• Tidak ada hasil yang ditemukan

Akıl ve Toplumun Özgürleşimi, Habermas Üzerine

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "Akıl ve Toplumun Özgürleşimi, Habermas Üzerine"

Copied!
134
0
0

Teks penuh

(1)

AHMET ÇİĞDEM

Akıl ve Toplumun

Özgürleşimi

Jürgen Habermas

Üzerine Bir Çalışma

(2)

AHMET ÇİĞDEM 1964 Çankırı doğum lu. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakül- tesi’nin ardından ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisans ve doktora yaptı. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyesidir (profesör). Top­

lum ve Bilim dergisi yayın kurulundadır. Diğer kitapları: Akü ve Toplumun Özgürlcşi- mi (Vadi 1992; yeni baskısı üetişim'den yayma hazırlanıyor); Aydınlanma Düşüncesi

(Ağaç 1993, İletişim 1997); Bir İmkân Olarak Modemite (İletişim 1997); Taşra Epiği (Birikim 2001).

V adi Y a y ın ları, 1 9 9 2 -1 9 7 7 ( 2 b a s k ı)

ile tiş im Y a y ın la rı 1 2 9 5 • P o litik a D iz is i 6 7 ISB N -13; 9 7 8 - 9 7 5 -0 5 - 0 5 7 3 -7 © 2 0 0 8 İ le tiş im Y a y ın c ılık A. Ş. 1. B A SK I 2 0 0 8 , İ s ta n b u l ( 1 0 0 0 a d e t) DİZİ KAPAK TASARIMI U t k u L o m lu KAPAK S u a t A ysu KAPAK FİLMİ M a t Y ap ım DİZGİ R e m z i A b b a s UYGULAMA H ü s n ü A b b a s DÜZELTİ K e re m Ü n ü v a r MONTAJ Ş a h in E y ilm e z BASKI ve CİLT S e n a O fse t İletişim Yayınları B in b ir d ire k M e y d a n ı S o k a k İ le tiş im H a n N o . 7 C a ğ a lo ğ lu 3 4 1 2 2 İ s ta n b u l Tel: 2 1 2 .5 1 6 2 2 6 0 - 6 1 -6 2 • F a k s: 2 1 2 .5 1 6 12 5 8

(3)

AHMET ÇİĞDEM

Akıl ve

Toplumun

Özgürleşimi

Jürgen Habermas ve

Eleştirel Epistemoloji

Üzerine Bir Çalışma

; İ.Ü. Kütüphane ve Dok. D. Bşk.

i

j Dem, No:

n L l / O O / ' r L

5:ra.

No:

(4)

İÇİNDEKİLER Ön s ö z...7 GİRİ Ş K a v r a m s a l e s a s l a r ii Bİ Rİ NCİ BÖL ÜM H a b e r m a s v e E l e ş t i r e l G e l e n e k

21

Aydınlanm a ve A k ıl... 21 Alman F elsefesi ve Toplum sal D ü şü n cesi 29

Frankfurt O kulu 38

“Eleştirel Teori” K avram ı...3 9 Aydınlanma E leştirisi... ...48

Aydınlanm a ve “E leştirel Teori”nin

M irasçısı Olarak H aberm as... 53

İ Kİ NCİ BÖL ÜM

EPİSTEM O LO Jİ VE ELEŞTİREL TEO R İ 59

Max Horkheim er 59

T heodor W. Adorno 62

(5)

Ü Ç Ü N C Ü BÖLÜM

s o s y a l T e o r i O l a r a k E p i s t e m o l o j i 59

İstem Kavramı ...69 İstem ler, Bilgi ve B ilim ... 76

Teknik İstem (Ampirik-Analitik B ilim ler)... 78

Pratik İstem (Tarilısel-Hermeneutik Bilimler) 82

Özgürleşimci İstem (Eleştirel Bilimler) 8 6

İstem ler ve Toplumun Kuruluşu 93

Emek (Araçsal Eylem) 95

Etkileşim (lletişimsel Eylem )...100 iktidar İlişkileri...104 Bilgi Teorisi ve Bilgi Eleştirisi 106

S O N U Ç

Ak i l v e To p l u m u n Öz g ü r l e ş i m i iii

Sosyal Teorinin E pistem olojik Y üküm lülükleri 112

E pistem oloji ve Özgürleşin) 119

Aklın Yeniden K eşfedilm esi 125

(6)

Ön s ö z

Bugün her yeri bir sis sarmış bulunmaktadır. Bu sisin dağıtılabileceği ümidinden vazgeçmiyorum ve eğer dağıtılm asına bir yardımım olabilirse, bundan mutluluk duyarım.

JÜRGEN HABERMAS

Bu çalışm anın 1992’de yayım lanm ış hâli b irço k b ak ım lar­ dan eleştiriye açıktı - hâlâ da açık. D aha önce 1988 yap tı­ ğım m aster çalışm asının T ürkçe y eniden yazılım ıyla o lu ştu ­ ru lan m etni, bu basım için yeniden g özden geçirdim , kim i eklem eler ve çıkarm alar yaptım . Bu n edenle y e n i bir çalışma olarak değrlendirilm esi gerekiyor. Ayrıca akıl ve A ydınlan­ m a k o n u su n d a söylediklerim i y en id en d ü şü n m e k ihtiyacı d u y d u ğ u m u sö y lem iştim ; bu ih tiyacı akıl ve A ydınlanm a lehine olm ak üzere tek rar dile getirm ek zorundayım .

Bu çalışm anın F ran k fu rt O k u lu ve Jü rg e n H aberm as gibi b u g ü n lerd e akadem ya ve entelek tü el çevrelerde geniş b ir il­ giye m azh ar olan k o n u lard a gerçekleştirilm esinin bir çeki­ c iliğ in in b u lu n d u ğ u n u itir a f e tm e liy im . N ite k im g e re k F ran k fu rt O k u lu ve o n u n teo rik corpus’u n u n adlandırılm ası olan eleştirel teori ile Jü rg e n H aberm as üzerin e o ldu kça ze n ­ gin b ir lite ra tü r b u lu n m a k ta d ır ve b u lite ra tü rü n g iderek çoğalm ası, h em ak a d e m ik h em de e n te le k tü e l çevrelerde eleştirel teo rin in ö n em in i k o ru y acak o lm asın ın b ir işareti olarak görülebilir.

(7)

“Sosyolojik" bir çalışma yapılm ası, sosyolojik d ü şü n cen in kuru cu ları tarafından da sergilendiği üzere, sosyolojik ve fel­ sefî olan arasında yakın bir ilişkinin zo ru n lu lu ğ u n u n belirtil­ m esinin y ü k ü m lü lü ğ ü n ü taşım aktadır. Bilim lerin toplum sal farklılaşm anın ve akadem yadaki iş b ö lü m ü n ü n gereklilikle­ rine uygun bir şekilde ayrım laşm ası, b u g ü n h erk esin şikâye­ tine ko n u olan am a üzerinde eleştirel bir perspektifin de ge- liştirilm edigi bir husustur. Dolayısıyla felsefeyle sosyoloji ya da başka alanlar arasında bir ilişkinin varlığının olum lanm a- sı y ah u t reddedilm esi, aslında bir akadem ik yönelim değil, gerçekliğin ve d ü n y an ın nasıl kavranılacağıyla ilgili bir so­ ru n olm aktadır. Sosyoloji ve felsefeyle ilgili sorular, tekil, ay­ rışık söylem lerin içerisinde ve b u n larla cevaplandırılam az; dünyaya nasıl bakılabileceği so ru su n u n içerisinde anlam lı ve işlevsel kıhnabilirler. Bu da felsefe ve sosyolojinin verilerini kullanan ancak bu girişim lerin özgül alanlarına indirgenile- m eyen bir m etateo rin in 1 inşa edilm esini gerekli kılar. Hem F ra n k fu rt O k u lu ’n u n e le ştire l te o ris in in h em de H a b er- m as’m çalışm alarının b u tü rd en bir m etateoriye giden yolda önem li bir atılım olduğ una inandığım dan, bunların birikim ­ lerini böylesi bir zem inde değerlendirm eye çalıştım.

D ünyaya bakm a so ru n u y la ilgili olarak F ichte’n in şu söz­ leri bana bu n o k tad a o ldukça anlam lı gelm ektedir:

Birinin ne tü r bir felsefe seçtiği ... ne tür bir insan olduğu­ na bağlıdır. Ç ünkü felsefî bir sistem istediğimiz gibi kabul ya da reddedebileceğimiz ölü bir eşya parçası değildir, da­ hası felsefî b ir sistem , kendisini benim seyen kişinin ru- hunca canlandırılan bir şeydir (Fichte, 1970: 16).

1 H erhangi bir m etateorik yaklaşım ın, eleştirdiği nesneyi yeniden üretm e p o ta n ­ siyeline rağm en, sadece, farklı bilim lerin ve disiplinlerin kendi alanlarına özgül so runlara karşılık bularak, teorik ve m etodık bir açılım sağlayam ayacağına işa­ ret etm ek için bu kavram ı tercih ediyorum . Ö rneğin sosyoloji üzerine m etate­ orik bir söylem , sosyolojik eleştiriyi de içerm ek zorundadır, aksi takdirde sos­ yolojiye özgü söylem in sönüm lenm esine katkıda bulunacaktır.

(8)

F ichte’n in felsefî sistem den kasdı, insani dünyaya b ak m a­ ya m u k ted ir kılan bir en telek tü el o lu şu m d u r; yaşadığım ız zam anların üm itsizliğini dile getirm ek üzere eğer kaldıysa, ru h ta ra fın d a n c a n la n d ırılm a sı g erek en b ir o lu şu m . O ysa b ilim le r a ra sın d a k i işb ö lü m ü , b eşeri b ilim le rin m ah iy eti h a k k m d a k i genel u z la şm a , a ç ık la m a n ın v a a d e d iim e sin e rağ m en to p lu m sal b ü tü n lü ğ ü n b ilin m ez k ılın dığı bilim sel u zm an laşm a b u çerçevedeki o lu şu m ları, gerçekte h er biri başka şeylere işaret ed en “n e sn e llik ”, “d eğ erd en arın m ış- lık ”2 gibi m eto d o lo jik öncüllerle engellem ektedir. D ünyaya b ak m ada bilim sel ve m eto d o lo jik ze n g in lik ve dolayısıyla in san hayatına katk ıd a bulu n m ay ı v aadeden işb ölüm ü, “e n ­ telektüel çaba”m n ö zü n ü o lu ştu ran “r u h ”u n akadem yadan k o v u lm asın d an başka bir so n u ç getirm edi. A rtık, “bilim " deyince “ru h s u z ” bir birikim e g ö nderm e yapıyoruz. F ra n k ­ fu rt O k u lu ve H aberm as’la ilgilenm enin F ichte’n in işaret et­ tiği unique b o y u tu n u n işlevsel kılınm asını bu nedenle hak- lılaştırdığm ı d ü şü n ü y o ru m . Dolayısıyla felsefe ve sosyoloji­ yi ayrı uğraşı alanları değil, aynı çabanın değişik parçaları olarak yeniden inşa etm ek neredeyse b ir zo ru n lu lu k hâline gelm ektedir. Bu cü m le d e n o lm ak ü zere, H a b erm as’m ö z­ gürleşim i am açlayan b ir sosyal teori olarak epistem olojiyi yeniden inşa etm e cehdini, bu zo ru n lu lu ğ u n so m u t bir ö r­ neği olarak d eğ erlen d irm en in haklı gerekçeleri m evcuttur.

