• Tidak ada hasil yang ditemukan

Cinlerin Deşifresi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Cinlerin Deşifresi"

Copied!
78
0
0

Teks penuh

(1)

Sunu

“Tek dünya ve evren imparatorluğu için (ki sonsuz evrende ne ifade ediyorsa) tanrılarıyla birlikte yeryüzünde maddesel olarak açıkça görünecek uzaylılara yani, cinlere karşı da tek silah, enerji yönlü olanın ötesinde yine bilgi ve Bilinç yönlü olan korunma türüdür. Yani, her ikisi de olmalıdır.

Şimdilik, bu bu konuya bir nokta koysak da, elbette anlattıklarımız burada bitmedi. Belki de yeni başlıyor; yıldızlar ötesinden kendince ilahi mesajlar da çeşitli kanallar vasıtasıyla, her an akmaya devam ediyor kah sıradan bir insana, kah mevki sahibi birtakım insanlara; hayallerin efendisinin, eski çağlarda olduğundan daha da görkemli göksel şölenle (ilk defa) yeryüzüne gelmekte olduğunu, haberdar etmek için...“

Y

ukarıdaki sözlerin sahibi Kenan Keskin bu çalışmasında, Tasavvuf platformundan da hiçbir an ayrılmayarak, bir Fizikçi olarak hakikate yaklaşmaya çalışmıştır; Cinler’in deşifre edilmesinde.. (Yorumsuz)

(2)

Cinlerin Deşifresi

Boyutlar ve Maddeleşmeler

Fizik Müh. Kenan Keskin

www.yorumsuz.net.tc

tarafından derlenerek size e-kitap olarak sunulmuştur. Kaynak: www.sufizmveinsan.com

Basım: Haziran 2006

Zamansız-Sonsuz Boyutun kapısını açmak için . . Kozmik Bilinç için . . Olanların Ö T E S İ N EÖ T E S İ N EÖ T E S İ N EÖ T E S İ N E gitmek için . . Olanların ardındaki Ş İ F R E L E R İŞ İ F R E L E R İŞ İ F R E L E R İŞ İ F R E L E R İ çözmek için . .

(3)

yorumsuz bildiri

-İnsanlığa gerçekleri anlattığına inandığımız düşünürlerin,

yazarların, aydınlanmışların ilimsel üretimlerini

sizlerle paylaşmaktan başka bir arzumuz yoktur.

Biz bir başka insanı değişim-dönüşüme uğratamayız.

Bizim yapabileceğimiz tek şey;

değişim-dönüşümün meydana gelebileceği,

hoşgörü ve sevginin girebileceği bir alan, bir boşluk yaratmaktır.

Dileğimiz size yararlı olabilmek...

Evreni (algılayamadıklarımız dahil) yöneten ve

farklı adlarla işaret edilen Yüce Gücün,

bu arzumuzu yerine getirmemiz için, önümüzü açık etmesini diliyoruz;

‘Eğer bu duanın gerçekleşmesi, bizler ve tüm yaşam adına en iyisi olacaksa...’

(4)

Cinlerin Deşifresi

Boyutlar ve Maddeleşmeler

Fizik Müh. Kenan Keskin

İçindekiler

Sayfa

05- “Yeryüzü” ve “Gök” Semaları

12- Cinlerin maddeleşmeleri

19- Ufo’lar ya da Cinler

27- Cinlerin algı ve vizyon oyunları

35- Cinlerin ve Ufocuların düştüğü çelişkiler

43- Cinlerin İslam’ı çarpıtma girişimleri

Sayfa

52- Cinlerin ikiyüzlülükleri

60- Kitapların tahrifi de yine çeşitli oyunlarla

Cinler aracılığıyla olmaktadır

72-

Yayın Listemiz

(5)

Cinlerin Deşifresi

- Boyutlar ve Maddeleşmeler

“Yeryüzü” ve “Gök” Semaları

21. Yüzyılda olmamıza, bilim ve teknoloji verilerinin artık metafizik dediğimiz birçok şeyi açıklar hale gelmesine rağmen hangi sınıftan yer alınırsa alınsın, etiket ne olunursa olunsun Allah, Allah sistemi ve dolayısıyla ayet ve hadislerin bildirdiklerinin anlaşılamamasının en önde gelen sebeplerinden biri, Boyut Kavramının yeterince ya da hiç kavranılamamış olmasıdır.

Boyut kavramı derken de, acaba neyi kastetmekteyiz? Devasa alanları, hacimleri, büyüklüklerini mi? Maddenin katmanları olan molekül, atom, çekirdek, kuark, enerji boyutlarını mı? Veya bizim maddenin paraleli olan diğer big- bang noktalarının açılımından, patlamalarından oluşan evrenleri mi? (ki o boyutlarda enerji boyutu itibariyle bulunduğumuz ortamda aynen mevcuttur). Ya da maddenin ikiz boyutu olan ve

bu anlamda paralel evrenler olan (ve kendi boyutları içinde de sonsuz boyutları içeren) Nar ve Nur boyutlarını mı?. Yoksa yaratılmışa ait Bilinç ya da yaratılmamışa ait Soyut boyutlarını mı?

Mesela, bu boyutlarla ilgili bir soru da yer (arz) ve gök semalarıyla ilgili olandır. Bu semalar nerededir? Bunların güneş sistemi ve planetleriyle nasıl bir ilgisi bulunmaktadır?. Bugünün bilimi ile bağlantı noktası neresidir? İnsanın aslında yok, var olanın sadece mutlak varlık olduğu düşüncesini oturtmaya çalışan İslam’daki verilerin dünya ve güneş merkezli bir evren anlayışını sunmamasına karşın neden bu türden açıklamalar yapılmıştır?. Görüldüğü üzere soruların ardı arkası kesilmiyor.

(6)

Yeryüzü Semaları, içinde bizimde yaşadığımız boyutta olmak üzere atmosfer tabakalarıdır. Ancak bunu, küre şeklindeki dünya ve bu küreyi saran gaz katmanları biçiminde değil, her bir katmana, kendince maddesel karşılık gelen boyutlar olarak düşünmeliyiz ve her bir boyut da sonsuzluğa uzanır. Kısacası Sema kelimesi, şartlandığımız gibi makro kozmosa doğru uzanan yönsel ve mekansal bir kavram olmak yerine, mikro kozmosa, parçacık- enerji altı boyutu itibariyle ele alınması gereken bir kavramdır.

Mesela yaşadığımız maddesel boyut 7. kat olarak en alt düzeyde bulunur ve yukarı doğru çıktıkça da 6, 5, 4,...,1 diye sıralanır. Dolayısıyla biz yedi kat yerin (Arz’ın) altında yaşamaktayız. Bizim yaşadığımız maddesel boyut da bildiğimiz gibi sadece dünyayla sınırlı olmayıp içine Ayı, Güneşi, gezegenleri, yıldızları, galaksileri... ve tüm sonsuz-sınırsız evreni yani madde ve katmanlarına ait evreni kapsamaktadır.

Aynı şekilde atmosfer tabakalarıyla işaret edilen diğer Arz katmanlarını da, her birine ayrı, ayrı karşılık gelen bu maddesel yapıların ikizleri (paralelleri) şeklinde, sonsuza yayılan boyutlar olarak düşünmeliyiz ki bunlar aynı zamanda Afaki Boyutlardır.

Ayrıca yer semaları, bizim yaşadığımız boyutun tüm yasalarından tamamen farklı kanunlara, yapılanmaya sahip olsa da bu boyutta yaşayan varlıklarda da tıpkı bizim gibi maddesel olarak algıladıkları beden ve o boyutun yaşamına kayıtlı olma, birimsel ego

nun tatmini, ... v.b. negatif özellikler bulunmaktadır.

Kısacası buradaki belli özellikler, o boyutlarda farklı şekillerde de olsa yine mevcuttur. Bununla birlikte öze doğru giden boyutları da bir boyutun bir üst boyuta göre alınmış bir kesiti olarak değerlendirmeliyiz.

(7)

Mesela, ölüm ötesi boyut olan ruh boyutuna göre yaşadığımız boyutun, hem mekansal hem de zamansal olarak bir hiç hükmünde olması gibi.

Yedi farklı boyuttaki yedi sınıf olan Cinlerin yaşadığı boyutlar ile ölüm ötesi berzah

boyutları bu yeryüzü sema boyutlarıdır. Yani Nar boyutları. Berzah boyutu, bu yedi yer semasını içine alan boyuttur. Bunlardan ikinci katta yaşayanların, bu sınıfın en zayıfı olmakla birlikte, insanların tefekkür, düşünce sistemine etki ederek çeşitli blokajlar oluştururken altıncı ve yedinci arz (yer) semasında yaşayanlarına da, hiçbir insan söz geçiremez.

Çok güçlü ve çok zeki olan ve Hz. Süleyman (as)’ın kıssasından hatırladığımız ifritler de beşinci arz semasında yaşamaktadırlar. Üçüncü katta olanların ise, insan suretine bürünüp insanlar arasında dolaştığı ve bunun da ancak velayet kemalatına sahip olanlarınca bilindiği, anlaşıldığı da mistik kaynaklarda bildirilmektedir. Ancak, bu varlıklar çok güçlü beyine sahip üst düzey velilerin bulunduğu yere (yerlere), bölgelere girememekte; girdikleri anda da bu beyinler tarafından yayınlanan güçlü ışınlarla onlara zarar verilip gereğinde de yok edilebilmektedirler.

Gök Semaları ise, dünya merkez kabul edilerek dünya semasının yıldızı Ay ve yörüngesi 1. sema (ki tüm yeryüzü semalarını içermekte) ve diğerleri de sırasıyla Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter ve 7. sema olarak da Satürn ve yörüngesi yer alır. Uranüs, Neptün, Plüton... ise 7. sema olarak geçer yani yedinci sema içindedir.

