• Tidak ada hasil yang ditemukan

Arif Tekin - Bilinmeyen Yonleriyle Kur'an (Kur'an'ýn Kokeni 2)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Arif Tekin - Bilinmeyen Yonleriyle Kur'an (Kur'an'ýn Kokeni 2)"

Copied!
356
0
0

Teks penuh

(1)
(2)
(3)

ARİF TEKİN

Bilinmeyen Yönleriyle

Kur'an

(Kur'an'ın Kökeni -2)

(4)

ARİF TEKİN KİMDİR?

Diyarbakır ili, Kulp (Pasur) ilçesi Gagvas K ö y ü ' n d e doğdu. Köyünde okul olmadığı için Arap grameri üzerine medrese tah­ siline başladı. Bu öğrenimi yıllarca sürdü. Arapçanın temel ku­ rallarını (Nahiv-Sarf) kavradıktan sonra kendi çabasıyla İslami bilimler hakkında araştırmalarını sürdürdü. Bu arada babasından Latin harfleri öğrenip Türkçesini de geliştirdi. İlk, orta ve İmam Hatip Lisesi diplomalarını okul dışından aldı. İnönü Üniversite­ si Matematik bölümünü kazandı; ancak ailevi sorunları nedeniy­ le vazgeçti. Daha sonra bu kez İzmir 9 Eylül İlahiyat'ı kazandı ve buradan 1994'te mezun oldu. Anadili Zazacadır. Kendini bil­ di bileli 7 sülaleye kadar hem anne, hem de baba tarafı Sünni-Şa-fii mezhebine bağlıdır.

Yazarın, "Kur'an 'ıh Kökeni" ÜĞ\\ ilk kitabı, 1999 Turan Dur­ sun Araştırma Ö d ü l ü ' n e layık görüldü. K u r ' a n ' ı n K ö k e n i , K u r ' a n ' d a Kadın v e Hz. M u h a m m e d ' i n Hanımları, K u r ' a n ' d a Allah, S u m e r l e r ' d e n İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler adlı ya­ pıtları Berfin yayınlarında basılmıştır.

(5)

Bu çalışmamı, insanlık için didinen, tüm dinle­ rin birer mitolojik düşünce oldukların;! ve insa­ noğlunun bunlarla değil; ancak kendisi ta­ rafından yönetilmesi gerekliğine inanan ve bu yolda mücadele yürüten tüm duyarlı insanlara

ithaf ediyorum...

"Din olmasa da iyi insanlar iyi şeyler, kötü in­ sanlar da kötü şeyler yapar. Ancak iyi insanların kötü şeyler yapabilmesi için din gereklidir. " N o -bel ödülü sahibi fizikçi Steven Weinberg (1933)

(6)

IÇINDEKILER

ÖNSÖZ

BİRİNCİ B Ö L Ü M

K U R ' A N ' ı N MIMARı 15

a) Kabe Temelinden Çıkan Belgeler 15 b) Zeyd bin Sabit'in Süryaniee Öğrenmesi 20 c) Halife Ö m e r ' i n Düşündürücü Açıklamaları 26 d) Hz. M u h a m m e d ' i n İntihara Kalkışma Nedenleri 35 e) O Günkü Ünlü Şairlerin K u r ' a n ' d a k i İzleri 41 İKİNCİ B Ö L Ü M

HZ. M U H A M M E D OKURYAZAR M ı Y D ı ? 58

a) Hz. Muhammed Ümmiydi Demek N e Anlama Gelir 58 b) Hz. M u h a m m e d ' i n Okuryazar Olduğuna İlişkin

Somut Kanıtlar 66 c) K u r ' a n ' d a k i Yazını Yanlışları 78

Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M

HZ. M U H A M M E D ' I N VAHIY KÂTIPLERI 88

D Ö R D Ü N C Ü B Ö L Ü M

KUR'AN'A GÖRE K U R ' A N EVRENSEL MIYDI? . . . .108

BEŞİNCİ B Ö L Ü M

K U R ' A N T N KITAP H A L I N E GETIRILMESI 112

a) K u r ' a n ' ı n Ebubekir Zamanında Kitap Haline Getirilmesi .118

b) Osman Zamanındaki Farklı K u r ' a n Nüshaları 122 c) K u r ' a n ' ı n Osman Z a m a n ı n d a Kitap Haline Getirilmesi . .131

(7)

d) Komisyon Üyeleri Hakkında Bir Özet 135 e) K u r ' a n ' ı İyi Bilenler Komisyona Alınmıyor 157 f) Ebubekir'le O s m a n ' ı n Nüshaları Arasındaki Fark 158 g) Kur'an Yazımı Sırasında Gözden Kaçan Çarpıcı Bir Olay .164

ALTINCI B Ö L Ü M

HZ. O S M A N ' ı N K U R ' A N N Ü S H A S ı N A TEPKILER . .167

a) Abdullah bin Mesut'tan Ağır Suçlamalar 168

b) Übey b. K a ' b ' ı n Çıkışı 178 Y E D İ N C İ B Ö L Ü M

T Ü M AYETLER K U R ' A N ' A YAZıLDı Mı? 181

a) Recim Cezasıyla İlgili Ayet K u r ' a n ' d a Yok 183 b) Sütkardeşliğiyle İlgili Ayet K u r ' a n ' a Yazılmamış 191 c) Kıır'an Harfleriyle İlgili Çarpıcı Açıklamalar 193

d) Hz. Ayşe'nin Önemli Sözleri 195 e) Übey bin K a ' b ' ı n Anlattıkları 199 1") Mezhep Liderlerinden Çarpıcı Sözler 200

g) İbn-i Şihab Zühri'nin Önemli Açıklaması 203 h) Eş'ari'ye Göre K u r ' a n ' a Yazılmayan Sureler Var . . . .203

i) Hüzeyfe'nin Önemli Açıklaması 205 S E K İ Z İ N C İ B Ö L Ü M

HZ. ALI'NIN KUR'AN NÜSHASıNA NE OLDU? 206

a) Maide Suresi 67. Ayetinin Hz. Ali'yle İlişkisi 210

b) Hz. Ali'nin Meydan Okuması 211 D O K U Z U N C U B Ö L Ü M

DEĞIŞIK MUSHAFLARıN IMHA EDILMESI 215

a) Mervan Niçin Hafsa'nın Mushaf'ım Yaktı 215 b) Zalim Haccac'ın K u r ' a n ' a Müdahalesi 217 c) Süyuti Kaynaklarında Konuya İlişkin Bilgiler 219 O N U N C U B Ö L Ü M

(8)

O N BİRİNCİ B Ö L Ü M

KUR'AN'DAKI YABANCı KELIMELER 264

a) İbranice Kelimeler 270 b) Süryanice Kelimeler 274 c) Farsça Kelimeler 278 d) Habeşçe Kelimeler 282 e) Nebatice Kelimeler 288 f) Berberice/Kıptıce Kelimeler 291 g) Rumca Kelimeler 294 h) Diğer Dillerden Kelimeler 296

ON İKİNCİ B Ö L Ü M

I S L A M ' D A GÖZ A R D ı EDILEN GERÇEKLER 303

a) İnsanların Kol ve Bacaklarının Kesilme Meselesi 303 b) Müslümanlar Hz. H a m z a ' y ı Neden Seviyorlar 331 c) Yoksulluk Yüzünden Evlenemeyenlere Kur'an Formülü . .334

O N Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M

K U R ' A N GÖZÜYLE TEVRAT'ıN INIŞ BIÇIMI 339

SONSÖZ 345 YARARLANıLAN KAYNAKLAR 346

(9)

Ö N S Ö Z

Şimdiye kadar yayınlanan kitaplarımda genelde K u r ' a n ' ı n kökeni ve içeriği üzerinde d u r d u m . Bu ç a l ı ş m a m d a yine K u r ' a n ' ı n köken ve içeriğiyle ilgili yeni bazı bilgiler sunacağım, yanı sıra M u h a m m e d ' i n okuryazar olduğu, onun vahiy kâtipleri­ nin olmadığı konusu üzerinde duracağım. Yine K u r ' a n ' d a k i bil­ gilere göre K u r ' a n ' ı n evrensel olmadığı; ancak o coğrafyada ya­ şayan ve Arapça bilenleri ilgilendirdiği konusunu işleyeceğim. Ayrıca Nasih-Mensuh hadisesine açıklık getireceğim. Bir de Şeytan ayetleri hakkında kısa ve öz bir bilgi sunacağım. K u r ' a n ' d a Arapça olmayan kelimeler hakkında bir bölüm aça­ cağım ve en önemlisi de bugün elimizde bulunan K u r ' a n ' ı n , ilk başta kitap haline getirilmesi aşamaları anlatacağım.

Bu açıklamama bakılarak, 'Şu an varolan Kur'an, Hz.

Mıı-hammed'e gelen Kur'an'ın aynısı mıdır?'şeklinde bir soru

yö-nellilebilir. Hayır, kesinlikle böyle bir şey söz konusu değildir: İslami kaynaklardaki bilgiler gösteriyor ki, şu an var olan ve ha­ life O s m a n z a m a n ı n d a kitap haline getirildiği söylenen K u r ' a n ' ı n , Hz. M u h a m m e d ' i n K u r ' a n ' ı ile ilgisi yoktur. Bu, an­ cak ve ancak bir derlemedir. Bununla ilgili önemli ve çarpıcı bil­ giler var; onları kitapta takdim edeceğim.

Acaba bu kutsal dinler denen ve ağırlıklı olarak eski mitolo­ jilerden oluşan, biraz da Musa, İsa, M u h a m m e d peygamberlerin

o günkü siyasetlerini içeren yasalarını rafa kaldırıp kendi siste­ mimizi kendimiz kursak dünyanın sonu mu olacak? Elbette her yönüyle daha iyi olacak. Ancak bunu söylerken, sakın yaratıcıyla dinleri aynı kefede değerlendiriyorum anlamı ortaya çıkmasın. Tanrı olayıyla, ona mal edilen dinler birbirlerinden bağımsız iki

(10)

konudur. Daha net bir ifadeyle, bu dinlerin liderleri tanrı inancını kendi siyasetleri için insanlara karşı hep kullanmışlardır. Yoksa bu mitolojilerin tanrıyla ne ilgisi var ki?

Ayrıca bu ciddi konularda yazmamın tek bir amacı var ve bu­ nu açıklama ihtiyacım duyuyorum: O da, sadece ve sadece in­ sanlık görevimi yerine getirmek. Buna aydınlanma da diyebili­ riz. Sistemin içinde kaldığım için İslami kesimin mantalitesini çok iyi biliyorum. Onlarda mantık, bilimsellik aranmıyor. Benim gibileri gerçekleri su yüzüne çıkarınca onlar çevrelerine, 'Bu gi­ bi yazarları boş verin. Bunlar ya kafayı yemişler, ya falanca dev­ letle çalışıyorlar veya başka amaçları vardır' gibi çok basit ve sığ laflarla işi geçiştirmeye çalışırlar. Yani her imkân onların elinde. Dolayısıyla benim gibi gerçekleri deşifre edenleri ya mümkün olduğunca gündeme getirmezler veya değişik yalan» dolanlarla itibarsız kılmaya çalışırlar. Onlar varsın görevini yapsınlar; ben de görevimi yapıyorum. Benim anlattıklarımdan, ancak sağduyu sahipleri, ilim ve aklı rehber edinenler anlar.

Bu kitapla ilgili yararlandığım kaynakları burada sıralamakla boşuna hantal bir yapı ortaya koymak islemiyorum. Bu eserlerle ilgili geniş bir listeyi, kitabın sonunda " K a y n a k ç a " kısmına ek­ leyeceğim. Bir de önemli gördüğüm her konu için, hatta bazen bir söz için dipnot olarak birçok kaynak göstereceğim.

