• Tidak ada hasil yang ditemukan

Derin Devlet - Talat TURHAN.pdf

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Derin Devlet - Talat TURHAN.pdf"

Copied!
174
0
0

Teks penuh

(1)

Dikkat! Değerli okuyucular, Kitapların tüm telif hakları Talat Turhan'a ait olup izinsiz çoğaltılamaz, alıntı yapılamaz, başka sitelerde kullanılamaz.

© Copyright 2008 Talat Turhan

Giriş

2. Baskıya Önsöz

Derin Devlet adlı kitabın birinci baskısı Ekim 2005’te yapılmıştı. O günden günümüze kadar geçen süre içinde özellikle “Kurtlar Vadisi” dizi ve filminin kamuoyu tarafından gördüğü ilgi bu konudaki televizyon tartışma programları ve yazılan yapıtlar içinde özellikle Org. (E) Kemal Yamak’ın Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler Kitabı ve Org. (E) Sabri Yirmibeşoğlu’nun açıklamaları nedeniyle; yayınlandığı tarihten bu yana konu yeniden gündeme gelerek, görsel ve yazılı medyada büyük ölçüde tartışıldı.

Yazılan kitaplardan bir diğeri yine Derin Devlet ismini taşıyor. Ömer Lütfi Mete ve Mahir Kaynak’la Cem Küçük’ün söyleşisinden oluşuyordu.1

Diğeri ise; Şu Derin Devlet.2

Yukarda adı geçen kitapların yazarları kanımca soruna mikro düzeyde bakmayı yeğlemiş; Susurluk, Şemdinli, Kurtlar Vadisi gibi olaylar bağlamında sorunu irdelediklerini değerlendiriyorum

Bu kitapta ise Derin Dünya Devleti’nin 1000 yıllık Siyonist ve masonik geçmişi öne çıkarılmaya ve de günümüzde ABD’de somutlaşan gizli ABD Derin Devleti’nin içyüzü olabildiğince makro düzeyde açıklanmaya çalışılmaktadır.3

Birinci baskıdan sonra okuyucularımdan sürekli aldığım önerilerde, Derin Dünya Devleti’nin Siyonik ve masonik oluşumu şemasına biraz daha açıklık getirmem konusundaki istemlerine yanıt vermek için, yeni baskıya eklemeler yapmak gereksinimi duydum.

Geçen dönemde bir haftalık dergide4 yayınlanan makalede en etkili üst masonik örgütlerden biri sayılan Gül ve Haç Kardeşliği (kuruluş 1618), örgütüne üye olan Türklerin isimlerini araştırmacı yazar Aytunç Altındal açıklıyordu:

1861’de Halim Paşa,

1909-1915: Aziz Ahmet Paşa

1928-1931: Yargıtay Başkanı Fuat Hulusi Demirelli 1945-1955 Dr. Mim Kemal Öke (Atatürk’ün Doktoru)

1955-1967: Prof. Hazım Atıf Kuyucak ve onun isteği ile şövalye olan DP Milletvekili Ekrem Tok

(2)

1984-1995: Prof. Sahir Erman

1966-1967: Dr. Enver Necdet Eğeren İçişleri eski Bakanı: Şükrü Kaya

Dışişleri eski Bakanı: Tevfik Rüştü Aras Ankara eski Valisi: Nevzat Tandoğan

İstanbul eski Valisi: Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay Meclis Başkanı: Kazım Özalp

Eski Cumhurbaşkanı: Celal Bayar

Özbekler Tekkesi Şeyhi: Ataullah Efendi Amiral Mehmet Ali Paşa

Yazar Servet Yesari Başbakan Hasan Saka

Devlet Şurası eski Başkanı: Mustafa Reşit Mimaroğlu……

Bunların tamamı otuz üçüncü derece masondu; kimi Kadoş Şövalyesi, kimi Tunç-Yılan Şövalyesi, kimi ise Gül ve Haç Şövalyesi unvanını taşıyordu. Ama Türkiye bu kişilerin gerçek kimliklerini hiçbir zaman bilemedi

Aytunç Altındal’ın listesi kuşkusuz masonik ve premasonik örgütler bağlamında on binlerce kişiye ulaşan bir masonik yapılanma içinde küçük bir bolümü göstermesine karşın, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi (örneğin Şeyhülislam Musa Kazım Efendi dahil), İttihat Terakki ve Atatürk dönemi dahil Osmanlı ve Türkiye’nin, masonizme; dolayısı ile Siyonizme hizmet ettikleri görülüyor.

1950 yılında Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar’ın küçük Amerikancı olması acaba kendi yeğlemesi miydi? Yoksa örgüt tarafından yapılan bir zorlama mıydı? Tarihçiler bu sorunun yanıtını vermek zorundalar.

İstanbul valileri, sırayla Mustafa Üstündağ ve Lütfi Kırdar’ın ABD isteğine karşın bugünkü Hilton Oteli’nin inşa edildiği araziyi yeşil saha olması gerekçesi ile ABD’lilere vermemesine karşın, Fahrettin Kerim Gökay’ın Valiliğe getirilerek bu izni vermesi acaba yetkisi içinde miydi? Ya da bağlı olduğu masonik ve Siyonist örgütten aldığı yönergeyi mi yerine getiriyordu. Şahsen ikinci olasılığı ön plana çıkarıyorum, çünkü Gökay, Hilton Oteli’nin yerini ABD’ye peşkeş çektikten sonra ABD’nin dünyada en yaygın premasonik örgütü olan LIONS kulübünün kurucu başkanlığına getirilerek ödüllendirilmiştir.

Masonizm Siyonizme, Siyonizm küreselleşmeye, küreselleşme ABD Derin Devleti’ne hizmet eder.

Özellikle 11 Eylül komplosundan sonra George W. Bush’un ağzından eksik etmediği (iyiler ve kötüler) söylemi tersine çevrilmeli, Türkiye ve tüm dünyanın mazlum ulusları, saflarını belirlemelidirler.

(3)

Tayyip Erdoğan iktidarının, iktidara geldiğinden beri ABD ve İsrail’in hiçbir isteğini geri çevirmediğini bütün kamuoyu biliyor. Çeteleşme adlı kitabımda (1999) Said-i Nursi’nin tilmizi Fethullah Gülen’in bir söyleşisine yer veriyorum.5

… Amerika, su andaki konum ve gücü ile bütün dünyaya kumanda edebilir…. Amerika hâlâ bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır…. Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli bir rol oynayacaktır… Bu realite kabul edilmeli... Tarihte gücü elde eden her ülke, dünya hakimiyeti iddiası içine girmiştir… Aşırı komünist akımlar herhangi bir akli, mantıki dayanağa dayanmadan Amerika düşmanlığı yapıyorlar, Amerika bize düşmanlık yapabilir, fakat birlikte yaşadığımız bir dünyanın genel ahengi düşünüldüğünde bazen düşmanımızla bile iyi geçinmek mecburiyetinde oluruz…

Zaman zaman küreselleşmeci medyada Fethullah Gülen ile yaşadığı ABD’de çarşaf çarşaf röportajları yayınlanıp bu kişi parlatılmaya devam ediliyor. Türkiye ve yurtdışına sarkan cemaati her geçen gün gücünü arttırıyor. Ama bu medya kuruluşlarından hiçbiri Gülen’in ormanlık bir villa içinde oturduğunu yazmasına karşın, villa sahibi yeğeninin özgeçmişinden söz etmeyi aklına getiremiyor. Yeğeni kimdir? Ne zaman Amerika’ya gitmiştir? Ne iş yapmaktadır? Servetinin kaynağı nedir sorularının kaynağını araştırmayı yaşamsal değerde görüyorum.

Bir Müslümanın, Siyonist ve masonik bir devlet olan ABD’ye bu derece bağlı olmasının nedenleri, başta cemaati olmak üzere tüm Türkiye’ye açıklanmalıdır. Nitekim yazılan bir kitapta Fethullah Müslüman mı? sorusu sorulmaktadır.6

BOP bağlamında ABD’nin olası İran saldırısına destek olmayı yeğlemek, iktidar adına, “gaflet”, “hıyanet” hatta “delalet” olduğu tüm Kurtuluş Savaşı yandaşlarınca kabul edilip, yasal karşı koyma yöntemlerine vakit geçirmeksizin başvurulmalıdır…7

MÖ. XIX. yy.da Batı Samilerin geçtikleri bölgeye, dinsel bir deyim olan Verimli Hilal tanımı yapılmaktadır. Bu hilal, Basra Körfezi’nin başından itibaren bir kemer çizerek yukarda bugün Türkiye sınırları içerisinde bulunan Fırat Vadisi’ne, güneyden Suriye ve Filistin’den geçerek Mısır’ a kadar uzanan bir bölgeyi içine alır...

Bu tanım bir anlamda BOP’un kapsama alanı ile örtüşmektedir; bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi?

Bu çerçevede ABD Derin Devleti’nin kuyrukçuluğuna takılıp ABD hegemonyasına hizmet etmek; İslam alemine yapılacak en büyük alçaklıktır.

Bu kitabın oluşmasında Berat ve isimlerini saymak istemediğim arkadaşlarım ile Özgür Erdem’e, Nedret Ebcim’e ve İleri çalışanlarına sonsuz teşekkürlerimi sunarken okuyucularımdan da saygılarımı kabul etmelerini istirham ederim.

Kuzguncuk 3 Nisan 2006

Kaynakça ve Açıklamalar

1. Derin Devlet, Ömer Lütfi Mete-Mahir Kaynak, Konuşan: Cem Küçük, Timaş Yayınları, 2. baskı, Ekim 2005

(4)

2. Şu Derin Devlet, Hasan Taşkın, Truva Yayınları, 1. baskı, 2006 3a. Gizli Ordular, Halid Özkul, Sorun Yayınları, Aralık 2005

3b. Yeni Din Yeni Tanrı, Alpaslan Işıklı, Otopsi Yayınevi, Kasım 2005

4. Kurtlar Vadisi’ni Artık Derin Devlet Değil, Dünyanın En Eski ve En Tehlikeli Yeraltı Örgütü Illuminati Yönetecek-Kanlı Illuminati Vadisi’ne Hoş Geldiniz, Hakan Turpçu, Haftalık, 18-24 Ekim 2005

5. Fethullah Gülen ile New York Sohbeti, Nevval Sevindi, Sabah Kitapları, 1. baskı, İstanbul, Ekim 1997, s. 39-41

6. Fethullah Müslüman mı? Semih Tufan Gülaltay, İleri Yayınları, 1. baskı, Ağustos 2005

(5)

Önsöz yerine: Görünmeyen Hükümet CIA1

Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde iki hükümet var: Biri görünen, diğeri görünmeyen. Birinci hükümet, yurttaşların gazetelerden, çocukların yurttaşlık bilgisi kitaplarından öğrendikleri hükümettir. İkincisi ise, Soğuk Savaş’ta ABD’nin politikasını yürüten birbiri içine geçmiş, gizli mekanizmadır. Bu ikincisi, istihbarat toplar, casusluk yapar ve bütün dünyada gizli harekât planlar ve bu planları uygular.

