• Tidak ada hasil yang ditemukan

T. Dogan Karlibel Kacak Naziler Ve Mossad

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "T. Dogan Karlibel Kacak Naziler Ve Mossad"

Copied!
84
0
0

Teks penuh

(1)

K a ç a k Naziler ve Mossati Yazar: T. Doğan Karlıbel © T. Doğan Karlıbel / Neden Kitap

1. Baskı / Nisan 2 0 0 6 ISBN: 9 7 5 - 2 5 4 - 1 3 0 - 5

Baskı: Kilim Matbaası

NEDEN KİTAP Yayıncılık Hizmetleri S a n . T i c . Ltd. Şti. Büyükdere Cad. Tevfik Erdönmez S o k . Diker Apt. No: 2 6 / 5 E s e n t e p e / İ S T A N B Ü L T e l : 0 2 1 2 2 7 3 2 2 3 4 F a x : 0 2 1 2 2 7 3 2 5 1 9

web: www.nedenkitap.com.tr / e-mail: info@nedenkitap.com

KAÇAK NAZİLER

VE MOSSAD

Mahir Cayan Olayı ve Kızıltepe'nin İç Yüzü

(2)

Yazar Hakkında

29.11.1967 yılında Ankara'da doğmuştur. 1971 yılın­ da ailesinin yanına Almanya'ya gitmiştir. Eğitimini ora­ da tamamladıktan sonra 1984 yılında Alman Sosyal De­ mokrat Partisi'nin (SPD) gençlik koluna üye olmuş, Ju-sos'larda aktif olarak çalışmıştır. 1985 yılında Polon­ ya'nın Auschwitz kampına yaptığı bir okul ziyaretinde Nazilerin yaptığı soykırımlardan çok etkilenmiş ve bu konuyla ilgilenmeye başlamıştır. 1988 yılında Simon Wi-esenthal merkezinde çalışan bir arkadaşı vasıtasıyla Na­ zi karşıtı çalışmalarına başlamıştır. Halen fahri olarak bu çalışmaları sürdürüyor.

Ayrıca tercümanlık ve çeviriler yapmaktadır. Al­ manya, Hollanda, ABD ve İsviçre'de bu çalışmalar üze­ rine sempozyumlar vermiştir. Bekâr ve İstanbul'da ya­ şamaktadır.

İÇİNDEKİLER

Önsöz 7 HİTLERİN YÜKSELİŞİ ve ÇÖKÜŞÜ 9

ALMANYA'DAKİ AŞIRI SAĞCI GRUPLAR VE PARTİLER 1 7 ALMANYA'DA NAZİLER TÜRKLERİ NEDEN SEVMİYOR? 25 2000'Lİ YILLARDA EN ÇOK ARANAN KAÇAK NAZİLER 31

DÜNYACA TANINMIŞ NAZİ AVCILARI 37

NAZİLERİN ZAMAN ÇİZELGESİ 43 İSRAİL BAŞKONSOLOSU'NUN ÖLDÜRÜLMESİNDEKİ

NAZİ BAĞLANTISI ve MAHİR CAYAN

OLAYININ İÇ YÜZÜ 53 EICHMAN OPERASYONU ÖNCESİ 63

EICHMAN OPERASYONU 71 DR. MENGELE GELMEDİ, ÇÜNKÜ O 1978'DE

PERU'DA KANO KAZASINDA ÖLMÜŞTÜ 85

İSVİÇRE VE NAZİLER 97 GÜNEY AFRİKADA'Kİ NAZİLER 107

ARAP ALEMİ VE NAZİLER 115 DAVID IRVING VE FRED LEUCHTER 121

(3)

KAÇAK NAZİLER VE GLADIA TEŞKİLATI GLADIO'NUN

ODESSA'YLA İŞBİRLİĞİ 133 NAZİ SUBAYLARININ KAÇIŞLARI VE TÜRKİYE'DEKİ

KAÇAK NAZİLER 139 KURDA TUZAK 149 TÜRK NAZİLERİ VAR MI? 159

TOPLAMA KAMPINDA ÖLEN TÜRKLER 165

Önsöz

Nazizm dediğimiz zaman akla ilk gelen isim Adolf Hit-leı/dir. Ama yalnız Hitler değil, onunla birlikte, başlattığı mü­

cadelede onun yandaşları ve onun ölümünden sonra bu ide­ olojiyi devam ettirmek isteyen Alman ve Fransız partileri ve gruplarıdır. 1932'den 1945 yıllarına kadar Neo Nazilerin insan­ lığa açtıkları zararlar paha biçilemeyecek boyutlardadır. Top­ lam 55 milyon insan bu süre içersinde bu sistemin ırkçı ve mil­ liyetçi siyasetinden dolayı hayatından olmuştur. İnsanlar evsiz barksız, sefalet içerisinde yaşamak mecburiyetinde kalmışlar­ dır. Kimisi babasını, kimisi kardeşini, kimisi her şeyini kaybet­ miştir. İnsanlık tarihinde görülmemiş bir soykırım Yahudilere ve Çingenelere yapılmıştır. Tam 6 milyon Yahudi öldürülmüş, 700 bine yakın Çingene hayatından olmuştur. Neden? Çünkü kendisini ve ırkını bütün dünya ırklarından üstün gören bir diktatörün yüzünden.

Dünya II. Dünya Savaşı'ndan sonra Naziler ve Adolf Hitler yüzünden Doğu-Batı Bloku adı altında ikiye bölünmüş ve 40 se­ ne soğuk savaşla mücadele etmiştir. Bunların sebeplerini araş­ tırdığımızda hep Hitler ve adamları yüzünden olduğunu göre­

(4)

görev almış herkes bu soykırımlar ve insanlık dışı muameleler­ de suçludurlar. Çoğu harpten sonra Nümberg'te yargılanmış ve asılmışlardır. Bunların dışında daha 10 bine yakın savaş suçlusu bulunmaktaydı. O zamanlar bunlar genellikle ya yakalandılar, veyahut yurtdışına kaçıp orada sahte kimliklerle hayatlarını sürdürdüler. Bu insanların yargı önüne çıkarılıp yargılanmaları­ nı sağlamak bir insanlık görevidir. Daha doğrusu bunları des­ tekleyenlerin de yataklıktan yargılanmaları gerekmektedir. Be­ nim son 16 senede fahri şekilde yaptığım ve benim gibi dünya­ da bulunan 100'e yakın insanın bu kaçak Nazilerle ilgili takibat ve soruşturma çalışmalarını anlayabilmenizi, bu kamplardan bi­ rine gidip orada bu Nazilerin insanlara yaptıkları insanlık dışı muameleyi ve onların nasıl katledildiklerini görmenizi isterdim. Avrupa'da ikamet eden birçok Türk vatandaşımız genellik­ le bu kampları öğrenci yıllarında ziyaret etme imkânını bulmuş­ lardır. Bu kamplarda sırf Avrupa Yahudileri değil, bizim de va­ tandaşlarımız öldürülmüştür. Bunların sayısı ortalama 2000'e yakındır. Genellikle Musevi olan vatandaşlarımızdan ölenlerin sayısı -yukarıdaki belirttiğim sayının içinden- 800'e yakındır. Bu insancıklarımız için harpten sonra Alman hükümetinden hiçbir tazminat alınmamış, bunların ailelerine de hiçbir rehabilitasyon yapılmamıştır. Bizim bu insanlarımız için bir anıt yapmamız her medeni devlette olduğu gibi şarttır. Çünkü bu insanların ataları bu memleket için Çanakkalelerde, Galiçyalarda ve Arap yarıma­ dasında savaşmışlardır. Hepsi bizim vatandaşımızdır ve bunla­ rın haklarını savunmak da bize düşer. Çünkü onların suçsuz ye­ re bu totaliter ve ırkçı sistemde dini, siyasi görüşleri yüzünden öldürülmeleri insanlık dışı bir olaydır.

HİTLERİN YÜKSELİŞİ ve ÇÖKÜŞÜ

Braunau kentinde doğan, babası postacı, annesi ev hanımı olan Adolf Hitler'in çocukluğuyla ilgili birkaç fotoğraftan başka bir şey yoktur. Babasının ölümünden sonra 17 yaşında ailesinin reisi olarak Braunou'da hamallık yapmaya başlar. Evine getirdi­ ği üç beş kuruşla ancak günlük yiyecek giderlerini karşılar. Ab­ lası ondan iki yaş büyüktür. Evlenip Salzburg şehrine yerleşir. Hitler'in annesi 18 yaşındayken zatürreeye kapılarak ölür. Onu muayene eden doktorun da Yahudi olduğu tarih kitaplarından bellidir. Adolf o zamanlar ona düşmanlık beslemiştir. Çünkü pa­ rası olmadığı için annesinin ölümünden onu sorumlu tutar. Ev­ lerini satarak Viyana'ya gider. Orada güzel sanatlar akademisi­ ne girmek için müracaatta bulunur. Ama yeteneksiz bir öğrenci olduğu için Yahudi olan hocaları onu okuldan uzaklaştırırlar ve okula girecek olan daha yetenekli öğrenciler olduğundan onla­ ra öncelik tanırlar.

Viyana Güzel Sanatlar Akademisi'nin bütün hocaları Muse­ vi kökenliydi. Çünkü o zamanlar Avrupa'daki sanat kültürünü elinde tutanlar Avusturyalı ve Alman Musevileriydi. Tabii ki öğ­ rencilerin de % 80'i Museviydi. Bu da o zamanın şartlarında Ya­ hudilerin yalnızca ekonomik anlamda değil, kültürel konularda da üstünlüğünün kanıtıdır. Adolf un Yahudi düşmanlığı o

(5)

za-manlarda başlar. Viyana'da bekârlar evinde 8 metrekarelik bir odada yaşamını sürdürür. Gündüzleri yaptığı ufak yağlıbov resimlerini satarak hayatını finanse etmeye çalışır. Ablasıyla ara­ da sırada mektuplaşarak ailevi hasretini giderir, ama ona da an­ nesinin ölümünde yanında olmadığı için çok kızgındır ve ileri­ de bu konuyu ona açıklayacaktır. 1. Dünya Savaşı'nın başlama­ sıyla onun hayatında yeni bir dönem başlar. Onun gençlik resmi Viyana meydanında belediye başkanının on binlere yaptığı ko­ nuşmada görülür. Fırsat bu fırsat der ve kendisini askere gönül­ lü olarak yazdırır. Onu temel eğitimden sonra birliğiyle birlikte Fransız cephesine yollarlar. Orada 1917 yılında yaralanır ve as­ kerlik hayatı bitmiştir. Yoksulluk, çaresizlik ve harbin mağlubi­ yeti Adolf Hitler'i bunalıma sokar, Viyana'ya geri dönerek ora­ da eski mesleğine devam etmekten başka çaresi kalmaz.

