• Tidak ada hasil yang ditemukan

sifalibitkiler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Membagikan "sifalibitkiler"

Copied!
78
0
0

Teks penuh

(1)

BAZI ŞİFALI BİTKİLER

VE

ETERİK YAĞLARININ

FAYDALARI

HALİT DAŞIRAN

(2)

BAZI ŞİFALI BİTKİLER VE ETERİK YAĞLARI İLE TEDAVİ YOLLARI

Avrupa’dan gelip yurdumuzda araştırma yapan bitki uzmanları ülkemizi karış karış gezmişler hangi bitkilerin hangi yöremizde yetiştiğini, miktarını, özelliklerini hatta ekonomik değerlerini hesaplayarak istatistiklere geçirmişler. Rahmetli hocam aroma tik bitkiler ve eterik yağlar uzmanı Mahmut Nedim KAŞGÖZ bu yabancı uzmanların bilgi, belge, araştırma ve resimleri ile Prof. Dr. Turhan BAYTOP’un da eserinden istifade ederek güzel yurdumuzun Akdeniz Bölgesi Hatay yöresindeki, İskenderun ve Dörtyol yaylaları ile Akdeniz Bölgesinin ciğeri diye bilinen Rabat ve Musa dağlarının çok zengin bitki deryasının, şifalı bitkilerini ve bu bitkilerin ruhu sayılan eterik yağlardaki iksirleri ihtiyaç sahiplerinin hizmetine sunmuştur.

Rahmetli hocam 80 yaşında olmasına rağmen 50 yaşındaki bir insanın enerjisine sahipti. Adeta bitkilerin dilinden anlayan bir tercüman gibiydi. Kanserden şekere, basurdan tansiyona, sarılıktan kalbe, böbrek taşından menopoza varıncaya kadar kendisine müracaat eden insanlardan hiç bir menfaat beklemeden yardım eden bir Osmanlı Beyefendisiydi.

Birkaç sene sürekli beraber olduğumuz rahmetli hocam Mahmut Nedim KAŞGÖZ’den görerek ve dinleyerek öğrenip kaydettiğim bu bilgileri benimle beraber mezara gitmesin diye 17 yıldır ilgi duyanlara aktarmaya çalışıyorum.

Ancak değerli dost ve arkadaşlarımın ısrarı üzerine unutmamak için tuttuğum notlardan bir kısmını temize çekerek emekli olmadan önce son görev yerim olan İzmir Orman Bölge Müdürlüğündeki gayretli arkadaşlarıma aktarmak amacıyla, işitme, gözlem ve müşahedeye dayalı kısıtlı bilgileri yazma cüretinde bulundum.

Yazıda geçen teknik terimlerin ilmi ve tarihi bilgilerin tümü hocama aittir. Hata, noksan ve kusurlar ise bana aittir. Eğer bu basit karalamalardan bir şifa ve hayır görürseniz dua ediniz o zaman beni mutlu, hocamın ruhunu da ŞAD etmiş olursunuz.

Halit DAŞIRAN İzmir Orman Bölge Müdürlüğü Araştırmacı

(3)

BAZI ŞİFALI BİTKİLERİN TARİHÇESİ VE AKTARİYE BİLGİLERİ

Şifalı bitkilerden istifade etmek isteyen kişinin uyması gereken çok önemli bir kural vardır. O da hastanın önce uzman olan bir doktora teşhisini tam olarak koydurması ve sonra da hastalığı ile ilgili şifalı bitkiyi veya eterik yağını tespit ederek usulüne uygun olarak kullanmasıdır.

Şifalı bitkiler insan sağlığında tedavi edici ve koruyucu olarak yüzyıllardan beri kullanıla gelmiştir. İnsanlar antik çağlardan beri bitkileri gıda, ilaç, bahar, boya, zehir hatta büyü materyali olarak bile kullanmışlardır. Mezopotamya, Sümer ve Asurlardan kalma tabletler bugün dahi şifalı bitkiler reçetesi olarak kullanılmaktadır.

Mısır uygarlığında mumyaların yapımında hayvani ve madeni

DROG’ların (Tıbbi bitkilerin ilaç olarak kullanılan yaprak, çiçek, kök,

tohum, kabuk, reçine vs. gibi olan kısımları) dışında çoğu bitkisel materyaller kullanılmıştır. Hititler de aynı yoldan gitmiş bitkilerden azami istifadeyi elde etmişlerdir. Yunan uygarlığı deniz ticaretine açık olması hasebiyle bu ülkelerin tesiri altında kalarak bizim şimdiki kullandığımız drogları kullanmışlardır.

Hekimliğin babası sayılan Hipokrat da bu adalardan İstanköy adasında dünyaya gelmiş sağlık ve hekimlik hakkında yüzü aşan eser vermiş ve 400’e yakın çoğu bitkisel droglardan istifade etmiştir.

Romalılar ve Bizanslılardan kalma eserlerde şifalı bitkiler ile ilgili geniş malumatlar mevcuttur. Hatta Büyük Sezar gök gürlediği zaman defne yaprağından yapılmış bir çelengi üzerine taktığında yıldırımın başına düşmeyeceğine inanırdı.

Bizanslılar devrinde zamanın Hıristiyan inançlarına göre hastalığın insanlara Allah tarafından verilmiş bir ceza olduğunu telakki ederlerdi. Aynı devirde kokulu bitkilerin eterik yağından çeşitli parfümlerin imalatı da çok gelişmişti.

İslam Uygarlığının da insan sağlığına çok ehemmiyet verdiği bilinir. Hatta Hz. Peygamberin “Hekimsiz yerde yaşamayın” mealindeki hadisi pek çok hekimin yetişmesine sebep olmuştur. Hatta bu hekimlerden İbn-i Sina gibi tıpla ilgili hekimlerin eserlerinin 18. asra kadar Avrupa’da ders kitabı olarak okutulduğu bilinmektedir.

(4)

Davud El Antaki’nin bir risalesinde belirttiğine göre Hz.Peygamber Ashabı ile birlikte giderken durur parmağıyla işaret ederek Ashabına Zahteri (Kekiği) işaret ederek der ki; “Bu bitki ölümden başka her derde devadır. Bu bitkiyi iyi tanıyın.”

Gerçekten de kekik aromatik bitkilerin başında geldiği gibi yüzlerce türünün koku olarak farklı olmasının yanında dağ kekiği, kara kekik ve yaban kekiği diye anılan ORİGANO kekiğinin emsalleri içerisinde en mükemmel dezenfektan antiseptik (mikropların üremesini önleyen) ve antibiyotik (bakterilerin üremesine mani olan) bir bitkidir. Kekik hakkındaki bilgiler kekik başlığı altındaki bölümde anlatılacaktır.

Selçuklu ve Osmanlı zamanındaki hekimlerin materyalleri de vazgeçilmez şifalı bitkiler olmuştur.

Rayihaları ile insanları mest eden İstanbul Mısır çarşısındaki 30 kadar dükkandan oluşan aktarlar meslekleri icabı dükkanlarında kendilerine has üslup, tertip ve nizam içerisinde kavanozlar, raflar, çuvallar, tahtadan imal edilmiş kutular ve şişeler içerisinde bir kısmı ithal edilmiş şifalı bitkileri halk sağlığı için usulüne uygun olarak muhafaza eder ve satışa sunarlardı.

150-200 yıldan beri kimya sanayinin baş döndürücü bir hızla ilerlemesi analiz ve sentez yoluyla sentetik madde yapımını da hızlandırmıştır. Sentetik materyallerin aşırı şekilde kullanılması canlı bünye dengesinin bozulmasına,sebebi meçhul hastalıkların çoğalmasına ve doğanın kirlenmesi gibi ciddi mahsurların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Epey gecikmiş olmasına rağmen gelişmiş ülkeler vaziyetin vahametini fark edince sentetikten uzaklaşıp, tıbbi bitki kökenli maddeye hız ve önem vermeye başlamışlardır. Bu konunun ülkemizde de fazla vakit geçirmeden fark edilerek ele alınıp gereği gibi değerlendirileceğine inanıyor ve ümit ediyorum.

Şifalı bitkiler insan sağlığında tedavi edici ve koruyucu olarak nesilden nesile devam edegelmiştir. Yurdumuzda da atalarımızdan kalan bir miras olarak bu şifalı bitkilerin kullanımı hem çay, hem de eterik yağ olarak azda olsa halen kullanılmaktadır.

Gerek evlerimizin bahçelerinde ve saksılarında (reyhan, mercanköşk, ıtır, biberiye, gül, nane, yasemin, hatmi vs. gibi) ve gerekse yakınımızdaki doğada (kekik, melisa, ısırgan, papatya, gelincik, civan perçemi, şevket-i bostan, sığır kuyruğu, ıhlamur, defne vs. gibi) şifalı bitkiler mevcuttur.

(5)

Aynı zamanda yöremizde bulunmayan pek çok şifalı bitkilerde aktarlarda ticari olarak (zencefil, tarçın, kişniş, kuşburnu, sahlep, mahlep, hazambel vs. gibi) satılmaktadır.

Ne var ki sadece para kazanmak amacıyla tezgah kuran bazı aktarlar sattıkları bitki türlerinin ve eterik yağlarının kullanma alanlarını, kullanma şekillerini, miktarlarını ve hatta kullanma tertiplerini dahi bilmediklerinden ve bu konuda yeterince sağlıklı bilgiye sahip olmadıklarından, hem şifa arayan insanlarımızı sömürmekte, hem de ecdat mirası bu güzelim mesleği istismar etmektedirler.

Örneğin: Gezip gördüğümüz aktarların pek çoğunda gördüğümüz manzara şudur: Mevsiminde toplanıp gölgede kurutularak usulüne uygun şekilde muhafaza edilmesi ve sonra satışa sunulması gereken bitkilerin çuvallara basıldığını, üst üste istiflendiğini, güneşte bırakıldığını, toz toprak içinde kaldığını en önemli olarak ta miadı dolmuş, ilaç olma özelliği kalmamış üç beş yıllık bitkilerin satıldığını ayrıca, eterik yağlarında alkolovitlerle inceltildiğini veya ince yağlarla çoğaltılıp satışa sunulduğunu üzüntü ile müşahede ettik.

