• Tidak ada hasil yang ditemukan

Hidayet Ayetleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Hidayet Ayetleri"

Copied!
108
0
0

Teks penuh

(1)

KAYNAK: www.mihr.com

(2)

AYET LİSTESİ:

1 / FÂTİHA - 6, 2 / BAKARA - 46, 2 / BAKARA - 120, 2 / BAKARA - 156, 2 / BAKARA - 157, 2 / BAKARA - 213, 3 / ÂLİ İMRÂN - 20, 3 / ÂLİ İMRÂN - 73, 3 / ÂLİ İMRÂN - 101, 4 / NİSÂ - 58, 4 / NİSÂ - 175, 5 / MÂİDE - 16, 5 / MÂİDE - 35, 6 / EN'ÂM - 36, 6 / EN'ÂM - 87, 6 / EN'ÂM - 88, 6 / EN'ÂM - 154, 7 / A'RÂF - 40, 7 / A'RÂF - 181, 10 / YÛNUS - 7, 10 / YÛNUS - 25, 10 / YÛNUS - 26, 10 / YÛNUS - 35, 11 / HÛD - 29, 12 / YÛSUF - 108, 13 / RA'D - 21, 13 / RA'D - 22, 13 / RA'D - 25, 13 / RA'D - 27, 13 / RA'D - 36, 16 / NAHL - 9, 16 / NAHL - 121, 17 / İSRÂ - 15, 18 / KEHF - 17, 18 / KEHF - 110, 20 / TÂHÂ - 75, 20 / TÂHÂ - 82, 22 / HACC - 24, 23 / MU'MİNÛN - 60, 24 / NÛR - 42, 25 / FURKÂN - 57, 25 / FURKÂN - 71, 26 / ŞUARÂ - 78, 28 / KASAS - 56, 29 / ANKEBÛT - 5, 29 / ANKEBÛT - 23, 29 / ANKEBÛT - 26, 29 / ANKEBÛT - 69, 30 / RÛM - 8, 30 / RÛM - 31, 31 / LOKMÂN - 15, 32 / SECDE - 13, 32 / SECDE - 24, 33 / AHZÂB - 21, 34 / SEBE - 6, 35 / FÂTIR - 18, 38 / SÂD - 44, 39 / ZUMER - 17, 39 / ZUMER - 18, 39 / ZUMER - 23, 39 / ZUMER - 54, 40 / MU'MİN - 13, 40 / MU'MİN - 38, 40 / MU'MİN - 66, 41 / FUSSİLET - 33, 41 / FUSSİLET - 54, 42 / ŞÛRÂ - 13, 42 / ŞÛRÂ - 47, 43 / ZUHRÛF - 14, 47 / MUHAMMED - 5, 50 / KAF - 8, 51 / ZÂRİYÂT - 50, 70 / MEÂRİC - 32

1/FÂTİHA-6

İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).

(Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır).

Kelime kelime anlamı

1. ihdi-nâ : bizi hidayet et, ulaştır

2. es sırâte el

mustakîme

: Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yol

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

İstiane, Sıratı Mustakîm'e ulaşmak için istenilmektedir. Sıratı Mustakîm, insan ruhunu Allah'a ulaştıran yolun adıdır.

6/EN'ÂM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim,

vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ruhu ulaştıran yola)

hidayet ettik (ulaştırdık).

6/EN'ÂM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

İşte bu Allah'ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).

(3)

4/NİSÂ-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).

Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).

15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).

Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”

Kişi Allah'a ulaşmayı dilediği andan itibaren 1. Sıratı Mustakîm'in

üzerindedir. Daha sonra kişiyi mürşide ulaştıran 2. Sıratı Mustakîm'dir.

3. Sıratı Mustakîm, Tarîki Mustakîm'i de içerisine alan 4 tane sebîlden

oluşur. Vuslatla, Allah'ın Zat'ında yok olmakla, sığınağa sığınmakla noktalanır. Allah'ın Zat'ına ulaşmak, Allah'a mülâki olmak, bu Sıratı Mustakîm ile gerçekleşir.

Mürşide tâbiiyetle beraber, devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine gelip, ruhuna vücudu terketmesini emreder. Hangi mürşide tâbî olduysa onu Allah tayin etmiştir:

16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).

Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Her mürşidin bulunduğu dergâhtan devrin imamının bulunduğu ana dergâha, gözle görülmeyen yeryüzünün sathına paralel yollar vardır. Bu yollar "sebîl" adını alırlar. Kişinin ruhunu tâbî olduğu dergâhtan devrin imamının dergâhına kadar ulaştırır. Bundan sonraki kesim Tarîki Mustakîm adını alır.

Kişinin ruhu vücudundan ayrılır ve Allah'a doğru yola çıkmak üzere ana dergâha ulaşır.

Fatiha-5 ve sonucunda Fatiha-6 ile Bakara-46 kişinin ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırmaya yakîn hasıl ederek kesinlikle inanan kişileri

kapsar. İşte bu kesin inancın sahibi olan insanlar, mürşidlerine ulaşırlar ve ruhlarını Allah'a ulaştıracak olan Sıratı Mustakîm'e, mutlaka ulaştırırlar.

(4)

2/BAKARA-18

Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn(yerciûne).

Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Artık onlar dönemezler.

Kelime kelime anlamı

1. summun : sağır

2. bukmun : dilsiz

3. umyun : kör

4. fe hum : artık onlar

5. lâ yerciûne : (onlar) dönmezler, dönemezler

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Allahû Tealâ kâfirler için hükmünü veriyor: Sağırdırlar, dilsizdirler,

kördürler. Bakara-7'ye göre hassaları üzerinde engeller vardır. Hassaları engelli olanları Casiye-23'e göre, Allah dalâlette bırakır. Kısaca Allah'a ulaşmayı dilemeyenler dalâlettedir, küfürdedir (Rad-27, Bakara-257). Allah'a ulaşmayı dileyenlere gelince, Enfal-29'a göre Allah furkanlar vererek onların hassaları ve uzuvları üzerindeki engelleri kaldırır. ve Hac-54'e göre kalplerine ihbat koyar. Bu noktada kalpten küfür çıkar, îmân girer. böylece kişi mü'min olur. Hacet namazı ile Allah'ın gösterdiği mürşidin önünde tövbe edip tâbî olduğu zaman devrin imamının ruhu başının üzerine gelir yerleşir, Mucâdele Suresinin 22. âyeti kerimesine göre, Allah kalbinin içine îmânı yazar. O zaman kişi îmânı artan mü'min olur.

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî

kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike

hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne).

Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar

bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?

(5)

2/BAKARA-27

Ellezîne yenkudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıh(mîsâkıhî), ve yaktaûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yufsidûne fîl ard(ardı) ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).

Onlar (fâsıklar), (kâlû belâ günü Allah'a verdikleri) misaklarından sonra Allah'ın Ahdi`ni bozarlar. Ve Allah'ın, O'na (Allah'a) ulaştırılmasını

emrettiği şeyi keserler. Ve (başka insanların, ruhlarını Allah'a ulaştırmalarına da mani olurlar. Ve bu sebeple) yeryüzünde fesat

çıkarırlar. İşte onlar (kazandıkları pozitif dereceler negatif derecelerden az olup) hüsranda olanlardır.