Güneş sistemi dışındaki diğer yıldız, galaksi... vs. olan mekansal genişlemeler de yine mekansallık yerine, katman- katman öze doğru giden boyutsal genişlemelerdir. Bütün madde, hayvanlar, bitkiler, insanlar ve diğer varlıklar Ay semasının Ruhaniyetinden (bu

(8)

meleğin adı Rukyail (as) olarak bilinmekte) meydana gelmiştir.

Aynı şekilde tıpkı Arz kavramında olduğu gibi, Sema katları da planet, (planet ve yıldız kelimeleri genel anlamda kullanılıyor, ama gerçekte ise, Ay bir uydu, Güneş bir yıldız, diğerleri de bir gezegendir) ve yörüngeleriyle işaret edilen Mana- Bilinç boyutlarıdır.

Her bir planet ve yörüngeleri, sonsuz- sınırsız Evrenin Mana- Bilinç ve bunlara karşılık gelen daha doğrusu bunların oluşturduğu madde (Arz) boyutlarını ifade etmektedir. Bununla birlikte Gök Semaları, Afaki boyutlar değil, Enfüsi boyutlardır.

Bu yüzden planetlerde yaşadığı söylenen Resul ve Nebilerin mesela, Hz. Adem (as)’ ın

Ay, Hz. Nuh (as)’ın Merkür, Hz. Yusuf (as)’ın Venüs, Hz. İdris (as)’ın Güneş, Hz. Yahya

(as) ile Hz. İsa (as)’ın Mars, Hz. Musa (as)’ın Jüpiter, Hz. İbrahim (as)’ın da Satürn

-Uranüs- Neptün- Plüton’ da yer alması, bunların onlara ait olması demek, onlar orada yaşıyor, bulunuyor anlamında değildir. Bunun anlamı, bu planetlerle işaret edilen boyutların ihtiva ettiği ya da o planetlerin ikizlerinden (ruhlarından) yansıyan manalara ağırlıklı olarak sahip oldukları, bu manaları yansıttıkları anlamındadır. Ama bunun yanında o planetlerin daha doğrusu tüm planetlerin ikiz boyutlarına da gidebildikleri doğrudur. Ancak, dünyanın enerji yapısından meydana geldiklerinden tekrar dünyaya geri dönerler. Çünkü berzah boyutunun, dünya atmosferiyle sınırlı olmadığını, bunun

boyutsal bir durum olduğunu bu yüzden de diğer planetlere kadar uzandığını az önce belirtmiştik.

Aynı şekilde Cinler de Güneş sistemi içindeki planet ve uydularının ikizlerinde yerleşik olarak yaşamakta, bunların arasında seyahat edip buralarda bulunabilmektedirler. Güneş sisteminin dışına ise çıkamazlar. Ancak bu da bu planetlerle ifade edilen Bilinç

(9)

boyutlarında yer alıyorlar anlamında değildir. Bunun için Melek olmaları gerekirdi. Elbette bunlar bizim güneş sistemi içinde yaşayanlar. Bu türün bizim güneş sistemi dışında yaşayanları da bulunmaktadır. Dolayısıyla Hz. Resulullah Efendimizin miraçta, gök sema katlarında Resul ve Nebiler ile görüşmesi olayı da tamamıyla boyutsal

müşahedesiyle ilgili bir olaydır. Ölümü tadan insanlar da ruh bedeniyle ya dünyanın atmosferi içinde yedi kat yerin (arzın) altında hapis kalmakta (ki büyük çoğunluk böyledir) ya da dünyada elde ettikleri güç nispetinde berzah boyutunda güneş sistemine ait planetlerin ikizlerine yükselebilmektedirler.

Bununla birlikte, birtakım insanlar, yeryüzü semalarını maddesel olarak ele aldıkları için doğal olarak cinlerin atmosfer dışına çıkamayacağını, bu nedenle de atmosfer üstünde görülebilecek ufo’ların tamamıyla gerçek uzaylılar olacağını belirtmektedirler ki, bunun da kesinlikle doğru olmadığını böyleceaçıkça göstermiş olduk.

“Ey cinler ve insanlar topluluğu! Arz ve Arz semalarından (meleki boyuta) çıkmaya gücünüz yetiyorsa çıkın. Ancak Allah’ın vereceği bir kuvvet olmadıkça asla bunu yapamazsınız” (55-33)

“ Gecenin son üçte birinde Rabbim dünya semasına iner de dua edenlerin dualarını kabul eder” (hadis) ifadeleri de aynı şekilde ayette, Bilinçte ki Afaktan Enfüse, hadiste de Enfüsten Afaka (özden dışa doğru) olan boyutsal geçişleri, açığa çıkışları anlatmaktadır. Keza Hz. Resulullah da Miraç olayında önce dünya semasına çıkmış ve

“dünya semasının kapısında...” ifadesiyle ruh boyutuna, ruhlar alemine geçiş yapmıştır. Dolayısıyla bu yeryüzü seması içindeki berzah boyutunda birtakım ruhların, insanların yaşadıkları azabı müşahede etmiştir. “Ölümü tadan her kişi gözünü miraca diker”

(10)

Yakın gök ifadesi de, birinci gök seması olan Ay’a kadar uzanan (ki bu iki boyut arasındaki sınırdır) dünya ve dünya semasıdır. Cinlerin başı olan İblisin ilk önceleri Cennet muhafızı ve Yakın Göğün Sultanı olması bu boyutlar itibariyledir. Böylece, İblis yeryüzü semasında yani, maddeye, Afaki boyutlara dönük değerler ve anlamlar dünyasında yaşamakta, tebaasını, onu kabul etmiş, ona bağlı olanları da bu doğrultuda yaşatmaktadır. Bu yüzdendir ki insanların, en geniş anlamda Allah’a ayna olabilme üstün kapasitesiyle yaratılmış olduklarını (halife olma özelliğini) hazmedemeyen Cinler, insanı mevcudiyetindeki meleki güçleri, dolayısıyla Hakikatını, Allah’ı keşfetmesini engellemek için daima insanları, yeryüzü sema boyutlarına yani, dışa dönük algılamalara, maddesel anlayışa, değerlendirmelere, uzayın Afaki boyutlarına yönlendirmekte ve bu boyutların nihai noktalar olduğunu onlarda oluşturarak o boyutlarda kayıtlanmalarını sağlamaktadırlar. Sonucunda da onlar için Öze, Enfüse giden yollar ebediyen kapanmış olmaktadır. Bu tür konulara meyilli olan birçok kişinin Enfüsi boyutlara ramak kala bu yüzden bloke olup alt boyutlara düştükleri bilinmektedir.

Cinlerin sema katlarındaki meleklerden, meleki boyutlardan önceleri haber alıp daha sonra bunu başaramamaları, alamamaları olayı ise, bildiğimiz anlamda bir mekandan ayrı bir mekana, gökyüzünde yaşayan meleklerin yanına gidip daha sonra o mekanlar arasındaki bir şeyle taşlanmaları nedeniyle bir daha gidememeleri şeklinde düşünmemeliyiz. Burada da olay tamamıyla bilincin o boyutlara yönelip, o boyutlardan ilgili bilgileri önceden alabilmelerine karşın daha sonra astrolojik tesirler, kozmik ışınlar (manyetik bulutlar) sonucu o boyutlara yönelememe, o boyutları algılayamama yada algılayıp da bunu iletememe durumudur. Çünkü bunları yaptıkları ve buna direndikleri taktirde üzerlerine gelen bu ışınlar tarafından yok edilip öldürülürler. Şunu da kesinlikle belirtmek gerekir ki, daha önceleri bu haberleri alma durumu da cinlerin meleki boyutların içine girme, o boyutta yer alma şekliyle kesinlikle olmamaktadır, olamaz da.

(11)

Çünkü meleki boyutlara giremezler. Nasıl ki, bir kişi bir yere gitmeden de o şeyin sesini duymakla ya da uzaktan o şeyi görmekle de ondan haberler alabiliyorsa, cinler de aynı şekilde dünya semasının sınırından daha özde bulunan gökyüzü semasına yani, meleki boyutlara boyutsal yönelerek bu bilgileri alabilmekteydiler.

Bilindiği üzere şeytani vasıflı cinler, önceleri sahip oldukları özellikler dolayısıyla meleki boyutlardan gayba dair haberleri işiterek daha doğrusu o boyutlara zumlama yaparak, geleceğe dönük elde ettikleri çeşitli bilgileri falcılara, büyücülere, kısacası Cincilere... aktarıyorlardı. Elbette onlar çok büyük birer yalancı olduklarından bu taşıdıkları bilgilere de oldukça çok yalanlar katıyorlardı. Fakat Hz. İsa (as)’ın doğumundan sonra 5., 6., 7. katlardan, Hz. Resulullah’ın Risalet görevini aldıktan sonra da tüm semalardan kovulmuşlardır. Yani artık o bilgileri dünya semasının civarından alamaz olmuşlardır. Bununla birlikte, burada ya da astrolojide geçen kozmik ışınlar ise, bizim madde boyutuna ait çeşitli düzeylerdeki parçacık – enerjiler (plazmalar) değil, maddenin ikiz boyutlarından gelen ışınlardır ki bunların varlığını da oluşturan yine meleklerdir.

Algıladığımız maddeye dönük olarak, Nurani yapılarıyla her an etkilemekte olan ve kendini bilmeyen (dolayısıyla sadece verilen görevleri sistemde yerine getiren) melekler yeryüzü melekleri ismiyle anılırken, aynı şekilde diğer yeryüzü semalarını devamlı etkileyen melekler de bulunmaktadır. Bunlardan farklı ve bunların çok daha ötesinde, çok çok üstünde, Hakikatini Bilen ve bunun gereği olarak Kendinden oluşumlar meydana getiren melekler de vardır ki bunlara da Sema Melekleri adı verilmektedir. (Bu konuya Enerji-Melek isimli yazımızda oldukça değinmiştik)

(12)

Cinlerin maddeleşmeleri

Allah yedi kat göğü ve yerden de onların bir mislini yaratmış; emri aralarından nazil olmaktadır.” (65-12), “Emri Sema’dan Arz’a Nazil olarak tedbir eder.” (32-5)

Sema katlarının aslında boyut olması ve bunu da uzayın mekansal derinliğine doğru değil de, atom-altı ışınsal boyutlara uzanması, bu katların (holografik olarak düzenlenmiş) dalgasal yapılar olduğu anlamına gelir.