K ü ç ü k e s a t , 1 9 9 6 , A n k a r a

■k ‘f c *

2 NVeberci m etodolojinin ilkelerinin bağlam dışı k ullanılışlarının, kö k ü W eber,in m etin lerin e giden n ed en leri b u lu n m ak la birlikte, verim siz bir akadem izm e yol açm ası, sosyal b ilim le rin talihsizliği olsa gerektir. Şu açıdan: B ilim lerin içsel m an tığ ın ın b elirli ilkelere göre ö rg ü tle n m e sin d e gösterilen d u yarlılık, bu bi­ lim lerin dışsal güçlere tab iy etin d en (ö rn e ğ in p azara ya da devlete) esirg en ­ m ektedir.

(9)

Bu çalışm anın nüvesini o lu ştu ra n lez çalışm alarım sırasın ­ da, “dünyaya b ak ış” so ru n u k o n u su n d a sah ih bir niyet taşı­ y a n ve b u n u a k a d e m y a d a b i r “m e s e l e ” y a p a n A h m e t İnam ’a, böyle bir k o n u y u çalışm am için beni y ü rek len d iren ve fikirlerini benim le paylaşm a inceliği gösteren E lisabeth Ö zd alg a’ya, istifade ettiğ im e le ştirile ri n ed e n iy le K ayhan M u tlu y a teşek k ü r bo rçluyum .

Ayrıca gerek “m esleğe intisab e d iş” gerekse çalışm a sıra­ sın d a yakın ilgilerini gö rd ü ğ ü m , Barlas Tolan, K adir C an- gızbay ve H. Levent K öker’e teşek k ü r ederim . Yasin Aktay ve M ehm et K ü çü k ’ü n T ü rk ç e m etin ü z e rin d e k i eleştirile­ rin d en çok faydalandığım ı belirtm eliyim . Ç alışm anın b ü tü n sık ıntılarını benim le paylaşan Belma T okuroğlu’na borcum teşekkürle sınırlı olm asa gerektir. Bu m ütevazi çalışm a ona adanm ıştır.

B ahçelikler, Ankara, 1992 Küçükesat, Ankara, 1997

(10)

GİRİŞ

Ka v r a m s a l Es a s l a r

Bu çalışm a eleştirel teori v e jü rg e n H aberm as tarafından su ­ n u ld u ğ u biçim iyle bir sosyal teori olarak epistem oloji kav­ ram ı h a k k ın d ad ır.1 Dolayısıyla H aberm as’ın sosyal bilim le­ rin diğer alanlarına ve felsefeye, m o d ern ite ve etik tartışm a­ larına ilişkin görüşleri b u rad a ele alınm ayacaktır. G elenek ­ sel b ir yol izleyerek, h er şeyden önce bu çalışm anın tem el kavram larını belirtm ek, so n ra da bu kavram ların an lam ları­ nı netleştirm ek y erinde olabilir. Bu çerçevede ele alınm ası gereken kavram ları sıralam ak gerekirse, b u n la r eleştirel te­ ori, toplumsal teori olarak bilgi teorisi ya da epistemoloji, akıl ve toplum un özgürleşimidir. Ele alm am ız gereken isim se Jür- gerı Habermas'ur.2 Bu kavram ları, F ra n k fu rt O k u lu ’n u n te­

1 H em F ra n k fu rt O k u lu ’n u n hem de H aberm as’m kişisel ilgilerinin böylesi sınırlı bir çalışm ada b ü tü n ü y le ele alınam ayacağının elbette bilincindeyim . Yaptığım ne F ra n k fu rt O k u lu ’n u n tarih sei-teo rik gelişm esinin k u su rsu z b ir tasviridir ne de H aberm as’m teorik girişim inin tüketici b ir analizi. Bu nedenle ö rneğin H a­ berm as’m iletişim sel eylem , iletişim sel eylem teorisi, m odernite ve p ostm oder- nite, e tik ve siyasal hayat k o n u ların d ak i görüşleri b u rad a sadece epistem olojik vargıları açısından önem li olm aktadır.

2 1929 y ılın d a D ü sseld o rf’ta doğdu. B abasının ticaret odası başkanlığı yaptığı G um m ersbach’ta büyüdü. 1945 yılında A lm anya'nın teslim o lm asından sonra

(11)

o rik k ü lliyatına işaret eden ve b ir ad lan d ırm a olarak M ax H o rk h eim er’in teori kavram ı üzerin e y azdıklarınd an doğan eleştirel teori ideasm ı çeşitli bilim sel etk in lik alan larındaki birikim lerin i k u llan arak incelem eye başlayacağım .

Eleştirel teori, felsefeden Ç in tarihine, estetik ten p sik o lo ­ jiye, edebî eleştiriden o rto d o k s M arksist ekonom iye kadar geniş bir alanda geliştirilm iş bir d ü şü n m e biçim i olm ası n e ­ deniyle, eleştirel teo rin in tasvirinin d ar bir çerçevede (ö rn e ­ ğin bir alana ya da bir disipline içerilerek) g erçekleştirilm e­ m esi gerekliliği son derece açıktır. Bu özgül n ed e n d en d o la­ yı, m etinde, eleştirel teori ilk in genel b ir teorik inşa olarak tasvir edilm iş, sonra da özellikle M ax H orkheim er, T heo d o r W ie se n g ru n d A d o rn o ve H e rb e rt M arcu se’yi de iç e rm e k ü zere F ra n k fu rt O k u lu ü y elerin in öncelikle epistem olojik d ü şü n celerin e yansıdığı şekliyle su n u lm u ştu r.

G euss “eleştirel te o rin in tem el ay ırd ed ici ö z e llik le rin i” şöyle form üle etm iştir:

1. Eleştirel teorilerin, insan eylem lerinin kılavuzları ola­

rak aşağıdaki hususlarda özel k onum lan vardır:

oluşan görece özgür ortam da eğitim ini sürdürdü. Bu dönem de daha önce yasak­ lanan ve savaş sonrasında basılan Alm an ve Batı edebiyatının örneklerini o k u ­ m akla kalmayıp, Doğu Berlin’de basılan M arx ve Engels’in broşürlerini de görme fırsatını buldu. 1949’dan 1954’e kadar G öttingen, Z ürih ve Bonn’da, felsefe, ta­ rih, psikoloji, A lm an edebiyatı ve iktisadı okudu. Hocaları arasında Erich Rotha- ker ve O scar Becker vardı. 1950’d en itibaren Frankfurt Allgemeine Zeitung, Frank-

furter Nefte ve Merkür gibi gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Frankfurter Aîîgeme-

ine’de 1953’te yayım lanan Heidegger’in Metafiziğe Giriş kitabı hakkındaki yazısı A dorno ve H o rk h e im e n n dikkatini çekecekti. Bu dönem de Haberm as dem okra­ tik taleplere sahip b ir k ü ltü r eleştirm eni (Kulturkritiker) kim liğin deydi. Scheî- ling’in Düşüncesindeki İkilik: M utlak ve Tarih başlıklı bir tez yazdı. 1954’te basılan ilk u z u n denem esi, “R asyonalizasyonun Diyalektiği: Ü retim ve T ü k etim d ek i Y oksulluk” daha sonraki teorik gelişim inin ipuçlarını ihtiva etm ekteydi. Daha sonra F rankfurt Toplumsal Araştırm alar E nstitüsü’nde çalışmaya başladı ve gü­ n üm üze kadar u zanan ve belki de yaşayan e n b ü y ü k sosyal teorisyen olarak ad­ landırılm asını haklı çıkaracak kadar geniş oylum lu, derin, b ü tü n bilim dallarını kapsayan, eleştirel b ir d ü şü n ü r kişiliğinden taviz verm eyen kariyerini oluşturdu. Bkz. W iggershaus, The Frankfurt School, Londra: Polity 1994, 540 vd.

(12)

(a) kendilerini tutan aracılarda aydınlanmayı üretmeyi., bir başka deyişle bu aracıları, gerçek istem lerinin ne oldu­ ğunu belirlemeye m uktedir kılmayı am açlamaktadırlar;

(b) mahiyetleri gereği özgürleşimcidirler, yani [toplum ­ sal] aracıları en azından kısm en bir çeşit kendi kendilerine dayattıkları baskıdan, bilinçli insan etkinliğinin engellen­ m esinden kurtarırlar.

2. Eleştirel teorilerin bilişsel bir içerikleri vardır, bir baş­ ka deyişle, bilgi biçimleridir.

3. E leştirel teoriler, tab iat b ilim lerin d e k i teo rilerd en esaslı bir şekilde ayrılırlar. Tabiat bilim lerindeki teoriler, ‘nesneleştirici’, eleştirel teorilerse d ü şü n ü m seld ir’ (reflecti- ve) (Geuss, 1985: 1-2).

E le ştire l te o r in in b u a m a ç la ele ald ığ ı b a ş a t te m a la r, M arksçı ideologiekritik ve F reu dcu psikoloji (ya da psik ana­ liz) arasın d ak i verim li sen tez ü z e rin d e y o ğ u n laşm ak , He- gel’le birlikte insan tü rü n ü n kendi üzerind e d ü şü n m e süre­ cini canlandırm aya çalışm ak ve M arala insan tü rü n ü n k en ­ d ini ü re tm e sin in m addî ve tarihsel şartlarını gösterm ektir. Eleştirel teori özel ve evrensel bir A ydınlanm a ve özgürleşim üretm eyi am açlam aktadır. Ö zel a ydınlanm a bireyci, evrensel A ydınlanm a ise genel (toplum sal) ve b ü tü n insan tü rü için geçerlidir. Eleştirel teoride, pozitivizm in eleştirisi, pozitiviz­ m in C om te’tan Viyana Çevresi’ne eski ve yeni tarihlerine d a­ yalıdır. F rankfurt Okulu ve Viyana Çevresi’nin karşıt gelişm e­ ler olm alarına rağm en, aynı gelenekten (K ant’tan Hegel’e Al­ m an idealizm i; O kul, Hegelci, Çevre’yse R antçıdır) ve aynı d ilden (A lm anca) gelm eleri ilgi çekicidir (Jay, 1973).