İnsanlar bu kitabı okuyunca haklı olarak bana, 'Bu tarz bilgi­ leri neden şimdiye kadar başka İslam düşünürleri gündeme ge­ tirmemişler; sadece bu yazar mı biliyor?'sorusunu yöneltebilir­ ler; tabi ki yerinde bir soru. İslam tarihine bakıyorum; aslında iş­ leyeceğim konular kimi kaynaklarda detaylıca, kimilerinde de dağınık bir şekilde yazılmıştır. Ne yazık ki onlar bunları işledik­

leri halde hakikati görememişlerdir. Yani hep inanmak istemiş­ lerdir. Diyelim ilk yazanlar zamanında bugünkü düzeyde imkân­ lar yoktu, bilim ilerlememişti; bu yüzden gerçeği göremiyor-lardı. Peki, çağımızdaki İslam akademisyenlerine ne olmuş, on­ lar neden söylemiyorlar? Ne yazık ki, İslam düşünürleri büyük oranda sınırlı kaynak ve dallarda çalışmalar yürütürler. Burada Türkiye'den Diyanet'in faaliyetini örnek olarak gösterebiliriz. Yıl içinde birkaç ay Hac hizmetiyle geçer. Ayrıca Umre var, bir

(11)

ay R a m a z a n seferberliği var, zekât, mevlit kandili ve diğer kan­ diller derken yıl bitti. Yani sene içinde hep bazı özel konular tek­ rarlanır ve bir sonraki yıl aynı durum devam eder. İlahiyat müf­ redatında da farklı bir şey yok. Onlar da Diyanet, Milli Eğitim gibi kurumlara ancak eleman yetiştirir. Dolayısıyla böylesine bir yapılanmadan aydın ve eleştirmen bir kadronun ortaya çıkması m ü m k ü n olmuyor. Sait Nursi ve Turan Dursun gibi bireysel an­ lamda farklı yapılar ortaya çıkmışsa da, bir kere bunlar o bilgile­ ri devletin okulundan değil; özel eğitimden, medrese tahsilinden almışlardır.

Diğer İslam ülkelerinde niye aydın din adamı çıkmıyor diye sorulursa, bir kere İslam ülkelerinin durumu ortada. Hem genel­ de rejimleri çok gaddar, hem de böyle bir yapılanmadan muhalif birinin çıkması zor. Şayet aydın biri çıksa da onu yaşatmazlar. Bu yüzden hep mürit ve itaatkâr bir kadro yetişir. Bir de ezberi bozan bilgileri İslami kaynaklarda görebilmek için mantalite önemli. Eğer insan önyargılı olarak dine inanıyorsa zaten önüne ne gelirse gelsin, adeta kör gibidir, onun eleştirel yanı öne çıkmaz, kendisi o bilgileri görmez.

Bir daha yineliyorum ki, elimdeki bilgiler sadece ve sadece güvenilir İslami kaynaklardan sağlanmaktadır ve tabi ki sonuçta en önemli hakem akıl ile ilimdir.

(12)

BİRİNCİ BÖLÜM

KUR'AN'IN MİMARI

Bu başlık altında K u r ' a n ' ı n kökeniyle ilgili tefsirlerden, ha­ dis, labakat ve diğer güvenilir İslami eserlerden derlediğim bazı önemli bilgiler sunacağım. Bunu birkaç ali baslık şeklinde ele alacağını.

a)

Kabe

Temelinden Çıkan Belgeler

İslami kaynaklarda, Kabe kutsiyetinin insanlık tarihiyle bir­ likte var olduğu, hatta Hz. Adem'in Hindistan'dan 40 sefer yaya olarak gelip Kabe'yi tavaf ettiği anlatılıyor. Halebi gibileri, aslında Adem'in bin sefer Hindistan'dan Kabe'yi ziyarete geldi­ ğini; üç yüz sefer hac için, yedi yüz sefer de Umre için geldiğini

belirtiyor.1 Bu d u r u m d a şu ek bilgi de ortaya çıkıyor ki, Hz.

Adem aslen Hindistanlıymış! (Ki zaten aslı olmayan bir mitolo­ ji). Bazı rivayetlere göre Kabe'nin dünyadan da önce yaratıldığı; ancak Hz. İbrahim zamanında üzerinde bina inşa edildiği söyle­ niyor. Buranın daha önce Hıristiyanlık ve diğer inançların mer­ kezi olduğu ve hatta İslam'a göre batıl inançlar diye tanımlanan

H a l e b i , İnsan-ül U y u n , K a b e ' n i n i n ş a s ı b a ş l ı ğ ı allında. B e g a v i , B a k a r a süre­ s i 1 2 7 . a y e t a ç ı k l a m a s ı n d a ; Kurtubi, E n ' a m s u r e s i b a ş l a n g ı ç / m u k a d d i m e k ı s m ı n d a A d e m ' i n b u h i k â y e s i n i anlatıyorlar.

(13)

diğer dinlerin mensupları tarafından ilk defa yapıldığı konusun­ daki kanıtlar güçlü; ancak İslamiyet gelince burayı kendine ma­ bet olarak seçmiş ve doğru olmayan bazı yakıştırmalarda bulun­ mak suretiyle tüm tarihi gerçekleri göz ardı etmiştir.

Bilindiği gibi Kabe'nin bugünkü misyonu daha önce Ku­ düs'teki Mescid-i Aksa'ya aitti. Hz. M u h a m m e d gelince bu kut­ siyeti alıp Kabe'ye, kendi memleketine verdi. Böyle yaptıktan sonra da, yeni bir ayet geldi: 'Bazı beyinsizler diyecekler ki var olan kıbleden (Mescid-i Aksa 'dan) hangi nedenle çevrildiler, ya­ ni kıble niye değişti? Hâlbuki doğu da batı da Allah'ındır. 'Yani Allah'tan sual edilmez, değiştirmişse karşı koymak-itiraz etmek

yoktur şeklinde ilginç bir ayettir bu.2

Şimdi de sanki böyle değil mi? Yıllardır hep tartışılıyor; İs­ tanbul'daki Ayasofya'yı camiye çevirelim mi çevirmeyelim mi diye. Şu an birçok ülkede cami olarak bilinen mabetler, aslında başlangıçta farklı inançlar tarafından inşa edilmiştir; ancak yöne­ tim el değiştirince bunlar camiye çevrilmiştir. G ü n ü m ü z d e de iş­ gal edilen coğrafyaların il, ilçe, köy, dağ, vadi, ırmak vs adlan değiştirilmiyor mu?

K u r ' a n ' ı n kökeniyle ilgili vereceğim bilgiler arasında Ka­ be'yle alakalı önemli bazı ipuçları var; hemen izah edelim. Hz. M u h a m m e d henüz 35 yaşındayken ve daha peygamberlik fikri ortalıkta yokken, Kabe tamir ediliyor ve o sırada Süryanice yazılmış iki-üç kitap/belge Kabe'nin temelinde ve Makam-ı İb­ rahim denilen yerde ele geçiyor. Hatta bu tamirat sırasında altın-gümüş hazineler de çıkıyor ve talan ediliyor. Bu arada talan edenlerden Düveyk adında biri yakalanıyor ve eli kesiliyor. Ka­ b e ' d e hazinelerin olduğunu Hz. M u h a m m e d de dile getiriyor. Ta­ bi ki tamirat esnasında çalınanlar hariç; daha sonra kendi za­ manında da bu hazineler orada duruyormuş. Mesela eşi Ayşe şöyle diyor: "Muhammed bir gün bana, 'İnsanlar cahil olma­ saydı ben Kabe içindeki hazineleri çıkartıldım' dedi." Bu, en

başta Müslim'de geçiyor.3 Anlaşılan, Hz. M u h a m m e d kendi

za-B akara, 1 4 2 .

M ü s l i m , H a c k ı s ı m , b a b 6 9 , n o : 1 3 3 3 .

(14)

inanında o hazinelere dokunmamış. O halde onlara ne oldu, hâ­ lâ duruyorlar mı, yoksa birileri mi almış? Bilmiyoruz. Bu olay­ dan da anlaşıldığı kadarıyla, d e m e k ki K u r ' a n ' d a geçen,

'Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah 'tan

bir ceza olarak ellerini kesin!'4 ceza yöntemi çok eski; Hz. Mu­

hammed ise, bu geleneğe ancak onay vermiş oluyor, tanrı buyru­ ğu olarak kabul ediyor ve ona baş eğiyor.

İslamiyet yayıldıktan sonra hâlâ Kabe içinde birçok şekil (re­ sim, heykel) vardı ve onlar arasında Hz. İsa ve annesinin de re­ sim figürleri vardı. Hatta bir ara Hz. M u h a m m e d Şeybe adında­ ki kişiye, 'Hepsini kıı-boz; ancak Hz. İsa ile Meryem 'in resimle­

rine dçkutvva!' diyor ve onlara dokunulmuyor.5 Kaynaklarda bu

resimlerin Mekke'nin fethi sırasında Kabe'de durduğu ve o sıra­ da M u h a m m e d ' i n , 'Hz. İsa ile annesininkinc karışmayın!"dedi­ ği anlatılıyor.

Bunu şunun için yazdım: Bir taraftan Kabe temelinden Sür-yanice belgeler çıkıyor, diğer taraftan bugünkü kiliselerde oldu­ ğu gibi Hz. İsa ile annesinin resimleriyle Kabe süslenmiş durum­ da. Bu aslında bazı şeyleri çağrıştırıyor: Demek ki bu mabet, de­ ğişik inanç mensupları arasında hep el değiştirmiş; kim o coğraf­ yaya hakim olmuşsa orayı kendi inanç merkezi haline getirmiş. Bu bir bakıma şundan da Önemli: Hani Ebrehe gelip Kabe'yi yıkmak islerken o, 'Bbabil Kuşlarını' gönderip onu ve askerleri­ ni yok etmeyi bildiriyor, K u r ' a n ' d a 'Fil' suresinde. Bir taraftan bırakmıyor ki Ebrehe gelsin zarar versin; diğer taraftan da tarih boyunca hep değişik batıl inançların merkezi haline gelmiş bir

4 M a i d c , 3 8 .

" a) E z r e k i , A h b a r - i M e k k e , 1/251. B u r a d a birçok rivayet anlatılır, b) İbn-i İ l i ş t i m . S i y e r , Bina-UI K â b c k ı s m ı n d a , ç. 1 / 2 2 0 - 2 4 8 . C) İbn-i İshak, S i y e r . 1/152 vd.

d ) İbn-i Kesir, f i l - B i d a y e v e ' l N i h a y e adlı e s e r i , ' K u r e y ş ' i n K a b e ' y i Y e n i d e n İnşa E t m e s i ' b ö l ü m ü n d e , e . 2 / 3 7 0 . e) Kelaî, 'El-iktifa., 1/163 vd. 1 ) H a l e b i , I n s a ı ı ' ü l - u y u n . Bina'Ul K a b e v e H z . M u h a m m e d ' i n n e s e b i b ö l ü m ü n ­ de anlatıyor. g ) S a l i b i , S ü b ü l - ü l H û d a , 2 / 2 3 1 . K a b e k ı s m ı n d a . 17

(15)

yere tanrı da seyirci kalıyor. En azından İslami kaynakların da

kabul ettiği şu gerçeklik var: Hz. M u h a m m e d henüz peygamber­ lik iddiasında bulunmadan önce Kabe'nin içinde 360 put vardı. Peki niye Ebrehe'ye karşı sert davranılmış; ancak bunlara da göz yumulmuş diye sorulmaz mı?