Bir imparatorluk nasıl yıkılmıştı ve bunun sebepleri ve so­ rumluları kimlerdi? Burada Hitler Yahudileri sorumlu tutar ve bu harbi Yahudilerin tezgâhladığını, bunu yapmalarının sebebi­ nin de Avrupa ekonomisini ellerine geçirmek olduğunu ileri sü­ rer. Tabii bu fikirleri başlangıçta Viyana'daki bekârlar evindeki arkadaşlarına da açar ama onlar onu deli olarak görürler, çünkü çoğunun patronu Yahudidir ve Adolf bu fikirlerinden dolayı ev­ den atılır. Artık sokaklarda yatıp kalkar, onu bu fikirlerinden dolayı Viyana'da hiçbir bekâr evi almaz. Çareyi Almanya'ya gi­ derek, Yahudilerin olmadığı, daha doğrusu Yahudilerin söz hakkının az olduğu Münich'e yerleşmekte bulur. Orada yine re­ sim satarak hayatını devam ettirir. Karşı fikirleri orada daha il­ gi çekmeye başlar ve Münich bekârlar evinden bir arkadaşı onu Haf Brou Haus'taki bir toplantıya çağırır. O zamanlar sağcılar Haf Brau Haus'ta buluşurlardı. Komünistlerse Barger Veller'de.

Adolf Hitler ilk toplantıya katıldığında 30 kişilik bir grup vardı. Tabii komünistlerin toplantılarında hep 500 ile 1000 kişi­ lik seyirci mevcuttur. Burada milliyetçi cephenin oy oranının % 5'lerde olmasından kaynaklanıyordu. Hitler o akşam bekârlar evine döndüğünde, arkadaşına bunların kafasız oldukları ve bu politikayla her zaman parlamento dışı kalacaklarını söyler. Esas devrimin, bütün German halkının birleşerek öncelikli olarak Ya­ hudileri, sonra da komünistleri elemine ederek başarılacağmın kanaatinde bulunur. Ertesi haftaki toplantıda korunma hakkı alarak, ilk konuşmasını yapar. Haf Bran Haus'takiler bunun kim olduğunu aralarında soruştururlar. Çünkü Adolf, uyuyan, yarı sarhoş Bavyerahları yüksek ses tonuyla uyandırmıştır ve onla­ rın ilgisini çekmeye başlamıştır. Konuşma bittikten sonra parti başkanı onu çağırarak, onun bu konuşmaları her hafta yapabi­ leceğini söyler. Hitler de her hafta propagandasını yaparak Haf Brau Haus'u üç ay içinde doldurmuştur. Artık insanlar onu ka­ pının ve camların dışından dinlemektedir. Çaresiz Almanlar iş­ sizliğin ve savaşın malubiyetinden Yahudilerin ve Bolşeviklerin sorumlu olduklarına çabucak inanırlar. Bir sene içersinde onba­ şı Adolf Hitler partinin başına geçer ve bu da siyasi kariyerinin başlangıcı olur. Bavyera'da ihtilalini yapmak ister ve başarısız olur. Tutuklanır ve çok cüzi bir cezayla cezaevine girer. Orada

Kavgam kitabını yazar.

Hitler'in cezaevine girmesiyle popülerliği daha da artar. Hapisten çıktıktan sonra yeniden NSDAP partisinin başkanlığı­ na seçilir ve partisi ilk defa 1926 seçimlerinde parlamentoya gi­ rer. Burada da Adolf un stratejisi çok iyi olduğu için 1929 seçim­ lerinde parlamentonun % 25'i NSDAP partisindendir. Partinin genel felsefesinin işçiden ve köylüden yana olması, oylarının

(6)

nin başarısıdır. Kimse düşünemezdi on sene önce Viyana'daki bekârlar evinden çıkıp Almanya'nın en başarılı politikacısı ola­ cağını, ama tabii verilen oylar partiye değil de Adolf Hitler'ey-di. Kendisinin Führer lakabını almasının sebebi zaten buydu. Yani Adolf Hitler'in kişiliği. Tabii bunlar en çok insanın katledil­ diği, 50 milyon insanın öldüğü bir savaşın da başlangıcıydı. 1932 yılında partisi NSDAP 300 milletvekili ve % 58'lik oyla ik­ tidarı ele geçirir. İlk yaptığı şey parlamentodan tam desteği ala­ rak Hinderburg'un yerini almaktır. Eski kafalarla Almanya'nın yürütülmeyeceğim, bunun büyük German imparatorluğuna za­ rar vereceğini düşünür. Komünistlere Almanya'yı Bolşevikleş-tirmek istedikleri için yasak koyar ve partiyi kapattırıp çoğunu tutuklattırır. Yahudilerin bankalardaki mevduatlarına vergi ko­ yarak, o paraları maliye bakanlığının kasasına aktarır. Bu da ta­ bii Yahudilere yapılan baskıların başlangıcıdır. İleride onlara ti­ caret yapma yasağı getirir ve Nürnberger Rasengesetse adında, Türkçesi Nürnberg ırk kanunları olan bir kanun çıkarır. Alman­ ya'da ari ırktan olan Yahudilerle evlenme yasağı koyar. O za­ manlar Almanya sınırları içersinde 900 bin Yahudi vardır. Bu ka­ nunlar çıktıktan sonra bunların 200 bini göç eder. 1936 olimpi­ yatlarında insanlar havada savaş bulutları olduğunu görmezler ama 1938'de bunun ilk belirtileri görülmeye başlar. Avusturya Almanya'yla birleşir ve bir millet olurlar. Hitler Çekoslovak­ ya'dan Sudenland'ı ister ve bunu İngilizlerin savaş tehditlerini hiçe sayarak alır. Çekler buna hiç karşı çıkmazlar. Çünkü Sude-denland'ta bir milyon Alman yaşamaktadır. İngilizler ve Fran­ sızların anlaşarak Hitler başka bir Avrupa devletine aynı teca­ vüzde bulunursa bunun bir savaşın başlangıcı olacağına dair bir ültimatom verirler. Almanlar, 1939'un Mayıs ayında Sovyetler Birliği'yle karşılıklı saldırmama anlaşması yaparlar. O anlık

SSCB öyle bir savaşı yapmak istemektedir. Polonya'nın kuze­ yinde Schlesien eyaleti Almanların atalarının yani Prusyalıların ana vatanıdır. Buranın ünlü limanı Danzig, Hitler'in ilgi odağı­ dır ve bununla ilgili Polonyalılarla masaya oturmak isterler, ya­ ni Hitler aynı Çekoslovakya'daki gibi her şeyi masada bitirmek istiyordu. Polonyalılar da hem İngilizlerle hem de Fransızlarla ortak savunma anlaşması imzalayarak herhangi bir Alman sal­ dırısında müşterek müdahale etmek için kendilerini diplomatik açıdan garantiye almışlardı. Ama karşılarındaki Almanya değil­ di, Adolf Hitler'di. Hitler Alman halkına Lebens Raum ( sınırsız yaşam) vaat etmişti. Bu da tabii doğuya doğru gidiyordu. Çün­ kü doğu Avrupa'nın Bolşevizmden ve Yahudilikten kurtarılma­ sı Hitler'in öncelikli planıydı. 1939'da Polonya'ya saldırarak 2. Dünya Savaşı'nı başlatır.

İngiltere ve Fransa, Almanya'ya harp ilan ederek, Polon­ ya'ya karşı ortaklık anlaşmasını yerine getirirler. Hitler amacına ulaşmıştır. Versail'de yapılan anlaşmaları test ederek Avrupa'yı karanlık ve kanlı bir çağa sürüklemişti. İnsanlık tarihinde görül­ memiş askeri mekanizmalarla Alman orduları 1939-42 yıllarına kadar bütün Avrupa'ya, Kuzey Afrika'ya ve Rusya'da Staling-rad'a kadar gelmişlerdi. ABD'nin de savaşa girmesi bu denge­ lerde değişiklik yapmıştır. ABD, Ruslara İran üzerinden silah vererek Rusların Almanları durdurması için Ural'da 18 milyon kişilik büyük bir ordu hazırlamıştı. Hitler'in kurmaylarının ope­ rasyon (Barbarosa'nın) istihbarat raporlarında, Rusların mevcut 8 milyon askeri olduğunun, 5 milyon da yedek askeri bulundu­ ğunun raporlarını görebilirsiniz. Buna karşılık olarak Almanlar, orduları üçe bölerek 2,5 milyon piyadeyle Rusya'ya saldırır. 1942 yılma gelindiğinde Ruslar hâlâ pes etmezler ve Almanların elinde 7 milyon Rus askeri esirdir. Buna bir o kadar zayiat

(7)

ekler-sek, Alman istihbaratının Rusya'ya saldırmadan önce yaptığı is­ tihbaratın yanlış olduğunu Hitler de fark eder, generaller de. Mareşal Paulus ve 6. ordusu Stalingrad'ta büyük yenilgiye uğ­ rarlar. 360 bin Alman askeri Ruslara esir düşer.

Hitler bunun gibi yenilgilerin sorumlularının generallerin­ de olduğunu seslenişlerinde bağıra bağıra anlatır. Tabii bir on­ başının kafasıyla bir mareşalin kafası aynı değildir. Eğer Hitler operasyon Barbarossa'yı başlatmasaydı, harbin bitişi ve galiple­ ri daha değişik olurdu. Ama aynı hataları hep yapıyordu ve bu artık saldırı değildi. Almanlar savunmaya geçmişti. Alman şe­ hirleri her gün bombalanıyordu. Hitler'in Hava Kuvvetleri Ko­ mutanı Hermann Göring Hitler'e bir gün şu cümleyi kullanır: "Sayın Führer'im, eğer Berlin üzerinde bir düşman uçağı görür­ seniz benim adım Mat olsun." (Mat Almanların bir nevi palya-çosudur.) Tabii The Day, yani Normandi Çıkartması'nda da on­ başı Adolf en iyi Mareşali Erwin Rummel'i dinlemez miydi? Rummel'in elinde 500 bin asker, 6000 tank, 3000 adet uçak var­ dı ama çıkartma nereye yapılacaktı? Hitler hep çıkartmanın İn­ giliz adasına en yakın Brüt yarımadasında yapılacağının tezini sürdürüyordu ve Rummel'e savunma ağırlıklı olarak birliklerin çoğunu orada tutmasını emretti ama Rummel bu büyüklükte bir çıkartmanın ancak Normandi'de yapılabileceğinin kanaatin­ deydi. Çünkü bütün askeri hareketler bunu gösteriyordu. Ama Hitler ordunun başkumandanı olduğu için onbaşı hatasıyla bu teoriye inanmıyordu.