Görünmeyen hükümet, resmî bir kuruluş değildir. Bu, görünen hükümetin birçok kısımlarından alınarak bir araya getirilmiş bireylerden ve örgütlerden kurulu dağınık ve şekilsiz bir topluluktur. Merkezî Haberalma Örgütü bu topluluğun kalbi olmakla birlikte, görünmeyen hükümet, sadece CIA’dan ibaret değildir. İstihbarat ailesi diye bilinen dokuz örgütle de (Milli Güvenlik Kurulu, Savunma Haberalma Örgütü, Milli Güvenlik Örgütü, Kara Kuvvetleri İstihbaratı, Deniz Kuvvetleri İstihbaratı, Hava Kuvvetleri İstihbaratı, Dışişleri Bakanlığı Haberalma ve Araştırma Bürosu, Atom Enerjisi Komisyonu, Federal Araştırma Bürosu)2 sınırlı değildir.

Görünmeyen hükümet, görünüşte diğer hükümetin normal kısımlarıymış gibi gelen birçok birim, örgüt ve bireyleri de içine alır. Dıştan özel gibi görünen ticaret şirketleri ya da kurumları, görünmeyen hükümetin birer organı olabilir. Bir bakıma yeni yeni farkına varılan gerçek şudur ki, bu görünmeyen hükümet 190 milyon Amerikalının hayatına şekil verir. Barış, savaş gibi ana kararlar halkoyunun bilgisi dışında alınmaktadır.

İstihbarat ağı, 1964’te, aşağı yukarı 200 bin kişi kullanan ve bir yılda birkaç milyar dolar3 harcayan büyük ve gizli bir organı oluşturur. 1947 yılında çıkan Milli Güvenlik yasası, Allen Dules’ın sözleriyle, “İstihbaratımıza hükümet içerisinde öyle bir yer vermiştir ki, buna, dünyanın başka bir hükümeti içinde rastlamak mümkün değildir.”

Bu büyüklüğü ve gizliliği nedeniyle görünmeyen hükümet bazı kuşku ve eleştirilerin hedefi olmuştur. Eski Başkan Harry S. Truman da dahil, birçok ileri gelen senatör ve devlet adamı, bu kuruluşu, kendine özgü bir dış politika yürütmek ve başkanlıktan yetki almaksızın başka ülkelerin işlerine karışmakla suçlamışlardır.

Görünmeyen hükümet hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmeyen Amerikan halkı, bu suçlamaları değerlendirecek durumda değildir. Bu kuruluşun memur kadroları gizli, faaliyetleri ondan da gizlidir. Bütçesi diğer ödenekler arasına saklanmıştır. Kongre, görünmeyen hükümete verdiği paranın ne miktarını bilir, ne de ne yolda harcandığını. Bir avuç kongre üyesine, bu kuruluş, ara sıra sözde bilgi verir; ama bu kongre üyeleri bile, bu kuruluşun çalışmaları hakkında pek az şey bilirler.

Dış ülkelerin başkentlerinde, sözde, Amerikan elçileri, Amerikan Cumhurbaşkanı’nın en yüksek temsilcisidir ve bunlara görünmeyen hükümetin ajanlarını denetleme yetkisi verilmiştir. Ama bütün bunlar mümkün olabilmekte midir? Ajanlar kendi muhabere kanallarını ve şifrelerini kullanmaktadırlar. Elçilerin yetkisi ise, Senato Komitesi’nce, “nazik bir hayal” diye nitelendirilmektedir.

Amerika dahilinde hukuken araştırma yetkisi FBI’ındır, ama CIA’nın birçok büyük kentlerde büroları vardır. Radyo istasyonlarından tutun da, deniz nakliyat şirketlerine, üniversitelere kadar çeşitli işlerle ve kuruluşlarla yakından ilgilenmektedir.

Görünmeyen hükümeti birçok kimse Ulusal Güvenlik Kurulunun yönetimi altında zanneder. Oysa, gerçekte, aldığı kararların çoğu bu kurulda görüşülmemiştir bile. Bu kararlar, adı fısıltıyla söylenen bir topluluktan çıkar. Kaç Amerikalı, “Özel Grup”un (“54/12

(6)

Grubu”nun)4 adını duymuştur! Bu grubun adı da, varlığı da, görünmeyen hükümetin iç çevreleri dışında bilinmez. Görünmeyen hükümetle ilgili önemli kararlar Özel grup adıyla bilinen komite tarafından verilir. Bu komitenin yapısı, küçük değişiklikler gösterirse de, üyeler genellikle şu kimsilerder ibarettir: Merkezi İstihbarat Müdürü, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı (ya da yardımcısı), Savunma Bakanı ve müsteşarı. Kennedy ve Johnson idare leri zamanında Özel Grup’ta cumhurbaşkanlığı temsilcisi, McGeorge Bundy idi. Diğer üyeler ise sırasıyla, McCone, McNamara, Savunma Müsteşarı Roswell Gilpatric, Dışışleri Müsteşarı U. Alexis Johnson idi.

Özel Grup, Eisonhower zamanında başkanlığın 54/12 nolu gizli emirleriyle kurulmuştur ve bugün bile “54/12 Grubu” diye anıldığı olur. Bu grup, görünmeyen hükümetin “beyni” gibidir ve istihbarat topluluğunda bile grubun varlığından pek az kişinin haberi vardır. Özel Grup haftada bir kez toplanır ve Birleşik Devletler İstihbarat Kurulu’nun kararına bırakılması doğru görülmeyen fazla önemli işler üzerinde karar verir. Amerika Birleşik Devletleri’ni ve bazen de bütün dünyayı savaşa sürükleyebilecek karalar işte bu birkaç kişinin oluşturduğu grup tarafından alınır.

CIA’cıların kendi politikalarını hiçbir zaman kendilerinin kararlaştırmadıklarını, daima daha üstün bir otoritenin emirleriyle hareket ettiklerini söylemelerinin nedeni işte bu gruptur. Allen Dulles bir keresinde “CIA şimdiye kadar hiçbir kimseyi ya da hükümeti kendi dışında daha yüksek hükümet makamının izni olmadan desteklememiştir” demişti. Ortalama bir vatandaş için Dulles’in bu ifadesi, tehlikelerle dolu bir gizli harekatın her yönünü, objektif bir ölçüyle tartışmak için toplanan kabineyi, Ulusal Güvenlik Konseyini ya da özel cumhurbaşkanlığı komisyonunu akla getirir. Oysa gerçek şudur ki, bu çeşit kararların bazıları, öteki hükümet komitelerinin izledikleri yöntem ve kurallar dışında, tamamen gayrıresmi olarak alınmıştır. Üstelik ülkenin kaderi üzerinde etkisi olan bu kararlar dıştan ve tarafsız hiçbir eleştiriye ya da iktidarlarını genişletmek gibi insani zaaflardan uzak bulunduklarını iddia etmek mümkün müdür?

Başkan yardımcısı, hukuken, Ulusal Güvenlik Kurulunun üyesi olduğu halde, Özel Grubun toplantılarına katılamaz. Başkan Yardımcısı Lyndon B. Johnson, belki de kendinden öncekilerden çok daha fazla sırları biliyordu, ama görünmeyen hükümetle ancak Birleşik Devletler’in 36. Cumhurbaşkanı olarak yemin ettikten sonra gerçekten içli dışlı olabilmiştir.

Göreve başladığı 23 Kasım 1963 günü, Kennedy’nin Özel Grup ile şahsî temsilcisi McGeorge Bundy, yeni başkanı, Beyaz Saray’ın bodrum katındaki gizli durum odasına götürdü. Burada, çok gizli haritaların, elektronik aygıtların ve muhabere araçlarının arasında, görünmeyen hükümetin başı Merkezî Haberalma Müdürü ve Özel Grubun üyesi John Alex McCone, yeni başkana, gerekli bilgileri verdi. Johnson, görünmeyen hükümeti kimin yönettiğini bildiği, çalışmalarının çoğundan haberdar olduğu halde, ancak o gün, örgütü ve sırlarını öğrenebildi.5

Bu kitapta, ulusal güvenliğin sınırları içinde kalmak üzere görünmeyen hükümetin yapısını, kuruluşunu ve gücünü belirtmeye çalıştık. Kullandığımız malzemenin çoğu başka yerlerde basılmamış olmakla birlikte, niyetimiz bir teşhir değildir. Amerikan halkının parasıyla çalışan, bu bakımdan da tanımakta haklı olduğu gizli bir Amerikan kuruluşunu anlatmak istiyoruz.

Bu kitabın ana ilkesi, soğuk savaş sırasında bile Amerikan hükümetinin, Bağımsızlık Beyannamesindeki sözlere uyarak, “yönetilenlerin rızasına” dayanması zorunluluğudur. Bu “razı” olmanın anlamlı olabilmesi için, yönetilenlerin neye “razı” olduklarını bilmeleri gerekir.

(7)

Bu gizli hükümet ne dereceye kadar Amerikan sistemi ile uzlaşmaktadır ya da onun korunması için gereklidir? Zamanla, korumaya çalıştığı kuruluşların özelliklerini değiştirecek midir? Eğer Amerikalılar bu sorulara karşılık vermeye çalışacaklarsa, önce bu gizli hükümetin ne olduğunu daha yakından bilmeleri gerekir.

