in mağlubi-yetini gidermek» için. Turan seferini yapmayı aklına koymuş-tu, Bunu temin ettikten sonra Avrupaya tevcccüh etmek ve mu-azzam bir kuvvet ile orayı da hâkimiyetine almak istiyordu. Bu suretle Koın a'd an heri hasret çekilen «Cihan Devleti» ar-zusunu tahakkuk ettirmek arzusundaydı. Biltün insanlara has-retle bekledikleri adaleti ve huzuru getirmeyi tahayyül

(24)

edi-YAVUZ SULTAN SELİM 37 sa, merhamet etmiyeceğim. Zamanımda rahata var-mak ve ahaliye tasallut etmek mümkün olamaz. İşte benim halim budur. Biraderim ise rahatı sever ve hilm ile muttasıftır. Seferden korkmaz ve hadden tecavüz etmek istemezseniz bana biat ediniz. Ve illâ Sultatı Ahmed’i ihtiyar ediniz ki, zamanında o da, siz de saf anızla meşgul olursunuz.» diyerek himmeti r i -yaya itina ve fakat devlet-i dünyadan İstiğnasını izhar eyledi.

Bu merdâne ve ankamizacâne hareket makamla-rında kılıçlarına dayanarak ayakta durmakla iftihar eden Osmanlı kahramanlarının gönüllerinde gizli olan yordu. Itnnıı basit bir cihaı.girlih İçin, yağmagirlik k in inle-miyordu. Bunu Büyük Peygımberln «Benim dinim atın gidebil-diği yere kadar yayılacak» ideâlindeki hadisle işaret buyurulan, g iyıvvl Muhammedi'yi tahakkuk ettirmek İçin InUyor ve kendini

«Beher eern’iyyet dilhest pertşânl-i mâ»

beytiyle tehıırlkz ettiriyordu. Oğua destanında d » alıkça telkln-editan cihanı fetih telâkkisi, Yavuz’un, ve onun bihakkın hü-kümdarlığım yaptığı Türkün âteşin İslâm lınftnlylo blrltitylynr, cthamgUmOl bir gftye haline geliyordu. İtila devirlerindeki biitlln kumandanlar, scrhadifrde döğüşen hlttUn kahramanlar, mutuur bir Ingiliz tarihlisi olan Bemard Lewis'in dediği gibi «git tikle-ri ülkeler fi hak, hukuk, adalet ve insanlık götürdükletikle-rine İnanan adım ıl ur d t.»

Nı< gurUıdlr kİ, Yavuz Sla.v tehlikesini de gtirrn ve buna İba-ret eden lıir Pfcdişahtır. Kayınbabası K ırım Hanına «bunların velOri bir kavili» olduğunu, daima t k i z edilmeleri lâzım geldlfcini, rshubıntt ın llr a m l 0*1 ilmesini» yanıyordu.

Yh v u z «<'<•'“!>'ri jpayet az, 3-1 saat uyuyan bir adamdı.

Ta-rih miti al Ansından bilhassa büyük zevk alırdı. MüverTa-rih Ali. CelftlciUle’ye httlrutden onun gözlük ile tarih rııütalâft ettiğini: usun Hrhıaıit'lik nenelerinde kendisini çok « t uykuya alıştırdt-jpm HOkbetten Ktyrl eğlenceden ve sair letâit-l dünyeviden İM^wınNHİı|t<Nt, iuif'tâ ıniinıfvi hlr bayat yaşadığım, tab'an u-tangaç okluğunu ya*ar. H ışır seferinden dönüşte o zamana ka-dar Hitanın gürmediğl bîr muıafferiypt temin etmlj (K atya çS-lltnii Timur ve HUlâgû geçememiş, İskender denizden mürur (‘tııüştlr), devletin arazisini hemen bir misli genişletmiş olan

(25)

38 YAVV2. SULTAN SELİM

hamiyet ateşini, tarifi kaabil olamıyacak derecelerde alevlendirerek feverân ettirdi. Herkes şevk ve cezbe içerisinde Pâdişâhı alkışladılar ve hemen biata baş-ladılar.

Sultan Selim bu hüsnü kabul üzerine İstanbul’a girdi, ve saraya yaklaşınca babasına tazîmen, alay ara-sında atından inerek bir hayli zaman yaya yürüdü.