Hitler burada da hayati hatayı yaparak artık total bir sava­ şa giriyordu. Yani hem Alman halkını hem de Avrupa'yı ateşe atıp savaş alanlarında kaybettiğini sivil halktan çıkarmaya baş­ lamıştı. 1944'te artık müttefik kuvvetler Almanya'ya yani

ana-vatana girmişlerdi ve Alman şehirleri tek tek düşüyordu. Adolf Hitler ve yandaşları da Berlin'deki Hitler'in yani sığınağında düşmanı nasıl durdurabileceklerinin arayışındaydılar. İtalyan­ lar Mussoloni'yi asmışlardı. Hitler aynı şeyi kendisinin yaşaya­ bileceği düşüncesini aklından bile geçirmiyordu. Çünkü o hiçbir zaman teslim olma niyetinde değildi ve kader arkadaşlarının da aynı görüşte olduğunu biliyordu. 1945 Şubat, Mart aylarında Berlin savunması için iki milyon Alman askeri toplanmıştı. Bu­ nun % 30'u 15-17 yaş arası çocuklardı. % 40 da 60-70 yaş arası yaşlı Alınanlardı. Yani Hitler savaşın son günlerinde ve ayların­ da elindeki son erkekleri bile, vatan, daha doğrusu Berlin sa­ vunmasına kullanacaktır. Hitler çareyi intiharda bulur ve hanı­ mı Eve Braun'la birlikte kapsül alarak kendilerini zehirlerler. Sonra da yaveri tarafından ikisinin de ölüsü yakılır. Çünkü Hit­ ler Mussolini'nin akıbetine uğramak istemiyordu. Komünistler onun ölüsünü Bolonya'da sokağa asmışlardı. 8 Mayıs 1945, 2. Dünya Savaşı'nın bitişidir ve dünyanın totaliler, ırkçı, faşist gö­ rüşlü liderlerinden kurtuluşudur.

Avusturya'nın Braunan kasabasında başlayıp Berlin'deki sığmakta hayatına son veren Adolf Hitler'in hayatı kadar siya­ seti de karadır. İnsanlık tarihinde böyle bir insanın bir daha her­ hangi bir devletin başına geçmemesi temennimizdir. Asker ve sivil olarak altı milyon Yahudi ve bir milyon çingene gaz odala­ rında katledilmiştir. Dünya Hitler'in açtığı savaştan sonra doğu ve batı olarak kutuplaşmıştır. Bu da bize 40 yıl soğuk savaşı ge­ tirmiştir. İnsanoğlu atom bombasıyla tanışmış ve bunun insan­ lığa ne zararı olduğunu görmüştür. Gelelim Almanlara. Onlar da bu savaşın verdiği yenilgiyle ikiye bölünerek, 40 yıl boyun­ ca, dünyada bir millet iki ayrı devlet sistem içinde Berlin'deki

(8)

m kabul ederek savaş borçlarının hepsini öder ve 40 yıl içinde dünyanın yine üçüncü büyük gücü olur.

Nazi rejiminin insanlığa getirdiği zararlar bilinen şeyler­ dir. Onun için bu rejimin hâlâ siyasi platformlarda tartışılması anlaşılabilecek bir şey değildir. Çünkü insanoğlunun ikinci bir Hitler vakasına artık hiç tahammülü yoktur ve bu insanlarla ve Nazi rejimi gibi yanlışlarla her zaman mücadele etmek şart­ tır. Yoksa Hitler'de yapılmış, kolay telafisi olmayan hatalar yi­ ne tekrarlanır.

ALMANYA'DAKİ AŞIRI SAĞCI GRUPLAR VE PARTİLER

Cr-ıf

DEUTSCHLAND

dann EUROPA

"««tmV'^oİ wl»W»r der An«*ıluB «Mille»»»/*«

SgS«*: Nation^Mtung j I s t die E G u n s e r U n t e r g a n g ?

DVU Deutsche Volks Union (Alman Halk Birliği)

Genel Başkanı Dr. Gerhard Frey Almanya'daki en zengin Nazi'dir. Milliyetçi gazetelerin sahibi olan Frey'in partisi şimdi Almanya'daki en güçlü Nazi partilerinden biridir. Kayıtlara gö­ re 8500 parti üyesi vardır. Ayrıca Adolf Hitler'in Kavgam kitabı­ nı dünya çapında ve Türkiye'de pazarlama ve satış teşvikini ya­ ptığı bilinen kişidir. Almanya ve Avrupa'nın birçok ülkesinde yasaklı olan birçok Nazi gruplarının da sponsoru Gerhard Frey'dir. Solingen ve Mölln şehirlerinde Türklere karşı yapılan saldırıları yapan zanlılara cezaevinde maddi destek sağlamıştır. Kendisi dünyada sayılı Türk düşmanlarından biridir. Yayınladı­ ğı National Zeitung ve Deutsche Wochen Schau gazetelerinde her hafta Türkiye ve Türkler'e karşı yazılar görebilirsiniz. Bu parti­ nin genel ideolojisi Yahudi ve Türk karşıtıdır. Şimdiye kadar

(9)

T.C.'de bu parti başkanına veya üyelerine hiçbir adli takibat ya­ pılmamıştır.

NPD (Alman Milliyetçi Partisi)

Nazi partilerinin içinde en eski partidir. Adolf Hitler'in (NSDAP) partisinin savaştan sonra gayrı resmi tek temsilcisidir. Temel ideolojisi, Almanya'yı ve Alman ırkını yabancılardan ve Zionist güçlerden kurtarmak, iktidara gelirlerse Almanya'da ikamet eden bütün yabancıları sınır dışı etmektir. DVU partisiy­ le de birçok eyalet seçimlerinde ortak ittifak yapmışlardır.

FAP (Özgürlükçü Alman İşçi Partisi)

Fr2SS.pi

mMm

Sıralan

;

ada üçü

"

' \ / y f H I M' I Pa r t i ° la r a k geçer. Her

eyalette temsilcilikleri ol­ masa da 9 eyalette faal­ dirler. Efsanevi kurucusu ve liderleri Michael Kuh-nen ilk Körfez savaşında Irak'a 100 tane Alman lej-yoner göndermiştir. Kendisi anti-siyonist tavırlarıyla tanınan bir insandı ama 1992 yılında homoseksüel olduğu ortaya çıktığında partisi dağılma pozisyonuna gelmişti. Michael Kuhnen 1994 yı­ lında AİDS'ten ölmüştür.

REP Republikana Partisi

Baden Wurtemberg, Bremen ve daha dört eyalet parlamen­ tosuna % 5 barajı aşarak girmişlerdir. Aşırı sağ partilerin içer­ sinde en demokrat parti olarak kendilerini gösterseler de, parti üyelerinin ve yönetiminden birçok kişinin illegal aktivitelere ka­ tılmış Nazilerle yoğun şekilde irtibatta oldukları Alman Anaya­ sayı Koruma Teşkilatı tarafından tespit edilmiştir. Partinin genel başkanı ve kurucusu Franz Schönhuber kendisinin ne kadar Türkleri sevdiğini söylese de son Baden Wurtemberg seçimle­ rinde anti Türk propagandasıyla % 12 oy almıştır. Franz Schön­ huber'in Bodrum'da bir villası vardır, kendisi sık sık Türkiye'ye gelerek yıllık iznini burada geçirir.

WK Wiking Jugend (Wiking Gençliği)

1996'dan beri yasaklı olan bir Neo Nazi partisidir. Parti, başkanlık ve üyelerinin Yahudi mezarlarına yaptıkları saldırı­ lardan ve Türk lokallerini kundaklamaktan yargılandıkları için 1996 Ağustos ayında yasaklanmıştır. Parti başkanı bu suçlardan sekiz sene hapis cezası almıştır.

NF Nationale Front (Milliyetçi Cephe)

200 üyesi olan ufak bir partidir, bu parti de aynı Wiking Ju­ gend partisi gibi illegal aktivitelerden dolayı 1999 yıllında kapa­ tılmıştır. Partinin kapatılma sebeplerinden biri de Dortmund şehrinde bir Türk lokaline yapılan molotof kokteylli saldırıdır. İtfaiyenin çabuk müdahalesi o zamanlar bir faciayı önlemiştir. Çünkü bu saldırı sırasında lokalde, evi olmayan ve o binada ya­ tıp kalkan 22 tane vatandaşımız vardı. Bunlara sonra Alman hü­

(10)

DFF Deutsche Frauen Front (Alman Kadın Cephesi)

1984 yılında kurulan bir kuruluş­ tur. Almanya çapında 250 üyesi vardır. Amaçları, Alman kadınlarının yabancı uyruklu erkeklerle evlilik yapmamasını sağlamaktır. Bununla ilgili birçok yazı­ lar ve aylık yayınlanan bir dergi çıkarı­ yorlar. Bu grubun yabancılara ve Türk­ lere karşı herhangi bir illegal aktiviteleri olmamıştır ama gene de anayasayı koruma teşkilatı tarafından her yıl yayınlanan is­ tihbarat raporlarında bu kuruluş üzerine değerlendirmelere rastlayabilirsiniz. V O R W Ä R T S INI K A M P F FÜR DIE EINHEIT DER NATION

Neonazizentrum um Ernst Tag (Neonazi grubu Ernst Tag)

Ernst Tag ve arkadaşlarının kurduğu bu ufak grubun 70'e yakın sempatizanı vardır. Ernst Tag bulunduğu kasabada Türk vatandaşlarına karşı ırkçı tavırlarıyla tanınan bir kişidir. Kendi­ si eski NPD Partisi üyesidir.

Neonazikreis um Curt Müller (Nazi grubu Curt Müller)

Curt ve Ursula Müller çiftinin kurduğu bir kuruluştur. 80 ila 150'ye yakın sempatizanı olan bu teşkilat Frankfurt'ta Türk ve İsrail bayraklarını yakmalarıyla tanınan insanlardır. Ursula Müller bulunduğu bölgede Türk kadınlarına hakaretten birçok

kez yargılanmıştır.

Deutsche Bürgerinisyatife e.v. (Alman Halk Kuruluşu Vemiyeti)

Üyesi 250 olan bu cemiyetin amacı Alman aşırı sağcı grupları bir çatı altı­ na toplamaktır. Yasaklı olan birçok Na­ zi kuruluşlarıyla irtibatta olup, bunla­ rın siyasi arenada faaliyetlerini sürdür­ meleri için çaba harcıyorlarsa da, Al­ man kanunlarına göre Almanya'da si­ yasi yasaklı olan bir parti veya parti üyesinin bu tip illegal faaliyetlerden dolayı yasağı ömür boyu sürer.

Bürger und Bauerninityatife e.v. (Vatandaş ve Köylü Birlik Cemiyeti)

Alman köylülerinin haklarını savunmak amaçlı Bavyera eyaletinde kurulan ve kurucuları Bavyeralı köylülerden oluşan bir dernektir. Bu derneğin birçok üyesi de yukarıda belirttiğim partilerde üyedirler.

Junge National Demokratlar (Genç Milliyetçi Demokratlar)

Almanya'daki bütün Nazi partilerinin gençlik kolları olma­ dığı için genç milliyetçi demokratlar bir cemiyet altında kurulur ve burada yaptıkları çalışmalar sonunda bu cemiyetin üyeleri geçmek istedikleri partiye üye olurlar. Bu grubun Almanya

ça-Fremde Truppen

raus aus *,

Deutschland

(11)

pında toplam olarak 3500 tane üyesi vardır. Almanya çapında bütün eyaletlerde temsilcilikleri bulunan bu cemiyetin ana sponsoru da Bavyeralı DVU Başkanı Dr. Gerhard Frey'dir. Yurt­ dışından maddi desteği de Fransız Faşist Partisi lideri Le Pen'den alıyorlar. Bu cemiyet başkanının 2000 yılında yaptığı açıklama Alman kamuoyunda büyük bir yankı yapmıştır.