Kaynakça ve Açıklamalar

1. Yazarın notu: Bu metin Onur Yayınları’nca 1966’da basılan, David Wise ve B. Ross’un “Görünmeyen Hükümet”: CIA isimli kitabından alınmıştır. Wise ve Ross Soğuk Savaş yıllarında CIA içerisinde çalışmış iki ajan olmalarına rağmen görünmeyen hükümet gerçeğinden rahatsız olmuş ve bu kitabı kaleme almışlardır. Yazarların Soğuk Savaş’la birlikte ortaya çıkan görünmeyen hükümet olgusuna parmak basmalarının üzerinden tam kırk yıl geçmiştir. Görünmeyen hükümet bu süre içinde ABD sınırlarını aşmış Trilateral Komisyon ve Bilderberg’in kurulmasıyla Avrupa ve Japonya’ya kadar yayılmıştır. Daha önceki çalışmalarımda da ortaya koyduğum başka olgu ise Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte görünmeyen hükümetin karşısındaki tüm güçler ortadan kalkmış ve özellikle George W. Bush yönetimiyle beraber ABD tüm dünyada saldırgan bir savaş politikası yürütmeye başlamıştır.

2005 yılında CIA yönetiminin geliştirmiş olduğu yeni konseptle beraber CIA da dünyanın her yerinde hiçbir otoriteden izin almaksızın operasyon yürütecek bir kapasiteye ulaşmıştır. Bu ise ABD’ye bağımlı ülkelerdeki istihbarat örgütlerinin Soğuk Savaş yıllarında CIA güdümündeki politikalarını gözden geçirmelerini dayatmaktadır. Amerikan halkı kırk yıl önce olduğu gibi görünmeyen hükümetten bugün de haberdar değildir. Çünkü Amerikan medyası doğrudan bu hükümete bağlanarak Amerikan halkının aptallaştırılması ve uyuşturulması görevini yerine getirmektedir. Bu amaçla 1971 yılında kurulan Trilateral Komisyon üyelerinin 87 kişisi ABD medyasından, 63 kişisi ise ABD Ordusu’ndan oluşmaktadır. Sanırım “Küresel Çete”ye dönüşmüş olan görünmez hükümetin kitleleri nasıl uyuttuğuna dair bir göstergedir.

2. Milli Güvenlik Kurulu: NSC (National Security Council) Savunma Haberalma Örgütü: DIA (Defense Intelligence Agency) Atom Enerjisi Komisyonu: AEC (Atomic Energy Commission) Federal Araştırma Bürosu: FBI (Federal Bureau of Investigation) Milli Güvenlik Örgütü: NSA (National Security Agency)

1966 yılında yazılan bu kitapta görünmez hükümetin en az bu sayılan organları kadar önemli olan bir başka örgütü gözden kaçırmıştır. Bu örgütü daha önceki çalışmalarımızda ve kitapta da ayrıntılı olarak ele aldım. Bu örgütün adı USAID (US Agency For ınternatioanal Development: Uluslararası Amerikan Gelişme Ajansı)’dır. Kısacası: AID.

3. Günümüzde istihbarat örgütlerinin bütçesi yaklaşık 30-35 milyar dolardır. Bunun 10 milyar dolarlık kısmı NSA’ya ayrılmıştır.

4. Özel Grup artık “Bull’s Eye”(Boğanın Gözü) olarak adlandırılmaktadır. Gerçekten de ABD yönetimi artık bir boğa gibi saldırganlaşmış aynı konsept çerçevesinde de CIA operasyonel bir terör örgütüne dönüşmüştür.

5. John F. Kennedy’nin görünmeyen hükümetin kurallarına uymadığı için öldürüldüğünü 2013 yılında dünya öğrenecektir. Başkan Lyndon B. Johnson’un da bu suikastten en azından haberdar olduğu da ortaya çıkacaktır.

(8)

Giriş

Gladio’dan Susurluk’a Derin Devlet

Derin Devlet nedir? Türkiye bugün yeniden Derin Devlet tartışmasının kapısını aralıyor. Oysa Derin Devlet olgusu yeni bir olgu değil. 1970’li yıllardan beri üzerinde çalıştığım ve cevabını aradığım “Derin Devlet’in kökenleri ve gizli bağlantıları” aradan geçen süreçte artık daha net görülebiliyor.

1999 yılında yayınladığım Çeteleşme kitabımda Derin Devlet’in izini sürerek emperyalizmin ezilen dünyayı sömürgeleştirmek için kullandığı kanlı yöntemleri ve bu mekanizmanın işleyişini ortaya koymaya çalıştım. Ulaştığım sonuç Derin Devlet olgusunun aslında emperyalizmin bütün ezilen ulusların coğrafyasını egemenliği altına almak için kullandığı ve doğrudan bu emperyalist merkezlere bağlı bir araç olduğuydu.

İtalya’da yıllar önce ortaya çıkan Gladio olayının ardından ülkemizde yaşanan Susurluk Skandalı Derin Devlet’in bütün dünyaya yayılan bir ağ haline geldiğini gösteriyordu. Bu dönemde basına yansıyan ilginç bir haber Derin Devlet konusundaki fikirlerimizin daha da netleşmesine yardımcı olmuştu. Susurluk olayının önemli isimlerinden Abdullah Çatlı ile İtalya’nın sayılı faşistlerinden Stefano Delle Chiaie, ABD’de birlikte boy gösteriyorlardı. Demek ki İtalyan Gladiosuyla Susurluk’u birbirine bağlayan bir bağdan pekâlâ söz edilebilirdi. Bu bağ NATO şemsiyesi ve onun arkasındaki güç olan ABD emperyalizminden başka bir şey değildir.

Kontrgerilla Cumhuriyeti isimli kitabımda ayrıntılı olarak açıkladığım şekilde NATO üyesi tüm ülkelerde benzer bir kontrgerilla mekanizması kurulmaktaydı. Bu mekanizma, NATO talimnameleri doğrultusunda Amerikan emperyalizminin çıkarlarını korumak ve komünizmin yayılışına engel olmak amacıyla ezilen dünyada devlet yapılanmasının temeli olan millet-devlet birlikteliğinin kopartılması ve bu birlikteliğin yerine Derin Devlet- ABD emperyalizmi ilişkisinin konulması olarak özetlenebilir.

Bu amaçla ulusal orduların NATO şemsiyesi altında antikomünist bir ideolojik çerçevede teslim altına alınıp tümüyle ABD güdümüne sokulması planı yürürlüğe konuldu.

12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri bu amaçla, komünizmle mücadele adı altında Türkiye’nin adım adım ABD sömürgesi haline getirilmesini amaçlıyordu. Türkiye’de Derin Devlet’in esas etkinlik kazandığı dönem de bu Amerikancı darbe dönemleri olmuştur.

Derin Devlet ya da kontrgerilla, adına ne derseniz deyin; bugün artık yadsınamayacak bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır. Oysa yakın zamana kadar bütün devlet yetkilileri bu gerçeği görmezden geliyorlardı. Ancak gelinen noktada devletin en yetkili organlarındaki kişiler bile bu gerçeği yalanlayamamaktadırlar.

Yazarlık yaşamım boyunca devrimci bir kurmay subay olarak başlattığım “Tam bağımsız Türkiye” mücadelemde Derin Devlet/kontrgerillanın ortaya çıkartılmasını bir yurtseverlik görevi olarak gördüm. Derin Devleti ve arkasındaki güçleri deşifre etmeden Mustafa Kemal’in bize miras bıraktığı “Tam Bağımsız Türkiye”yi kurmamızı olanaklı görmüyorum.

Dikkat ederseniz Derin Devlet ve bağımsızlık arasında doğrudan bir bağ bulunmaktadır. Zira ulus egemenliğine dayalı cumhuriyet iradesinin yerine bugün Derin Devlet aracılığıyla Amerikan emperyalizminin egemenliği konulmaya çalışılmaktadır.

(9)

Türkiye’de Derin Devlet tartışmasının yaşandığı dönemler nedense Türkiye üzerindeki emperyalist çıkar çatışmalarının yoğunlaştığı dönemlerdir.

Demek ki emperyalizm gerçeğini atlayarak Derin Devlet gerçeğini aydınlatmak olanaklı değildir.

Derin Devletin Masonik Kökenleri

Derin Devlet bizzat ABD emperyalizminin güdümündeki bir suç şebekesinden başka bir şey değildir. Ancak Derin Devlet’in kökenlerini araştırdığımız da aslında ABD emperyalizminden de önce siyonist bir örgütlenmenin yol izlerini görebiliriz. Derin Devlet, dünya çapındaki Yahudi lobisinin bir dünya devleti kurma projesinin araçlarından birisidir. Çeteleşme kitabımda Derin Devlet’le masonluk arasındaki ilişkiyi ayrıntılarıyla açıklamıştım. Aradan geçen dönem zarfında bu fikirlerimiz pek çok farklı araştırmacı tarafından daha da geliştirildi. Derin Devletin masonik kökenlerine ilişkin temel tezimiz Yahudilerin hayalini kurduğu Çağların Yeni Düzeni-bugünkü adıyla Yeni Dünya Düzeni’nin bu gün ABD emperyalizmi olarak ortaya çıktığıdır. Dolayısıyla Amerikan emperyalizminden sözettiğimiz zaman İsrail ve Yahudiliğe kadar uzanan geniş bir ilişkiler ağını da bütün ayrıntılarıyla ortaya koymamız gerekmektedir.

Derin Devlet’in masonik kökenlerini açıklamaya giriştiğim Çeteleşme kitabımda Bilderberg, Trilateral Komisyon ve CFR gibi büyük emperyalist örgütlerin varlığını ve işleyiş mekanizmasını ortaya çıkartmaya çalıştım.

Bugün sevinerek görüyorum ki bu konuda hiç de azımsanmayacak bir bilgi birikimine ulaşılmış durumda. Aradan geçen süre içinde pek çok araştırmacı bu örgütler hakkında kapsamlı araştırmalarla bu ilişkiler ağını deşifre edecek önemli çalışmalara imza attılar.

Ben de bu çabaya Küresel Çete isimli kitabımda dünyayı yöneten bu gizli örgütleri araştırmaya girişerek katıldım. Mehmet Eymen’le birlikte kaleme aldığımız Mont Pelerin Cemiyeti isimli kitabımız bu üç büyük örgütün dışındaki diğer gizli alt örgütlerin de ortaya çıkartılarak ABD derin devleti olgusunun bütünüyle açıklığa kavuşmasını amaçlamaktaydı. Küresel Çete isimli kitabımızda da ayrıntılı olarak ele aldığımız gibi ABD derin devletini meydana getiren pek çok gizli emperyalist örgüt bulunmaktadır.

