• Tidak ada hasil yang ditemukan

Sefa Salih BILDIRICI 1 TURKIYEDE SIYASAL

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2018

Membagikan "Sefa Salih BILDIRICI 1 TURKIYEDE SIYASAL"

Copied!
14
0
0

Teks penuh

(1)

Sefa Salih BİLDİRİCİ

1

Barış AYTEKİN

2

TÜRKİYE’DE SİYASAL KÜLTÜR

-

MAKROEKONOMİ

POLİTİKALARI ETKİLEŞİMİ:

İSTİKRAR PROGRAMLARININ

ORTAYA ÇIKMASI

Özet

Makroekonomik politikalar, arz ve talep yönlü politikalar olarak farklı biçimlerde ve/veya amaçlarda uygulanmaktadır. Özellikle kriz dönemlerinde bu politikalara duyulan ihtiyaç daha da fazla artmaktadır. İstikrar programları olarak adlandırılan bu politikalar, ekonominin içinde bulunduğu zor durumun aşılmasında yararlı olmakla birlikte, uygulanma sürecinin toplumsal maliyetleri de dikkat çekmektedir. Ekonomilerde istikrar programları, makroekonomik/finansal problemlerin çözüm reçeteleri biçiminde ortaya çıksa da, bu sorunların ortaya çıkmasında çoğu zaman siyasal kültürün belirleyici olduğu bazı yanlış politikaların önemli bir payı bulunmaktadır. Siyasal kültürün ekonomik yapıyı belirlemede etkisi bu açıdan gelişmekte olan ülkeler için daha fazla önemli olmaktadır.

Türkiye’de de son 30 yılda uygulanan istikrar programlarının sayısı oldukça çoktur. Bu programlara ihtiyaç duyulması, ortaya çıkan ekonomik sorunların siyasi-kültürel temelleri açısından da tartışma ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Çünkü istikrar programları, çoğu zaman yaşanan krizlerin eseri olmakta ve krizlerin ortaya çıkmasında da ekonomi-ahlak ilişkisi açısından ortaya çıkan sorunlar dikkat çekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Siyasi Kültür, İstikrar Programları, Makroekonomik Politikalar

1Arş. Gör., Adıyaman Üniversitesi

, Gölbaşı MYO., sbildirici@adiyaman.edu.tr

2Yrd. Doç. Dr., Kırklareli Üniversitesi, İİBF,

(2)

POLITICAL CULTURE IN TURKEY - MACROECONOMİCS POLICIES INTERACTION: EMERGED of the STABİLİTY PROGRAM

Abstract

Macroeconomic policies are applied with different forms and aims as supply demand policies. The need for these policies increases especially in the periods of economic crisis. These policies, named as stabilization programs, are beneficial in overcoming the hardships as well as its social costs during application process.

Although the stabilization programs in economics appear as solutions for macroeconomic and financial problems, some wrong policies due to political culture are determinant in the rise of the problems. The effects of political culture in defining the economic structure are more important in the developing countries.

The numbers of the stabilization programs are relatively high in the last three decades. The need for these programs also revealed the need for debating the unveiling economic problems in terms of political – cultural basis because the stabilization programs are mostly the outcomes of the crisis and one of the things that lie beneath the crisis is the economics – moral relation.

Keywords: Political Culture, Stabilization Program, Macroeconomic Policies

"Politikacılar her yerde aynıdır. Nehirin dahi olmadığı yere köprü kurma vaadinde bulunurlar."

Nikita Kruşçev GİRİŞ

Türkiye, uzun yıllar boyunca siyasal istikrasızlıklarla, ekonomik sorunların birlikte devam ettiği bir olumsuz tablonun esiri olmuştur. Bu aslında yaşanan sürekli bir krizin de adı olmaktadır. Bu uzun yılların krizine, diğer yandan istikrar programları olarak ta ifade edilen acı reçeteler ile çözüm aranmış ve toplumsal maliyetler her zaman yüksek olmuştur.

Özellikle dışa açılma ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesinden sonra Türkiye’de istikrarsızlık daha fazla artmış, sermaye girişlerinin yavaşladığı veya negatife döndüğü her dönemde büyüme hızı düşmüş veya negatife dönüşmüştür. 1991-2002 döneminde kurulan koalisyon hükümetleri ve bu hükümetlerin kendi içlerinde yaşadığı sorunlara paralel olarak ortaya çıkan politik istikrarsızlık dönemlerinde sermaye çıkışları meydana gelmiş ve büyüme süreci bu durumdan olumsuz etkilenmiştir (Şanlısoy, 2007: 261) .

Bu nedenle, yaşanan ekonomik sorunların ve bu sorunlara çözüm olanağı olarak uygulanan makroekonomik politikaların (istikrar programlarının) ortaya çıkmasında kurumsal yapının ve siyasal kültürün önemli bir rolü bulunmakta, bazen de doğrudan ekonomik nedenlerin belirleyiciliğindendaha da güçlü bir fonksiyona sahip olabilmektedir.

(3)

Bu sebeple bu ekonomik istikrarsızlıkların Türkiye’de sadece ekonomik nedenlere bağlı olarak görülmeyip, siyaset-kültürel yapı ekseninde değerlendirilmesinin yapılması gerekli olmaktadır. Ancak bu tartışmada sosyal bilimlerin çetrefilli bir alanı olarak görülebilecek kültürel yapı kavramının taşıdığı anlamın daha iyi anlaşılması da gerekmektedir.

Birçok farklı tanımı olan kültür, sosyal bilimlerde önem arz eden bir kavram (Talas, 2008) olmaktadır. Kültür bireysel-toplumsal farklılıkları belirleyici bir yapıya sahiptir. Kültürün dinamik bir yapıya sahip olması, bu farklıkları gün geçtikçe artırmaktadır.