WAW Weise Arische Wiederstand (Beyaz Aria Ayaklanması)

Bu kuruluş 1988 yıllında kurulduktan altı ay sonra yasak­ lanmıştı. Birçok illegal aktivitelerde imzaları vardır. Mölln ve Solingen facialarını yapan zanlıların bu kuruluşla irtibatta ol­ dukları Alman polisi tarafından tespit edilmiştir. 1990-1995 yıl­ ları arasında bu kuruluşun üyelerine karşı birçok operasyonlar düzenlenmiş ve bu şahıslar uzun yıllar cezalar almıştır.

Genel Değerlendirme

Yukarıda saydığım partiler ve cemiyetler Almanya'nın en azılı Nazi partileri ve cemiyetleridir. Bu kuruluşların toplu üye sayıları 100.000 civarındadır. Son Almanya seçimlerinde bu par­ tiler toplam olarak % 5.5'lik oy almışlardır. 64 milyon seçmen üzerinden ve % 78'lik bir oy kullanma oranından gidersek bu partilere oy veren seçmen sayısının 3 milyona yakın olduğunu görürüz. Ayrıca bir şeyi daha dikkate almak lazım: bu partilerin birçok eyalet seçiminde aldıkları oylar Almanya genelinde % 12'lere geliyor, yani 7 milyon Alman dolaylı yoldan bu partilere

tartışmalara yol açmıştır. Birçok parlamenter bu konuyla ilgili soru önergeleri vermişlerdir. Çünkü AB'de şu an üye devletlerin Nazi akımlı Fransa, Almanya ve İtalya'daki partilerin temsilci­ leri AB parlamentosunda birçok milletvekili çıkarmışlardır. Bü­ tün Nazi partilerinin temel elementleri ve ideolojileri yahudi ve Türk karşıtlığı ile başlamaktadır.

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne alınmaması için bu partiler birçok imza kampanyaları başlatmışlardır. Fransa'da bununla ilgili halk oylamasının sebebi de Fransız Front National Parti­ si'nin başkanı Le Pen'in Fransız parlamentosunda yaptığı ko­ nuşmadır. Aynı tavrı Almanya'nın Bavyera eyalet başbakanında görebilirsiniz. Bavyera sağın sağı olan birçok partinin merkez üstü olarak geçer. 1980-1999 yılları arası Almanya'da Neo Nazi­ lerin yaptığı saldırılarda toplam olarak 27 Türk vatandaşı öldü­ rülmüştür. Aynı gruplar bu süre içersinde toplam 450 kere Türk­ lere ve Türk derneklerine saldırılar düzenlemişler ve bunlarda sadece 45 kişi yakalanıp cezaevine konulmuştur. Türkiye'de şimdiye kadar bu gruplara karşı hiçbir hukuki takibat yapılma­ mıştır. Ama Türkiye sınırları içersinde AB üyesi olan bir memle­ ketin vatandaşına Almanya'da Nazi gruplarının yaptığı saldırı­ ların aynısı yapılsa, herhalde kıyametler kopardı.

(12)

ALMANYA'DA NAZİLER

TÜRKLERİ NEDEN SEVMİYOR?

Almanya'da Nazi görüşlü ve aşın sağ görüşlü insanların Türkleri ve Yahudileri sevmemelerinin sebebini Almanlar bile şimdiye kadar anlayamamışlardır.

Bu düşmanlığın sebeplerine bs kıldığı zaman 2. Dünya Sa-vaşı'nm öncesinde Yahudi düşmanlığını tetikleyen sebeplerin aynısını şu anki Almanya'da görürsünüz. Çünkü o zamanlarda Alman Musevileri Avrupa'nın en ileri gelen insanlarıydı. Eko­ nomi onların elindeydi, kültürel faaliyetlerde onların üzerine sanatçı yoktu. Albert Einstein, yazar Berthold Brecht, Thomas Mann, psikolog Sigmund Freud gibi önemli şahsiyetler çıkar­ mışlardı. Bu insanlar o zamanın Avrupası'nda ve bütün dünya­ da tanınan kişiliklerdi. Bütün fakültelerde toplam olarak 850 ta­ ne Yahudi kökenli Alman profesör vardı. Bu insanların hayatla­ rı Adolf Hitler başa geldikten sonra temelinden değişti ve çoğu toplama kamplarında öldürüldü.

Şu anki Almanya'da da bizim vatandaşlarımız artık çöpçü Ali veyahut işçi Mustafa değil de, bir işadamı, sanatçı, usta ba­ şı, hukukçu gibi meslekleri sürdürüyorlar.

(13)

1960'larm başlarında ağırlıklı olarak İç Anadolu'dan Al­ manya'ya işçi olarak giden ilk gurbetçilerimiz o zamanın şartla­ rında dil bilmemek ve vasıfsız işçi olmanın zorluklarını çekiyor­ lardı. Sonraki jenerasyonlarda bu kademe kademe değişmiştir. Nasıl diyeceksiniz?

Bu insanlarımız kendilerini serbest mesleklere atarak, Al­ manya'da günümüze kadar birçok başarılara vesile olmuşlardır.

Şu an Almanya'da serbest meslekle uğraşan 60 bine yakın Türk işvereni vardır. Bunların sağladığı istihdam sayısı ise top­ lam olarak 320 bindir. Yaptıkları cirolar ise AB üyesi ülkelerden Lüxemburg, Litvanya, Slovenya, Letonya, Kıbrıs Cumhuriyeti, Belçika, Slovakya'dan fazladır; tam tamına 70 milyar eurodur. Düşünün, bu devasa ciroların Alman hükümetine kazandırdığı vergileri. Bunların yan sanayilerini de göz önüne alırsak bu miktara 15 milyar euro daha eklememiz lazım.

Nazi partilerinin bu devasa finans ve işletme gücüne karşı tavırları da aynı 1930'ların Almanyası'ndaki siyasi zihniyettir. Çünkü onlar bu çıkışa köstek olmak istiyorlar ve bunun son bul­ ması için bu firmalara karşı önlemler alınmasından yanalar. Se­ bep olarak da, Made in Germany damgasının arkasında Alman firmalarının olmasını ve bunu Türk kökenli şirketlerin kullan­ mamasını gösteriyorlar.

Sanatta ve kültürel faaliyetlerde de vatandaşlarımız son se­ nelerde çok başarılı oldular. Fatih Akın gibi Türk kökenli bir yö­ netmenin başarısı, Almanya'da birçok Almanı bile şaşırtmıştı. Çünkü uzun zamandır Alman film camiası uluslararası yarış­ malarda başarı elde edemiyordu.

Okuma oranı da Almanya'da yaşayan ve oranın vatandaş­ lığına geçen vatandaşlarımızda yükselmiştir.

1960'h yıllarda Alman üniversitelerinde 1500 Türk öğrenci varken, bu 1970'lerde 4 bine, 1980'lerde 6 bine, 1990'larda 12 bi­ ne ve 2000'li yıllarda ise 25 bine çıkmıştır. Bu gurur duyacağımız bir tablodur.

Mesleklerde ise ağırlıklı olarak tıp, hukuk ve mühendislik bölümleri vatandaşlarımız tarafından tercih edilmektedir.

Sanat okullarında da durum aynıdır. Şu an Almanya'da do­ ğup orada sanat okulunu bitirmeyen Türk gençlerine az rastlar­ sınız.

Bütün bunlar ırkçı aşırı sağcı Nazilere ve onların yoldaşla­ rına Almanya'nın geleceğini tehdit edecek bir sorun olduğunun işaretini vermekte. Çünkü şu an Almanya'da yaşayan 2.6 mil­ yon vatandaşımızın çoğunluğu Alman vatandaşı olmuş ve se­ çimlerde oy verme hakkı kazanmışlardır. Birçok Türk kökenli parlamenter Alman federal parlamentosunda, eyalet parlamen­ tolarında ve AB parlamentosunda Alman milletvekili olarak ve­ kil olmuşlardır. Bu da tabii birçok aşırı sağcı Almanı ve Nazi partilerini bir Türk kompleksine düşürmüştür.

Vatandaşlarımızın Almanya'ya yaptıkları yatırımlar ise son 20 senede 150 milyar euro civarında. Düşünün, 100 bine yakın Türkün orada evi var. Bunun Alman finans sektörüne katkısına hiçbir zaman paha biçilemez.

Almanya'da Tübingen Üniversitesi'nin yaptığı bir araştır­ mada, 2025 yılında Almanya'da dört milyon Türk kökenli Al­ man vatandaşı olacağı ve 150 bine yakın işverenin 1 milyon in­ sana istihdam sağlayacağına dair sonuca vardılar.

(14)

Almanya'da doğum oranları çok düşük olduğu için Alman nüfusunun 2025 yılında 75 milyona düşeceğini ve bunun Alman ekonomisine ileride büyük sorunlar açabileceğini Almanlar da biliyor. Bu soruna şimdiden önlem alınması için, federal hükü­ met yeni yabancılar yasasında değişiklik yaparak yurtdışından kalifiye elemanlar getirmeye başladılar.

Irkçı Almanların korktuğu da zaten budur. Çünkü çocuk üretmeyen bir milletin sonunda yabancı ırklarla eşleşerek ari ır­ kın ileride sonunu getireceği kanaatindeler. Onlar için en üstün ırk kendi ırklarıdır ve bunu da her zaman ideolojilerinde açıkla­ mışlardır.

İşsizliğin sebebini de her zaman orada yaşayan vatandaşla­ rımızda bulmuşlardır. Almanya'da aşırı sağ partilerin üyelerine baktığımızda akademisyen seviyede insan az bulursunuz. Çoğu işsiz, işsizlik parasıyla ve sosyal yardımla geçinen insanlardır. Bu ırkçılık onların bir kompleksi olarak da görünebilir, çünkü kendi memleketlerinde bir şey olamamanın ve anti sosyal yaşa­ mın onlara verdiği tutum onları aşırı sağcı Nazilerin önüne atı­ yor. Bunun büyük bir sorun olduğunu Alman siyasetçiler de bi­ liyorlar ve bu duruma karşı önlemler alınıyor ama bu her za­ man yeterli olmuyor.

Nazi partileri eğer ileride aynı 2. Dünya Savaşı'nın öncesin­ deki gibi başa gelirlerse, orada yaşayan vatandaşlarımızın ciddi problemleri olacak. Buna bizim siyasetçilerimizin de el atmaları lazım.