Aslında hiçbir yan etkisi olmayan ve her biri bir derde deva olan bu güzelim şifalı bitkileri ve eterik yağlarını sırf para kazanmak amacıyla gayesinin dışında kullanan insanlardan (aktarlardan) kurtararak eczanelere ve bu işe gönül veren gerçek aktarlar vasıtasıyla ihtiyaç sahibi hastalara ulaştırmak hem kaybolmaya yüz tutmuş bu bilgileri genç nesillere aktarmak adına bir hizmet, hem de kemikleri sızlayan ecdadı bu ızdıraptan kurtarmak adına bir görev olur.

Bu uğurda uygun hizmet verenlerin ölenlerini rahmetle kalanlarını şükranla anarız. Ne yazık ki halkımızın büyük bir bölümü hazine değerindeki bu bilgilerden ya tamamen mahrum, yada atalarından öğrenip şifa buldukları yöntemi ve bitkilerin dilini yeni yetişen nesle öğretip aktarmama gibi bir ihmal ve vebal altındadırlar.şu iki gerçeği unutmayalım ki:

1) Doktorun elindeki neşter can kurtarır, sarhoşun elindeki neşter ise can alır.

2) İnsan bildiğini öğrettiği ve bilmediklerini de öğrendiği sürece faydalıdır.

(6)

GİRİŞ:

Bulaşıcı bir hastalıktır. Grip olan kişinin nefesindeki damlacıklarla yayılıp salgın hale gelebilir. Aniden başlar ve devamlı olarak ateş yükselir. Baş ve sırt ağrıları, titreme nöbetleri, nezle, öksürük, iştahsızlık ve baş dönmesi de görülebilir. İstirahat şarttır. İyi tedavi edilmeyince başka hastalıklara davetiye çıkarır. Rahmetli hocam “Grip insandan bir hafta sonra uzaklaşıp giderse o insanda başka ciddi bir hastalık yok anlamına gelir. Eğer ciddi bir iç hastalık varsa görevi o hastalığa devreder. Bu yönü ile grip bir nevi check-up sayılır.” derdi.

Grip virüslerinin ellerini kollarını sallaya sallaya ortalıkta dolaştığı soğuk kış günlerinde unutulmamalıdır ki bu virüsleri alt edecek şifalı bitkilerimiz vardır.

Usulüne uygun olarak hazırlanan şifalı bitkilerin içinde vitamin ve minarelerin gücüne bağlı B1, B2, E ve C vitaminleri yanında kalsiyum, magnezyum, demir, çinko, bakır, mangan, sodyum ve potasyum gibi aminoasit içeren maddeler vardır. Bunlar savunma sistemimizi güçlendirmesi için en çok ihtiyaç duyduğumuz vitamin ve minarelerdir.

Özellikle gribe karşı kış içeceklerimizi aşağıdaki şifalı bitkilerin karışımından seçerek oluşturmalıyız ve günde dört çay bardağı içmeliyiz.

1-kahvaltıdan önce 3-akşamüzeri 2-öğle yemekten önce 4- yatmadan önce KIŞ İÇİN

NORMAL TERTİP

YAZ İÇİN

NORMAL TERTİP TERCİH EDİLECEK DİĞER MATERYALLER Kekik Adaçayı Ihlamur Papatya Kabuk Tarçın Kekik Kantaron Biberiye Isırgan Sinameki Kekik Adaçayı Ihlamur Papatya Kabuk Tarçın Isırgan Biberiye Kantaron Defne Gülhatmi Reyhan Kuşburnu Mersin Sığırkuyruğu Ebegümeci Okaliptüs Nane Sinameki

(7)

KEKİK – Thymus origano

Kendine has kesif kokusu ile tanınan ve çok eski çağlardan beri şifalı bitkilerin başında gelen kekik kıraç tepelerin bize hediye ettiği en şifalı ve en kıymetli bitkidir.

Avrupa’da kültüre edilmiş tek yıllık ve çok yıllık bir bitkidir. Fransa, İtalya, Almanya gibi bir çok ülkede plantasyonu yapılmaktadır. Türkiye’nin de kadri kıymetini bildiği bir bitkidir. Yurdumuzda baharat olarak kullanıldığı gibi drog olarak ta kullanılmaktadır. Buhar distilasyonu ile çıkartılan eterik yağı (kekik yağı) namı altında kekiğin Thymus origano (kara kekik) türünden istihsal edilerek piyasaya arz edilir. Türkiye’nin en önemli ihraç mallarındandır.

Antakya yöresinde bu kekiğin bol miktarda çökelek ile karıştırılarak salatası yapılır. İçindeki aktif madde bakımından mükemmel bir koruyucudur. Hem antiseptiktir (mikropların üremesini önler) hem de antibiyotiktir. (bakterilerin üremesine mani olur.) Ayrıca sindirim sistemini düzenler, safrayı faaliyete geçirir, kan devranını ayarlar, sinir sistemini yatıştırır. Hülasa bu salata gayet nefis bir ilaç niteliğindedir.

Bileşiminde kuru madde olarak % 5-2 oranında uçucu yağ vardır. Aktif madde olarak timol, karvakrol, acı madde tanen, terpen, linalol gibi şeyleri ihtiva eder. Yurdumuz insanının büyük bir kesimi

(8)

Güney Doğu Anadolu bölgesinde özellikle Gaziantep yöresinde zahter çayına çok iltifat edilir. Çünkü bu çay insana zindelik verir, sinirleri yatıştırır, hazmı kolaylaştırır. Çay ikramı olarak harika bir içecektir.

Ege’de, Güney Batı Anadolu’da, Antalya Fethiye yöresinde origanum türleri hakimdir. Ticari amaçla yağı alınır. Distile suyu soğuk algınlığına iyi geldiği için o da satılır.

“Kekik” namı altında (zahter) koku ve aktif madde olarak aşağı yukarı birbirine benzeyen ORİGANO türlerinin hepsi kekik olarak bilinir ve aynı yerlerde kullanılır.

Hatay, Dörtyol yöresi Amanos dağlarında kayalık ve açık yerlerde kekiğin origano türlerine bol miktarda rastlanır. 30-50 cm. boylanır. Yapraklar karşılıklı rozet şeklinde 2-3 cm boyunda kirli gümüş renginde gayet ince tüylerle kaplıdır. Bu yöredeki halk bu kekiği at kekiği olarak tanımlıyor. Drog olarak kullanılır. Musa dağındaki Batıyaz, kapısuyu yörelerinde aynı kekik türünden bol miktarda mevcuttur. Yalnız çiçekler dal uçlarında daha dağınık haldedir. Bu yöredeki ismi ise “dağ kekiği, yabani kekik, yayla kekiği” isimleriyle anılır.

Avrupalılar şifalı bitkilerin eterik yağlarıyla hastalıkları tedavi yoluna (Aromatherapie) gitmişler. Sahasında sayısız eserler basıp piyasaya arz etmişlerdir. Bu eterik yağlar alerji olmadıkça (test yapıldıktan sonra, kolun dirsek bükümündeki iç kısmına 2 damla kekik eteriği konur, 10 dakika beklenir. Herhangi bir kızarma yada şişme olmazsa test olumlu demektir.) Yan etkisi olmaksızın rahatlıkla kullanılabilir.

Dağ kekiği veya kara kekik diye bilinen ORİGANO eterik yağı ciddi bir antibiyotik ve antiseptik olduğu için grip ve soğuk algınlığına karşı alınacak en etkin içecektir.

Ciddi üşütmelerde ve iltihabik vakalarda çuval dolusu kekik çayı içmektense bu bitkinin ruhu sayılan eterik yağının belirtilen ölçüde bal ile çözerek almak çok daha yararlı olacaktır.

Ayrıca grip için yararlı olan narenciyenin (limon, portakal, mandalina) yanında her yemekle birlikte bir baş kuru soğan bezin içine sarılıp sert bir yumrukla ezilerek yenirse çok daha yararlı olur. Çünkü soğandaki C vitamini ve diğer şifalı güçler azımsanacak şeyler değildir.

Büyükler için günlük doz sabah aç karnına, öğle yemekten önce ve akşam yatmadan önce 3 keredir.

(9)

Hazırlanışı: 1 su bardağı içerisine 1 tatlı kaşığı bal konur, üzerine dört damla eterik yağı damlatılır, iyice karıştırılır. Üzerine yarım su bardağından biraz fazla ılık su ilave edilir. İyice karıştırılır (eterik yağı balda, bal da suda çözülür.) ve içilir. Ne kadar etkili olduğu kullanınca görülecektir.

NOT: Günlük dozaj kesinlikle 12 damlayı geçmemelidir. Hiç ara vermeden 7 gün kullanıp 1 gün ara verilmelidir. Hastalık iyileşmemişse 7 gün daha kullanıp 1 gün ara vermelidir. Yine hastalık geçmemişse 3.defa 7 gün kullanıp ilaç kulanımına en az 15-20 gün ara verilmelidir. Çünkü 21 günden fazla kullanım yoktur.

KEKİK ETERİĞİNİN DAHİLEN KULLANILDIĞI YERLER: -Böbrek , mesane ve rahim yollarındaki iltihabın kurutulmasında -Bütün soğuk algınlığı, (grip ve anjinlerde) diş iltihaplanmalarında -Akciğer hastalıklarında (Emphsem, mykose, bronşit)

-Ruhi ve bedeni çöküntülerin düzelmesinde

-Düşük kan basıncını artırır, bedeni kuvvetlendirir, iltihabı önler. -Yemeklerin bozulmasını önler. Hazmı kolaylaştırır.

-Astım, enfeksiyon ve bağırsak hastalıkları. -Bağırsak gazlarının giderilmesinde

-Kandaki şeker miktarını azaltır. Kolesterolü düşürme, yüksek tansiyonu düşürme özelliğine sahiptir.

ÇAY OLARAK akşam yatmadan önce eşit oranda kekik, melisa ile beraber içilirse vücudu dinlendirir ve uyku yapar.

-Bir tutam kekik 1 çorba kaşığı peryavşanı ile demlenip günde 3 bardak içilirse ciddi şekilde şekeri düşürür.

Eşit ölçüde demlenen kekik ve ısırgan çayları balgam sökme, astım, boğmaca ve bronşit için çok faydalıdır. Mersin ve sinemaki yaprağı ile eşit oranda demlenen çayı zayıflamak için yine güzel bir içecektir.

HARİCEN KULLANILDIĞI YERLER:

-Romatizmal ağrılar ve yorgunluğun giderilmesi için : Bir kap içinde bir miktar kekik kaynatılıp dinlendirilir. Bu su banyo suyuna karıştırılarak yıkanılır.