Neyse asıl konuya devam edelim:

Çıkan belgeler kimde kaldı sorusuna gelince; o dönem Mek­ ke'nin yönetimi Hz. Muhammed'in soyuna aitti. Mesela pey­ gamberin dedesi Abdülmuttalib hayatta iken yönetici oydu. Onun ölümünden sonra yönetimi Hz. Ali'nin babası devralıyor. Yani o belgelerin Hz. M u h a m m e d ' i n eline geçmesi konusunda herhangi bir zorluk yoktu. Para-maddiyat olsaydı kabul edilme­ yebilirdi. Kaldı ki yönelim onlarda olunca elbelle çıkan bu gibi belgeler de onların eline geçmiştir. Sunacağım bilgiler birçok İs­ lami kaynakla anlatılıyor. Örneğin; en eski tarihçiler İbn-i

İs-hak, İbn-i I i i ş a m , Salihi gibileri, Kabe tamiri sırasında Uç bel­

genin ortaya çıktığını yazıyorlar. Herkes gücü oranında bu çalışmada yer alıyor. Hz. Muhammed de onlar gibi bu işte yer alıyor, amele gibi çalışıyor. Kendisi de Kabe tamirinde çalışma­ ya başlayınca, amcası Abbas, 'Pcşiemulım omzuna al öylesine taş çek; yoksa yara olur!' diyor. Hz. M u h a m m e d bir ara taş çe­ kerken yere düşüp bayılıyor; aklı başına gelince, 'Avret yerimi örtün! 'diye sesleniyor. Bu olay B u h a r i ' d e birkaç yerde ve Müs­

l i m ' d e anlatılıyor.6 İşte bu çalışma esnasında biri Kabe'nin teme­

linden, diğeri de Makanı-ı İbrahim denilen yerden iki belge/ki­ tap ortaya çıkıyor. Bunlar "Süryanice"olarak yazılan eserler. Şu not da önemli: O çıkan kitabı okuyan kişi daha sonra şu ifadeyi kullanıyor: 'Bu belgelerde yazılanları size tam okuyup

aıılat-saydım başım belaya girerdin diyor. Kim bilir belki de

diyecek-6 Bııluıri:

a ) Nama/, b ö l ü m ü , b a b 8 , n o : 3 6 4 . b) Hac, bab 4 2 , n o : LS82.

c ) M e n a k i b - i Ensar, B ü n y a n ' ü l K â b c k ı s m ı m l a , b a b 25, n o : 3 8 2 9 . d ) M ü s l i m , H a y ı z k ı s m ı , n o : 3 4 0 .

7 Bu a ç ı k l a m a , A s k a l a n i , El- İ s a b e fi t e m y i z i s ' S a h a b c adlı y a p ı l ı n d a E s v c d bin

A b d ' d a n aktarıyor.

(16)

ti ama başım belaya girer diye sessiz kalmayı tercih ediyor. Yok­ sa niye, anlatsam başım belaya girer desin ki!

Müslüman yazarlar bu belgelerin içini boşaltmak için eften püften yorumlar uydurmuşlar; ancak onların bu gibi açıklama­ larının birer yakıştırma-uydurma olduğu, hem farklı İslami kay­ naklardaki bilgilerden anlaşılıyor, hem de mantıksal olarak bu yorumların doğru olmadığı belli oluyor. Mesela şöyle deniliyor: O çıkan kitaplarda yazılıymış ki, ben tanrı olarak kâinatı ya­ rattığımdan beri burayı da kutsal bir mabet olarak yarattım, bu coğrafyada yaşayanların rızkı dünyanın her yerinden buraya akar. Bir de, Kabe içindeki hazinelere kimse karışmasın diye tanrı bir ejderhayı oraya görevlendirmiş, Kabe içindeki o hazine­ leri tam beş yüz yıl korumuş şeklinde mitolojik rivayetler an­ latılıyor. Peki, madem beş yüz yıl boyunca tanrı emriyle o ejder­ ha o hazineleri korumuş, bu durumda sorulmaz mı ki o hazineler ilerden geldi ve tanrı kimler için korudu, bunlar daha sonra ne ol­ du, kimin eline geçti? Çünkü az önce de hadis sundum ki, Hz. M u h a m m e d kendi zamanında o hazinelere dokunmamış. Onun için diyorum; madem öyleyse tanrı onları kimler için korumuş ve o altınlara ne olmuştur?

Şu bir gerçek ki, Hz. M u h a m m e d döneminde o coğrafyada hem yerel inançlar vardı, hem de Mecusilik, Hıristiyanlık ve Ya­ hudilik yaygındı. Mesela Rabia, Gassan, Kudaa, Teğlibe, Cüza-me gibi birçok kabile Hıristiyan'dı. Temim oğulları Mecusi idi. Hz. M u h a m m e d ' i n , İslamiyet'i kabul etsin diye kendisine 100 deve verdiği A'kra' bin Habis Mecusi idi. Himyer, Beni Kenane,

Beni Hars ve Kinde tarafındakiler ise Yahudi idi.8 Tabi ki o dö­

nem için politik-siyasi açıdan en güçlü olanlar Yahııdilcrdi. Hz. Muhammed Buhari ve Müslim'e alınan bir hadisinde, Yahudi­

lerden lek on kişi beni kabul etseydi, tüm Yahudiler inanırdı di­

yor. Yani, onları alt etmenin çok zor olduğunu belirtiyor.

8 a) Ibiı-i Kuteybe, el-Mearif, s. 339. b) C a n ı z . Kitab-ül H c y c v a n , 7/2 Ki

9 B u h a r i , M c n a k i b - i Ensar, H z . M u h a m m e d ' e g e l e n Y a h u d i l e r b a ş l ı ğ ı allında.

B a b 52, no: 3941. M ü s l i m , Sıtat-i M ü n a l ' ı k i n , n o : 2793.

(17)

Hz. M u h a m m e d projesini oluştururken, en çok onların ki­ tabından (Tevrat'tan) yararlanıyor. İncil'de, peygamber diye bi­ linen o eski İsrail oğullarının hikâyeleri anlatılmıyor. O yüzden M u h a m m e d en çok Tevrat'tan yararlanmış. Bir taraftan kitap­ larından yararlanıyor, diğer taraftan onları azılı düşman olarak ilan ediyor. Bu da işin bir başka yönü.

İzzet Derveze şunları aktarıyor: Mekke-Hicaz Arapları, baş­

ta Şam ve Yemen olmak üzere değişik çevre ülkelerine ticaret gi­ bi nedenlerle gidip gelirlerdi ve bunun sonucu olarak da Yahudi­ lik, Hıristiyanlık ve diğer dinler hakkında fazla malumata sahip olmuşlardı. Hatla bir kısmı Hıristiyan, bir kısmı da Yahudilik di­ nini kabul etmişti. Öyle ki bu dinlerin mezheplerini ve tartışmalı-tarlışmasız konularını çok iyi bilirlerdi. Derveze'nin anlatmak islediği şu: O zaman bu dini hikâyeleri bilen birçok insan Mek­ k e şehrinde yaşıyordu. Bunu, "Siyer-J Nebi" adlı yapıtında bir başlık altında anlatırken, bir başka kaynağında da bu konuda da­

ha teferruatlı malumat verdiğini de ekliyor.1 0

K u r ' a n ' ı n kökenine ışık tutacak bilgiler olduğundan ve insan­ lar, 'İşte Muhammed, kendi bilgilerini benzer kanallardan

sağlıyor' demesinler diye, İslami kaynaklarda bu Kabe onarımı

sırasında ele geçen o yazılı belgelerin içeriği hakkında gerçek anlamda (birkaç mitolojik madde dışında) bilgi verilmemiş; bu­ nu az önce de belirttim. Hatta çıkan o Süryanice belgeler ne ol­ du sorusuna açıklık da yok. Belgelerden yararlandıktan sonra onları imha ettikleri kesin. Ama İslami kaynaklarda Kabe teme­ linden çıkan o belgelerin Süryanice olduğu yazılıyor. Bu tespiti­ miz şimdilik dursun.

b) Zeyd bin Sabit'in Süryanice Öğrenmesi

Hz. M u h a m m e d Medine'ye hicretinin ilk yıllarında Yahudi asıllı Zeyd bin Sabit'e, 'Bana Süryanice yazüargelir. Ben,

Yahu-İzzet D e r v e z e , Siret-i N e b i , 1/327 v e s o n r a s ı . S ö z ü n ü e t l i ğ i d i ğ e r kitabı ise, Asr-i N e b i v e B i e t ü l ı ü K a b l e ' l B i ' s e yani H z . M u h a m m e d ' i n z a m a n ı v e p e y g a m ­ berlikten ö n c e k i ç e v r e s i .

(18)

dilerin, başkalarının sırlarımı bilmelerini istemiyorum. Onun için sen gel de bu Süryaniceyi öğren, bana lazımsın' diyor. Zeyd,

'Kısa bir zamanda, 2 hafta içinde ben bu dili öğrendim: Hem ge­

len mektupları okuyabiliyordum, hem de sahiplerine yanıt verebi­ liyordum' diye anlatıyor. Bir kere yabancı bir dili iki hafta gibi kısa bir sürede öğrenmek, hele Zeyd'in dediği gibi diplomatik dü­ zeydeki yazıları çözmek ve onlara yazılı olarak yanıt vermek dü­ zeyinde geliştirmek hiç de m ü m k ü n değildir. Burada gerçek dışı bir açıklamanın olduğu kesin; ancak önemli olan Hz. Muham­

m e d ' i n Süryanice öğrenmek için Z e y d ' c verdiği görevdir.1 1

Buradan şu ortaya çıkıyor: Hatice tüccar-zengin bir kadın; onun eline değişik yerlerden mutlaka başka belgeler de geçmiş­ tir. Varaka hayatta olduğu sürece M u h a m m e d , Hatice ve Varaka, Hatice'nin evinde hem bu belgeler, h e m de diğer birçok dinler konusunda çalışmalar yürütmüş; Hatice'nin evini adeta karargâh gibi kullanmışlardır. (Varaka olayını az sonra anlatacağım.) Da­ ha sonra Varaka vefat edince, kalan yerden bu belgelerden anla­ yan birinin devam etmesi lazımdı. İşte bu konuda da Zeyd gibi zeki ve yetim birinin ayarlanması en uygun olanıydı. Nitekim Zeyd bu görevi güzelce yerine getiriyor. Tabi ki Varaka'nın ölü­ müyle M e d i n e ' y e geçiş ve bu arada Zeyd'i ayarlama arasında bi­ raz zaman var. Ben, ille de Varaka'nın boşluğunu Zeyd hemen kapatmıştır demiyorum. Ama Zeyd, Medine dönemi için önemli bir elemandır. Yoksa Varaka gibi konulara vakıf birçok uzman vardı M e k k e ' d e . Bunları başka kaynağımda detaylıca işledim.

Burada da benzer bilgiler sunacağım.1 2

İslami kaynaklarda deniliyor ki, Zeyd bu Süryanice dilini o

zamanlar Medine'deki Süryanice medreselerinde öğrenmiş.1 3

Peki, o zamanki M e d i n e ' d e bu kadar aktif Süryanice medreseler

11 a) İbn-i S a ' d , Tabakat, 2/430.

b ) H i n d i , K e n z , n o : 3 7 0 5 7 - 3 7 0 6 0 ' a kadar.

c ) E b u D a v u d , S ü n e n . İlim-1. bab.

d ) İbn-i Ebi D a v u d , M e s a h i f , C c m ' u l K u r ' a n k ı s m ı n d a , 1/143. e ) B e l a z u r i , Fütuhü-I B u l d a n , s . 6 6 3 .

