• Tidak ada hasil yang ditemukan

üds teknikleri soruları ve çözümleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "üds teknikleri soruları ve çözümleri"

Copied!
121
0
0

Teks penuh

(1)

ÖNSÖZ

ÜDS sınavını başarmak istiyorsanız, bunu ancak belli bir sistematik izleyerek yapabilirsiniz. Aksi taktirde, bu ve benzeri sanal ortamların sayfaları arasında kaybolur gidersiniz. Bu hataya düşmemek için Önsöz ve ÜDS Hakkında bölümlerini ve diğer çalışmaların (deneme sınavları, zamanlar vs.) giriş açıklamalarını dikkatle okuyunuz. Çalışmalarınız esnasında , burada verilen önerilere uymaya özen gösteriniz. Aşağıda sıraladığımız kolaylıklar size ancak o zaman puan kazandıracaktır.

1. Gramer

İngilizce’nin gramer yapısını, ÜDS sınavında 50 ya da 65 puan barajını aşabilecek düzeyde öğrenmek kolay bir iş değil. Bu düzey, temel İngilizce bilgisi yetersiz bir aday için 2-3 aylık bir çalışmayla varılabilecek bir hedef olmaktan çok uzak. Ancak asıl sorun, bu zahmetli çalışmayı, ihtiyaç duyduğu puana göre sabırla gerçekleştirmiş bir adayın, öğrendiği yapılarla ilgili incelikleri (tuzakları!) soru içinde fark edemeyip yok yere puan ve zaman yitirmesidir. İşte bu sitenin öncelikli amacı, adaylara İngiliz gramerinin işleyiş mekanizmasını tanıtmak ve bu mekanizmanın inceliklerini onlar için fark edilir kılmaktır. Sitemizde yayınladığımız Deneme Sınavı’nın çözümler bölümünde ilerledikçe bu amacın nasıl gerçekleştirildiğini göreceksiniz: Bu bölümde, her bir soru adeta bir matematik problemi gibi irdeleniyor ve sorunun, adayda hangi bilgiyi sınadığı titizlikle ve sabırla açıklanıyor.

Sınavın temelini oluşturan tense’ler ve bağlaçlarla ilgili ayrıntılı ders notları, alıştırmalar ve çözümler artık sitemizde yer almaya başladı. Bu çalışmalar, sorulara bakışınızı yavaş yavaş değiştirecek. Bu sayede, doğru cevabı, yanlışlar arasından daha kolay ve daha hızlı bir şekilde seçebilecek ve en önemlisi seçtiğiniz cevabın doğruluğundan emin olabileceksiniz. Çok yakında, sitemizde, önceki ÜDS/KPDS sınavlarında çıkmış gramer sorularına da yer vereceğiz.

2. Okuma - Anlama Soruları

Başta metin inceleme olmak üzere, okuma-anlama (paragraf tamamlama, karşılıklı konuşma vs.) soruları adayların korkulu rüyası. Bu bölümde soru sayısı çok fazla ve buradaki açığı başka bir bölümle kapatabilmek hemen hemen imkansız.

Bu tür sorularda karşımıza çıkan bütün yabancı kelimeleri bilmek ve konu çeşitliliği nedeniyle bütün metinleri anlayabilmek mümkün değil. Üstelik, bir metni baştan sona anlamış olmak da soruların doğru cevaplanmasını garanti etmiyor. Birçoğumuz, bu sorunu aşmak için her geçen gün daha fazla kelime ezberlemek gerektiğini düşünürken, uyguladığımız çözüm tekniğinin hatalı olabileceğini pek azımız fark ediyor. Çoktan seçmeli birçok soru türünde olduğu gibi, okuma-anlama sorularında da marifet doğru cevabı bulmak değil, yanlışları ayıklayabilmektir. İşte bu sitenin bir diğer amacı da size, okuma-anlama sorularında uygulanan yanlış cevap hazırlama tekniklerini öğretmek olacaktır.

3. Kelime

Dünyanın en sıkıcı işini belirlemek için bir anket yapılsa, kelime ezberlemek listenin en üst sıralarında (belki de en üst sırasında) yer alırdı. Sitemizde açıklanan kolaylıklar sayesinde, sizi bu sıkıntılı işten, tamamen değilse bile, kısmen kurtarabilmeyi umuyoruz:

*Yıllardır uyguladığımız çözüm tekniğine bağlı kalarak, sitede verdiğimiz Fen Bilimleri Deneme Sınavı’nın çözümlerini en az sayıda kelimeden yararlanarak yaptık. Sorunun çözümü için ne kadar kelimenin bilinmesi gerekiyorsa, o kadar kelime kullandık. Çözümünü yaptığımız bir çok soruda fen bilimlerine ait (fizik, kimya, inşaat vs.) özel terminolojiye neredeyse hiç bağımlı kalmadık.

*Yararlandığımız çekirdek kelime hazinesini hem çözümler içinde, hem de sınavın ana sayfasındaki ‘Yabancı Kelimeler’ bölümünde Türkçe karşılıkları ve örnek cümle kuruluşlarıyla birlikte verdik. Bu çalışma, sınavda sıkça çıkan kelimelerin yayınlanmasıyla daha da zenginleşecek.

*Bir gramer ya da okuma-anlama sorusunu doğru cevaplayabilmek için önemli bir beceriye sahip olmanız gerekir: belli bir bilim dalına ait özel terminoloji arasından ihtiyaç duyduğunuz kelimeleri seçebilmek. Bu seçimi yapamadığınız takdirde, yüzlerce kelimenin arasında boğulur kalırsınız. Sitemizde bulacağınız kelime çalışmalarının, bu zorluğun aşılmasında size yardımcı olmasını diliyoruz.

(2)

4. Sınav Stratejisi

ÜDS’de sorulan 80 sorunun 20-25 kadarı, sınava giren bütün adaylar içinde 80-100 puan aralığında yer alacak olanları belirler. Bu sorular, 50-65 arası puanları hedefleyen adayların cevaplayabileceği türden değildir. Ancak, aday bunu çoğunlukla fark edemediği için o sorularla adeta ölesiye boğuşur ve sonuçta ne yazık ki, ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ın akıbetine uğrar, yani kurda yem olur.

Adayları bekleyen tehlikelerden bir diğeri de çoktan seçmeli sınav tekniğini bilmemektir. Bilgi düzeyiniz ne denli yüksek olursa olsun, bunu teknik beceri ile birleştirip belli bir süre zarfında kullanılabilir hale getiremiyorsanız, hakkettiğinize inandığınız sınav notuna asla ulaşamazsınız. İşte bu engeli aşabilmek için hangi soruyu, hangi teknikle çözmeniz gerektiğini öğrenmeli ve mantığınıza aykırı gelse bile bu tekniği sınavda uygulamalısınız.

Bu sitede, bilgimiz ve becerimiz yettiğince, sizi bu tür soru ve sorunlara karşı uyarmaya çalışacağız. Bununla da kalmayıp, sınav öncesi ve sınav sırasında sizi bekleyen tehlikeleri -satır aralarında ve gerekirse ayrı bir bölüm halinde- sürekli vurgulayıp, alınması gereken tedbirler konusunda önerilerde bulunacağız. Bu uyarı ve önerilerin neler olabileceği hakkında bilgi edinmek istiyorsanız, sitenin ana sayfasındaki ‘ÜDS Hakkında’ adlı bölümü dikkatle inceleyiniz.

Yukarıda tanıtmaya çalıştığımız bilgi, beceri ve bakış açısına sahip olmak istiyorsanız, sitemizde yayınlanan Deneme Sınavı’nı kendinize uygulayınız. Ankara’da yapılacak sınava farklı bir bilim dalından girecek olsanız bile, Fen Bilimleri için hazırlanmış bu Deneme Sınavı’nı, verilen süreyi aşmadan ve tek bir oturumda cevaplayınız. Sınavı bitirip çözümler bölümüne geçtiğiniz zaman, Kolaylıklar Dünyası’na da ilk adımı atmış olacaksınız. Başarılar dileriz.

(3)

ÜDS HAKKINDA 1. GİRİŞ

Sınavlar yaşantımızın bir parçası oldu. Sınavsız bir günümüz yok. Gazetelerin okuyucu sütunlarında ve dost sohbetlerinde, “Sınavlar bilgiyi tam ölçüyor...”, “Hayır, ölçemiyor.” tartışmaları sürüp giderken, başarılı olanlar yollarına devam ediyor. Tıpkı ÜDS sınavında olduğu gibi. Geride kalan adaylar -belki de haklı olarak- kendilerine yeterli bir yabancı dil eğitimi verilmediğini savunadursunlar, zaman akıp geçiyor.