Mont Pelerin Cemiyeti kitabımız sözünü ettiğimiz gizli örgütleri deşifre etme tasarımızın ilk aşamasıydı. İlerleyen süreçte bu örgütlerin hepsini ayrı birer çalışma olarak sizlere sunmak istiyorum.

Bu örgütleri kısaca hatırlamak gerekirse; - Illuminati (Avrupa-ABD):

1776’da Almanya’da kurulan çok gizli Mason Locası. Kısa sürede Atlantik’in iki yakasında da örgütlendi. Uluslararası çetelerin hepsi bu kökten çıkarak gelişti.

- Bussiness Round Table (İş Dünyası Yuvarlak Masası) (ABD):

1800’li yılların başında ABD’de Cecil Rhodes tarafından kuruldu. Cecil Rhodes, Afrika’nın İngiltere’nin sömürgesi haline getirilmesini sağlayan meşhur bir sömürge fatihidir. Anglosakson egemenliğinin ve ABD emperyalizminin komuta merkezi Yuvarlak Masa oldu. Diğer gizli ve açık örgütlerin kurulmasına ön ayak oldu.

(10)

1832’de ABD’de Yale Üniversitesi’nde kurulan gizli örgüt. Doğrudan Illuminati’ye bağlı olan topluluğun üyeleri ABD finans merkezlerinin ve iktidarın zirvesini işgal etmektedir. Topluluk özellikle son 20 yılda ABD devlet organları üzerinde mutlak egemenlik kurmuştur. Her iki Başkan Bush da (Baba ve oğul) üyesidir.

- Bohemian Club (Grove) (Bohemyan Kulübü-Koruluğu) (ABD):

1872’de kuruldu. ABD’nin Batı yakasındaki “Elitleri” bu topluluğa üyedir. Cumhuriyetçi Başkan ve Başkan adaylarının tümü bu topluluğun üyesidir. Faaliyetleri son derece gizli olan topluluğun özel vadisine giriş, ABD devlet güçleri tarafından engellenmektedir. Bu konuda Bohemian Club isimli kitabımızda ayrıntılı bilgi bulunabilir.

- The Royal Institute of International Affairs (RIIA) - Chantam House (Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitütüsü - Chantam Evi) (Britanya):

1920’de kuruldu. Kendisinden 1 yıl sonra kurulan CFR’nin Britanya’daki öncülüdür. Atlantik’in iki yakasında temelleri atılan Anglosakson hegemonyasının bir ayağını oluşturur.

- The Council On Foreign Relations - CFR (Dış İlişkiler Komisyonu) (ABD):

RIIA’dan bir yıl sonra, 1921’de, ABD’de kuruldu. Kuruluşuna Morgan ve Rockefeller ön ayak oldu. Amacı RIIA’yla birlikte 1. Dünya Savaşı sonrası Britanya’nın ve yeni bir lider olarak ortaya çıkan ABD’nin hegemonyasını eşgüdümlü olarak güvence altına almaktı. Onursal Başkanı ve lideri David Rockefeller’dir. ABD devletinin esas karar mekanizması olduğu iddia ediliyor. CFR üyesi olmayanın devlet yönetiminde yükselmesi olanaksız gibidir.

- Bilderberg (BB) Örgütü (ABD - Avrupa):

1954 yılında eski Nazi ve SS işbirlikçisi Hollandalı Prens Bernhard tarafından kuruldu. İlk toplantısını Hollanda’da Bilderberg Oteli’nde yaptı. Üyeleri arasında yalnız ABD’liler ve Avrupa ülkelerinin seçkinleri yer alır. Uluslararası çetenin Avrupa ayağını oluşturur. Dolayısıyla Türkiye’den çeteye girme yolu Bilderberg üyeliğidir. Her yıl başka bir yerde düzenlenen Bilderberg toplantılarının katılımcıları bellidir. Ancak içeride ne konuşulduğu ve ne kararlar alındığını bugüne kadar katılan kimse açıklamamıştır. Son 4 yıldır gündemin Irak ve Ortadoğu olduğu bilinmektedir. Alınan kararların sonuçlarını hep birlikte görüyoruz. Bilderberg iki kere Türkiye’de de toplanmıştır. 1959’da Yeşilköy, 1975’te Çeşme’de Bilderberg toplantıları düzenlenmiştir.

-The Trilateral Comission-TC(Trilateral Komisyon) (ABD-Avrupa-Japonya):

1973 yılında yine David Rockefeller tarafından kurulan Trilateral Komisyon isminden de anlaşılabileceği gibi üç kıtanın finans ve devlet liderlerini birleştirmeyi amaçlıyor. Japon finans merkezleri de böylelikle Çete’ye dahil edildi. Japonya’dan sonra Kore elitleri de örgüte katıldı. Artık küreselleşmenin ihtiyaçları doğrultusunda Hong Kong ve Çin’den de üye alınmaktadır. Komisyonu zengin Kuzeyin fakir Güneyi sindirmek için çalışan örgütü olarak nitelendirebiliriz.

- Pinay Cercle (Güç Çemberi):

Bilderberg üyesi ve Nixon’un yakın arkadaşı Antoine Pinay ve Fransız İstihbarat Servisi’nin avukatı Jean Violet tarafından 1969’da kurdu. Eski ve yeni istihbaratçıları, NATO yetkililerini ve ordu mensuplarını üye yaptı. Soğuk Savaş boyunca operasyonel bir görev üstlendi. Süper NATO ve Gladio örgütlenmesinin beyin karargâhıydı. Henry Kissinger, Zbigniew Brzezinski ve David Rockefeller Pinay Cercle’in üyesidir. Onların üyelikleri CFR,

(11)

Bilderberg ve Pinay Cercle arasındaki hiyerarşik bağı tamamlar. Böylelikle Avrupa Gladio örgütlenmesi sadece NATO üzerinden değil, CFR üzerinden de ABD karar merkezine bağlanmıştır.

- Mont Pelerin Society:

1947’de Profesör Friedrich von Hayek tarafından kuruldu. Soğuk Savaş’ın akademisyen ve beyin kadrosunu bir araya getirdi. Çok dar ve elit bir örgütlenme olan Mont Pelerin’in esas amacı tüm dünyada güçlenen sosyalizm ve devletçilik akımına karşı liberalizmin mutlak egemenliğini yeniden kurmaktı. Üyelerini yalnızca mektup ve özel toplantılarla bilgilendirir.

- The European Round Table of Industrialists - ERT (Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masası):

1983’te Mont Pelerin örgütünün kararıyla kuruldu. AB’nin oluşması, tek para politikası ve bütünleşmeyi yönetmeyi amaçlıyor.

- Henry Jackson Cemiyeti

İngiltere’de Cambridge Üniversitesi Peterhouse Koleji’nde, Mart 2005’te kurulmuştur. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere, pek çok ülkenin siyaset, bürokrasi ve akademi dünyalarından tanınmış isimleri bir araya getirmektedir. Cemiyet ismini eska ABD Demokrat Parti senatörü Henry Jackson’dan almaktadır (1912-1983). Cemiyetin ünlü üyeleri, pek çok başka gizli örgüte de mensuptur: Bruce Jackson, Robert Kagan, William Kristol, Vytautas Landsbergis, Clifford May, Michael McFaul, Joshua Muravchik, Richard Perle, General Jack Sheehan, James Woolsey. Henry Jackson Cemiyeti Anglo-Sakson birlikteliğinin en son örgütüdür.

Tüm bu örgütler bir araya geldiğinde ABD derin devletinin masonik kökenleri daha net olarak ortaya çıkacaktır.

Bilderberg Cumhuriyeti!

Küresel Çete ve Derin Devlet birbirine geçmiş emperyalist çıkar ağlarının ülkemizi bir örümcek ağı misali sardığını göstermektedir. Bugün Türkiye ABD emperyalizminin Ortadoğu merkezli hegemonya mücadelesi içinde tekrar sömürgeleştirilmeye çalışılan bir ülkedir ve görünen gerçek küresel sermayenin ve emperyalizmin ülkemizdeki etkinliğinin günden güne arttığıdır. Çalışmamız bu küresel oyunların deşifre edilmesine ve bozulmasına hizmet ettiği ölçüde daha da değer kazanacak ve gerçek amacına ulaşacaktır.

Türkiye bugün yeniden bir yol kavşağındadır: Ya Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde kazandığımız Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet payidar kılacağız ya da “Küresel Çete”nin ve emperyalizmin ahtapot kolları Türkiye’yi deyim yerindeyse bir “Bilderberg Cumhuriyeti”ne dönüştürecektir.

Bizim ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’dir!

Son olarak Derin Devlet üzerine otuz yılı aşkın çalışmamın sonucu olarak da değerlendirebileceğiniz bu çalışmanın sizlere ulaşmasında emeği geçen İleri dergisi Genel Yayın Yönetmeni İnan Kahramanoğlu’na ve Editör Yavuz Selim’e teşekkür etmek isterim.

Saygılarımla,

(12)
(13)

1. Bölüm

(14)

ABD Derin Devletinin Oluşumu ve Küreselleşme

1989 yılında Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi, 1990 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) parçalanması ve izleyen yıllarda Varşova Paktı’nın dağılması ile başlayan süreç; 1945’ten beri süregelen ‘Soğuk Savaş Dönemi’ni başka bir deyim ile “İki Kutuplu Dünya Düzeni”ni sona erdirmiş ve “Tek Kutuplu Dünya Düzeni”ne geçilmiştir.1 Rakibi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) çöküşü, Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) rakipsiz “Küresel Güç” haline getirmiştir.

Her ne kadar ABD, dünya liderliğini ele geçirince yeni politikalarını açıklamış ve bu döneme “Yeni Dünya Düzeni” adını vermişse de, uygulamanın kökeni ABD’nin kuruluşuna kadar gitmektedir. Bu konu ile ilgili ayrıntılı bilgileri Çeteleşme ve Küresel Çete adlı kitaplarımda açıklamaya çalıştım.

ABD eski Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger Diplomasi2 isimli yapıtında eski dünya politikalarını:

...Onyedinci yüzyılda Kardinal Richelieu yönetimindeki Fransa, uluslararası ilişkilerinde, ulus-devlet kavramına dayanan ve nihai amaç olarak ulusal çıkardan güç alan modern yaklaşımı geliştirmiştir. Onsekizinci yüzyılda Büyük Britanya, sonraki iki yüzyıl boyunca da Avrupa diplomasisine egemen olan “güç dengesi’ kavramını geliştirmiştir. Ondokuzuncu yüzyılda Metternich’in Avusturyası, “Avrupa Antlaşması”nı yeniden kurmuş ve Bismarck’ın Almanya’sı da “Avrupa diplomasisi”ni “soğukkanlı güç politikası” oyununa döndürerek bu antlaşmayı yürürlükten kaldırmıştır..