Zaman kavramının geçerli olmadığı ve her boyutun da zaman biriminin “An” olması nedeniyle geçmiş- şimdi ve geleceğe ait tüm bilgiler bu katlarda mevcut olmakla birlikte, ilgili oluşumlar bu öz boyutlardan maddesel boyutumuza, bu sema katlarından yansıyarak ya da bu sema katlarından ayrı ayrı yoğunlaşarak belirmektedir. Yani, madde evrenimizdeki daha doğrusu yer semalarındaki tüm oluşumlar, o anda veya yeni oluşmakta olan oluşumlar değil, daha öz boyutlarda belirlenmiş (programlanmış) olanların çeşitli boyutlardan, sema katlarından kademe, kademe yoğunlaşmak suretiyle açığa çıkmasıdır.

Elbette bu yoğunlaşma, bizim enerji-parçacık boyutundan beş duyu boyutuna doğru olan yoğunlaşması gibi de değildir. Bu tarz bir oluşum bizim maddesel boyut için geçerlidir. Daha çok bunu, Holografik nitelikli Salt Enerji denizindeki frekansların kendi içindeki yine dalgasal kademeleri şeklinde düşünmeliyiz.

Keza Cinler de bulundukları ışınsal boyuttan, bu boyutlara zumlama yaparak her şeyin kayıtlı bulunduğu bilgi havuzundan geleceğe ait haberleri almaya, çalmaya

(13)

çalışmaktadır. Birtakım insanların, rüyalarında yükselmeleri (bu boyutları deşifre etmeleri) nispetinde geçmişe ve geleceğe dair bazı bilgiler edinmesi sanki o boyutlarda, ortamlarda yaşıyormuşçasına bulunmaları ya da algılamalarının sebebi budur. Bu Sema katlarına (Enfüsi boyutlara) ne kadar zumlama yapılırsa, daha derin boyutlara yöneldikçe de yatay genişlemenin yani, Afaki boyutların kapsamı da bir o kadar artmaktadır.

Maddeleşmeye, nesneleri madde olarak algılamaya gelince. Bir boyut, diğer boyut ya da boyutlara nispetle soyut kalırken, aynı benzer boyutu kendilerince belli katmanları olan yapılar olarak algılarlar. Yani belli seviyelerdeki enerji boyutlarını. Bizim beş duyumuza ait somut dünyamız da, enerji boyutundan her bir diğerini meydana getirecek biçimde terkipler halinde belli katmanlara yoğunlaşmak suretiyle oluşurken, diğer boyutlardaki maddeleşme bizimkinden çok farklı olarak enerjinin kendi türünden yoğunlaşmalarıyla oluşmaktadır.

Yeri gelmişken maddesel dünyamız evrenimiz ve katmanları da bilinenin aksine, Nurdan Nar boyutuna, Nar boyutundan da Nur boyutuna yoğunlaşmasıyla değil (her ne kadar o boyut da özünde bulunsa da) tıpkı Nar boyutunda olduğu gibi, direkt Nur boyutunun yoğunlaşmasından meydana gelmiştir.

Ayrıca bildiğimiz ya da bilemediğimiz maddesel boyutlar belli bir sistemin, düzenin, bir bilincin eseri sonucu var olan yapılar iken, bir de bunun yanında Nar boyutunun varlıkları olan Cinlerden Şeytaniyet vasıflı olanlarının neden olduğu ve beş duyumuza ayrı ayrı ya da hep birden hitap eder bir biçimde çeşitli etkileri ile oluşan gerçekte ise, asla var olmayan (ayırt etmenin de çok zor olduğu) maddesel, madde ötesi suretler, varlıklar, nesneler, olaylar, kurgular, boyutlar, kendince sistemler, düzenler...vs

(14)

bulunmaktadır. Bu yönlerle insanları aldatmakta, kandırmakta sonuçta da bunlardan, insanların içine düştükleri durumlardan çeşitli faydalar temin etmektedirler. Kısacası boş yere yapmamaktadırlar.

Önemli bir nokta da, sonsuz-sınırsız tüm sistem ve sistemlerin hakikâtine göre hayal olması ayrı bir şeydir, bu tür varlıkların insan algılamalarında oluşturduklarının hayal olması apayrı bir şeydir. Bu aldatmacalar da çok basit düzeyden başlayarak daha karmaşık görünen seviyeleri bulunmaktadır. Ama ister basit, isterse de zor, komplex (karmaşık) olsun fark etmez, birazcık akıl ve basiretle olaylara bakarsak bunların tamamen sistemden, yaşamın gerçeklerinden, ilminden kopuk ilgisi olmayan şeyler

olduğu açıkça görülecektir.

Cinlerin maddeleşmeleri yani maddi suretlerde görünmeleri ise, iki türlüdür. Bunlardan birincisi, insan beyninin ilgili hücre gruplarını harekete geçirmeleri sonucu oluşurken ikincisi, yine birincisiyle bağlantılı olarak ektoplazma denilen ve spritizma celselerinde medyumun ya da gözlemcilerden çıktığı, kaynaklandığı izlenimi verilen, ama bunu hiçbir insan olmaksızın da doğrudan kendilerinin oluşturdukları sıvımsı bir maddeyle meydana getirmektedirler.

Bunlar sadece görüntü şeklinde olabildiği gibi, somut da olabilmektedir. Fakat çeşitli insan, hayvan ya da bambaşka yaratıklar şeklinde suretlenerek somut, dokunabilir, işitebilir, hücreleri, organları, normalinden ayırt edilemeyecek tüm özellikleri olabilen biçimlerde maddeleşmelerine, maddesel olarak görüntü vermelerine karşın bunların en büyük özelliği; insanların (ve hayvanların) hayallerine, vehimlerine hükmettikleri için, bu maddesel suretleri çok uzun süreler boyunca muhafaza edememeleridir.

(15)

Bunların en büyük kanıtlarından biri de, birkaç dakikadan birkaç saate kadar, medyum ve ondan açığa çıktığı sanısı verilen macunumsu ektoplazma sıvısıyla, her şeyiyle bir insan suretinde bedenleşen, hareket edebilen, nesnelere dokunup, bizler gibi onları fiziksel etkileyebilen... ve kendilerini geçmişte yaşayan insan ruhları ya da farklı sistemlerden gelmiş ruhsal veya uzaylı varlıklar olarak tanıtan ama gerçekte Cin olan bu varlıkların, bilim adamlarınca vücutlarından, saçlarından veya giysileri ve üzerlerinde kendileriyle birlikte maddeleşen takılardan örnekler alındığında bunların kısa bir süre sonra şeklini kaybederek eski hallerine dönüp yok oldukları görülmüştür ki, böylesine somut nesneler bugüne kadar korunamamış, bir çoğunda da muhafaza edilecek durum bile oluşmamıştır.

Bu, tanımlanamayan uçan nesnelerin bir bölümünü teşkil eden Ufolar için de aynen geçerlidir. Daha doğrusu bu durum zamanımızın teknolojik gelişmelerine, anlayışına uygun olarak kendilerini uzaylı süsü altında gösteren Cinlerin, insanlarla çeşitli şekil ve düzeylerde görüntülü, fiziksel ve ruhsal anlamdaki temaslarında da görülmektedir. Ayrıca extoplazma yoluyla maddeleşen varlıklar, normal gün ışığında da hemen çözünüp yok olduklarından gündüz normal şartlarda bu maddeleşmeyi oluşturamadıkları da görülmüştür. Bu da bize uzaylı kimliğiyle görünen varlıkların bu tarzda hep gece, parlak olmayan, ama ayırt edici normal ışık altında göründüklerini de açıklamaktadır.

Bize göre soyut varlıklar olan Meleklerin, İblis’in geçmişte Resulullah zamanında da maddeleştikleri bilinmektedir. Ancak bu, ektoplazma yoluyla olmayıp direkt insan beyinlerinin irrite edilmesi sonucu oluşmuştur.

Mesela bunlardan Cebrail (as) birçok kez ashaptan birinin kılığına girerek Resulullah’ın ve Sahabisinin bulunduğu meclise gelmiş, Resulullah’la tıpkı bir insan gibi sual edip

(16)

konuşmuş, belli cevaplar vermiş ve geldiği gibi de gitmiştir.

Öyle ki, onun bir melek olduğunu, Resulullah açıklamadıkça hiç kimse bilememiştir. Hz.

Muhammed (sav)’ den yüzyıllar önce yaşamış olan ama istediği an berzah boyutundan tekrar maddeleşerek (insan kimliğine bürünerek) dünyamızda yer alan Hızır (as) da, ashabı yanındayken Resulullah’la açıkça yine aynı şekilde görüşmüştür.

Bunun yanında kendi isteğiyle değil, Allah’ın emrini ileten bir melekten almış olduğu emir üzere İblis de, yine Resulullah’ın bir cemaatle olduğu sırada , kalın dudaklı, gözleri yukarı doğru bakar şaşı gözlü, köse ama çenesinin altında at kılı gibi altı ya da yedi tane uzunca sarkık kıllar bulunan, koca kafalı yaşlı bir insan kılığında fakat, zelil bir surette kapıyı vurarak yanlarına gelmiş ve insanları nasıl kandırdığını oradakilere bir bir anlatmıştır. Yalan söylediği taktirde ise, düşmanları karşısında küçük düşmek, alaya alınmak suretiyle azap görecektir. Elbette meleğin ona gelişini de, bir yerlerden mekânsal olmak yerine boyutsal olarak tek taraflı açığa çıktığı şeklinde düşünmeliyiz.