Vaktaki Bâyezid’in huzuruna vusul müyesser oldu. Vükelânın araya girmesiyle bunca seneler görüşmeğe hasret olan baba oğul biribirine sarılarak zâr ü zâr ağlaştılar.

Bu garib hal ile ikisinin de gönüllerinin biraz te-selli bulmasından sonra, Bayezid, oğlunu bizzat elinden tutarak, istihkak ettiği yeri olan saltanat tahtına çı-karmıştır. Vakanın cereyanı 918 Seferinin 7 nci Cuma günü idi.

Yeni Pâdişâh en evvel vükelâ ile beraber kendine biat eden kardeşi Sultan Korkud’a, Midilli inzimamiyle Saruhan Eyâletini < Manisa J tevcih ederek onu

memu-Ih i blıyük l ’İKİİşah kemlisi için İstanbul'la tok büyük bir k a

r-şılama merasimi yapılacağını istihbar edince, bir gün evvel gizlice Topkapı'ya geçerek kadar haya sahibi ve alâyişten lııış-lanmıyan bir biiyiilc zat idi.

lîunlar dünya hükümdarlarında pek nadiren bulunacak has-letlerdir. Onun İçin meşhur müverrih Salabery «Sultan Selim Türklere l&yık okluklar) derecede I’&dişutılık etmiştir, İşte bunun içindir ki hütüıı TtirKMr Sultan Selimin meftunudurlar, Sul-tan Selim’in hrr^V/aU'Nİ V-rnıır. tamamen harikuladedir Metaneti n ü fu zu »a z a rı faaliyet ve gayreti tebaasının kalb-lerinde büyük bir bağlılık doğurarak itaati, tabii bir kanun httk-mlüıe getirmiştir. Öylo ki, Sultaıı Selimin en uzak yerlere ic-ra eylediği seferler esnasında vatanın btltiin ahalisi manen o-nun peşinden geldiği için, ordusunda da hemen hiç bir itaatsizlik zuhur etmemiştir» (Ahm et Refik, Tarih Sahifeleri, Sh. 32 -33), demektedir. Bunun İçiıııHr ki ülUmilnden 430 sene sonra ona, Baki’nin Kanuni Mersiyesi ayarında bir Selimnâınc yazmış ci-lan Yahya Kemal kendisine bu siiylendijti zaman «D em ek M ben Türk gibi dUşiinilyorum» demletir.

(26)

YAVUZ SULTAN SELİM 29

riyet yerine ve babasını dahi kale kapısına kadar ara-basının. yanında yaya olarak uğurlayarak - ikamet - gâh edinmeği arzu eylediği - Dimetoka'ya gönderdi.

Sultan Selim'in ciUûsu vaktinde Devlet-i Aliyye (9) bünyem gayet kuvvetli iken, yakıcı hummaya tu-tulmuş ve o halde asabına zaaf getirmiş bir genç peh-livana benzerdi. Çünkü Bâyezidin idaresinde olan sü-kûnet cihetiyle, halkın hamiyyet galeyanına birden bi-re durgunluk geldiği gibi, bir taraftan da Şiilik illeti, mülkün askerlerine varıncaya kadar sirayet etmişti. Binaenaleyh Pâdişâhın büyük maksatlarla uğraşmağa başlamadan evvel, bu hastayı, bulunduğu helâk olma tehlikesinden kurtarması lâzım geldiğinden, buna çare olarak âmir-i mutlak tarzında, yani ihtiyaç göründük-çe her türlü âdetler ve nizamların Ustiinde hareket

et-meyi ihtiyar eylemiştir.

İdareyi bütiin biltün ele aldığı zaman etraf, düş-manla dopdolu olmakla beraber hâzineyi akçadan, an- barları mühimmat-ı seferlyeden hali bulduğundan, mâliyece bir takım âcil ıslahatlara teşebbüs ederek ge-liri hayli arttırmış ve tam bir sebat ve devamlılıkla

harp tedarikâtma başlamıştı.

Bu tedbirlerin cümlesindendir ki, cülûs akabinde (Venedik) sefiri gelerek devletle olan muahedesini ye-nilemek istemekle, o zamana kadar Memâlik-i Osmani-y e’Osmani-ye (10) serbest girmekte olan meta’lanna % 5 (yüz-de beş) gümrük koydu.