1 2 K u r ' a n ' ı n K ö k e n i adlı ç a l ı ş m a m , h e m e n ilk başlarda.

1 3 H i n d i , K e n z ü - I U n ı m a l , n o : 3 7 0 5 7 . F e d a i l , Z e y d b . S a b i t k ı s m ı n d a .

(19)

mi vardı? Yoksa Zeyd daha önce mi bu dili biliyordu; bilmişse nerede öğrenmişti'.' Yoksa oralar bir ara Süryanilerin hâkimiyeti­ ne mi geçmişti?

Hz. M u h a m m e d için şu avantaj da vardı: O zamanın Yahudi­ leri Tevrat'ı kendi dilleriyle okur, Arapça olarak Müslümanlara anlatırlardı. Bu, zaten Diyanetçe tercüme edilen Tecrid-i Sarih'ic

de anlatılıyor.1 4 İzzet Derveze'nin de belirttiği gibi inançlar o

kadar iç içe girmişti ki, birbirlerinden etkilenmemesi, yararlan­ maması mümkün değildi.

O dönemdeki O r t a d o ğ u ' d a örf-âdet ve inançların birbirlerini nasıl etkiledikleri konusunda somut bir örnek vermekte yarar var: Hz. M u h a m m e d M e d i n e ' y e geçmeyene kadar Medine halkı iki bayrama inanır, onları kutlardı. Bunların adları da her yıl 21 Mart'ta kullanan 'Nevroz'bayramıyla yine o zaman Mezopotam­ ya halkları taralından her yıl 22 Eylül'de kutlanan 'Mihri-can/Mihriban' bayramıydı ve Medinelilcr de bunları kutlardı, yani bu iki bayramın çıkış yeri orası olmadığı halde, oralara ka­

dar yayılmıştı ve o halklar tarafından kutlanırdı.1 5 O dönem tek­

noloji gelişmemişti ama iletişim bir şekilde sağlanabiliyordu. Zeyd'le ilgili şu önemli notu yazmakta yarar var: Hz. Mu­ hammed M e d i n e ' y e gelince halk kendisini karşılıyor. O zaman

Zeyd b. Sabit de karşılayanlar arasındadır. Z e y d ' i n , 'Ben o za­

man 11 yaşındaydım'şeklinde açıklaması var.1 6

Zeyd anlatıyor: Karşılamaya gelenler o sırada Hz. Muham-med'e, 'Bu çocuk/ yani Zeyd sana gelen Kur'an surelerinden

17sini okuyabiliyor' deyince, ben Muhammed'in yanında onları

okumaya başladım, kendisi beni dinledi ve hayretler içinde kaldı}1

1 4 Tecrid-i Sarili, D i y a n e t t e r c ü m e s i n o : 1 6 7 9 . B u h a r i , T c f s i s h o l ü m ü , b a b 11, n o : 4 4 8 5 v e T e v h i d , n o : 7 5 4 2 .

D i y a n e t i n tercümesi Tecrid-i Sarih n o : 5 1 3 ' ü n şerhi, cilt 3 / 1 5 7 . E b u D a ­ v u d ' u n T ü r k ç e t e r c ü m e s i 1/675. Burada h e m N e v r o z , h e m d e M i h r i c a n i s i m l e r i var. Prof. İbrahim C a n a n . Kütüb-i S i l l e t e r c ü m e s i 1 3 / 1 3 3 . . .

^ K e n z ' ü l U m m a l . n o : 3 7 0 5 5 h a d i s , F e d a i i k ı s m ı , Z e y d b . S a b i t b ö l ü m ü . Z c -hebi, Siret-i A ' l e m , Z e y d b . S a b i t k ı s m ı n d a .

* ^ a ) Tirnıizi, İstizan, n o : 2 9 3 4 . b ) B e l a z u r i , Fütuh-ül B u l d a n , s . 6 7 3 .

(20)

Bir kere Hz. M u h a m m e d henüz M e d i n e ' y e geçmeden o ufak çocuğun K u r ' a n ' d a n bu kadar sure ezberlemesi akıldan uzak bir şeydir. Çünkü en başta Zehebi gibi bir İslam düşünürü, Hz. Mu­ hammed Medine'ye gelince Zeyd Ii yaşındaydı ve yeni Müslü­

man olduli diyor. Peki, bu d u r u m d a 17 sureyi ne zaman öğren­

mişti? Burada benim anladığım şu: K u r ' a n ' d a peygamber diye geçen ve olayları Tevrat'tan alınan Yusuf-Züleyha, Adem-Hav-va, İbrahim-oğulları İshak ve İsmail, N u h , Lût ve birçoğunun hi­ kâyelerini çocuk babalarından öğrenmiş ve bu karşılaşmada bun­ ları anlatmış olabilir. Ancak tabi ki İslam tarihçileri bunu abartıp K u r ' a n ayetleri şeklinde değerlendirmiş olabilirler. Bunun ger­ çekle ilgisi yok. Çünkü dediğim gibi Zeyd hem 11 yaşında bir çocuk, hem Yahudi bir aileden gelme, hem de ondan önce İsla­ miyet oraya daha girmemişti. Ferdi düzeyde Müslüman olmuş olanlar olabilir; ancak bu denli köklü bir tedrisat henüz söz ko­ nusu değildi. Hz. M u h a m m e d 4 5 0 km uzaktaki M e k k e ' d e n Me­ dine'ye yeni geliyordu ve halk onu karşılamaya gidiyordu. Yani bir kere o ana kadar koşullar K u r ' a n ' ı n ezberlenmesi için uygun değildi M e d i n e ' d e . Diğer yandan zaten yazılı ayet diye bir şey yoktu M u h a m m e d zamanında. Sadece sözlü olarak bir şeyler an­ latılıyordu. Fikirlerini yazıya dökelim düşüncesi ancak halife Ebubekir z a m a n ı n d a ortaya atılıyor. Zaten bu ç a l ı ş m a m d a ağırlıklı olarak bunları anlatacağım.

Z e y d ' i n babası, Hz. M u h a m m e d Medine'ye hicret etmeden 5-6 yıl önce m e y d a n a gelen "Buas"harbinde öldürülmüştü. Bu savaş M e d i n e ' d e yaşayan Evs ve Hazrec kabileleri arasında ya­ şanmıştı. Bu çatışmada nerdeyse yaşlılardan hemen h e m e n hiç kimse kalmamış; çoğu öldürülmüştü. Zaten M u h a m m e d ' i n ko­ layca M e d i n e ' y e yerleşip taban bulmasının en önemli nedeni, Medine'de yaşayanlar arasındaki iç çekişmeler, kavgalardı. Yani bir bakıma halk, aman ne olur bir yabancı gelsin de yönetimi ele alsın, bundan daha iyidir, d e m e k durumuna gelmişti. Bu, Hz. M u h a m m e d için önemli bir avantajdı.

Siyer-i A ' l e m , Z e y d bin S a b i t k ı s m ı n d a .

(21)

Zeyd, az çok Yahudi inançlarını biliyordu. Hele Süryaniceyi öğrendiği/veya daha önce bildiği için M u h a m m e d ' i n yanında da­ ha da popüler oluyordu; tam da M u h a m m e d ' i n işine yarar bir ki­ şiydi. Ayrıca hem Ö m e r kendi halifeliği d ö n e m i n d e 2-3 kez onu M e d i n e ' d e kendi yerine vekil tayin ediyor, hem de halife Osman.

İbn-i Esir, 'Zeyd halife O s m a n ' ı severdi, ondan yanaydı' diyor.

Doğrudur. Çünkü O s m a n K u r ' a n ' ı n bir araya getirilmesi veya o l u ş t u r u l m a s ı için onu k o m i s y o n başkanı y a p m ı ş s a (ki yapmıştır) ve ilerde Zeyd konusunda değineceğim gibi ona eko­

nomik imkânlar sağladıysa elbette ki Zeyd onu sever.1 9

Hz. M u h a m m e d M e d i n e ' y e geçişte Z e y d ' i n yeteneklerini gö­ rünce onu yanına alır, kendine kâtip yapar ve gitgide Z e y d ' i n yıldızı parlamaya başlar. Bugün mevcut bulunan K u r ' a n nüsha­ ları Zeyd'in başkanlık ettiği komisyonun ürünüdür.

İbranice o zaman halk arasında yaygındı. Az önce de belirtil­ diği gibi, Yahudiler bir yönüyle de Tevrat'ı Arapçaya çevirip bu yöntemle dinlerini insanlara ulaştırmaya çalışırlardı. Yani Tevrat bilgisi halk ııczdinde adeta ezberlenmişti. Hele içindeki hikâye­ ler çok fazla merak uyandırdığı için daha da cazip geliyordu in­ sanlara: Yusuf-Züleyha, Âdem-Havva, Süleyman-Belkıs vs. Halk İncil'e de yabancı değildi; bu konuda da sıkıntı yoktu. Ör­ neğin; Hatice'nin amcaoğlu Varaka, İncil'in hem Arapça olarak, hem de İbranice çevirilerini yapıp kitap halinde yazardı. Kısa­ cası, o zaman isteyen kişi hem Tevrat, hem de İncil'den kolayca yararlanabiliyordu.

O zamanın hikayecileri m e ş h u r d u . Mesela Temimdari, K u r ' a n ve Tevrat'ta anlatılan hikâyeleri camilerde anlatıyordu.

İbn-i Şebbe (173-262) "Medine Tarihi" adlı yapıtında bu gibi

hikayecilerden çok söz eder. Bir eserinde, bu eski inançları Cu­ ma günleri camide halka anlatsın diye, hem halife Ömer, hem de

halife Osman Temimdari 'ye izin vermişlerdi, diye yazıyor.2 0

l y a ) Buhari, B e d ' ü l Halk, H z . A y ş e ' d e n r i v a y e t l e . . . M i ş k a t ' ü l M e s a b i h , n o : 1 5 5 . b ) H i n d i , Kenz-ül U m m a l , n o : 3 7 0 5 5 - 3 7 0 6 0 .

e ) E b u D a v u d , İ l i m k ı s m ı n d a , h e m e n baştaki h a d i s l e r d e , n o : 3 6 4 5 . d) İbn-i Esir, Üsd-til G a b e , Z e y d b. Sabit m d , n o : 1 8 2 4 .

2 0 İbn-i Ş e b b e , T a r i h i M e d i n e , s . 1/11.

(22)

Burada Hz. M u h a m m e d ' i n elinde bulunan Süryanice belge­ lerle Zeyd'in bu dili öğrenmesi olayı arasında bir bağ k u r m a k ih­ timal dahilindedir. Yani M u h a m m e d , bu gibi gizli belgeleri çöz­ mek, onlardan yararlanmak için Z e y d ' e , 'Bu dili öğren bana lazımsın' diye görev vermiştir. Yoksa o günlerde hangi devlet Süryanice konuşurdu ki bu dilde M u h a m m e d ' l e mektuplaşsın? Bir kere böyle bir iddia tarihi gerçeklere terstir. Zeyd bin Sabil'e Süryanice yazıyı öğrenme teklifi Medine döneminin 4. yılına denk geliyor ki, o zaman kendisi henüz 15 yaşlarında. Şunu bir daha belirtmekte yarar var: Hz. M u h a m m e d M e d i n e ' y e göç etti­ ği sırada M e d i n e ' d e yaşayan Evs ve Hazrec kabilelerinden Arap­ ça okuyup yazanlar çok azdı. İslamiyet'in ilk yıllarında bu sayı on kişiyi geçmiyordu. Hatta bu on kişinin isimleri kaynaklarda

anlatılıyor.2 1 Bu durumda 11 yaşındaki Z e y d ' i n Arapçayı iyi bil­

me olasılığı ortadan kalkmış oluyor.