-Uyuz ve bit mücadelesinde faydalı sonuç elde edilmiştir. -Ergenlik çıbanı, (akne) deri hastalıkları ve çıbanlar. -Diş ve ağız bakımı (gargara)

(10)

MAFSAL AĞRILARINDA:

10 damla eterik yağına 20 damla zeytinyağı karıştırılır, ağrıyan yerler ovularak masaj yapılır.

Çok yönlü olarak kullanılan bu bitkinin şifa etkisi hastalarda hemen görüldüğü için sadece Türkiye’de değil dünyanın pek çok ülkesinde araştırma ve yaygınlaştırma enstitüleri kurulmuştur. Türkiye’deki origano kekiğinin önemini bilen ülkeler en çok ithalatı ülkemizden yapmaktadırlar.

Bu bitki için ölümden başka her derde deva denilmesi bitkinin önemini anlatmaya yetmektedir.

ÖNEMLİ NOT:Hamileler ve guatr’ı olanlar eterik yağını

kullanmamalıdır.

**********

ADAÇAYI - Salvia

Şifası eski çağlardan beri bilinen ve üzerinde çok araştırma yapılan tipik bir Akdeniz bitkisidir.

İsmini Latince salvera: şifa verici anlamında SALVİA olarak almıştır. Eski Mısır kadınları doğurganlık için bu bitkiyi kullanmışlardır. Bugünkü halk tababetinde aynı maksatla kullanıldığı gibi emzikli kadınların sütünü kesmek için kullanılır.

12.Asırda ortaçağ Avrupa’sının her derde deva üniversal ilacı olarak kabul edilen rahipler ve papazlar tarafından 19. Asıra kadar değerinden hiçbir şey kaybetmeden kullanıla gelmiştir. Tabii sentetik ilaçların sakıncalı yan etkileri fark edilip ortaya çıkınca batı

aleminde ADAÇAYI tekrar sahneye çıkmış ve tekrar popüler olmuştur. Bu nedenle çok aranan ada çayı ihraç malı haline gelmiştir.

(11)

Geniş bir aileye sahip olan adaçayının Dünyada 700 kadar çeşidinden bahsedilir. Türkiye’deki araştırmalar Anadolu’da 90 türünün mevcut olduğunu tespit etmiştir. Anadolu adaçayı olarak ta bilinen SALVİA Batıda Güney Batı Anadolu’nun geniş kesiminde doğada bol miktarda bulunur. Anadolu adaçayı olarak ta bilinen bu şifalı bitkimiz kekikle birlikte en çok ihraç ettiğimiz malımızdır. Hatay’da Musa dağında Amanoslara kadar bir çok türü vardır.

Tıbbi adaçayının (SALVİA-OFFİCİNALİS) ana vatanı Güney Avrupa ve Batı Balkanlardır. Nadiren de olsa Trakya’da bulunabilir. Türkiye’de doğal olarak yetişmez. Ancak (Menemen tarımsal araştırma istasyonu-Mersin orman Bölge Müdürlüğü gibi) bazı istasyonlarda çoğaltılıp teşvik edilmektedir..

Türleri ve aktif maddeleri bakımından çok farklılıklar gösterir. Yaprak ve çiçekler özel kendine has kokulu ve yakıcı lezzette farklılık (SALVİA-TRİLOBA) arz eder. Batı Anadolu dağlarında bol miktarda yetişmektedir. Yapraklarının rengi yeşile çalışından ve 3’lü oluşundan uçucu yağ miktarı tıbbi ada çayından fazladır. Salvia-officinalis (tıbbi adaçayındaki) thujon %30-50, cineol %15 iken salvia-triloba’da thujon %5 cineol %60 kadardır.

Batı Anadolu’da çay olarak tüketimi oldukça fazladır. Distilasyon yoluyla elde edilen uçucu yağ halk tababetinde çok kullanılır. Aktarlarda elma yağı adı altında kullanılır. 5-6 damla eterik yağı balla karıştırılıp bir bardak ılık suda eritilerek içilir.

-Gaz söktürücü, mideyi rahatlatıcı, idrar arttırıcı, iştah açıcı, antiseptik, yara pansumanları, astım için, düşük tansiyon hallerinde, kadınların muayyen günlerinde, doğum öncesi, (doğumu kolaylaştırma) süt kesimi gibi önemli hallerde dahilen alınır. Bayanlarda rahim iltihabının şifa kaynağıdır.

-Deri hastalıkları (egzama) -Saç dökülmesi,

-Havayı dezenfekte etme işlerinde haricen kullanılır.

Enfuzyon olarak 20 gram kuru yaprak ve çiçekleri 1 litre kaynamış suda 10 dakika bekletilir. Sonra süzülerek içilir. Depresyona karşı, kadınlarda menopoz, cinsel soğukluk, kısırlık hallerinde sabah ve akşam 2 çay fincanı içilir.

-Şeker hastalarında şekeri düşürmek için, diş etlerinin iltihaplarında ağzı iyice çalkalayarak ve boğaz için gargara yaparak ağız bakımında kullanılır. Güçsüzlüğü gidermek için 20 gram ada çayı, 20 gram biberiye ile karıştırılıp bal ile karıştırılarak yemeklerden önce 1 çay fincanı

(12)

SARI KANTARON –KILIÇ OTU (Hypericum coris)

YARA OTU-BİNBİRDELİK OTU

Çam ormanlarının eteklerinde, açıklarda ve yaylalarda doğal olarak yetişen bir bitkidir.

30-80 cm. arasında boy yapar. Çok yıllık otsu bir bitkidir. Sarı, kırmızı, mavi ve nadiren beyaz çiçekli çeşitleri vardır. Tıbbi değeri olanı sarı renkli olanıdır. 5 taç yaprağı vardır. Yapraklar eliptik olup gövdeye karşılıklı dizilmiştir. Çiçekler yöreye göre Mayıs, Haziran, Temmuz ayları arasında açar.

Yapraklarda yağ bezesi

vardır. Güneşte tutulduğunda veya mercekle bakıldığında elek gibi veya süzek gibi görüldüğünden binbirdelik otu ve deva otu diye de bilinir. Kökü acıdır. Çiçek ve dallarında pinen, ladinen, tanen, acı maddeler ve boya maddesi vardır.

KANTARON YAĞININ KULLANILDIĞI YERLER: Mide ve bağırsak ile ilgili tüm hastalıklar için inanılmaz bir güce sahiptir.

-Mide ağrılarını dindirir, mide ülseri, gastrit, mide ve bağırsak yaraları için çok şifalı bir bitkidir. Özellikle 12 parmak bağırsağı yara ve iltihapları için bulunmaz bir şifa iksiridir.

-Korku ve heyecan giderir, cesaret verir. Bu nedenle savaştan korkan ve heyecanlanan askerlere içirilirdi. (Üniversite sınavlarında ve uçağa binmede heyecanlananlara tavsiye edilir.)

-Harici yara ve yanıkları iz bırakmadan tedavi eder.

-Yanıklar için ve bilhassa BASUR’lar için çok iyi geldiği görülmüştür. Antiseptik özelliği vardır. Akciğer hastalığı, damar sertliği ve sinir iltihapları içinde iyi gelir.

-Savaşta yaralanan askerlerin yarasını iyileştirdiği için bu şifalı bitkiye kılıç otu da denir.

-Sarı kantaron mevsiminde usulüne uygun olarak kesilir, toplanır ve gölgede kurutularak saklanır.

(13)

1- Süzek içerisine bir tutam sarı kantaron konulur. Üzerinden kaynar su geçirilerek (haşlamak suretiyle) elde edilen çayı içilir

2- İyice kaynatılmış suyun içerisine bir tutam sarı kantaron atılır. 3-5 dakika demlemeye bırakılır ve çay gibi içilir.

KANTARON YAĞININ ELDE EDİLİŞİ:

100 gram sarı kantaron’un çiçekli olan uç dalları taze iken toplanır, bekletilmeden 1 kg zeytin yağının içine konur. Ağzı kapalı vaziyette bir cam kavanoz içinde tam 41 gün güneşin altında bekletilir. Sarı zeytin yağı ve sarı çiçekli kantaron bitkisi güneş altında olgunlaşırken koyu kırmızı bir renk alır. İşte bu yolla elde edilen kantaron yağı ile yukarıda anlatılan hastalıkların tedavisi yapılır. Ayrıca basur için çok yararlı bir yağ olduğunu da bir kez daha hatırlatalım.

Sabah aç karnına 1 çorba kaşığı kantaron yağı içilir. Akşam yatmadan önce yine 1 çorba kaşığı içilir. Ayrıca basur üzerine sürülür, iyileşinceye kadar devam edilir. İyileşmeyen harici yaralara sürüldüğünde hem çabucak iyileştiği hem de iz bırakmadığı görülmüştür.

**********

BİBERİYE-KUŞDİLİ (Rosmarinos officinalis) KOKULU PÜREN LİSAN-İ ASFURİ

Çok eskilerden beri tanınıp kültüre edilmiş olan rozmarinos’un adını Grekçe’den (Rhops myrinos: Hoş güzel kokulu bitki) aldığı sanılan biberiye ballıbabagiller familyasından bir Akdeniz bitkisidir. İtalya, Fransa, İspanya, Tunus, Dalmaçya, Güney Anadolu derken Amerika’ya sıçramıştır.

Çok yıllık, her mevsim yeşil kalabilen çalı şeklinde çok dallı bir bitkidir. Yan dallar etrafa yattıkça yeni çıkan sürgünler yukarı doğru dik uzanırlar. Her sürgünde 10-15 kadar mavimsi, açık mora çalan, hatta kirli beyazımsı çiçekleri vardır.

(14)

Genç sürgünler çok ince keçemsi tüylerle kaplı,açık gümüşi renkte ve gevrektir. Yaprakları 2-3 cm. boyunda 2-3 mm. eninde çok kısa saplı olup, üstü parlak, yeşil alt kısmı grimsi tüylerle örtülüdür ve çaprazca karşılıklı bulunurlar.

Sürgünler yaşlandıkça renkleri değişerek kahverengi ve odunsu bir hal alır.

Bu nefis kokulu bitkiye Türkiye’de tabii olarak Mersin, Tarsus (Ashab-ı Kehf civarı) Adana, (Adana Kozan yolu 18.km’de başlar çam ormanları içerisinde öbek öbek) Yumurtalık civarı çam ağaçları aralarında çok miktarda bulunan bir bitkidir. Bu bitki Yumurtalık ve Kozan civarında “kokulu püren” ismiyle bilinir. Kokusunun güzelliği arıları cezp ettiği gibi ormanda yayılan hayvanları da üzerine çeker. Kuş diliyle beslenen koyunların etleri ve diğer ürünleri bunun için çok lezzetli olur. Bu bitki şiddetli soğuklardan zarar görür, güney yakaları sever. Avrupa’nın soğuk bölgelerinde saksı nebatı olarak yetiştirilir.