Pâdişâh bu ıslahat ile meşgulken vükelâ ile şeh- zâdeJer dc fırsatı kaçırmıyarak ellerinden gelen desi-selerinde kusur etmediler. Bir taraftan vükelâ Pâdi-şâhın her fikrine bir hata isnadıyla beraber, askerî isyana hazırlamaktan geri durmadıkları gibi, bir taraf

-(0 ) OsmanlI tmparatorla£nnnn resmi İsmi. (10) Ofimanlı memleketleri.

(27)

»o

YAVUZ SULTAM SELİM

tan da Şehzadeler Şah İsmail’den istimdat etmiş ve o ise Memâlik-i Osmaniye ahalisini sapıtmak için birbi-rini müteakip memurlar sevkettiğinden başka, Mıaır ve Zülkadriyye (11) takımıyla dahi Devlet-i Aliyye’ye kargı bir ittifak meydana getirmeğe teşebbüs eylemiş-ti.

Hatta, Pâdişâhın nezdinde bulunan kardeş çocuk-larının mensupları dahi, yeniçerilerin arzusu, veraset usulüne galib olduğunu görünce büyük büyük ümitlere düşerek, ağızları vaatler, cepleri altıuıla dolu olduğu halde her tarafa yayıldıklarından, mülkün her köşesi, kimi Safevı Devletine tâbiiyet iddia ve kimi Şehzadeler den biri için saltanat talep eder, bin türlü fesat

fır-kalarıyla mâlâmâl olmuştu.

Nihayet bu fesat takımının verdiği karar üzerine, Sultan Ahmed’in oğlu Alâeddin bir takım askerle an-sızın Buraa’ya çıkıp gelmekle. Pâdişâh bu hareketi işi-tince biraderinin bu kendisinden umulmıyau cesareti, garibine giderek, acele olarak toplıyabildiği askerle Anadoluya geçti ve Malkoçoğlu A li Beyi bir takım as-kerle Bursa’nın kurtarılmasına gönderdi.

Daha yola girilir girilmez yeniçerilerle, sipahiler aralarında bir münazaa çıkarmakla, el altından tertip olunan fitne büyümeğe başlamışsa da, Pâdişâhın şid-det ve mahareti derhal işi bastırdığından, Alâeddin orduııun karışıklığından umduğu yardımı göremeyince, mecburen Ali Beyin takibi önüne düşerek Darende’ye kadar kaçmıştı. Pâdişâh da tam bir süratle Engürii’-ye (Ankara) Engürii’-yetiştiği halde Sultan Ahmed dağlara çe-kildiğinden, boş kalmış olan Amasyanın idaresini Da-vud Paşazfide Mustafa Beye havale ederek Bursa’ya döndü.

Kış esnasında Sultan Ahmed'in ikibin atlı ile

(28)

YAVUZ SULTAN SELİM 31

Amasya’y1 basarak tekrar zabt ile Mustafa Beyi esir ve fakat kendine vezir eylediği haberleri gelince, Pa-dişah iki bin kişinin Amasya’yı almağa kifayetsizliği-ne ve Mustafa Beyin nâil olduğu makama bakarak va-kayı haklı olarak onun hıyanetine hamlile beraber, ku-mandanlardan şüphelenmeğe başlamıştı.

Bu sırada ise Malkoçoğlu ordudan kaçarak gelip, askerin Sultan Ahmed tarafına meylini haber verdiği gibi Sadrazam bulunan Koca Mustafa Paşa, Amasya- nın kurtarılmasına sevk olunan askerin hareket şeklini ve gayesini, gehzâde Sultan Ahmede ihbarla teşebbü-sün semeresiz kalmasına ve sevkolunan süvari bölü-ğünün berbat olmasına sebep olduğu, tutulan mektup-lardan haber alınmakla şüphe bir kat daha kuvvet bulduğundan, etrafa mâhir memurlar ve sahte mek-tuplar gönderilerek yapılan tahkikat neticesinde kar-deşleri, kardeş çocukları vükelâsı, memleketin etrafın-da bulunan diğer İslâm meliklerinin askerleri, Me- mâlik-i Osmaniye halkından olan Şiiler, bazan müt-tefik olarak ve bazan tek başlarına bin türlü vasıtalar-la kendinin ve belki devletin zevaline çalışmakta ol-dukları kat’î olarak meydana çıktığından, Padişah kendisini son derece keskin tedbire müracaat mec-buriyetinde görmüş ve fitne ateşini, tutuşturanların kaniyle söndürmeğe bavlıyarak ilk önce Sadrazamla ya-nında bulunan kardeş çocuklarının hepsini öldürtmüş-tür.