Deniliyor ki, Zeyd M u h a m m c d ' i karşılamaya geldiğinde K u r ' a n ' d a n on yedi sureyi ezbere biliyormuş. İslamiyet'ten ön­ ce Medine'deki Arapçanın durumu bu iken ve henüz dini faali­ yet de M e d i n e ' d e yok iken Zeyd nasıl Arapçayı öğrenip bu ka­ dar sureyi ezberleyebildi? Bunun abartı olduğu kesin. Bir de iler­ de bahsedeceğim gibi, Zeyd Yahudi bir babadan yetim kalmıştı. Yahudilerin ne kadar kültürlerine bağlı oldukları bilinen bir ger­ çektir. Bunu Hz. M u h a m m e d de dile getirmişti: On Yahudi beni kabul etseydi tüm Yahudiler bana inanırdı, diyordu. İşte Z e y d ' i n Yahudi bir ailenin çocuğu olması, onun Arapçayı ve hele bu ka­ dar iyi K u r ' a n ' ı bilmesi daha da zorlaşır. Zeyd'in Süryanice öğ-renmesiyle ilgili verdiğim bilgiler şimdilik burada dursun; başlığın sonuna doğru hepsini bir noktada birleştireceğim.

2 1 B e l a z u r i , Fütuh-ül B u l d a n ' ı n s o n ş a y i a l a r ı n d a , s . 6 7 3 ' t e .şunlar g e ç i y o r : S a ' d b . U b a d e , M ü n z i r b . A m r , Ü b e y b . K a ' b , Z e y d b . S a b i t , Rab'i' b . M a l i k , Ü s e y d b , udeyr, M ' a n b . A d i y y , B e ş i r b . S a ' d , S a ' d b . R a b i ' , E v s b . H a v e l l i , A b d u l l a h b . Ü b e y A r a p ç a biliyorlardı d i y e belirtiliyor.

(23)

c) Halife Ömer'in Düşündürücü Açıklamaları

Az önceki belgelere (Kabe temelinden çıkan Süryanice yazıla­ ra) paralel olarak Kur'an'ın oluşmasına ışık tutacak farklı bazı

ipuçlarını halife Ö m e r ' d e n verelim. Başka kaynaklarımda

Ömer'in Hz. M u h a n ı m c d ' c karşı ne kadar etkili olduğunu, Hz. Muhammed'in onun çoğu fikirlerine ne kadar değer verdiğini ör­ neklerle izah etmiştim. Burada ise Ö m e r ' d e n farklı bazı bilgiler sunacağım. Bunu anlatırken, bilinsin ki o zaman her taraf belge­ lerle doluydu. Yazılı belgelerden ziyade; halk sözlü olarak zaten eski dinler hakkında malumat sahibiydi. Bugün Müslümanlardan da -okuyanı olsun, okumayanı olsun- sorulsa, herkes zekât, hac, namaz, oruç... yani bu temel bilgiler hakkında bir şeyler bilmek­ tedir. O zaman da böyleydi. Kaldı ki daha önce de belirtildiği gibi ayrıca yazılı belgelerde vardı ve onlara kolayca ıılaşılabilinirdi.

Halife Ö m e r bir gün birinin yanından geçerken, adamın bir kitap okuduğunu (Tevrat'tan bölümler) duyuyor. Ö m e r yaklaşık bir saat adamın okuduklarını dinliyor ve çok etkileniyor. Bu ara­ da adama sorar, bundan bana da yazar mısın, diye. Adam olum­ lu yanıt verir, Ö m e r pazara giderek bir deri parçası alır (o zaman kâğıt yoktu; yazı için deri gibi malzemeler kullanılıyordu) ve adamın yanına gelir. Adam derinin her iki yüzüne o kitaptan yazıp Ö m e r ' e verir. Ö m e r ' i n işi bitince doğruca Hz. Muham­ med'in yanma gidip o yazıları okumaya başlar. O kendine göre iyi bir iş yaptığını sanır. Ama M u h a m m e d öylesine bozulur ki, orda bulunanlardan biri Ö m e r ' e , 'Sen ne okudun; baksana II/.. Muhammed'in yüzü ne kadar kıpkırmızı oldu, bozuldu,!'der.

Söz, deri parçalan üzerine yazılardan açılmışken burada Mu-h a m m e d ' d e n asırlar önce yaşamış olan ve felsefesi tüm kutsal dinlere ışık tutan Zerdüşt'ün kitabı Avesta'mn o zaman üzerine yazıldığı malzeme hatırıma geldi. Avesta'yı 12 bin öküz derisi üzerine yazıyorlar o zaman. Büyük İskender Mezopotamya'yı istila edince bunlardan, ele geçirdiği yaklaşık 17 ciltlik kısmını yakıyor. Şu an var olan Avesta'yı, o zaman bu istila nedeniyle

Hindistan'a kaçanlar beraberlerinde götürüp kurtarıyorlar.2 2

A v e s t a , Esat Ayata, s . 1 1 . 3 . baskı, Kora yay., 2 0 1 1 İst.

(24)

Evet; insanlık çok eski; hayat Hz. M u h a m m e d ' l e başlamıyor. Aynı konuda halife Ö m e r ' d e n farklı bir olay daha anlatalım: Ö m e r bir gün Hz. M u h a m m e d ' e gelerek, 'Beni Kureyza

Yahudi-İrinden bir dostum bana Tevrat'tan bir bölüm yazıp verdi, sana

sunabilir miyim'?' deyince, Hz. M u h a m m e d çok bozulur. O sıra­ da Abdullah adında bir sahabi Ö m e r ' e , 'Allah senden akıl almış mı; baksana M u h a m m c d ne kadar bozuldu', der. Sonuçta Ö m e r özür dilercesine, 'Yemin olsun ki ben Allah'a inanırım, seni de hak peygamber bilirim, dinim de İ s l a m ' d ı r ' açıklamasında bulu­ nur. O arada Hz. M u h a m m c d , şayet 'Musa şu an hayatta olsa ve siz beni değil onu tercih ederseniz,, ne ben sizin peygamberini­

zim, ne de siz benim ümmetim' ifadesini kullanır.2 3

Bir gün adamın biri halife Ö m e r ' e , 'Yaptığımız baskınlarda şehirleri ele geçirirken ilginç bir kitap elimize geçti. Bu kitapta çok önemli yazılar var' deyince, Ö m e r o adamı kırbaçlıyor: ' K u r ' a n dışında başka kaynakları kurcalamayın' diyor. Yine bir gün Ö m e r duyuyor ki, adamın birinde Tevrat'tan Dantel bölümü varmış. H e m e n onu çağırıyor ve cezalandırmak isliyor. Adam ona, 'Bana karışma, ben bunu imha e d e r i m ' deyince, Ö m e r ken­

disini serbest bırakıyor.2 4

23 a) A . R e z z a k , MuSannaf, nb: 10163 10164.

lı) İbu-i Kesir, K e n d i tefsiri, Al-i iıımın suresi. H2. ayel. Ve Yusuf:suresi, 3. a y e l ı ş ı k l a m a s ı n d a .

e) S ü y u l i , kendi tefsiri 'Diirr-ül M e n s u r ' . Yusuf suresi 1-3 ile Al-i İninin sure­ ni H2. ayetin a ç ı k l a m a k ı s m ı n d a .

ıl) M e z h e p lideri A h m e t b. 1 lanbcl de hunu. hadisii Abdİllalı bin S a h i l k ı s m ı n d a İşlemiş.

i c ) H e y s e m i , M c e ı n e ' u Zevaicl. n o : 805-KIO. " P e y g a m b e r e karşı k i m s e y e s ö z

yok!" b ö l ü m ü n d e .

f) Ayrıca halife Ö m e r ' i n bir Y a h u d i d c n alıp Muhammed'e g e l i n l i ğ i y a z ı l a r l a ıh'ilı d e t a y l ı a ç ı k l a m a l a r ve kaynaklar. Dr. M u h a m m c d b, Abdullah e l - M e s ' a r i ' n i n ı ılı 11ıı- aldığı Kitab-u M u l ı a s e b e l - i l d ü k k a n ı adlı e s e r i n d e g e ç m e k l e d i r .

g ) Hindi, K c n z ' ü l U ı ı ı n ı a l . n o : 1 6 2 5 . 1 6 2 8 v e 1 6 3 2 . Burada ayrıca A S k a r i ' n i n

' M e v a i z ' adlı y a p ı t ı n d a ; İbn-i D ü r c y s ' i n ise. ' F c d a i l - i K u r ' a ı ı ' d a bunu y a z d ı k l a r ı n ı ı- İnliyor.

h ) l l e r c v i . Z e m m - ü l k e l a m . 3/94. n o : 5 9 0 v e 5 9 1 .

2 4 a ) Hindi, K e n z , n o : 1 6 3 2 .

h ) A . R e z z a k , Musanna!', n o : 1 0 1 6 6 .

(25)

Benzer bir olay da şöyle: Hz. M u h a m m e d ' i n eşlerinden Hai'sa (ki aynı zamanda halife Ö m e r ' i n kızı) bir deri parçasını Hz. Mu-h a m m e d ' e getiriyor. Üzerinde Tevrat'ta anlatılan biçimiyle Hz. Yusuf olayı yazılıymış. Hafta o yazıları Hz. M u h a m m e d ' e oku­ yunca, onun morali bozuluyor ve şunu diyor: 'Eğer şu m Yusuf mezardan kalksa ve siz de onu bana teıvih ederseniz, bilin ki da­ lalete düşmüş olacaksınız.' Hafsa'nın bu hadisi birçok İslami kay­

nakta anlatılmaktadır.2 5 Bellidir ki, Ömer o kadar Yahudi inanç­

larıyla içli dışlıymış ve getirdiği belgeler o kadar çokmuş ki, artık bir taraftan da onun kızı Hafsa Hz. M u h a m m e d ' e getirir olmuş.

Tevrat kültürü o dönem Hicaz bölgesinde çok yayılmıştı.

Ebu Hüreyre, 'Yahudiler Tevrat 'ı Arapçaya tercüme edip Müs­

lümanlara anlatırdı''diyor, Öyle ki, halife Ö m e r ' i n de dediği gi­

bi bu inanç her tarafta kendini gösteriyordu.2 6 İlk başla Ö m e r de

bu belgeleri M u h a m m e d ' e getiriyordu; ancak M u h a m m e d ' i n ko­ nuya bakışını anlayınca, kendisi değişiyor ve belge bulunduran kişileri cezalandırmaya başlıyor.

Halit b. Arfete anlalıyor: Bir gün Ö m e r ' i n yanındaydım;

adamın biri geldi. Kendisi Sus bölgesinden Abd-i Kays denilen kabileye bağlıydı. Ö m e r ondan sordu: 'Falanca kişi değil mi­ sin?" diye. Adam, 'Evet' dedi. Ö m e r başladı bastonla onu döv­ meye. A d a m sordu: 'Suçum ne ya Ömer?'Bu arada Ö m e r Yusuf suresinin başından ilk üç ayeti okudu, daha sonra adam da oku­ du. Ömer yine başladı d ö v m e y e ve ona üç baston vurdu: 'Sen üç ayet okudun, buyurun sana üç sopa' dedi. A d a m yine sordu, .sa­ cımı ne diye. Ömer, 'Sen Daniel'in kitabını bulunduruyorsun', dedi. Adam, 'Peki ne yapmam gerekiyor?', diye sordu. Ömer,

'Onu imha edeceksin, ondan hiçbir iz bırakmayacaksın' dedi ve gerekçesini de belirtti: Ben de senin gibi bir ara e h l i kitabın

kay-a a) A. R e z z a k , M u s a n n a f , n o : 1 0 1 6 5 , c. 6 / 1 1 3 ve 11/110, n o : 2 0 0 6 1 . b ) B e y h a k i , Ş u a b - ü l İ m a n , 7 / 1 7 5 , n o : 4 8 4 0 .

c ) H e r e v i , Z e m m - ü l K e l a m , 3 / 9 7 , n o : 5 9 2 .