Çareniz yok; gelecekle ilgili planlarınızı gerçekleştirmek ve sıranın bir adım önünde olabilmek için bu engeli aşmak zorundasınız. Bunu yapabileceğinize inanıyorsanız, lütfen sadece bu inançla yetinmeyin. Zira, diğer insanlar sizi, yapabileceğinize inandığınız işlerle değil, yaptıklarınızla değerlendireceklerdir. Bu görüşe katılıyorsanız, artık lütfen daha fazla zaman kaybetmeyin; hemen çalışmaya başlayın. Biz de, sizi bekleyen tehlikeler konusunda dostça birkaç öneride bulunalım. 2. ÜDS SINAVIYLA İLGİLİ YAPILAN HATALAR

a. Çalışma Yöntemiyle İlgili Yapılan Hatalar

*Adaylar sınavdaki soru türlerine ait ağırlıkları bilmiyor ve çalışma sürelerini iyi kullanamıyorlar,

*Her sınav döneminde ağırlıklarını bir noktaya veriyor ve geçen zaman içinde eski bilgilerini unutuyorlar,

*Bu nedenle, birçok yapıyı tekrar tekrar çalışmak zorunda kalıyor ve eksiklerini asla tam olarak gideremiyorlar.

b. Deneme Sınavlarıyla İlgili Yapılan Hatalar

*Kimi adaylar, soru türlerini ayrı ayrı çalışarak, hiç deneme sınavı yapmadan bir bütünü oluşturabileceklerini sanıyor ya da deneme sınavlarını yeterince ciddiye almayıp eksiklerinin ortaya çıkmasını engelliyorlar,

*Adaylar bu eksikliklerini fark edemedikleri için yaptıkları deneme sınavlarında notlarını yükseltemiyor ve her yeni sınava aynı yanlışları tekrar taşıyorlar: Özetle, içinden çıkamadıkları bir kısır döngüye giriyorlar,

*Eğer böylesi bir kısır döngünün içine düşmüşlerse, adaylar onca zahmetli çalışmanın karşılığı olduğuna inandıkları başarıyı bir türlü elde edemiyor, yani sahip oldukları bilgi birikimini puana dönüştüremiyorlar,

*Bunun sonucunda yaşadıkları moral bozukluğu, adayların kendilerine olan güvenlerini sarsıyor ve adaylar İngilizce’den soğuyorlar,

*Doğru cevabı bulabileceğine inansın ya da inanmasın, birçok aday, sınavlardaki sorulara birer birer cevap vererek yoruluyor ve metin inceleme bölümüne geldiklerinde ise sınavı çoktan kaybetmiş oluyor,

*Eğer teknik becerileri yeterli değilse, adaylar, örneğin bir dilbilgisi sorusunun çözümü için izlenebilecek en zahmetli yolu seçiyor ve soruyu tercüme ederek cevaplamaya çalışıyorlar,

*Yaptıkları bu seçim, adaylara kaybedilen zaman, azalan performans, tükenen direnç ve üstesinden gelinemeyen, gittikçe büyüyen bir ümitsizlik hali olarak geri dönüyor.

Bu hatalara düşmek istemiyor ve bir uzmanın yardımına ihtiyaç duyuyorsanız, aşağıdaki uyarıları dikkate alınız.

3. ÜDS SINAVINA NASIL HAZIRLANMALISINIZ

*ÜDS’nin bireysel çalışmalarla üstesinden gelinemeyecek tuzaklarla dolu olduğu her sınavda bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, çalışmalarınızı, sınavı tanıyan bir rehber eşliğinde yürütmeniz yararınıza olacaktır,

*Edindiğiniz bilgileri, tam ölçekli deneme sınavlarıyla düzenli olarak sınamalı ve Ankara'dan önce, bu sınavlarda başarılı olmak için elinizden gelen her türlü gayreti göstermelisiniz,

(4)

*Temel İngilizce bilginizde eksiklikler varsa, katılacağınız hiçbir yoğun kurs programı sizi, ilk sınava güvenle taşıyamayacaktır. Bu durumda, sınav hazırlığının en az iki döneme yayılması şarttır. Birkaç aya sıkıştırılmış çalışma programları, bu zorlu sınavın başarılabilmesi için çoğunlukla yetersiz kalmaktadır,

*Sitemizi dikkatle inceleyip bu sınava hazırlanan akademisyenleri hangi hataların beklediğini, zorlukların ise nasıl üstesinden gelineceğini anlamaya çalışmalı ve bu sitede yazılanlarla kendi deneyimleriniz arasında ilinti kurmalısınız,

*Bu sınavı başaramadıkları için akademik kariyerleri son bulmuş ya da tehlikeye girmiş diğer adayların düştükleri sıkıntıları ve bunların nedenlerini anlamaya çalışmalı ve gerekli önlemleri almadığınız taktirde aynı akıbetin sizi de beklediğini unutmamalısınız,

*Aralıklı olarak çalıştıkları ve sürekli bir performans gösteremedikleri için sınavı ancak yıllar sonra başarabilmiş yakın çevrenizdeki akademisyenlerin durumunu iyi irdelemeli ve aynı yolu izlemekten şiddetle kaçınmalısınız,

*Bundan önceki sınavlarda aldığınız kötü puanları hangi haklı nedene dayandırsanız da, kendinize olan güveninizin her bir başarısız sonuçla biraz daha azalacağını aklınızdan çıkarmamalısınız,

*Performansın devamlılıkla sağlanacağını, bunun başka bir yol ya da yönteminin olmadığını tartışmadan kabul etmeli ve sınavın hakkaniyetsizliği, vicdansızlığı üzerine fikir yürütmeyi bir an önce bırakmalısınız.

(5)

ZAMANLARLA İLGİLİ ALIŞTIRMALAR 1. ALIŞTIRMA

Bu alıştırmadaki soruları cevaplamadan önce Zamanlara Toplu Bakış adlı dosyadaki tense'lerle ilgili açıklamaları incelemeniz yararınıza olacaktır. Aksi taktirde, fazla sayıda hata yapabilir ve bunu, deneyim eksikliğinizden çok bilginizin yetersizliğine verebilirsiniz. Sitemizi inceleyip düzenli örnek çözdükçe bu fark kapanacak ve doğru cevap sayınız artacaktır.

Zamanlara Toplu Bakış adlı dosyayı inceledikten sonra, aşağıda, parantezler içinde verilmiş yalın fiillerin cümlenin gelişine ve taşıdığı zaman zarflarına uygun tense'lerde çekimlerini yapınız.

En az 5 soruyu tamamlamadan doğru cevaplar kısmına bakmayınız.

Bu alıştırmada zaman sınırlaması yoktur. Doğru cevap sayınız 20 soruda 9’un (ya da toplam 83 fiilde 37'nin) altında ise, bu sonuç, sınav kriterlerine göre ciddi gramer eksiklikleriniz olduğunu gösterecektir. Bu durumda, Zamanlara Toplu Bakış adlı dosyayı sabırla tekrar çalışınız. Gerekirse, bize mail göndererek önerilerimize başvurabilirsiniz.

SORULAR

1. Hello! I (try1) to contact you all day. Where (be2) you?

2. John (stay1) in Edinburgh for the past five months. So, by the time he (come2) back next month, we (not see3) him for six months.

3. First speaker: 'I doubt very much we (meet1) before.'

Second speaker: 'You may (forget2). I (see3) you and your sister once at a wedding ceremony, but we (not be4) introduced then'.

4. I (knock1) on the door hard this time, but as Jane (not answer2) yet, I think she must (leave3) early. I (not bother4) (come5) all this way if I (know6).

5. I (go1) and (see2) the film, but when I (read 3) the critics in the papers, I (change4) my mind. 6. I must (fall1) asleep while I (work2) because it (take3) me a long time (realise4) that the

telephone (ring5).

7. At last you're back. I (wait1) on this cold spot for an hour. I might (know2) you (be3) so late! 8. When you (meet1) Rose at the airport, you (be surprised2) by the way her (walk3) has

improved since she (go4) to the Alps.

9. When I (meet1) Rose at the airport, I (be2) surprised (see3) how her health (improve4) since she (go5) to the Alps.

10. By the time the police (arrive1), the jeweller (leave2) no single precious stone in his shop, but it (be3) certain that if he (ring4) the alarm earlier, he might (stand5) a chance of (save6) his goods.

11. Your silly secretary can't (remember1) (give2) that customer our new number. If she (have3), he (call4) by now.

12. It's time we (go1). If we (not leave2) now, we miss the party.

13. If I (be1) you, I (not phone2) just yet, as I don't think he (come3) back home yet.

14. (Be1) the line (cut2) off while you (wait3) on the phone just now? I think the children must (play4) with the wires.

15. I know I should (write1) to you before, but I (be2) so busy recently that I (not have3) time (buy4) even a postcard for you. I (telephone5) you instead, but I (forget6) your number.

16. It's odd that you (mention1) Faruk's name. I just (think2) about him and (wonder3) what (become4) of him.

17. The technician told us that he (can not1) (understand2) why the lift (pack3) up after only three days.

(6)

18. Why you (not tell 1) me Bob (can2) solve this problem? I (need not3) (ask4) John for help, who, you (know5), (be6) my rival in class?

19. Not until I (read1) his letter to the very end I (understand2) clearly that he (leave3) me forever, and that I (waste4) my time (try5) (persuade6) him for three months.

20. I'd rather we (discuss1) this matter with her at a more convenient time. But she said she (not leave2) my office unless I (listen3) to her.

2. ÇÖZÜMLER Soru 1.

Hello! I (try1›have been trying) to contact you all day. Where (be you2›have you been)? Çözüm 1.

(try1›have been trying): Konuşan kişi bütün gün boyunca arkadaşıyla kontak kurmaya çalıştığını anlatıyor. Eğer bu iş dün olsaydı, “I tried to .... yesterday”, derdi. Tarihi belli bir geçmiş zaman eylem için akla öncelikle gelmesi gereken tense Past Tense'tir. Ama burada henüz devam etmekte olan bir zaman dilimi boyunca sürmüş (all day) bir eylemden bahsediliyor. “Neredesin? / Neredeydin? Bütün gündür seni arıyorum.” Dikkat ederseniz, kendi dilimizde de bir eylem bittiği, sonuçlandığı halde hala devam ediyormuş gibi şimdiki zaman kullanabiliyoruz.

Mademki olay geçmişte başlamış (konuşmanın geçtiği günün sabahında) ve henüz bitmiş (devam ediyor da olabilir), o halde iki zaman arasındaki bağlantıyı ancak Present Perfect Continuous kurabilir: have been trying.