F ran k fu rt O k u lu ya da eleştirel teori felsefe ve toplum sal d ü ş ü n c e d e k i A lm an g e le n e ğ in d e n tü rem iştir. F rie d m a n ’a göre, “hem bir k u ru m hem de bir d ü şü n ce tarzı”dır (1981: 13). O na göre, O k u l’u n e n te le k tü e l k ö k le ri H egel, M arx,

(13)

N ietzsche, Spengler, Heidegger, F reud ve Y ahudilikten tü re­ tilen birço k öğeyi ihtiva etm ektedir. B urada u n u tu lm a m a sı gereken şey, A d o rn o ’n u n yarı-Yahudiliği dışarıda tu tu lu rsa, O k u l’u n ilk k uşak üyelerinin tü m ü n ü n aynı dinsel k ö k ene sah ip olm ası ilgi çe k ic id ir (g eçerk en H a b erm as’m Yahudi olm adığım b elirtm ek gerek). F n ed m atv m listesi p ek tatm in ed ici olm ayıp, K ant, F ichte, S cho p en h au er, Lukâcs, H us- s e r l’i d e içerece k şe k ild e u z a tıla b ilir. Leo Lovventhal ve O k u l’u n gayri resm i üyesi olan W alter B enjam in’in estetik ve edebiyat eleştirisinde d ah a farklı k a y n a k la n vardı. Sos­ yolojide ise özellikle A dorno ve H o rk h e im e r genel olarak Geisteswissencschaften ve A lm an ep istem olojik geleneğinde k ö k le şm iş b u lu n a n m e to d ta n ış m a s ın ın (m ethodenstreit) s o n u ç la rın ı k u lla n ıy o rla rd ı (C o n n e r to n , 1 976 ). A d o rn o , P o p p e r’le o lan ta rtış m a sın d a (A d o rn o , et. al. 1977) aynı k ö k le rd e n k a lk a ra k p o z itiv iz m e le ştirisin i s ü rd ü rm ü ş tü . A rato ve G ebhardt O k u l’un entelektüel çabalarını üç başlık altın da toplam ışlardır: siyaset sosyolojisi ve siyaset eleştiri­ si, e s te tik te o ri ve k ü ltü r e l e le ş tiri, m e to d o lo jik e le ştiri (A rato ve G ebhardt, 1985). Slater, O k u l’u n “M ark sist” bir bakış açısıyla ideoloji, teori-praxis ilişkisi, psikoloji ve este­ tiğin tarihsel m ateryalist b ir b o y u tta n eleştirisini geliştirm e çabasını v u rg u lam ak tad ır (Slater, 1979).

Eleştirel te o rin in sah ip o ld u ğ u ep istem o lo jin in özellikle Ffaberm as’ta o lm ak üzere n ed e n felsefe ve sosyolojinin b ir­ leştiği ve bilim felsefesi ve bilgi sosylojisinin sın ırlam aları­ n ın aşıldığı b ir bağlam da k u ru ld u ğ u n a d air sarih b ir fikir verebilm ek am acıyla eleştirel bilgi teorisini R uben tarafın ­ d an önerilen perspektifle karşılaştıracağım .3

M ateryalist bir bilgi teo risi o lu ş tu rm a ça b a sın d a k i

Ru-3 M etinde yer yer bilgi teorisi ve epistem oloji kavram larını b irb irlerin in yerine geçm ek üzere kullanm akla b irlik te, özellikle A lm anca’daki kullanılışıyla epis­ tem olojinin d ah a geniş bir anlam taşıdığını belirtm ekte yarar var.

(14)

ben'e göre, yeterli herhangi bir bilgi teo risin in sahip olm ası gereken bazı k arakteristikler vardır (R uben, 1979). Bunlar: 1. Bir bilgi teorisi insan ların içinde b u lu n d u k la rı gerçek b i­ lişsel d u ru m açısından yeterli olm alıdır, (s. 96) 2. Yeterli bir bilgi teorisi bilim le tutarlı olm alıdır (s. 102) 3. Bilgi [başka b ir şeye] indirgenem ez şekilde toplum saldır, (s. 109) 4. [Tu­ tarlı b ir bilgi teorisi J kesinlikle insan ların toplum sal p ra ti­ ğiyle ilişkili olm alıdır, (s. 113) Dışsal d ü n y an ın gerçekliği, bilim le tu ta rlılık , to p lu m sa l b ir k avram o larak bilgi, to p ­ lum sal pratiğin bilgi ü retim in d ek i önem i. M arksist b ir bilgi teorisi sav u n u su y la R uben, b u n la ra ayrıca bilgi teo risin in diyalektik ve m ateryalist olm ası gerektiğini de ek lem e k te­ dir. Şüphesiz k en d im biçim len d irm e ve olu ştu rm a süreçle­ rin d ek i in san ın an tropolojik olarak d erin d e kökleşm iş yapı­ ları olarak istem kavram ının (interesse ya da interest karşılı­ ğında) H aberm ascı inşası, kesinlikle R uben’in yeterli b ir b il­ gi teorisi için zikrettiği şartlan içerm ekte ve h atta tü k etm ek ­ tedir. R u b en felsefeyi, dolayısıyla da bilgi teo risin i bilim le süreklilik içinde g ö rd ü ğ ü n d en , bilim i m ü m k ü n bilginin bir biçim i o larak alm am ak ta, aksine o n u n la ö zdeşleştirm ek te ve böylece H a b erm as’m ep iste m o lo jin in bilim felsefesine d ö n ü ştü rü lm e sin in tem elinde yattığım belirttiği, epistem o­ lojinin bilim selci yanlış anlaşılm asına düşm ektedir. H aber- m as’a göre yalnızca bilginin değil, ayrıca bilgi teorisin in de indirgenilem ez b ir şekilde toplum sal olarak k u ru lm ası gere­ kir. Bilim kategorisi hak k ın d a bazı şü p h eleri ortaya çıkarsa da, H aberm as’m bilim ve bilgi anlayışı, y en id en inşacı (re- constructıve) b ir an layıştır (Alfrod, 1985: 338).

Epistem oloji, eleştirel k u ra m ın anladığı şekliyle an cak bir sosyal teori olarak m ü m k ü n d ü r. Bu kesinlikle epistem olo- jik o lan ın toplum sal olana radikal b ir ind irg en im in i gerek­ tirm ez. B unlar birb irlerin e indirgenilem ez ve birb irlerin i ta­ m am layıcı öğelerdir.

(15)

Akıl k av ram ı in san o lm an ın gerçek im k ân ı o larak a lın ­ m ak gerekir. B irinin aklını dışsal vesayet ve baskı olm aksı­ zın kullanm am ası şeklinde A ydm lanm a’m n K antçı m irasın ­ dan gelen inanç, epistem olojinin bu tü rlü bir k u ru lu şu n a ve de bireysel ya da toplum sal ö zgürleşim için esas teşkil et­ m ektedir, T ahakk üm ve baskı b urad a, to p lu m u n özg ür ve rasyonel örgütlenişi için kullanılıp kullanılm adığı an lam ın ­ da, aklın im k ân ların ın değerlendirilip değerlendirilm em esi esasında tanım lanırlar. Akıl ayrıca tıpkı dil gibi H aberm as için toplum sal bir vasat (ortam ) ve kategoridir. Akıl ve dil beşeri den ey im in ö zg ü llü ğ ü n ü ortaya koy an öğeler olarak belirlenirler ve tabiatın tarihe d ö n ü ştü rü lm esi sürecinde, bu öğeler insanın çabasına katkıda b ulunurlar. H aberm as’a göre tıpkı bireyleri bir anlayış birliğine getirm e iddiasındaki her- m en eu tik bir işlem gibi (H aberm as, 1980), akil ve dil, ev­ rensel düzeyde insan tü rü n ü n kendisini kurm a sürecinin ta­ rihsel ve toplum sal olarak örgütlenm iş form larıdır. Bilindiği gibi, bu şekliyle akıl, tarihsel dünyayı keşfetm enin kendisiy­ le m ü m k ü n kılındığı A ydınlanm a felsefesiyle ortaya çıkm ış bir düşüncedir. Aydınlanm a, aklı bilginin ve toplum sal ö r­ g ütlenm enin güvenilir b ir kaynağı olarak alm ıştı (H aw torn, 1976). H aberm as’ın d eğ e rlen d irm esin d e A ydınlanm a teori ve pratiğin birleştiği bir dönem dir. Öyle ki, A ydınlanm a filo­ zofları güçlü bir şekilde k am u o y u n u etkileyerek, teo rik/p ra­ tik olarak bilim in başarılarının k am u tarafından kabul edile­ bilirliğini sağlam ışlardır (H aberm as, 1984: 151).

Ö zg ü rleşim d ü şü n c e sin e , ta h rif ed ilm em iş iletişim d ü ­ şüncesi eşlik etm ektedir, ancak h er ikisi de to plu m sal ola­ rak ö rg ü tlen m ek d u ru m u n d a y k e n , özgürleşim ayrıca k e n ­ disini içsel ve dışsal olarak gerçekleştirm ek, yani insan-ta- biat. ilişkilerinde de tem ellen d irm ek z o ru n d a d ır (W hitebo - ok, 1979). Tahrif edilm em iş iletişim d ü şü n ce sin in , H aber- m as’m teo rik paradigm asını b ilinçten dile kaydırm asıyla o r­

(16)

taya çıktığını, ancak özgürleşim d ü ş ü n c e sin in “dilbilim sel d ö n ü ş”ten (W ellmer, I9 7 7 )4 önce d aha kuvvetli b ir şekilde vurgulandığını belirtelim . T oplum un özgürleşim i d ü şün cesi H aberm as’ın h e r iki dö n em in d e de içkin bir şekilde b u lu n ­ m aktaysa da, b u çalışm anın bilinç felsefesinden kaynakla­ n a n so ru n ları karşılam ak am acını taşıyan ilk d ö n em in d ek i yazı ve d ü şü n c e le riy le ilgili o ld u k la rın ı söy lem ek faydalı olacaktır. Ç alışm anın tem el m etni, Bilgi ve Beşerî İstemler (Erkenntnis und Interesse)'dir.5 Bu m etin d e özgürleşim in sa­ nın kendi d u ru m u n u anlam aya ve onu değiştirm eye m u k ­ ted ir o lduğu k endi üzerin e d ü şü n ü m süreciyle ilişkilendi- rilm ektedir.