1-Siyasal Kültür-Ekonomi Etkileşimi

Siyasal kültür-ekonomi etkileşiminin açıklanabilmesi için öncelikle kültürün ve siyasal kültürün tanımlanabilmesi veya açıklanması gerekli olmaktadır. Etkileri toplumun her alanında mevcut olan kültür, toplumları birbirinden ayıran temel unsurlardan biridir. Çataloluk’un (2010:103) ifade ettiği gibi kültür, çok basit olduğu kadar aynı zamanda tanımlanması da bir o kadar zor bir kavramdır. Çünkü kültür, hem çok geniş kapsamlı hem de en az netlikle bilinen bir kavram olmaktadır.

Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne göre kültür şu şekilde tanımlanmaktadır: “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü olmaktadır (TDK, 2005). Diğer yandan bu değerlerin karmaşık yapısı, ortaya çıkış biçimi ve değer kavramının göreciliği ile birlikte düşünüldüğünde ayrıntıları açısından yoğunlaşmaktadır.

Talas’a göre ise (2008 ve 2010) insanın ürettiği ve uyguladığı her şeyi ifade eden kültür, toplum hayatının devamını sağlayan en önemli vasıtalardan biri olması yanında, insanların maddi ve manevi olarak kendi çabalarının ürünü olan her şey olarak ta ifade edilebilir. Bu tanımlamalarda ortak nokta, kültürün toplumsal yapıyla birlikte ele alınması vurgusu olmaktadır. Bu açıdan ekonominin de toplumsal yapıyı etkileyen, dönüştüren bir altyapı olarak önemli bir işlevi olduğu düşünüldüğünde ekonomi-kültür ilişkisinin, karşılıklı olarak birbirini etkileyen bir özelliği ortaya çıkmaktadır.

Kültür diğer yandan bir topluluğu birbirine bağlayan yapan maddi ve manevi değerlerin tamamı (İçel, 2008) olarak ifade edilebilecektir. Cemil Meriç’e göre (2002:308), milletlerin ruhunda yaşayan bilgiler, inançlar ve müstesna görüşleri (bedii telakkileri ) olmaktadır. Fransızcadan Türkçeye geçmiş bu kavramı en dar manada, uygun terimlerle bazı beden ve zihin melekelerinin geliştirilmesi (fizik, matematik kültürü gibi) yanında daha genel olarak ve gündelik dilde okumuş ve bu sayede zevkini, tenkit kabiliyetini, muhakemesini geliştirmiş insan özelliği ve bu özelliği sağlayan eğitim, medeniyet olarak tanımı yapılabilir (Meriç, 2002:308).

Ekonomi-kültür etkileşiminde ise özellikle Frankfurt Okulu değerli düşünceler sunmaktadır. Frankfurt Okulu ekonominin belirleyiciliğine bağlı olarak kültüre önemli bir yer vermektedir. Kültür, toplumsal bütünleşmenin yanı sıra değişim ve çözülmeye de eğilim gösteren tüm etkenleri kapsayan hacimli bir kavram olarak kabul görmektedir (Şan ve Hira, 1999).

(4)

oldukları kültürel yapının önemi de yadsınamaz. Almond ve Verba, (1963) "katılmacı", "uyruk" ve "yöresel" olmak üzere üç siyasal kültür tipi üzerinde durmuşlardır.

Kültürel alan ekonomik yapıyı etkileyebileceği gibi, iktisadi faktörlerin de siyasi kültür, diplomasi kültürü, kamu yönetim felsefesi vb birçok farklı alanda etkileri olmaktadır. Örneğin milli gelirin artması, kamu hizmetlerine olan talebi artırmakta bu açıdan yöentim kültürü yapısı değişmektedir. Siyasi kültür açısından önemli olan aktörlerin politika üretme biçimi ve anlayışında önemli değişiklikler ortaya çıkabilmektedir.

Bu noktada sisyasal kültürün bir önemli parçası olarak seçim, demokratik rejimlerin vazgeçilmez bir unsurunu teşkil etmektedir. Seçme ve seçilme hakkı, siyasal özgürlüğün bir parçasıdır. Politikacılar, seçimle işbaşına gelirler ve seçimle işbaşından giderler (Aktan, 2001: 63).Siyasetin amacı ise Akdoğan’ın da (2008:10) vurguladığı gibi iktidar unsurlarını kullanarak, halkı idare ederek, halk ve kaynaklar üzerinden hâkimiyet kurmak değil, insanların mutluluğunu, refah ve kalkınmasını sağlamak, sosyal adalet ve dayanışmayı gerçekleştirmek olmaktadır.

Aslında yanlış verilen toplumsal kararları da çoğu kez toplumun ortak bağımsız kararı olarak değerlendirmek doğru olmayacaktır. Toplum adına karar verenlerin tutumu bu noktada özellikle önemli olmaktadır. Şan ve Hira’nın (1999) da vurguladığı gibi burada toplumun tek yanlı rasyonalizasyonu önemli olmakta ve çoğu zaman insanı yabancılaşmış ve bürokratik bir tarzda tanzim edilmiş bir ‘çelik kafes’e hapsetmektedir.

Politikacılar bu noktada seçim öncesi ve seçim sonrası olmak üzere iki ayrı strateji uygulamaktadır. Seçim öncesi stratejide, seçmene aşırı vaatte bulunma, yalan ve dolan (lying and deception) oy elde etmek için kullanılabilecek araçlar durumundadır. Seçim sonrası stratejide, siyasal iktidar avantajlı durumdadır. Zira, iktidar partisi, kamunun bir çok imkanından yararlanmak durumundadır (Aktan, 2001: 63).