Kelime kelime anlamı

1. ellezîne : onlar

2. yenkudûne : nakzederler, bozarlar

3. ahdallâhi (ahdi allâhi) : Allah'ın ahdi

4. min ba'di : sonradan, sonra

5. mîsâkı-hi : onun misakı (ruhunu Allah'a

6. ve yaktaûne : ve keserler 7. mâ : şey 8. emera : emretti 9. allâhu : Allah 10. bi-hi : ona 11. en yûsale : ulaştırmak

12. ve yufsidûne : ve fesat çıkarırlar

13. fî el ardı : yeryüzünde

14. ulâike : işte onlar

15. hum-(u) : onlar

16. el hâsirûne : kendilerine yazık edenler, hüsranda olanlar

(kazandıkları pozitif dereceler,

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Hüsranda olanlar Yunus-45'e göre Allah'a ulaşmayı dilemeyen, yalanlayan ve hidayette olmayan, günahları sevaplarından fazla olanlardır. Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için mürşidlerine de ulaşmazlar. ve böyle oldukları için de kendilerine düşeni yapmakta, yeryüzünde fesat çıkarmaktadırlar. Allahû Tealâ'nın bir evvelki âyet-i kerimede söylediği dalâlete düşenler fasıklardır hükmü burada bir mânâ ifade etmektedir. Fasıklar, sadece kendilerinin Allah'a ulaşmayı dilemesini değil, başka insanların da Allah'a ulaşmayı dilemelerine mani olmaktadırlar. Bu sebeple üzerlerine vebal alırlar:

(6)

4/NİSÂ-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).

Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah'ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır. Allah'a ulaşmayı dilememeleri sadece kendileriyle Allah arasındaki bir ilişkidir. ancak başka insanların da Allah'a ulaşmayı dilemelerine ve

ruhlarını Allah'a ulaştırmalarına mani olmak yeryüzünde fesat çıkarmaktır. Allahû Tealâ yeryüzünde fesat çıkarmayın diye insanlara farz kıldığı halde bu insanlar fesat çıkarmaktadırlar.

2/BAKARA-46

Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).

Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O'na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

Kelime kelime anlamı

1. ellezîne : o kimseler, onlar

2. yezunnûne : bilirler, yakîn derecesinde inanırlar

3. enne-hum : onların ... olduğunu

4. mulâkû : mülâki olma, kavuşma, ulaşma, karşılaşma

5. rabbi-him : (onların) Rab'leri

6. ve enne-hum : ve onların ... olduğunu

7. ileyhi râciûne : ona dönecek olanlar

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Allahû Tealâ mürşide ulaşmayı herkesin üzerine farz kılmıştır. Bu bir emirdir. herkes sabırla ve hacet namazını kılarak Allah'tan mürşidini istemek mecburiyetindedir. Allah'a ulaşmayı dilemeyenler, Bakara-45 ve 46. ayetlerin muhtevasına girmezler. onların Allah'tan istiane istemeleri netice vermez. Allah onlara mürşidlerini göstermez. Çünkü gerçekten dilemiş olsalardı Allahû Tealâ bu talebi mutlaka o kişinin kalbinde işitecek, görecek ve bilecekti. Allahû Tealâ, mürşidi sadece huşû sahiplerine

gösterir.

Allah'a ulaşmayı istemiyorsanız huşû sahibi değilsinizdir. Çünkü insanlar Allah'a ulaşmayı dilemezlerse Allah da onları kendisine ulaştırmayı

dilemez. Allah hep kalbe bakar. Kalpte böyle bir talep varsa o zaman talebiniz üzerine mürşidi gösterir. Kişi huşû sahibi değilse, Allah'a ulaşacağına inanmıyorsa hiçbir zaman hacet namazı da kılmayacaktır:

(7)

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, o kişi Allahû Tealâ'dan Allah'a ulaştırmaya vesile olacak kişiyi isteyecektir. Devrin imamı vesile değildir, ulaştırandır. Ulaştırma keyfiyetini bu dünya üzerinde gerçekleştirebilen kişi sadece devrin huzur namazının imamıdır. Kim Allah'a ulaşmayı diliyorsa ve

ruhunu hayattayken Allah'a ulaştıracağına mutlaka inanıyorsa o kişi huşû sahibidir ve hacet namazını kıldığı gece mutlaka Allah ona mürşidini gösterecektir.

Hacet namazının ardındaki neticeyi Bakara-46'da açıklıyor: Huşû sahipleri için mürşidlerine ulaşmak zor değildir. Allahû Tealâ onlara mürşidlerini gösterir. Huşû sahiplerinin vasfı ise ölmeden evvel ruhlarını Allah'a ulaştıracaklarına kesin şekilde inanmalarıdır.

O halde öldüğü zaman kişinin vücudundan ruh çıkmayacaktır; çünkü kişinin vücudunda ruh yoktur. Azrail (A.S)' ın görevini yapması için ruh Allah'ın katından geri gelir. Ve Azrail (A.S)'ın yardımcıları onu alır, tekrar Allah'ın katına çıkarır. Rücu kelimesi ruhun Allah'a geri dönüşüdür.

2/BAKARA-120

Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ

nasîr(nasîrin).

Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a

ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” .Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.

Kelime kelime anlamı

1. ve len terdâ : ve asla razı olmaz

2. an-ke : senden

3. el yahûdu : yahudi

4. ve lâ en nasârâ : ve hristiyanlar da değil, olmazlar

5. hattâ : oluncaya kadar, olmadıkça

6. tettebia : sen tâbî olursun

7. millete-hum : onların dîni

(8)

9. inne : muhakkak ki, hiç şüphesiz

10. hudâllâhi (hudâ

allâhi)

: Allah'ın hidayeti, Allah'a ulaşmak

11. huve : o

12. el hudâ : hidayettir

13. ve le in : ve eğer gerçekten olursa

14. itteba'te : sen tâbî oldun

15. ehvâe-hum : onların nefslerinin istekleri, hevaları

16. ba'de : sonra

17. ellezî : ki o

18. câe-ke : sana geldi

19. min el ilmi : (ilimden) bir ilim

20. mâ leke : senin için yoktur

21. min allâhi : Allah'tan

22. min veliyyin : (dostlardan) bir dost

23. ve lâ nasîrin : ve yardımcı yoktur, olmaz

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

"Dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah'a ulaştıran hidayete erer."

Hidayet; ruhun Allah'a ulaşarak teslim olmasıdır.

Ruhun hidayeti (22. basamak), ruhun Allah'a ulaşması; fizik vücudun hidayeti (25. basamak), fizik vücudun Allah'ın bütün emirlerini yerine getirip yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen standartta Allah'a teslim olması; nefsin hidayeti (27. basamak), Allah'ın bütün emirlerini yerine getirip, yasak ettiği hiçbir fiili asla işlemeyecek hale gelerek Allah'a teslim olması iradenin hidayeti (28. basamağın 5. kademesi), iradenin allah'a teslim olmasıdır. Dördünün de hidayeti Allah'a teslim olmalarıdır. İnsan, bunların dördünü de Allah'a teslim etmekle mükelleftir.

4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan

basîrâ(basîran).

Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.

(9)

Zamanın dîn adamları bu hakikatlerden haberdar olmadıkları için insanları da bunlardan haberdar edemeyeceklerdir.

Hz. Musa zamanında ona tâbî olanlardan az sayıda insan, Hz. İsa

zamanında 12 havarisi, İslâm'da da Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve O'na tâbî olanların hepsi, Allah'ın yoluna girmişler; ruhlarıyla, vechleriyle,

nefsleriyle, iradeleriyle Allah'a teslim olmuşlardır. Ancak bugün bu kavimlerin çoğu Allah'a teslim olma kavramını unutmuşlardır.

İnsanlar Allah'a teslim olmak üzere yaratılmışlardır. Her peygamber zamanında tâbî olanlar Allah'a teslim olmuşlardır. Aradan geçen

yüzyıllarda, Allah'ın hakikatlerini iblis devreden çıkarmıştır. Bundan sonra insanlar, dejenere olarak, cehenneme gidecek olan büyük ve Allah'ın mükâfatlarına nail olacak olan küçük bir kesimden ibaret kalmışlardır. Peygamberimiz'e tâbî olan Hz. Ali ve Hz. Ebubekir kolundan gelen iki grup insan, asırlar boyunca zincirin halkalarını bugüne kadar ulaştırmışlardır. bugün İslâm'ın içinde küçük bir grup, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbenin yaşadığı İslâm'ı yaşamaktadır. Ne yazık ki Allahû Tealâ'nın katında bu küçük grup dışında olanların kurtulma ümitleri yoktur. Her ümmette küçük bir grup, Allah'ın, peygamberlere verdiği Allah'a teslim olma emrini bugün de gerçekleştirmektedirler.