F ran k fu rt O k u lu ’n u n eski k uşak üyeleri kendi sta n d a rtla ­ rını b ir d ü şü n c e biçim i o larak h e r zam an k o ru m u şla r ve seçtikleri zem ine sadık kalm ışlardır. Bu anlam da H aberm as, eleştirel teo rid en bir sapm a olarak görülebilir.6 A dorno ve H orkheim er, herhangi bir d ü şü n ce biçim iyle pozitif b ir şe­ kilde ilişki kurm am ışlardı. A do rno’n u n P o p p e fle o lan tar­ tışm ası b u n u n bir örneğidir: A dorno, P o p p er’e pozitivizm ta rtışm a sın d a sa n k i y o k m u ş gibi d a v ra n m a k ta d ır. A d o r­ n o ’n u n “e p iste m o lo jik a risto k ra s is i”, k e n d is in in yalnızca kendi kavram larıyla, k end i diliyle ve fikirleriyle d ü şü n e b i­ leceği inancıyla varolur. D iğer taraftan özellikle dilbilim sel d ö n ü ş so n rasın d a, H aberm as sık sık çeşitli b ağ lam lardak i tartışm alara katılm ış, Angio-Saxon ve A m erikan gelenekle­ riyle olan yakınlaşm ası birçok kişi tarafın d an olum lanm aya

4 Bu çerçevede genel b ir eleştiri için bkz. J. M. B em stein, Recovering Ethicaİ Life, L ondra: Routiedge, 1995.

5 A lm anca ilk yaym lanışı, 1968’dir.

6 H aberm as’m M arksist eleştirisi ve H aberm as’ın eleştirel teoriye daha sonraları yönelteceği eleştirileri esas alan, eleştirel teo rin in H o rk h eim er ve A dorno tara­ fın d a n k u rg u la n a n b iç im in e sa d ık k a la n içsel eleştiri. A n cak H a b e rm a s’ın F ran k fu rt O k u lu üyeleriyle arasına koyduğu teorik m esafenin gizlenm ediğini de b e lirtm ek zorundayız.

(17)

başlanm ış (B ernstein, 1983; G iddens, 1985), an cak b u ara­ da H aberm as’rn ilk d ö n em çalışmalarına, özellikle Bilgi ve Beşerî İstemler ve Teori ve Prcvcis’e kavram sal ve yapısal bir m u ğ lak lık da atfedilir olm uştur. H ab erm as’ın bir d ü ş ü n ü r o lara k ö z g ü n lü ğ ü ve b iric ik liğ in in b u d ö n e m d e yattığ ın a inanıldığ ından, b u çalışm ada ilk d ö n em d ek i d üşü n celerin e itibar edilm iştir, o n lard an kayn ak lan an so ru n larla ilgilenil- m iştir.

Yine de bir d ü ş ü n ü r olarak H aberm as’m k o n u m u n u n tas­ vir edilm esi bu d ö n ü şü m ü ele alm ak zorun d ad ır. Bernste- in ’den kaydedilen şu pasajla b u k o n u m u n evreleri gözlem ­ lenebilir kanısındayım :

Habermas entelektüel kariyerine, Kant’tan Fichte’ye, Schel- ling ve Hegel yoluyla Marx’a kadar uzanan Alman düşünce­ sini yeniden keşfetmek, kurm ak ve düşünm ek girişimiyle başladı... Marx’m kendisindeki m uhtelif Markist ortodoksi- lere karşı her zam an eleştirel olm akla birlikte, Habermas kendisini Hegelci-Marksist gelenek içerisinde çalışan birisi olarak görür. Kant’tan Marx'a uzanan Alman düşünce gele­ neğine ilave olarak, Habermas ayrıca Weber, Durkheim ve Parsons’ı ihtiva eden sosyolojik geleneği temellük etmeyi de amaçlamıştı. Habermas’m deneyimlediği gelenekteki kopuş, tanı anlamıyla travmatikti, ancak bu kopuşun özgürleştiri- cı-entelektüel bir sonucu da vardı: Anglo-Amerikan dilbili­ mi ve analitik felsefe, çağdaş dilbilim, psikanaliz ve bilişsel ve ahlakî gelişme teorileri toplumsal disiplinler alanındaki yeni yaklaşım çeşitlerini de içeren diğer entelektüel yönle- nim ve bilimsel gelişmelerle taze ve açık bir karşılaşmayı da m üm kün kılmaktaydı. Habermas’ı etkileyen derin ve öncel bir etki Peirce, Devvey ve Mead tarafından temsil edildiği şekliyle Amerikan pragmatizmidir. Habermas aynı yaklaşı­ mı ciddi bir şekilde ele alan bir kaç Alman düşünürden biri­

(18)

sidir... Habermas’m pragmatizmi kavrayış ve tem ellükünün çağdaş profesyonel birçok Amerikan felsefeciden daha kap­ sayıcı olması belki de ironiktir (Bernstein, 1983: 178).

Bu su n u m a ilave edilm esi gereken diğer b ir n o k ta, b u ça­ lışm anın H aberm as’ın K ant’tan M arx’a kad ar u z a n an A lm an d ü şü n ce geleneğini, özgürleşim dü şü n cesin i, aklın ö zerk li­ ği ve so ru m lu lu ğ u ideasıyla b irleştiren ve “d ü şü n c e n in ilga edilen uğraklarını d iriltm e k ” am acıyla yen iden inşa etm eyi istediği d ö n em le k e n d isin i y ü k ü m lü tu ttu ğ u n u b elirtm ek olacak.

E*

(19)
(20)

B İ Rİ NCİ B Ö L ÜM

Ha b e r m a s y e El e ş t i r e l Ge l e n e k

Bu b ö lü m de H aberm as’m d ü şü n ce çizgisinde ve bu çizginin içerisinde ayrı ve giderek terkedilm iş bir tem a olarak ep is­ tem olojiye teorik olarak hazır veriler s u n a n gelenekleri ve d ü şü n m e biçim lerini kaba hatlarıyla verm ek, k o n u n u n tar­ tışılm ası açısından işlevsel olacaktır. H aberm as’m sadece te­ orik çabası değil aynı zam anda bir d ü ş ü n ü r olarak k en d isi­ ne atfettiği rol de bu öğeler tarafından belirlenm iştir.

Aydınlanma ve Akıl

H aberm as’m hem to p lu m hem de bilgi teorisinde bir d ü ş ü ­ n ü r olarak k o n u m u n u netleştirm iş o lduğu bağlam ı yen iden ifade etm ek gerekirse, A ydınlanm a çağm a başv u rm ak gere­ kiyor. Ç ü n k ü bu d önem , in san lık tarih in d e a k ıl ve d ü şü n ­ ce’n in bireyin en güçlü yetisi olarak b irleşm iş b ir biçim de, d ü n y an ın ve to p lu m u n m etafizik ve m istifiye edilm iş an la­ şılm asına dayalı geleneksel to p lu m ve bilgi yapılarım o rta ­ d an kald ırm ak üzere göreve çağrıldığı ön em li b ir aşam ayı teşkil etm ektedir. Dinî d ü n y a g ö rü şü n e m eydan ok u m a

(21)

d m lan m a’nın tem el özelliğiydi. D ünyevî olm ayan gü çlerin iktidarını, dünyevî güçler devraldığında, to p lu m ve bireyler ü zerin d ek i iktid arın yalnızca in san ın ken d i ü rü n ü olduğu, adil o lsu n veya olm asın, gerektiğinde bireyler ve akıl tara­ fından değiştirilebileceği kab u lü bir d ü n y a gö rü şü olarak, k ü ltü rel bir davranış ko d u olarak yaygınlık kazanm aktaydı.

Aktl, A ydınlanm a felsefesinin anlaşılm ası için bir an a h ta r kavram ro lü n ü üstlenm iştir. Şeyleri ve olguları çö z ü m le n e­ bilir kılan akıl, b u felsefe içerisinde artık o n to lo jik bir k a te ­ gori değil, işlevsel bir öznedir. A klın, akim ötesine giden bir tak ım h edefler için ö rg ü tlen m esi bizatih i A ydınlanm a’m n hedeflediği b ir şeydi. Bu ö rg ü tlen m e yoluyla birey ler ilke olarak şinıdi sahip o ld u k ların d an d aha iyi bir hay at için ne yapılm ası gerektiğine k arar verebileceklerdi. Aklın bu şek il­ deki ku llan ım ı yeni bir akıl d ü şü n ce sin e ( “m o d e rn akıl d ü ­ şü n c e si”) yol açm ıştı. Bu akıl h e r şeyden önce m uhtevası itibariyle beşerîdir ve bu da A ydm lanm a’n m din, hurafe ve m etafizik olarak yaftaladığı o b sk ü ra n tist güçlere karşı in sa­ n ın v e rd iğ i m ü c a d e le d e tarafsız k a lm a m a s ın ı g erek tirir. Ç ü n k ü b u güçler m ahiy etlerin d en ö tü rü -a k im d ışla n m a sı- A ydm lanm a ru h u n u n ö n ü n d e bir engel olarak d u rm a k ta y ­ dı. İk in cisi, b u ak ıl k av ram ı k e n d i m u h te v a s ın d a “e b ed î öğeler ve ilahî g ü c ü n işaretlerin i” taşım az. Akıl d ü şü n ü le b i­ lir dünyaya öncel olan “varoluşla gelen içsel idealara” sahip değilse, o zam an artık işlevsel bir özne sayıldığından, akla b ir m iras değil, v asatlık ve araçsallık özelliği atfedilebilir. Buna göre önem li olan “aklın ö z ü ” ya da “akim tabiatı” d e ­ ğil, olgusal dünya, deney, vahy, g elenek ve o to rite n in ö te ­ sinde b u lu n a n [akim i işlevidir (C assirer, 1951: 15).

A ydınlanm aya verilen K antçı karşılık, aklın b u çerçeve­ d e k i an lam ve işlevini g ö sterm ek te d ir. A ydınlan m a K ant için aklın vesayet olm aksızın bilgi ve h ayat için k u llan ıla­ bilm esine dayalı b ir yetidir:

(22)

Aydınlanma insanın kendi kendisine dayattığı vesayetten kurtuluşudur. Bu vesayet ise, başka birinin yönlendirmesi olmaksızın insanın kendi anlayışını faydalı kılmaya yeter­ siz kalmasıdır; ortaya çıkış nedeni akim yokluğunda değil, başka birinin yönlendirmesi olmaksızın aklı kullanma ve belirleme cesaretinin olmayışında yattığı zaman, insanın kendi kendine dayattığı bir vesayet olmaktadır. Sapere aıı- de! Bilmeye cür’et et! “Aklını kullanmaya cesaretin olsun!” - Aydınlanma’nm mottosu budur (Kant, 1963: 3).