Dini kültürümüz de birçok Almana ters düşüyor. Hele 11 Eylül olaylarından sonra bu daha da sertleşmeye başladı. Bütün büyük Alman şehirlerinde diyanet işlerimizin camileri vardır. Bunların dışında Kaplancıların, Süleymancıların ve Milli

Birlik-çilerin camilerini de eklersek, vatandaşlarımızın 2000'e yakın resmi ve gayri resmi ibadet yerleri vardır. Din özgürlüğü oldu­ ğu için orada sorun yaşanmıyor ama birçok Nazi partisinin be­ lediye temsilciliklerinde encümenleri var. Bunlar da genellikle bu tip dinsel faaliyetlere karşıdır ve bunun terör gruplarının ve aşırı radikal dincilerin buluşma noktaları olduğunu her seferin­ de dile getirirler.

Anlayacağınız 2000 yıllarının demokrat Almanyasında ya­ şayan vatandaşlarımızın yaşama imkânlarını ve haklarını kısıt­ lamak isteyen bu aşırı sağcı Naziler ve partileri, bize ileride de çok sorunlar yaşatacaklar. Çünkü bu düşmanlık yavaş yavaş bo­ yutlarını aşmaya başlamıştır. Bunu 90'lı yılların ortalarında ya­ şadık. Türklerin yaşadıkları yerlerin Naziler tarafından kundak­ lanıp birçok vatandaşımızın öldürülmesi ve birçok Türk kültür merkezlerine yapılan kalleşçe saldırılar bunun ne boyutlara git­ tiğinin göstergesidir.

İleride bir Türk kökenli Almanın bakan veya başbakan ol­ ma ihtimalini hiçbir zaman göz ardı etmememiz lazım. Bu in­ sanları her zaman bu tip Nazilerden korumamız da bizim milli açıdan menfaatlerimizden biri olmalıdır. Çünkü biz onlara sa­ hip çıkarsak, onların ileride yapacağı lobi çalışmalarıyla milleti­ mizin imajının düzeleceği kanaatindeyim.

(15)

2000'Lİ YILLARDA EN ÇOK

ARANAN KAÇAK NAZİLER

Dr. ALBERT HEİM

2000'li yıllarda Nazi savaş suçlusu olarak bilinen iki şahıs vardır. Bunlar­ dan biri Nr. Alois Brunnur'dur. Şu anki yaşı 93'tür. Diğeri ise Dr. Albert Heim. Bu ünlü doktor da tıpkı Mengele gibi on binlerce insanı öldürmüştür. Bu şahıslar dışında aranan daha birçok kaçak Nazi savaş suçlusu vardır, ama bunlarla ilgili yaşadıklarına dair hiçbir bilgi yoktur. Şunu da göz önüne almak lazım; birço­ ğunun yaşları 95-100 arası olduğundan bunların muhtemelen ölmüş oldukları kanaatindeyiz. Dr. Albert Heim'in son olarak İspanya'da olduğuna dair belirtiler vardı. Fakat bunların yanlış bilgilendirme olduğu, gerçekte Latin Amerika devleti Urugu­ ay'da olduğuna dair somut bilgiler vardı.

Kimdi bu Dr. Albert Heim? Aynı Dr. Mengele gibi tıp oku­ muştur. Kendisi şu anki Çek Cumhuriyeti sınırlarında yer alan Mauthausen toplama kampının doktoruydu. Bu kamp çocuk kampı olarak da bilinir. Burada 1941-1944 yılları arasında 72 bin

(16)

sen ve Zurvefalten akıl hastanesinde de görev yapmıştır. Onun yarattığı sistemle, insanları 15 saniyede öldüren metotlar denen­ di. Bu, kalbe veya damara ufak bir iğneyle enjekte edilen bir tür zehirdi. Bu zehrin deneme aşamasında Albert Heim, kişisel ola­ rak 1800 kişiyi kobay olarak kullanmış ve bunların ölümlerine sebep olmuştur. Kendisi ne kadar suçsuz olduğunu belirtse de bu suçlardan dolayı gıyabında tutuklanma kararı vardır.

Kendisi 2. Dünya Savaşı'ndan sonra İsviçre'ye giderek orada iki sene yaşamıştır ve tıp mesleğini devam ettirmiştir. 1951'de Al­ manya'ya dönerek Wurtemberg eyaletinde yaşamaya başlamış­ tır. O ana kadar Nazi savaş suçluları bilgi toplama merkezinde onunla ilgili hiçbir bilgi yoktu. Yani aranmıyordu. Ne zaman ki 1961'de Adolf Eichman operasyonu gerçekleşti, o andan itibaren Almanlar eski dosyaları açtıklarında Albert Heim'in ismine rast­ larlar ve onunla ilgili arama emri çıkarırlar. Heim 1975'te Baden kasabasından İspanya'ya kaçar. Orada 1999 yılına kadar yaşar. Fakat orada da özgeçmişiyle ilgili araştırmalar başlayınca Latin Amerika'nın Uruguay devletine kaçar. Hâlâ orada yaşamaktadır. Onu orada bulmak için birçok tatbikatlar yapıldı. Daha doğrusu 2006 Ocak ayında Uruguay'ın tropikal ormanlarmdaki köyleri ve kasabaları 12 kişilik Nazi avcısı timi aramıştı ama bu başarısızlık­ la sonuçlanmıştı. Heim'in bazı ufak kasabalarda iki tane genç re-fakatçıyla dolaştığına dair bilgiler elde edilmişti ama bu bilgilerin doğruluğuyla ilgili çelişkiler vardı.

12 kişilik Nazi avcısı grubunda bulunan arkadaşlar üç kol­ dan aramalarını ve tatbikatlarını 20 gün sürdürmüşlerdir. Her grup ikiye ayrılarak 20 günde 80 tane köy ve kasabada yaptık­ ları tatbikatlarda ne Heim'e rastlamışlar, ne de Heim'le ilgili ye­ ni bilgiler edinmişlerdi. Albert Heim'in Uruguay'da yaşadığı

kesin ama yer tespiti ile ilgili sorunlar yaşanıyor. Yerli halktan yeterli bilgi alınamıyor. Neden dersek, bu adam bulunduğu her yeri gizlice karıştırıyor. PKK gibi bir örgütün türemesi ve bu ör­ gütün 80'li ve 90'h yıllarda Suriye'de merkezinin bulunması ve bu teşkilatın elindeki silahların çoğunluğunun Almanlar tara­ fından verilmesi ve bu terör örgütünün içinde 200'e yakın Al­ manın da bulunması, burada muhtemel olarak Bronner ve Odessa'nın bu teşkilatla işbirliği yaptığını doğruluyor. 1983 yı­ lında Alman ve ABD basınında Bronner ile ilgili birçok yazı çık­ tı. Kendisinin Suriye'de olduğu ve Şam'da yaşadığına, onun orada görüldüğüne dair birçok belirtiler vardı ama ona Şam'ın tutumu aynı Öcalan'daki gibiydi. 'Biz bir şey bilmiyoruz!' İsra­ illiler birçok kez oraya ekip yolladılar ama onlar da onun izine rastlamayarak oradan çekilmek zorunda kaldılar. Bronner şu an 94 yaşında ve dünyada en çok arananlar listesinde 1. sıradadır. Alois Bronner ise harpten sonra Türkiye'ye kaçarak burada bir­ çok kaçak Nazi gibi yaşamaya başladı. Burada Odessa'nın ba­ şında yıllarca en kıdemli olarak onların yönetimini aldı ve 1970-72 yıllarında Suriye'ye kaçtı.

Bronner'in suçları neydi? O da 120 bin Yahudinin katliamın­ dan sorumludur. O ünlü hayvan vagonlarının Macaristan so-rumlusuydu. Yani Adolf Eichman'ın iki basamak altındaydı. Kendisi Budapeşte'de 280 kişiyi vagonda yakaladı. O zamanki arkadaşıyla iddiaya girmişti. İddianın amacı Yahudilerin 10 da­ kikada yakılarak öldürülmesiydi. Araştırmalar daha derinlere gittiğinde, onun Macaristan'daki Yahudi nakliyatlarının baş ak­ törü olduğu ortaya çıktı. Bu nakliyatlar Macaristan'dan Polon­ ya'nın Russchwitzine giden nakliyatlardı. Onun Türkiye'den kaçtıktan sonra Suriye'de yaşamasının sebebi de Şam'da Odes-sa teşkilatının bir üssü bulunuyor. Suriye rejiminin anti İsrail politikasından dolayı onun oradan iade edilemeyeceğini bildiği

(17)

için Şam'da şu an 30'a yakın eski Nazi olduğu biliniyor ama Şam'ın bunları teyit etmemesi burada bir sorun yaratıyor.

İsrailliler, Almanlar ve Fransızlar aracılığıyla Hafız Esad'a bu konuyla ilgili bir dosya verseler de, Esad'ın buna sıcak bak­ madığı belliydi. Çünkü baş düşmanına Suriye'de bütün kapılar açıktı. Suriye gizli servisi onlara sahte kimlikler vermişler ve son 20 senede bir Arap gibi yaşamaya başlamışlardı. Bronnerle ilgi resim yok ama onun askeri taraftarlarından şu an nasıl olabile­ ceğine dair bilgisayar montajları var. En enteresanı da Bron­ ner'in 1960-1972 yılları arasında Türkiye'de yaşadığı. Daha doğ­ rusu Gümüşsuyu'nda Alman Konsolosluğu'nun karşısındaki bir binada, adında sahte bir kimlikle Türkiye'de Alman firmala­ rına danışmanlık yapıyordu. Etrafındaki insanlar Alovis Bron­ ner'in gerçek kimliğini bilmiyorlardı ama o zamanlar Alman konsolosluğundaki milli bayramlarda kokteyl partilerinin da­ vetlilerinden biriydi ve hiç eksik olmazdı. Ona öncelikli olarak konsolosluk mensupları davetiyeler verirlerdi. Bronner genel­ likle oraya ticari amaçlı kamyonlar ve Alman makine sanayisi­ nin ürettiği makineleri satardı. Bronner İsrail başkonsolosu Ef-raim Elrom'un öldürülmesinden sonra Türkiye'yi terk edip Su­ riye'ye geçmiştir. 1982-83 yıllarında 70 yaşlarında olan Bronner Türkiye'ye tekrar gelerek bir haftalık Urfa ve Gaziantep seya­ hatlerinde bulunur.

Heim bir doktordu. 2005 yılının mart ayında normal bir yol­ la öldüğü, resmi olmasa da gayri resmi taraflar tarafından bili­ niyordu. İsrailliler onun mezarını lokalize edip, onun da aynı Mengele gibi bir DNA testiyle bu şahsın Mauthausen kasabı Dr. Albert Heim olup olmadığının tespitine çalışıyorlar. Bunun res­ mi kanallardan açıklanması sanırım bir iki sene sürer. Çünkü

aynı Mengele'deki gibi onun Almanya'da yaşayan aile fertleri­ nin bir yaşta oldukları tespit edilmiştir. Gizli bir kilisede onun için ayin okunduğu da biliniyordu. Bu en çok aranan SS Nazile-ri 160 bin insanın katili olarak aranıyorlardı. Onların işledikleNazile-ri suçlar insanlık tarihinde görülmemiş bir katliamdır. Bu insanla­ rın yargı önüne çıkarılıp işledikleri sistematik soykırım suçların­ dan yargılanmayıp, normal ölümlerden ölmeleri bir insanlık ayıbıdır.