Diğer yandan 1970’lerde yaşanan stagflasyon (iktisat politikasının çözüm aradığı iki önemli sorun olan enflasyon ve işsizliğin birlikte bulunması durumu) olgusundan sonra makro ekonomik büyüklüklere ve istikrar politikalarına ilişkin analizlerde geleneksel yaklaşımlardan farklı olarak, doğrudan ekonomik nedenlerin yanında, politik ve kurumsal faktörlerin etkisi de dikkate alınmaya başlanmıştır (Şanlısoy, 2007:1). Bu nedenle iktisadi nedenli olarak gözüken çoğu olayın gerçekte kurumsal faktörlere ve insan davranışlarına bağlı olduğu vurgulanmalıdır.

Türkiye ekonomisinin son otuz yıllık süre zarfında yaşadığı bunalımların nedenine bakıldığında, ekonomide makro kararları alan sorumluların yapılması gerekli politika değişikliklerine siyasi kaygılar nedeniyle cesaret edememeleri, ertelemeleri ve icracı kamu idaresinin hantal ve değişime direniş gösterir yapıda olması olduğu görülmektedir (Köse,2002).

Piyasa ekonomisi aslında bu tartışmanın odağında yer almaktadır. Tezel’in (2000) de ifade ettiği gibi piyasa ekonomisi, daha çok kazanmak isteyen insanların ihtiras alanlarının toplumsallığı değil, her siyasetçinin canı istediği anda canı istediği insanın lehine ve kaçınılmaz bir şekilde öteki insanların aleyhine müdahalelerle bozmadığı, bozamayacağı bir sözleşmeler hukuku varsayan bir hesap, risk, kar ve zarar oyunu olmalıdır.

(5)

2-Türkiye’nin Dönüşüm Durakları ve Makroekonomik Politika Yönelimleri

Türkiye, uzun dönemden bu yana bir değişim/dönüşüm süreci yaşamaktadır. Bu süreçte sosyoekonomik, sosyokültürel ve siyasal kültür yapısı da etkilenmektedir. Bugünkü Türkiye’nin GSYH’sı yaklaşık 800 milyar dolara ulaşırken, üretim yapısındaki değişim kentleşme süreciyle birlikte sosyokültürel alanı da etkilemektedir. Özellikle 2000’li yılların başında yaşanan büyük krizlerden sonra önemli bir dönüşüm yaşanmıştır. Türkiye’nin dönüşüm durakları, ekonomik gelişmenin karşılaştırılması açısından ortalama yıllık büyüme oranları ile birlikte ele alınırsa daha iyi açıklayıcı olacaktır (Tablo 1).

Tablo 1: Türkiye’nin Ekonomik (ve Toplumsal) Dönüşüm Durakları

Kaynak:Türkonfed, 2012

Ekonomik büyüme oranları, ekonomideki başarıyı gösteren önemli bir gösterge olması yanında iktisadi büyümenin yüksek düzeyde olduğu dönemler çoğu zaman siyasal yapı açısından da istikrarlı dönemler olarak düşünülebilir. Ancak Türkiye tarihi açısından birbirine zıt makroekonomik politikaların uygulandığı iki dönem en yüksek iktisadi büyüme oranlarına da sahip olduğu görülmektedir (planlamacı ve ithal ikameci sanayileşme politikalarının uygulandığı 1961-1979 dönemi ile Dışa açılım ve yeniden yapılanmanın öne çıktığı 1980-1988 dönemi).

(6)

Bu etkilenme sürecinde yukarıdan yapılan devrimleri gerçekleştiren toplumsal sınıf ise çoğunlukla askeri bürokrasi olmaktadır Kaya’nın da (2011:39) vurguladığı gibi Türkiye’de her zaman temeli Osmanlı geçmişine de dayanan güçlü bir devlet yapısı olagelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, güçlü bir merkeziyetçi yapıya sahip olan Osmanlı İmparatorluğu bürokrasisi içinden gelen yöneticiler tarafından kurulmuştur. Yeni kurulan Cumhuriyet son dönem Osmanlı bürokrasini de çoğunlukla kendi hizmetine almıştır. Türkiye 1950 yılından itibaren demokratik sisteme geçmişse de bürokrasi, özellikle de askerî bürokrasi etkinliğini korumaya devam etmiştir.

Ancak 1930’lardan 1970’lere hatta 1980’lerde Türkiye geri kalmış bir ülke sayılıyordu. Çünkü sanayisi zayıftı. Cem’in (1989:459) belirttiği gibi; 1960’lı ve 70’li yıllarda yerli özel sanayi ithalatçı ve montajcı idi. Örneğin, ülkenin radyo yapacak gücü yokken, radyo talebini yaratan bir gelir birikimi varsa, yerli sanayici, radyo imalatının tümünü değil, dışarıdan ithal ettiği parçaları birleştirerek son aşamasıyla gerçekleştiriyordu.

Girdi malzeme yönünde dışa bağımlılık ve bu girdilerin devlet iznine bağlı dövizle satın alınması yerli sanayicilerin hareket yeteneğini kısıtlıyordu. Kendi makinesini kendisi yapamayan, yaparken de gereksinim duyduğu sermaye mallarının en az 3’te 2’sini pahalı dövizle satın almak zorunda kalan, montajla yetindiği için marka sahibi olamayan, ürettiğini ihraç edemediği için döviz geliri elde edemeyen özel sanayi kesimi, tüm bu nedenlerden dolayı yapısal bir bozukluk ile karşı karşıya idi (Cem, 1989: 459).

İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye ekonomisini üç ana döneme ayırmak mümkündür. Bunlardan birincisi 1950’lerde tarım ürünlerinin ve doğal kaynakların ihracatına ve sanayi ürünlerinin ithalatına dayalı göreceli liberal dönem; ikincisi ağır sanayiye yönelen 1960 ve 1980 arası ithal ikameci, kapalı dönem ve sonuncusu ise 1980 sonrası emek yoğun sektörlerdeki ihracata dayanan küresel entegrasyon dönemi (Kaya, 2011:32)olmaktadır.

1970’lerin sonlarında, siyasi kavgalarda binlerce insanın öldürüldüğü, temel tüketim maddelerinin bile piyasada bulunamadığı, her tür malda karaborsanın oluştuğu bir ortam söz konusuydu. Devlet borçlarını ödemekte güçlük çekiyor ve enflasyon giderek artıyordu. Bu buhranın üstesinden gelmek için o dönemde hükümet, 1980 yılının Ocak ayında tarihe 24 Ocak Kararları olarak geçecek IMF destekli bir kemer sıkma programı başlattı. Program, temel olarak dış ticareti arttırıp, yabancı yatırımları teşvik ederek ekonomide büyüme ve istikrar sağlamayı hedeflemekteydi. Program ayrıca kamu iktisadi teşekküllerinin özelleştirilmesini ve esnek bir döviz kuruna geçişi de içermekteydi (Aydın, 2005).

24 Ocak İstikrar Kararları ile Türkiye ekonomisinde ve sanayileşme sürecinde keskin bir dönüş başlamaktadır. Eğilmez’in de (2012) vurguladığı gibi Türkiye’de özellikle 1980’lerden başlayarak en büyük değişim ekonomide olmaktadır. 1980’lere gelinceye kadar büyük ölçüde içinekapalı, devletin ağırlıkta olduğu, ithal ikamesine dayalı ekonomik yapı artık çözülmeye başlamıştır. Sanayi devrimini yakalayamadığı için kapitalizme de geçememiş olan Türkiye şimdi artık bir kapitalizm benzeri modelin içinde ilerlerken, bu model eski karma ekonomi modelinden oldukça farklı bir modeli ifade etmektedir. Eski model rıza gösterme esasına dayanırken, yeni model ise her şeyi talep etme esasına göre biçimlenmektedir.

(7)

1990’lı yıllar ve 2000’lerin başı Türkiye için ekonomik ve siyasi krizlerin yaşandığı yıllar oldu. 1994 yılında çok ciddi bir ekonomik buhran yaşayan Türkiye, 1997-1998 yıllarında ordunun Erbakan hükûmetine müdahalesiyle bir siyasi istikrarsızlık dönemine de girdi. 2001 yılında ise Türkiye tarihinin en ağır iktisadi buhranlarından biri yaşandı. Bu süreçte birçok banka battı ve mali sistem neredeyse çökme noktasına geldi. Bu krizlerin ardından, Türkiye IMF ile yeni anlaşmalar imzaladı ki bu anlaşmalar ülkeyi ziyadesiyle küresel ekonomiye açılmaya itti (Aydın, 2005).

2002 yılında iktidara gelen ve devam eden AKP hükûmetleri döneminde de Türkiye küresel ekonomiye entegrasyon sürecinde ilerlemeye devam etti. Hükûmet 2001 Krizi’nden sonra IMF ile imzalanan anlaşmalara sadık kaldı ve yabancı yatırımı daha da özendiren ve yabancılara ülke sınırları içinde mülk edinme hakkı getiren düzenlemeler çıkardı. Bu dönemde devletin enerji, telekomünikasyon sektörlerdeki varlığı özelleştirmeler yoluyla büyük oranda sona 2000 sonrası Türkiye erdi. Bu dönemde ayrıca ihracat ve ithalatta Özal dönemindeki sıçramaya benzeyen çok önemli artışlar yaşandı (Kaya, 2011: 33).

Bütün bunlara bakarak devletin 1980 öncesi ekonomideki yaygın ve doğrudan varlığının küresel iktisadi entegrasyonla birlikte yerini daha sınırlı ve daha çok düzenleyici bir role bıraktığını söylemek mümkündür. Küreselleşme ile birlikte diğer ülkelerde de görülen bu durumu O’Riain (2000) “kurumsal tamponların” kaybı olarak adlandırmaktadır. Wade (2005) ise “kalkınma alanının yokluğunu” 2000 Sonrası Türkiye İktisadının Değişimi oluşu tabirini kullanmaktadır. Özet olarak bugün baktığımızda Türkiye’de devlet hâlâ hatırı sayılır bir güce ve bürokratik yapıya sahip olsa da devletin ekonomik ve sosyal alanda yapabileceklerinin Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ve IMF gibi uluslararası kurumlar ve bağlı olduğu antlaşmalar tarafından önemli derecede sınırlandırıldığını görmekteyiz (Kaya, 2008).

3-Türkiye’de İstikrar Programlarının Doğuşunda Siyasal Kültürün Rolü

Türkiye’de istikrar programlarının ortaya çıkmasında siyasal kültürün oynadığı rol özellikle 1980’li yıllardan sonra daha fazla dikkat çekmeye başlamıştır. Dünyada serbest piyasa ekonomisine geçişi sağlayan Doğu Avrupa ve eski Sovyetleri birliği ekonomilerinde de benzer sorunlar ortaya çıkmıştır.