Yine bu konuyla ilgili olarak, bir gün Hz. Resulullah geceleyin kendisini öldürmeye gelen, yer semasının beşinci katında yaşayan ve Cinlerin arasında en güçlüleri olan bir ifriti tutarak sabah olunca Medineli çocuklar oynasın diye mescidin direklerinden birine bağlamayı düşünmüştür. Fakat Hz. Süleyman (as)’ ın duasını hatırlayınca kendisine verilen bu kuvveti kullanmayıp bunun yerine ifriti zelil bir halde def etmiştir.

Burada ifriti bağlamadan kasıt, Hz. Muhammed (sav)’ in beyin dalgalarıyla onu maddeleştirip belli bir mekanda hareketsiz tutarak çocuklar tarafından aşağılanmasını, hor görülmesini... kısacası zarar görmesini temin etmesidir.

(17)

Soyut olmasına karşın, maddesel yapıda sabit tutulması taktirde bir Cinnin fiziksel zarar görmesi ise, o maddi yapının o cinle bağlantıyı sağlayan bir konsantrasyon aracı olması ve bu bedene yapılacak hareketlerin o kişi ya da kişilerin beyninde karşılık gelen ilgili dalgaları üretmesi sonucu olduğunu düşünebiliriz. Böylece bu dalgalar o cinin dalgasal yapısını az ya da çok etkiler.

Hatırlanacağı üzere yine bu ifritler, Miraç olayında Hz. Resulullah’ın semaya doğru yükselmeye (Uruca) başladığını öğrenince, eğer O’nun semaları ve Hakikâtini bilip Özünün güçleriyle donanırsa artık bir daha önüne geçilemeyeceğini bildiklerinden, var güçleriyle O’na saldırıya geçmişler, fakat Cebrail (as)’ ın onlara karşı kendisine ifrit duası diye bilinen bir duayı Vahiy etmesiyle onların yanmasını, dolayısıyla onlardan korunmasını temin etmiştir. Bu yüzden hakikate giden yollar, hayal dahi edemeyeceğimiz düzeyde tehlikelerle doludur.

Eğer korunmuşlardan değilsek o boyutları geçmek imkansıza yakındır. Meleklerin ve ölüm ötesine intikal etmiş yüksek dereceli Evliyaullahın ve bunların gücü ve yardımıyla şehitlik mertebesindeki insanların, berzah boyutunda olmalarına, maddeleşip yani bir bedende görünerek etki etmelerine rağmen, herhangi bir etki almaksızın bizatihi savaş meydanlarında savaştıkları da bilinmektedir (bunlar mistik kaynakların dışında birçok düşman askeri ve rütbeli komutanlarca da açıkça ifade edilerek ispatlanmış durumdadır).

Olaylar bununla sınırlı değil. Mesela, Bedir savaşının hemen öncesinde insan kılığında maddeleşen şeytan, Müslümanlara karşı, müşrikleri savaşa teşvik etmek için onların gururlarını okşayarak olmadık hayallerle kışkırtır.

(18)

“O zaman şeytan onların yaptıklarını allayıp-pullayıp şöyle demişti: Bugün insanlardan size galip gelecek hiçbir kimse yoktur... Ben de size muhakkak yardımcı olacağım!... Fakat iki ordu (Müslümanlar ve müşrikler) karşı karşıya görününce, arkasını dönerek kaçtı ve şöyle konuştu “Ben sizden kesin olarak uzağım! Ben sizin göremeyeceğiniz şeyleri görüyorum. Ben hakikatte Allah’tan korkarım! Allah’ın azabı çok şiddetlidir.”(Enfal/48)

Burada, şeytanın görüp onların göremediği şey, Müslümanlara yardıma gelen materyalize olmuş meleklerdir. Çünkü, ayette “O vakit Rabbiniz’den yardım ve zafer istiyordunuz da, O da, Ben peş peşe gelen bin melek ile yardım edeceğim diye duanıza cevap verdi!...” Hz. Muhammed (sav) de “Aman Allah’ım!.. Yardım ve inayet!” diye yalvardıkça da bu sayı arttı ve savaş sırasında bu sayı beş bini aştı. Yine Hz. Muhammed (sav), Hz. Ali (ra) ve Hz. Ebu Bekir (ra) için de, “sizden birinizin yanında Cebrail, diğerinin yanında da Mikail ve İsrafil bulunuyor...” demiştir.

Savaş sırasında bu durum, Müslümanların daha kılıçlarını sallamadan, karşılarında bulunan müşriklerin öldürülmelerinin görünmesiyle kendini gösteriyordu. Daha sonra, Bedir savaşına katılan hemen, hemen tüm Müslümanlar savaştan sonra çeşitli yerlerde, Allah’ın onların yardımına gönderdiği melekleri açıkça gördüklerini bir bir anlamışlardır.

Bu olay sadece Bedir savaşıyla sınırlı olmayıp, diğer birçok savaşta da ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri de Çanakkale savaşıdır ki, akıllara durgunluk verecek olaylar ve tanıklarla doludur. Düşmanlar, Müslüman askerlerin yanında eski İslam kıyafetleri giymiş melekleri görmüş ve bunların kimler olduklarını savaştan sonra defalarca öğrenmeye çalışmışlardır. Bir İngiliz muhabiri bu konuda şunları yazmıştır: “O gün Çanakkale’yi

(19)

koruyan Türk ordusu içinde şimdiye kadar hiç görmediğimiz kıyafet ve heybetle insanlar vardı ki, müdafaalarında bu kimselerin çok büyük yardımları oldu ve bizden bazılarını esir etti...”

Bununla birlikte; tam olmasa da bu duruma benzer bir olay da, yine Bedir savaşında müşriklerin, Müslümanları az sayıda görmeleri dolayısıyla bir an önce ortadan kaldırmak, katletmek için sabırsızlanırken, Allah da müşriklere karşı Müslümanları cesaretlendirmek için onların gözüne müşriklerin sayısını az göstermiştir ki, bu da âyette “Hani müşriklerle karşılaştığın zaman, orduları gözlerinizde az gösteriyor sizi de onların gözünde azaltıyordu... Çünkü Allah, emrini yerine getirecekti.!” (Enfal/44)

Ufo’lar ya da Cinler

Cinlerde mantıksal bir bütünlük mevcut değildir, devamlı çelişkili bilgiler verip bu yönlü vizyonlar oluştururlar. Benlikleri, büyüklük duyguları ise, çok yüksektir. Kendilerini kontrol edemeyip seviyelerini bir türlü sabit tutamazlar. Verdikleri tebliğlerde de devamlı tekrarlar bulunmaktadır. Mesajlarında ve halüsinasyon türü uyku-uyanık hallerinde gösterdikleri rüya ve imajlarda bu temel dört özelliği görmek daima mümkündür. Bu ve diğer başka özelliklerini günümüzde de en yoğun olarak uzaylılar şeklinde göstermektedirler ki, bunlar da Cinlerin ortaya koydukları olayların farklı şekle bürünmüş, ama genelde hep aynı oyunlarından başka bir şey değildir.

Ufolar akla gelince de genelde bunu hemen ya fizikçilere ya da Astronomlara sorarlar. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü, uzaylılar konusunda, üzerinde araştırma

(20)

yapılacak ne madde, ne molekül, ne atom ne de atom-altı parçacıkları bulunmaktadır. Dolayısıyla olmayan şeyin bilimi ve bilim adamı da olamaz.

Çeşitli ruhsal ve fiziksel temaslarda kendilerini ülkemizdeki Müslüman toplumuna, önce “Cinler” olarak tanıtırken daha sonra birden çeşitli insan ya da varlıkların Ruhları olarak göstermeye, bilim ve teknolojinin gelişmesiyle de gökten gelen uzaylı yaratıklar şeklinde bildirmeye başlamışlar, fakat en sonunda yine kendilerinin Cin olduklarını çünkü, kendileri hakkında en geniş ve detaylı bilgileri veren Kuran ve Resulullah

açıklamalarında Cinlerin ters ve kötü varlıklar olarak anlatıldığı için saklanmak ihtiyacı gösterdiklerini belirtmektedirler.

Ayrıca şunu da hemen söylemek gerekirse Ufo yani, tanımlanamaz uçan nesneler olarak adlandırılan görüntülerin birçoğu uçak, balon, füze, kuyruklu yıldız, oldukça parlak görünen Sirus yıldızı, Venüs gezegeni, yıldırımlar veya başka atmosferik ya da yer altı hareketlerinin, gazlarının neden olduğu plazma (ışık) topları gibi normal doğal olayları iken, bazı görüntülerin bunlardan tamamen farklı ve ayırt edici özellikli olması, bazı varlıklarla çeşitli şekil ve düzeylerde ilişkiye geçilmesi ve bunların belli felsefelerinin bulunması, olayı başka noktalara taşımaktadır ki, işte biz bunları incelemekteyiz.

Tamamıyla kendi deneyimlerine dayanan, bunun dışında, hiçbir insanın tanık olmadığı, olamadığı Ufo olaylarındaki meşhur araçlar; havada, karada, deniz içinde veya üstünde pilotlara, kaptanlara, yolculara, çok büyük oranla da ıssız yollarda, gece karanlığında görünmekte, bazılarını takip edip kovalamakta, bazen de güya uçakların, gemilerin, araçların motor ve elektrik sistemlerini geçici olarak etkileyip durdurmakta, bozmakta, eğer bu evlerin yakınında cereyan ediyorsa bu sefer de elektrikli ev aletleri aynı şekilde stop etmekte, bunun yanında bazı insan ve hayvanların hareketlerini bloke

(21)

edip geçici olarak felç geçirmelerini sağlamakta ve bu araçlar ya da içindeki uzaylı varlıklar gözden kaybolunca da tüm bu durumlar eski hallerine dönmektedir.