2/BAKARA-156

Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).

Onlar ki, kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O'na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O'na döneceğiz (ulaşacağız).” derler.

Kelime kelime anlamı

1. ellezîne : o kimseler, onlar

2. izâ : olduğu zaman

3. esâbet-hum : onlara isabet etti

4. musîbetun : bir musîbet

5. kâlû : dediler

6. innâ : muhakkak ki biz, hiç şüphesiz biz

7. lillâhi (li allâhi) : Allah için, Allah'a ait

8. ve : ve

9. innâ : muhakkak ki biz

10. ileyhi : ona

(10)

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Allahû Tealâ, ruhun Allah'a tesliminden bahsetmektedir. Ruhu ölmeden evvel Allah'a ulaştırmak teslimlerden ilkidir. Allah'a ulaşmayı dilemek ve teslimler üzerimize 12 defa farz kılınmıştır. Huşû sahipleri Allah'a ruhlarını ölmeden evvel yakîn hasıl ederek ulaştıracaklarına ve öldükten sonra da ruhlarının Azrail (A.S) tarafından tekrar Allah'a geri döndürüleceğine kesin şekilde inanırlar.

İnsanoğlu Allah için yaratılmıştır. Allah için yaratılmak Allah'a teslim

olmak için yaratılmak demektir. Ancak teslim olunca yaradılış gayesine

uygun hareket edilmiş olur. Ve ruhun Allah'tan geldiğine, mutlaka Allah'a geri dönmesi lâzımgeldiğine inanan insan Allah'ın aslî hedefine ulaşmıştır. Allah için olmak üç vücudu ve iradeyi içine alır. Ruh, fizik vücut, nefs, irade onların yegâne sahibi olan Allah'a teslim edilmek için yaratılmışlardır.

İnsan herşeyiyle Allah'a aittir.

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).

(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).

Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O'na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

Bakara-46'daki "emin oluş"la Bakara-157'deki "emin oluş" kesindir. Her ikisinde de insanlar ruhlarını ölmeden evvel, Allah'a ulaştıracaklarına

kesin şekilde inanmışlardır. Her iki âyetteki bu kesinliğin sonucunu Bakara Suresinin 157. âyet-i kerimesinde görüyoruz. Eğer bir insan

"ben Allah için yaratıldım, ruhumu mutlaka Allah'a ulaştıracağım, bundan eminim" diye bir kesin îmânın sahibiyse, bu kişi mutlaka ruhunu Allah'a ulaştırıp, onlar hidayete erecektir. Çünkü Allah hidayete erenlerin sadece onlar olduğunu, bundan sonraki âyette kesinleştirmiş.

2/BAKARA-157

Ulâike aleyhim salâvâtun min rabbihim ve rahmetun ve ulâike humul muhtedûn(muhtedûne).

İşte onlar (dünya hayatında Allah'a mutlaka döneceklerinden emin olanlar) ki Rab'lerinden salâvât ve rahmet onların üzerinedir. İşte onlar, onlar

(11)

Kelime kelime anlamı

1. ulâike : işte onlar

2. aleyhim : onların üzerine, onlara

3. salâvâtun : salâvât

4. min : den

5. rabbi-him : onların Rabbi

6. ve : ve

7. rahmetun : rahmet

8. ve : ve

9. ulâike : işte onlar

10. hum : onlar

11. el muhtedûne : hidayete erenler

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, göğsünden kalbine yol açılır. Allah onun üzerine rahmet ve fazlını gönderir. Rahmet %2 seviyesinde kalbin içine sızar. Kişi huşûya ulaşır, Allah ona mürşidini gösterir. böyle bir insan, mürşidine ulaştıktan sonra zikir yapmaya başlarsa, onun karşılığında Allah rahmetle salâvâtı da rahmetle fazl'a ilâve olarak gönderir.

4/NİSÂ-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).

Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).

33/AHZÂB-43: Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum minez zulumâti ilen nûr, ve kâne bil mu’minîne rahîmâ(rahîmen).

Sizi (nefsinizin kalbini), karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize salâvât (vasıtasıyla nur) gönderen, O ve O'nun melekleridir ki O,

mü'minlere Rahîm(dir). (Rahîm esmasıyla tecelli eden).

Böylece rahmetle fazl ve rahmetle salâvât olarak iki grup nur kalbe ulaşır. Rahmet, fazlı da salâvâtı da taşıyan nurdur. Fazl ve salâvâtı, Allah'ın

katından kalbe kadar getiren rahmet partikülleridir. Bunlar kargo uçaklarıdır.

Nurlar mührü kalbin alt tarafına doğru indirip zulmanî kapıyı kapatırlar. Kalbin içindeki îmân kelimesinin çekim gücü rahmet, fazl ve salâvât isimli 3 grup nurdan fazılları etrafında toplamaya başlar. İşte bu nefs

(12)

tezkiyesidir. Nefsin hidayeti ruhun ve fizik vücudun hidayetinden sonra oluşur. İradenin hidayeti ise son hidayettir.

Nefsin kalbindeki nurlar %51'e ulaştığı zaman ruh, Allah'ın zat'ına vasıl olup, Allah'ın zat'ında ifna olur, yok olur. Böylece kişi Allah'ın ermiş evliyası olmak şerefine ermiştir. Ruh hidayete ermiştir. Salâvâtın da yardımıyla ruh Allah'a teslim olmuştur.

2/BAKARA-213

Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne

mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîh(fîhi), ve mâhtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen

beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın

mustakîm(mustakîmin).

İnsanlar bir tek ümmetti. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas etti (gönderdi). Ve onlarla birlikte, insanların aralarında, ayrılığa düştükleri şey hakkında hüküm vermeleri için hak ile kitap indirdi. Kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra kendi

aralarındaki çekememezlik (ve haset yüzünden) onun hakkında ayrılığa düşenler, kendilerine (kitap) verilenlerden başkası değildir . Bu sebeple âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyen) o kimselerin, haktan yana ayrılığa düştükleri şeyi (hidayeti) açıklamaları için Allah, Kendi izniyle onları hidayete erdirdi. Ve Allah, dilediği kimseyi Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.

Kelime kelime anlamı

1. kâne : oldu, idi

2. en nâsu : insanlar

3. ummeten : ümmet, topluluk

4. vâhıdeten : bir, tek, bir tek

5. fe : o zaman, sonra

6. bease : beas etti, hayata getirdi, gönderdi

7. allâhu : Allah

8. en nebiyyîne : peygamberler

9. mubeşşirîne : müjdeleyiciler

10. ve munzirîne : ve uyarıcılar

11. ve enzele : ve indirdi

12. mea-hum : onlarla birlikte, beraber, yanında

13. el kitâbe : kitap

14. bi el hakkı : hak ile

15. li yahkume : hükmetmeleri için, hükmetsin diye

(13)

17. en nâsi : insanlar

18. fî mâ : şey hakkında

19. ıhtelefû : ve ihtilâf ettiler, ayrılığa düştükler

20. fî-hi : onun hakkında

21. ve mâ ıhtelefe : ve ihtilâf ettikleri, ayrılığa düştükleri şey

22. fî-hi : onun hakkında

23. illellezîne (illâ

ellezîne)

: sadece, ancak o kimseler

24. ûtû-hu : ona verildi

25. min ba'di : sonradan

26. mâ câet-hum : onlara gelen şey

27. el beyyinâtu : beyyineler, belgeler

28. bagyen : düşmanlık, çekememezlik, haset

29. beyne-hum : kendi aralarında

30. fe : o zaman, bu sebeple

31. hedâ allâhu : Allah hidayete erdirdi

32. ellezîne : o kimseler, onlar

33. âmenû : Allah'a ulaşmayı dilediler, îmân ettiler

34. li mâ ıhtelefû : ihtilâf ettikleri, ayrılığa düştükleri şey için

35. fi-hi : onun hakkında

36. min el hakkı : haktan

37. bi izni-hi : onun izni ile

38. ve allâhu : ve Allah

39. yehdî : hidayet eder, ulaştırır, iletir

40. men yeşâu : dilediği kimseyi

41. ilâ sırâtın mustakîmin : Sıratı Mustakîm'e AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Allahû Tealâ'nın indinde hiç değişmemiş olan tek dîn, Allah'a teslim olma dînidir. İslâm kelimesi, teslim olma standardının arapça ifadesidir. hiçbir dîn, farklı bir hüviyet taşımaz. Başka bir dîn olmamıştır, hiçbir zaman da olmayacaktır. Bir tek Allah vardır. İnsanlar tek bir ümmettir. Bütün

peygamberler Allah'ın peygamberidir ve Allahû Tealâ hepsine tek bir dîni, Allah'a teslim olma dînini öğretmiş ve başkalarına da öğretmelerini

sağlamıştır. Dîn; ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah'a teslim etmekten ibarettir.