şeklinde açıklamış ve uluslararası ilişkilerde güç dengesi teorisini reddetmiştir. Kurulacak olan Yeni Dünya Düzeni’ni ise:

...Yirmibirinci yüzyılın uluslararası sistemi, görünüşte bir “karşıtlıklar sistemi” olacaktır: Bir tarafta bölünmeler, diğer tarafta ise, giderek artan küreselleşme. Devletler arasındaki ilişkiler düzeyinde ise, yeni düzen, Soğuk Savaş’ın katı kalıplarından çok onsekiz ve ondokuzuncu yüzyıl Avrupa devlet sistemine benzeyecektir. Yeni düzen en az altı büyük güçten (Birleşik Devletler, Çin, Rusya ve olasılıkla Hindistan), küçük ve orta büyüklükteki birçok devletten oluşacaktır. Aynı zamanda uluslararası ilişkilerde ilk kez, gerçekten küreselleşmiştir.

şeklinde açıklamış ayrıca tüm dünyayı ABD değerler sistemini kabul etmesi için şu şekilde uyarmıştır:

...Birleşik Devletler dünyadaki en iyi yönetim sistemine sahiptir ve insanlığın geri kalan bölümü, ancak geleneksel diplomasiyi terk edip, onun uluslararası hukuk ve demokrasiye saygısını kabul ederse barış ve refaha kavuşabilir.

Derin Dünya Devleti’nin günümüzdeki yansımalarını algılayabilmek için küreselleşmeye göz atmak gerekir. ABD’nin uygulamaya soktuğu “Yeni Dünya Düzeni” (YDD) senaryoları, “vahşi emperyalizm” ve “vahşi kapitalizm” olmak üzere iki boyutta incelenmelidir. Çünkü YDD’nin emperyalizm boyutu askeri, jeopolitik, jeostratejik konular

(15)

ile ilgilidir; stratejik bölgelerinin ele geçirilmesini amaçlar; “Yeni Büyük Oyun” olarak adlandırılır. YDD’nin kapitalizm boyutu ise siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel konuları kapsar, stratejik kaynakların ele geçirilmesini amaçlar ve “Küreselleşme” olarak adlandırılır. Diğer bir deyişle, küreselleşme politikaları ile YDD’nin alt yapısı, Yeni Büyük Oyun ile YDD’nin üstyapısı ile hazırlanmıştır. Bu oyun Zbigniew Brzezinski’nin Büyük Satranç Tahtası3 adlı yapıtında da dile getirilmektedir.

Bu dönemde ABD; dünya egemenliğini ele geçirmek için durmaksızın senaryolar hazırlamış, “Yeni Dünya Düzeni”ni kurmak ve tüm dünyaya ABD hegemonyasını kabul ettirmek için savaşlar, ekonomik krizler, terör, darbe, iç karışıklılar, kaoslar, istikrarsızlaştırma, etnik kışkırtıcılık, kültürel emperyalizm, baskı, şiddet gibi yöntemleri sınır tanımadan uygulamaya koymuştur. İlhamları, 1776 yılında kurulan ve üst masonik örgüt olan Illuminati’nin4 “kaostan düzen çıkarma” (Ab di Chaos) temel felsefesine dayanmaktadır.

Bu kuram özel savaşa istikrarsızlaştırma (destabilizasyon) olarak yansımış ve uygulamaya sokulmuştur. Kısaca, ABD tüm dünyada devlet terörü uygulamaktadır. Bu gerçeği 1989’da yazdığım Doruk Operasyonu adlı kitabımda ABD’nin hem terörist devlet olduğunu hem de terör ihraç ettiğini açıklamıştım.

Uygulamaya sokulan politikaları “küresel faşizm” olarak değerlendirmek, Paul Wolfowitz’in ABD politikalarına karşı çıkan ülkelerin cezalandırılacağını ima eden şu sözlerini okuduktan sonra yanlış olmayacaktır

Tek süper güç kalitesi, yapıcı bir davranış biçimi, ayrıca ABD’nin üstünlüğüne kafa tutabilecek herhangi bir milleti ya da milletler grubunu caydırmaya yeterli askeri güçle sürdürülmelidir. ABD’nin önderliğine karşı çıkmasınlar, yerleşik siyasi ve ekonomik düzeni değiştirmeye kalkmasınlar!

Derin Dünya Devleti’nin İdeologları

Bugün oynanan senaryoların daha iyi anlaşılması için, bu oyunu sahneye koyan Yeni Dünya Düzeni’nin mimarlarının incelenmesi gerekmektedir.

ABD’yi, dolayısı ile dünyayı yöneten kadrolar, bir ideal peşinde koşmaktadır. Bu kadroların uzun erimli bir hedefleri olduğu anlaşılıyor. Dün bu projelerde Disraelli, Hitler, Lenin, Stalin, Gorbaçov, Yeltsin vb. kullanıldı. Bugün ise George W. Bush, Tony Blair ve Ariel Şaron kullanılmaya çalışılıyor.

Dün dünyaya şekil veren fikir adamlarınin bazıları; Adam Smith, Hegel, Hobbes, Karl Marks ve Ferderich Engels ve Lenin sayılabilirken, bugün karşımıza Henry Kissinger, John Naisbitt, Samuel Huntington, Françis Fukuyama, Zbigniew Brezinski, Bernard Lewis, Alvin ve Heidi Toffler, Graham Fuller öne çıkmaktadır.

Kaynakça ve Açıklamalar

1. Paris Şartı, Kasım 1990, 34 ülkenin katılımıyla.

2. Diplomasi, Henry Kissinger, İş Bankası Yayınları, 1998.

(16)

4. Illuminati, Texe Marrs, Çeviri: Ali Çimen-Petek Demiriz, Timaş Yayınları, 2003

(17)

Derin Devlet Tartışmalarının Yakın Geçmişi

Son yıllarda; Dünya’da ve Türkiye’de yaşanan gelişmeleri bu açıdan değerlendirdim. Yıllar önce bu yapılanmanın farkına vararak devletimi ve halkımı uyardım, ama inanmadılar. Ancak yaşanan gelişmeler, ben ve benim gibi düşünenleri haklı çıkardı. Zira yakın tarihten bugüne kadar yaşanan gelişmeler bugün Türkiye’yi arzu edilmeyen noktalara sürüklemiş; dünya genelinde örgütlenen gizli örgütlerin Türkiye içindeki uzantıları Türkiye’yi bugünkü çıkmaz içine sokmuşlardır. Bu gizli yapının karanlık bağlantıları analiz edilmeden bugünü değerlendirmek olanaklı değildir.

Üzücü olan tarafı ise; “Türkiye Üzerine Oynanan Oyunları” tüm belgeleri ile beraber kamuoyuna sunanlar ya yok edildi, ya yaşam kaynakları elinden alındı, ya da insanlık onurları ayaklar altına alındı. Bu yurtseverler içinde kimler yoktur ki: Uğur Mumcu’lar, Bahriye Üçok’lar, Doğan Öz’ler, Eşref Bitlis’ler, Ahmet Taner Kışlalı’lar, Necip Hablemitoğlu’lar ve daha niceleri...

Ancak şurası da bir gerçektir ki, bugün bu vatan topraklarında hâlâ Türk bayrağı dalgalanıyorsa, yok edilmeye çalışılan Kemalizm hâlâ ayaktaysa ve bu vatan hâlâ parçalanmamışsa bunun tek nedeni canlarını vatana adayan yurtseverlerdir.

Yaşadığım sürece “Türkiye Üzerine Oynanan Oyunları” araştırdım, mazlum uluslar aleyhine işleyen emperyalizm ve kapitalizme karşı mücadele etmeye çalıştım. Ancak karşı devrim sürecinde yer alan güçlerin hedefi oldum. Emperyalizm ve kapitalizmin temsilcileri ile beraber yerli işbirlikçileri tarafından uydurulan hayali “Bomba Davası” davası yüzünden “Vatan Haini” ilan edildim, tutuklandım. “Ziverbey Köşkü”nde ağır işkenceler gördüm ve ağır hakaretlere uğradım, yıllar boyunca belleğimden silinmeyecek psikolojik baskılara maruz kaldım.

Dostların ihanetini, çıkarın onur yerine yeğlendiğini gördüm, yaşam kaynaklarım elimden alındı, acılar çektim. Yılmadım, mücadele etmeyi ve onurlu yaşamayı ilke edindim. Ancak, 1803 sayılı af yasasının lehimdeki tüm hükümlerini kabul etmememe karşın dava örtbas edilerek kapatıldı ve serbest bırakıldım.

Yine de bu gelişmelere karşın devrimci ve Kemalist kişiliğimden asla ödün vermedim. Rahmetli Uğur Mumcu’nun, Emekli Tümgeneral Celil Gürkan’la yapmış olduğu söyleşiyi yinelemek istiyorum:1

...

Uğur Mumcu: Emekli Kurmay Albay Talat Turhan’ın adı, 27 Mayıs’tan bu yana birçok kez geçmekteydi. Turhan, 12 Mart döneminde İstanbul Boğaz Köprüsü’nün bombalanması gibi hayali suç ile tutuklanmış ve işkence görmüştü. Emekli General Gürkan’a Talat Turhan’ı soruyorum. Talat Turhan’ın tutumu ne idi, nasıl değerlendirirsiniz Talat Turhan’ı?

Celil Gürkan: Önce kısaca tanımlayalım: Talat Turhan “çağdaş bir İttihat ve Terakki Subayı”; “kaya gibi Kemalist” ve ödün vermez bir “devrimci”; sapına kadar Atatürkçü ve ilerici; sağlam inançlı ve kişilikli; sözünün eri bir emekli subay. 12 Mart’ın en ıstıraplı uygulamalarına hedef olmasına rağmen, başını hiç eğmeyen inançlarından ödün vermeyen bir kişi...

Uğur Mumcu: Kabibay ve Esin, size bir an önce düğmeye basılması için baskı yapıyorlar; ya Talat Turhan?...