Bu sorunlar siyasal yapının dayandığı ekonomik yapının düzenlenme biçimine bağlı olmaktadır. Hukuk düzeninin kurumsallaşma yetersizliği, ekonomik özgürlüklerde yaşanan yetersizlikler, özel sektörün öncülüğünde dış dünyaya açılan ekonomik yapıda, denetleyici ve düzenleyici kurumların oluşma sürecinin gecikmesi vb sorunlar öne çıkmaktadır.

Diğer yandan toplumsal yapının ve sosyokültürel yapının değişim süreci de eonomik yapıda ortaya çıkan dönüşümlerle birlikte hızlanırken, sisyasal yapının ve siyasal kültürün dönüşüm süreci de bu gelişmelerden etkilenecektir. Siyasal kültürün gelişmesi ekonomik gelişmelere bağlı olmakla birlikte, toplumun eğitim düzeyi, özel sektör ile kamu sektörü arasındaki ilişki düzeyinin denetlenebilme olanakları toplumsal kaynakların doğru kullanabilme olanaklarını etkileyecektir.

(8)

yönlü politikalar fazla talep baskısını nihai talebi azaltarak düşürmeye çalışırlar. Bu politikalar geleneksel makroekonomik politikalar sayılan sıkı maliye, para ve kredi politikalarından oluşmaktadır. Ana hedef nihai talep düzeyini kontrol altına almaktır (Yıldırım vd, 2007).

Türkiye’de 1980-2007 döneminin genel bir değerlendirilmesi yapıldığında politik alanda genelde istikrarsızlığın bulunduğu görülmektedir. Yaşanan istikrarsızlıklarda ekonomi yönetimindeki başarısızlıklar, yolsuzluklar, politikaya ve politikacılara duyulan güvensizlikler (Şanlısoy,2007:270) önemli rol oynamıştır. Bu dönemde uygulanan İstikrar Programlarının bir diğer özelliği ise başarısızlıkla sona ermiş olmasıdır (Tablo 2).

Tablo 2: Türkiye’de 1980-2001 Dönemi İstikrar Programları

Uygulanan

Ecevit Enflasyonu Önlemek 2000 ve 2001 yılı krizleri ile sarsıldı.

Kaynak:Akdiş, 2001

1970’li yıllarda büyük ölçüde İthal ikameci politika uygulamalarının çeşitli iç ve dış sebeplerle başarısız olması ve ekonominin krize girmesi nedeniyle 1980 yılında 24 Ocak İstikrar Kararları uygulamaya koyulmuştur. Bu tarih Türkiye ekonomisi için bir dönüm olmuş, gerçekleştirilen yapısaldeğişimlerle ekonomi dışa açılmıştır. 1980 yılının Ocak ayında tarihe 24 Ocak Kararları olarak geçecek IMF destekli bir kemer sıkma programı başlattı. Program, temel olarak dış ticareti arttırıp, yabancı yatırımları teşvik ederek ekonomide büyüme ve istikrar sağlamayı hedeflemekteydi. Program ayrıca kamu iktisadi teşekküllerinin özelleştirilmesini ve esnek bir döviz kuruna geçişi de içermekteydi (Butev, 2012:92).

(9)

İktisatta moral hazard (ahlaki tehlike) olarak ifade edilen bu durumun ortaya çıkmasında özellikle siyasal sorumluluk kültürünün önemini Tezel (2000) şu şekilde vurgulamaktadır:

İnsan, eylemlerinin sorumluluğundan sıyrılabileceğine dair bir temel varsayım ile yaşarsa, hata yapmamak için özen göstermez ve daha çok hata yapar. İktisadi hayatta kaynak kullananlar, “bir şey olmaz abi, babam beni kurtarır” varsayımıyla hareket ediyorsa, kaynaklar hem kötü kullanılır hem de büyük toplumsal adaletsizlikler doğar.

İstikrar programlarına giden yolda Türkiye’de siyasetçiler ile iş çevreleri arasındaki etik olmayan ilişkiler önemli olmaktadır. Başta bankacılık ile enerji ve bayındırlık faaliyetleri ile ilgili kamu ihaleleri alanında siyasal yolsuzluklar hızla artmıştır.

1989 yılından sonra takip edilen popülist ekonomi politikaları, dışarıdan gelen kısa vadeli sermaye ile finanse edilirken, reel ücretler yükselmiştir. Ancak denetimsizlik sorunu ortaya çıkan yolsuzluklar bütçe açıklarını daha da artırır. Bu gelişmelere bağlı olarak ekonomide yaşanan tıkanıklık 1989 yılında finansal piyasalarda liberalizasyona gidilerek aşılmaya çalışılır (Butev, 2012:95).

Makroekonomik ve politik istikrarsızlık 1990’ların ikinci yarısında da (tıpkı önceki iki on yılda olduğu gibi) sürmeye devam etmiş ve enflasyon sorunu da çözülemeyince, alınan zayıf, gecikmeli ve tutarsız önlemler karşısında Türkiye, Kasım2000 –Şubat 2001’de yaşanan ağır bankacılık ve döviz kuru kriziyle birlikte bu finansal krizle etkileşim halindeki derin bir reel sektör krizine girmiştir (Butev, 2012:95). Bu süreçte özellikle sadece bankacılık sektöründeki yolsuzlukların faturasının 40-50 milyar Dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Enflasyonun en önemli sebebi olarak ortaya çıkan borçlanmadaki artış yolsuzluklar kadar politik istikrasızlıkla da bağlantılı olmaktadır. Şanlısoy’un (2007:270) vurguladığı gibi Türkiye’de hükümetlerin yaşam süreleri oldukça kısa olmuştur. Askeri hükümet dönemi dışarıda tutularak 1983-2007 dönemi incelendiğinde 15 hükümet kurulduğu, ortalama hükümet ömrünün yaklaşık 1 yıl 7 ay olduğu görülmektedir. Gerek bu durumun gerekse yapılan seçimlerin (milletvekilliği genel seçimleri ve yerel seçimler) sıklığı bir yandan ekonominin politik manipülasyonuna neden olurken diğer yandan yaşanan ekonomik sorunların çözümünü engellemiştir.