Bütün nebîler resûldür, aynı zamanda nezirdir.

Bütün nezirler resûldür ama aynı zamanda nebî değildir. Bütün resûller nezirdir ama aynı zamanda nebî değildir.

(14)

Kur'ân-ı Kerim, kendisinden evvel indirilen İncil'i ve Tevrat'ı Allah'ın

mutlak kitapları olarak değerlendirmektedir. Ve orada da Kur'ân-ı Kerim'in indirileceğine, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in peygamber olarak

geleceğine dair işaretler vardır. Tevrat da İncil de Kur'ân da birbirlerini tasdik ederler. Tevrat ve İncil değiştirildikleri halde Allah'a teslim olmaya dayalı âyetleri aynen muhafaza etmişlerdir. Allah, Kur'ân-ı Kerimi'yle dîn mensuplarının aralarındaki bütün ihtilâflara çözüm getirmiştir. dîn

dostluktur, kardeşliktir, dîn Allah yolunda birleşmektir. Bütün dînlerin içinde, dînlerini gerçek anlamda yaşamayı dileyenlerse sayıları çok fazla olmasa da mutlaka birleşecekler ve tek bir ümmeti bir defa daha

oluşturacaklardır. Bu bir dünya asr-ı saadeti olacaktır. Bu âyet-i kerime,

geleceğin güneşidir. Geleceğin hakka ters düşen, gerçekdışı bütün

olgularını yok edecek temel hükümleri bu âyettir. ve her dînden Allah'a gerçek anlamda teslim olmayı dileyip de teslim olan küçük bir kısmı ve teslim olma yolunda olanları birleştirebilecek olan temel hükümlerin kaynağı bu âyettir.

3/ÂLİ İMRÂN-20

Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve

menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel

ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).

Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: "Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik. O kitab verilenlere ve ümmîlere: "Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?" de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete

ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.

Kelime kelime anlamı

1. fe in hâccû-ke : bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa

2. fe kul : o zaman de, söyle

3. eslemtu : ben teslim ettim

4. vechiye : vechimi, fizik vücudumu

5. li allâhi : Allah'a

6. ve men ittebea-ni : ve, bana tâbî olan kimseler

7. ve kul : ve de, söyle

8. li ellezîne : onlara, o kimselere

9. ûtû el kitâbe : kitap verilenler

10. ve el ummiyyîne : ve ümmiler, kitap verilmeyenler

11. e eslemtum : siz teslim oldunuz mu

(15)

13. fe kad ihtedev : o taktirde hidayete ermişler

14. ve in tevellev : ve eğer yüz çevirirlerse

15. fe : o zaman

16. innemâ : sadece

17. aleyke : sana düşen

18. el belâgu : tebliğ, bildirme

19. ve allâhu : ve Allah

20. basîrun : en iyi gören

21. bi el ibâdi : kullarını

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Al-i İmran Suresinin 20. âyet-i kerimesi Kur'ân'ın önemli âyetlerinden bir tanesidir. Burada Allahû Tealâ'nın hepimize bir işareti var: Başta

Peygamber Efendimiz (S.A.V) olmak üzere bütün sahâbe fizik vücutlarını da ruhlarını da bu âyet-i kerime gereğince Allah'a teslim etmişlerdir. Allahû Tealâ genel anlamda hidayet deyince ruhun Allah'a teslimini birinci etapta anlatmaktadır. Oysaki 7 tane hidayet vardır:

1. Ruhun Allah'a ulaşıp Allah'a teslim olması, ruhun hidayetidir. 2. Fizik vücudun şeytana kul olmaktan kurtulup Allah'ın bütün

emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir özellik kazanması fizik vücudun hidayete ermesi yani Allah'a teslim

olmasıdır.

3. Nefsin Allah'ın bütün emirlerini %100 yerine getirdiği, yasak ettiği hiçbir fiili işlemediği nokta ise nefsin hidayete erdiği, Allah'a teslim olduğu noktadır.

4. İrademizin Allah'a teslim olduğu nokta irademizin hidayetidir. Öyleyse hidayet Allah'a teslim olmak demektir. Ruh Allah'tan geldiği için ve zaten ahsen olduğu için onu daha fazla ahsen kılacak olan imkâna sahip değiliz. Öyleyse sadece ait olduğu Allah'ın Zat'ına geri dönerek hidayete erecektir. Ama fizik vücut ahsen değildir. Yani Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir özellikle insana teslim edilmemiştir. Tam aksine Allah'ın bütün yasaklarını çiğneyen,

emrettiklerini yerine getirmeyen bir ortam içinde teslim edilmiştir. İnsanın görevi, fizik vücudunu Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir hüviyete sokmaktır. Nefs için de ölçü daimî zikre ulaşmaktır. Nefs daimî zikre ulaştığı zaman nefsin kalbindeki bütün afetler yok olur. Ruhun bütün hasletleri faziletler adıyla nefsin kalbine ulaşır yani nefs de ruh hüviyetine ulaşıp ahsen olur. 22. basamakta ruh, 25.

basamakta fizik vücut, 26. basamakta nefs, 28. basamakta irade Allah'a teslim olur.

(16)

3/ÂLİ İMRÂN-73

Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a

ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar,

Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).

Kelime kelime anlamı

1. ve lâ tu'minû : inanmayın, îmân etmeyin

2. illâ li men : o kimseden başka

3. tebia dîne-kum : sizin dîninize tâbî oldu, uydu

4. kul : de, söyle

5. inne el hudâ : muhakkak ki hidayet (Allah'a ulaşmak)

6. hudâ allâhi : Allah'ın hidayetidir (Allah'ın Kendisine ulaştırmasıdır)

7. en yu'tâ : verilmesi

8. ehadun : bir kimse, bir başkası

9. misle : benzer

10. mâ ûtîtum : size verilen şey

11. ev yuhâccû-kum : yoksa onlar sizinle çekişiyorlar mı

12. inde rabbi-kum : Rabbiniz'in huzurunda

13. kul : de, söyle

14. inne el fadla : muhakkak ki fazilet

15. bi yedi allâhi : Allah'ın elinde

16. yu'tî-hi : onu verir

17. men yeşâu : dilediği kimseye, dilediğine

18. ve allâhu vâsiun : ve Allah Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar)

19. alîmun : en iyi bilendir

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Size verilenin bir benzeri, yani sizin peygamberinize nasıl Tevrat verilmişse ey yahudiler, sizin peygamberinize nasıl İncil verilmişse ey hristiyanlar, bu devrin peygamberine de Kur'ân-ı Kerim verilmiştir.

(17)

Kim Allah'a ulaşmayı dilerse Allah onu işitir, bilir ve görür. Kişinin üzerinde Rahman esmasıyla tecelliye başlar, 12 ihsan verip, onu mutlaka mürşidine ulaştırır. Kişi nefs tezkiyesine başlar. İşte o zaman Allah o kişinin zikir yapması sebebiyle ona salâvâtla fazlını göndermeye başlar. Öyleyse fazl Allah'ın elindedir. Çünkü herkese vermez. Sadece Rahîm esmasını

kullandığı insanlar için geçerlidir.