KISA TARİHÇESİ: Rosmarin ilk defa eski Mısır kral mezarlarında bulunmuştur. Belki özel günlerde ve ölü ayinlerinde kullanılmış olabilir. Bu bitkinin eski Yunanlılarda özel yeri vardır. Tanrıları tasvir eden resimlerde hep rosmarin çelenklerine rastlanır. Bununla birlikte defne-mersin ve rosmarinden yapılmış olan zafer çelenkleri dikkati çeker. Ayrıca ziyafet masaları da yine bu çiçeklerle süslenirdi.

Afroditin de güzellik malzemesi olarak rosmarini kullandığı söylenir. Bu bitki eskilerde şifalı bitki olarak az kullanılmıştı. Ta ki DİOSKORİDES sarılık hastalığını rosmarin ile tedavi edince bu bitki şifalı bitkiler safına o zaman geçmiş olabilir.

DİOSKORİDES Kilikyalı Anazarba orduları ile çok yer gezmiş 1.Y.Y. ilk botanikçilerindendir. Sarılık hastalığını rosmarin ile tedavi etmiştir. Rosmarinin bu tarihten beri tedavi edici bitki olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Anazarba, Anavarza kalesinin eski adıdır. Kale Ceyhan-Kozan arasında E5 karayolundan görülebilir. Kuzey batısındaki çamlıklarda da rosmarin’e (biberiye) bol miktarda rastlanır.

Ne yazık ki yabancıların para karşılığı köylülere toplattığı bu güzelim bitki bilinçsizce kökünden söküldüğü için tahrip edilmektedir.

(15)

Bu bitkinin Anadolu’ya rahipler veya Romalı askerler tarafından getirildiği sanılmaktadır. O zaman ismine ROSMARİNO deniliyordu. 16.Asırda rosmarinden şifalı süs bitkisi diye bahsedildiği eserlerde kayıtlıdır. İlk esansı (uçucu yağı) Avrupa’da çıkarılan bir bitki olan rosmarin bugün dahi kıymetinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Halen Güney Almanya ve Avusturya’da nikah merasimlerinde, cenaze törenlerinde rosmarin çelengi kullanılmaktadır. Gıda olarak ta domatesli rosmarin çorbası meşhurdur. Sosların hazırlanmasında çok kullanıldığı gibi etli yemeklerde ve ızgaralarda da kekik yerine kullanılmaktadır.

ŞİFA OLARAK KUŞ DİLİ: (ROSMARİN)

Rozmarinin filiz ve çiçeklerinde % 0.45 ile % 0.9 arasında uçucu yağ vardır. Özgül ağırlığı 0.915’dir.

Muhteva olarak: Terkibinde

Borneol – Kampfen – sineol - pinen ve reçine gibi şeyler vardır. DEVA OLARAK KULLANILDIĞI HASTALIKLAR:

DAHİLEN:

- 6 damla eterik yağı 1 kaşık balda, o da 1 bardak ılık suda çözülerek günde 2 defa alındığında unutkanlığı yok eder.

- Güçlü bir hafıza güçlendirme ilacıdır.

- Bedeni ve ruhi çöküntüyü giderir, insanın aktivitesini artırır. - Yarım baş ağrısını dindirir.

- Baş dönmesini giderir, çarpıntıyı keser

- Düşük tansiyon ve beze iltihabı için de kullanılır.

- Migren ağrılarında okaliptüs ile birlikte alınırsa çok faydalı olur. HARİCEN (Sürülerek):

- Yağlı saçların yağını alır.

- Mantarlar, sivilce ve pişikler için iyi gelir NOT:

Biberiye eteriği diğer bazı eterik yağları ile birlikte usulüne uygun alındığında sarılık ve gizli sarılık hastalıkları için çok yararlı olduğu görülmüştür.

(16)

OĞULOTU-MELİSA (Melisa officinalis)

Oğulotunun vatanı Doğu Akdenizdir. Hatay’da Amanosların orman ıslah sahalarında bol miktarda bulunur. Kümeler halinde birbirine girmiş vaziyette hendek kenarlarında sıkça tesadüf edilir. Vatanı burası olduğuna göre yurdumuzun çoğu bölgesinde yetişir. Boyu 20-80 cm. arasındadır. Tıbbi değeri yüksek olan bir bitkidir.

Gövde ve dalların kesiti kare biçiminde dört köşe, üzeri seyrek ince diken veya sert tüylerle kaplıdır. Yapraklar yumurta formunda kenarları dişli, damarları yaprakların altından ve üstünden görülecek şekilde seyrek tüylü, 3-4 cm. boyunda 2-3 cm. eninde 1-1.5 cm.’lik saplarla dal ve gövdenin dış kenarlarının karşılıklı her 3-4 cm. de bir diğer yapraklara çapraz olarak yukarı doğru muntazam şekilde yükselir.

Çiçekler beyaz sarımsı renkte yaprak saplarının dala birleştiği yerde sıra halinde 5-12 kadar çiçek halka teşkil edermiş gibi yaprakların dibinde sıralanır. Çiçeklerin taç yaprakları döküldüğü zaman yerleri sıra halinde yeşil çukurcuklar oluşturur. Kokusu limon kokusunu andırır. Tıbbi değeri olanı şifalı olan melisa kokulu olanıdır. Diğer 2 alt türü kötü kokulu veya kokusuzdur. İşe yaramazlar.

Tıbbi değeri yüksek olan melisa (Grekçe’de “ARI” anlamına) Avrupa’nın birçok yerlerinde plantasyonu yapılan muteber bir bitkidir. Arılar tarafından çok sevilir. Amanoslardaki yüksek vadilerin melisaları arıların ziyaretgahıdır. Dallar kopartılırken arılara dikkat etmek gerekir. Arıların oğul verme zamanı melisanın kokusu kraliçe arıyı cezp ettiği için kraliçe arı

(17)

melisanı bir dalına konar. Bu itibarla bütün arılar onun etrafında toplanır. Melisaya oğul otu, arının sevdiği ot denilmesi de bundan olsa gerek.

BİLEŞİMİ: Melisanın bileşiminde uçucu yağ ve tanen vardır. Uçucu yağı çok kıymetlidir. Yüzey itibarıyla en az eterik yağı alınabilen bir bitkidir. Limonumsu olan hoş kokusu ve sitronella gibi aktif maddeler bir çok hastalığa iyi gelmektedir. Uykusuzluk,beyin yorgunluğu, stres ve sinir bozukluğu için mükemmel bir şifa bitkisidir. Sinirsel baş ağrıları ve migren için iyi gelir. Kalp, şeker, tansiyon vs. gibi ciddi hastalıkların temelinde stres ve sinir bozukluğu yatmaktadır. Bu bitkinin eterik yağında özünde de onun önlemi vardır.

Doğada yetişen oğul otları bütün şifalı bitkilerin toplanmasında olduğu gibi yağmurlu ve çiğli zamanda toplanmamalıdır. Özellikle OĞUL otu çiğde toplanırsa kötü kokar. Bunun için kuru zamanda toplanmalıdır. Bahçesinde yetiştirmek isteyenler olursa bu çiçek diğer çiçeklerden farksız hatta çok mütevazıdır. Toprakta fazla özellik aramaz. Şaşırtma usulü veya tohumdan rahatlıkla yetiştirilebilir. Deniz toprağı tercih eder. Haziranda toplanır.

KULLANILIŞI: Bir avuç kadar gölgede kurutulmuş bitkiye bir litre kaynamış su dökülerek bir kaşıkla karıştırılır ve dinlenmeye bırakılır. Soğuduktan sonra ince tülbentten süzülür. Günde 2 çay bardağı içilirse, sinir sistemini yatıştırır. Stresi engeller, kalbin bir numaralı dostudur. Biraz yüksek dozajı, hanımların sancılı muayyen günleri için çok yararlıdır. Taze yapraklarından yapılan lapa, yara, bere, ezik, arı ve böcek sokmalarında faydalıdır. Kısaca oğulotu kalp çarpıntısı ve kalp sıkışmasına iyi gelir, melankoliklere canlılık verir. Kasılmaları giderir.

Sihirli bir bitki olan bu melisayı ilk kullananlar Araplar olmuştur. Plantasyonu yapılmış, papazlar rahiplerden öğrenip uzmanlaşmışlar ve bütün dünyaya melisa suyunu tanıtıp, meşhur etmişlerdir. Halen de değerinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Almanlar her gün 2 bardak melisa çayı içen veya eterik yağını alan bir adamın 120 sene yaşadığını söylerler. Günde 3 bardaktan fazla içilmemelidir. Uzun yolculuğa çıkacakların, uyku yapacağı için direksiyona geçmemeleri tavsiye olunur. Rahmetli hocam kalp, şeker, tansiyon ve depresyon gibi ciddi hastalıkların temel sebebi strestir. Onun ilacı da melisa derdi. Stresli yaşamak zorunda kalanların vazgeçemeyeceği çok ciddi ve şifalı bir bitkidir.

NOT: Ege bölgesinde, bahçelerde yetiştirilen limon çiçeğine, kolonya çiçeğine veya bahar sefasına melisa denilmektedir. Bu bitkinin bizim

(18)

PERYAVŞANI (Teucrium polium)

PERYAVŞANI–KISAMAHMUT–BODURMAHMUT–TÜYLÜ YERMEŞESİ

BOZCA OT - MAYASIL OTU ACIYAVŞAN - DALAK OTU DELİ PELİN:

Henüz sırrı keşfedilmemiş olan bu bitki kekik kadar önemli ve şifalı bir bitkidir. Genellikle kayalık yerlerde yetişir, boyu 10-40 cm. arasındadır.Yatık veya dik gövdeli otsu bir bitkidir. Gövdesi ve yaprakları beyaza yakın boz ve çok tüylüdür. Beyazımsı çiçekleri dal uçlarında küresel başlık şeklinde olur. Halk arasında yörelere göre yukarıdaki isimlerden biriyle tanınır.

Mide ekşimeleri, mide ağrıları, mide soğuklamaları, mide gazı ve hazımsızlıklar için ani etkili mükemmel bir bitkidir. Ayrıca vücuda kuvvet verir ateş düşürür, idrar söktürür, mesane yollarındaki kumların düşmesine yardımcı olur.