(be you2›have you been): İkinci fiil be'nin, have been olacağı açık. Çünkü buradaki be bulunmak anlamında ve -I have been to New York- cümlesinde görevi ne ise yukarıdaki soruda da görevi aynı. Burada haklı olarak, “Kişi bir yere gitmiş ve dönmüş, yani eylem bitmiş. O halde, neden Past Tense kullanamıyoruz?', diye sorabilirsiniz. Cevabımız: Present Perfect Tense bir eylemin ne zaman, nerede, nasıl yapıldığı ile ilgilenmez. Bunlar ayrıntılardır ve bu bilgileri vermek Simple Past Tense’in işidir. Önemli olan o işin yapılmış olmasıdır. Karakolda itirafta bulunan bir suçlu önce “I have killed the man / O adamı ben öldürdüm”, diyecek, ancak daha sonra vereceği ifadede “I killed him on the eve (arife günü) of the New Year” gibi ayrıntılara girerken Simple Past kullanacaktır.

Soru 2.

John (stay1›has been staying) in Edinburgh for the past five months. So, by the time he (come2›comes) back next month, we (not see3›will not have seen) him for six months.

Çözüm 2.

(stay1›has been staying): Son beş aydır devam etmekte olan eylem John'un Edinburgh'ta yaşıyor / kalıyor olmasıdır. Birinci sorudaki ilk fiilin benzeri. Üstelik, cümlenin gelişinden de, bu eylemin devam edeceği anlaşılıyor: (has been staying). Birinci soruda ise henüz bitmiş bir eylem vardı (have been trying to contact). Her iki durumda da tense’in aynı kaldığı görülüyor.

(not see3›will not have seen):Bir an için 2. fiili geçerek ondan sonraki açınımı çözmeye çalışalım. John'u beş aydır görmüyoruz. Gelecek ay (5+1=6) John geri dönecek ve onu 6 aydır görmemiş olacağız. O halde, cümlede hem gelecek zaman + hem de bu gelecek zaman süresi bitiminde tamamlanmış olacak bir eylem var.

(7)

Beş ay önce başlamış bir olay, bir ay sonra bitmiş olacak. Future Perfect. (See fiili continuous forma kapalı olduğu için biz de Future Perefect Continuous’a kapalıyız.)

(come2›comes): Şimdi gelelim ikinci fiile: John henüz gelmediği için bu olay gelecekte gerçekleşecek diye düşünebilir ve ... he will come back ... cevabını verebilirsiniz. Ama unutmayınız ki, if'li cümlelerde olduğu gibi (1. Tip = If it rains, I'll take my umbrella.), “John'u 6 ay boyunca görmemiş olacağız”, diyebilmek, John'un söz verdiği süre sonunda geri gelmesine bağlıdır. Yani ortada bir şart vardır. Şartlar ancak Present / Past gibi gerçek, elle tutulur tense'lerde varlık kazanırlar. Tıpkı, “You will wait until I come back” cümlesinde olduğu gibi. Bu, “Benim geri gelmem gerçekleşene kadar, sen bekleyeceksin” demektir ve 2. kişinin bekleme durumunun, ancak 1. kişi geri gelirse biteceğini anlatmaktadır. Demek ki şart 1. kişinin geri gelmesidir.

Kalıp: By the time + Simple Present (yan cümle) › Future Perfect (ana cümle) Soru 3.

First speaker: I doubt very much we (meet1›have met) before.

Second speaker: You may (forget2›have forgotten). I (see3›saw) you and your sister once at a wedding ceremony, but we (not be4›were not) introduced then.

Çözüm 3.

(meet1›have met): Birinci konuşmacı, “I don’t think we have met before” diyerek daha önce (ne kadar önce belli değil) tanışıp tanışmadıklarından emin olmadığını belirtiyor.

Before, önce/önceleri anlamında bir zaman zarfıdır ve bizi zaman tüneli içerisinde geçmişe götürür. Ama nereye götürdüğü belli değildir. Böylesi belirsizlik durumlarında hemen Present Perfect Tense'in devreye gireceği açıktır. Before'un bağlaç görevinde bulunduğu - Before you get in the manager's room, don't forget to knock on the door- gibi cümlelerde içerdiği anlamla, yukarıdaki anlam farklıdır. Karıştırmayınız! Ayrıca before iki olaydan daha yakın tarihte gerçekleşmiş olana işaret ederken, Past Tense kullanımını gerektirir.

Örn: Before he got out of the house, he had checked the gas tube.

(forget2›have forgotten), (see3›saw): İkinci kişi ise emin: “Siz unutmuş olabilirsiniz (You may have forgotten) ama ben sizi ve kız kardeşinizi bir nikahta gördüm”, diyerek geçmişteki bir ihtimalin varlığına işaret ediyor ve model fiilden (may) sonra perfect kök kullanıyor. Eğer ikinci konuşmacı nikah törenini hatırlıyorsa, tarihini de en azından kabaca hatırlıyordur. O tarih, bu kişi için belirgin olduğundan, kullanabileceği tek zaman Simple Past Tense'tir. Üstelik, at a wedding ve once zaman zarfları bu tense’in kullanımını bir kez daha haklı çıkartıyor.

(not be4›were not): Konuşmacının nikah tarihini kayıtsız şartsız hatırladığı devam eden cümlesinde then (o esnada, o sırada) zaman zarfını kullanmasından da anlaşılıyor: “... were not introduced then”. Nikah töreninin yapıldığı zamana dönüş, şüphesiz yine Past Tense'i gerektirecektir.

Soru 4.

I (knock1›will knock) on the door hard this time, but as Jane (not answer2›has not answered) yet, I think she must (leave3›have left) early. I (not bother4›would not have bothered) (come5›to come) all this way if I (know6›had known).

Çözüm 4.

(knock1›will knock): This time ifadesine dikkat ediniz: “Geçen sefer başaramadık ama bu sefer

üstesinden geleceğiz”.

This time zarfı gelecek zamana ait bir eylem için kullanılmış olabilir. Konuşan kişi, “Bu sefer kapıya hızlı vuracağım” demiş olmalı ... will knock on ... .

(not answer2›has not answered): İzleyen cümlede yet zarfıyla karşılaşıyoruz. Yet, Present Perfect Tense kullanımını öncelikle akla getiren zaman zarflarından biridir. Aşağıdaki şekle bakarak, bir an için kişinin 1 no'lu çizgide kapıyı çalmaya başladığını düşünelim. Karşılığında olmasını beklediği eylem (kapının açılması), henüz = yet gerçekleşmemiştir. O halde olumsuz anlamda geçmişte başlamış ve devam eden bir eylem söz konusudur: ... has not answered yet ... .

(8)

(leave3›have left): Jane kapıyı şu ana kadar açmadığına göre, buradan çıkartılan, kuvvetle muhtemel, ama yine de yüzde yüz kesin olmayan bir sonuç var: She must have left early.

(not bother4›would not have bothered), (come5›to come), (know6›had known): Son olarak, bunun tersi bir durumun gerçekleşmesi beklentisiyle girişilmiş ve boşa gitmiş bir eylem var: Onca yolu tepip, gelmiş olmak. Geri dönüşü olmayan, Real Form bir 3. tip if'li cümle yapısı. I wouldn't have bothered to (bother fiili to V1 alır) come, if I had known.

Soru 5.

I (go1›was going to go/would have gone) and (see2›see/seen) the film, but when I (read 3›read) the critics in the papers, I (change4›changed) my mind.

Çözüm 5.

(read 3›read), (change4›changed): When bağlacı, bulunduğu yan cümlelerde gerçek zamanlara işaret eder; yani ya present ya da past. Present Tense olarak kurulduğunda (When I read the critics, I change my mind.), bu cümle girişteki ifade ile çelişiyor ve olay her zaman yapılan bir iş gibi çıkıyor ortaya. Sanki gazeteleri ne zaman okursa okusun, hep fikir değiştirirmiş gibi. Halbuki, dikkatli bir göz cümle girişindeki the film kelimesinden hemen huylanacaktır. Mademki belirli bir filmden söz ediliyor, o halde cümlenin devamında nasıl oluyor da genelleme yapılıyor. Bu eylem geçmişte bir defaya mahsus gerçekleşmiştir:

When I read (V2) the critics, I changed my mind.

(go1›was going to go/would have gone), (see2›see/seen): Demek ki belirli bir filmi kişi görmek istemiş ama hakkındaki eleştirileri okuyunca vazgeçmiş:

1. ...was going to go* and see.... 2. ...would have gone and seen...

İki seçenekten birincisi, geçmişte niyet edilip sonradan vazgeçilmiş bir eylemi anlatırken, sonraki, 3. tip if'li cümlelerde görmeye alışkın olduğumuz, anlattığı eylemin (...gidecektim), tam tersinin gerçekleştiğine (ama gitmedim/gidemedim) işaret eden bir yapıdır.

I would have gone and seen the film if I hadn't read the critics.

*Açıklamanın anlaşılır olması açısından, biz going to go ifadesini kullanmakta sakınca görmedik. Ancak sizler, going to V1 yapısında V1 fiil olarak go eylemine yer vermeyiniz. Örneğin, I am/was going to go to İzmir yerine sadece I am/was going to İzmir’i tercih ediniz. Going to’yu izleyen diğer fiiller için böyle bir kısıtlama söz konusu değildir.

Soru 6.

I must (fall1›have fallen) asleep while I (work2›was working) because it (take3›took) me a long time (realise4›to realise) that the telephone (ring5›was ringing).

Çözüm 6.

(fall1›have fallen) (work2›was working): “Çalışırken uyuya kalmak zorundayım=must fall asleep” diye bir seçenek herhalde doğru kabul edilemez. Zaten bu, cümlenin while+Past Continuous

(9)

devamına da aykırı. Bir süre önce, çalışmakta iken büyük ihtimalle uyuya kalmış olduğundan söz ediyor konuşan kişi:

I must have fallen asleep while I was working.

While bağlacı da, tıpkı when gibi iki olayın birbirlerini zaman olarak ele verdikleri, bütünledikleri durumlarda kullanılır.

While I was washing the dishes, the water supply was cut off.