Öyleyse bu sonuca dikkatle bakın. Burada Allahû Tealâ'nın bir güzelliği var. Rahmeti ve fazlı bir ayrı dizayn içinde Allahû Tealâ işaret ediyor. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah ona Rahman esmasıyla tecelliye başlıyor. Kişi mürşidine ulaştıktan sonra, Allah'ın elinde olan fazl artık o kişiye

verilmeye başlanmıştır. Bir kişi Allah'a ulaşmayı dilememişse fazlın onun iç dünyasında hiçbir faydası olmaz, çünkü fazl o kişinin içine hiçbir şekilde giremez. Kişinin göğsünden kalbine yol açılmamıştır. Birincisi kişinin kalbi mühürlüdür. İkincisi o kişi sabahtan akşama kadar 24 saat zikir yapsa, kalbine bir damla nur girmesi mümkün değildir. Allah'ın elinde olan fazl kişiye gönderilmez, çünkü o kişi ona ehil değildir.

3/ÂLİ İMRÂN-101

Ve keyfe tekfurûne ve entum tutlâ aleykum âyâtullâhi ve fîkum resûluh(resûluhu), ve men ya’tesim billâhi fe kad hudiye ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Ve size, Allah'ın âyetleri okunurken ve aranızda O'nun (Allah'ın) Resûl'ü varken, siz nasıl inkâr edersiniz. Ve kim Allah'a sımsıkı tutunursa, artık o Sıratı Mustakim'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet olunmuştur.

Kelime kelime anlamı

1. ve keyfe : ve nasıl

2. tekfurûne : inkâr ediyorsunuz

3. ve entum : ve siz

4. tutlâ aleykum : size okunuyor

5. âyâtu allâhi : Allah'ın âyetleri

6. ve fî-kum : ve sizin içinizde, aranızda

7. resûlu-hu : 'nun resûlü

8. ve men : ve kim

9. ya'tesim : sımsıkı sarılır, tutunur

10. bi allâhi : Allah'a

11. fe kad hudiye : artık o hidayet olunmuştur

(18)

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Bu âyette de münafıkların, Hucurat-7'de sahâbenin durumunu anlatıyor Allahû Tealâ:

49/HUCURÂT-7: Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur

râşidûn(râşidûne).

Ve aranızda Allah'ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.

Ve münafıklara bir de kurtuluş reçetesi vermeyi unutmuyor Allahû Tealâ. Buradan anlıyoruz ki Allah kimsenin düşmanı değildir, bütün insanların dostudur. Herkesi kurtarmak ister. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

29/ANKEBÛT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs

salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ

tasneûn(tasneûne).

Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah'ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.

Bakara-151'de de aynı şeyi söylüyor: "O'nun resûlü de aranızdayken." Hucurat-7'de olduğu gibi, sahâbeye ve aralarında olduklarına göre aynı zamanda münafıklara hitap ediyor.

2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).

Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi)tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitap'ı(Kurânı Kerim'i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin..

Başlangıçta birtakım insanlar, Peygamber Efendimiz (S.A.V)‘e samimiyetle inanmışlar ve kalplerine îmân yazılmış ve hak mü'min olmuşlar. O

insanlardan bir kısmı sonradan kitap sahiplerinin, şeytanın ve başka tesirlerin altında, Peygamber Efendimiz (S.A.V)‘den şüpheye düşmüşler.

(19)

Öyle olunca Allahû Tealâ onların kalplerine yazdığı îmân kelimesini

kalplerinden almış, tekrar küfür kelimesini yazmış ve mührünü açtığı kalbi tekrar mühürlemiş. Böylece insanlar îmândan küfre dönmüşlerdir.

Hucurat-7, kalplerindeki îmân kelimesiyle onların kalplerini tezyin ettiğini, pırıl pırıl nura ulaştırdığını söylüyor. Al-i İmran-101'de Hucurat-7'nin tersi olan bir işlem görüyoruz. Allahû Tealâ çok açık bir şe-kilde insanların küfre dönmesini yani kalplerindeki îmân kelimesini alıp yerine küfür kelimesini yazdığını söylüyor. Kalpleri de mühürlüyor. Herşey eski hüviyetine geri dönüyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)‘in ruhunu, onların başlarının üzerinden alıyor.

Ama münafıklara ikinci bir kurtuluş yolu açıkça gösterilmiş. Kalbine küfür yazılmasına rağmen kim Allah'a ulaşmayı dilerse o, Sıratı Mustakîm'e ulaştırılır.

Nisa Suresinin 175. âyet-i kerimesinde daha açık bir ifade var:

4/NİSÂ-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).

Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).

Sıratı Mustakîm'in niceliği, niteliği, özelliği Nisa-175'te yer almış, En'am-87, 88'de olduğu gibi. Bu Sıratı Mustakîm'e ulaşmak o insanların

kurtuluşu, fısktan sonraki ikinci kurtuluştur.

6/EN'ÂM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim,

vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ruhu ulaştıran yola)

hidayet ettik (ulaştırdık).

6/EN'ÂM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

İşte bu Allah'ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).

(20)

4/NİSÂ-58

İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ

hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).

Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.

Kelime kelime anlamı

1. inne : muhakkak

2. allâhe : Allah

3. ye'muru-kum : size emrediyor

4. en tueddû : iade etmeniz, teslim etmeniz

5. el emânâti : emanetler

6. ilâ : ...'e

7. ehli-hâ : onun ahli, sahibi

8. ve izâ : ve ... olduğu zaman

9. hakemtum : siz hakemlik yaptınız, hüküm verdiniz

10. beyne : arasında

11. en nâsi : insanlar

12. en tahkumû : hükmetmeniz

13. bi el adli : adalet ile

14. inne : muhakkak

15. allâhe : Allah

16. niımmâ : ne güzel

17. yeızu-kum : size vaaz eder, öğür veriyor

18. bi-hî : onunla

19. inne : muhakkak

20. allâhe : Allah

21. kâne : oldu, idi, ...dır

22. semîan : en iyi işiten

23. basîran : en iyi gören

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Görülüyor ki emanetlerin tek bir sahibi var. Allahû Tealâ “sahiplerine” demiyor, “sahibine” diyor. Ruhunuz, veçhiniz (fizik vücudunuz) ve nefsiniz Allah’a teslim edilmesi farz olan emanetlerdir. Emanetlerin hepsi Allah’a teslim edildiği zaman İslam olmak şerefine erilir.

(21)

4/NİSÂ-175

Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).

Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).

Kelime kelime anlamı

1. fe : böylece, artık

2. emmâ : ama, ise

3. ellezîne : onlar, olanlar

4. âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular

5. bi allâhi : Allah'a

6. ve i'tesamû : ve sarıldılar

7. bi-hî : ona

8. fe : o taktirde, öyle ise

9. se- yudhılu-hum : onları dahil edecek, koyacak

10. fî rahmetin : rahmetin içine

11. min-hu : ondan, kendinden

12. ve fadlın : ve faz?l

13. ve yehdî-him : ve onları hidayet edecek, ulaştıracak

14. ileyhi : ona, kendisine

15. sırâtan mustekîmen : Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yol

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Burada Kur’ânı Kerim'deki en büyük gerçeklerden biriyle karşı karşıyayız. Allahû Tealâ, Sırat-ı Müstakim dediğimiz zaman Sırat-ı Müstakim'in Allah'a ulaştıran yol olduğunu söylüyor. Demek ki Sırat-ı Müstakim bir yol ki

insanların ruhlarını Allah'a ulaştırıyor. Dikkat edin ki Kur'an-ı Kerim meallerinde Sırat-ı Müstakim'in tarifi yapıldığı zaman (eski kitaplarda Sırat-ı Müstakim'in tarifi yapıldığı zaman) tarifler şöyle veriliyor; Sırat-ı Müstakim doğru yoldur, Allah'ın dosdoğru yoludur, ana caddedir,

insanların hangi tarzda hareket edeceklerini gösteren kaidelerin

uygulandığı yoldur ve buna benzer belki yüz çeşit açıklama. Ama Sırat-ı Müstakim nedir diye sorduğunuz zaman eski kitapların hiçbirinde (yani mürşidler tarafından yazılan kitapların dışında diğer alimlerin yazdığı hiç bir kitapta) Sırat-ı Müstakim'in Allah'a ulaştıran yol olduğu belirtilmemiştir, işaret edilmemiştir. Oysa ki, net olarak görünüyor ki, (bu ayeti kerimede

(22)

net olarak görünüyor ki) Sırat-ı Müstakim insanların ruhlarını ister ölmeden evvel ister öldükten sonra Allah'a ulaştıran yoldur.