Sultan Selim etraflarını çeviren müfsit kimsele-rin hırs ve emelleri yolunda kurban olan biçâreler için matemle meşgul iken Sultan Korkud’u imtihan yolun-da, saltanat teklifini havi kumandanlar lisanından da-ha evvel gönderilen mektupların zaten bir fırsat göz-lemekte olan Şehzâde tarafından kabul ile verilen ce-vaplan. bu sırada Sultan Selîm Hazretlerinin eline ulaşmakla, bu sadakatsizliğin tesiriyle çok

(29)

üzüldük-32 YAVUZ SULTAN SELİM

ten başka, Sultan K orkud idaresinde bulunan Saruhan Sancağının pâyitahta yakınlığı ve binaenaleyh orada zuhur edebilecek bir fitnenin şiddetinin ehemmiyetini ve vahim akibetini mülâhaza eylediğinden, Sultan A h -med gailesini tehir ile bir kaç bin süvari seçip yanm a alarak, akla hayret verir bir süratle B ursa’dan, beş günde M anisa’ya vâsıl oldu ve kardeşini sarayında ku-şattı.

Fakat Sultan Korkud, nedimi olan Piyâle Beyin gayret ve sadakati sayesinde gizli bir kapıdan kaçmış-tı ki, sonradan tâyin olunan memurların eline düşerek ahdini bozduğu için öldürülmüştür.

Pâdişâh kardeşinin vefatı haberini işittiği ve idam olunacağı sırada kendine bir manzum mektubu okuduğu gibi gönlündeki kardeşlik şefkati, kızgınlık ve vazife ifası gibi hislere galebe ederek h afta-larca teessüfle ağladıktan başka, seçtiği ve yapmak is-tediği maksatların, bu kadar acı fedakârlıklara ihtiyaç gösterdiğini görünce, idare şeklinde oluruna gitmek ve-yahut saltanattan el çekmek gibi bir takım meyusça hayallere uğramıştı. (12)

(12) Şehzade Korkut Osm anoğullarının yetiştirdiği büyük sima-lardan biridir. Alim, fazıl, şâir, musikişinas uli. Bahriye işlerini çok iyi bilir ve ıl«nli('llcr! himaye ederdi. B arbaro s kardeşler onun hini Ay e ettiği, anm adan Devleti A liyye’yc memleketler ve zaferler kazandırm ış kahram anlardandı. O nlara «A r t ık Şarki Akdenizi bırakın, g a rb i Akdenizc teveccüh edin», tavsiyesinde bulunan Sultan K orkud’dıır, Bu unun askeri noktadan dahi, ne derece »ağîam Jeo politik jçttrüşlere sahip olduğunu gösterir. Y a -vuz tahta çıktığı znnınn, aynı anadan olnıa, kendisinden 3 yaş büyük bu ağabeysine dokunm ak isteııedi. Çünkü kadrini ve kıy-metini biliyor, kendilini çok scvcıı d a y a lıla r ı küstürmek ietemi-yorduJPedeNi F atih ’in çok hoşlandığı hu ağabeyini aynı zam an-da takdir de ediyordu. Korkut İstanbul'an-dan ayrılm ak isteyince ona müsaade de ettJ. H attâ Y avu z’a saltanat dAvasında bulur.-m ıyacağına saltanat iizerindok} hukukunu ona. devrettiğine dair bir senet verdiği gib'-, Vavuz'dan da, Ansdoluda istediği sancak-la n n kendisine verileceğine, dahili SşJcrir.o m üdahale

(30)

edilmcyece-YAVUZ. SULTAN SELİM

Garibdir ki, bir taraftan bu yaralı arslan sükû-netle vakit geçirmeğe k a ra r verdiği sırada, öte ta ra f-tan, zaten saf asından başka bir şey düşünmeyen Sul-tan Ahm ed, umulanın üstünde bir celâdet hâsıl etmiş