K ant’a göre akıl, insan tarafınd an d aha iyi bir hayatın k u ­ rulm asınd a akla ve A ydınlanm aya atfedilen özerklik ve so ­ r u m lu lu ğ a (h e r iki b o y u tu da iç e re n b ir k av ram o la ra k M ürıdigkeit'a) v arab ilm e y i de içerm eliy d i. D ahası, p ra tik olarak b ü tü n insanlar kendi akıllarını dışsal şartlard an h e r­ h angi b ir zorlam a gelm eksizin k u llan m a y ö n ü n d e bir itkiye sah ip o ld u k la rın d a n , akıl k en d isin e ait o lara k b ilin e n ne varsa, yani kendisine atfedilen ne varsa -ö r n e ğ in iyi bir h a­ yat ta sa rım ı- onları da gerçekleştirm eliydi.

K a n t’m A ydınlanm a söylem i ü z e rin d e d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z ­ d e, in s a n ın a k lın ı k u lla n m a m a s ı ya d a “ta h a k k ü m ” ve “b a sk ı” o larak ad lan d ırılan , ö zg ü rlü k ve ay dınlanm ay ı e n ­ gelleyen ik tid a r ilişk ileri a n la m ın a gelen b ir sü reçte “d i­ ğ e r in i n yönlendiriciliği altın d a k u llan m ası o lg u su n a işaret etm ek zorundayız. B irbirlerine karşı o larak g ö rd ü ğ ü n d e n , K ant A ydm lanm a’yı tanım lad ığı zam an ta h a k k ü m ve b ask ı­ yı da tan ım la m ış o lm ak tad ır. K ant’m ep istem o lo jiy i to p ­ lum teorisiyle b irleştiren ilk d ü şü n ü rle rd e n olm ası, k o n u ­ yu d aha ilginç kılm aktadır. O na göre b u çerçevede bilm e istem i yalın bir n ed e n le başlam aktadır: N ed en bireyler ya da so m u t özn eler k en d i akıllarını k u lla n a m a m a k ta d ır la r ? H em K ant hem de H ab erm as’ta ö zn e le rin k en d i akılların ı k u lla n m a k ta n y o k su n bırak ılm aları ya da y o k su n kalm

(23)

rın m nesnel şartların ın araştırılm ası b u s o ru n u n y erm ek li­ ğinden gelir.

Aklı k u llan m a yetisizliği, A ydm lanm a’m n m ey dan o k u ­ d u ğ u güçlerden olan o to rite ve gelenek tarafın d an biçim - lend irilm ek te, gelenek ve o to rite n in o lu ştu rd u ğ u dünyaysa, in san ın ö zg ü rlü k ve m u tlu lu k arayışında bir engel teşkil e t­ m ekteydi. Ç ü n k ü bu d ü n y a so n u çta hiç b ir in san ın etkide bulunam ayacağı ölçüde m istifiye edilm işti. D ü n y a n ın k u t­ sallaştırılm ası (sanctification) k en d ilerin i o lu ştu rm a form ­ ları da kutsal olan otorite ve geleneğin dolaysız b ir ü r ü n ü y ­ dü. T oplum sal o lg u la rın y en id en ü re tilm e tarzları h e r ne k ad a r dinî ve kozm olojikse de, m istikleştirilm e ve k u ts a l­ laştırılm a tarzları sosyolojiktir. A ydınlanm a ö n cesin de g er­ çek olan gelenekselleştirilip, so n ra da o to rite için işlevsel ve m ü m k ü n kılınm ıştır. D in k o n u ş tu ğ u n d a , b u k o n u şm a k esin lik le g elen e k ve o to rite y le b irlik te b ir k o n u şm a d ır. O to rite b ü tü n ü y le d in î k ılın m ıştır - d in in varlık sebebi h a ­ line gelinceye kadar.

A ydınlanm a’yla b irlikte ak lın k en d i içinde k en d isin i y ö ­ n e te n ve böylece tab iatta ve to p lu m d a y ansım asını b u lan k u ra lla ra sahip o ld u ğ u d ü şü n ü lü y o rd u . A klın, sahip o ld u ­ ğu ku rallarla tabiata ve to p lu m a gittiğinde k en d i düzeniyle bağdaşm ay an çelişkiler b u lm ası m u h tem eld i - ç ü n k ü o to ­ rite ve geleneğin ta h a k k ü m ü altındaydılar. Akıl işlevsel bir aygıt o larak ele alın d ığ ın d an , ister tarih sel olarak y ö n le n ­ dirilm iş sayılsın isterse savılm asın, k endi d ü z e n in i tabiat ve to p lu m d a y en id en inşa etm ek, b u tah a k k ü m ü n ü stü n e gitm ek zoru ndadır. Bu bağlam da ak lın içerdiği dü zen , tab i­ at ve to p lu m d a yerleşik d ü z e n d e n çok d ah a farklı ve insa- nal o ld u ğ u n d a n eleştirel ve ö zg ürleşim ci b ir güce k a v u ş­ m aktadır.

D ilth e y ’in A y d m la n m a ’yı “a k im ö z e rk liğ i, e n te le k tü e l k ü ltü rü n dayanışm ası, akim k açınılm az ilerleyişine in an ç

(24)

d u y m a” ve “ru h u n aristo k rasisi” olarak tanım lam ası Aydın- lanm a’m n tem el ak idelerim gösteren bir geçerliliğe sah ip tir (Beck, 1969: 245). A ncak K ant ve D ilthey’deki A ydınlanm a ta n ım la n to p lu m sa l-ta rih sel şartlard an y o k su n d u r. Aydm- lanm a’nın belirli m addî tem elleri o lduğu ve b u n la rın belirli bir sınıfa, burjuvaziye götürülebileceğine işaret etm ek, d o ­ layısıyla, zo ru n lu olacaktır. A ydınlanm a’m n k endisini özgül tarihsel bir dö n em olarak ortaya koy d u ğ u ilkelerin ortaya çıkm ası için bazı tarih sel ve to p lu m sal n e d e n le rin varlığı söz k o n u su d u r. A ydınlanm a, tarih-dışı ve toplum sal o lm a­ yan bir yaklaşım benim sen m ed en , tarihsel ve ek o n o m ik te­ m e lle rin d e n ay rılam az; böyle b ir y ak laşım b e n im sen d iğ i takdirde ise ak lın özerkliği h ak k ın d a k o n u şm a k anlam sız olacaktır. Ç ü n k ü akıl A ydm lanm a’m n ortaya k o y d u ğ u b i­ çim d e gerçek te kam u sald ır, y an i h e r birey aklı k u lla n m a yetisine sah ip tir .Böylece aklın özerkliğinin savunulm ası as­ lın d a b ire y (lik )in sav u n u lm asıd ır. A klın özerk liğ i iddiası b urjuvazinin Kilise ve aristokrasiye karşı sav u nduğ u bir id ­ diaydı. G old m an n ’ın işaret ettiği gibi, “b ireyin bilgi ve to p ­ lum için bir başlangıç noktası olarak d eğerlendirilişi” aç ık ­ ça “p az ar” ve “m ü b ad ele”yi yaratan şartlara g ö nderm e y ap ­ m ak tad ır (1985:15). B urjuvazi sadece özerk bir “p a z a r” ala­ nı yaratm akla kalm am ış, aynı zam anda tabiatı ve to p lu m u da pazarlaştırm ıştı. Toplum sal bir etk in lik olarak m übadele etkinliği, bireysel bir iz taşır ve tabiatıyla m ü b ad ele n in p a­ zarlaştırılm ış bir to p lu m d a gerçekleştirilm esine katk ıd a b u ­ lunan ö zerk bireyi gerektirir. D ünyevî, m addi bir ep istem o ­ loji im k ânıyla, serb est m ü badeleyle o lu şan p azar iktisadı böylece birleşm ekte ve dışsal şartlard an bağım sız bir bireyi varsaym aktadır. Bilgiyi arayan özne aynı zam anda pazarda da etk in likte b u lu n a n bir öznedir. Bu olgulara rağm en, Ay- d ın la n m a ’d an elde ed ilen k a z a n ım la n n tikel h erh ang i bir sınıfa in d irg e n e b ile c e ğ i a n la m ı ç ık a rılm a m a lıd ır. H

(25)

m as’ı da içeren A ydm lanm a’n m m o d e rn ist inşası da zaten b u ön cüle d ay an m ak tad ır.1

A ydınlanm a d ü şü n ce sin d e k i diğer önem li bir figür de a k ­ im ü rü n ü olarak bilim dir. Bilim ve bilim in dolaysız so n u cu olarak bilim sel bilgi bir kere ve b ü tü n zam anlar için geçer- lidir. A ydm lanm a’n m bilim i, b ü tü n önyargılardan, din! d ü ­ şü n celerd en ve m etafizik öğelerden a rın d ırılm ıştır ve tabiat bilim leriyle ö zd e şle ştirilm ek isten m iştir.2 Tabiat b ilim le ri­ n in in sa n ın tab iata k arşı v erm iş o ld u ğ u m ü c a d e le d e b ir araç o lara k işgörm esi gerektiği in an cı b u isteği d e ste k le ­ m ekteydi. Bilim in akıl tarafınd an bu sıfatla örgütlenişi sa­ dece tabiat alanın da değil, to p lu m alan ında da geçerli olm a iddiasm daydı. Bilimin d in in yerini alm ası bilim lerin (ö zel­ likle St. S im on’da so sy o lo jin in bir ö z g ü rlü k bilim i olarak kurgulanm ası) dünyevî toplum sal gelişm esine yol açarken, diğer tarafta b u bilim lerin d in in kendisin e iliştirilen ne v ar­ sa o n ların “d oğru bilgisi” olm a iddiasıyla oluşan o rto do ksi- yi de tersin d en y eniden ü retm ekteydi. A ydınlanm a “b ü tü n bilgi alan larındaki gelenek, otorite ve uzlaşım m ik tid a rın a ” m u h alefet ettiğ in d e n to p lu m ve o n u n k u ru lu ş u h ak k ın d a d eğişm ez ve geçerli bilgiyi b u lm a k z o ru n d a y d ı (C assirer, 1951: 234). Bu arayış A ydm lanm a’m n, gerçekliğin bilgisi­ n in sadece kendisi tarafından elde edilebileceği inan cın d ak i d in in y an lışın a d ü şm esiyle so n u çlan d ı. Bu d u ru m d a , Ay- dın lan m a’n m bilince d u y d u ğ u inanç, dinî b ir inanç (bilim in ortodo kisisi) olm aktadır. A ncak ö zg ü rlü k ideasm ın bilim e eklenm esi, bilim i ö zg ü rlü ğ ü n bilimi kılm aktaydı ve böylece

1 A ncak bizzat H aberm as tikel b ir sınıfın tarihsel süreç içerisinde ak lın k u llan ıl­ m asını kendisine görelileştirdiğini k anıtlayan b ir ö rn e k olarak kam usal alanın d ö n ü şü m ü n ü inceleyen b ir çalışm a y ap m ak zo ru n d a kalacaktı.