5/MÂİDE-16

Yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi ve

yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Allah (c.c.), rızasına tâbî olan kişiyi onunla (Resûlü ile) teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten nura) çıkarıp Sırât-ı Mustakîm'e hidayet eder (ulaştırır).

Kelime kelime anlamı

1. yehdî bihi Allâhu : Allâh onunla (Resûlü ile) hidayet eder (ulaştırır)

2. men(i) ittebea : tâbî olan kişi, kim tâbî olursa

3. rıdvâne-hu : onun rızasına

4. subule : yollar

5. es selâmi : selamet, teslim

6. ve yuhricu-hum : ve onları çıkartır

7. min ez zulumâti : zulmetten, karanlıklardan

8. ilâ en nûri bi izni-hî : kendi izni ile nur'a aydınlığa

9. ve yehdî-him : ve onları hidayet eder (ulaştırır)

10. ilâ sırâtın mustakîmin : Sırâtı Mustakîm'e, "Allâh'a (c.c.) ulaştıran

yol"a

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Allahû Tealâ bir evvelki âyette "Allah'tan size bir nur" gelmiştir diyor, bu âyette "onları zulmetten nur'a çıkarır" diyor. Yani insanlar için Allahû Tealâ bir nuru ileri sürüyor. Acaba nur kimler için geçerlidir? Buna baktığımız zaman âyetin gerçek ruhuna ulaşıyoruz.

Allahû Tealâ rızasına tâbî olanları teslim yollarına, nura ulaştırıyor ve onları zulmetten nura çıkarıyor. Zaten âyet-i kerimenin kelimelerindeki sırada, önce teslim yollarına, sonra da zulmetten nur'a çıkarma söz konusudur. Birinci teslim yolu, kişinin bulunduğu yerden ruhunun vücudundan

ayrılarak tâbî olduğu mürşidin dergâhına ulaştıran yol birinci sebîldir. İkinci sebîl tâbî olduğu mürşidin dergâhından devrin imamının ana dergâhına ulaştıran yoldur. Bunun ikisi bir bütünü teşkil eder.

Tarîki Mustakîm zemin kattan başlayan yedinci gök katında biten bir

yoldur. Birinde aşağıdaki zemin kattaki ana dergâhın çıkış kapısı altın kaplı ve dergâhın içinden dışa, Allah'ın yarattığı göklerin yedinci katına

(23)

ulaştırmak için kullanılıyor.

Yedinci kattaki kapı da, bu yoldan gelenleri 7. katın içine almak için

kullanılıyor. Birisi çıkış kapısı, birisi yolun bitimi ve 7. kata giriş. Böylece iki muhteva bir araya geliyor ve 7. katın neticesinde de herşey tamamlanmış oluyor. Allahû Tealâ burada "Allah'ın rızasına tâbî olan kişiyi, onunla yani resûlüyle teslim yollarına hidayet eder, ulaştırır" "Sırat-ı Mustakîme ulaştırırım" diyor. Bir insanın Sıratı Mustakîm'e ulaşması, yani teslim yollarına ulaşması için, mürşidine ihsanla tâbî olması ve böylece ruhunun vücudundan ayrılması gerekir.

Bu kişi mürşidine tâbî olduğu zaman başının üzerine Devrin İmamı'nın ruhu gelir yerleşir. Kişinin ruhu da vücudundan ayrılarak Sıratı Mustakîm'e ulaşır. Evvelâ ait olduğu dergâha ulaşır. Sonra 1. kata çıkma yetkisini aldığı zaman ana dergâha ulaşır. Ve oradan da "seyri sülûk" isimli Allah'a doğru olan yolculuğuna başlar.

Burada Allahû Tealâ bir evvelki 15. âyet-i kerimede hem bir nur olan Kur'ân-ı Kerim'den hem de resûlünden bahsediyor. Ve Allahû Tealâ rızasına tâbî olan kişiyi, bununla hidayete erdirir dediği zaman hem

resûlünü vasıta olarak söylüyor hem de Kur'ân-ı Kerim'i. Hiç kimse resûle tâbî olmadan Allah'a ruhunu ulaştıramaz. Aynı zamanda kişi Kur'ân'daki hükümlere de tâbî olmalıdır. Öyleyse Allahû Tealâ "bununla" kelimesiyle her ikisini de kastetmiş oluyor. Çoğul kullanmamış ama muhtevadan bunu çıkartıyoruz. Çünkü tâbiiyet mutlaka resûle, mutlaka mürşidedir. Ama burada Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den bizatihi bahsediyor. Onun tâbiiyetine girmekle, ona tâbî olmakla kişiler kurtulabiliyorlar.

Allah'ın yoluna girmek şerefine erebiliyorlar.

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ

yu’minûn(yu’minûne).

Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her

ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min

olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.

5/MÂİDE-35

Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

Kelime kelime anlamı

(24)

2. ellezîne âmenû : Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler

3. ittekû Allâhe : Allâh'a (c.c.) karşı takvâ sahibi olun

4. ve ibtegû : ve isteyin!

5. ileyhi el vesîlete : O'na ulaştıracak vesileyi

6. ve câhidû fî sebîli hi : ve O'nun yolunda cihad edin

7. lealle-kum : umulur ki böylece siz

8. tuflihûne : felâha, kurtuluşa erersiniz

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Allahû Tealâ burada âmenû olanların takva sahibi olmasını ve Allah'a ulaştıracak olan vesileyi, yani mürşidi Allah'tan istemelerini emrediyor. Tabiatıyla mürşide ulaştıktan sonra da nefs tezkiyesi söz konusu. Ve Allahû Tealâ, "Allah yolunda cihad edin.' diyor. Bu cihad, hem insanın nefsiyle yapacağı büyük cihad hem de Allah'ın düşmanlarıyla yapılan küçük cihadı kapsar. Allahû Tealâ, felâha ermenin, kurtuluşa ermenin cihadla mümkün olacağını söylüyor. Bu âyetteki cihad nefs tezkiyesi ve tasfiyesi olan büyük cihaddır. Nefse karşı cihad-ı ekberi kazanmak ancak mürşide tâbî olmakla gerçekleşir. Mürşidsiz hiç kimse tek başına büyük cihadı başaramaz. Allah'tan, Allah'a ulaştıracak olan vesileyi istemek, mürşidi istemek, nefs tezkiyesi yapmak farzdır. Felâh, cennet müjdesine, cennet kurtuluşuna ulaşmaktır.

Âyette bahsedilen felâh (kurtuluş) 3. kat cennet müjdesidir. Bir insanın 3. kat cennet kurtuluşuna ulaşması, felâha ermesi, vesileyi istemesine, mürşide ulaşmasına, tövbe edip kalbine îmân yazıldıktan sonra nefs

tezkiyesi yapmasına ve böylece 3. safha takva sahibi olup felâha ermesine bağlıdır. 1. safhadaki takva Allah'a ulaşmayı dilemek, yani âmenû

olmaktır. Kişiyi birinci kat cennete ulaştırır (Cennetün Aliyeh). 2. safhadaki takva âyet-i kerimede "Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin" olarak belirtiliyor. Yani Allah'a ulaştıracak vesileyi, mürşidi isteyip mürşidin önünde tövbe ederek, el öperek "lâ ilâhe illallâh

muhammedun resûlullâh" diyerek, 2. safhadaki takvanın sahibi olursunuz. Burada ikinci kat cennet kazanılır (Cennetün firdevs). Sonra O'nun

yolunda cihad etmeye, büyük cihadı (nefs tezkiyesi) yapmaya başlıyorsunuz. Nefs tezkiyesi sonunda Allahû Tealâ'nın evliyası

oluyorsunuz. Tezkiye olayında ruh Allah'a ulaşır ve kişi felâha erer. Burada 3. kat cennetin müjdesi vardır (Cennetün Huld). Böylece âyet-i kerime bize 1. 2. ve 3. safhadaki takva ile takva sahibi olmayı gösteriyor.