2 6 a ) B e y h a k i , Ş u a b - ü l İ m a n , 7 / 1 7 5 , n o : 4 8 4 2 . B u h a d i s i n B u h a r i ' d e Tefsir, İti-s a m v e T e v h i t b ö l ü m l e r i n d e g e ç t i ğ i n i d e y a z ı y o r .

b ) Buhari, Tefsir, B a k a r a s u r e s i , 1 3 6 . a y e t b a ğ l a m ı n d a , n o : 4 2 1 5 , Buhari, İ t i s a m n o : 6 9 2 8 , B u h a r i , T e v h i d , n o : 7 1 0 3 .

(26)

Haklarından kopya yapıp Hz. M u h a m m e d ' e götürüyordum. Ken­ disi benden, 'Bu da ne ya Ömer?'diye sordu. Ben de dedim ki, bunlar Tevrat'tım bazı kopyalardır; getirdim ki okuyalım, bunlar­ dan istifade edelim, bilgimizi artıralım. O sırada baktım ki yüzü

kıpkırmızı olmuş, çok bozulduğunu anladım. Artık namaz vak­ tiydi, ezan okundu. Crmicle herkes onun suratına bakınca çok kızgın olduğunu anladı. Bunun üzerine ona yaklaşıp 'Hayırdır, bir yere baskın mı var, savaş mı var?' diye sordular. O da bu olup bitenlere karşı bir açıklama yaptı. İşle bu yüzden ben K u r ' a n dışında herhangi bir belge bulsam kabul etmem diyor. Ar­

kasından da uzunca bir açıklama yapıyor.2 7

Ö m e r ' i n sözünü ettiği Daniel, Tevrat'ta geçiyor (s. 840-855) ve orada ona ayrıca 15 sayfalık da yer veriliyor, İsrail oğul­ larından önemli bir isim ve Babil kralı Nebukadnesar Kudüs'ü ele geçirip Yahudileri Babil'e sürdüğünde, o da içlerinde vardır ve o sürgün hayatında Mezopotamya'ya yerleşen Zerdüşt inanç­ larını öğrenip Yahudi kültürünün değişimi noktasında önemli katkısı olan bir isimdir.

Var olan bilgilere bakıldığında, aslında Ö m e r ' i n bu konuda birkaç kez Tevrat'la ilgili belge ve bilgiler getirdiği kesin. Ö m e r zaten hep Yahudilerle yakın ilişki içindeydi; bunu kendisi de uzunca bir hadiste anlatıyor! Ben de Yahudilerin dini ayinlerine katılıyordum. Bir ara bana dediler ki, ashab arasında en çok seni severiz. Çünkü sen bize ilgi duyar, aramıza girersin. Gitmemin nedeni de, bakıyordum ki Tevrat'la K u r ' a n aynı şeyleri söylü­

yorlar, bu yüzden giderdim, diyor.2 8 Ö m e r ' i n bu Tevrat kültürü­

ne sempatisi halifeliği zamanında da devam ediyor. Mesela

Ka'bu'l Ahbar meşhurdur. Kendisi aslen Yemenlidir. Hz.

Mu-lıamnıed zamanında vardı; ancak Ebubekir veya O s m a n za­ manında Müslüman olur. Tabi ki o da nasıl olmuşsa. Çünkü Hz. M u h a m m e d ' i n ölümünden sonra tüm bölgelerde Müslümanlar dini terk edince, Ebubekir onlara karşı savaş açıyor ve

Müslü-H e y s e m i , M e c m e - u z - Z e v a i d , no: X57. S e l e f d e n i l e n g e ç m i ş l e r e u y m a k ı s m ı n d a . I. cill.

2 8 K e n z , T e f s i r b ö l ü m ü . B a k a r a suresi n o : 4 2 2 2 .

(27)

manlar bir daha toparlanıyorlar. İşte K a ' b da bu korkunun sonu­ cu İslamiyet'i benimseyenlerden biri. Neyse konu bu değil. Ö m e r artık halifedir. Bir gün Ka'b onun hakkında; 'Biliyor mu­ sun Tevrat'ta şunlar yazılıydı: Bir gün gelecek, salilı/temiz bir kul İsrail oğullarına bağlı memleketleri fethedecek (Hani Ö m e r Kudüs'ü almış, adam buna işaret ediyor. Aslında Tevrat'la böyle bir bilgi zaten söz konusu değil. Adam bilerek Ö m e r ' e yaranmak için yapıyor. Tabi ki onun bu abartılı sözleri -hele loplum içinde olunca- Ö m e r ' i n daha da hoşuna gidiyor). 'O insan Müslüman­ lara şefkatli, kâfirlere karşı da çok serttir. Ayrıca çok şeffaf biri­ dir: İçi ve dışı, sözü ile eylemi hep aynıdır. Onun yanında torpil yoktur. Yabancı-akraba hep aynıdır. Ona bağlı olanlar gece iba­ detle meşguller, gündüz de düşmana karşı aslan kesilirler; ancak birbirlerini sever sayarlar...' şeklinde sözler söyleyerek Ö m e r ' i Tevrat'a yerleştiriyor. İşte benzer sözlerinden dolayı Ö m e r onun­ la çok ilgileniyor. Kaynaklarda halife Ö m e r ' l e K a ' b ' ı n hikâyele­ ri çok anlatılıyor.

Bir gün Ö m e r ona, 'Ey Ka'b. bizi Allah'ın azabıyla korkut!" diyor. K a ' b başlıyor anlatmaya: 'Ey Ömer, biliyor musun; kıya­ met günü insanoğlunun 70 peygamber kadar iyilikleri varsa yine Allah'a karşı borçludur' deyince, Ö m e r bayılıyor. Bir ara aydınca, 'Ey K a ' b , bizi korkutmaya/uyarmaya devam el!" diyor. Bu sefer K a ' b , ' C e h e n n e m ateşi o kadar keskindir ki, tek bir kıvılcımı yeryüzüne açılsa, bütün insanların beyni yanar' diyor.

O sırada korkudan Ö m e r bir daha bayılıyor.2 9 Yani K a ' b hikâye­

lerde, hurafeler konusunda uzman biri, zaten tarihte bunlarla meşhurdur. İşte İs lam i kaynaklardaki çoğu hikâye, mitolojik bil­ gi bu gibi kişilerin ürünleridir. Kısacası, Ö m e r ' i n Yahudilerle ilişkisi onun halifeliği d ö n e m i n d e de hep devam etmiştir.

Ünlü K u r ' a n yorumcusu Fahrettin er-Razi kendi tefsirinde, Nahl suresi 103. ayette, "Bazıları, 'Hz. Muhammed'i peygam­ berliğe iten, teşvik eden aslında Hatice 'nin kendisidir' diyor­ lardı"şeklinde bir rivayet ekliyor. Aslında en doğru olanı budur. Çünkü Hatice o günkü şartlara göre bilgi bakımından doluydu.

İbn-i A s a k i r , Tarih-i D ı m a ş k , 5 0 / 1 6 2 - 1 6 6 . n o : 5 6 1 7 .

(28)

Ayrıca Varaka adında bilge bir kişi vardı onun yanında. İbn-i Hişam, bu adam bilgi bakımından doluydu, birçok âlimden ders almıştı, din olarak da Hıristiyan'dı, bunu çok iyi biliyordu.

Ayrıca Yahudilikte de bilgisi fazlaydı,3 0 diyor. Şu da var ki, Ha­

tice'nin malı, tüm Kureyşlilerin malından da fazlaydı ve Mu-hammed de onun işçisi olarak Şam tarafına gelip Hatice adına ti­ caret yapıyordu. Bu süre içinde birkaç kez de rahip Bahira ile gö­ rüşmüş, bu gibi konularda ondan da bilgi almıştı. Hatla kitaplar­ da şu da var: G ü y a Hz. M u h a m m e d , 'Cebrail bana vahiy getir­ di' dediği zaman Halice bizzat Ş a m ' a Bahira'ya gidip soruyor:

'Muhammed bu gibi şeyleri anlatıyor, fikrin nedir?' diye. Hati­ ce, aslen Ninevalı (Musullu) olan ve birçok kitap sahibi olan

Hıristiyan A d d a s ' a da uğrayıp soruyor.3 1 Bahira Hatice'ye, 'Müj­

deler olsun size! Şeytan Cebrail kılığına giremez. Madem öyley­ se doğrudur, eşin peygamberdir' diyor. Belli ki Hatice bu iki in­ san ve daha nice benzerlerini çok iyi tanıyormuş. Konumu itiba­ riyle bu gayet doğal. Çünkü o büyük bir tüccardı ve her kesim­ den müşterileri vardı.' Bunlara gidişinin nedeni aslında M u h a m ­ med'in durumunu sormak değil; (ersine onlardan bilgi alıp Mu­ h a m m e d ' e aktarmaktı.

Konuya ilişkin ilginç bir örnek verelim; hem de güvenilir ve en eski İslam tarihçileri İbn-i Hişam (h. 213. ö) ve İbn-i İs-h a k ' t a n (İs-h. 151. ö): I İz. M u İs-h a m m e d İs-henüz başına gelenleri çöz­ meden, neyin nesi olduğunu bilmeden konuyu Hatice'ye açıyor:

Biri benimle konuşuyor, Cebrail'im diyor. Sence bu ne olabi­ lir?' diye fikrini almak istiyor. Hatice ona, 'Bir gün sana gelirse bana bilgi ver' diyor. Bu arada Cebrail geliyor ve Hz. M u h a m ­ med Hatice'ye, 'İşte geldi, şu an yanımızdadır' diyor. Hatice, 'Peki o zaman kalk, sol dizim üzerinde otur' diyor. M u h a m m e d oturunca Hatice soruyor: 'Cebrail hâlâ burada m ı ? ' O, ' E v e t ' yanıtını veriyor. 'Peki, kalk bu sefer sağ dizim üzerinde otur'

di-3 0 a ) İbn-i İshak, S i y e r , s . 1 6 3 . b ) N ü m c y r i , N i h a y e f i i ] Ereb, 1 6 / 1 2 2 .

* ' a ) H a l e b i . insan-ül U y u n , V a h y i n b o ş l a m a s ı k ı s m ı n d a . 1/493. 10 N ü v e y r i , N i h a y c ı ' ü l Ereb. 1 6 / 1 2 2 .

(29)

yor. M u h a m m e d onu da yapıyor ve Hatice yine soruyor: 'Cebra­ il hâlâ burada m ı ? ' Kendisi de 'Evet hâlâ burada' diyor. Bu kez, 'Kalk kucağımda otur' diyor. M u h a m m e d onu da yapıyor ve Cebrail yine orda, gitmiyor. Son kez Hatice, 'Bu sefer ben basımı açıyorum' diyor ve açıyor. Bundan sonra yine soruyor: 'Hâlâ burada m ı ? ' O da 'Hayır; çıktı!' diyor. Bunun üzerine Ha­ tice M u h a m m e d ' e , 'Sebat göster, dayan; o Cebrail'dir, sen de peygambersin. Çünkü Cebrail başı açık kadınlara bakmıyor, on­

ların yanında d u r m u y o r ' diyor.3 2 İşin mitolojik yanı bir tarafa;

demek ki onun peygamber olup olmadığını test eden, bu konuda uzman olan Hatice'ymiş.