Şu saatte, şu günde diye kesin tarih ve zaman verilmese de iki olayın birbirlerine eşzamanlı olarak gerçekleşmeleri cümleye fazladan bir zaman öğesi eklenmesini (at 2 o'clock; yesterday vb.) gereksiz kılıyor. Buraya kadar her şey güzel; ancak while, hem de Past Continuous ile birlikte, nasıl oluyor da Present Perfect’e bağlanıyor. Bunun nasıl mümkün olabildiğini aşağıdaki örnek üzerinde biraz inceleyelim:

Örn: My father arrived home when I was already having dinner.

Konuşmacı, akşam yemeğini yerken babasının eve geldiğini söylüyor. Eğer o esnada uyuyor olsa ve babasının geldiğini uyandıktan sonra fark etse idi, “My father must have arrived home when I was sleeping”, diyecekti. Yani, must kipini doğrudan ikinci haldeki arrived fiiline bağlamayacak, bu fiili perfect kökte çekecekti. Nasıl ki Türkçe’de, “Babam ben uyurken geldi* olmalı” demiyorsak, aynı hatayı İngiliz dilinde de yapmamalıyız. Özetle:

• Arrived fiilinin kökü arrive (varmak) değil, to have arrived’dır (varmış olmak).

• Model fiiller (kipler) çekimli fiillere doğrudan bağlanamaz, bunları kök fiil halde isterler. Must goes*, must will go*, must went*, must had gone* vs. yanlış yapıda kurulmuş kiplerdir.

• Bu nedenle, sorudaki must kipinin geçmişte yüksek olumlu ihtimal anlatmak üzere have+V3 köke bağlanması doğrudur. Bu kök Present Perfect Tense ile karıştırılmamalıdır. Zira, He must have gone cümlesinden must kipini çıkardığınız zaman kalan ifade Present Perfect Tense olmadığı gibi, doğrudan he öznesine de bağlanamaz.)

(take3›took), (realise4›to realise): Sıradaki 3. fiil aynı esnada gerçekleşmiş bir başka olay; ... took me ... . Bir işin yapılmasının ne kadar zaman aldığı /alacağı daima şu kalıpla verilir: take one time to do smth.

Örn: It takes me five hours to do the routine housework. O halde, take’i izleyen realise fiili to infinitive olacak.

(ring5›was ringing): Kişi, telefonun çalmakta olduğunu fark ettiğinde “The phone’s ringing” demiş olmalıdır. Geçmişteki bu olayı konuşma anında bize aktarırken doğaldır ki is'i (Present Continuous'u), was'a (Past Continuous'a) dönüştürecektir.

Soru 7.

At last you're back. I (wait1›have been waiting) on this cold spot for an hour. I might (know2›have known) you (be3›would be) so late!

Çözüm 7.

(wait1›have been waiting): “Nihayet geldin.” Gelme anı şu an. O halde bekleyen kişi bir saattir orada. Bekleme eylemi de henüz son bulmuş:

... have been waiting ... .

(know2›have known), (be3›would be): Bundan sonrası biraz karışık. Bir an için arkadaşının, konuşmacıya “Sen burada bekle. Ben hemen dönerim = You wait here. I won't be long” demiş olduğunu varsayalım. Buna cevap olarak konuşmacı da, “I know you'll be late = Ben senin gecikeceğini biliyorum” demiş olsun. Arkadaşı geri döndüğünde, konuşmacı tahmininde yanılmadığını göstermek için aynı cümleyi, “I knew you would be late” şeklinde aktarırdı. Know-knew olmuş, will-would olmuş: Dolaylı aktarımdan başka bir şey değil.

(10)

Ne yazık ki, konuşmacı o esnada bir saat beklemek zorunda kalacağını bilmiyordu. Sadece tahmin edebilirdi ve belki buna göre bir önlem alabilirdi ki bu şansı da elinden kaçırmış, çünkü iş işten geçmiş: ...might have known... .

Soru 8.

When you (meet1›meet) Rose at the airport, you (be surprised2›will be surprised) by the way her (walk3›walking) has improved since she (go4›went) to the Alps.

Çözüm 8.

Soru dikkatle incelendiğinde, has improved fiilinin, bu cümlenin kuruluşunun past mı, present mi olduğuna karar vermek için anahtar rol oynadığı görülecektir.. Açıklamalara geçmeden önce cümleyi Past Tense'te kuralım:

When you met Rose at the airport, you were surprised by the way her walking had improved since she went to the Alps.

Görüldüğü gibi, cümle geçmişi anlattığında, has improved (Present Perfect) aktarıma girdiği için had improved (Past Perfect) olacaktır. Bu da haklı bir değişimdir, çünkü konuşmacıyı Simple Past Tense’te şaşırtan iyileşme eyleminin daha önce meydana gelmiş olması beklenir.

(meet1›meet), (be surprised2›will be surprised): O halde buradaki has improved bizi ister istemez geleceğe yöneltiyor:

When you meet Rose at the airport, you will be surprised by the way her walking has improved since she went to the Alps.

Meet'in neden will meet olamayacağını 2. sorunun 2. bölümünde açıklamıştık. Buna bağlı olarak, izleyen fiil will be surprised çekimini alacaktır.

(walk3›walking), (go4›went): Bir iyelik sıfatından (my, his, her, vb.) sonra gelen tüm fiiller gerund = ortaç fiile dönüşürler:

my walking: benim yürüyüşüm, her singing: onun şarkı söyleyişi vb.

Madem ki Alpler'e gittiğinden beri Rose'un yürüyüşü düzelmiştir, o halde Alpler'e gidiş tarihine karşılık gelen go fiili, went olarak çekilmelidir.

Present Perfect+since+Simple Past Soru 9.

When I (meet1›met) Rose at the airport I (be2›was) surprised (see3›to see) how her health (improve4›had improved) since she (go5›went) to the Alps.

Çözüm 9.

Bir önceki soruya çok benzer, ancak bu kez past yapıda çekilmesi gereken bir başka örnek inceliyoruz. Önce dilerseniz, cümleyi gelecek zamanda kuralım ve bakalım neler oluyor:

When I meet Rose at the airport I will be surprised to see how her health has improved since she went to the Alps.

Rose'u havaalanında karşıladığımda, Alpler'e gittiğinden beri sağlığının düzeldiğini görmek beni şaşırtacak.

Madem sağlığının düzeldiğini biliyoruz, neden şaşıralım? Olsa olsa daha önce kulağımızla duyduğumuzu gözümüzle teyit etmiş oluruz ve sevincimiz bir kat daha artar. Ama bir önceki soruda (Bkz. 8. soru) bunu başkası biliyor ve biz bilmiyorduk. O kişi her kimse, bizim şaşıracağımızı tahmin ettiği için “You will be surprised”, demişti. Ancak, Rose'u karşılamadan önce şaşıracağımızı biz bilemeyiz. Bunu ancak Rose'u karşıladıktan sonra söyleyebiliriz:

When I met Rose at the airport, I was surprised to see how her health had improved since she went to the Alps.

Had improved, tahmin edebileceğiniz gibi cümlenin giriş kısmındaki met ve was surprised eylemlerine göre bir derece daha geçmişte kalmış ve Past Perfect çekilmesi gerekmiştir.

(11)

Soru 10.

By the time the police (arrive1›arrived), the jeweller (leave2›had left) no single precious stone in his shop, but it (be3›was) certain that if he (ring4›had rung) the alarm earlier, he might (stand5›have stood) a chance of (save6›saving) his goods.

Çözüm 10.

(arrive1›arrived), (leave2›had left): Kuyumcu dükkanı polis geldikten sonra soyulamayacağına göre önce dükkanda soygun olmuş, sonra polis gelmiştir.

By the time ifadesi ise her ne kadar kesin bir zaman aralığına işaret etmiyorsa da, time belirleyici (tanımlayıcı) artikel (the) almıştır ve konuşan kişinin polisin geldiği/vardığı anı kesinlikle bildiğini gösterir. 0 halde:

By the time the police arrived, the jeweller had left no single precious stone in his shop. By the time+Simple Past›Past Perfect

(be3›was): Gerek soygunun yapılması, gerekse polisin olay yerine varması, bizim belirli bir zaman aralığında olduğumuzu gösteriyor. Bu belirli aralık, (be) certain'ı was certain yapar. Geri kalan kısım ise kolay: Bu, 3. tip if'li bir koşul cümlesi:

If he had rung the alarm earlier, he might have stood a chance of saving his goods. / Eğer ..., malllarını kurtarmak için bir şans doğabilirdi.

(save6›saving): Edatları izleyen fiiller - ing eki alır, yani gerund olurlar. Soru 11.

Your silly secretary can't (remember1›have remembered) (give2›to give) that customer our new number. If she (have3›had), he (call4›would have called) by now.

Çözüm 11.

(give2›to give): Remember fiili hatıralarda kalmış işlerden söz edilirken - ing takısı alır.

Örn 1: Those were the days. I remember playing in the garden of this primary school. / Hey gidi günler! Şu ilkokulun bahçesinde oynadığım günleri hatırlıyorum da.

Örn 2: I remember buying the paper today. I wonder if you have seen it? / Bugün gazete aldığımı hatırlıyorum. (Buralardaydı.) Gördünüz mü acaba?

Konuşmacı, geçmişte yaptığı bir işi şu an hafızasında canlandırmaktadır. Ama soruda, yapılması bir defaya mahsus hatırlanmış ya da unutulmuş bir iş var. Bu durumda remember to alacaktır.

Örn 1: I remembered to buy some bread. Örn 2: Did you remember to phone your mum?

Her iki örneği de genel bir duruma ya da bir emre/ricaya işaret etmek üzere Simple Present Tense’te çekebilirsiniz.:

I always remember (=never forfet) to feed my favourite ginger (sarman) cat in the street. "Remember (= Don't forget) to phone your mum.