ğine m ütedair b ir sen£d de aldı. F a k a t A n adolu'ya gidince ba-«ıa a pek çok adanı topladı, Y avu z bundan şüphelendi. A ld ığı ha-berler de bu şüphesini takviye eder mahiyetteydi. Bunu dene-mek için bazı ricale, kendisini makamı saltanata dâvet eden mektuplar yazdırdı. Sultan Selim V verdiği »ü z ve ettiği yemi-ne güre bunları kendisiyemi-ne haber vermesi ladindi, F a k a t bir Os-m anoğlu bunu yapaOs-m azsa bile, kendisine Os-m ektupları gönderen ricale hiç olm azsa İhtarda bulunm ası, bu davâdan vazgeçm ele-rini bildirmesi iktiza ederdi. K orkut bunun aksini yaptı; bu mek-tuplara ınüsbet revaç verdi. Çünkü Fatih’in vefatında pederi ge-linceye k ad ar 19 gün saltanat naibiiğlnde bulunmuştu. Nihayet bir Osm anoğlu idi. O n lar y a ölecekler, y a Devlet başkanı olcaklardı. B a şk a tiirii) bir hayat onlarca yaşam ak delildi. Y a-vuz ine Anadoluytı tebdid eden, İslâm dünyasını endişelere nev-kedcn k m )b a ş beliyesini temizlemek azîm ve kararındaydı. Kendisine biat eden Osmanlı milleti ile, kendi to p rak lan dışın-daki ehli - sünnet e fk ârı umumlyesi ondan bunu talep ediyordu. İran seferine ciharken arkasında bir saltanat müddeisl b ıra k a -mazdı. N & fa r K orkud'un Üzerine yürüdü. Ç arpışına olmadan K orkud 'Mısır'a kaçm ak istiyordu. Cem Sultan v a k ’ası g iU olmam alı için sahillerde dahi eolmamniyet tertibatı aldırdı. Y ak ın adaolmam larından l*iy&]e B ey ile A n ta ly a civarında bir m ağarad a y a k a -landı, B u rsa ’ya getirildi ve orada bin seneden beri devam fi-den O ğuz au ’anesine göre, muazzez ve mukaddes olan kanı dö-külmeden yay kirişiyle «siy aset» edildi, K orkud/ kendisine K a-pıcı ha sı Sinan a ğ a Ferm anı tebliğ edince b ir saatlik bir m üsaa-de ifcteıtılş, bıı arada Y a v u z 'a manzum bir m ektup yazmıştı. Ertesi gün Y a v u za mektup verildiği zaman koca hüküm dar, o katlar ricalin arasında göz yaşlarını tu tam am ı;, hüngür hüngiir ağlam ış, ilç gün umûmi matem ilân etmiştir. ftorkud’u A tası O r-han Gazinin yanına defnettirdi. Türbedarlığına, efendisine sonuna kad ar Andık kalının Piyale Beyi, taltif, takdir ve ihsanlarla tâyin etti. İki kızına da çok büyük lütuf ile m uam ele etti, bâr çok he-diyeler ve ihsanlarda bulunduğu gibi m aaş da bağlattı. D iğer Şehzade Suttan A h ın ed ln annesi ve hızlarına da aynı t a n d a muamelelerde bulundu, BUtUn bunları Devlet ve millet için yap -tığını gösterm ek İstiyordu, Bugün A n talya denilen Korkudell uzun zaman bu şehzadenin ismini taşıdı.

Referensi

Dokumen terkait

Mereka adalah Ilmuwan Pustakawan. Saat itu keberadaan perpustakaan dan buku-buku sangat dihormati. Bahkan jabatan pustakawan saat itu menjadi primadona. Pustakawan

Adanya kondisi tersebut pada koperasi karyawan “emas putih” telah memberikan suatu alasan yang cukup mendasar untuk mengetahui bagaimana hasil dari penyusunan laporan

Dalam rangka penulisan karya tulis ilmiah dengan judul, “Faktor – Faktor yang Mempengaruhi Kejadian Hipoglikemia pada Diabetes Melitus di Poliklinik RSUP

Mengakui bahwa Ke~a Sarna Selatan-Selatan , yaitu ke~a sarna antara negara negara berkernbang untuk pernbangunan , dan Kerja Sarna Triangular , yan~ melibatkan dua

Dalam kimia, alkohol merupakan senyawa organik dimana memilki gugus fungsional hidroksil (-OH) terikat pada atom karbon. Jika orang berbicara tentang alcohol

Tumor mor Wil Wilms ms (Ne (Nefro frobla blasto stoma) ma) ada adalah lah tum tumor or gin ginjal jal yan yang g tum tumbuh buh dar dari i sel sel embrional

Kelompok atau jenis bakteri tersebut perlu dikondisikan agar lebih aktif dalam membantu proses perombakan, sehingga dapat mengeliminasi senyawa-senyawa toksik