Oysa radarlara yakalanmalarına, bilinen tüm fizik yasalarına aykırı olarak ani ses üstü hızlarda birden yer değiştirip manevralar yapmalarına (ki bu durum da ses üstü hızlara geçen araçlarda olduğu gibi, şok dalgaları yani ses patlamaları duyulması gerekirken tiz bir vızıltı türü ufak sesler ya da hiçbir ses duyulmamaktadır) bir anda ortadan kaybolmalarına rağmen, tüm bu ve diğer olayların gerçekten fiziksel görüntüler, yaşanmış olaylar değil, bir başka boyuttan projekte edilen holografik görüntüler olduğu, yapılan bazı laboratuar araştırmalarıyla da gösterilmiştir.

Mesela, hile olmadığı kanıtlanan filmlerin devamlı olmayıp çok, çok kısa süreler içinde gidip gelen (yok olup beliren) görüntüler oldukları açıkça ispatlanmıştır. Hatta bazı ufo gözlemleri ve sahte olmayan filmlerde bu araçların somut maddesel bir yapıda görünürken birden şeffaflaştıkları ve tamamen ışıklar saçar hale geldikleri, çok parlak ve canlı ışınlara dönüştükleri ya da çeşitli geometrik şekil ve büyüklükteki uzay gemilerinin birden diğer bir türe dönüştükleri açıkça görülmektedir ki bu da onların gerçekten maddi olmadıkları anlamına gelmektedir.

Dolayısıyla, kişilerce görüldükleri yerden bu araçların bir anda yok olmaları, sahip oldukları yüksek hız teknolojileri nedeniyle değil, tamamen birer soyut görüntü

olduklarından ileri gelmektedir. Bazen de bunlara, havaya uçup gittikleri görüntüsü eşlik etmektedir.

Yine maddi bir niteliğe sahip olmadıklarını, bunun yerine başka bir boyutun varlıkları olan Cinler tarafından insan beyinlerinden projekte edilen görüntüler olduklarını

(22)

belgeleyen bir diğer olay da, bu uzay gemilerinin ve içindeki yaratıkların havada, gökyüzündeki boşluk yerine evlerdeki, iş yerlerindeki küçücük bir odanın ortasından, duvarından, tavanından ya da çalışmayan TV ekranından da çeşitli şekillerde görünmeleri, o insanlarla bağlantıya geçip birtakım mesajlar vermeleri ve hatta bu yolla da gemilerine alıp onları çeşitli mekanlara kaçırmaları, gezdirmeleri... v.b. türlü, türlü oyunlar oynamalarıdır.

Zaten buna maruz kalanların çok gerçekçi bir biçimde görüp yaşadıkları tüm bu şeylerin

rüya mı yoksa gerçek mi olduklarına emin olamamaları, bazılarının da yaşadıkları olayı ve varlıkları, flu olarak görmeleri bütün bunları onaylamaktadır. Uzaylılarla maddi ve manevi karşılaşmaların çok sayıda olması da bunların uzaylı oldukları fikrini ortadan kaldırmaktadır.

Ufolarla karşılaşmalar yanında, dördüncü türden yakın ilişkiler adı verilen, kişilerin gönüllü olarak ya da zorla onlar tarafından kaçırıldıklarını iddia ettikleri olaylar da vardır. Bu olaylar da incelendiğinde açıkça görülmektedir ki, bu kişiler bir yerlere götürülmekten çok, oldukları yerde (genelde gece ve sabaha karşı olmakta) sekerat halinde ya da uyuyorken veya uyutulmak suretiyle belli vizyon ve algı oyunlarına

maruz kalmaktadırlar.

Gerçekte bu türden şeyler, insanların hayal dünyalarında meydana getirdikleri, ancak, kendilerinin bizatihi olmuş zannettikleri, deneyimledikleri olaylarda ise, uzay gemilerinin yere indikleri, içindeki varlıkların yaklaşarak onları arabadan veya araçlardan çıkartıp beraberce yürüyerek gemilerine götürdükleri, bazılarında da direkt uçan dairelere ışınlanmak suretiyle veya su üzerinde yürüyen, havada sabit durabilen, süzülüp uçabilen imajlarını gösteren bu uzaylılarca taşınarak gönüllü, tatlı sert ya da

(23)

zorla gemilere alındıkları belirtilmektedir.

Hatta bazı vizyonlar öyle abartılmaktadır ki, içinde gittikleri aracın boyutları hiç düşünülmeksizin, güya büyük güçler uygulanarak araçla birlikte gemilere de alınmaktalar. Elbette rüyalar, pardon olaylar, burada bitmemekte, insan beyinlerinde hazırladıkları dekorlar, geminin içinde de devam etmektedir. Bunlar geminin içinde üstün teknolojik aletlerin bulunduğu dişçi koltuğuna benzer ameliyat masasına incelenmek amacıyla yatırılmakta, bir çeşit ameliyata sokulmakta, bu yüzden vücutlarında kesikler, delikler oluşturulmakta, kan nakilleri yapılmakta, et, tırnak, saç, deri örnekleri alınmakta, uzaktan o kişileri daha sonra da izlemeleri ya da belli nedenlerden ötürü vücutlarının herhangi bir yerine parçalar, fiber optik kablolar, çipler takılmakta sonra da sözüm ona

insanların geleceklerini de bildiklerinden ameliyatlar sırasında bu kurbanların geleceklerini de programlamakta, sonra yine aldıkları yere bırakmaktadırlar. Kimileri bu esnada acı çekerken, kimi de bir şey hissetmemekte. Bu esnada, deneklerin büyük çoğunluğu kendilerini yine uyurken bulmaktadır.

Genelde bu yaşanılanları unuttukları ya da unutturulduğu için, daha sonra da vücutlarında belli değişiklikler olduğu izlenimini veren, hafif yara ve iğne deliği izleri, çeşitli kızarıklıklar, yanıklar... v.b. olduğunu fark etmekte, doktora gidip film çektiklerinde de vücutlarında belli nesnelerin olduğunu görmekte ve olayları çeşitli şekillerde hatırlamaya başladıklarında ise, uzaylı varlıklarca kaçırıldıklarını söylemektedirler.

Tüm bunların açıklamalarına gelince, bir defa Cinlerin geleceği büyük bir oranla bilemeyeceğini, bilseler de detayına inemediklerini daha önceki bölümlerde anlatmıştık. Ayrıca, bugün bilim adamları insan beyinlerinin çeşitli bölümlerine belli frekanslarda dalga ya da elektrik akımı vererek o bölgeleri irrite etmekle o kişide belli

(24)

çağrışımlar, duygular, hisler uyandırılabilmekte, çeşitli kokuları algılaması, belli sesleri duyması sağlanabilmekte ve belli şeyleri hatırlayıp çeşitli şekillerde tıpkı gerçekmiş gibi vizyonlar görmesi temin edilebilmekte, bunun yanında acı, ıstırap ya da tam tersi mutluluk verici... v.b. haller oluşturulabilmektedir.

İşte paralel boyutumuzun varlıkları olan Cinler de yapılarının gereği olarak, çok iyi bildikleri insan beyinlerine bu türden dalgalar göndermek suretiyle kişilerin veri tabanlarına uygun, hali ve durumlarına göre çeşitli vizyon ve seslerin, kokuların... her tür somut algılamalar ile o kişilerde geçici süreler boyunca süren mutluluk, huzur duygusu yada vecd hali, sonsuzluğa ulaşmış-zamansızlık hissi, duygusu... vs. sanrıları meydana getirebilmektedirler.

Vücutlarında görülen çeşitli izlere, maddelere gelince, onların da yapılan araştırmalarda dünyaya ait maddeler oldukları ve bunların genelde çocukken ya da daha önceden vücutlarına batan, ağız veya burun yoluyla içlerine giren ve oldukça da küçük cam, porselen, metal türü şeyler oldukları, ama bunları o güne kadar fark etmedikleri anlaşılmıştır. Bu durum bazı yara izlerinin oluşmasını da açıklamaktadır.

Cinler kimi olaylarda insanların bu durumlarını kullandıkları gibi, tıpkı reenkarnasyon vakalarında ya da cinlerin insanlara musallat oldukları poltergeist olaylarında görüldüğü üzere, insan bedeninde birtakım fiziksel etkiler meydana getirerek, vücutlarına giren parçacıklara şekiller vererek, biçimlendirerek, onlara yaşattıkları hayallerin gerçekliğine ilişkin dayanak oluşturmaktadırlar.

Genelde gördükleri ufoların hemen ertesi ya da bir iki hafta içinde yaşanılan bu kaçırma esnasında, kişilerin felç benzeri bir hal geçirip transa girmeleri, şehrin göbeğindeki

(25)

gökdelenin penceresinden dışarı alınarak gemilere bindirilmesine rağmen, hiç kimsenin bu araçları görmemesi, aynı anda birden fazla kişinin bu ve benzeri deneyimleri yaşarken yanlarında bulunan diğer kişi ya da kişilerin bunları hiç görmemeleri, duymamaları, algılamamaları, radarların bir kaçında görünürken diğer radarlarda hiç görünmemeleri, bu olayların tamamen insan zihninde ve birkaç cihaz üzerinde oluşturulan etkiler olduğunu açıkça göstermektedir. Yine beyin aracılığıyla sinir sistemini etkilemeleri bu geçici blokajlara açıklama getirmektedir.