(remember1›have remembered): Yeni telefon numarasının verilmiş olması gereken müşteri şu ana kadar aramamış. Aramaması, sekreterin unutmuş olduğunu akla getiriyor. Ancak bu durum yüzde yüz kesin değil.

must have forgotten to do something = can't have remembered to do something

Sekreter müşteriye yeni numarayı vermeyi unutmuş olmalı = Sekreter müşteriye yeni numaramızı vermeyi hatırlamış olamaz.

(have3›had), call4›would have called): Eğer vermiş olsaydı = If she had (given), şu ana kadar / şimdiye kadar adam bizi arardı = he would have called us by now.

(12)

Burada dikkat edilecek nokta, had’in ikinci hal bir fiil olmadığıdır. Kısa cevaplarda görmeye alışkın olduğumuz bir durum: Konuşmacı give fiilinin tekrarından kaçınmış (If she had given, ...) ve sadece had üçüncü hal yardımcı (If she had, ...) ile yetinmiş.

lf'li kısımdaki yapı bildiklerimize uyuyor. Ancak, ana cümlede now ifadesini görmek bazı arkadaşlara mixed type conditional clause’larda karşılaştığımız 3 tip giriş, ikinci tip devam (3/2) yapısını hatırlatmış olabilir.

Örn: If the secretary had called him, he would be here now. Gerçek durum: The secretary didn’t call him. He isn’t here now.

Dikkat ederseniz, now burada tek başına kullanılmış, kendisinden önce by ya da until gibi bir zarf almamıştır. Şimdi now, by/until/before ya da long before zarflarından birini alsın, biz de böyle bir örneği irdeleyelim:

Örn 1: I haven’t read any of that author’s novels until now.

Kişi şu ana kadar belli bir yazarın hiçbir romanını okumadığını söylüyor. Ama now zarfını kullanmasına karşın, konuştuğu anı ve geleceği buna dahil etmiyor. Ayrıca, now zarfını alışkın olduğumuz Present Continuous yerine Present Perfect çekimli bir cümlede kullanıyor. Konuşmacı, sözlerine pekala şöyle devam edebilir:

But now I’m reading one of them and I quite like it.

Demek ki, until ve by zarfları olumlu ya da olumsuz bir eylemi konuşma anına kadar taşıyor, ancak daha ileriye götüremiyorlar. Yani, aslında geçmişe işaret ediyorlar. Soru cümlesindeki 3. tip koşul cümlesinin gerçek durumunu görerek Çözüm 11’i noktalayalım:

If she had (given) the message to him , he would have called us by now.

Gerçek durum: She didn’t give the message to him. He hasn’t called us until now.

Gerçek duruma geçişte, by zarfının until olarak değiştiğine dikkat ediniz. Devamlılık gösteren eylemlerde by değil, until kullanılır.

Örn: She has been studying hard until now. She must have completed her thesis by now. Soru 12.

It's time we (go1›went). If we (not leave2›don’t leave) now, we (miss3›will miss) the party. Çözüm 12.

(go1›went): Kalıplaşmış bir yapıyla karşı karşıyayız. It is time + to V1 kalıbı bir şeyin yapılması için “...vakti gelmiş / tam zamanıdır” anlamlarını yüklenirken, it is time+Simple Past kalıbı bir işin yapılmasında gecikildiğini ya da gecikme sürecine girildiğini vurgular.

Örn: It is time for them to hand over the assignment. / Ödevlerini teslim etme vakti geldi. (Gecikme yok.)

Örn: It is time they handed over the assignment. / Şimdiye kadar ödevlerini teslim etmeliydiler. (Gecikmeyi vurguluyor.)

Bu anlamı cümleye yükleyebilmenin tek yolu, fiili ikinci halde ya da Past Continuous Tense’te çekmektir: went / were going. Bu çekimin if clause 2. tipteki Unreal Form ile aynı görevi üstlendiğine dikkat ediniz: Went eylemi geçmişi anlatıyor gibi görünmesine karşın, konuşmacı bunu söylediğinde, henüz yola çıkmış değildir. Benzer bir biçimde, 2. tip koşul cümlelerinde karşılaştığımız were ya da V2 halde fiiller geçmişi anlatmaz, şu an mevcut bir durumla ilgili kurgu yaparlar.

Örn: If I were you, I wouldn't ...

“Ben senin yerinde olsaydım” ifadesi unreal bir formdur; ne ben sen olabilirim, ne de sen benim yerime geçebilirsin.

(not leave2›don’t leave), (miss3›will miss): Cümlenin devamında 1. tip if'li yapı olmalı çünkü giriş cümlesindeki kalıp geleceğe işaret ediyor. İzleyen koşul cümlesinde now zarfı olmasa bile, açıkladığımız nedenden ötürü burada öncelikle 1. tip if’li cümla düşünülmelidir.

(13)

Soru 13.

If I (be1›were) you, I (not phone2›wouldn’t phone) just yet, as I don't think he (come3›has come/will have come) back home yet.

Çözüm 13.

(be1›were), (not phone2›wouldn’t phone): Daha henüz sözünü etmişken if I were you kalıbı karşımıza çıktı. Buna bağlı olarak 2. fiil wouldn't phone olacak.

(come3›has come/will have come): Burada iki alternatif söz konusu:

a) I don't think he has come back home yet. / Eve henüz vardığını sanmıyorum.

b) I don't think he will have come back home yet. / Eve henüz varmış olacağını sanmıyorum. Soru 14.

(Be1›Was) the line (cut2›cut) off while you (wait3›were waiting) on the phone just now? I think the children must (play4›have played/have been playing) with the wires.

Çözüm 14.

(Be1›Was), (cut2›cut): While bağlacından ötürü be was olarak çekilir. İkinci fiil pasif olduğu için V3 zorunlu.

(wait3›were waiting): While'dan sonraki fiilin were waiting olacağı konusunda herhalde hemfikiriz. Gerçi now zarfı sizi haklı olarak durduracaktır; ancak, kişi just now diyerek olayın çok az bir zaman önce gerçekleştiğine işaret ediyor.

“Şimdi / Az önce arayan sen miydin?”

Türkçe’ye yabancı bir kalıp değil. Demek ki, çok yakın bir geçmişe işaret etmek için now’dan yararlanabiliyoruz. Zaten “Is the line cut off while you are on the phone?” (“Telefonda konuşurken hattınız kesik midir?”), gibi genel, her zaman karşılaşılan bir olayı anlatmak saçma olurdu.

Çocukların telefon kablolarıyla (konuşan kişinin evinde bulunan ve bu nedenden ötürü de belirgin) oynamış olmaları ihtimalinden söz edildiği için cümlenin genel bir anlam yüklenmediği bir kez daha kesinlik kazanıyor.

(play4›have played/have been playing): Must, perfect köke bağlanarak mantıksal sonuç çıkarılmasını sağlıyor. Eğer çocuklar o an evde yoksa ve konuşmacı kablolarla, telefon görüşmesi yapmadan önce oynandığını düşünüyorsa, must have played çekimini tercih edecektir. Eğer konuşmacı, çocukların görüşme sırasında kendisine bir azizlik yaptıklarını düşünüyorsa, tercihi must have been playing olacaktır.

Soru 15.

I know I should (write1›have written) to you before, but I (be2›have been) so busy recently that I (not have3›haven’t had) time (buy4›to buy) even a postcard for you. I (telephone5›would have telephoned) you instead, but I (forget6›had forgotten/have forgotten) your number.

Çözüm 15.

(write1›have written): Before'dan ötürü should have written. Burada, before zarfı should’un V1 çekimini engelliyor. Bu açıklamayı anlamakta zorlanıyorsanız, 3. sorunun çözümünü tekrar inceleyiniz.

(be2›have been): Recently'den ötürü (son zamanlarda / geçenlerde / geçtiğimiz günlerde) have been. Lately ve recently zarfları Present Perfect Tense habercisidirler.

(not have3›haven’t had), (buy4›to buy): Bütün bu geçirdiğimiz/yaşadığımız (belirsiz sayıda) gün boyunca vakit bulamadığımız için de haven't had time. Ayrıca to have time to do smth kalıbından ötürü to buy.

(telephone5›would have telephoned): İzleyen cümleye dikkat: Kişi numarayı unuttuğuna göre telefon etmiş olamaz. Bu olay gerçekleşmemiş. Telefon etmek için herhangi bir zorunluluk olmadığı, kişi bunu gönül rızasıyla yapmak isteyip yapamadığı için ... would have telephoned ...

(14)

“Telefon edecektim ama telefon numaranı unuttum / unutmuşum.” Sanırız fark etmişsinizdir: Burada gizli bir conditional clause var: If I hadn’t forgotten your number, I would’ve called you.

(forget6›had forgotten/have forgotten):Telefon etmek istediği an konuşmacı bu telefonu hatırlayamadığını fark edecek ve “Oh! I've forgotten his number”, diyecektir.

Bu olay, konuşan kişi arkadaşına mektup yazarken ya da kendisiyle daha sonra buluştuklarında dolaylı aktarılacaktır: “At that time (o esnada) I had forgotten your number.”

Kişi arkadaşının telefon numarısını onunla yaptığı karşılıklı konuşma esnasında da hatırlamıyorsa, yani hatırlamama / unutma eylemi devam ediyorsa, konuşan kişi pekala, “I've forgotten your number" diyebilir. Ancak, Indirect Speech kuralları gereği forget fiilinin çekimi için birinci seçeneğe (I had forgotten) öncelik tanımak yerinde olacaktır.

Soru 16.

It's odd that you (mention1›should mention/mention) Faruk's name. I just (think2›was just thinking) about him and (wonder3›(was) wondering) what (become4›had become/became) of him. Çözüm 16.

(mention1›should mention/mention): "It's odd that you should mention Faruk's name." Should'u hep -meli / - malı diye ezbere öğrenmiş ve ona her gördüğünüz yerde bu anlamı yüklemişseniz işimiz zor. Ancak yine de, yaşayan örnekler vererek should'un buradaki görevini anlatmaya çalışalım.