Kadın kısmı K u r ' a n ' d a bir hiçtir; ama bu olayda bakıyoruz Hatice başaktördür ve M u h a m m e d ' i n p e y g a m b e r olup ol­ madığını kendisi test ediyor. Bir de M u h a m m e d Hatice'nin sağ dizi, sol dizi üzerine oturuyor, daha sonra onun kucağında oturu­ yor. Cebrail bunu ayıp görmüyor, oradan gitmiyor; ancak Halice başını açınca, sanki harama bulaşmayayım diyerek orayı terk ediyor ve başı açık bir kadına bakmadığı için, Cebrail diye kabul

ediliyor» Başörtüsü, demek Cebrail için bu kadar önemliymiş!

Evci; bunları önemli kişiler anlatıyor. İçlerinde tarihçi, tefsir sa­ hibi T a b e r i de var ve bunlar bunu anlatırken de zevkle an­ latmışlar; böyle saçmalık olur mu, bunlar yanlıştır gibi bir yo­ rumda da bulunmamışlar.

Hz. M u h a m m e d bu kadar malın ahş-verişini yaptığına göre, mantıksal olarak onun okuryazar olmadığı düşünülemez. Bir ke­ re okuryazar olmasaydı Hatice o büyük servetini ona teslim edip,

götür Şam taraflarında sat, demezdi.3 3 Bir de şunu düşünmek

lazım: M u h a m m e d ' i n dedesi A. Multalip vefat edince, M u h a m ­ m e d ' i n amcası Ebu Talip onun velayetini üstlenmiştir ve hatta riski göze alarak onu inanmayanlardan korumuştur. Yani Ebu

Ta-32 a) İbn-i İshak, S i y e r . 1/270 İbn-i İ s h a k ' t a n da alır burada. b ) N ü v e y r i , N i h a y e t ' U I Ereb, 1 6 / 1 2 5 .

c ) Taberi, Tarih, 2 / 3 0 3 .

d ) Muhammed S a h i h , B a h s ' ü n C c d i d an'il K u r ' a n , s . 3 3 . 3 3 A . R e z z a k Nevt'el, M u h a m m e d R e s u l e n , N c b i y y c n , s . 9 7 .

(30)

lip M u h a m m e d ' i çok seviyordu; bir kere bunda itiraz yok. Hatta kimileri, yetim kaldığı için onu kendi oğulları Ali ve Cafer'den

de çok seviyordu, diye rivayetler aktarmışlar.3 4 Peki, o zaman ni­

ye iki oğlu Hz. Ali ve Cafer'e okuma-yazma öğretti de Hz. Mu­ h a m m e d ' e öğretmedi diye sorulmaz mı? Bilindiği gibi Hz. Ali M u h a m m e d ' i n kâtibiydi. Yine Ömer, Osman, Ebubekir okurya­ zardı. Neden M u h a m m e d ' i n yaşıtları okuryazardı da, kendisi bü­ rokrat ve hatta kral mevkiinde sayılan bir ailenin çocuğu ve üs­ telik zeki olduğu halde okuryazarsız kaldı? Bunu ilerde özel bir başlık altında detaylıca izah edeceğim.

Bir de eğer M e k k e ' d e Habeşçe konuşanlar yoksa, o zaman nasıl iletişim kurdular da 1-2 sefer Habeşistan'a hicret ettiler! Demek ki o zaman ticaret sayesinde birçok dil biliyorlardı. Za­ ten küçükken amcası Ebu Talib'le birlikle ticaret amacıyla Ye­ men, Şanı tarafına gidip birçok şey öğrenmişti. Hatta kendisinin,

'Benden daha iyi Antpçıı bilen yoktur' anlamında sözü var. Ve bunun gerekçesini de kendisi açıklamıştır: Ben Kureyş soyun-danım (yani M e k k e ' n i n bürokrat kesiminden geliyorum). Bu po­ zitif bir faktördür. Ayrıca, Sa'd oğullarında allı yıl kaldım, on­ ların Arapçaları en fasih olanıydı. O yüzden en iyi Arapçayı ben

bilirim,3 5 diyor.

Temimdari gibi hikayecilerin faktörü de önemli: Bu adamın adı Temim b. Evs'dir ve aslen Filistinli bir Hıristiyan'dır... Hz. M u h a m m e d ' i n ölümüne yaklaşık I yıl kala gelip Müslüman ol­

muştur.3 6 Bu adam hakkında bazı Avrupalı bilim araştırmacıları

şunları anlatıyor: Aslında Temimdari M u h a m m e d ' i n projesi üze­ rinde çok olumlu etki bırakan biri; ancak bu, insanlardan gizlen­ miştir. Mesela bir gün bir çıra getirip M u h a m m e d ' i n camisinde yakınca, M u h a m m e d çok sevinip ona dua da ediyor. Hatta buna

3 4 İbn-i S a ' d , T a b a k a t , 1/56. 3 5 a ) İbn-i S a ' d , T a b a k a t . 1/53.

b) Prof. Dr. Z c k c r i y a K i t a p ç ı , Yeni İ s l a m Tarihi vc Türkler, s. 1 3 6 . c ) Prof. Dr. İbrahim C a n a n , Kütüb-i S i l l e , 1 5 / 3 4 9 .

d ) Prof. Dr. H ü s e y i n A k g ü l , Hz. M u h a m m e d , s . 14. D i y a n e t y a y ı n ı . 3^ A s k a l a n i , İ s a b e , n o : 8 3 8 . T e m i m b . E v s k ı s m ı n d a . Y i n e İbnü-I Esir, Ü s d . T e ­ m i m b . E v s b ö l ü m ü n d e .

(31)

karşı Temimdari'ye, 'Senin bu iyiliğine karşı bir kızım olsaydı sana verirdim'dediği gibi rivayetlerde var. K u r ' a n ' d a k i hikâye­ ler, İslam'da meşhur olan 'Deccal' inancı, ölümden sonraki ha­ yat gibi konularda Temimdari uzman biriydi. Tabi ki onun Hz. M u h a m m e d ' i n son yılında M ü s l ü m a n olması eğer doğruysa, bu M u h a m m e d için fazla bir şey ifade etmiyor. Belki M u h a m m e d daha önce de bununla iletişim kurmuştur. Ancak Temimdari dışında da bu gibi düşünceler zaten o coğrafyada vardı. Temim­ dari ile ilgili az önceki iddiayı savunan yazarlardan biri de İtal­

yan araştırmacı Levi Della Vidi (1886-1967)'dir.

Burada Tirmizi'den önemli bir örnek verelim.

Haris b . Yezid el-Bekri anlatıyor: "Bir gün Medine'ye gelip

Hz. M u h a m m e d ' i n yanına vardım. O sırada cami cemaatle do­ luydu ve orada siyah bayraklar dalgalanıyordu. B i l a l i Habeşi kılıcını kuşanmış, Hz. M u h a m m e d ' i n yanında duruyordu. 'Neler oluyor?' diye sordum. Hz. M u h a m m e d yanıt verdi, ' A n ı t b. As'ı Rebia'ya gönderiyoruz (baskın var)' dedi. Bu arada ben, 'Ad el­ çisi gibi olmaktan Allah'a sığınırını' dedim. II/.. M u h a m m e d benden, 'Ad elçisi de ne d e m e k ? ' diye sordu. Ben de anlatmaya başladım. Ad kavmi kıtlığa uğrayınca Kayl adında birini su bul­ mak için görevlendirir. O da Bekr b. M u a v i y e ' y c uğrar. Bekr Kayl'e şarap içirir; ayrıca iki güzel cariye de ona şarkılar söyler. Orada bir ay kaldıktan sonra M ü h r e bölgesindeki bir dağa çıkıp Allah'tan su/yağmur ister. Bekr b. Muaviye ona ikramda bulun­ duğu için onu da su duasında zikreder, ey Allahım ona da su ver, der. Allah da siyah bir bulut göndererek, 'Ad kavminden tek bir kişi bırakmayıp helak eden şu bulutu toz d u m a n olarak al' der."

Adam olayı buraya kadar anlatınca, Hz. M u h a m m e d de nok­ tayı koyar ve şu ayetler o esnada gelir: "Ad kavminde de (ibretler vardır). Onlara kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik. O rüzgârlar, üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, onu kül gibi ediyordu." İşte bir ayetin ortaya çıkış hikâyesi de böyle. K u r ' a n ' d a anlatılan hikâyelerin büyük çoğunluğu direkt Tevrat'tan alınmış, bir kısmı

da bu gibi hikayecilerden dinlenerek ayetle şekillenmiştir.3 7

3 7 Zariyat s u r e s i , 4 1 - 4 2 . T i n n i z i , T e f s i r b ö l ü m ü , Z a r i y a t suresi, n o : 3 2 7 3 - 7 4 .

(32)

d) Hz. Muhammed'in İntihara Kalkışma Nedenleri

Hıristiyan asıllı Varaka, hem Hz. M u h a m m e d ' i n soyun-dandı, hem de Hz. Hatice'nin ameaoğluydu. Daiıa önce de yazdım ki, birçok dini biliyordu, bilge bir adamdı. İslami kay­ naklara göre, Hz. M u h a m m e d ilk deta Hira dağından dönüp gör­ düklerini Hatice'ye anlatınca, kendisi olup bitenleri Varaka'ya iletiyor. O, 'Alı ne yapayım ömrüm kalmış olsaydı Muhammed'e yardımcı olurdum. İşaretler, onun peygamber olduğunu gösteri­ yor' diyor ve burada M u h a m m e d ' l e ilgili methiyeler şeklinde uzunca bir şiir okuyor. Bu şiirlerden yaklaşık 40 mısrasını İbn-i

Kesir kendi kaynağına almış.3 8 Bu şiirlerin kime ait olduğu, ne

zaman yazıldığı belli değil.

En başta Buhari ve Müslim'de geçen ve başka birçok İslami kaynakla da anlatılan, Varaka'nın "Hem Arapça, hem de Ibrani-ce/Siiryanicc bildiği, Tevrat konusunda iyi bir uzman olduğu ve kendisinin Hıristiyan olduğu. İncirin Arapçaya çevirisini yaptığı"da ifade ediliyor.

Buhari'de birçok yerde ve özellikle de 'Tabir' bölümünde ge­

çen şu açıklamalar dikkat çekicidir: Hıristiyan olan Varaka ölün­ ce Hz. M u h a m m e d ' e vahiy gelmiyor/kesiliyor. Bu yüzden çok üzülüyor. Vahyin kesildiğini zaten İslami kesim de kabul ediyor. Ne kadar kesildiği konusunda ihtilaflar var. Vahyin kesildiğine dair ayet de var. Duba suresi hemen başta bunu açıklıyor. Burada vahyin ne kadar zaman zarfında kesildiği o kadar önemli değil; önemli olan Varaka'nın vefalından sonra vahiy denilen tanrı me­ sajının kesilmiş olması. Öyle ki, Hz. M u h a m m e d Varaka'nın ölü­ münden sonra oluşan bu boşluk vc vahyin kesilmesi nedeniyle, defalarca dağa çıkıp intihar etmek istiyor; ancak her seferinde ('ebrail gelip onu yatıştırıyor, onu intihar etmekten vazgeçiriyor şeklinde net açıklamalar var. Burada sorulması gereken, bir kere neden tanrı vahiy kesiyor ve öyle oluyor ki, inanmayanlar

Mu-i° E l - B i d a y c v e ' l N i l ı a y c , 2 / 3 6 2 v c d e v a m ı . H a t i c e ' n i n Varaka b . N c v l ' c l ' c ari-allıkları b ö l ü m d e .