Diğer yandan makroekonomik sorunlarınçözüm anahtarı ise çoğu zaman IMF olmuştur. IMF, ödemeler dengesi krizine giren ülkelerin tekrar sağlıklı bir ekonomik yapıya kavuşmaları sürecinde ülkelere finansal yardım sağlayan bir uluslararası kredi kuruluşudur. Kriz ekonomileri için önem taşıyan dış yardım IMF ile yapılan anlaşmalarla sağlanmaktadır. IMF-tipi istikrar programları olarak nitelendirilen ve ülkenin dış ekonomik dengesini düzenlemek için hazırlanan programlar; maliye, para ve kur politikalarından oluşturulmaktadır (DPT, 2010). Ancak IMF programlarının maliyeti fazladır ve ekonomide işsizlik, gelir eşitsizliği vb sorunlara neden olmakta ve kriz ekonomilerinin uzun bir dönem zorluklar içinde yaşamasına neden olmaktadır.

(10)

literatürde Türkiye’de siyasal yapı kavramının bir uzantısı olarak düşünülebilecek olan politik istikrarsızlık- ekonomi ilişkisini konu alan çalışmalar ise buna rağmen az olmuştur (Tablo 3).

Tablo 3: Türkiye’ de Politik İstikrarsızlık - Ekonomi İlişkisi

Kaynak:Şanlısoy, 2007: 274

Tablo 3’te yer alan yöntem ve bulgulardan anlaşılacağı gibi politik istikrarsızlıkla; büyüme ve yatırımlar arasında ters yönlü bir ilişki, kamu açıkları, enflasyon, dış borçlanma, sermaye kaçışları arasında doğru yönlü bir ilişki söz konusudur. Ayrıca gelir dağılımındaki adaletsizlik politik istikrarsızlığı arttırmaktadır (Şanlısoy, 2007: 274).

(11)

girişimci ve profesyonel sınıflar ve gruplar olmuştur. Başta İstanbul olmak üzere küresel ekonomiyle bağlantılı az sayıda kentte yoğunlaşan bu kitleleler ile toplumun gerisi arasındaki uçurum artmıştır (Kaya, 2011:41).

Gürak’ın (2004) da vurguladığı gibi yolsuzlukların ortaya çıkmasında, yolsuzlukların üzerine yeterince gitmeyi engelleyen siyasal-kurumsal yozlaşmanın yanı sıra, kültürel yapının da etkisi vardır, elbette. Ancak, çağımızın küresel ekonomik yapısı, ilişkileri ve koşulları göz önüne alındığında sadece bir ülkede kurumsal ve kültürel altyapıyı değiştirmekle sorunun üstesinden gelinemez. Küresel ekonomik ilişkilerin toptan gözden geçirilmesi de önemli olmaktadır. Ancak kültürel-siyasi yapının ekonomi üzerindeki etkisini ölçebilmek için ampirik çalışmalar yapılması da bazı sebeplerden dolayı zor olmaktadır. Şanlısoy (2007:86) bu noktada bir siyasal yapı kavramı olarak demokrasi ile ekonomi etkileşiminin ölçülmesinin zorluğu noktasında şunu ifade etmektedir:

Özellikle ekonomik değişkenlerle demokratikleşme arasında kesin ilişkilerin ortaya konamaması, politik istikrarsızlık ile ekonomik değişkenler arasında ortaya çıkan ilişkilerin incelenmesini beraberinde getirmiştir. Son dönemdeki çalışmalarda salt demokratikleşme bileşenlerinden (politik haklar ve sivil özgürlükler) daha çok daha geniş bileşenleri kapsayan politik istikrar değişkeni kullanılmaktadır. Ekonometrik araştırmalarda kullanılacak olan politik istikrarsızlık değişkeni konusunda, tanımlama ve ölçme sorunları nedenleriyle tam bir görüş birliği yoktur.

Ayrıca Aktan’ın (2001:51) da vurguladığı gibi siyasal ahlakla bağlantılı olarak siyasal Yozlaşma (Political Corruption) kavramı henüz siyaset bilimi literatüründe bütünüyle açıklığa kavuşturulmuş değildir. Siyaset bilimcileri yanısıra konu ile ilgilenen diğer sosyal bilimciler, siyasetçiler ve kamuoyu siyasal ahlakın bozulmasını ifade etmek üzere "siyasal yozlaşma" kavramı yerine "rüşvet ve yolsuzluk" veya sadece "yolsuzluk" kavramını kullanmaya eğilimlidir. Oysa "yolsuzluk" siyasal yozlaşma kavramının ifade ettiği anlamdan daha dar bir anlama sahip olmaktadır. Bu sorunların çözüm noktası olarak ekonomik özgürlüklerin gerçek anlamda sağlanması ve kamu kesimine olan bağlılığın azaltılması olmaktadır.

Strong (2006:4) bu nedenle ekonomik büyüme ile ekonomik özgürlükler arasında çok sıkı bir ilişki olduğunu ve bireysel özgürlüklerin yokolduğu bir siyasal sistemde bu özgürlüklerin sağlandığı sisteme göre kişibaşına düşen mili gelirde yaklaşık 4 kat bir azalma olduğunu ifade etmektedir. Diğer yandan her yıl yayınlanan ve ülkelerin bu alanda durumlarını ölçen Dünya Ekonomik Özgürlük (EFW) endeksindeki verilere göre ekonomik özgürlüklerin gelişmişlik düzeyi çatışmaları azaltarak, sosyokültürel yapıyı desteklemede olumlu rol üstlendiği ortaya çıkmaktadır.