Gemilerde yaşanıldığı iddia edilen bir başka durum da, Cinlerin eskiden beri hep yapa geldikleri, ama burada şekil değiştirdikleri, insan görünümlü uzaylı varlıklarca cinsel tacizlere, cinsel ilişkilere hatta tecavüzlere de maruz kalmalarıdır. Bu kurbanların çoğu da kadınlardır. Nadir de olsa erkekler, insanları büyüleyecek düzeyde çok güzel kadın suretindeki bu uzaylılarla ilişkiye girdiklerinde bu varlıklar bunun sebebini, inceleme araştırma amaçlı olmanın ötesinde ara türler, melez ırklar oluşturmak için hamile kalmak istediklerini söylemişlerdir.

Elbette çok, çok yakışıklı erkek uzaylıların da kadınlarla girdikleri cinsel ilişkinin nedeni budur. Bazen de bunu erkeklerden ve kadınlardan sperm ve yumurtalık örnekleri alarak yapmaktadırlar. Bazı kadınlar da, bu yollarla önce hamile bırakıldıklarını sonra da karınlarındaki ceninlerin alınarak bunların belli bölümlerde fabrikasyon ortamdaki tüplerin içinde büyümelerinin sağlandığını, en sonunda da bunların uyandırılıp tüplerden çıkarıldıklarını, bu melez ırklar ve kendi çocuklarının onlara gösterildiklerini, gerekiyorsa sonradan onlarla bağlantıya geçmelerinin yöntemlerinin anlatıldığını ya da bunun direkt onlar tarafından sağlandığını anlatmaktadırlar.

(26)

hamileliklerinin ve bu özelliklerinin tamamen ortadan kaldırıldığını iddia etmişlerdir. Oysa yapılan ciddi araştırmalarda, gerçekte bu olayın kendilerinden başka kimse tarafından görülmediği, izlenmediği, bu olayların tanığının da sadece kendileri olduğu ve bunların somut olarak da kanıtlanamadığı ortaya çıkmıştır.

Hamileliklerinin tamamen ortadan kalkması ise, yine tamamen kendilerinde olan böyle bir özelliğin onlar tarafından algı oyunlarıyla kullanılmasından başka bir şey değildir. Ayrıca bu olayda çok eskiden beri bilinen, Cinlerin insanları etkilemek için çok, çok güzel kadın ve erkek suretlerine girerek insanlarla zorla cinsel ilişkide bulunmalarının ve bu ilişkilerinin sonucunda da cinlerden çocukları olduğu (çocuk edindikleri) yalanıyla aynıdır. Bununla birlikte bu yolla cinsel tacize uğrayan kadınların bu olayın neden olduğu travmadan ötürü kendilerini eve, odaya hapsedip yaşadıklarını sadece kendilerinin bilmesi, durumlarını saklamaları da cinlerin onlar üzerinde oynadıkları oyunların kökleşmesini sağlamakta ve bunların açığa çıkmasını önlemektedir.

Bu konuda yapılan bilimsel çalışmalarda, uzaylıların tacizine uğrayan insanların, kendilerini uzaylı dışında farklı varlık şeklinde tanıtan Cinlerin benzer saldırısına ya da gerçek tecavüze maruz kalanlarla aynı ruhsal travmaları geçirdikleri, bunun yanında diğer türden uzaylılarla karşılaşma olaylarını yaşayan bazı kişilerin de şok geçirip yıllarca tedavi görmeleri veya akıl rahatsızlıkları geçirmeleri bu varlıkların iddia ettikleri, edildikleri gibi dost, yardım sever, insanlığın iyiliği ve çıkarı için çalışan... varlıklar daha doğrusu uzaylı varlıklar olmadığını ispatlamaktadır.

Hiçbir mantıklı varlık, bir diğer varlığa zarar vererek yardımda bulunmaz. Uzayın bilmem ne kadar uzaklığından üstün teknolojileriyle gelip kendilerini çok üstün akıllılar olarak gösterenlerin yaptıkları bu basit, sıradan şeylerde en ufak mantıklı bir davranış,

(27)

açıklanabilecek bir izah da yok ama çelişki çok. Burada görülen bariz bilimsel bir hata da birincisi, bizden tamamen farklı evrimleşmiş olan bir türün insanlara ilgi duyması ikincisi de, daha dünyada bilinen türler arasında genetik uyuşmazlık nedeniyle tohumlama gerçekleşmezken (mesela bir fille bir köpek...) bizden çok farklı bir türle cinsel birleşme yoluyla üremenin gerçekleşmesidir ki bu da tamamen imkansızdır. Kısacası bunların,

dışarıda bilfiil gerçekleşen olaylardan çok, insan beyni içinde gerçekleşen olaylar olduğu açıkça görülmektedir.

Cinlerin algı ve vizyon oyunları

Cinlerin, uzaydan geldikleri, insanlarla ilgilendikleri yalanını yutturma yöntemlerinden biri de, deprem, yanardağ patlamaları…v.b. afetler öncesinde, deprem fayları, ley hatları, yer altı maden yataklarının olduğu bölgeler, uzay ve diğer teknolojik lab. ve üsler, nükleer ve askeri tesislerin bulunduğu yerler, eski çağlarda kutsal olarak kabul edilen (ki bunlardan bir kısmı şu anda deniz altındadır) yüksek enerji merkezleri (odakları), tesisleri üzerlerinde daha sık görüntü vermeleridir. Bununla birlikte, bunlardan bir kısmının doğal etkenler olduğunu daha önceden belirtmiştik.

Uzaylı varlıkların, uzaydan geldikleri yolundaki görüşe hiç uymayacak türden ilginçliklerinden, çelişkilerinden biri de, bunlar bir taraftan güya, farklı yıldız sistemleri, galaksiler... v.b. evrenin çeşitli yerlerinden, sistemlerden geldiklerini bu yüzden de farklı evrime uğramaları dolayısıyla farklı şekil ve tiplerde olduklarını söylerken, diğer taraftan da deneklerin gemilerde gördükleri gibi, bir türden diğer bir türe ve bazen de kendilerinin tanıdığı kişilere ya da kurbanın görmek istediği suretlere dönüşebilmekte, bu şekilde görünebilmektedirler.

(28)

Mesela, önceleri insan suretinde yolda, sokakta,... dostça görünüp onlarla arkadaş olmak, yardım talebinde bulunmak suretiyle yaklaştıkları bu insanları, bir nedenden ötürü bir yere götürüp orada beliren uçan dairelerin içine almaları ve en sonunda bu dostun suretinin değişerek bilinen uzaylı tipine bürünmesi gibi. Çok ilginçtir ki, uzaylılarla hiçbir ilgisi olmayan ve çok çok eski zamanlardan beri insanlara çeşitli şekillerde musallat olan, ıssız eski köy yollarında, mezarlıklarda, tekinsiz evlerde olmadık suret ve olaylarla insanların karşısına çıkan, arada bir de suretten surete dönüşen Cinler, “

uzaylılar diye ortaya çıkan varlık tipleriyle tıpatıp aynıdır. Bunlardan daha sık görüneni ise, bildiğimiz uzaylı tipi yani, koca üçgen kafalı, büyük gözlü, kılsız, burnu ve ağzı küçük olan cüce tipidir.

İnsanların hayal dünyalarına hükmetmek suretiyle gerçekmiş, maddeselmiş izlenimi, görüntüsü veren bu varlıkların uzaylı olamayacağını gösteren bir önemli kanıt da bu uzaylı tipleridir.

Bunlardan kimi, insan suretinde ama uzun boylu, beyaz tenli sarışın ya da kızıl, mavi gözlü, çok güzel ve yakışıklı görünmekte olup (ki bunlara, İskandinavyalılara benzediği için kuzeyli anlamına gelen Nordik ismi verilmekte) kimi, bildiğimiz uzaylı tiplerinde kimi, gorillere benzeyen türlü, türlü kıllı yaratıklar biçiminde kimi de, sürüngen ya da kuş kafalı olup belden aşağısı insan veya başka bir yaratık, belden üstü de ayrı bir yaratık suretinde görüntü vermektedirler.

Görüldüğü üzere bunlar, hep dünyadan bildiğimiz, dünya üzerinde yaşamakta olan insan ya da hayvan türlerinden varlıklardır. Bunlar gerçekten uzaylı olsalardı, çok çok farklı suretlerde, bizlerin hayal bile edemeyeceği türde olmaları gerekirdi. Çünkü evrim bunu gerektirir.Oysa, durum bunun tam tersi.

(29)

Bu türden uzaylı görüntüsü vermelerinin önemli bir başka nedeni de, bir yandan ulaşılamayacak derecede çok güzel görüntü vererek, insanların kökeninin aslında kendileri oldukları imajını vermek suretiyle bizleri küçük göstermek, diğer yandan da, hayvan türü yaratıklar şeklinde görünerek insanların yaratılışı, sahip oldukları yetenek ve idrak kapasitesince hayvanlardan da daha aşağı olduğunu vurgulamak böylece, dalga geçip, bizleri aşağılayarak egolarını tatmin etmektedirler.

İnsanların halife özelliğiyle yaratılmış olduğunu hazmedemeyen ve benlikleri aşırı derecede güçlü olan şeytani vasıflı Cinler, her fırsatta insanları aşağılık, seviyesiz, ilkel; kendilerinin ise üstün ve her şeye hükmedici olduklarını göstermeye çalışmaktadırlar. Bu özelliklerini, ortaya koydukları tüm senaryolarda açıkça görebiliriz.

Bir başka çelişki de, bazı uzaylılar tarafından verilen bir kısım bilgilere göre, bu dört tipleme içinde insan suretinde olan türün bunların en akıllısı, en zekisi ve tümünün üstatları oldukları, diğerlerinin ise, bunların altında, onların hükmettiği, programladıkları varlıklar olduğu söylenmektedir. Halbuki, başka yerlerde de diğerinin, geri kalanların başı ve önderi olduğu belirtilmektedir ki tüm bu çelişkili ifadelerin en önde gelen sebebi, Cinlerin kendi aralarındaki üstünlük kavgasını uzaylı kimliklerine yansıtmalarından ibarettir. Sonuçta, uzaylıların bu tutarsız hareketleri bize, bunların gerçek olmadığının kanıtlarını açıkça göstermektedir.