(18)

Celil Gürkan: Kabibay ve Esin’in tersine, Talat Turhan İttihatçı karakterine karşın ölçülü, serinkanlı, geniş görgülü, sentezci görüş ve telkinleri ile temas ettiğim kişiler arasında en dikkat çekici olanıydı. Aslında herkesin hepimizden çok daha riski göze alacak bir karakterde olmasına karşın eğer bir müdahale kaçınılmaz hale gelirse bunun olabildiğince disiplin içinde, rizikoları asgariye indirilmiş biçimde yapılmasından yanaydı. Sanmıyorum ki, kafasında, “İşler altüst olsun, bu arada ben pay kapayım!..” düşüncesine zerre kadar prim vermiş olsun...

Uğur Mumcu: Talat Turhan’a bugün de saygınız çok...

Celil Gürkan: İstanbul’da Kuzguncuk’ta annesinden kalan 70 metrekarelik bir evde yaşıyor. İstese çok parlak işlere de girerdi. Bir ona bakıyorum, bir de Adapazarı “Toprak Devrimi” diye masaları yumruklayan Kabibay’lara ve Esin’lere!... Ne gariptir ki, 12 Mart döneminde Orhan Kabibay’ın kapısını bile çalmayan kuvvet, Talat Turhan’a en ağır işkenceleri denemiştir!...

Can Dündar ve Celal Kazdağlı ise yazdıkları kitapta şöyle demektedir:2

1 Mayıs katliamından on gün sonra 7 Gün dergisinde Emekli Kurmay Albay Talat Turhan imzalı bir yazı yayımlandı. İktidarların Çeteleşmesi başlıklı bu yazı 20 yıl sonra açığa çıkacak çeteleri ilk kez haber verirken, kontrgerilla örgütlerinin çalışma yöntemlerini de anlatıyor ve adeta olacakları duyuruyordu:

...Kontrgerilla örgütleri, gerektiğinde terör ve siyasi cinayetlerle anarşiyi araç olarak kullanarak faşist askeri darbeler için ortam hazırlar ve bu suretle azgelişmiş ülke düzenlerinin emperyalist çıkarlara uyarlı şekle dönüştürülmesini sağlarlar.

Tarih, Yarbay Talat Turhan’ı yanıltmadı. O günden sonra olaylar bir çığ gibi büyümeye başladı. Ve ilk hedeflerden biri, 1 Mayıs (1977) katliamının faillerini araştıran CHP lideri Bülent Ecevit oldu. 1 Mayıs katliamından tam 28 gün sonra kurşunların hedefinde bu kez Ecevitler vardı...

...

...Sonunda beklenen oldu ve Talat Turhan’ların, Doğan Öz’lerin uyardıkları gibi 12 Eylül darbesi geldi. Ama çetenin işi bitmedi. Aynı isimler, yeni rollerle, yine devlet tarafından göreve çağırıldılar. Hem de 12 Eylül öncesi karıştıkları olaylardan ellerine kan bulandığı halde...

...

...Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tabloyu bu ülkenin Doğan Öz gibi cesur savcıları, Talat Turhan gibi gözüpek askerleri, Cevat Yurdakul gibi dürüst polisleri, Uğur Mumcu gibi yürekli gazetecileri daha 20 yıl önce gözler önüne sermişlerdi. Onlara sahip çıkamadık ve tam 20 yıl kaybettik...

Ergenekon adlı kitapta derin devletle mücadelem onaylanırken, ilginçtir ki, Los Angeles Times adlı Amerikan gazetesinde de yayınlanan bir makalede aynı doğrultuda açıklamalara yer verilmiştir.3

(19)

...Türkiye’de de bu oldu. Kontrgerilla faaliyetleri konusunda üç kitabın yazarı olan Emekli Albay Talat Turhan’ın belirttiğine göre, askeri özelliği olan ancak orduya bağlı olmayan gölge birimler dinleme, baskı ve sol görüşlülere işkence yapılması olaylarına karışan kontrgerilla örgütü “Bozkurtlar”a silah sağladı...

Bugün Türkiye’de, ülkenin dışarıdan yönetildiğini ileri sürenler çoğalmış; yıllar önce öne sürdüğüm “kontrgerilla” savım “derin devlet” kavramına dönüştürülerek yeniden tartışılmaya başlanmıştır. Ancak “derin devlet”in geçmişteki anlamı açısından tartışılması, anlamlı olduğu kadar da hatalıdır.

Bugün tartışılan “derin devlet” kavramının, mikro ve içsel açıdan bakıldığında, Türk Silahlı Kuvvetleri ve yargı başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarını yıpratmaya, etkinliğini azaltmaya ve “Ulus Devlet”i yıkmaya yönelik olduğu görülmektedir.

Geçmişten ders alınmalıdır, ancak geçmişte görev verilen ve “Soğuk Savaş” kapsamında ABD tarafından kullanılan ve desteklenen aşırı sağ kadroların işlevi bitenler deşifre edilmiş ve temizlenilmesine çalışılmaktadır..

NATO bağlamındakilerin ise hâlâ etkinliğini sürdürdüğü bir gerçektir.

Ziverbey Köşkü’ndeki bir aylık işkence seansından (4 Temmuz 1973 ile 1 Ağustos 1973) 10 ay sonra, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Üç Nolu Askeri Mahkemesi’ne çıkarıldığımda, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanı’na sunulmak üzere 12 Haziran 1973 günü bir dilekçe verdim. Ve Türkiye’de ilk kez, daha sonra adı Ergenekon olarak açıklanan direkt Pentagon’a bağlı bir çetenin varlığından söz ettim.

Anılan dilekçede:

Türk Devleti’nin geleceğini ağır bir tehlikeye düşürecek nitelikteki kanun dışı gizli örgüt uygulamalarını açıklamış ve bir Parlamento Araştırma Komisyonu kurularak iddialarımın saptanmasını ...

istemiştim. Ne yazıktır ki, bugüne kadar dilekçeme cevap verilmediği gibi, bu konu hakkında TBMM’ye sunulan araştırma ve soru önergeleri de sonuçsuz kalmıştır.

Ziverbey İşkence Köşkü’ndeki4 gizli yapılanmanın açığa çıkartılması için 1975 yılında 10 klasörden oluşan 5.000 sayfalık bir savunma hazırlayarak, Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’ne sundum. Daha sonra da 1990 yılına kadar olan süreçte bu doğrultudaki çabalarımı çeşitli etkinliklerle sürdürmeye devam ettim. 1990 yılında İtalya’da, sağ ve sol terörü idare eden NATO’ya bağlı Gladio isimli bir yeraltı örgütü ortaya çıkınca, bu konuda on yedi yıldan beri sürdürdüğüm yasal kavga Türkiye ve dünya genelinde kabul gördü ve bu dönemde iç ve dış basınla söyleşiler yaptım, yurtiçi ve yurtdışı konferans, televizyon ve radyo programlarına katıldım.7

Ayni doğrultuda iki kitap daha yayınladım: Özel Savaş ve Kontrgerilla Cumhuriyeti. Bu dönemde sırasıyla: “Seferberlik Tetkik Kurulu”, “Özel Harp Dairesi”, “Özel Kuvvetler Komutanlığı” diye tanımlanan kuruluş da tartışmaya katıldı. Böylece örgütün Türkiye’de “kontrgerilla” diye tanımlanan yeraltı yapılanması ortaya çıktı ve Bülent Ecevit, Özel Harp Dairesi adlı bu örgütü “vatanseverlerden” olusan “sivil uzantı” diye tanımladı. Özel Harp Dairesi eski Başkanı Orgeneral (E) Kemal Yamak, bu yıl yayınlanan kitabında örgütünün ABD’den yılda bir milyon dolar aldığını itiraf etmiştir.5

(20)

Çalışmalarımı sürdürerek derin devletle istihbarat örgütleri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkartmak için iki kitap daha yazdım:

- Doruk Operasyonu - Mehmet Eymür

O dönemde “MİT’in sivilleştirilmesi” konusu gündeme getirilmişti. MİT’te askerler ve sivillerden oluşan iki kanat bulunuyordu. Sivil kanadın önde gelen kişileri mason olduğu için bir bahane ile askerleri safdışı bırakıp istihbarat örgütünü masonlar adına ele geçirmek istiyorlardı. Hiram Abas ve Mehmet Eymür’den oluşan iki silahşor, bu kavganın ön safhalarında yer alırken, kendilerini teşkilat dışına vurdular ve konuşmaya başladılar. Yukarıda söz ettiğim iki kitabım istihbarat dünyasının derin devlet bağlamında iç ve dış ilişkilerini ana hatlarıyla gözler önüne sermektedir.

İlk önce Ziverbey’deki yapılanmadan başlayan ABD, Pentagon, CIA, AID, NATO’ya kadar uzanan ilişkileri 1973-1999 arasında yayınlanan başvuru ve kitaplarımda değerlendirdim. Daha sonra bu kuruluşları da yöneten ABD Derin Devleti’nin gizli örgütlerini açıklamaya koyuldum.

Sürdürdüğüm bu mücadele sırasında iki kitap daha yazarak 1954 yılından bu yana Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’in küresel ilişkilerini de açıkladım: Çeteleşme ve Küresel Çete.

1950 yılından bu yana süregelen küçük Amerikancılık özlemi, derin devlet gizli örgütleri bağlamında süregelmiş, 1990’lardan bu yana eski CIA ajanı Graham Fuller tarafından doktrine edilen “Ilımlı İslam modeli”ne uygun bir iktidar ile sürece devam edilmeye çalışılmaktadır. Üst bir masonik örgüt olan Bilderberg grubu içinde, ılımlı İslam söylemi ile AKP yönetim kadrosuna girmiş olan Ali Babacan’ın ne işi var?

Bir dergide yayınlanan makalede, Masonlar AKP’ye ve Devletin Zirvesine Kanca Attı6 başlığı atılmıştır. Eğer bu haber doğru ise, AKP iktidarının bugüne kadar sürdüregeldiği Amerikan yanlısı faaliyetleri de göz önüne alındığında “AKP masonlaşıyor mu?” sorusunu sorabiliriz. Hatta AKP’nin ABD ve AB yanlısı politikalarıyla da yeni dünya düzeni ve BOP’a daha faydalı hizmetler sunacağını bile iddia edebiliriz.