Bunun sonucunda küreselleşmenin dayandığı modernleşme, siyasal kültür için toplumu düzenlemenin bir aracı iken, toplumsal kültür alanında bu durum devletin dayatma ve baskı aygıtı olarak algılanır. Bütünleşme, meşruiyet ve siyasal katılım krizlerinin kökeninde de yine bu ikili modernleşme anlayışı vardır (Çetin, 2008).

4-Bulgular ve Öneriler

(12)

almaktadır. Türkiye ekonomisi için de piyasaların önemli bir dönüşüm gerçekleştirdiği dönemler bu sorunların yoğunlaşması ile kesişmektedir. Bu süreçte siyasal kültürle ilişkili olarak elde edilen bulgular ve öneriler ise aşağıda vurgulanmıştır.

 Türkiye modernleşme tarihinde, en önemli ayrışma duraklarından bir tanesi (siyasal kültürün alanıyla ilgili olarak) yukarıdan yapılan devrimlerle toplumsal kültür arasındaki boşluklar ve ortaya çıkan uyum sorunu olmaktadır. Küreselleşme bu açıdan siyasal kültürün ülkeler arasında yayılması ve etkileme alanına sahip olmasıyla da açıklanabilir. Bu boşluklar uyum mekanzimalarının eksikliğine neden olmuştur.

 Türkiye’de siyasal kültür-toplumsal kültür ayrımında yaşanan bu dönüşümler çoğu zaman kendi içinde kriz eğilimleri taşımıştır.Çünkü Çetin’in ( 2008) de vurguladığı gibi gelenekle bir evrim süreci içersinde geçiş yapan modernleşme öreklerinde (İngiltere, Anglo-Sakson Devletler, Japonya) modernleşme krizleri daha yumuşak aşılırken, geçmişle sürekliliğin bir devrim yoluyla koparıldığı modernleşme öreklerinde (Fransa, Türkiye ve çoğu İslam Ülkesi) krizler, büyük siyasal ve toplumsal sorunlara yol açabilmektedir. Bu nedenle küreselleşmenin siyasal kültür kanalıyla toplumsal kültürü etkilemesi çoğu zaman bir ayrışma durağını vurgulamaktadır. Bu dönüşümün sancılarının az olması ise ekonomik yapıdaki dönüşümün etkilerine de bağlı olmaktadır.

 Krizler Türkiye’de yoğun olarak yaşanmıştır. Politik toplu durum dalgalanmaları olarak ta ifade edilen siyasal istikrarsız kaynaklı bu ekonomik sorunlar Şanlısoy’un (2007:86) da ifade ettiği gibi politikacıların yeniden seçilebilmeyi garantileyebilmek için seçim dönemlerinde uyguladıkları iktisat politikaları sonucunda makro ekonomik değişkenlerde meydana gelen dalgalanmalardır. Geniş anlamda ise bazı ekonomik ve politik çıkarlar sağlamak amacıyla ekonomiyi manipüle ederek yöneten iktidardaki politikacıların uyguladığı ekonomi politikalarının kısa ve uzun dönemde makro ekonomik değişkenler üzerinde meydana getirdiği etkiler olarak tanımlanabilir.

 Ekonomik özgürlüklerin gelişmişlik düzeyi de toplumsal kültür-siyasal kültür ayrışma durağında önemli bir rol üstlenir. Eğer bu özgürlükler sağlanırsa, toplumsal özgürlüklerin ve refah olanaklarının da artması beklenir.

Sonuç Yerine

Toplumların kültürel-siyasi yapısı ekonomi ile daima iki yönlü bir ilişki içinde olmaktadır. Ekonomiyi en basit anlamda yaşamın idame ettirilmesindeki çabaların bir bütünü olarak düşünürsek, bu ekonomik amacı sağlamaya yönelik çabalar kültürel-siyasi altyapı ile karşılıklı ilişki içinde olmaktadır. Ekonomik yapı kültürel yapıyı etkilerken aynı zamanda ekonomik düzenin kurumsal düzeni de çoğu zaman kültürel yapı tarafından belirlenmektedir.

Bunun önemli bir nedeni, toplum ve iktisadi ajanlar iktisat teorisinde önemli bir yer tutan rasyonellik bakımından da aynı yasalara tabi olmayabilmektedir. Rasyonel bireyin faydasını ençoklaştırma amacıyla hareket ederken akılcı kararlar vererek hataya düşmeyeceği varsayılmaktadır. Ancak toplumsal kararlarda hata payı yükselmektedir. Bu anlamda Türkiye’de de ortaya çıkan birçok krizin köşe taşları, kültürel yapı-siyasetçi davranışı-bürokratik kararlar sentezi ile biçimlenmekte ve toplumsal ekonomik faydanın ençoklaştırılması amacı çoğu zaman gerçekleşememektedir.

(13)

maliyetli olan istikrar programları ile sağlanmaya çalışılmıştır. Bu açıdan, Türkiye’de bu yıllarda aynı zamanda farklı bir ekonomik modelin denendiği düşünülürse, liberal ekonomi deyiminin salt bir ekonomik terim değil aynı zamanda hukuk sistemi, toplumsal yapı ve kültürel algılamaların da dahil edildiği bir sistemi açıkladığı unutulmamalıdır.