Çok keskin bir zekaya sahip olan Cinlerin, insanların hayal dünyalarıyla istedikleri gibi oynamaları, ortaya koydukları senaryolar sınırları zorlamakta, ipin ucunu iyiden iyiye kaçırmaktadırlar.

(30)

gösteren böyle bir hayal de, güya uzay gemilerine götürülenlerden hepsi zorla kaçırılan insanlar olmayıp bazıları gönüllü olarak tamamen eğitim amaçlı olmalarıymış.

Kaçırıldığını söyleyenlerin bir kısmı, ameliyatlarının hemen akabinde geri gönderilirken kimi de, ameliyat sonrası insanları çeşitli konularda bilgilendirmek daha doğrusu

çaldıkları minareye kılıf uydurmak için mesela, Venüs ’e, Mars’a, Satürn’e, Ay’a ve bilhassa Dünya’dan hiç görünmeyen Ay’ın karanlık yüzüne ya da başka yıldız sistemlerindeki gezegenlerin yörüngesinde hareket eden dev uzay gemilere alınarak gezdirilmekte, teknolojileri, uygarlıkları, uçan dairelerin çalışma prensipleri, insanlık için amaçları ve insanların ev ödevlerini yapmadıkları taktirde başlarına neler geleceği ile ilgili, öğütler verilmekte, oralarda yaşayan halk ve yaşam formları (ki bu kendilerininki de olabilmekte) hakkında görüntüler seyrettirilip detaylı bilgiler sunulmakta, bazıları da orada hiçbir koruma önlemi almaksızın çıkıp gezebilmekte, oradaki yaşayan varlıklarla da rahatlıkla çeşitli yakın ilişkilere geçebilmekteymişler. Bunların yanında o kişilere, insanların evrendeki yeri, geleceği, Yaratıcıyla olan bağlantıları ve sistemle ile ilgili çeşitli bilgiler de sunulmaktaymış. Tüm bunları tek kişi deneyimleyebildiği gibi, bunlara nispetle az sayıda görülen bir den fazla arkadaş grubu da bunu deneyimleyebilmekteymişler.

Bununla birlikte, bu tür olayları yaşamış olan sözüm ona lider konumundaki kişiler, uzaylılardan gelen bir biçimde 5-6 yaş gibi daha küçük yaşlarda iken (cinlerin bilhassa bu yaştan itibaren kendilerine yatkın, beyinleri hassas insanları etkilemeye başladıklarına başka yazılarımızda değinmiştik) onlarla bağlantıya diyaloğa geçmekte, gemilere alınmakta ve onlar tarafından belli özellikler, güçler verilerek beden dışı deneyimler (o.b.e), ışınlama, materyalizasyon, uzaktan görme, algılama… v.b. olağan üstü yeteneklere sahip olmaktaymışlar.

(31)

Yine kimileri, o küçük yaşlardan itibaren bunun farkında bilincinde iken, kimileri de onlarla açık bağlantıya geçtikleri sırada ya da hemen sonra geçmişte onlarla her an irtibatta olduğunu anlamakta, hatırlamakta ve bu tür normal üstü yeteneklere o andan itibaren sahip olmakta, gözlerindeki perdeler kalkarak her tür ruhsal varlıklarla her an görüşebilmekte, insanlığın gelişimi, evrimi için uzaylılarla birlikte evrensel plandan sorumluluklar yüklenmekteymişler.

Bu tür bağlantılara geçen hemen hemen bütün insanların da yeteneklerinde az ya da çok belli artışlar olmakta bunun sonucunda da metafizik konula eğilmekte, hayatlarını tamamıyla bu temeller üzerine yeniden inşa etmekte, hayatları ve yaşama bakış açıları tamamen değiştirmekteymiş.

İster zorla isterse de eğitim amaçlı, gönüllü olsun fark etmez, bu uzay gezileri, birden çok fazla da olabilmekte, tekrarlanabilmekteymiş. Bazen de bu üstün varlıklarla, fiziki beden yerine yine onlar tarafından oluşturulan beden dışı deneyimler dediğimiz, ruhun bedenden ayrılmasıyla da çeşitli ortamlarda, gemilerde… görüşmeler yapılabilmekteymiş.

Kaçırılma olaylarının bu bölümüne baktığımızda da, yine bir yığın çelişkili durumlar, sistemde olmayan birtakım yanılgıların varlığı bulunmaktadır. Öncelikle bunların

hayalde yaşanılan şeyler olduklarını gösteren önemli bir olay da, götürüldüklerini söyledikleri uzay araçlarının dıştan çok küçük olmalarına karşın, içine girdiklerinde içinin çok büyük olmasıdır. (Öyle ki, 3 m. çapındaki bir uçan dairenin içinde koridorlar, odalar, araştırma lab.... vs. bulunmaktadır. )

(32)

hiçbir gezegen ve uydu yoktur. Bunlardan kimi yüzlerce derece sıcakken, kimi, birkaç yüz derece soğuktur. Bununla birlikte, bunlardan bir kısmı da tamamen gazdan oluşup üzerine basılacak bir katı yüzeyi yoktur. Dolayısıyla insan ya da uzaylı gibi görünen varlıkların yaşaması mümkün değildir. Kaldı ki bir insanın, atmosfer dışında koruyucu bir elbise giymeden bulunması, bizler için hayati önem taşıyan oksijen, basınç, ısı... v.b. faktörlerin yanında, uzaydan ve güneşten gelen kozmik radyasyonlar, insan bedenini saniye mertebelerinde yakması için yeterlidir.

Bunun gerçekten olduğunu iddia edenlerden bazıları da bu olayların, planetlerin maddesel boyutlarında değil de, alt boyutlarındaki ışınsal yapısında gerçekleştiğini söylemektedirler ki bu da mümkün değildir.

Çünkü, ışınsal boyutlara ışınsal bedenle gidilir. Maddi beden, o ortamlarda yer alamaz. Üst düzey Velilerin yapmış olduğu bedenen Tayyı Mekân bile, dünya ile sınırlıdır.

Yani, bu bedeninizle ruh boyutunda bulunamazsınız. Keza cehennemde insan, Ruh (

Nari) bedeni, cennette de, Nur bedeniyle yaşama devam eder. Madde beden ise, önce toprağa karışıp çözünecek sonra da güneşin dünya ve diğer birkaç planeti yutmasıyla, yeryüzüyle birlikte buharlaşacaktır. Her beden bulunduğu boyutun şartlarına tabi olarak mevcut olup, bir boyuttan diğer boyuta geçişte hükmünü yitirir.

Eğer bunlar uzaylıların yani Cinlerin gücüyle O. b. e yoluyla yapılan seyahatlerse; o zaman bu varlıkların, iddia edildiklerinin aksine uzaylı değil, bizim paralel boyutlarımızda yer alan Nari boyutun varlıkları Cinler olduğu ortaya çıkmaktadır ki

(33)

Aynı şekilde, uzaylı varlıkların da insani özellik gösterip dünya atmosferine hemen adapte olmaları, mikroplara karşı enfeksiyon geçirmemeleri, hastalanmamaları da çok büyük bir çelişkidir.

Bunun yanında, insanların yaptıklarının karşılığı olarak başlarına gelecek şeyler için hiçbir yaptırımları olmadığını, hiçbir işe karışmadıklarını ifade eden uzaylıların binlerce, milyonlarca ışık yılı uzaklığındaki bilmem ne sistemlerinden buralara kadar zahmet edip ekstradan bizleri uyarmalarına da hiç ihtiyaç yoktur. Bu durum mantıklı da değildir. Çünkü bunları sıradan basit bir vatandaş da rahatlıkla düşünebilmekte, aynı söylemleri dile getirebilmektedir.

Bununla birlikte siz, bir üstün teknolojik bilgiyi ya da yaşam formlarıyla ilgili... vs. bilimsel verileri bu işin uzmanı olan bilim adamlarına mı verirdiniz yoksa kaçırıldığını iddia eden insanların büyük çoğunluğunda olduğu gibi, hayatı boyunca nereden gelip nereye gittiğini düşünmeyen ya da konuyla ilgisi bulunmayan taksici, sarhoş, çiftçi ya da esnaf... vs. gibi sıradan hayat yaşayan insanlara mı?..

Bizim uzaylılar, üstün bilgeliğe, uygarlığa sahipler, ama bu kadar basit, sıradan bir şeyi dahi düşünemiyorlar. Ayrıca, çok büyük teknolojilere sahipler, her şeyden haberleri var, ama tüm bunlara gerek kalmaksızın ya da gerekli tüm bilgileri, en kötüsüyle bir, iki inceleme sonucunda çok gelişmiş haberleşme ağı ile çok rahat öğrenebilecekken bunun yerine hâlâ, insan ya da hayvan kaçırıp inceliyor, yerlerden numune topluyorlar.

Kısacası, hem her şeyden haberdarlar, hem de hiçbir şey bilmiyorlar gibi davranmaktadırlar ki, bu büyük çelişki de bunların uzaylı olmadıklarını açıkça

(34)

göstermektedir. Binlerce, milyonlarca... ışık yılı uzaklıkları büyük zahmetlerle aşıp gelen bu uzay araçları, beyaz sarayın bahçesine ya da Kremlin meydanına inecekleri, resmi ilişkilere geçecekleri yerde parkta oynayan çocukların, insanların ortasına inip içlerindeki araçların dışına çıkarak garip ses tonlarıyla konuşmaları ya da bir şeyler verir gibi yapıp hiçbir şey vermeksizin tekrardan araçlarına binip bir anda yok olmaları, sadece konulardan tamamen uzak insanlara, halka görünmeleri, hem bu türden hem de kitlesel görüntüleri tamamıyla show amaçlı olup bunların fiziksel olmadıklarının ayrı bir kanıtıdır.