“Hubby, it's strange that you should come home at such a late hour.” 'Kocacığım, sen hiç bu saate kalmazdın! Ne oldu da bu saatte geliyorsun?”

Should bazı sıfatlardan sonra gelerek (belli başlıları odd, strange, important, amazing, essential, imperative, vital, inevitable) sevinç, memnuniyet, şaşkınlık, şok, rıza göstermeme gibi duyguları ifade eder. Resmi dilde yapı should olmaksızın kurulur ve şu hali alır:

Örn: It's essential that he look over the agreement before he signs it.

Örn: It is necessary that public be informed about the new economic measures (kararlar).

Gördüğünüz gibi, her iki örnekte de fiiller, tekil çoğul ayrımı gözetmeksizin bare (yalın) infinitive alınmış, herhangi bir çekim uygulanmamıştır. Bu iki cümle, geniş zamandan geçmişe çevrildiğinde fiiller looked ve were olmaz, aynı kalır. Böylesi cümlelerde tek Past Tense çekim yeterli sayılmıştır. Should kipi kullanılan cümleler de aynı kurala tabidir.

Örn: lt was essential that public be informed ...

(think2›was just thinking), (wonder3›(was) wondering): Cümleyi incelemeyi sürdürürsek, konuşan kişi “Faruk'un adını anman ne rastlantı! Ben de tam onu düşünüyordum vs.”, diyor. Buradaki just'ın henüz olmuş bitmiş bir olayı anlatmaktan çok, yukarıdaki çeviriye benzer bir anlam (tam) yüklendiği açıktır. Just burada Faruk'tan söz edilmesi ile diğer kişinin onu düşünmesi eylemleri arasındaki eşzamanlılığı vurgulamaktadır.

1 ve 3 no'lu geçmiş çizgileri arasında çok kısa bir zaman geçtiğini varsayalım. Bu süre, bizim Faruk'u düşünmekte olduğumuz toplam süredir. 2 no’lu zaman kesitinin de bu düşünceyi herhangi bir noktada kestiğini varsayalım. İşte eşzamanlılıktan kastımız budur. Birbirini zaman açısından ele veren iki olayın geçmişte ancak past tense'ler ile ifade edilebileceğini biliyoruz. O halde, was just thinking and

(15)

(was) wondering aradığımız yapılardır. Parantez içindeki was’ın kullanımı and bağlacından ötürü gereksizdir.

(become4›had become/became): Son bölümde aktarım taktiğine başvurmanız gerekiyor: Kişi düşünürken, “Faruk neler yapıyor, nerelerde acaba?”, diyecektir. “What has become / became of Faruk?”, bunun İngilizce karşılığıdır. Dolaylı aktarımda bunu ya had become diye alırsınız ya da became olarak bırakırsınız. Ancak, has become asla! Has become eyleminin işi, düşünce esnasında bitmiştir. Present Perfect Tense, adı üzerinde, present bir tense'tir. Past değildir ve aktarımda geçmişi anlatamaz.

Became'in nasıl olduğu gibi kalabildiğine gelince; bizim düşünmemiz ve bu düşünceyi aktarmamız arasında öylesine kısa bir zaman geçmiştir ki bu sırada Faruk'un durumunda değişiklik söz konusu olamaz. Bu da bize became’i değiştirmeden, olduğu gibi aktarma hakkı verir.

Soru 17.

The technician told us that he (can not1›couldn’t) (understand2›understand) why the lift (pack3›had packed) up after only three days.

Çözüm 17.

(can not1›couldn’t), (understand2›understand): Bunca çetrefil sorudan sonra artık rahat bir nefes alabiliriz, çünkü 17. soru çantada keklik.

Teknisyen/tamirci konuşma esnasında, “Bu asansör neden bu kadar çabuk/kısa sürede bozuldu anlamıyorum”, demiş olmalı. “I cannot understand why this lift packed up after only three days.”. After only three days zaman zarfı kesin bir tarihe işaret ettiği için pack fiili Past Tense çekim almak zorunda.

(pack3›had packed): Teknisyenin konuşması dolaylı aktarımda şöyle olacaktır: “... he couldn't understand why the lift had packed up ...”

Soru 18.

Why you (not tell1›didn’t you tell) me Bob (can2›could) solve this problem? I (need not3›needn’t have / wouldn’t have needed) (ask4›asked / to ask) John for help, who, you (know5›know), (be6›is) my rival in class?

Çözüm 18.

(not tell1›didn’t you tell), (can2›could): “Ben soruyla uğraşırken, cevabını bildiğin halde neden bana yardım etmedin?', cümlesinde italik yazılan kısım İngilizce cümlede yoktur. Bunu biz uydurduk. Ancak, bunu yaparken dayandığımız haklı bir neden vardı: Konuşmacı yardım teklifinin şu an değil, soruyu çözerken gelmiş olmasını isteyecektir. Bu yardımın o sırada neden gelmediğine dair bir soruyu da doğaldır ki Simple Past çekimde soracaktır: didn't you tell ve aktarım kuralları gereği could solve.

(need not3›needn’t have / wouldn’t have needed) (ask4›asked / to ask): “Ben cevabı bulmakta çaresiz kaldığım için John'a başvurdum ki buna gerek yokmuş.”

Didn't need to+V1 kalıbı, yapılmasına gerek olmadığı için yapılmayan işlerden bahsederken, needn't have + V3 kalıbı ise yapılmasına gerek olmadığı halde (gereksiz yere) yapılmış işleri anlatırken kullanılır.

Örn 1: I didn't need to buy any bread. Because we already have some at home.

Örn 2: I needn't have bought any bread. But I didn’t know that we still had some at home.

Birinci cümlede, “Ekmek almama gerek yoktu. Evde zaten vardı, ben de almadım”, anlamı yatarken, ikinci örnek, “Boşuna ekmek almışım. Ama evde ekmek olduğunu bilmiyordum”, anlamındadır ve yapılan işin gereksizliğine işaret eder. O halde, needn't have asked kuruluşu 3. fiil için zorunludur. Buraya kadar gelmişken, cevapta verdiğimiz ikinci alternatifi de açıklayalım. 15. sorunun çözümünde gerçekleşmemiş bir telefon etme eylemi için “I would have phoned but ...”, çekimini uygun gördüğümüzü hatırlayacaksınız. Aynı durum burada söz konusu: Gönülsüzce olsa da ask işi

(16)

gerçekleşmiştir. Oysaki, konuşmacı bunun olmasını dilememiştir. Konuşan kişinin gerçek dileğinin koşul cümlesi olarak karşılığı aşağıdaki gibidir ve fiilin çekimi için verdiğimiz ikinci alternatifi haklı çıkarmaktadır:

If you had told me that Bob could solve this problem, I wouldn’t have needed to ask John.

(know5›know), (be6›is): Bundan sonraki kısımda ise, geniş zaman kuruluşu daha mantıklı görünüyor. Çünkü John, sınıfta hep konuşan kişiye rakip olmuştur ve bize, bunun geçmişte kaldığını gösteren, yani ...was my rival.. dememizi haklı gösterecek hiçbir işaret yoktur (yesterday, last month vs.). Aynı iddiamız, know fiili için de geçerlidir. Üstelik, you know: bilirsiniz ya, bildiğiniz gibi anlamlarına gelen ve geniş zaman çekim alan bir söze giriş ifadesidir. Buna göre, son iki fiil know ve is olacak.

Soru 19.

Not until I (read1›read/had read) his letter to the very end I (understand2›did I understand) clearly that he (leave 3›had left) me forever, and that I (waste 4›had been wasting) my time (try 5›trying) (persuade6›to persuade) him for three months.

Çözüm 19.

(understand2›did I understand): İkinci fiilin devrik yapıda kurulacağını hatırlatarak çözüme başlayalım. Yani, yardımcı fiilin ana fiilden ayrılarak (went›did go) kendisinden önce gelen özne ile yer değiştirmesi sayesinde kurulan cümle yapıları. Cümleye devriklik özelliği kazandıran unsur cümle başında bulunan not olumsuzluk ekidir.

(read1›read/had read): Sorumuza dönersek; konuşmacı mektubu bitirdikten sonra anlaşılan bir şey var: Mektubu yazan kişinin okuyanı terk etmiş olması. “Hikayeyi anlatan kişinin bunu anlaması mektup okunup bittikten sonra olmuş”, derseniz birinci fiil have read olur ve 3. Halde (had read) aktarıma girerr. “Yok, bu o kadar keskin bir zaman farklılığı göstermiyor, zaten insan mektubu bir yandan okurken bir yandan da gerçeği kavramaya başlar”, diyorsanız o halde, birinci fiil read (V1) olur ve 2. halde (read) aktarıma girer. İki alternatif de mümkün. Ancak, hangi alternatifi seçerseniz seçin, understand fiilini did I understand olarak çekmeyi unutmayın. Bu cümleyi devrik yapıdan çıkararak, aşağıdaki gibi de kurabiliriz:

Until I read his letter to the very end, I did not understand clearly that he had left me forever, and that I had been wasting my time trying to persuade him for three months.

(leave3›had left), (waste 4›had been wasting):

“Ne zamanki mektubu okudum, gerçek o zaman kafama dank etti.”

Dank eden nedir? Sevgilisinin, konuşan kişiyi, bir daha görüşmemek üzere terk etmesi. Bu olay hepsinden önce gerçekleşmiştir: had Ieft. Bundan sonraki fiil waste, boşuna harcanan zamanın aktarıma girmiş hali olmalıdır. Yani, mektubu okuyan kişi “I understand I have been wasting my time”, demiş olmalıdır. Konuşmacı, o anki duygularını daha sonra bize aktarırken, gerek understand gerekse have been wasting fiillerinin her ikisini de ayrı ayrı bir derece geçmişe atacaktır: understood / had been wasting. (Understood eylemi, Not until girişinden ötürü daha sonra did I understand biçimini almıştır.)