1973’ten günümüze değin süregelen ve bir işkence odasında başlayan eylemsel ve kuramsal boyuttaki derin devlet mücadelemi bugün bile onaylayan kişilerin çıkmış olması, bu konudaki öncülüğümü yadsınamayacak şekilde ortaya sermiştir. Örneğin Orgeneral (E) Kemal Yamak’ın kitabında 1973’ten beri öne sürdüğüm “kontrgerilla”, “Gladio”, “Süper NATO”, “Paralel NATO” ve “derin devlet” konusundaki sürdürdüğüm yasal mücadelenin birinci ağızdan onaylanması olarak kabul edilebilir:

Sayın Talat Turhan 18 Kasım 1990 tarihli Milliyet gazetesinde “kontrgerilla” lafını ilk kez Erenköy görevlilerinin çıkardığını söyledi. Onlar gerçekten Özel Harp Dairesi’nin adamları mıydı?... Kesin yanıtı henüz verilmiş değil. Yalnız eskiden beri bir iddiam var: “Bir kurum kendisini temize çıkarmak istiyorsa, adına iş yapanlara hesap sorar” diyor ve doğru değilse adının, gerçeklere dayanılarak temize çıkarılması gereğini vurguluyor. Bu ihtiyaca Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nde görev alan, yaptıkları görevin ulviyetine inanan ve bu münakaşalardan çok büyük üzüntü duyan bütün personel katılmaktadır.

(21)

Org. (E) Kemal Yamak’ın kitabının yayınlandığı Ocak 2000’den beri “derin devlet” tartışması Türkiye’nin gündemini uzun süre işgal etti. İşbirlikçi küresel medya, ismimi geçirmemeye özenle dikkat etti. Sadece Yıldırım Türker, yazdığı makalesinde, bu konuda ilk kez kamuoyuna mal ettiğim bir kitaba gönderme yaparak onurlu ve medya etiğine uyan bir davranış sergiledi.7 Gerçekte bu olay benim açımdan sürpriz olmadı; buna karşılık tüm pisliklerini bildiğim medyayı yeniden test etmek olanağını buldum. Zaman bulursam bu konuyu ayrıntılarına girerek irdeleyeceğim.

Kuşkusuz, bütün dünyayı ilgilendiren bu yaşamsal sorunu kamuoyuna mal etmekten onur duyuyorum. Çünkü kitaplarımda yer verdiğim konular, binlerce makale ve kitapta da yer alarak haklılığımı kanıtlamaya devam etmektedir. Medya içindeki sahtekarlar beni ilgilendirmez.

Örneğin İsviçreli akademisyen Daniele Ganser Ekim 2005’te yayınlanan kitabında Türkiye bölümünde beni kaynak kişi göstermektedir.8

Aslında kitaba ekli şemada (Ek:1) açıklıkla görüldüğü gibi derin devletin Siyonist ve Masonik geçmişinin Türkiye’deki uzantılarına ek olarak “TÜSİAD”, “Küresel Medya”, “İkinci Cumhuriyetçiler”, “Ilımlı İslamcılar” ile “Mason”, “Siyonist” ve “Evangelist” destekli “NGO”lar (“Sivil Toplum Örgütleri” ile “Sivil Toplum Kuruluşları”) devreye sokulmuş, bir anlamda dış destekli bu kuruluşlar neredeyse siyasi partilerin önüne geçirilerek bir tür demokrasi modeli oluşturulmak istenmektedir. “Soros” destekli bu model, “turuncu devrimler” şeklinde sahneye konulmuştur. “Ilımlı İslam modeli” de gerektiğinde bu amaca hizmet etmek için geliştirilmektedir diye düşünüyorum. Bu yapay oluşum daha şimdiden Ukrayna’da geri tepmiştir.

Kaynakça ve Açıklamalar

1. 9 Mart 1972, Ertuğrul Alatlı, Alfa Yayınları, Ekim 2002, s. 285-286 2. Ergenekon, Can Dündar ve Celal Kazdağlı, İmge Kitapevi, 1. baskı Temmuz 1997

3. Türklerin Kirli Savaşı Açıklandı…, Los Angeles Times, 14.04.1998

4. Ziverbey Köşkü, İlhan Selçuk, Çağdaş Yayınlar (sayısız baskı yapan bu kitapta İlhan Selçuk, sadece bana gönderme yapmaktadır.)

5. Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler, Kemal Yamak, Doğan Kitap, 1. baskı, Ocak 2006

6. Haftalık, Özel Haber, Ferhat Ünlü, 31 Mart- 6 Nisan 2006

7. Özel Harp Dairesi Duyurur, Yıldırım Türker, Radikal, 9 Ocak 2006

8. NATO’nun Gizli Orduları, Daniele Ganser, Güncel Yayıncılık, 1. baskı, Ekim 2005, s. 399-402

(22)

Derin Devletin Gizli Örgütleri

ABD kendi çıkarına yönelik politikalarını diğer uluslara dayatmakta, onlar da ister istemez bu olguya göre politikalarını şekillendirmektedirler. Bu bağlamda, ulusal politika ve ulusal çıkarlardan söz etmek olanaksızdır.

Anglo-Sakson hegemonyasındaki dünya politikaları ise The Royal Institute of International Affairs (RIIA) Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 1920), Council on Foreign Relations (CFR) Uluslararası Dış İlişkiler Komisyonu (1921), Bilderbergs Group (BG) Bilderberg Grup (1954) ve Trilateral Commissions (TC) Üçlü Komisyon’ca (1971) belirlenmektedir.1

ABD ile dünya genelinde uygulanacak politikaları CFR, Avrupa’da uygulanacak politikaları BG, Asya’da uygulanacak politikaları TC belirlemektedir.

Üçlü Komisyon ABD, AB ve Japonya’dan oluşmaktadır. Bu dört örgüt kurulacak “Küresel İmparatorluğun” omurgasını teşkil etmektedir ki, bu yapılanmayı Derin Dünya Devleti olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır.

CFR, Bilderberg ve Üçlü Komisyon adlı örgütlerin hazırladığı raporlar doğrultusunda belirlenen politikaların uygulama şekli ve zamanını; CFR’de Center of Bulls Eye/Boğa’nın Gözü olarak adlandırılan karar organındaki on-onbeş kişilik çekirdek kadro belirlemektedir. Bazı yorumculara göre boğanın gözü aslında “Hedef tahtasındaki 12”yi simgelemektedir. Bu oluşumun şu andaki başkanı David Rockefeller’dır.

Aslında ben bu yapılanmayı R&R düzeni olarak tanımlıyorum, yani Rockefeller&Rothschilds düzeni. Bu iki Yahudi kökenli aile, dünya sermayesinin büyük bir bölümüne sahip olarak ekonomik ve finansal egemenliği ve gücü ellerinde tutmaktadırlar. Dünya egemenliği için tankları, topları ile gelmelerine gerek yok. Örneğin bu grupların bankaları, bankacılık sistemimize dahil olarak, Dünya Bankası ve IMF dışında ekonomimizi ve parasal düzenimizi zaten yönlendirmektedir. Trilyonlarca dolara hükmeden bu iki gruba karşın Türkiye, bıçak sırtında duran ekonomisini 5-10 milyar olar borçla ayakta tutmaya çalışmaktadır. Bu kitabımda ve Çeteleşme adlı kitabımda 1 ABD dolarının arkasındaki piramidin açılımını ayrıntıları ile yapıyorum.

Piramidin açılımında, paralarının üzerindeki bu cümleden de net bir şekilde görülmektedir ki, aslında ABD, kuruluşundan bu yana yeni dünya düzenini (Novus Ordo Seclorum (Latince)/Çağların Yeni Düzeni) hedeflemektedir.

Şimdi de 1 ABD doları arkasındaki piramidin katmanlarını açıklamak suretiyle yeni dünya düzeninin kökenine inip, bu düzenin Siyonist ve masonik bağlantıları yanında Yahudi örgütleri ile olan ilişkisini gözler önüne serelim. (Ek-2)

Aslında tüm Çokuluslu Şirketlerin liderinin de, David Rockefeller olduğu Gaylon Ross’un Who’s Who of the Elite adlı yapıtında görülmektedir.

Derin Dünya devletinin karar organı olan “Boğanın Gözü”nde belirlenen politikaların en büyük özelliği; kim iktidara gelirse gelsin -ki, bunlar Amerika’nın iki büyük partisi olan “Cumhuriyetçiler” ve “Demokratlardır”- değiştirilmemesi, aksine, saptanan politikaların ödün verilmeden uygulanmasıdır. (Örneğin Demokrat Partililer de Irak’ın işgalini desteklemektedirler). Bu kuruluşların üçüne birden üye olmayan politikacı veya devlet adamı ABD yönetimine giremediği gibi, kimin ABD Başkanlığına ve kritik kadrolara getirileceği, Boğa’nın Gözü karar organındaki on-on beş kişilik çekirdek kadro tarafından

(23)

belirlenmektedir. Dahası, bu örgütler ile dolaylı veya dolaysız ilişkisi olmayan hiçbir ülkenin politikacısı da iktidara getirilmemektedir. Bu örgütler ile kuruluşların karar mekanizmasında görev alan kişilerin saptadığı politikalar; yine kendi seçtirdikleri iktidarlarca uygulanmaktadır. Bu yapılanma; ekonomik olarak Neo-Liberaller2 , siyasal anlamda Neo-Con, dinsel anlamda Evangelist3 olarak karşımıza çıkmaktadır.

Masonik ve Siyonist eğilimli bu üç temel örgütün altında; Mason Locaları, Premasonik Örgütler, Vakıflar, Think-Tank Kuruluşları (Düşünce Üretim Merkezleri), Stratejik Araştırma Merkezleri, İstihbarat Örgütleri ile Sivil Toplum Örgütleri (STÖ) ve Sivil Toplum Kuruluşları (STK)’dır. Bu kuruluşlar dünyanın her ülkesinde örümcek ağı gibi yayılmıştır. Özellikle dışarıdan beslenen STÖ ve STK’lar ön plana çıkarılarak, iktidara ortak edilmeye çalışılmakta, turuncu devrimlerde kullanılarak ABD çıkarları ön plana geçirilmekte ve o ülkedeki yerli işbirlikçiler ile korunmakta ve kollanmaktadır. Bu kuruluşların bir anlamda; Kurtuluş Savaşı dönemindeki “İngiliz Muhipler Cemiyeti” ve benzerleri gibi ülke aleyhine çalıştığı görülmektedir. Öyle ki, tartışmalara konu olan 1990’lardan önceki derin devletin işlevleri; içsel açıdan bir anlamda bu kuruluşlar tarafından uygulanmaya konulmuş ve sürdürülmektedir.4

Milliyetçilik ve ulusçuluk akımları ile başlayan süreçte Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamaya yönelik iç ve dış unsurlar kullanılmıştır. Bu senaryonun iç oyuncuları “azınlıklar ve yerli işbirlikçiler”, dış oyuncuları ise “Düveli Muazzama” idi.