Lügat anlamı itibarıyla sakınmak, korkmak anlamına gelen takva kavramı Kur'ân-ı Kerim'de Maide Suresinin 93. âyet-i kerimesinde farklı seviyelere ait 2. 3. ve 4 safhadaki takvaların üçünü birden muhtevasına almıştır. Dolayısıyla bütün âyetlerde geçen takvaları sakınmak ve korkmak şeklinde değerlendirirsek, kavramın ifade ettiği aslî mânâdan sapmış oluruz.

(25)

Günümüzde birbirinden farklı incelediğimiz 23 tane Kur'ân-ı Kerim meallerinde bu sapmayı kolaylıkla tespit etik.

50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).

İşte size vaadolunan şey budur (cennettir). Bütün evvab (ruhu Allah'a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar (başlarının üzerine devrin imamının ruhu ulaşmış olanlar) için.

5/MÂİDE-93: Leyse alellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cunâhun fîmâ taimû izâ mettekav ve âmenû ve amilûs sâlihâti summettekav ve âmenû summettekav ve ahsenû vallâhu yuhibbul

muhsinîn(muhsinîne).

Âmenû olanlar ve salih amel yapanlar (ıslâh edici amel, nefs tezkiyesi yapanlar) üzerine, takva (1. takva) sahibi olmadıkları zaman yediklerinden dolayı bir günah yoktur. Âmenû olun ve amilûssâlihat yapın! Sonra da takva sahibi olun (3. takvaya ulaşın)! Âmenû olun sonra da takva sahibi olun (4. takvaya ulaşın) ve ahsen olun! Allah muhsinleri (ahsen olanları, 4. takvaya ulaşanları) sever.

Âyetlerde birbirinden ayrı farklı seviyelere ait 7 safha takva vardır. 1. safha takva:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

2. safha takva:

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum

tuflihûn(tuflihûne).

Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler);

Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz. 3. safha takva:

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin.

(26)

4. safha takva:

22/HACC-37: Len yenâlellâhe luhûmuhâ ve lâ dimâuhâ ve lâkin yenâluhut takvâ minkum, kezâlike sahharahâ lekum li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum, ve beşşiril

muhsinîn(muhsinîne).

Onun (kurbanların), etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat sizden O'na, takva (Allah'a teslim olma) ulaşır. İşte böylece size, onu musahhar kıldı. Sizi hidayete erdirdiği şey üzerine (hidayete erdirmesi sebebiyle) Allah'ı tekbir etmeniz için. Ve muhsinleri (Allah'a fizik vücutlarını teslim edenleri) müjdele!

5. safha takva:

7/A'RÂF-201: İnnellezînettekav izâ messehum tâifun mineş şeytâni tezekkerû fe izâhum mubsırûn(mubsırûne).

Muhakkak ki; takva sahibi kimseler şeytandan onlara gözü bürüyen bir vesvese dokunduğu zaman (Allah'ı) tezekkür ederler (Allah'la tezekkür ederler). İşte o zaman onlar, basar edenlerdir (kalp gözlerinin basar hassası ile görürler: Casiye-23).

6. safha takva:

2/BAKARA-179: Ve lekum fîl kısâsı hayâtun yâ ulîl elbâbi leallekum tettekûn(tettekûne).

Ey ulûl elbab! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur böylece ki siz, takva sahibi olursunuz.

7. safha takva:

3/ÂLİ İMRÂN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum

muslimûn(muslimûne).

Ey âmenû olanlar, Allah'a karşı “O'nun hak takvası” ile (bi hakkın takva, en üst derece takva ile) takva sahibi olun! Ve sakın siz, (Allah'a) teslim olmadan ölmeyin!

(27)

6/EN'ÂM-36

İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne).

(Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem'î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah'a döndürülür.)

Kelime kelime anlamı

1. innemâ : ancak, sadece

2. yestecîbu : icabet eder

3. ellezîne : o kimseler ki, onlar, ...olanlar

4. yesmeûne : işitirler

5. ve el mevtâ : ve ölüler

6. yeb'asu-hum : onları diriltir

7. allâhu : Allah

8. summe : sonra

9. ileyhi : O'na

10. yurceûne : döndürülecekler, döndürülürler

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Burada Allah'ın ölü olan insanları diriltmesi söz konusudur. Eğer canlılık açısından meseleye bakarsak; insanlar hayattadır, ölü değillerdir. Allah ile olan ilişkileri açısından bakarsak; ölü insanlardır. Gözlerinde gizli bir perde vardır: Hicab-ı mesture. Devrin Peygamberi'ne, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e bakarlar. O'nu Peygamber olarak görmezler. Alelâde bir insan olarak görürler. Bu bakımdan bakarlar ama gerçeği göremezler.

Kulaklarında vakra vardır. Duyar ama mânâya varamaz, işitemezler. Kalplerinde ekinnet vardır. Duyduklarını ve gördüklerini idrak edemezler, mânâsına varamazlar.

Bütün insanların gözlerinde hicab-ı mesture, kulaklarında vakra,

kalplerinde ekinnet vardır. Göremezler, mânâya varamazlar (işitemezler) ve idrak edemezler. Ve böylece bir sonuçla karşı karşıyayız: Allahû Tealâ bu insanlara "ölü" diyor.

Bakıyorlar, o kişinin manevi şahsiyetini farkedemiyorlar. Bakıyorlar ama göremiyorlar.

İrşada müteallik söylediklerini kulakları işitiyor, kulakları duyuyor ama zihin işitemiyor, mânâya varamıyor.

(28)

Kalbindeki ekinnet sebebiyle kalbi de kendisine mal edemiyor. Öyleyse bu insan, bakan ama görmeyen, duyan ama işitmeyen, kalbi mânâya açık ama oradaki ekinnet sebebiyle mânâyı idrak edemeyen bir özelliğin sahibidir. Bu yüzden Allahû Tealâ onlara "ölüler" diyor.

Ve Allah kulaklarındaki vakrayı, gözlerindeki hicab-ı mestureyi,

kalplerindeki ekinneti aldığı noktadan itibaren insanlar bakarlar, aynı

zamanda görürler. Kulakları duyar, zihinleri de işitir, mânâya varır ve idrak etmeye başlarlar. Görmeye başlamışlardır, duymaya başlamışlardır, idrak etmeye başlamışlardır. Bu insanlar artık dirilmişlerdir. Allahû Tealâ

insanları böylece canlandırıyor. Dikkat edin, insanlar burada; Allah, kulaklarındaki vakrayı almadıkça, kalplerindeki ekinneti almadıkça, gözlerindeki hicab-ı mestureyi almadıkça Allahû Tealâ tarafından ölü ve kör, sağır, dilsiz olarak kabul ediliyor.

Daha ötede daimî zikre ulaşınca kişinin kalp gözünün açılması, kalp kulağının açılması ve kalbindeki idrak (fıkıh) hassasının fuade çevrilmesi söz konusu oluyor. Ve o kişi o noktada kalp gözüyle görmeye, kalp kulağıyla işitmeye ve gerçek anlamda kalbiyle idrak etmeye başlıyor. Öyleyse başlangıç seviyesinde kalp açısından Allahû Tealâ ekinneti alıp ihbatı koyu-yor. Kişi idrak etmeye başlıyor. Ama bu idrakin, kalp gözü ve kalp kulağı açıldıktan sonraki adı artık "fuad"dır. O kişinin kalbinde artık fuad vardır. Kalp gözüne ve kalp kulağına dayalı üst seviyede bir idrak vardır. Bu nokta, fiziğin ötesini yaşamak için dirilme noktasıdır.