2 Ansiklopedi'de o ld u k ça kaba ve katı bir bilim ve teknoloji propagandası da yer alm aktadır. Ansiklopedi'de basılan m akina resim leri de b u n u doğrular. Bkz., Di- d ero t ve D’A lem bert, Ansiklopedi y a da Bilimler; Sanatlar, Zanaatlar Açıklam alı Sözlüğü, çev. Selahattin Hilav, İstanbul: YKY, 1996,

(26)

tü rü n e o lu rsa o lsu n bilim d ü şü n c e si ö z g ü rlü k le b irlik te anılm aktaydı (Gay, 1969). Bilim in ö zg ü rlü k m ücadelesinde böyle bir b elirlen im i sosyolojik olarak o to rite n in gücüyle karşılaşm ak zo ru n d a kalacaktı.

A ydm lanm a’n m insan akim a d u y d u ğ u itim at bilim in k u l­ lanılış ve başarılarıyla haklılaştırılm aktaydı. Bilime ayrılan alan iki işleve sahipti: Birincisi beşerî o lanın k u su rlu ve ek ­ sik o lu şu n a k arşın dünyevî olm ayan gü çlerin m ü k em m elli­ ği k o n u s u n d a tere d d ü tsü z olan ve böylece d in î-m etafizik öğelerin top lum sal öğelere ü s tü n lü ğ ü n ü m ü m k ü n kılan t ra disyonel ikilem lerin kırılm asına yol açtı. S onuçta tabiat ve zihinsel alanlar b irb irlerin d e n ayrılarak, zih insel o lan ın ta­ b iat üzerin d ek i tah ak k ü m ü sağlanıyordu. Böylelikle, sözge­ lim i d ü n y a n ın insan zih n i tarafından kavranabilirliği haklı- laştırılm ış oldu. İkincisi, bilim bir in san ü rü n ü o ld u ğ u n a göre, tarih i ve to p lu m u da o lu ştu rab ilird i; in san yaşam ak için k e n d i “k ra llığ ın d a ” b u n la rı y a ra tm a g ü c ü n e sahipti: ‘İn s a n ın d ü n y ad ak i k o n u m u , em ek ve eğlenm e tarzı artık b ir dışsal otoriteye değil, fakat k endi özgür rasyonel etk in li­ ğine bağım lıydı” (M arcuse, 1986: 3).

A ydınlanm a d ü şü n ü rle ri için b ilginin kendisi iyiye ya da k ötüye kullanılabilecek bir değerdi (Gay, 1969: 322), Bilgi­ n in b u sıfatla değerlendirilm esi, bilgi ve h ayat arasın da p ra ­ tik b ir bağlantıyı ortaya koym aktadır. Bilginin to p lu m a ve tabiata yö nlendirilm esi m etafizik ve teolojide örneklend iği üzere kaçınılm az bir süreç değildi. Eğer bilgi gerçeklik için tüketici g örülürse, b ilginin yönlendirilm işliği bilgiyi olduğu gibi bırak m az; o n u , tabiat, to p lu m ve tarihe yön len en bir y a p m a e d im in d e ku llan ır. C a ssire r’in “tarih sel d ü n y a n ın fethi” dediği şey (1951: 197-233) tarih te b ilg inin işlevinin, A ydınlanm a için tabiat bilim lerin d ek i bilgi işleviyle ben zer o ld u ğ u n u gösterm ektedir.

Bu n o k tad a bilgi ve gerçeklik ya da hayat arasın d ak i b ağ ­

(27)

lam ın ın , A ydm lanm a’n m bilm e istem i ve ik tid ar istenci ara­ sında k u rd u ğ u özdeşlikte k ökleşen ik tid a r ilişkileri bağla­ m ında nasıl k u ru ld u ğ u ve sü rd ü rü ld ü ğ ü n ü görm ek hayati bir önem taşım aktadır. Buna göre, bilgi yoluyla ik tid ar ü re ­ tim i ve ik tid ar yoluyla bilgi üretim i esn asın d a bilgi ve ik ti­ dar arasında dolaysız bir ilişki vardır. “Ö n g ö rm ek için bil­ m ek, h ü k m e tm e k için ö n g ö rm e k ” d ü şü n ce si, bu ilişk in in A ydınlanm a felsefesinde kaçınılm az o ld u ğ u n u g ö sterm ek te­ dir. Toplum sal ya da tabii b ü tü n olgular den etim ve öndeyi- lem enin nesneleridir. A ydınlanm a felsefesinin ik tidar sergi­ len m esi m a n tığ ın a dayalı o ld u ğ u söyleneb ilir: to p lu m sa l pratikte yer alan b ü tü n özneler, her zam an ellerinde nesne olarak b u lu n a n ne varsa, bun ları denetlem eye ve y ö n len d ir­ m eye doğru aynı eğilimi gösterirler. Bu olgu bir söylem ya­ ratm ıştır: gücün m antığı. Bu m an tık gerçekliği, nesneleşti- rilm iş form undaki k u ru lu şu y la tanım lam aktadır.

A ydınlanm a, tarih sel ö zn eleri hangi d u ru m d a o ld u k ları veya h angi gerçekliğin parçası o ld u k ları n o k tası üzerin de durm aya çağıran toplum sal bir projedir. Bu n o k tad a H aber­ m as iki b ak ım d an A ydınlanm a b ağ lam ına yerleştirilebilir: Ö ncelikle A ydınlanm a’nın so n u çların ı bir veri olarak kabul eder, A ydınlanm ayı aklın kılav u zlu ğ u n d a ö zgürleşim in ö r­ gütlen m esi olarak görür. Şu anlam da ki, A ydınlanm a ö zn e­ lere k en d i ü z e rin e d ü şü n ü m yetisi v erm ek ted ir. Böylece, özne kendisini “b e n ” ve “diğeri”ne ilişkin olarak k u rm ak ta ve k endisini “b e n ” ve “diğeri”nce k u ru la n vasata y erleştir­ m ektedir. İkincisi, H aberm as A ydınlanm a’yı bir m it olarak alm ayı reddeder; A dorno ve H o rk h e im e r’in (1 9 8 6 ) çokça sö zü n ü ettiği gibi, aynı A ydınlanm a b aşlangıçta d ü n y a n ın m istifiye edilm esine karşı olduğu halde, so n rad an m ite ve d esp o tların ik tid a rların ın aygıtına d ö n ü ştü rü lm e sin e karşı eleştirel bir tu tu m takınır. A ydınlanm a giderek d enetlem ek ve ön d ey ilem ek üzere gerçekliği n esn e lle ştirm ek zo ru n d a

(28)

kaldığından, başlangıçtaki vaadini, özgürleşim i ikinci d ere­ cede gerçekleştirilebilir bir d ü şü n ce olarak alm aktaydı. H a­ berm as, tabiatı ve to p lu m u y ö n len d iren araçsal akılla o lu ş­ m uş A ydınlanm a’n ın karan lık yan ın ın da fa rk ın d ad ır am a A ydınlanm a’nın bir ü rü n ü olarak ancak aklın tekrar bu ta­ rihsel görevin -in sa n lığ ı h er çeşit vesayetten k u rtarm a n ın — ü stesin d en gelebileceği n o k tasın d a ısrar eder.

E pistem olojik olarak d ü şü n ü ld ü ğ ü n d e bilgi ve p ra tik ara­ sında “H aberm as’m olum lam aya ve açıklam aya devam ettiği bağları” (H eld, 1983: 350) anlam ak önem kazanm aktadır. G eleneksel ve pozitivistik yaklaşım larda, epistem oloji bilgi­ yi k endi bağlam ında sun m ak la kayıtlıdır. Bu bağlam form a- lize b ir dilde b içim lendirildiği gibi (ep istem olojik b ir giri­ şim olarak teolojinin dili de form alize bir dildir) sistem lere de yerleştirilm iş olabilir. Bu yaklaşım lar özgürleşim e bir is­ tem duym azlar. G erçcekte böylesi bir istem de yaratam azlar.

P ratik akıl aracılığıyla özgürleşim olarak gözüken Aydın­ lanm a p rojesine d ö n d ü ğ ü m ü z d e , tarihsel ö znelerce pratik olarak yönlendirilm iş akim kullanılışı kam uya açık bir bi­ çim de gerçekleşir. Bu bağlam da H aberm as sadece Aydmlan- m a’n m m irasıyla ilgili değildir, o n u dem okratikleştirm eye de çalışır (Benhabib, 1986: 329). A ydm lanm a’m n m irası araçsal aklın kazanım larıyla b ü y ü k o randa tüketildiyse bile, özgür­ lü k ve barbarlık arasındaki seçim hâlâ hayati önem i haizdir. H aberm as, ep istem olojinin A ydınlanm a geleneğinin b ir za­ m anlar yaptığı böylesi bir projeyle birleşm edikçe anlam sız olacağını iddia ettiğ in d e n , en azın d an b u çerçevede diğer eleştirel d ü şü n ü rlerd en daha politik bir dam ar taşım aktadır.