Ayrıca insani yüz ifadelerine, duygulara, davranışlarına sahip oluşları, bulundukları toplumun dillerinde konuşmaları, diyaloga geçmeleri de bunların uzaylı oldukları fikrini zayıflatmakta diğer olayları göz önüne aldığımızda ise, bunun ötesinde tüm bu gerçekliği çürütmektedir.

Bazı insanların belli güçlere, özelliklere sahip olmalarına gelince… Daha önceleri birçok yazımızda değindiğimiz üzere, cinlerin insanlara çeşitli düzeylerden verdikleri birtakım yetenek ve güçler bir; insanların onları çeşitli yöntemlerle etki altına almaları, iki; cinlerin insanları tek yönlü olarak kendilerinden akan bir biçimde etki altına almalarıyla meydana gelmektedir ki büyük çoğunluğu böyledir. İkincisinde tamamen kontrol Cinlerindir.

Uzaylı olayında olduğu gibi. Birçok şeyi cinler yapar, buna karşın çevresindeki insanlar, bunların o kişiden kaynaklandığını sanırlar. Bazen, o kişi de bunun farkında değildir. Bir de bunun yanında cinlerin oyuncağı olan bu kişi, kendi hayallerinde yarattığı ya da onun için yaratılan dünyada, o dünyanın tanrısı olarak dilediğince senaryolar, güçler ortaya koyar ki, bunu da kendisinden başkası bilmez ve görmez.

(35)

Cinlerin insanları aldatma yöntemlerinden biri de, insanlara seçilmiş olduklarını, onların ayrıcalıklı bir konumda olduklarını empoze ederek egolarını okşamakta, böylece bu insanlar da, özel kişiler, üstün nitelikli insanlar olduklarını zannederek, o hayallerle ölüm ötesi boyuta geçerler.

Bu konuda en önde gelen büyük çelişkilerinden biri de bu uzaylılar, insanları çeşitli planetlere, yıldız sistemlerine, galaksi ve ötesine... ya da farklı, farklı evrenlere (?) çok kısa süreler içinde götürebilmelerine karşın buna kıyasla onlar açısından çok kolay ve basit olan aynı olayı dünya üzerinde bir türlü gerçekleştirememektedirler. Bu insanlardan sadece birini, bırakın ülkeler veya şehirler arasını bir semtten diğer bir semte, mahalleye bile götüremiyorlar. Anlaşılacağı üzere, tıpkı diğerlerinde olduğu gibi

bu olayda da, somut olan hiçbir şey yok. Olmadık soyut hayaller ise, oldukça çok.

Cinlerin ve Ufocuların düştüğü çelişkiler

Cinlerin, insanları küçük, zavallı durumlara düşürmek, alay konusu haline gelmelerini sağlamak için, seçilmişlik duygusunu zirveye taşıdıkları, hatta işi komediye dönüştürdükleri bir olayda “yıldız insanları- yıldız yardımcıları” denilen, daha önceki zamanlarda uzaylıların yeryüzündeki insanlarla olan evliliklerinden dünyaya gelmiş insanların genetiğini taşıdığı ya da o dönemlerde uzaylılara yardım edenlerin torunları olduğu söylenen, o ruhsal gücün varlığını hisseden kişiler varmış ki, uzaylılarla dördüncü türden yakın ilişkiler kuranların büyük çoğunluğu, aslında kendilerinin de sonradan hissettikleri veya hatırladıkları üzere bunlarmış. Ve bu “ışık işçileri” güya,

uzaylı varlıklarca kendilerine getirilip belli bilgiler, güçler, yetenekler kazandırılarak, insanlığın zor geçiş dönemlerini daha yumuşak yaşamaları, karşılaşacakları çetin

(36)

şartlara karşı çeşitli şekillerde onlara yardımcı olmaları amacıyla çok yönlü vazifeler yüklenmekteymişler.

Yine belirttiklerine göre, insan suretine giren bazı uzaylıların bir kısmı da belli görevler üstlenip bizzat insanlar arasında hayatın her alanında okulda, vergi dairesinde, bankada,… çalışmakta ve kendilerini fark ettirmeden insanlara çeşitli yardımlarda, insanlığın gelişmesine katkıda bulunmakta, belli negatif olayların oluşmasını önlemekte ya da etkilerini azaltmakta, yeni yeni yaşam formları oluşturmakta… vs. imişler. Fakat buna karşılık, ne hikmetse seçilmiş olanlar hariç, bizler bunların hiçbirini görememekte, algılayamamaktaymışız.

Bunun yanında, geçmişteki yaşantılarını unutup ya da görmezden gelip kendilerini direkt uzaylı gören, uzaydan geldiğini düşünen, şartlanan, düş âleminde gezinen

insanlar da bulunmaktadır. Hatta bunların içinde, zamanda yolculuk yaptığını ve tüm bunları da bir senaryo içinde gerçekçi biçimde yaşadığını zanneden insanlar da yok değil. Buna benzer bir olayda, kendilerinin kayıp kıta Atlantis, Mu veya yer altı ülkesi (ki gerçekte hayallerde olan) Agharta isimli uygarlığın torunları olduğunu ve bunların ruhlarıyla da devamlı irtibatta olduklarını iddia eden ve onlarla görüştüklerini zanneden insanlar da mevcuttur. Demek ki bu tür şeyler, sadece uzaylılara özgü olmayıp onlar olmasa da bu türden, benzer şeyler yaşanabiliyormuş.

Cinler, hep sergileyedurdukları özelliklerini uzaylı kimliğinde de sürdürmekte, bunu da, önce ciddi birtakım bilgiler, vizyonlar göstermeye özen gösterirken daha sonra işi ciddiyetten uzak, insanlarla alay edercesine, komik bilgilere, algılamalara dönüştürerek göstermektedirler. Genelde de Ufocular bu tür şeylerden ya da gemilerde yaşanılan bu olaylardan hiç bahsetmezler.

(37)

Mesela, kaçırılma vakalarında bilinen uzaylı tipleri, yukarıda da bahsettiğimiz üzere bir anda Nazi üniformalarıyla ortaya çıkıp SS (es es) subayları gibi davranışlar sergilemeye başlamakta, gemilerde ciddi olarak başlayan olaylar gayri ciddi şekillerde devam ederek bir anda patates... v.b. gibi nesneler belirmekte ve bunları birbirlerine, kurbanların üzerlerine atmakta, durup dururken hiçbir anlamı olmayan garip ve komik şarkılar söylemekteler. Bu durum tebliğlerde ise,... uzaylı zolton... gibi komik isimlerle diyaloğa geçmeleri, seans sırasında araya başka kanalların girerek birbirleriyle mahalle kadınları gibi tartışmaları, bir anda uzayın büyüklüğünden bahsederken, evrensel birtakım gerçeklerden bahsediyormuş havasında iken, bir anda konuyla hiç alakası olmayan, fındık kabuğunu doldurmayacak konulara girmeleri... şeklindedir.

Cinlerin başka bir uygarlıktan geldiği yalanıyla insanları kandırma oyunlarının en büyüklerinden biri de, kaçırılma ya da karşılaşma olaylarındaki kayıp zaman durumu. Bu da kısaca şöyle:

Kaçırılan kişiler durumu önce algılayamamakta, ancak aylar ya da yıllar sonra karşılaştıkları, yaşadıkları çeşitli olaylarla bu unutulanları parça parça hatırlamakta veya tedavi için gittiği uzmanlarca yapılan hipnoz sonucu o anda yaşadıklarını ayrıntılarıyla anımsamaktaymışlar.

Bazen bu durumlarını hipnoz sırasında tesadüfi olarak da öğrenebilmekteymişler. Mesela, bazı kişi ya da kişiler, arabayla… vs. giderken bu uzay aracı ve varlıklarla çeşitli şekillerde temaslarının bitişi ve bu ufoların ortadan kaybolmalarıyla kaldıkları yerden yollarına devam etmekte, kimi de geçici bir bilinçsizlik, uyku durumundayken tekrar kendilerine gelerek araç başında yoluna devam etmekte olduğunu görmektedir.

Referensi

Dokumen terkait

Yapacağımız bir keşif daha var: Ne gariptir ki, Ay'da yürüyen ilk insan olan Neil Armstrong, herkes tarafından bilinen, attığı adımın kendisi için küçük ama insanlık

Bir akıl varlığı olan insan, maddi türden cisimsel bir taşıyıcı üzerinden ortaya çıkabilir çünkü insan maddi boyutu olan bir varlıktır. İnsan ruhu ancak beden üzerin-

May’e göre psikoterapinin amacı ve yöntemi, kişinin kendini dolaysız bir anda, o olguyu yaşayan, ya da, o olgu başına gelen kişi olarak aşmasını sağlayacak

Ancak önemle belirtmek gerekir ki burada, üçüncü tür tasavvufta söz.. konusu olacak olan “be ş erî s ı fatlar ı n” kökünden temizlenmesi gibi

Bununla birlikte, biraz ötede "bu köstekleri onun kendisi (ilkel insan) kendiliğinden bir şey gibi kabul etmiştir" ve "hiçbir zaman bunu kırmayı aramaz" derken,

Ona sülûk (manevî yolda ilerleme) eklenince ikinci hal oluşur, sonra da üçüncü hal meydana gelir. Seyr u sülûk yani manevî eğitim yapmam ı ş olan bir meczubun ikinci

Koca böylece nikâh akdi sebebiyle kadın için üzerine vâcip olan mehir ve nafaka gibi bütün haklardan kurtulur. Gerdeğe girmeden ve zifaftan önce kocadan ileri gelen

ALLAH ve DİLEDİKLERİ (Daha önce örneksemiştim. En küçük sevabı olan bile Cennet'e girebilir.) dışında HİÇBİR KİMSE birbirine şefaat edemez. VE HİÇ BİR