Ayrıca karaciğer yetersizliği, göğüs nezlesi, kolesterol ve üşütmeler için çok yararlıdır. Ateşli hastalıklarda ateş düşürücü E, C, B vitaminleri bakımından çok zengin, bay ve bayan cinsi isteklerini artırıcı, idrar söktürücü müthiş bir antiseptiktir. Hiçbir yan etkisi yoktur.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde çok kullanılan bu şifalı bitki için yakın dostum ve arkadaşım olan tıp doktoru şunları söylemişti. “Kendimi bildiğim günden beri vücudumun neresinde bir rahatsızlık hissetsem hep o otu kullandım. Halen de kullanmaya devam ediyorum. Ama halen sırrını çözebilmiş değilim.”

Şeker hastaları için; 1 avuç dolusu peryavşanı ile 1 avuç karakekik 1 litre suda hafifçe kaynatılıp, (15-20 dakika bekletilir) demlenmeye bırakılır. Elde edilen acı su bir şişeye süzülüp buzdolabında muhafaza edilir. Yarım kahve fincanı 1 bardak ılık suya dökülerek sabah aç karnına, öğle yemekten önce, akşam yatmadan önce 3 kere (Kahve fincanının oranı şeker durumuna göre azaltılıp çoğaltılabilir.) alınır.

Bu tertip aynı zamanda mide ve bağırsak gazlarını giderdiği gibi hazımsızlık ve mide ağrılarını da yok eder.

(19)

- Saf alkol ile elde edilen peryavşanının ruhu (parix) fistül için çok etkilidir.

- Bitkinin ruhu 1 bardak ılık su içine 20 damla damlatılarak sabah, öğle ve akşam 3 bardak alındığında basuru iyileştirir.

- 5 gram yavşan otu 4 bardaklık suda çay gibi demlenir. Tadı acı olduğu için bal ile tatlandırılarak içilir. Kana çabuk karıştığı için faydası hemen görülür. Günde 5-6 çay bardağı içilebilir. Hiç bir yan etkisi yoktur. Yukarıda sayılan rahatsızlık nedeniyle kullananların hayretlerini gizleyemeyecekleri görülecektir.

-1 tutam peryavşanını avuçlarının arasında ufalayıp çöpünü atarak hap gibi suyla yutanların kısa zaman sonra eğer bu otu içmeseydim ya midem patlardı, yada ölürdüm diyenleri gördüm.

-Bitkinin önemi büyük benim tanıtma imkanım küçük olduğu için bu kadarla yetindim.

******

ISIRGAN: Urtica diocia

Isırgangiller familyasındandır. 1 metre boyunda, çok yıllık ilkbaharda yetişen otsu bir bitkidir.

Her tarafı tüylerle kaplıdır. Portakal ağaçlarının altında, orman içi açıklarda ve meskun mahallerde bolca görülür. İki türü vardır. Yaprakları oval veya kalp şeklindedir. Yaprakların kenarları dişlidir. Bitkinin yakıcı ve dalayıcı özelliği vardır. Tüylerinin terkibinde FORMİK ASİT vardır. Sürüldüğü yeri kaşındırır (Tohumları ayrı özelliğe sahiptir ve bal ile alınır.) ve yakar.

FAYDASI :

Dıştan tatbik edildiği zaman iç organlarda biriken kanı çeker, romatizma ve mafsal ağrılarını dindirir. Burun kanamasını keser.

(20)

Aybaşı kanamalarının düzenli olmasını (Bir tutam ısırgan ile bir tutam çoban çantası çayı hanımlar için mükemmel bir içecektir) sağlar.

Prostat büyümesinden dolayı meydana gelen idrar zorluğuna karşı güzel bir içecektir.

Balgam söktürme ve böbrek kumlarının dökülmesinde çayı içilir. Ayrıca allerji, saç dökülmesi, egzama ve kanser için kullanılan şifalı bir bitkidir.

Hocam, ısırgandaki gücü şöyle anlatırdı:

Toprak üzerinde yatıp kalkan dünyanın en fakir insanları çingenelerdir. Bunlar birbirleriyle konuşurken bir gurup diğerine “Biz bu sene ısırgan yedik. Artık hasta olmayız.” Diğer gurup ise “Biz hem ısırgan yedik hem de çayını içtik. Artık bu sene ölmeyiz bile” diyorlar.

- Amerikalılar gemilerini bağladıkları kendir halatların mukavemetli olması, çürümemesi ve böceklenmemesi için ısırganlı suda kaynatır sonra kullanırlardı.

- Amerikan bezinin sağlam ve çürümeye karşı dayanıklı oluş sebebi beyaz ketenin ısırganlı suda kaynatılmasıyla elde ediliyor olmasıdır. Rahmetli hocam “Alın keteni siz de ısırganlı suda kaynatın işte oldu size amerikan bezi derdi.”

Bir insanın kansere karşı tedbir alması onun yılda birkaç kez ısırgan yemesi ve çayını içmesiyle mümkün olabilir.

Şöyle ki : Isırganın taze filiz ve yapraklarından zaman zaman salata yapılır. Isırganın taze filiz ve yapraklarında zaman zaman börek yapılır. Yine uç filiz ve yaprakları gölgede kurutulmak suretiyle çayı içilir. İşte böylece bu bitkiden azami istifade sağlanmış olur.

Isırgan tohumlarına gelince: 50gr. havanda iyice dövülmüş veya elektrikli kahve değirmeninde çekilmiş ısırgan tohumu ½ kg çiçek balı ile iyice karıştırılır. Her sabah aç karına bir tatlı kaşığı yenir. Rahmetli Hocam bu tertibi 60 yaşın üzerindeki insanlara tavsiye eder ve kendisi de yerdi. Bu tertibi kullanan insanlar, hem çok zinde kaldıkları hem de kullanmaya başladıktan 1 hafta sonra kırışıklıklarının kaybolup aynada görünümlerinin değiştiğini söylerlerdi.

Ölü, hasta ve yaralı hücrelerin atılıp yerine yeni hücrelerin oluşmasında etkin bir şifalı bitkidir.

Aç karnına halis bal ile alınan dövülmüş ısırgan tohumu insanın direncini artırır ve güç verir.

(21)

DEFNE (Laurus nobilis L.)

Defnegillerdendir. Yaprakları yaz ve kış yeşil olan bir bitkidir. Anavatanı Küçük Asya’dır. Ülkemiz ormanları içinde Hatay bölgesinden başlayarak Toros dağlarının eteklerinden Antalya, Muğla sahillerinden Marmaris’te Sinop ve Doğu Karadeniz kıyı şeridinde 200 metreye kadar olan, denize bakan kayalık yerlerde az nemli sığ topraklarda bulunur. Akdeniz sahillerinde 600 - 800 metre yüksekliğe kadar 10 - 15 cm. çap ve 10 metreye kadar yükselir. Bütün Akdeniz ikliminin hükümran olduğu yerlerde yetişir.

Laurus nobilis Doğu Akdeniz makisinin karakteristik bir bitkisi olmakla birlikte, Suriye, Güney Trakya, Makedonya ve Yunanistan’ın bütün sıcak bölgelerine yayılmış, her dem yeşil olan bir ağaçtır. Halihazırda 40 cins ve 1000 kadar türü bilinir. Türün en önemlileri Laurus nobilis – Laurus maderinensis - Laurus canariensis’tir.

Bu üç türün içerisinde ekonomik ve tıbbi değeri olan yalnız Laurus nobilis L.’dir. Laurus nobilis’in önemli varyeteleri:

Laurus nobilis L. F. Lotıgolıs Laurus nobilis L. F. Anagostitelsa Laurus nobilis L. F. Crispa Laurus nobilis L. F. Pollidapriza Laurus nobilis L. F. Sphaerocorpa Laurus nobilis L. F. Bonziane Laurus nobilis L. F. Mercoclade

(22)

Laurus nobilis L. F. Cylindrocurpa

Bu varyetelerin hemen hepsi memleketimizde yetişmektedir. Defne birçok yerlerde maki tipinde çalılıklar, bazı yerlerde 5-10 metrelik ağaçlar halinde görülür.

Aşırı dallı piramit şeklinde görülen düz, yuvarlak gövdeli, yeşilimtırak bazen esmer ve siyahımsı görünüşlüdür. Yapraklar taze iken yeşil sonradan kırmızımsı siyah görünüşlü dar elips şeklinde, uçları sivri ,kenarları hafif dalgalı üst tarafı parlak, yeşil,deri gibi sertçe, alt tarafı mat ve koyu yeşil, damarlar yaprağın iki tarafından görülür. Boyları 5-10 cm., enleri 2-3 cm. kadar olup kısa ve kalın sapları vardır.

Bol meyveli olan defnenin çiçekleri aynı bitki üzerinde, fakat erkek ve dişi çiçekler ayrı ayrı (tek evcikli) yerlerdedir. Erkek çiçekler 2’şer veya 4’er olarak yukarı doğru halkalar şeklinde bulunmaktadır. Dişi çiçekler ise erkek çiçeklerin bulunduğu dalların üst kısmındadır. Çiçekler kısa sapçıklı demet veya salkım şeklindedir. Nisan başında açar. Yeşilimsi, sarı, beyazımsı renklidirler. Meyveleri yetiştiği yerlere ve mıntıkalara göre tesbih büyüklüğünde koyu, mavi ve parlak siyahımsı renktedir. Eylül ve ekim aylarında gelişmeleri bittikten sonra kendi kendine yere dökülürler.

HATAY İLİNDE DEFNE:

Sahilden başlayarak Amanos dağlarının 1000 metre yüksekliğine kadar dağınık ve topluluklar halinde görüldüğü gibi Antakya ve Civarında aynı şekildedir. Harbiye; Dursunlu, Doğer, Samandağı, Karaçay, Kapısuyu bölgelerinde, Batıyaz, Erildikuyu, Musa Dağının Domuz Burnu tarafı Yayla Dağı, Bezge (İki koku olarak en kaliteli defneliklerdir ve kültüre alınmıştır.) Arsuz defnelik sahası içine girer. İskenderun’da ve civarında yabani olarak Flora da görülür. Dörtyol ilçesinin dere ve çay yataklarında bol miktarda rastlanırsa da sırtını yasladığı dağın vadileri defneliklerdir. Hatay’da toplam defnelik sahası 1977 verilerine göre 13.144 hektardır. Antakya’nın en meşhur sayfiye yerlerinden biri olan Harbiye, defne ağaçlarının tüm güzelliklerini sergilediği bir yerdir. Buradaki halkın inanışına göre “Defne veya Tefne güzellik simgesidir. Mitolojiye göre eski Yunan güzellik, şifa ve güneş Tanrısı olan Apollo’nun aşık olduğu, çok sevdiği fakat elde edemediği DAPHNE’nin bu Harbiye defneliğinde defne ağacına dönüştüğüne inanılır. Ticari ve tıbbi değeri olan bir ağaçtır.