(18)

DÜNYACA TANINMIŞ NAZI AVCILARI

Nazi avcıları, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra kaçak olan Nazi-leri bulmak için o zamanın ABD ve İngiliz askeri polis teşkilatı­ nın görevlendirdiği sekiz subaydan oluşuyordu. Onların yaptı­ ğı tatbikatlarda 1950 yılma kadar 120 tane kaçak Nazi üst düzey subayı yakalanıp yargılanmıştı. 1945 yılında ABD askerleri tara­ fından Avusturya'nın Mauthausen toplama kampından kurtarı­ lan Simon Wiesenthal özgürlüğüne kavuştuğu gün tam 45 ki­ loydu. Onun gibi şanslı olmayan akrabalarının çoğu Hitler'in kasapları tarafından öldürülmüştü.

Simon VViesenthal

Kendisi iki ay askeri hastanede kaldıktan sonra 62 kiloyla hastaneden taburcu olur ve Graz şehrine gider. Orada ablasın­ dan kalma bir evi vardır. Ablası da savaşın başlangıcında Dac-hau kampında ölmüştür. Kendisi Ukrayna Yahudisi olduğu için Almanca, Rusça ve İngilizceyi çok iyi konuşuyordu. ABD aske­ ri polisinde tercüman olarak işe başladı ve bu Nazilerle ilgili bö­ lümde, Rusya'dan gelen Rus Yahudilerinin tercümanlığını

(19)

fa. 1951 yılında bu bölüm kapanınca, Simon VViesenthal isyanlar­ dadır ve bu dosyaların bu kadar çabuk bir zamanda kapanma­ sından ve ABD'lilerin vurdumduymazlığından şikâyetçidir ve o zamanın ABD başkanına bu konuyla ilgili bir mektup yazar ama buna cevap bile alamaz.

Yeni kurulmuş İsrail devleti de kendi iç sorunlarıyla uğraş­ tığı için bu konuyla o sıralarda pek ilgilenmezler. VViesenthal kendisi bu konuya el atarak o zamanın ABD bölge komutanına bu konuyu açar. Kendisinin özel tatbikatlar yapmak istediğini, bunun sebeplerinden birinin kendi ailesinden 89 kişinin bu Na­ ziler tarafından öldürülmesi olduğunu ve bu insanlar adına adalet istediğini dile getirir. Komutandan olumlu mesajı alınca çalışmalara başlar ve bir arşiv hazırlar. İlk altı ay içerisinde 12 Nazi savaş suçlusunu yakalattırır. İki sene içersinde Simon Wi~ esenthal'in ismi hem Naziler tarafından, hem de kamplardan kurtulan Yahudiler tarafından tanınan bir isim olur. Simon Wi-esenthal'in ünü en çok 2.5 milyon Yahudinin katledilmesinde masa suçlusu olarak bilinen Adolf Eichman'ın Arjantin'de Mos-sad ajanları tarafından kaçırılmasıydı. Bu istihbaratı MosMos-sad'a veren adam Simon VViesenthal'dir.

Treblinka kampının komutanı Franz Stangel'in yakalanma­ sında da Simon Wiesenthal'den alınan istihbarattan yararlanıl­ mıştı. Yıllarını kaçak Nazileri yakalamaya adayan bu insan ne­ den bu kaçakların peşine düşmüştü? Bu soruyu kendisine 1992 yılında Viyana'da sorduğumda bana herkese söylediği şeyi söy­ ledi: "Adalet olmadan özgürlük de olmaz." Bu sözler beni de bayağı etkilemişti. Kendisinin tek yakalayamadığı ünlü Nazi de Dr. Josef Mengele'ydi, onu hep son dakikada kaçırıyordu ve

onun 1979 yılında kano kazasında Peru'da öldüğünü duydu­ ğunda gözleri yaşarmıştı. Çünkü gene yüksek düzeyde bir Na­ zi adalet önünde hesabını vermeden ölmüştü. 90'h yıllarda VVi­ esenthal yaşlandığı için merkezi Los Angeles şehrine aldırdı. Kendisi birçok üniversitede dünya çapında sempozyumlara ka­ tılarak yaptığı çalışmalar üzerine kamuoyunu bilgilendiriyor­ du. 2005 yılının Eylül ayında Simon VViesenthal 96 yaşında ha­ yata gözünü yumdu. Kendisi son 50 yılda 1100'e yakın savaş suçlusunu dünyanın çeşitli devletlerinde yakalatarak yargı önü­ ne çıkardı. Onun adına 2007 yılında Los Angeles'da bir müze açılacaktır.

Serge Klarfeld

Fransız olarak tanınan bir hanımefendinin ismidir. Bu ha­ nım, 1967 yılında o zamanın Fransız istihbaratının başkanını 2. Dünya Savaşı'nda Nazilerle işbirliği yaptığından ve Paris'teki 4000 Yahudinin katledilmesinden sorumlu tutuyordu. Ama bu­ nu tam olarak ispatlayamadığı için Fransız istihbaratının şefi Paponn yargılanamamıştı. 1980'lerin sonunda Klaus Barbi adın­ da uluslararası aranan bir kaçak Naziyi tutuklattırır ve onun ömür boyu ceza almasını sağlar. Bu yargılama basında dikkati çeker ve dünya medyasında sık sık haberleri çıkan bir kişilik olur. Ama onun amacı eski istihbarat servis şefini yargı önüne çıkarmaktı. Sonunda bunda da başarılı oldu ve istihbarat başka­ nı müebbet hapse mahkûm oldu. Kendisi şu an yaşlandığı için çalışmalarına devam etmiyor. Fransız üniversitelerinde sem­ pozyum vererek gençliği Nazizmle ilgili bilgilendiriyor.

(20)

Jossi Ben Akiva

Jossi Ben Akiva eski Şin Bet ajanıdır ve binbaşı rütbesinden malulen emekliye ayrıl­ mıştır. Ailesi Polonya yahudisidir ve Krakau şehrinde 2. Dünya Savaşı'ndan önce emlakçı-lıkla uğraşmışlardır. Harpte tek Jossi'nin ba­ bası sağ kurtulmuş, 122 tane yakın akrabası ve dedesi Naziler tarafından gaz odalarında kat­ ledilmiştir. Ben Akiva Tübingen'de ikamet edip Almanya'da birçok eski Nazinin korkulu rüyası olmuştur. Popülaritesinin zirvesi ise benimle birlikte yaptığı çalışmada Alman Emniyet Genel Müdürü Alois Gabriesch'e Mariborn toplama kampında komutan olarak yüzlerce yahudiyi öldürdüğü suçlamasıyla il­ gili açtırdığımız davaydı. Burada Gabriesch yargılanmıştı, bu çok büyük bir başarıydı o zamanlar. Ben Akiva meslek olarak şu an hâlâ tarihçilik yapıyor ve Tübingen'de yaşıyor. Kendisi evli ve bir çocuk babasıdır.

(Efraim Zuroff)

Efraim Zuroff, 1948 yılında lABD'de, New York'ta dünyaya gelir.

I Zuroff tanınan Nazi avcıları içersinde laile fertlerinden kimseyi kaybetmeyen

I tek kişidir. 1978 senesinde Los Ange-lles'ta Simon Wiesenthal'le tanışır ve lonun yaptığı çalışmalardan etkilenir,

I onunla birlikte çalışmaya başlar.

İki yıl VViesenthal Los Angeles şubesinde çalışır ve 1980 yı­ lında ABD Adalet Bakanlığı'nın Nazi savaş suçluları özel soruş­ turma biriminin başına müfettiş olarak atanır. Burada Avustral­ ya, Kanada, İngiltere ve diğer ülkelerde saklanan Nazi firarileri­ nin kimliğini ortaya çıkarır.

1986 yılında VViesenthal merkezine dönerek, uluslararası Nazi suçlularının aranmasını koordine etmek için görevlendiri­ lir.

2002 yılında Targum Shlishi Vakfı'nm kurucusu olan arka­ daşı Aryeh Rubin ile birlikte Nazi savaş suçlularının yakalan­ ması ve cezalandırılması için bilgi verenlere para ödülü veren bir kampanya olan 'Son Şans Operasyonu'nu başlatır. Zuroff 1994'te Nazi Avcısı adlı bir kitap yazar. Kitabı 1996'da Almanca-ya çevrilince AlmanAlmanca-ya'da popülaritesi artar.

Efraim Zuroff 1989'dan bu yana VViesenthal merkezinin di­ rektörü olarak dünya üzerindeki Nazileri izliyor...

(21)

NAZİLERİN ZAMAN ÇİZELGESİ

(1933)

,30 Ocak - Hitler, NSDAP, DNVP ve çelik miğfer partilerin­ den oluşan bir koalisyonun başına imparatorluk şansölyesi oluyor.

I Şubat -Devlet başkanı ve millet meclisinin feshedilmesine ilişkin talimat.

22 Şubat - SA. SS. ve çelik miğfere mensup yaklaşık 30.000 yardımcı polisin Prusya'ya yerleştirilmesi.

22 Mart -Toplama kampı Dachau

II Nisan - Goring imparatorluk valisi vekili ve Prusya baş­ bakanı oldu.

(22)

2 Mayıs- Özgür sendikaların ortadan kaldırılması, binalar, işletmeler ve İşçiler Bankası SA ve NSBO tarafından işgal edildi. Karşı gelen yetkililer gözaltına alındı.

11 Eylül - Papazlar acil durum birliği kurularak Protestan kiliseler mücadelesi başlıyor.

(1934)

20 Nisan - Hitler ülke çapında Gestapo'nun müttefiki olu­ yor. Reinhard Heydrich de Gestapo'nun yöneticisi konumuna getiriliyor.

30 Haziran - Ernst Röhm ve çevresindeki SA yönetiminin azledilmesi ve katledilmesi.

30 Haziran - Muhafazakâr rejimi eleştirenlere yönelik cina­ yet aksiyonu.

2 Temmuz - Viktor Cutze, SA'nın yeni kurmay başkanı Hit­ ler tüm toplama kamplarını Himmler'e bağlıyor. SS özerlik ka­ zanıyor.

3 Temmuz - SA yönetimine ve muhafazakârlara karşı yürü­ tülen aksiyon bilhassa yasa çıkartılmak suretiyle, devletin nefsi müdafaası olarak yasallaştırılıyor.

2 Ağustos - Hindenburg öldü. Hitler, Führer ve şansölye ol­ du. Orduda yeni başkomutan Hitler üzerine yemin ettirildi.

(1935)

16 Eylül - NSDAP'nin özgürlük kongresi imparatorluk va­ tandaşlık yasası ve Alman kanının ve onurunun korunmasına ilişkin yasa (Nürnberg ırk yasaları) çıkarıldı.