Alman Felsefesi ve Toplumsal Düşüncesi

H aberm as’ı y erleştirm ek istediğim iz bağlam bir b ü tü n ola­ rak A lm an d ü şü n ce sin e gitm ektedir, ancak b u bağlam “A l­

(29)

m an d ü şü n ce b içim i”n de m ücessem ve bir deux ex nıachine o larak çalışan ve n a sy o n a listik izler taşıy an tin sel felsefe bağlam ı değildir. H aberm as bu d ü şü n ce b içim ind e içerildiği iddia edilen “şey tan ’i a bağlanm ış değildir - o n u n v erim le­ rini k ullan sa bile. Sözgelim i Popper, b u “şeytan ı”, “irrasyo- n a liz m ” o larak v u rg u la m a k ta d ır (1977: 289). Akıl k en d i ü zerin e d ü şü n ü m ü n gerçek özgürleştirici gücü olarak a n la ­ şıldıkça H aberm as b ir “rasy o n alist”tir, ancak aklın b u tü r n ite le n d iriliş i de A lm an g elen e ğ in e ö zg ü d ü r. H a b erm as, F ran k fu rt O k u lu gibi ancak farklı bir şekilde d ü n y an ın d ö ­ n ü ştü rü lm esin d e baskıya karşı ak im savunulm ası d ü ş ü n c e ­ sine dayalı projeyi izlem ektedir (G iddeııs, 1978: 265). So­ n u ç olarak, H ab erm as’m bir d ü ş ü n ü r olarak ö zg ü llü ğ ü n ü k a v ram ak ve ep istem o lo ji ile to p lu m s a l teo rid e ö n erd iğ i projeyi an lam ak için H aberm as’m çeşitli alanlardaki b irik i­ m ini ustaca k u llandığı ve b ir şekilde içinde de yer aldığı Al­ m an geleneğine gitm ek z o ru n lu d u r. B uradaki am aç “A lm an geleneği” olarak adlan d ırılan gövdenin ve bu gövdeyi o lu ş­ tu ran öğelerin tam bir tasvirini v erm ek değildir; b u rad a bu gövde ve öğeler H aberm as’m anlaşılm asına bir k atk ıd a b u ­ lu n d u k ça özlü b ir değerlendirm eye tâbi tutulacaklardır. Ha- b erm a s’m A lm an geleneğinde işgal ettiği yer ço k ayrıntılı b ir şekilde incelen m iştir (ö rn e k olarak K ortian, 1983). Bu­ ra d a b izim için ö n em li o lan H a b e rm a s’ı da ih tiv a e tm e k üzere neden böyle b ir geleneğin ortaya çıktığı sorusu du r.

F elsefe ve so sy o lo jid e “m illî b ir g e le n e ğ in ” v a rlığ ın ın m ü m k ü n o lu p olm adığı k o n u s u n d a b irço k tartışm an ın b u ­ lu n d u ğ u bilinm ektedir. Eğer ilgili alanlarda böylesi bir Al­ m an geleneği varsa, b u n u n ned en leri ne olabilir? H er şey­ d e n önce, b u soru F ransız ve İngiliz A ydınlanm asıyla ö z­ deşleştirilem eyen ve o n lard a n farklı b ir yol izlem iş olan Al­ m an A ydınlanm ası (A u fk lâ r u n g ) bilinm eksizin cevap lan dı­ r ı lm a z . C assirer’in A ydınlanm a değerlen d irm esin d e de açı­

(30)

ğa çıktığı üzere, genel olarak A ydınlanm a’m n b ü tü n verim ­ le rin i k e n d isin d e to p la y a n ve K a n t’la b irlik te A y d ın la n ­ m a’n m kend isin i k u rd u ğ u d ü şü n ce le rin çizgisini o lu ştu ran A lm an A ydınlanm ası

...birçok bakım dan biricikti. İlkin İngiltere’den gelen yeni bir bilim in doğuşundan neş’et etm edi. İkincisi Jansenist hareketin zaten ölm ekte olduğu Fransa’nın aksine ve Akıl Çağı’na karşı din! bir canlanm anın gözüktüğü bir zam anda ortaya çıktı. Ü çüncüsü siyasî bir temele sahip değildi; Ay- dm lanm a’nm ideolojisini taşıyacak toplum sal sınıflar zayıf ve etkisizdi (Beck, 1969: 245).

G eç-Alm an A ydınlanm ası için b u n ların dışında b irço k n e­ d enin varlığı da söz k o nusuydu. A lm anya’nın tarihsel geliş­ m esi İngiltere ve F ransa h atırlanacak olursa Batılı toplum la- rın genel gelişim çizgisiyle bir kop u ş yaşam aktaydı. Bu g e­ n ellem e e lb e tte tü k e tic i d eğ ild ir; b u to p lu m la r a ra sın d a benzer gelişim sel çizgiler de bulunabilir. Bu nedenle tarihsel o larak belgelenm ek d u ru m u n d a d ır. Bu gelişm eyi ve o n u n A lm anya’daki fo rm u n u d eğ erlendirirken, örneğin aracılığıy­ la b u rjuv a-yönlendirim li m illî ekonom ilerde sınıfsal b ö lü n ­ m elerin haklılaştığı ve dil de dahil olm ak ü zere k ü ltü rel b ir­ liğin sağlandığı güçlü ve siyasî olarak tesis edilm iş m erkezî bir devletin olm adığı g ö rü lü r (Lukâcs, 1980: 35).

B aşlangıçta so ru lan soruya (A lm anya’da n ed e n d aha yerel (m illî) bir d ü şü n sel geleneğin ortaya çktığı so ru su ) d ö n e ­ cek olursak, b u m addi tem el ve o n u n doğ urguları anlam lı o lacak tır - eğer A lm anya’n ın sahip o lduğu b ü tü n ek sik lik ­ lerin düşüncelerde ve o n ların inşa ediliş ta rzlarında s o n u ç ­ landığı düşü nülm ekteyse. G erçeklikte istediklerini ve ih ti­ yaç d u y d u k la rın ı d ü şü n c e le rd e y aratm ak A lm an d ü şü n c e b içim in in bir özelliğidir. Ö rn eğ in m illî b irlik ya da devlet kavram ını Hegel ve G oethe’yle birlikte d ü şü n m e k gerekir;

(31)

b u rju v az in in bir sınıf olarak o lu şu m u n d a da W eber’in J u n - k er aristo k ra sisin in burjuvaziye d ö n ü ştü rü lm e s i çağrısını. H egel için millet, so m u t bir örgütlenme değil, g erçekleştiri­ lecek tinsel, k ü ltü rel bir ideadır. Bu kavram ın m u h tev asın ­ daki sosyolojik tem el ve m illetin o luşm asına yol açan tarih- sel-toplum sal güçler A lm anya’da, İngiltere ve F ran sa’ya k ı­ yasla, o ldukça geç bir tarihte gelişm işti. A lm anya’nın siyasî birliğ i ö z g ü rlü k te n önce ve “y u k a rıd a n ” g elm işti ve to p ­ lum sal gerçekliğin “A lm an laştın lm a sım ” gerektirm işti. Al­ m a n g e le n e ğ in i o lu ş tu r a n d ü ş ü n ü rle r , o lg u la rı tik e l b ir am acın y erin e getirilm esine k a tk ıd a b u lu n a b ile c e k le ri b ir çerçevede toplam ayı ve k av ram sallaştırm ay ı ilke e d in m iş­ lerdi. Felsefe ve toplum sal d ü şü n ce alanlarında farklı ta rih ­ sel dö nem lere yayılan A lm an idealist geleneği, h atta o n u n m ateryalist kolu bile, gerçekliği kavram sal araçlara d ö n ü ş ­ tü rm ek va h atta gerekirse gerçeklikle karşılaşm am ak üzere örgütlenm ekteydi. Bu gelenekteki felsefî ve sosyolojik kav ­ ram ve d ü şünceler, üretild ik leri bağlam a karşı h e r zam an aşkıtı b ir ark aplana sahiptirler. Bu anlam da m antık ve felse­ fedeki d iy alek tik k av ram ı o ld u k ç a işlevseldi: D iy alek tik , k en d isin e g ö n d erm e y ap ıld ığ ın d a, g erçek lik ten ö nce gel­ m ek, yargılam ak ve aşm ak, so n u çta da gerçekliğin niteliğ i­ ne, diyalektiğe y u k a rıd a n y ü k le n e n ö n cü llere b a şv u ra ra k k arar v erm ek ve b u n u to plum sal gerekliliklere u yarlam ak zorundadır.

Eğer A lm an A y d ın la n m a sın d a k i h a tta karşı-A lm an Ay- dm laıım ası’n daki b u tem a diyalektik kavram ıyla sü rd ü rü le ­ cek olursa, gö rülecektir ki, diyalektik daha önceden ay d ın ­ lanm ış toplum larca çizilen yolu izlem ek üzere, tarih in ve to p lu m u n (burada “A lm an” to p lu m u ) ihtiyaçlarım karşıla­ yam adığı n o k ta d a sü rece so k u lm a k ta d ır; yani d iy alek tik , ta rih in eksiğini k ap a tm a k ta d ır. Tabiatıyla b u çerçev ed ek i tarih kavram ı da farklılaşm akta, yaşanan ve deneyim len en

(32)

bir sü reci b elirlem ek te n çok belli b ir telosa yönelim li bir süreç o larak ele alınm aktadır. T oplum un gerçekleştirilm iş uğrağı olarak tarih beklenileni verm iyorsa, o zam an aşkın bir bo y u ta d ö n ü ş tü rü lm e k te ve k en d i telo su n a göre k av ­ ram sallaştırılıp h aklılaştırıldığ m dan bir yaşanm am ışlık bağ ­ lamı hâline getirilm ekte, böylece tarih, A lm anya’n ın dışında ortaya çıkan tarihsel ya da toplum sal olg u lard an “A lm an- laştırılabilecek” olanlarla özdeşleştirilm ektedir.

“Siyasetle” ilgili oiarak Marx, bu d ü şü n ce biçim inin özel­ liğini görebilm ekteydi: “Alm anlar, diğer m illetlerin sivaset- te yaptıklarını d ü şü n m ekted irler” (1977: 250). M ars’ın işaret ettiği gibi Alm an d ü şü n ce biçim i k endi m addi tem eline sa­ h ip olm aksızın gelişm işti. D iğerlerinin y aptıkların ı kav ram ­ sallaştırm ak, gerçekliğin b ir parçası olarak kavram lar, fikir­ ler, inançlar ve d ü şü n ce le rin herh angi bir m addi m uhtevaya işaret etm em esi esasında soyu t bir k arakterde ö rg ü tlen m e­ sini gerektirdi. İnsan varoluşu gerçek bir in san varoluşu de­ ğildi; eğer felsefî söylem de ya d a siyasette devlete tâbi bir öge olarak resm ediliyorsa, bu resim den gerçek in san ın ne o ld u ğ u n a ilişkin bir proje çıkartm ak m ü m k ü n değildi. Bu­ n u n bir so n u cu olarak A lm an felsefesi ve toplum sal d ü ş ü n ­ cesi kendisini gerçekliğe herhangi bir kefaret ödem eksizin biçim lendirm ekteydi:

Almanlar gelişmenin gerçek m ücadelelerinde aktif bir ta­ raf olm aksızın, soyul d üşünce etkililiğiyle yalnızca m o­ dern m illetlerin gelişmesiyle bir ortaklık kurdularsa da, ne yazık ki bu gelişmenin zevkini ve kısmı tatm inini paylaş­ m adan acılarını paylaştılar. Bir taraftaki soyut etkinlik di­ ğer ta ra fta k i so y u t acı çek m ey e k a rş ılık g e lm e k te d ir (Marx, 1977: 252-3).