(23)

KULLANILDIĞI YERLER: DAHİLEN HARİCEN

-Mikrop öldürücü -Romatizma için Masaj şeklinde sürülür -Ağrı kesici -Saç dökülmesi ve kepeklenmeyi önler -Halsizliği giderici -Friksiyon şeklinde elle saç diplerine ulaştırılır -Terletici -Eterik yağı bazı eterik yağlarıyla birleştirilir -Aybaşı düzensizlikleri -Ayrıca baharat olarak kullanılır

-Romatizmal ağrılarda -Uykusuzluğu gidermede

NOT: Hamileler kullanmamalıdır.

Yapraklarından elde edilen eterik yağı hastanelerde mikrop öldürücü olarak kullanılmıştır. Kaynamış bir kap içindeki suya, 5-10 damla defne eteriği atıldığında buharlaşan uçucu yağı çok nefis bir koku neşrederek ağız ve burun yoluyla alınan mikropları öldürür. Araçlarda ve odalarda bir parça pamuk üzerine birkaç damla döküldüğünde aynı güzel kokuyu yayar ve aynı fayda sağlanır.

Defnenin tohumlarından elde edilen defne yağına HAR YAĞI denir. Har yağı ile yapılan sabun kepekli saçlara, sivilceli yüzlere, saç bakımına önem verenlere, egzamalı ve deterjanlara karşı alerjisi olanlar tarafından ısrarla aranan bir sabundur. Har yağı ve zeytin posasından elde edilen pirina yağı ile yapılan sabun, dünyanın kabul ettiği en sağlıklı ve birinci sınıf bir sabundur.

(24)

REYHAN - FESLEĞEN (Ocimum basilicum)

Vatanı güney Asya olup 150’ye yakın varyetesi mevcuttur. İtayla, Fransa, İspanya ve Almanya’da kültürü yapılmaktadır. Yurdumuzda Akdeniz bölgesinde ve Ege bölgesinde hayli sevilir. Saksı ve bahçeler için süs nebatı olarak yetiştirilir. Halk arasında küçük yapraklarına “sinek kanadı”, biraz büyük olup küre biçiminde olanlara “top reyhan” denir. Pencere saksılarına koyarak güzel, parlak yeşil rengi, top halinde güzel görünüşü ve kendine has hoş kokusuyla pencerelere güzel bir ziynet teşkil eder. Nefis kokusunu sivri sinekler sevmediği için pencerelerden sivri sineklerin girmediğine inanılır.

Fesleğen doğu ve güney Anadolu’da çoğunlukla reyhan olarak bilinir.

Reyhanın Arapça “Rieha = koku” dan geldiği bilinmektedir. Hanımlara isim, şarkılara beste bile olmuştur.

Bahar olarak ekilen fesleğen (adi fesleğen) Antakya ve Antalya pazarlarında demet halinde “bahar” olarak satılır. Çok eskiden beri faydaları bilinen reyhan, aynı isimle, İslam hekimi Şeyh Hekim Ebu Abdullah Muiniddin’in “Sufilerin Şifa Sanatı” adlı eserinde kısaca bugün bildiklerimizin aynısı yazılıdır. Antakya’da yetiştirilen “Adi Reyhan” 50-60 cm.’ye kadar boyludur. Toprak üstünden itibaren dallar ve kolları yukarı doğru yükselir. Aşağı yukarı her dalın ucunda uzun başağı andıran çiçek demetleri 6 çiçekli halkalar teşkil edecek şekilde 5-6 mm.’de bir üst üste sıralanarak 15-20 cm. kadar boylanır. Çiçeklerin taç yaprakları çoğunlukla kirli, beyaz veya çok açık eflatun rengindedir. Olgunlaşan çiçekler taç yapraklarını döktükçe, yeşil renkte olur.

(25)

Başakların alt kısmı kurumaya başlarken açık kahverengi, ortası yeşildir. Üst kısmında çiçekler hala açılmaya devam eder. Alttaki tohumlar, her çiçekte 4 adet kadardır. Koyu kahve siyahımsı renkte güzel kokar. 2 mm. kadar boyundadır. Bitki çok dallanır. Alt yapraklar az dişli, 3-4 cm. eninde, 7-8 cm. boyunda, basit saplı, çoğunlukla koyu yeşil ve parlak, bir yıllık bir bitkidir. Reyhanı ekseriya biber ile birlikte ekmek bir gelenek haline gelmiştir. Bilerek veya bilmeyerek de olsa güzel bir usuldür. Bahçıvanlar biber meştelerine biraz da reyhan karıştırırlar. Biber fideleri, şaşırtılırken arada sırada reyhan fideleri ekilir. Çiçek açma zamanı reyhanla biber aynı zamana rastladığı için reyhanın nefis kokusu arıları uzaktan davet (oğulotu ve kuşdilinde olduğu gibi) eder. Gelen arılar bu meyanda kokusuz biber çiçeklerini de ziyaret ederek tozlaşmayı da sağlamış olurlar. Bu vesile ile randıman artar.

Avrupalılar reyhanı eterik yağı için plantasyonunu yapmaları yanında baharat olarak ta çok kullanırlar. Rosemarin (kuşdili), kekik, nane vs. yerine, yemeklerde rayiha ve çeşni olarak çorbalarda, tazesi salatalarda ve çiğ hazırlanan yemeklerin korunmasında yararlanılır.

Anadolu’da nane yerine kullanıldığı gibi yemek ve salatalarda kullanılır. Kendine yakışan tüm yemeklere girer. Antakya’da pek çok aileler biber dövmesinde, patatesle yapılan çiğ köftelerde, pilavlarda ve dolmalarda kekik ve nane gibi kullanılır. Bu bitkinin menopoz dönemine yaklaşan hanımlarımız tarafından özellikle kullanılması bu dönemin zararsız atlatılması için sürekli tavsiye edilir.

BİLEŞİMİNDE: % 2-4 eterik yağı vardır. Eterik yağının içerisinde muhteva olarak,

-Estragol

-Linalol ve tanenli maddeler ihtiva eder.

ETERİK YAĞININ KULLANILDIĞI VAK’ALAR: Sinir sistemi bozukluklarından mütevellit uykusuzluk, sinir gerginliği, mide krampları, baş dönmesi vak’aları, migren, bayanların kifayetsiz muayyen günleri, bağırsak enfeksiyonu ve boğmaca gibi rahatsızlıklarda kullanılır.

ETERİK YAĞIN KULLANILIŞI: Bir çay kaşığı bala 3-5 damla karıştırılarak eritilir. Bu eriyik üzerine 1 bardak su ilave edilerek, iyice eritilir günde 3 defa birer bardak içilir.

(26)

NOT: Menopoz dönemindeki hanımların, sinir sistemi tahriş olmuş bayanların yatıştırıcı ve uyku yapıcı olan bu bitkinin eterik yağı, vazgeçemedikleri önemli bir iksirdir.

YAPRAK ve ÇİÇEKLERİN KULLANILIŞI:

Gölgede kurutulmuş çiçek ve yaprakları çay olarak içilir. 1 bardak kaynar suya 2-3 gr. ufalanmış reyhan konur, 5 dakika bekletilir, süzülür ve içilir. Veya bir bardaklık su içerisine 2-3 gr. reyhan yaprağı konup hafif ateşte sık sık karıştırılarak, 1 dakika tutulur. Süzüldükten sonra günde üç defa birer bardak içilir. Mideyi rahatlattığı gibi idrar artırıcı ve yatıştırıcıdır.

Yaprakları çok ince toz haline getirilerek buruna enfiye gibi çekilmesi, koku alma hassasını kaybedenleri eski haline getirir ve kronik nezleye iyi gelir.

**********

ARDIÇ

(Tıbbi ardıç: Juniperus cummunis)

Bu ağaç vatanı güney ve orta Avrupa olmasına rağmen İsveç’ten Kanada’ya kadar yaygın olduğu söylenir. Türkiye’de de nadir bir ardıç cinsidir. 10 m.’ye kadar sütün biçiminde yükselebilen, her zaman yeşil yaprakları 10-20 mm. uzunlukta uçları sivri ve dardır. Geç büyüyen sert bir ağaçtır. Erkek ve dişi çiçekler farklı ağaçlardadır. Erkek çiçekler sarıdır, dişiler olgunlaştıkça siyah ve koyu mavi renk alır. Olgun meyveler 6-8 mm. kadar, küre biçiminde üstü mumla kaplı buğulu görünüşlü, kendine has reçine kokulu tadı baharlı, rengi siyahımsı koyu lacivert ve 3

tohumludur. Bu tariflere uygun 2 metre kadar boyunda bir ardıca Batıayaz yaylasında ve Amanoslarda ışık meydanı, Üçkoz yaylası civarındaki ardıçlarda tesadüf edildi. Büyümesi yavaş olan bu talihsiz ağaçların çoğalması ancak kuşlar sayesinde olmaktadır. Kuşlar tarafından yutulan ardıç tohumlarının dışkı vasıtasıyla atılarak, uygun ortamı bulduğu takdirde

(27)

çimlenebildiği bilinir. Tohumlardan başka türlü üretme imkanı da yoktur. Bilinçsiz avcıların bu işi üstlenen ardıç kuşlarının neslini azaltması ardıçların üremesine tesir ettiği gibi neslinin azalmasına da sebep olmaktadır.

Biçare ardıçların üremesi zor, büyümesi çok yavaş olmasına rağmen düşmanları da çoktur. Cüce ardıçların altındaki kuru otlar tutuşturulunca ardıç ta kolayca tutuşabiliyor. Uzun süreli ateşi, çobanların da tercih ettiği çoban ateşi olabiliyor. Ağacın sertliği ve mukavim oluşu tarla ve bahçelere sınır dikeci olmuş, kömürünün dayanıklı ve yüksek kalorili oluşu sebebiyle de demircilerin tercih ettiği kömür olmaktan kurtulamayarak nadir bulunur hale gelmiştir. Sazlara kol olabilmek için de aranır durumdadır. Ardıç birçok türleri olan bir ağaçtır. Yerde sürünenden halk arasındaki adıyla kaba ardıca, cüce ardıçtan ulu ardıca kadar görünüşler arz eder.