Bu bölüm için son uyarı: “I understand I have wasted my time”, alternatifini düşünmüş ve bunu, understood ve had wasted biçiminde çekmiş olan adaylar hem for three months zaman zarfını, hem de konuşmacının vurgu ihtiyacını dikkate almak zorundadırlar. Present Perfect Continuous Tense, Present Perfect Tense'e göre daha vurguludur.

(try5›trying), (persuade6›to persuade): Waste time doing smth kalıbından ötürü try gerund çekim almalıdır. Try eylemini izleyen eylemin ise to alması kaçınılmazdır. Çünkü burada bir işin gerçekleşmesi için çabalamaktan söz ediliyor. Ancak, try Ving bir eyleme de bağlanabilir ve bu haliyle bir işi denemek anlamını yüklenir:

Örn: - I can’t sleep. (Uyuyamıyorum.)

(17)

Soru 20.

I'd rather we (discuss1›had discussed) this matter with her at a more convenient time. But she said she (not leave2›wouldn’t leave) my office unless I (listen3›listened) to her.

Çözüm 20.

(discuss1›had discussed): Would rather kipi kendisini izleyen fiilleri yalın ister. Ancak bu durum, kipin geleceğe yönelik kullanımı için geçerlidir ve kural, would rather’ı bir fiilin doğrudan izlemesi halinde işler.

Örn: I’d rather go alone.

Yukarıdaki go eylemini şimdi de bir tam cümle içerisinde verelim. Anlam ve zaman açısından her iki cümle de eşdeğerdir ve geleceğe işaret etmektedirler:

Örn: I’d rather (that) I went alone.

Bize verilen soruda durum daha da farklı. Çünkü hikayenin devamından anlıyoruz ki görüşme talebinde bulunan hanım bir şeyler söylemiş: “Beni dinleyene kadar şuradan şuraya bir adım atmam”, gibilerinden. Bu konuşmanın geçmişte yapılmış olması, hikayeyi anlatan kişinin dileğinin yerine gelmediğini gösteriyor. Durumu, 3. Tip bir if’li cümlede kurgulayalım:

If we had discussed this matter with her at a more convenient time, I would have appreciated this. / Eğer meseleyi daha uygun bir zamanda görüşmüş olsaydık (yani, karşı taraf bu teklifimi kabul etseydi), bunu taktirle karşılayacaktım.

O halde, sorudaki fiili had discussed olarak çekmeliyiz.

*Meraklısı için not: Öznelerin ortaklığından hareketle, “I’d rather I had discussed ...” cümlesinin kısaltılmış hali, “I’d rather have discussed ...” olur ve her iki cümle de geçmişte gerçekleşmemiş olaylara işaret ederler.

(not leave2›wouldn’t leave), (listen3›listened): İkinci ve üçüncü eylemler 1. tip bir koşul cümlesinin indirect hali: won't leave-wouldn't leave ve listen-listened olarak aktarılacak.

“I won’t leave unless you listen to me.”

(18)

ZAMANLARA TOPLU BAKIŞ (GÖZDEN GEÇİRME DERSLERİ) Ders 1: Gerçek Eylemleri Anlatan Zamanlar

İngilizce’de zamanlar iki guruba ayrılırlar. Bir gurup zaman gerçekleri (fact) anlatırken, diğeri gerçek olmayan durumları (non-fact) ifade etmekte kullanılır. Fact zamanlar, gerçek olarak değerlen- dirdiğimiz ya da gerçekleşmesini mümkün gördüğümüz eylem ya da olayları karşılar; oysa ki, non-fact zamanlar gerçek olmayan (unreal) ya da gerçekleşmesi mümkün görülmeyen (improbable) varsayım (supposition) ya da dileklerin (wishes) aktarımında kullanılır.

1. I became a teacher five years ago. (fact) 2. I’ll soon be forty-five. (fact)

3. I wish I were somebody. (non-fact : wish)

4. Then I’d have many people at my command. (non-fact: supposition)

Fact doğrudan zamanla ilintili iken, non-fact değildir: Gerçekten de yukarıdaki örnekte geçen became ya da will be eylemlerinin zaman tüneli içerisinde belli bir yeri varken, were ya da would have fiilleri boşlukta asılı dururlar. Fact zamanlar 1. ve 2., non-fact olanlar ise Gözden Geçirme Dersleri 3. Bölüm’de incelenecektir.

Açıklamalar

a) Simple Past Tense geçmişte belirli bir an (five years ago, in 1970, then)* ya da zaman aralığına (during my service, in my childhood)** işaret eder ve geçmişle ilgili “Ne zaman?/Ne kadar süre?” sorularına cevap verir.

*Thomas Edison invented the electric bulb in 1878.

**Thomas Edison was considered to be a lazy boy during his primary school education.

Eğer yukarıdaki sorulara cevap vermiyor, sadece bir eylemin, olayın meydana geldiğini anlatmak için kullanılıyorsa, Simple Past çekimli bir cümlede zamana işaret eden bir zarf bulunmayabilir* ya da bu zarf eylemin, olayın zamanını kesin olarak vermeyebilir**.

*The Second World War claimed (mal oldu) many lives.

**Edison invented the electric bulb some time in the last century.

b) Past Perfect Simple geçmişteki bir noktadan (then) öncesine* işaret eder. *As he had already failed the exam twice before, he gave up hope of passing it. Past Simple gibi, bu zaman da How long ve When sorularına karşılık verebilir. How long had you been Personnel Manager?

Ancak, bu tense'in tek başına kullanılması mümkün olmadığından, arada mutlaka bir Simple Past geçiş bulunması gerekir:

I started to work as Personnel Manager. Then I became General Manager. (Ya da: After I had started to work as Personnel Manager, I became General Manager.)

Örnekteki kişinin personel müdürü olarak çalışmaya başlaması, genel müdür oluşundan öncedir. Böyle bir öncelik-sonralık sırası olmasaydı, 'How long had you been Personnel Manager?' sorusunu soramazdık.

c) Present Perfect Simple geçmişten bugüne kadar sürmüş bir zaman aralığına işaret eder. Past Simple’dan farklı olarak, Present Perfect Simple geçmişteki bir noktaya doğrudan değil, ancak dolaylı yoldan göndermede bulunabilir*. Ayrıca, already, recently, just now ya da just recently gibi bir çok zarf bu zamanın geçmişle köprü kurmasını sağlar**.

*The meat has been cooking for nearly an hour ya da dolaylı olarak The meat began to cook nearly an hour ago.

(19)

Aynı zaman zarflarına Past Simple örneklerde de rastlamak mümkündür. Ancak, bu zarfların kullanım önceliği Present Perfect Simple'a aittir.

d) Present Simple, temelde her zaman (geçmişte, şimdi, gelecekte) tekrarlanan eylemleri (repeated actions)* ve alışkanlıkları (habits) dile getirmek için kullanılır. Bu tense, tek bir eyleme işaret etmez. * - When do you leave work?

- I normally leave at five but we occasionally do overtime.

e) Belli bir programa, tarifeye ya da tüzüğe uygun olarak planlanmış bir eylem söz konusu ise, Present Simple geleceğe işaret edebilir (m ile karşılaştırınız ). Present Simple, bu durumda tek bir eylemi karşılayabilir*.

*When do you retire? – I retire next June.

f) Future Simple kesin bir plan ya da niyetin olmadığı (Bkz. p ) ya da bir eylemin gerçekleşmesinin herhangi bir şarta* bağlı olduğu durumlarda kullanılır. Bu nedenden ötürü, Future Simple think, expect, wonder, hope** gibi fiillerle, probably, perhaps, possible gibi sıfatlar ve zarflarla birlikte görülür ve if, when ya da until gibi şart ve zaman bağlaçlı ana cümlelerde kullanılır.

*I’ll come with you unless the weather gets worse. **I hope the weather will get fine.

Eğer kullanılan fiilin progressive formu yoksa (have, be, belong to, own vs.), Future Simple planlı bir eylem için de kullanılabilir* (Bkz. s ).

*I’ll have my new car next month.

g) Future Perfect Simple gelecekte belli bir zamana kadar sürmüş ya da o zamandan önce* gerçekleşmiş olacağı varsayılan eylemlere işaret etmek için kullanılır. Bu tense, zaman tünelinde belli bir ana doğrudan göndermede bulunabilir.**

*Meteorologists forecast that rainy weather will have left the country in a week’s time.

**I’ll be tired when I arrive, because I’ll have taken an oral exam to defend my doctoral dissertation (doktora tezi) the day before.

İkinci örnekte, sözü edilen eylemlerin geçmişte yaşanmış olduklarını varsayarsak, aşağıdaki durum ortaya çıkar:

**I was tired when I arrived, because I had taken an oral exam to defend my doctoral dissertation the day before.

Bu durum, Future Perfect Tense'in, belli bir zamandan önce meydana gelmiş eylemleri anlatırken Past Perfect Tense'e benzer bir görev üstlenebildiğini göstermektedir (zaman tünelinde belli bir ana doğrudan göndermede bulunmak).

h) Past Continuous ya da diğer adıyla Past Progressive zaman geçmişte belli bir noktada devam etmekte olan bir eyleme işaret eder (Bkz. l ). Bu özellik ortadan kalkmışsa, bu tense yerini Past Simple’a bırakır*.

*Yesterday I completed the project.

Ancak, eylem devamlılık gösteren türde ve eylemin devam ettiği süre açık bir şekilde veriliyorsa, Past Simple kadar Past Progressive zaman da iş görür.*

*Yesterday I was working/worked from eight in the morning until nine at night.

j) Past Perfect Progressive geçmişte belli bir noktadan önce başlamış (then) ve o belli noktaya kadar devam etmiş* eylemler için kullanılır. Present Perfect’te** olduğu gibi, eylemin geçmişte belli bir noktaya kadar etkisinin sürmüş olması Past Perfect Progressive zamanın kullanılması için yeterli bir nedendir.