M arx’m s ö y le d ik le rin i e p iste m o lo jiy e te rc ü m e e d e cek olursak, M arx’m “soyu e tk in lik ” olarak adlandırdığı şeyin,

(33)

gerçek gelişm eye herhangi b ir katk ıd a b u lu n m a y a n ancak bu g e lişm e n in b e k le n m e y e n s o n u ç la rın ın p ay laşılm asın a dayanarak o n u n h ak k ın d a kelam eden b ir çaba tü rü oldu ğu ortaya çıkar. B uradan da anlıyoruz ki, A lm anya orijinal Ay­ d ın lan m a projesine bir katk ıd a b u lu n m ak sızın , m utlakiyet- çilik ve k ap italist o lu şu m d a n acı çekm esi neden iyle karşı b ir h am le g eliştirm işti. Y aşanm ışcasm a gerçek d ü n y a n ın acılarına katılm ak, to p lu m u n gerçek gelişm esinin bir ü r ü ­ n ü olm ayan so y u t etk in lik le ö zd eşleştirilm ekted ir. A lm an geleneği den ilen şeyin tarihsel k ökeni bu karşı ham lede ya­ tar. Acılar ve d ü şü n ce le r arasındak i çelişki, M arx’m eleştir­ m esin e rağ m en k e n d is in in de aynı gelenekte yer ald ığ ın ı gösterm ektedir.

G erçekliğin, tarih in ve d ü şü n ce le rin inşası diyalektik b ir n itelik taşır; bir taraftan b u n la rın aşk ın bir k o n u m u vardır, bir taraftan da bir ilkeyle (Tin) ya da p ra tik bir am açla (m il­ lî d e v le t o lu ş u m u ) b e lirle n m e k te d irle r. K e n d ile rin in ve kendileriyle ilişkili olarak d ü şü n ü le n n e varsa, o nların ö te ­ sin d e h a re k e t e tm e k te d irle r. G e rç e k liğ in ta m a m la n m a sı için ortay a k o n u ld u k la rın d a n h a k lıla ştırılm a k ta d ırla r. Bu görevin yerine getirilm esi, b u n lara varolanın bilgisine sahip olm a isteği verm ekte ve gerçekliğe öncel olan d üşünceler, gerçeklikte kapladıkları yer çerçevesinde tanım lanam az o l­ m aktadır. G erçekliğin düşün celere d ö n ü ştü rü lm esi, b ir yo­ ru m lam a s o ru n u yaratm aktadır. Bu y o ru m A lm an gelene­ ğinde teori ve p ratik, bilim ve din, olgu ve değer, tabiat ve b eşerî b ilim lerd e k e sk in ay rım lara yol aç m ak tad ır; an cak b u ayrım lar İngiltere ve F ran sa’da pozitivist ve am p irist ge­ len ek te o ld u ğ u gibi b irin in diğeri ü z e rin d e b ir hak im iyet k u rm asıy la so n u çlan m a m ıştır. A lm an z ih n in in aradığı bu tikel bakış açısından d ü n y an ın , o lguların ve gerçekliğin y o ­ rum lanm asıdır. Felsefe ve toplum sal d ü şü n c e verili olan ve ileri sü rü le n in y o ru m u n u araştırm ak üzere tasarlan m ak ta­

(34)

dır. Bu gelenekte y o r u m la m a , b ilg in in y erin i alm ıştır (Lu- kâcs, 1980: 87). Bilginin y o ru m a d ö n ü ştü rü lm esi, gerçekli­ ğin tüketileb ilir o lduğu inancıyla gerçekleştirilm ez. G erçek­ liğin stabilizasyonu ancak ulaşılan hedeflerle b irlikte m ü m ­ k ü n olur. B urada önem li olan gerçekliğin bu biçim de kav­ ra n m a sın ın , gerçekliğin k av ram salın ne o ld u ğ u n a d air b ir ip u cu verm ediği anlam ına gelm ediği gibi, k endisi-için-dü - şünce de bu kavram aya bir tepki olarak gelişm ektedir. D ü­ şü n ce n in yolu hiç bir zam an gerçekliğin b ask ısınd an k aça­ m az, ancak ona asla teslim olm az da.

Şim diye k ad a r ta rtışıla n h u su slar, değişik alan la rd a bir A lm an geleneğinin ortaya çıkm asının n ed e n le rin e bir cevap b u lm ak için felsefe ve to plum sal d ü şü n ce d ek i A lm an gele­ n eğ in in ö zg ü llü ğ ü n ü v urgulam aktadır. H erhang i b ir e n te ­ lektüel girişim in inşasında yatan tem el n ed e n olarak d ü ş ü ­ n ü le n b u soru, yani b ir kavram sal o lu şu m u diğerleriyle iliş­ kili olarak farklı k ılan şeyin ne o lduğu so ru su b u vurg ula­ m an ın esasını teşkil etm ektedir. Nasıl tanım lan ırsa tan ım ­ lansın epistem oloji, bilgi felsefesi ve bilgi sosyolojisine çok yakın bir uğraş alanı olarak farklı yaklaşım ların eğilim leri­ ne göre değişm eyen ve h er tü rlü ep istem olojik yönelim de baskın olan özgül bir boyuta sahiptir: G erçekliğin bilgi için ve bilgi aracılığıyla inşası. B üyük harfli Bilgi ve G erçeklik h e r zam an so m u t bir d u ru m a ve bir zem ine işaret ederler, belirli bir gerçekliğin, belirli b ir nesne ya da olgunun, belirli b ir öznenin gerçek liğ in in bilgisi vardır. B unlar ne o lab ile­ cek leri değil, n asıl o ld u k la rı ve şim d i n asıl su n u ld u k la rı çerçevesinde sorgulanm aktadırlar. N itekim ep istem olojiler gerçekliği kendi bağlam larında ve başlangıçta seçtikleri ö n ­ cel ö n e rm e le re g öre inşa etm ey e çalışırlar. Ö n e rm e le rin o lu ştu ru ld u ğ u bağlam gerçekliğin de o lu ştu ru ld u ğ u bağla­ m ı belirlem ektedir. A ncak gerçeklik b ir kere kavram sal o la­ na d ö n ü ştü rü ld ü ğ ü n d e o lduğu gibi kalam az ve bu k avram ­

(35)

salla birlikte çağrıştırılır. E pistem o lojin in yaptığı da b u d u r; eğer epistem oloji bilginin gerçekliğe so k u ld u ğ u kavram sal b ir tem ele sahip olm a ya da gerçekliğin bilgisine v arabile­ cek b ir kavram sal tem elinin o lduğu iddiasındaysa. A lm an geleneği olarak adlan d ırılan olu şu m , işte bu esasta diğer ge­ leneklerden farklılaşm aktadır. Bu çalışm anın am acı açısın ­ d an H aberm as’m bu farklılaşm adaki yerini epistem oloji e k ­ seninde tartışm ak gerekm ektedir.

H aberm as h er şeyden önce, epistem olojiyi top lum sal bir teori olarak ele alm ak tad ır (1981: 43-64). B unu y aparken öncelikle hem dışsal d ü n y a n ın duy u sal algılanım ı ya da d u ­ yum sal deneyim iyle bilgi üretim i im k ân ın d ak i inan ca daya­ lı analitik-am pirik bilgi anlayışı ve eğer bilginin ü retilm esi­ ne yol açan top lum sal etm en ler bilinirse bilgi s o ru n u n u n bu etm en lerin tan ım lanm asına indirgenebileceği b ağ lam ın ­ da k ö k leşen bilgi sosyolojisine karşı çıkm aktadır. H er iki d u ru m d a da b ir b ilg in in n e d e n belirli ta rih se l-to p lu m sa l şartlara rağm en ya da onlarla birlikte v aro ld u ğ u n u g östere­ bilecek bir ölçü t yoktur. Bilginin türeyişi b ir so ru n olarak k o n u lm am ak tad ır. Böyle b ir çerçevedeki ne sosyolojik ne de felsefî bir açıklam a, bilginin gösterildiği bir ideaya sahip olabilir. H a b erm as’m y aklaşım ı, yani p ra x isin d ü ş ü n ü m ü olarak bilginin m addî (nesnel) tem elleri çerçevesinde an la­ şılm asına y önelik girişim i, bilg in in üretim bağlam ının ay­ rın tılı bir im kânın ı sunm aktadır. Bu im kân m ü m k ü n d e n e ­ yim in n esn esin in p ratik yoluyla inşasını ihtiva etm ektedir. H aberm as’m so ru n u incelem ek üzere izlediği ve toplum sal p ra tik ve bilgi arasında gerçekleşen ilişk in in bağlam ına y er­ leştirilen yol. ilk bakışta geleneksel gözükebilir. B una rağ­ m en A lm an geleneğinin pratiğ in aşılm ası ve kavram sala d ö ­ n ü ştü rü lm esi k o n u su n d a ilave b ir b o y u tu dah a vardır: P ra ­ tik ve bilgi arasındaki ilişki b elirlenen bir hedefe d o ğru ev- rilebilir. H aberm as’ın so ru n u görm e biçim inde de k av ram ­

Referensi

Dokumen terkait

Köprülü gibi tarihi, sosyal gerçekler çerçevesi içinde bir tüm olarak görmek isteyen ve bu bakımdan Türk tarih bilimi açısından önemli bir adım atmış

Uygulama olarak iki ayrı plak problemi incelenmiştir: kısmen akışkana daldırılmış ve bir yüzünden izotrop Pasternak zeminine yaslanan dikdörtgen bir plak ve

Organizasyonu düzenleyenlere göre DEF-CON’un amacı, katılımcılara nasıl hack edeceklerini öğretmek değil, farklı çevrelerden konuyla ilgilenen... kişileri bir araya getirmek

ve farklı bağımlılık (constraints) seçenekleri, ayrı olarak tanımlanmış sonlu eleman modellerinin birleştirilmesi veya parçalanması, aynı işlemde çok sayıda yük

Yetkisiz olarak bir şirket networküne girmek isteyen bir hacker, kötü bir niyete ve amaca sahip olmayan zorla giriş testi yapanlara göre çok farklıdır ve kendi becerilerini

özümsemesi için, astral olarak İlahi bir Gücün veya Tanrının majikal formuna bürünmesi ve aynı zamanda bir invokasyon davetini beyan ederek zihin ve ruhu huzuruna

Nova Atlantis'te, Yunan­ lılarda (Aiskhilos'un günümüze yalnızca bir bölümü kalmış olan triolojisinde Zeus'un zincire vurdurduğu ve akbabaların didikledi- ği bir titan

Son yıllarda yaşanan gelişmeler sonucunda bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan adli muhasebecilik; öncelikle çok sağlam bir muhasebe bilgisine, bunun yanı sıra, denetim, risk