Şifası çok eski çağlardan beri bilinen ardıç, eski Hıristiyanlık döneminde kutsal bir ağaç olarak bilinirdi. Cadılara ve cinlere karşı koruyucu gücüne inanılır, her evde birkaç dal ardıç bulundurulur, ayrıca her derde deva kabul edilirdi. Bundan bir asır öncesine kadar veba veya cüzzam hastalığına karşı kullanılmıştır. Milattan önce 17. asırda Mısır papirüslerinde ardıç meyvelerinin idrar yolları hastalıklarında idrar söktürücü olarak, kan temizlenmesinde, cilt hastalıklarında hazımsızlığa karşı ve mafsal romatizmalarına karşı kullanıldığını öğreniyoruz. Bugün de halk tababetinde Avrupalılar ardıcı aynı maksatla kullanmaktadırlar.

Meyveleri sonbaharda toplanır, ezilir ve çay gibi demlenerek içilir. İlkbaharda toplanan sürgünler çay yapılarak içilir, esansı da mafsal romatizmalarına karşı merhem gibi sürülür. Ardıç esansı kullananların idrarları menekşe gibi kokar. Bu itibarla eski Romalı saray kadınları bu esansı çok kullanmışlardır.

Kuzey memleketlerinde içki olarak kullanılan Cin, ardıç tohumlarının ezilerek fermente edildikten sonra distile edilmesiyle elde edilmektedir.

Ardıç kozalaklarında % 0,5-0,6 kadar uçucu yağ vardır. Bileşiminde, şekerler (sakaroz, glikoz) pinen, terpineol, borneol, isoborneol, cadinen terpenalkahol, protein vs. mevcuttur.

ŞİFA VERİCİ VE TEDAVİ EDİCİ OLARAK ARDIÇ HARİCEN:

Kan temizleyici Parazit öldürücü Yara iyi edici

(28)

Sulu egzamayı iyileştirici olarak da kullanılır. DAHİLEN:

İç organların fonksiyonlarını artırır Hazım organlarını harekete geçirir Solunum yollarının antiseptiğidir Sinir sistemi, İdrar yolları, Kan durdurma, Regl söktürücü, Şeker, ishal, Mafsal ağrısı Romatizma

Mesane taşı gibi vakalarda kullanılır. KULLANILIŞI:

Günde 3 defa dörder damla esansı (uçucu yağı) 1 çay kaşığı balda iyice karıştırılıp, 1 bardak ılık suda eritilerek alınır.

Önemli Not: Böbreği iltihaplı kişiler kullanamazlar.

**********

BÖBREK TAŞI VE TAVŞAN MEMESİ

Çeşitli sebeplerle böbrekte oluşan taşlar bazen kum tanesi kadar küçük bazen de yumurta kadar büyük olabilir. Ufak kum ve taşlar böbrekten kolaylıkla çıkabilir ama büyükler şiddetli ağrılara, terleme ve kusmalara sebep olur. İdrarın rengi bulanıktır. Göğsün ön kısmında kaburgaların altında ani kıvrandırıcı ağrılar hissedilir.

Böbrek taşlarını düşürmek için öncelikle ve özellikle böbrek iltihabının antibiyotikle kurutulması gerekir. Böbrekteki iltihabı iyice kurutup temizlemeden hangi bitkiyi, hangi ilacı , hangi materyali kullanırsanız kullanın hiçbir faydası olmadığı gibi taşı düşürmek de mümkün değildir. (Antibiyotik yerine veya antibiyotikle birlikte hiçbir yan etkisi olmayan kekik eteriğini kullanmak daha uygundur.)

(29)

Böbrek iltihabını kurutmak için hiçbir yan etkisi olmayan kara kekiğin eterik yağını (Güçlü bir antibiyotiktir.) 7 gün veya 14 gün süre ile kullanıp tamamen böbreği iltihaptan temizledikten sonra aşağıdaki işlem uygulanır.

- Bunun için kekik bölümünde verilen bilgileri okuyunuz. Kekik eteriğini izah edildiği gibi usulüne uygun olarak kullanınız.

- İltihaptan tamamen temizlenmiş olan böbrekteki taşı düşürmek için aşağıdaki şifalı bitkiler kullanılır.

**********

TAVŞAN MEMESİ - TAVŞAN TOPUĞU - NOEL ÇİÇEĞİ (Ruscus aculeatus)

30-90 cm. arasında dikenli, mersine benzeyen ve tıbbi değeri olan şifalı bir bitkidir. Orman içlerinde ve kalkerli arazilerde doğal olarak yetişir. Yaprakları koyu yeşil ve sivri uçludur. Eylül – Nisan aylarında açar, sonbaharda yaprakların üzerinde kırmızı renkte nohut gibi yuvarlak meyveleri oluşur. Bu nedenle bitkiye tavşan memesi denmiştir.

ÖZELLİĞİ: İdrar artırıcı, ateş düşürücü, böbrek taşı ve kumlarını kil gibi eritme özelliği vardır. Toprak altında kalan ve patatese benzeyen kısmı kullanılır. ( Bu patatesli kısmı tavşanın topuğuna benzediği için bu ismi almıştır.)

KULLANILIŞI: 1 kg. tavşan topuğu 3 lt. suda iyice kaynatılır ve 3-4 saat ayazlatılır. Sonra süzülüp buzdolabında muhafaza edilir. Her gün su yerine aç ve tok olarak en az 10 bardak kadar içilir. 7 gün ile 20 gün arasında netice alınır.

İnsan böbreğindeki taşı kil gibi eritip hepsini birden idrarla birlikte bir çırpıda ağrısız ve sızısız haş diye boşalttığı, dışarı attığı için insanı çok rahatlatır. (Defalarca denenmiştir.)

Not: Böbrek ve mesane iltihapları antibiyotikle iyice kurutulup temizlenmeden bu tertip kullanılmaz.

(30)

Şevketi bostan:

(Cnicus benedictus )

Ege’de böbrek taşı ve kumları düşürmek için kullanılan şifalı bir bitkidir. Bunun için kendi bölümünde verilen bilgileri okuyunuz.

Böbrek taşını düşürmede avokado, gileboru, kayış kıran, yoğurt suyu, maydanoz suyu v.s. gibi birçok şifalı şeyler kullanılsa da hiçbir bitki tavşan topuğu kadar böbrekteki taşı eritip idrarla dışarı atma gücüne ve özelliğine sahip değildir.

**********

PROSTAT:

Yalnız erkeklerde bulunur. Elli yaşını geçenlerde büyümeye başlayıp rahatsızlık verebilir. Gündüzleri sık sık idrar yapmak, gecenin sonuna doğru idrara kalkmak, idrar yapmada zorluk çekmek, idrarın yavaş yavaş akması, başında veya sonunda bir damla kan gelmesi bu hastalığın belirtilerindendir. Tedavi amacıyla aşağıdaki tavsiyelerden uygun olanı seçilir. Tedavi esnasında acı ekşi şeyler yenmemeli, genelde sebze yemeklerini tercih etmeli, her gün bir baş kuru soğan yemeli, içme suyu çok temiz olmalı, mümkünse her gün bir maden sodası içmelidir.

Şifa için:

50gram hazambel kökü, 1 kg. kesilip küçültülmüş kereviz ile 5 litre suda kaynatılır, 2 saat kadar dinlendirilip süzülür. Kapalı bir kap içerisinde muhafaza edilir.

Günde 3 su bardağı içilir.1-Sabah aç karına, 2- Öğle yemekten önce, 3- Akşam yatmadan önce

Rahmetli hocam parmak ucu büyüklüğünde kestiği hazambel köklerini prostat hastalığına pastil gibi devamlı ağızda çiğnetirdi.

(31)

-Prostattan dolayı idrar zorluğu çekenlere ise bir elin avucu kadar kavrulmamış ham kabak çekirdeğinin içini aç karına yedirirdi. Bu çekirdek zarındaki acılığı tenya ve solucanları da attığı gibi prostat nedeniyle idrarlarını yapamayan veya zor yapanları rahatsızlığını giderir diye tavsiye ederdi.

-Ayrıca mesane ve rahim yollarındaki iltihabik durumların düzelmesi için 5 bağ maydanoz ve aynı miktardaki ısırgan 4 litre suda kaynatır.dinlendirir. Süzülen suyu temiz bir kapta muhafaza eder. Aynı tertip ile günde 3 bardak içirirdi. İdrar yolu ile iltihabın atılmasının en güzel şekli derdi.

-Ayrıca her gün aç karnına bir tatlı kaşığı keten yağı içmek yaşlılığa bağlı prostat için çok yararlıdır.

-Isırgan yapraklarının filizlerinden yapılan çay günde 3 bardak içilirse prostat büyümesinden kaynaklanan idrar zorluğu için çok faydalıdır.

-Günde 3 çay bardağı biberiye çayı içmek,

-Ardıç tohumunu günde 3 bardak çay gibi demleyip içmek, -Bir avuç arpa, bir avuç kiraz sapı ve 2 adet darı püskülünü 1.5 litre suda iyice kaynatıp günde 3 defa birer su bardağı içmek iltihabik durumun giderilmesi için çok faydalıdır.

**********

BASUR-HEMOROİD-MAYASIL:

Son bağırsakta bulunan siyah kan damarlarının genişleme şişme ve kanamalarına halk dilinde basur, mayasıl, tıp dilinde ise hemoroit denir.

Kabızlık, hamilelik, şişmanlık, stres, soğuk yerlerde fazla oturma, alkol alışkanlığı ve son bağırsaktaki bazı hastalıklar basura sebep olabilir. Basur 2 tiptir.

1-Dış basur : Çatlama, şişme, ağrı ve meme şeklinde olur. 2-İç basur : Kaşıntı ve kanama şeklinde belirir.

Kabızlık hastalığı zorlaştırıcı sebeptir. Rahatlamak için öncelikle kabızlığın giderilmesi gerekir. Sonra aşağıdaki tavsiye edilen şıklardan biri uygulanır. Ancak tedavi süresince perhize dikkat edilmesi gerekmektedir. Misal: İçki, çay, kahve gibi şeyler içilmemelidir. Baharatlı ve yağda kızarmış şeyler yenmemelidir. Biber, ıspanak gibi şeylerle fazla ekmek

(32)

tüketilmemelidir.Taze yumurta, peynir, tereyağı, taze et, balık, sebzeler, çiğ soğan ve meyve suları gibi şeyler tüketilmelidir.