*I didn’t get home until eight o’clock, because I’d been working late at the office. **He’s been promoted (terfi etmek). That explains his new clothes.

(20)

k) Present Perfect Progressive, kişinin bir olayı anlatmak üzere konuşmaya başladığı (aktarıma girdiği) ana kadar devam etmiş bir eylemi karşılar. Present Perfect’ten farklı olarak, before zarfıyla birlikte kullanılmaz*.

*I’ve worked here before (have been working here before değil).

Since*, for ve bazen de already bu tense ile akla gelen zaman zarflarındandır. *We’ve been waiting for the doctor since dawn.

l) Present Progressive şu an ya da bugünlerde (yani geçici bir süre için) yapılmakta olan eylemleri karşılar*. Bu türden bir eylem, başka bir eylemle kesişiyor** ya da o meydana geldiği zaman başlıyorsa*** Present Progressive yine görev başındadır.

*The Board are negotiating an important contract. *We are having hard times these days.

**I don’t smoke while I’m driving.

***They’re always watching (= They start to watch) television when I visit them.

m) Present Progressive’in geleceğe işaret etmek üzere kullanımı, söz konusu eylem planlanmış ise geçerlik kazanır. Ancak, Present Simple (Bkz. e ) ve Future Progressive’den (Bkz. n ) farklıdır. Şöyle ki; Present Simple* belli bir programa, tarifeye ya da tüzüğe uygun olarak planlanmış bir eylemi ifade ederken, Present Progressive** kişisel bir kararı akla getirir*.

*According to my travel schedule prepared by my Manager, I don’t return until next week (Müdürümün hazırladığı programa göre, gelecek haftaya kadar dönmeyeceğim/dönmüyorum).

Yukarıdaki örneği aşağıda verilenle karşılaştıralım:

**I’m not returning until next week. (I planned/arranged it this way.)

n) Future Progressive gelecek zaman içerisinde belli bir anda yapılmakta/gerçekleşmekte olacağı (in progress)* varsayılan bir eyleme göndermede bulunur. Aynı tense, going to kipine benzer bir plan ya da beklentiyi** ifade etmek için de kullanılabilir.

*This time next week I’ll be swimming in the cool waters of Bozcaada.

**I’ll be passing (am going to pass) by the supermarket, if there’s anything you’d like me to buy. **After the operation, you won't be doing (are not going to do) any sport for a while.

p) Going to kipi niyet (intention) anlatır. Bu aşamada, plan henüz bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkmış değildir. Konuşmacı daha işin başındadır, ama bu aşama, yapmak istediği işin konuşmacının aklına düştüğü ilk niyet anı da değildir. Çünkü bu durumda bir İngiliz Future Simple’ı tercih edecektir.

Örnek cümleleri karşılaştıralım:

- I’m taking a few days off next week. (I’ve already arranged it.)

- So you’re going to Spain. How nice ! I’ll take a few days off and come too. (I’ve suddenly thought of it.)

İlk konuşmadan, eylemin gerçekleşmesi için gerekli düzenlemelerin yapıldığı, yani hazırlıkların tamamlandığı anlaşılıyor. Eylemi gerçekleştirme konusunda kesin niyetli ve kararlı olduğu için, konuşmacı bu ayrıntıyı gözardı edip sadece going to kullanmakla da yetinebilirdi:

- I’m going to take a few days off next week.

Bu durum, bize iki zaman arasında çok belirgin bir fark olmadığını gösteriyor. Ancak, birinci konuşmacıdan farklı olarak, ikinci konuşmacı, 'Ben de birkaç gün tatil yapayım/yapacağım.' derken, aklına o esnada gelmiş bir plandan söz ettiği ve bu konuda hiçbir ön hazırlığı olmadığı için Future Simple'da kalmak zorundadır.

Bir eylemin gerçekleşeceğine ve geri dönüşün mümkün olmadığına inanıyor isek* ya da mevcut koşullar bizi böyle düşünmeye yöneltmiş ise** geleceği anlatmak için sadece going to kipini tercih ederiz.

(21)

*(i) She is going to have a baby soon. (Bu durumda She will have a baby cümlesi büyük bir hatadır.) **In these circumstances (= Bu durumda), she (i örneğindeki kişi kastediliyor) will find it difficult to carry on working.

*(ii) Look ! That car is going to hit that old lady. (Bu örnekte de geri dönüş mümkün görünmüyor. Sürücü, belki yine de frene basıp durabilir, ama bu neredeyse imkansız.)

Geçmişteki bir noktadan geleceğe yöneldiğimiz zaman was/were going to* kipi kullanılır. Ancak, bu kipte kurulan cümle sadece bu eyleme niyet edildiğini anlatır; eylemin gerçekleşip gerçekleşmediğini belirtmez.

*He was going to sit an important exam; I hope he managed/has managed it.

q) Future Perfect Progressive temelde Past Perfect Progressive ve Present Perfect Progressive'e benzer. Ancak, bu tense’in belli bir referans noktası vardır (aşağıdaki örnekte arrive in İstanbul) ve gelecekte belli bir zaman boyunca (aşağıdaki örnekte for 12 hours) süreceği varsayılan türden bir eylemi anlatır.

*By the time we arrive in İstanbul, we shall have been travelling for 12 hours.

r) Future Simple’da will-shall farkı: Will, shall yardımcısından farklı olarak bütün şahıslarda kullanılabilir. Sadece 1. tekil ve çoğul şahıslarda karşımıza çıkan shall ise, bazen soru cümlelerinde karışıklığa yol açabilir:

Will* / Shall** I carry the luggage?

*Bavulu ben mi taşıyacağım; benden beklenen, yapmam gereken bu mu? (Kişi kendisine talimat verilmesini bekliyor?)

**Bavulu taşımamı ister misiniz? (Kişi yardım teklifinde bulunuyor. Aslında bu işi yapmak zorunda değil.)

Kararlılık ifade etmek üzere 1. tekil ve çoğul şahıslarda shall yerine will kullanımı tercih nedenidir. Ancak, yapılan kısaltmalar nedeniyle (I will/shall=I’ll), herhangi bir cümle içerisinde, gerçekte hangi kipin/yardımcının kullanıldığını anlamak mümkün olmaz.

*I'll (will?; shall?) find a new house.

Ayrıca, shall 2. ve 3. tekil ve çoğul şahıslar için bir yasanın amir hüküm ya da hükümlerini bildirmek için hukuk dilinde kullanılır:

*Anyone who breaks the law shall strictly be punished. (Kanunu ihlal edenler şiddetle cezalandırılacaklardır.)

Should, yukarıdaki görevde kullanılan shall’in yumuşatılmış biçimidir. *You should listen to your doctor’s advice.

s) Progressive formların kullanılmadığı haller: Present Progressive tense’in henüz bitmemiş, tamamlanmamış, halen sürmekte olan işler için kullanıldığını hatırlayalım. Love, think, hate, believe, have (= possess) ve like gibi fiiiler bu nedenle progressive formlarda çekim almazlar. Çünkü bir İngiliz “I believe in something” diyor ise, bunu, bir şeye inanmasını sağlayan işlemler bütünü zihninde tamamlandığı için söylüyordur. Ancak, bu fiiller henüz tamamlanmamış bir düşünme, değerlendirme sürecine işaret ediyorlarsa* ya da gerçekte olduğundan farklı bir anlamda kullanılmışlarsa** (have= eat, drink, spend vs.), progressive formlarda karşımıza çıkabilirler:

*She is considering the job offer (hala düşünüyor, henüz karar vermemiş) of a new multinational company.

**I’m having a holiday (tatile çıkmak) next month. I’m thinking of (hala düşünüyorum, henüz karar vermedim) going to Spain.

Bu gurup içerisinde yer alan duyu fiilleri de (see, hear, taste, smell, feel) bazen şaşırtmaca yapabilir ve karşımıza progressive bir formda çıkabileceklerini hatırlayınız:

Referensi

Dokumen terkait

Bu makalede, değişik statülerdeki korunan alanlarda ve işletme ormanlarındaki biyolojik çeşitliliğinin korunması ve devamlılığın sağlanması ile ilgili olarak Dünya’da

Altkomite SC11; Kaynak ve ilgili proseslerle ilgili personelin vas Kaynak ve ilgili proseslerle ilgili personelin vas ıı fland  fland  ıı rma rma ş ş artlar  artlar  ıı , i

Klasik olarak ilk fabrikaların kuruluşunda var olan klinker ve hammadde stokholü, daha sonra hammadde için homojene stok sahaları ve klinker stoğu için de klinker

Sonra, yaralarından tevellüt eden kurtlar kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve marifet-i İlâhiyenin mahalleri olan kalb ve lisanına iliştikleri için, o vazife-i

Muharebeden beş gün sonra Kolordu Karargâhına gelen ve Halil Bey'in eliyle omuzuna albaylık yıldızı konan otuz beş yaşındaki genç kumandan Bekir Sami,

Sonra, Allah Rasûlünü (s.a.v) en çok sevenler, ona en güzel şekilde tabi olanlar ve onun hâline en fazla benzeyenler gelir.. Çünkü O, Allahu

Kiriş-kolon birleşim bölgesinde meydana gelen çatlama ve hasar, sistemin yatay yük taşıyıcılığının ve rijitliğinin doğrudan etkilediğinden, belirlenmesinde özen

İlk olarak, Küçük Abdal’ın Sarı Saltuk ile ilgili bilgileri bir kaynaktan görüp yazması için; İbn-i Batuta’nın “Seyehatnamesi”’ni, Arap coğrafyacısı