13 Aralık - Çocuk nüfusunun desteklenmesine yönelik ola­ rak SS Lebens Born'un kurulması.

(1936)

1 Temmuz - Çok çocuklu yoksul insanlara çocuk zammı ve­ riliyor.

2 Ağustos -Cari von Ossietzky'ye Nobel barış ödülü verili­ yor. Kendisi 1933'ten beri bir toplama kampında tutuklu bulu­ nuyor.

27 Kasım - Dünyaca ünlü bilim adamı Yahudi kökenli Al-bert Einstein ABD'ye kaçıyor.

(23)

(1938)

13 Mart - Alman birliklerinin Avusturya'ya girişi ve bağlan­ ma yasası (birleşme yasası)

10 Nisan- Referandum ve büyük Alman millet meclisi seçimi.

11 Nisan- Yahudi işletmelerinin sistematik olarak arileştiril-mesine başlanması.

30 Nisan - Yahudi koruma kanunu, çocukları çalıştırma ya­ sağı konması.

31 Mayıs - Her tür soysuzlaşmış sanat eserlerinin tazminat­ sız olarak alıkonmasma ilişkin yasa

3 Haziran - Flosenburg ve Mauthausen toplama kampının kurulması.

13-18 Haziran - Gestapo binlerce anti-sosyal insanı toplama kamplarına götürdü.

3 Eylül - Sudet krizi. Beck çevresindeki yüksek düzeyli su­ baylar, Hitler'i tutuklamayı planlıyor.

1 Ekim - Alman birlikleri Çekoslovakya'ya giriyor ve Avus­ turya gibi birleşiyor.

8 Aralık - Yahudilere karşı kitlesel cinayetler (imparatorluk kristal gecesi) başlıyor.

8 Aralık - Çingenelerin sistematik olarak saptanması ve kimlikleri bağlamında ele alınmaları ile ilgili Himmer'in genel­ gesi.

16 Aralık - Yedi çocuktan fazla çocuğa sahip olan Alman an­ nelere verilmek üzere onursal haç ihdas edildi.

(1939)

6 Şubat - Gestapo Katolik genç erkekler derneğini lağvetti.

25 Mart - 10-18 yaş arasındaki tüm gençlerin Hitler gençli­ ğine zorunlu olarak katılması.

15 Mayıs - Kadınlara yönelik Ravensbrick toplama kampı açıldı.

1 Eylül - Savaş ilan edilmeksizin Almanya'nın Polonya'ya saldırısı gerçekleşti. II. Dünya Savaşı başladı.

(24)

3 Eylül - İngilizlerin ve Fransızların Alman imparatorluğu­ na yönelik savaş ilanı. Savaş sırasında ülke içi güvenliğini sağ­ lamak amacıyla gestapo karşıtlarını ve sabotajları mahkeme ka­ rarı olmaksızın da infaz edebileceğine dair gizli genelge.

5 Ekim - Ötenazi aksiyonunun başında Hitler'in yetki yazısı.

(1940)

3 Ağustos - Doğu Avrupa'da çok sayıda Yahudi gettosunun oluşturulması.

26 Mart - Frankfurt'da, Alfred Rasenberg'in yüksek oku­ lunda Yahudi sorununun araştırılmasına ilişkin enstitü kuruldu.

3 Mart - Yerli halkın göç ettirilmesi ve işgal altındaki bölge­ lerin Almanlaştırılması maksadıyla doğu genel planı geliştirildi ve Himmler tarafından 12.6.1942 tarihinde imzalandı.

22 Haziran - Almanların Sovyetler Birliği'ne yönelik saldırı­ sı gereçekleşti. SS komandoları, komünistleri, Yahudileri, çinge­ neleri öldürdü.

28 Ağustos - Psikopat Clemen Graf van Galen, Münste/de ötenazi aleyhine protesto gösterisinde bulundu.

1 Eylül - Almanya'daki Yahudiler sarı yıldız işaretini taşı­ mak zorunda kalıyorlar.

I Ekim - Yurtdışına göç etme yasağı başlıyor.

14 Ekim - Alman Yahudilerinin doğu Avrupa'daki gettolara nakledilmesi emri verildi.

II Aralık - Hitler ABD'ye savaş ilan etti.

(1942)

20 Ocak - Yahudi sorununun nihai çözümüne ilişkin ön­ lemlerin eşgüdümüyle ilgili VVansee konferansı.

28 Mart - Batı Avrupa topraklarından ilk Yahudiler Ausch­ witz Birkenauer'e naklediliyor.

26 Nisan - Hitler en üst düzeydeki yargıç oluyor.

4 Ekim - Gestapo, Kırmızı Şapel adlı direniş organizasyo­ nunu çökertiyor. Yaklaşık 100 kişi idam ediliyor.

(1943)

19 Nisan - Varşova gettosunda ayaklanma bastırılıyor.

25 Nisan - Münih'te kaleme alman dindarlar mektubu Al­ man Yahudilerin yok edilmesini lanetliyor.

(25)

(1944)

1 Kasım - Himmler Auschwitz'teki gaz katliamlarının sona erdirilmesini emretti.

(1945)

27 Ocak Auschwitz, Sovyet birlikleri tarafından kurtarıldı.

30 Nisan - Hitler intihar ediyor.

7 Mayıs - Türkiye Almanya'ya savaş ilan ediyor.

8 Mayıs - II. Dünya Savaşı bitiyor.

Kısaltmalar

DNB - Alman Haber Ajansı GESTAPO - Gizli Devlet Partisi H J - Hitler Gençliği KL - Toplama Kampı

NS - Nasyonal Sosyalizm, Nasyonal Sosyalistler NSDAP - Nasyonal Sosyalist Alman işçileri Partisi OKW - Ordu Üst Komutanlığı

SA - Hücum Bölümü SD - Güvenlik Hizmetleri SS - Koruma Kıtaları

(26)

NSDAP'nin ÜYE SAYISI GELİŞİMİ 1925 sonu 27000 1930 Eylül 130000 1933 Ocak 850000 1936 Mayıs 2500000 1939 5300000 1942 7100000 1945 8500000

İSRAİL BAŞKONSOLOSU'NUN

ÖLDÜRÜLMESİNDEN NAZİ BAĞLANTISI ve

MAHİR CAYAN OLAYININ İÇ Y Ü Z Ü

18 Mayıs 1971 Pazartesi günü Türkiye'deki bütün haber ajanslarına ve gazetelere, İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom'un kaçırılma olayı bomba gibi düşmüştü.

17 Mayıs'ta İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Efraim El­ rom'un Mahir Çayan'ın önderliğini yaptığı Türkiye Halk Kurtu­ luş Cephesi adlı yasadışı örgüt tarafından kaçırılması ve örgü­ tün, tutuklu arkadaşları serbest bırakılmadığı takdirde El­ rom'un öldürüleceği yolunda açıklama yapması hükümetin tav­ rının iyice sertleşmesine neden olmuş. Olay üzerine başbakan yardımcısı Sadi Koçaş'm radyoda okuduğu hükümet bildirisin­ de, Elrom'un derhal serbest bırakılmaması halinde bu eylemi düzenleyen örgütle uzaktan yakından ilişkisi bulunan herkesin tutuklanarak sıkıyönetim komutanlıklarına teslim edileceği, başkonsolos öldürüldüğü takdirde de idam cezası öngörülen geriye yürütmeli yasalar çıkarılacağı açıklandı.

Bu arada güvenlik güçleri yaygın bir tutuklama dalgası baş­ lattı. Türkiye'de ilk defa bir yasadışı örgüt bir yabancı üst düzey diplomatı kaçırmıştı. Efraim Elrom'u kaçırma nedeni olarak da hapiste bulunan arkadaşlarını serbest kalması olduğu

(27)

söylen-mistir. Bir erkek Harbiye Radyoevi'ne, Milliyet gazetesine ve Türk Haberler Ajansı'na telefon ederek Elrom'un THKP-C tara­ fından kaçırıldığını bildirdi. Kaçırma eyleminin nedenlerini ve örgütlerinin amaçlarını anlatan bildirileri, bu kurumların önün­ deki belirli yerlere bıraktıklarını telefonla bildirilmişlerdi.

İnsanların ve haber ajanslarının merak konusuydu: hiçbir silahlı eğitim almamış üç kişilik bir örgüt, Mossad ajanlığı yap­ mış ve konusunda her türlü eğitimi almış bir kişiyi kaçırmayı nasıl başarmıştı?

Yapılan çeşitli araştırmalarda olayı çeşitli kaynak ve örgüt mensupları şöyle anlatıyorlardı:

17 Mayıs 1971 Pazartesi Saatll.OO

Genç adam çiçekçi dükkânının kapısından girdi.

- Dört kırmızı, dört beyaz karanfil istiyorum, dedi adam. - Buket mi olsun yoksa böyle mi almak istersiniz, dedi çiçekçi. - Buket olsun.

Çiçekçi Ömer Çetin alışılmış hareketlerle süsleyerek jelatine sardı karanfilleri. Ağırdan almadı, acele de etmedi. Pek âdeti değildi, müşte­ risine dikkatle bakmadı. Genç bir insandı işte. Kim bilir hangi genç kı­ zın gözlerinde ışıklar yanacaktı biraz sonra.

Genç adam parayı uzattı, iyi günler diledi, çıkıp gitti. Harbiye İş-haninın bitişiğindeki çiçekçi dükkânının sahibi en fazla iki saniye son­ ra unuttu genç müşterisini.

Eli çiçekli genç adam biraz sonra Taksim Meydanı'ndaki otobüs duraklarına geldi. Durakta kendi yaşlarında, elinde siyah çantası olan bir başka gençle selamlaştılar. Sonra ikisi birden duraktan ayrıldılar.

Biraz sonra birlikte bir apartmanın girişi önündeydiler. Kapıcı Galip Işık kapıyı açıp bekleyenlere,

- Ne istiyorsunuz? diye sordu.

- Dr. fak Eskenazi'yi görmek istiyoruz. - Dr. Eskenazi burada yok, İsrail'e gitti. - Evde kimse yok mu?

- Eşi burada.

- O zaman eşiyle görüşmek istiyoruz, diyerek içeri girmek istediler. Üç kişiydiler. Üçü de düzgün giyinmiş genç insanlardı. Birinin elinde bir buket çiçek, birinin elinde siyah bir çanta vardı. Kapıcı geri çekildi, içeri girdiler. Kapıcı ile birlikte asansöre doğru ilerlediler. Asansörün yanına geldiklerinde elleri boş olan genç, kapıcının koluna girdi. Kapıcı irkildi. Aynı anda karın boşluğuna bir silahın namlusu­ nun dayandığını hissetti. Ne oluyor demeye kalmadan, sakin bir ses:

- Sakın bağırma, sesini çıkarma, dedi.

Ses sakin ama otoriterdi. Kapıcı uysalca başım salladı.