Ancak seçmen-siyasetçi ilişkisinden, piyasa ekonomisinin uygulama biçimindeki aksaklıklara kadar süreci belirleyen siyasal kültür unsurunun Türkiye’de gerçekte oldukça ağırlıklı bir faktör olarak öne çıktığı görülmektedir. Bu bileşen sonuçta Türkiye’de istikrar programlarının uzun ömürlü olmasında belki en önemli etkendir.

KAYNAKLAR

AKDİŞ, Muhammet, (2001) Türkiye’de Ekonomik İstikrar Programlarının Dünü ve

Bugünü

AKDOĞAN, Y. (2008) Yerel Siyaset - Kavramlar. Yerel Siyaset (s. 10). İstanbul: Okutan Yayıncılık

AKTAN, Coşkun Can (2001) Yolsuzlukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Yayınları

BUĞRA, Ayşe (2013), Anadolu’da Gülen Cemaati Tedirginliği Var, http://www.haberon.com (3/04/2013)

BUTEV, S (2012), İstihdam Büyüme İlişkisi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 0cak, 2012

ÇATALOLUK, Cuma (2010), “Mali Sosyalleşme ve Kültür İlişkisi”, Sosyal Gelişim Dergisi, Yıl: 1 Sayı: 1 Haziran 2010

ÇETİN, Halis (2008), Gelenek ve Değişim Arasında Kriz: Türk Modernleşmesi, Dogu Batı Üç Aylık Düşünce Dergisi ISSN:ı303-7242 Sayı: 25 203/25 Doğu Batı Yayınları

DPT (2010) İnternet, Adres: ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/politika/bahcecis/istikra2.pdf (10.03.2014)

EĞİLMEZ, Mahfi (2014), “Türkiye'deki Değişimin Sosyo-Ekonomik Analizi”, www.mahfiegilmez.com (10.03.2014)

İÇEL, H. (2008). Küreselleşme ve Unutulan Kültür Değerlerimiz. M. Talas, & S. Bildirici içinde, Farklı Yönleriyle Küreselleşme (s. 125-126). İstanbul: Doğu Kütüphanesi KAYA, Yunus (2008), Türkiye’de Küreselleşme ve Küresel Ekonomiye Entegrasyon KAYA, A (2011), 2000 Sonrası Türkiye İktisadının Değişimi, Editörler Yusuf Alpaydın

& Halil Tunalı İstanbul Ticaret Odası İlmi Etütler Derneği Yayın No: 2011 - 31 İstanbul, 2011

KÖSE, Salih (2002), 24 Ocak 1980 ve 5 Nisan 1994 İstikrar Programlarının

Karşılaştırılması, Planlama Dergisi,

http://ekutup.dpt.gov.tr/planlama/42nciyil/koses.pdf, (10.03.2014)

(14)

PARASIZ, İlker (2002), Enflasyon Kriz Ayarlamaları, Ezgi Kitabevi, Bursa

ŞAN, Mustafa Kemal ve HİRA, İsmail (1999), ” Frankfurt Okulu ve Kültür Endüstrisi Eleştirisi”

ŞANLISOY, Selim (2007), Ekonomi - Politika Etkileşiminin Süreç Politikası Açısından Analizi: Türkiye Örneği, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisatAnabilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi

TÜRKONFED (2012), Orta Gelir Tuzağından Çıkış: Hangi Türkiye, Haz. Erinç Yeldan, TALAS, Mustafa (2008), Çok Kültürlülük Kıskacında Ulus Devlet ve Türkiye. İstanbul:

Doğu Kütüphanesi

TALAS, Mustafa (2010), Kültür Sosyolojisi, İstanbul: Lisans Yayıncılık TDK, (2005) Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, Ankara 2005

TEZEL, Yahya Sezai (2000), Hatalı Siyasetçi Kararlarından “Serbest Piyasa” Sistemi mi Sorumludur? Erişim: http://www.yahyatezel.com,(10.03.2014)

TEZEL, Yahya Sezai (2000), Sorumsuzluklar Cenneti Türkiye’de Bir Kez Daha ‘Moral Hazard’ Meselesi, Erişim: http://www.yahyatezel.com (10.03.2014)

Referensi

Dokumen terkait

Laboratorium lingkungan dalam perjalanannya sebagai suatu aset, saat ini berada dalam tahap ketiga yaitu tahap operasional/pemeliharaan (Leong, 2004). Pengoperasian dan

Faktor lingkungan yang membantu nelayan untuk mengetahui daerah penangkapan ikan antara lain konsentrasi klorofil-a, SPL, perbedaan tinggi permukaan laut, arah dan kecepatan arus,

(2:174) Sesungguhnya orang-orang yang menyembunyikan apa yang telah diturunkan Allah, yaitu Al Kitab dan menjualnya dengan harga yang sedikit (murah), mereka

Kepatuhan Wajib Pajak yang terpenuhi oleh kinerja Account Representative yang baik akan berpengaruh juga terhadap peningkatan penerimaan pajak, berdasar pernyataan

Proses pelarutan pada batuan karst berpotensi menghasilkan air tanah, hal ini terjadi karena batuan tersebut memiliki porositas sekunder sehingga hasil pelarutannya

Kelembaban tanah permukaan dapat dikorelasikan dengan nilai spektral citra penginderaan jauh, sifat pantulan tersebut dipengaruhi oleh kondisi kelembaban tanah

3.6 Menganalisis kebutuhan beban / bandwidth   jaringan 4.6 Menyajikan hasil analisis kebutuhan beban/bandwidth   jaringan 3.6.1 Menjelaskan kebutuhan bandwidth untuk komunikasi

Dalam sistem ini yang dimaksud dengan surveilans epidemiologi adalah kegiatan analisis secara sistematis dan terus menerus terhadap penyakit atau masalah-masalah kesehatan dan