(33)

h a m m e d ' l e alay ediyorlar: Nerde şeytanın, neden senden ilişkini kesti, gibi ağır sözler söylüyorlar. Bir diğer önemli nokta ise, vah­

yin kesilmesinin Varaka'nın ölümüne denk gelmesi.3 9

Varaka b. Nevfel M u h a m m e d için o kadar önemliydi ki, ken­ disi bir gün onun hakkında, 'Ben onun için 2 cennet gördüm' di­ yor. Bir diğer sözünde de, 'Ben rüyamda Varaka 'yı, beyaz elbise giymiş biçimde gördüm. Eğer cennetlik olmasaydı böyle bir elbi­

sede görmezdim' diyor.'1 0 Buhari'de ve başka birçok kaynakla

anlatılan bu bilgiler anlamlı. Şöyle ki, Varaka'nın ölümü üzerine M u h a m m e d ' i n çok üzülmesi, onun ölümüyle birlikte vahyin uzun süre gelmemesi ve kendisinin sık sık dağa çıkıp intihara kalkışması, hatta zaman zaman geceleri uyuyamaması, az önce de belirtildiği gibi vahye ara verilmesi sonucu bazılarının ona, 'Ey Muhammcd, bakıyoruz senin şeytanın bu günlerde artık sa­

na bilgi iletmiyor/vahiy getirmiyor' demesi4 1 aslında dikkate de­

ğer açıklamalardır. Bir de zaten ona inanmayan o günün insan­ ları, ' M u h a m m e d ' i n söyledikleri, hep eskilerin masallarıdır. Ar­ kadaşlarından birilerine yazdırıyor...' gibi sözleri hep söylerler­ di. Çoğu, Hz. M u h a m m e d ' i n anlattıklarını boş buluyorlardı. Bü­

tün bunlar zaten K u r ' a n ' d a anlatılmaktadır.4 2

Başkalarından da bilgi alırdı derken, burada somut bir-iki ör­ nek vermek istiyorum. Bunlar, en başta Diyanet'in tercüme etti­ ği Tecrid-i Sarih'tc anlatılmaktadır: Adamın biri M u h a m m e d ' e vahiy kâtipliği yapıyor; ancak daha sonra İslamiyet'ten ayrılıyor ve şunu diyor: M u h a m m e d bana ne dediyse ben h e p tersini K u r ' a n ' a yazıyordum, o bunları fark edemiyordu, ben de İslami­ yet'i bıraktım... Bir gün gelir bu adam vefat eder ve defnedilir.

J y 1 ) Buhari: a ) Bedü-1 Vahy, 3 . b ) Ehadis-i E n b i y a , b a b 2 1 , no: 3 3 9 2 . c ) Tef­ sir, Alak suresi, b a b 1 , n o : 4 9 5 3 . d ) Tabir-1, n o : 6 9 8 2 . B u s o n h a d i s ö n e m l i .

2 ) M ü s l i m , İ m a n , 1 6 0 . A y r ı c a b u k o n u d a siyer, tarih v e tabakal k i t a p l a r ı n d a da­ h a d e t a y l ı b i l g i l e r var.

4 0 İbn'iil Esir, Ü s d , Varaka b . N e v f e l k ı s m ı n d a . A s k a l a n i , İ s a b e , n o : 9 1 3 7 Va­ raka bin N e v f e l b ö l ü m ü n d e .

41 İbn-i K e s i r tefsiri, D u h a s u r e s i ilk a y e t .

4 2 N u n 2 v e 5 1 , T e k v i r 2 2 , T e v b e 6 1 , N a h l 1 0 3 , Enfal 3 1 , F u r k a n 5 , N e m i 6 8 .

(34)

Millet ertesi günü sabahı bakıyor ki cenazesi kabrin dışında du­ ruyor. Cenaze sahipleri, Hz. M u h a m m e d ve yandaşlarını suçlu­ yorlar, siz bu cenazeyi kabirden çıkarmışsınız, diye. Onlar da, hayır biz yapmadık; Allah'a karşı geldiği, K u r ' a n ' l a alay ettiği için kabir bile onu kabul etmiyor, diyorlar. Bir daha gömüyorlar; ancak ertesi günü cenaze yine kabir dışında bulunuyor. Yine aynı tartışmalar başlıyor ve tekrardan gömülüyor. Üçüncü günü sa­ bahleyin bakıyorlar ki adamın cenazesi yine kabir dışında. Tek­ rar tartışmalar başlıyor ve sonuçta cenazesi yıpranıp orta yerde kalıyor. Bu olay, birçok İslami kaynakta anlatılıyor ve özellikle

de Buhari ile M ü s l i m ' d e ortak olarak.4 3 İşte şimdi nasıl kimse

korkudan dinin kılına dokunamıyorsa o zaman disiplin daha faz­ laydı: Dokunan mezarda bile affedilmezdi.

İbn-i H i ş a n ı , Nadr b. Haris adında farklı bir kişinin daha kâ­ tiplikten ayrılıp kaçtığını ve Bedir harbinde yakalandığını, ancak

fidye verip kurtulduğunu yazıyor.4 4 Bir de Mekke'nin fetih günü

Kabe'nin perdesine sığınan, af dileyen İbn-i Hatal olayı meşhur­ dur. O da vahiy kâtibi iken bırakıp kaçıyor. Vahiy kâtipliğini yapıp da sonradan bırakıp kaçan İbn-i Ebi Serh zaten meşhur­

dur.4 5 Bu vahiy kâtipliğini bırakıp kaçanlar hakkında ilerde

"Va-hiy Kâtipleri"bölümünde daha geniş bilgi vereceğim,

İlginçtir ki, I İz. Muhammed Ebu Süfyan'la anlaşınca, onun oğlu ve aynı zamanda M u h a m m e d ' i n de kaynı olan ( Ü m m ü Ha-bibe'nin ağabeyi) Muaviyc'yi de kendine vahiy kâtibi yapıyor. Ama kaş yapayım elerken burada göz çıkarıyor... Çünkü

Muavi-4 3 a ) Tecrid-i Sarih, D i y a n e t l e r c e n ı e s i , n o : 1477. b) M ü s l i m : Slfat-i nu'malıkin, n o : 27X2.

c) Buhari vc M ü s l i m ' i n ortak hadislerini i ç e r e n El-Lü'lüti vc'I M e r c a n , n o : 1772. d ) Buhari, M c n a k i b , M u h a m m e d ' i n İslanıdaki Üstünlükleri k ı s m ı n d a , b a b 25,

no: 3617.

e) K e n z , n o : 4042-44.

f) İbn-i Kesir, B i d a y e - N i h a y e , Adab-ı T a a m k ı s m ı n d a , 6. e i l ı .

4 4 İbn-i H i ş a m , S i re, B e d i r harbi b ö l ü m ü n d e .

a) İbn-i Esir, Ü s d - t i l - G a b c , A b d u l l a h bin S a ' d bin Ebi S e r e k ı s m ı n d a . b ) A s k a l a n i , İ s a b c , A b d u l l a h b . S a ' d ibn-i Ebi S e r e k ı s m ı n d a , no: 4 7 1 4 . 4-" K u r ' a ı ı ' ı n K ö k e n i adlı y a p ı l ı m ı n h e m e n b a ş ı n d a , M u h a m m e d ' i n yarar­ landığı ç o ğ u k i ş i n i n i s i m l e r i var.

(35)

y e ' y e verilen bu görev, zaman içinde çok pahalıya mal oluyor: Muaviye'nin Hz. Ali'yle olan olumsuz ilişkisi ve tarihteki yeri bilinen bir gerçek.

Burada gözden kaçan önemli bir şey daha var: Varaka yaşlı ve âmâ olduğu için bu misyonu üstlenemezdi. Hatice de kadın oldu­ ğundan o günkü şartlarda üstlenseydi zaten kabul görmezdi. Kadın kısmı İslam toplumunda hâlâ da bir hiç değil mi sanki! Ama şu da var ki Hatice çok bilgili ve çok zengin... Her bakımdan M u h a m m e d ' e yardımcı oluyor. Sonuçta bu yeni oluşumda/yeni din konusunda M u h a m m e d ' e görev biçiliyor ve kendisi öne çıkıyor. Çok bilgili olan Varaka b. Nevfel, M u h a m m e d ' i n asıl ho­ casıydı demek yerinde bir ifade. Tabi ki her şeyi Varaka'dan öğ­ rendi demek yanlış; onun farklı bilgi toplama kaynakları da vardı. Ama ilk start Hatice-Varaka ve M u h a m m e d ' l e başlamıştır demek yerinde bir söylem. Hele de Hatice bu peygamberlik konusunda çok önemli biri. H a t i c e ' n i n ö l ü m ü y l e zaten M u h a m m e d sarsılıyor, onun vefatıyla Hz. M u h a m m e d ' d e oluşan boşluk nasıl doldurulur kaygısıyla kendisi üzüntüye boğuluyor.

Hz. M u h a m m e d aynı zamanda rahip Bahira, rahip Nastura, Cebr-i Rumi, Sclman-i Farisi gibi birkaç köleden de yarar­ lanıyordu. Hilf-ül Füdul gibi insan hakları teşkilatları onun pey­ gamberlik iddiasında bulunmasını sağlayan önemli birer faktör­ dü. Yirmi yaşından itibaren oraya gidip gelirdi ve peygamber ol­ duktan sonra da, bu teşkilata davet edilsem giderim ve bu, benim

için kızıl develere sahip olmaktan daha iyidir, diyordu.4 6 Onun

bu açıklaması o teşkilatın kendisinde ne kadar etki yaptığının bir göstergesidir.

Şurası önemli; ancak üzerinde fazla durulmuyor: Deniliyor ki, Hz. M u h a m m e d kaç kez Şam tarafına gidip rahip Bahira ve Nas­ tura ile uzun uzadıya baş başa görüşmeler yapmıştır. Peki bunlar kendi aralarında hangi dille konuşuyorlardı? Buna değinilmiyor. Bir de coğrafya ortada: Kudüs Suudi ile Suriye arasında kalan bir bölge. O zaman kutsal bir yerdi ve H z . . M u h a m m e d de ilk

nama-4 nama-4; Ezraki, A h b a r ' ü M e k k e , K u r c y ş ' i n c a h i l i y e d ö n e m i n d e Kabe'yi lamir k ı s m ı n d a .

Referensi

Dokumen terkait

SMK Bidang Perkapalan Program Keahlian Pembangunan Kapal Kayu dan Fibre Glass 17 Jenis kapal. Menurut fungsinya :

3.5 Mengenal teks permintaan maaf tentang sikap hidup rukun dalam kemajemukan keluarga dan teman dalam bahasa Indonesia lisan dan tulis yang dapat diisi dengan kosakata bahasa

lisan dan tulis, pendek dan sederhana, tentang orang, binatang, benda, gejala dan peristiwa alam dan sosial, terkait dengan mata pelajaran lain di Kelas IX, dengan

Sikap : memiliki prilaku yang mencerminkan sikap orang beriman, berakhlak mulia, berilmu, percaya diri, dan bertanggung jawab dalam berinteraksi secara efektif dengan lingkungan

Mengingat pentingnya program diklat implementasi Kurikulum 2013 bagi kepala sekolah, Pusat Pengembangan Tenaga Kependidikan, Badan Pengembangan Sumber Daya Manusia Pendidikan

Misalnya menghitung waktu standar di RBS,Perpustakaan Pusat, unit kebersihan, unit pembayaran (kasir) di Super Market, unit Teller dll.. Serta dapat membedakan pengukuran

40.Sebutkan dua contoh olahraga permainan yang kamu

Fueled by continued growth in the broiler sector, Indonesia’s feed industry continues to grow, and soybean meal consumption is forecast to reach 4.6 million tons in 2018/19,