17 Mayıs Pazartesi günü öğleye doğru Taksim Seyhan apartma­ nına Dr. Eskenazi'yi ziyaret amacıyla değil, İsrail Başkonsolosu Efra-im Elrom'u kaçırmak için gelmişlerdi... Kapıcıdan yandaki dairenin Kurtuluş Savaşı'nda komutanlık yapmış General Rafet Bele'ye ait ol­ duğunu öğrendiler, kapıyı açtırdılar. îçeridekilere sakin olmalarını, ses çıkarmamalarım, kendileriyle problemleri olmadığını anlatarak apart­ man girişini kontrol altına aldılar. Sonra dış kapıyı açarak dışarıda

(28)

Cevahir, apartmana gelecekleri içeri almak için kapıcı bölmesine geçerken, Ulaş rehinelerin başında bekledi. Elrom binaya girene kadar kapıyı çalan herkes Rafet Bele'nin evinde beklemeye alındı. Saat 13.30'a doğru Elrom dış kapıda göründü. Kapıcının ziline bastı, kapı açıldı... İçeri girdi, dairesine giden merdivenlere yöneldi. Cevahir elin­ de silah Elrom'a yaklaşarak, Rafet Bele'nin evine girmesini söyledi. Konsolos direndi. Mahir elindeki silahın kabzasıyla Elrom'un kafasına vurarak etkisiz hale getirirken, İngilizce konuşarak Elrom'a durumu özetledi:

-Biz Türkiye Halk Kurtuluş Savaşçılarıyız. Daha fazla direnmeyin ve bizimle gelin!"

Elrom'u daireye aldılar. Kolonya ile elini yüzünü ovup kendisi­ ne gelmesini sağlarlarken, Mahir İngilizce olarak açıklamasına de­ vam etti.

- Amacımız sizi rehin alarak cezaevlerindeki arkadaşlarımızı ser­ best bıraktırmak.

Herkesin el ve ayakları bağlandı, ağızları banttandı. Üstlerine çe­ kidüzen verip Elrom'u battaniye ve Perihan Bele'nin kürk mantosuna sarıp eşya taşımakta kullanılan bir hurcun içine koydular. Görüntü kuşku uyandırmasın diye rehin aldıkları bir seyyar satıcının bavulunu da alıp hurçla birlikte Ulaş'ın kapıya getirdiği arabaya yerleştirdiler. Bavul bagaja, hurç arabanın arka koltuğuna yerleştirildi.

Elrom'un şoförü az ilerde konsolosun binadan çıkmasını bekliyor­ du. Yanından geçip gittiler.

Bu olay tarihe "Balyoz Harekâtı" olarak geçmişti.

İstihbarat alanındaki ilişkileri "rutin" bir işbirliğine giren Türkiye ve İsrail görevlilerini 17 Mayıs 1971 tarihinde İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom'un THKP-C tarafından

ka-çırılması bir araya getirdi. Mossad ajanı olduğu gerekçesiyle ka­ çırılan ve nerede olduğu bilinmeyen Elrom'un bulunması için Türk gizli servis yetkilileri ve İsrail'den gelen yedi kişilik en seç­ kin Mossad servis görevlileri bir kurtarma operasyonunun üze­ rinde çalışıyorlardı ki, 23 Mayıs günü Elrom'un cesedi İstanbul Nişantaşı'nda bir apartman dairesinde bulundu.

Bu olayın ardından silahlı Türk solu ve özellikle de THKP-C üzerinde "çalışmaya" başlayan Mossad, çok kısa bir süre içinde bu örgütlerin Lübnan ve İspanya'daki Filistin kamplarındaki si­ lahlı eğitim notlarından mali kaynaklarına kadar elindeki bütün bilgileri Türk istihbaratına vererek, THKP-C üyelerinin tek tek ya­ kalanmaları ve hatta öldürülmelerinde büyük rol oynadı. Mos­ sad'ın göndermiş olduğu seçkin elamanlarının başında bulunan şahıs Zirri Aharoni'ydi. Zirri Aharoni Mossad'ın en seçkin operas­ yon şeflerindendi. Sportif yapılı olan Aharoni, Uzakdoğu sporla­ rından judo uzmanıydı. Çok iyi Türkçe, İngilizce ve İspanyolca bi­ liyordu. Zirri Aharoni o dönemde ayrıca Türkiye masası şefiydi. Türkiye ile ilgili tüm yasadışı örgütler hakkında yetkin bilgiye sa­ hipti. O dönemde anti Amerikan görüşlü insanlar genelde ya ko­ münist ya da anarşist olarak fişlenirlerdi.

23 Mayıs günü Elrom'un ölüm haberini alan dönemin dışiş­ leri bakanlığı sözcüsü, İsrailli arkadaşına telefonda ne söyleye­ ceğini bilemiyordu. Nasıl oluyordu da Elrom kaçırılmış ve bir­ kaç gün sonra da öldürülmüştü?

O zamanın şartlarına göre, bunu Türkiye'de yapabilecek ne maddi ne de lojistik imkânları mevcut yasadışı bir Türk örgüt yoktu. Ayrıca var olan çoğu örgütün zihniyetinde, seslerini du­ yurabilmek için eylemlerinde ya araba yakmak ya da molotof­ kokteyli atmak vardı.

(29)

O dönem bir gizli servis yetkilisine göre; yakalandığı za­ man Mahir Cayan ile yapılan özel görüşmede Cayan, Elrom'u bir balıkçı teknesinde götürürlerken onu kimin vuracağını Ulaş Bardakçı ile yazı tura atarak belirlediklerini söylemiştir.

Ve yaptığımız araştırmadan anladığımıza göre, dönemin Emniyet 1. Şube Müdürü Mahmut Dilelir'in kaldığı binada Ulaş Bardakçı kalıyordu.

"Ulaş Bardakçı'nın Arnavutköy Üvez Sokak No. 8/1'deki evde gizlendiği tespit edilmesi üzerine, 19 Şubat 1972 günü saat 07.00'de mezkûr mahalle komiser Muavini Alican Özgenler başkanlığında po­ lis memurları Reşat Okutan, Tamer Gürbüz, Tayfun Ergüven, Turan Koçak, Salim Somun ve Habib Gür'den müteşekkil tim gelmiştir. Ev çevresinde asker ve toplum zabıtası kuvvetlerince çevre emniyeti alın­ masını müteakip Alican Özgenler, Reşat Okutan, Tamer Gürbüz ve Turan Koçak, Ulaş Bardakçı'nın gizlendiği öğrenilen Lale Arıkdal'a ait daire kapısını çalmışlardır.

Görevliler, kapıyı açan hale Arıkdal'a evde arama yapacaklarını, başkaca kimse olup olmadığını sorduklarında, adı geçenin gayet soğuk­ kanlı bir şekilde evde yalnız oturduğunu, başka bir kimse olmadığını beyan etmesi üzerine tim mensupları derhal eve girerek salon salaman­ je, bir küçük oda, bir küçük koridor, mutfak ve iki odadan ibaret daire­

de arama yapmaya başlamışlardır.

Komiser muavini Alican Özgenler ve görevli memurlardan ikisi Lale Ankâal'dan gerekli görülen bazı konuları sorarken, polis memu­ ru Reşat Okutan küçük koridor nihayetindeki odaya girmiş, oda kapı­ sı soluna düşen köşedeki karyola üzerinde bir erkek ceketinin bulundu­ ğunu görerek arkadaşlarına burada erkek elbiseleri var diye seslenmiş­ tir. Bu sırada karyolanın karşısındaki duvara bitişik bulunan gardıro­ bun ön tarafının açıldığını, bir tabanca namlusunun dışarı doğru

uza-tıktığını görmesiyle birlikte, Ulaş Bardakçı tarafından tabanca ile atı­ şa başlanılmıştır. Bu durum karşısında polis memuru Reşat Okutan ile oda penceresi dışında bulunan diğer görevliler de karşı atışta bu­ lunmaları sonucu, Ulaş Bardakçı, isabet eden 22 kurşun sebebiyle öl­ müş, görevli polis memuru Reşat Okutan ve Tamer Gürbüz hayati tehlike arz edecek biçimde yaralanmışlardır.

Görevlilerce mahallinde yapılan tespit ve tahkikte: Ulaş Bardakçı tarafından çatışmada kullanılan 9 mm. çaplı Smith-Wesson marka ta­ banca ve 62 adet aynı çaplı mermi, yasaklanmış Marksist-Leninist ki­ taplar bulunmuştur. Ulaş Bardakçı'nın üzerinde 11853,50 lira, ayrıca gizli haberleşmeyi sağlamada kullanılan harfleri ifade eden muayyen şekillerden ibaret şifre belgesi bulunarak, güvenlik kuvvetlerince zapt edilmiştir."

Bu olaydan bir süre sonra 1. Şube Müdürü öldürülmüş ve cinayeti işleyen bulunamamıştı.

Elrom'u kimin veya kimlerin kaçırdığı hakkında yukarıda anlatılan olaylar bazı kişi ve kişilerin istedikleri gibi o dönemde yazılı kaynaklara aktardığı ve günümüzde çoğu insanın bildiği şeylerden ibarettir.

Peki nasıl olmuştu da Mahir Cayan ve arkadaşı Ulaş Bar­ dakçı, tarihe geçecek bu olaylar zinciri içine girmiş veya atılmış­ lardı?

İsrail gizli servisi yetkilileri Elrom'u kaçıran ve öldüren kişi ve kişiler hakkında ayrıntılı bir bilgiye sahiptiler. Bu bilgileri Türk gizli servisi ile paylaşmış ve Mahir Cayan ve arkadaşı Ulaş Bardakçı'nın ölümüne sebep olmuşlardı.

Kızıltepe olayında Mahir Cayan'ın yeri ve takibini belirle­ yip Türk istihbarat güçlerine bildiren kimdi?

Referensi

Dokumen terkait

Sumber daya IT yang digunakan pada penerapan e-government di Kabupaten Sragen pada dasarnya adalah supaya pelayanan dan proses bisnis berjalan dengan lebih efisien.. Tujuan

Manfaat dilakukannya prediksi kedatangan wisatawan mancanegara ke Provinsi Bali menggunakan Metode Recurrent Neural Network Backpropagation Through Time adalah

Pada umumnya penggunaan metode tekanan tanah Rankine tidak menggunakan gesekan dinding yang cenderung lebih konservatif (tekanan dinding besar) daripada pemecahan

Dalam terjemahan dijelaskan juga makna yang lain dari kata ini dalam bentuk Hiphil selain dari keberuntungan ( prosper ) adalah to have insight, to act circumpspectly, act

Proses pelarutan pada batuan karst berpotensi menghasilkan air tanah, hal ini terjadi karena batuan tersebut memiliki porositas sekunder sehingga hasil pelarutannya

(2007) mengatakan, Perlu dicatat bahwa selama proses tindakan pembersihan karang gigi seringkali disertai pendarahan. Hal ini termasuk normal pada kondisi di mana

Namun pendekatan yang diusulkan oleh Zoran dalam sistem perolehan citra, mempunyai satu kekurangan yaitu pendekatan yang digunakan adalah crisp, dengan pendekat- an ini ada

atau karyawan Perseroan bertindak sebagai kuasa dari pemegang saham Perseroan sebagaimana dimaksud Pasal 24 ayat 7 Anggaran Dasar Perseroan dalam Pasal 85 ayat (4)