6/EN'ÂM-87

Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ruhu ulaştıran yola)

hidayet ettik (ulaştırdık).

Kelime kelime anlamı

1. ve min âbâi-him : ve onların babalarından, atalarından

2. ve zurriyyâti-him : ve onların zürriyetlerinden, nesillerinden

3. ve ihvâni-him : ve onların kardeşlerinden

4. ve ictebeynâ-hum : ve onları seçtik

5. ve hedeynâ-hum : ve onları hidayet ettik, ulaştırdık

6. ilâ sırâtın mustekîmin : Sıratı Mustakîm'e AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Allahû Tealâ, evvelki âyetlerde önce peygamberlerden bahsetti, hepsinin hidayete erdiğini söyledi (hepsi tasarruf takvasına ulaşmışlardı). Burada

(29)

da peygamberlerin babalarından, onların zürriyetlerinden, gelecek nesillerinden, kardeşlerinden bir kısmını seçerek, Sıratı Mustakîm'e ulaştırdığını söylemektedir.

6/EN'ÂM-88

Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

İşte bu Allah'ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).

Kelime kelime anlamı

1. zâlike : işte bu

2. hudâ allâhi : Allah'ın hidayeti

3. yehdî : hidayete erdirir

4. bi-hî : onunla

5. men yeşâu : kimi dilerse, dilediğini

6. min ibâdi-hî : kullarından

7. ve lev : ve eğer, ...olsa

8. eşrekû : şirk koştular

9. le habita : elbette boşa gitti, heba oldu

10. an-hum : onlardan

11. mâ kânû : oldukları şey(ler)

12. ya'melûne : yapıyorlar

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Bu âyet, Sıratı Mustakîm konusundaki en önemli bir kaç âyetten bir tanesidir. Çünkü bu âyettete, Sıratı Mustakîm'in vasfı verilmekte ve tarifi tamamlanmaktadır. Sıratı Mustakîm, insanların ruhlarını Allah'a ulaştıran yoldur. Allahû Tealâ kullarından dilediğini, Sıratı Mustakîm'le hidayete erdirir; Sıratı Mustakîm üzerinden yapılacak bir yolculukla, insanlar Allah'a ulaşır.

Sıratı Mustakîm:

 Ruh için, Allah'a ulaştıran yolun adıdır.

 Fizik vücut için, Allah'a fizik vücudu teslim etmeye vasıta olan yolun

adıdır.

 Nefs için, Allah'a nefsi teslim etmeye vasıta olan yolun adıdır.

(30)

Allahû Tealâ'nın Kur'ân-ı Kerim'de bir kavramı var: "Allah'a teslim olmak" Allah'ın vasiyeti, eğer peygamberleri de dahil ederseniz, beş tane teslimi içerir. Allahû Tealâ bize ruhumuzu, vechimizi, nefsimizi, irademizi teslim etmemizi emretmiştir. Allahû Tealâ bizden yemin, misak ve ahd almıştır. İradenin ve aklın teslim edilmesine dair herhangibir yemin almamıştır. Bunlar ekstrem kavramlar ve otomatik olgulardır.

Bir insan daimî zikre ulaştıktan sonra nefsinin kalbi adım adım saflaşır, saf olur. Allah'ın yasak ettiği fiilleri işlemez, emrettiklerini mutlaka yapar. Öyle bir gün gelir ki, düşmanlarını da sevmeye başlar. İşte o zaman, kalbi

müzeyyen olur. Allahû Tealâ peygamberlerin olmadığı devirlerde

resûllerinden kimi devrin imamlığı'na tayin ederse o kişi aklını da Allah'a teslim etmiştir. Seçtiği kişiyi, otomatik olarak iradî kontrolüne alır,

tasarrufuna alır. O kişi, Allah'ın söylediklerini söyleyebilir, Allah'ın

yaptırdıklarını yapabilir, kendiliğinde bir şey yapma veya söyleme imkânı yoktur. Bu sebeple yaptıklarından sorumlu değildir.

Ezelde Allahû Tealâ ruhumuzdan, vechimizden, nefsimizden yemin, misak ve ahd almıştır.

7/A'RÂF-172: Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).

Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların

zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”

Bunlara ilâve olarak irademizden de misak almıştır.

5/MÂİDE-7: Vezkurû ni’metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî iz kultum semi’nâ ve ata’nâ

vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).

Allah'ın, sizin üzerinizdeki ni'metini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misâkınızı hatırlayın. Allah'a karşı takvâ sahibi olun, Muhakkak ki O, göğüslerde (sinelerde) olanı en iyi bilir.

Ve bunların mutlaka yerine getirilmesini ister. Her birinin yerine getirilmesi bir Sıratı Mustakîm'le gerçekleşir. Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'in vasfı, hidayete erdirmesidir. Ruhumuzun hidayete ermesi; Allah'a teslimi, fizik vücudumuzun hidayete ermesi; Allah'a teslimi, nefsimizin hidayete

ermesi; yani Allah'a teslimi, irademizin hidayete ermesi, irademizin Allah'a teslimi söz konusudur. Hepsinin hidayeti vardır.

Sıratı Mustakîm hidayete erdiren yol ise ruhun hidayeti Allah'a ulaşmak, Allah'ta yok olmaktır.

(31)

2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).

Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a

ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” .Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a

ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar,

Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).

6/EN'ÂM-71: Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethuş şeyâtînu fîl ardı hayrâne lehû ashâbun

yed’ûnehû ilel hude’tinâ, kul inne hudallâhi huvel hudâ, ve umirnâ li nuslime li rabbil âlemîn(âlemîne).

De ki: “Bize fayda ve zarar vermeyen Allah'tan başka şeylere mi dua

edelim? Bizi Allah'ın hidayete erdirmesinden sonra, yeryüzünde şeytanların kandırıp, şaşkın bıraktığı, arkadaşlarının da “bize hidayete gel” diye

çağırdığı kimse gibi topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki: “Muhakkak ki, Allah'a ulaşmak, o, hidayettir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”

4/NİSÂ-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).

Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).

Allah'a ruh olarak misak vermişiz, ruhumuzu Allah'a ulaştırıp teslim edeceğiz.

Fizik vücudun hidayeti, şeytana kul olmaktan kurtulup, Allah'a kul olmaktır.

Referensi

Dokumen terkait

Keluhan yang selalu ditemukan pada penderita adalah panas badan yang menyertai rasa nyeri pada lengan atau tungkai, artralgia pada bokong dan sendi lutut, dan/atau artritis yang

Kerangka tata kelola perusahaan harus melindungi dan memfasilitasi pelaksanaan hak pemegang saham dan menjamin perlakuan yang adil semua pemegang saham, termasuk pemegang

Herbisida metil metsulfuron yang dikombinasikan ametrin, diuron serta herbisida ametrin dan diuron tunggal juga mampu menekan pertumbuhan gulma golongan lebar lebih dari 90

Puji serta syukur kami panjatkan kehadirat Allah SWT atas limpahan karunia dan nikmat yang diberikan oleh-Nya sehingga kegiatan Seminar Nasional Pendidikan Biologi

Tekstur tanah pada titik sampel daerah penelitian di Kecamatan Sangir Kabupaten Solok Selatan pada Satuan Lahan V1 dan V2 berdasarkan kan hasil penelitian adalah baik,

PT BUMI CITRA PERMAI Tbk Dan ENTITAS ANAK CATATAN ATAS LAPORAN KEUANGAN KONSOLIDASIAN INTERIM 30 SEPTEMBER 2017 DAN UNTUK PERIODE SEMBILAN BULAN YANG BERAKHIR TANGGAL-TANGGAL

yang ng lam lama a ha haru rus s di dima masu sukk kkan an ke ke da dalam lam ak akun un pa pada da pr pred edik iksi si da data ta ke kepu putu tusan san de

Pada waktu yang sama, sebanyak 1 lup spora aktinomiset, yang diperoleh dari biakan berusia 7 hari, diinokulasikan ke erlenmeyer berisi 10 mL medium LB dan diinkubasi pada