Küresel İmparatorluğa geçiş aşamalarının gerçekleşmesi için, öncelikle etnik kökene dayalı devletler gerekmektedir. Bunun için de olmazsa olmaz koşul, ulus devletlerinin ortadan kaldırılması mikro milliyetçiliğin öne çıkarılmasıdır.

Sömürülmeye başkaldırarak bağımsızlığını kazanan ulus devletlerin ilham kaynağı bugün de Kemalizmdir. O halde öncelikle bu ideolojinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Nitekim ABD’den ve AB’den Kemalizm karşıtı söylemler duyulmaktadır. Batılı ve Doğulu uluslar, Türkleri ve Türklerin kurmuş olduğu devletleri ortadan kaldırmak için zaman zaman güçbirliği içerisine girmekte ve ortak hareket etmekte ve bu amaçları doğrultusunda da mesafe almaktadırlar. Kullanılmaya (!) devam mı edeceğiz? Yoksa ülkemize sahip mi çıkacağız? Temel sorunumuz bu...

Kaynakça ve Açıklamalar

1. Who’s Who of the Elite; Members of the Bilderbergs Council on Foreign Relations Trilateral Commission and Skull & Bones Society, Robert Gaylon Ross, Sr. RIE Yayınevi, Temmuz 1995

2. Neo-Con (Yeni Muhafazakarlar), William Kristol, Robert Kagan, Irwing Kristol, Robert Locke, Perry Anderson, Jim Lobe, Gregory Pavlik, J. Bellamy Foster, Derleyen: Gamze Erbil, Ali Simsek, Yeni Hayat Kütüphanesi, Haziran 2004

3a. Ben Bush Evangelist Bush, Kemal Akmaral, Şimdi Kitap Kültür Sanat, İstanbul, 2005

3b. Evangelizm-Beyaz Saray’ın Gizli Dini, İsmail Vural; Karakutu Yayınları, 2. baskı

(24)

4. Sivil Örümceğin Ağında, Mustafa Yıldırım, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2003

(25)

Hedefleri

ABD’nin dünya egemenliğinde oynadığı jeopolitik oyun “Yeni Büyük Oyun” olarak tanımlanmaktadır. Bilindiği gibi 19. yüzyılda aynı oyunun benzerini İngiltere “Büyük Oyun”, Almanya “Bitmeyen Oyun” adıyla oynamış, 1. ve 2. Dünya Savaşı’na neden olmuştur.

Yeni Dünya Düzeni üzerine seçtiğim iki benzeş görüş aşağıdadır.

Bu oluşumu James Warburg, 17 Şubat 1959’da ABD Senatosu’nda yapmış olduğu konuşmasında (CFR Üyesi)1 :

...Bir dünya hükümeti ister istemez kurulacak; tek sorun bu sonuca güzellikle mi yoksa zorla mı ulaşılacağıdır....

cümlesiyle ifade etmiş ve görüşlerini şöyle açıklamıştır:

1- Ekonomik ve Stratejik Bölgelerin Ele Geçirilmesi (Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya),

2- Küreselleşme (Tek Dünya Pazarının Oluşturulması),

3- Devlet ve Yönetim Sistemlerinin Değiştirilmesi (Liberal Demokrasi), 4- Ulus Devletlerin Yok Edilmesi (Makro Milliyetçilik).

5- Etnik Kökene Dayalı Site Devletlerin Kurulması (Mikro Milliyetçilik). 6- Birleşik Devletler’in Kurulması.

7- Tek Dünya Devleti’nin kurulması

Benzeri bir ifadeyi de ondan aktararak Jacques Bordist2 yinelemiştir... Bordist’e göre:

“Dünya Hükümeti’nin” hedefleri; 1- Uluslararası finans sorunları

2- Karşılıklı muhaceret (serbest dolaşım) özgürlüğü 3- Gümrük engeli olmaksızın malların serbest dolaşımı 4- Uluslararası ekonomik birlik

5- Silahlı kuvvetlerin kaldırılmasıyla eşzamanlı olarak uluslararası bir kolluk gücünün kurulması

6- Uluslararası bir parlamentonun oluşturulması

7- Devletlerin egemenliklerinin sınırlanmasıyla birlikte egemenliğin BM veya uluslarüstü herhangi bir başka hükümete devri

(26)

8- Belirtilen ilkelere göre bir “Dünya Hükümeti”nin kurulması

Görüldüğü üzere iki görüş de birbiriyle örtüşmektedir. Aslında dünya, bu görüşler doğrultusunda tek bir dünya devletine doğru ilerlemektedir.3

Diğer bir açıdan bu bölgenin tam merkezinde Türkiye bulunmakta ve bu coğrafyanın çoğunda Türkler yaşamaktadır. Bermuda Şeytan Üçgeni olarak adlandırılan bölgenin egemenliğinin ele geçirilmesi için, öncelikle Merkez Ülke’nin ele geçirilmesi amaçlanmaktadır. Bu merkez ülke de ne yazık ki, Anadolu topraklarında varlığını sürdüren Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu bölgeleri ele geçirmek için yapılan askeri, siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik her türlü savaş Türkiye’yi ve Türkleri dolaylı veya dolaysız olarak etkiyecektir. Ekonomik coğrafya bölgelerinin ele geçirilmesi son hedefin başlangıç evresi sayılabilir.

W. Blum’a göre ise4

...ABD, çıkarlarına hizmet etmeyen devletleri iktidardan düşürür. Tarihsel anlamı ile emperyalizm, bir devletin başka bir devlet ya da devletler topluluğu üzerinde siyasi, ekonomik, askeri mali ve kültürel hegemonya kurarak yeraltı ve yerüstünün ele geçirilmesidir...

Bu teorilerin hepsi beraber değerlendirdiğinde, ortaya atılan hakimiyet teorilerinin bir bütünün parçası olduğu tespit edilecektir. Aslında bu teoriler, çok iyi bir şekilde senkronize ve koordine edilmiş Yeni Dünya Düzeni’nin bir parçasıdır. Önceki bölümlerde açıkladığım gibi, bu teorilerin amacı da Dünya Hakimiyeti’nin ele geçirilmesi, hedefi Küresel İmparatorluğun kurulmasıdır.

Yeni Dünya Düzeni’nin ilk hedefi, ekonomik coğrafya bölgelerinin ele geçirilmesidir (Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya). İkincisi, devlet ve yönetim sistemlerinin değiştirilmesi; üçüncüsü, ulus devletlerin yok edilmesi; dördüncüsü, etnik kökene dayalı küçük devletlerin kurulması; beşincisi, en az yedi-sekiz Birleşik Devletler’in kurulması ve sonuncusu ise Küresel İmparatorluğun kurulmasıdır.

Bugün dikkatlerimiz, başka yöne çekilerek, beyinler işgal edilmekte, dirençler kırılmakta, kırılan dirençler sayesinde sosyal ve siyasi, kültürel ve ekonomik işgale zemin hazırlanmaktadır.

Bugün, uygulanan yöntemler ile BOP’ta yer alan ülkeler parçalanmaya çalışılmaktadır. Irak aşaması bitmek üzere olan bu senaryonun daha sonraki aşamalarında, ilk etapta Suriye, İran ve Kuzey Kore vardır. Daha sonraki aşamalarda aday adayı “haydut devletlere” sıra gelecektir.

Yaşanan ekonomik krizler, sosyal ve siyasi çalkantılar yaşanan kültürel değişimlerin bir sonucudur. Ukrayna ve Kırgızistan’da yaşanan gelişmeler; Küresel Krallık planlarının hızla devam ettiğini ortaya koymaktadır.

Bunun için bize dayatılan görüşlerden ziyade; konu araştırmalı ve bizlere sunulan tez ve anti-tezlerden, sentez oluşturmalı, görsel, işitsel ve yazılı basın tarafından dayatılan bilgiler yerine, derinlemesine araştırıldığında çarpıcı sonuçlar ile karşılaşacağımız bir gerçektir.

“Ya bizdensin ya da yok olursun sloganıyla bireyler, toplumlar, milletler ve devletler, var olan alışkanlıklarından koparılmakta; ailesine, toplumuna, devletine ve milletine düşman

Referensi

Dokumen terkait

BAB V PEMBANGUNAN CUBE UNTUK ANALISIS DATA MART DAN PEMBUATAN NEAR REAL-TIME BUSINESS INTELLIGENCE REPORTS Bab ini membahas mengenail pembuatan cube yang akan

Yeni din, yeni dil, yeni sanat, yeni medeniyet, yeni mamureler doğa— cak, Bütün insanların eşit, bütün milletlerin hür ve be— raber yaşayacakları harpsiz,

Fakat buna mukabil başka bir varlık size, geçenlerde söylediğim şekilde iki vazifesini de birden ve müsavi şekilde yapmış olsa, fakat bu vazifelerden her biri için sarf

Hunn telah membuat persetujuan jangka panjang dengan Wal-Mart yaitu dengan menjual pickles (acar) dalam jumlah yang lebih banyak dibandingkan dengan penjualan yang

Ataç'ın bu görüşleri Cumalı'nın bütün şiirleri, bütün kitapları için sözkonu- sudur bence, Ataç, ta ne zaman, yıllarca önce bu biçimde, böylece değerlen­ dirmiş

Ebû Tâlib-i Mekkî’ ye göre kalbin bütün işlerde tecelli eden ilâhi takdirle sürur bulması, bütün hallerde nefsin hoşluk ve sükûnet içinde olması, kulun her şeye kanaat

v ABSTRAK Penerapan Customer Relationship Management CRM Gerai 212 Mart Dalam Menciptakan Nilai Optimal Bagi Pelanggan Oleh Suhendra Rahmadan, NIM 1611130190 Tujuan penelitian

12 Lembaga Riset Strategik Indonesia V Pendampingan penguatan metode penelitian berbasis online pada mahasiswa Universitas Brawijaya Pelaksanaan pengabdian masyarakat melalui program