Not: Kabızlığın giderilmesi için her gün aç karnına bir çorba kaşığı zeytinyağının içilmesi ve akşam yatmadan önce basur üzerine sürülmesi gereklidir.

1-) Sabah aç karına bir çorba kaşığı kantaron yağı içilir. Akşam yatmadan önce bir tatlı kaşığı içilir ve basur üzerine sürülür. Hastalık geçinceye kadar devam edilir.

2-) Bir cezve içerisine 3-5 adet okaliptüs yaprağı ve 1 çay kaşığı şeker konulup 1 bardak suda kaynatılır. Tamamı aç karına içilir. Aynı tertip yatmadan önce de tekrarlanır.

3-) 30 gram mersin yaprağı, 30 gram ebegümeci, 30 gram Meryem ana dikeni (dövülerek) 1.5 litre suda 10 dakika kadar kaynatılır. Bu sudan sabah aç karına, öğle yemekten önce ve akşam yatmadan önce birer su bardağı içilir.

4-) 5 adet kuru incir yaprağı, 100 gram nöbet şekeriyle havanda iyice dövülür. Günde 3 kez birer tatlı kaşığı yenir.

5-) Ayva yaprağı çayı günde 3 defa birer su bardağı içilir. 6-) Civan perçemi çayı günde 3 defa birer su bardağı içilir. 7-) Sığır kuyruğu çayı günde 3 defa birer su bardağı içilir.

8-) Yatmadan önce 2 adet yumurtanın sarısı bir tavaya konur, hafif ateşte kömürleşinceye kadar karıştırılır, biriken yağ alınıp basur üzerine sürülür. Sabahleyin üzüm sirkesiyle yıkanır.

9-) 40 adet kara üzüm ile 1 baş sarımsak havanda iyice dövülür, merhem haline gelinceye kadar karıştırılır, bir gazlı bez üzerine serilerek basur memelerinin üzerine konur.1 gece bekletilir.Sabah üzüm sirkesiyle yıkanır.

10-)Bir miktar zift uygun bir kap içerisinde kaynatılır.Bu ziftin buharına oturulur.

11-)Mersin yaprağının lapasını bir beze sererek makat üzerine koymak basur için çok faydalı olduğu gibi rahim ve makat çıkıkları içinde iyi gelir.

Rahmetli hocam peryavşanını saf alkolde çözer elde ettiği şeye parix derdi. Bununla günde 3 defa 1 bardak su içerisine 20 damla damlatarak basurlulara içirir ve basurun üzerini bununla temizletip zeytinyağı sürdürürdü. 1 hafta gibi sürede netice alırdı.

Not: Parix dediğimiz bu şey 1 bardak suya 20 damla damlatılarak içilince 1-2 dakika gibi kısa zaman içerisinde mide şişkinliği, hazımsızlık, ekşime, yanma vs. gibi mide rahatsızlıklarını giderir ve rahatlama görülürdü.

(33)

EBEGÜMECİ (Malva sylvestris):

Çok yıllık otsu bir bitkidir. 20-70 cm. arası boy yapar. Saplı yaprakları yuvarlak 5-7 lopludur, kenarları dişlidir, çiçekleri yaprak koltuklarından demetler halinde çıkar. Çiçek rengi leylak, pembe olup mayıs - ekim ayları arasında açar.

FAYDALARI:

Ebegümecinin yaprak ve çiçekleri ısırgan, ıspanak, karahindiba, kuzukulağı, pancar vs. gibi tüm bitkilerle uyum sağladığı için beraberce yenir. Ebegümecine kocakarı ilacı denmesindeki sebep bundan olsa gerektir. Her ot ile uyum sağlar. Göğsü yumuşatır, öksürüğü keser, kabızlığı giderir, ateşi düşürür, vücuda rahatlık verir.

Ağız içi ve bağırsak yaralarında ebegümecinin yenmesi çok yararlıdır. Özellikle diş etleri ve ağız yarası için düğme şeklindeki meyveleri çıtır çıtır çiğ olarak yenir. Kendisi salata olarak, haşlanarak, kavrularak, böreği ve pilavı yapılarak yenilir. Bağırsakları çalıştırıcı mideyi çalıştırıcı ve yara iyileştirici özelliği eskiden beri bilinen gerçektir. Vücut direnci ve sağlığı için yılda en az 2 kere ısırgan ile birlikte yenmesi gerekir.

(34)

**********

MEYAN (PİYAM) KÖKÜ (Glycyrrhiza glabra)

Meyan bütün Anadolu’da yaygındır. Meyan kökü ise bu bitkinin bilhassa Ege bölgesi Güney Anadolu, Güney Doğu Anadolu bölgelerinden derlenerek güneşte kurutulmuş kökleridir. Batı Anadolu’da Denizli civarında yetişen, pekte ekonomik olmayan, Acıpayam veya dikenli payam denilen ayrı bir varyetesi daha vardır. Acıpayamın köklerinde acı maddeler olduğu için, kısmen diğer meyana karıştırılarak azda olsa değerlendirilir.

Bitki diğer meyandan da daha boyludur. Acıpayam ovası ve Acıpayam şehri ismini mıntıkada bol

yetişen bu bitkiden almış olabilir. Şifalı meyan kökleri toprak altında yere paralel olarak uzanır. Yetiştiği yerlere göre kökler taze iken çapı 2-3 cm. kadar kalınlaşır. Rengi esmer, boyuna çizgili bir kabuğu vardır. Soyulduğu zaman içi sarı ve uzunlamasına liflidir. Kendisine has özel kokusu ve önce tatlı, ferahlatıcı, sonraları acımsı lezzettedir.

Bitkinin boyu bazı yörelerde 1 metreyi bulur. Çiçekler

(35)

mavimsi renkte 10-15 cm boyunda, seyrek başak görünümünde, yapraklar tüyümsü, 7-11 yaprakçıklı çok yıllık bir bitkidir. 1950’li yıllarda Türkiye makineli tarıma geçince derin süreğin çıkardığı kökleri toplamada kazma muamelesi yapılmadan elde edildi.

Tarlalar bu şifalı köklerden her ne kadar temizlendi ise de traktörlerin giremediği hendek kenarları, tarla sınırları, nehir ve çay kenarlarında epey miktar mevcuttur.

Ege Bölgesinden çıkartılan meyan kökleri tarım ürünlerinin ticaret merkezi sayılan İzmir’den ihraç edilirdi. Günümüzde bu bölgede üretim çok azalmış Güney Doğu ve Doğu Anadolu’ya kaymıştır. Bu yörelerde açılan Meyan balı fabrikaları sayıca fazla olduğundan rasyonelliğini kaybetmiş, atıl kapasite ile çalışır durumdadır.

Antakya’da 1950-55 arası birkaç yabancı şirket tarafından toplatılan meyan kökleri belli yerlerde biriktirilir. Bir kısmı Lübnan üstünden, bir kısmı da İskenderun üstünden ihraç edilirdi.

Meyan Kökünün Bileşimi: Terkibinde, sakaroz, tanen, asparagin,

yağ, zamk, reçine, gliserin, nişasta ve şekerler (glikozit) mevcuttur. Şekerden çok tatlı, zamk, rezin (bir çeşit reçine) ve bazı asitler mevcuttur.

Meyanın Kullanıldığı Yerler: Cola adı verilen alkolsüz

meşrubatların hepsinde, eczacılıkta hapların hazırlanması, pastillerin hazırlanması, bira, sigara çeşnileri, plastik sanayi gibi yerlerde kullanılır.

Etki Sahası: Öksürük kesici,göğüs yumuşatıcı, balgam söktürücü,

idrar artırıcı olarak, ülser, gastrit tedavilerinde hap halinde 1 gr meyan balı yutulur veya emilir, yahut suda eritilip içilir. Piyasada yuvarlak veya dört köşe çubuklar halinde (aktarlarda) bulunur. Meyan parlak siyah renktedir. Suda çabuk erir, kalıcı köpük bırakır, kendine has kokulu ve tatlıdır. Meyan balı kaynatmak suretiyle elde edilen şerbetin vakum altında yoğunlaştırılması ile elde edilir. İnce bağırsak iltihabı, oniki parmak bağırsağı, ülser ve gastrit tedavisinde kullanılır.

Meyan Şerbeti: Yurdumuzda meyan kökü şerbeti için

hazırlanmış elyaflar, köklerin ayıklanıp temizlendikten sonra dövülüp yahut batöz denen ağır dönen taşlarla ezilerek elyaf haline getirilip piyasaya arz edilir. Baharatçılarda, aktarlarda vesaire gibi yerlerde bol miktarda bulunur. Teknelerin içine konan meyan elyafı örtülene kadar su ile doldurulur, ara sıra mıncıklanarak alttan alınan su üzerine dökülür, renk ve lezzet istenilen düzeye ulaşıncaya kadar bu iş tekrarlanır. Bazı yerlerde oluşmayı

Referensi

Dokumen terkait

a) Molekul analit dapat menyerap cahaya dengan kuat sehingga analit harus mengandung gugus kromofor. Contohnya adalah senyawa- senyawa aromatik, heterosiklik, dan sistem

• Unit V, mempunyai tugas pokok dan fungsi untuk melaksanakan kegiatan di bidang pembinaandan pengembangan upaya kesehatan masyarakat dan penyuluhan kesehatan masyarakat. • Unit

Hasil penelitian menunjukkan bahwa pertama, terdapat 68 dimensi soft skills yang diklasifikasi ke dalam lima dimensi utama, yakni jujur dan dapat dipercaya, tanggung jawab, disiplin,

Abstrak ditulis secara ringkas dalam bahasa Indonesia (tidak lebih dari 250 kata) yang meliputi pendahuluan, tujuan, metode, hasil, dan simpulan) dan diketik

dan tiadalah (kejahatan) yang diusahakan oleh tiap-tiap seorang melainkan orang itulah sahaja yang menanggung dosanya; dan seseorang yang boleh memikul tidak akan memikul

Adapun tujuan dari penelitian ini untuk menelaah apakah terdapat perbedaan hasil belajar matematika siswa kelas XI SMA Negeri 1 Walenrang antara yang diajar dengan model

Penyelesaian persamaan Schrödinger untuk potensial tertentu dapat ditemukan dengan cara mengubahnya menjadi persamaan diferensial tipe hipergeometri dengan melalui