• Tidak ada hasil yang ditemukan

Abay’ın Yaratıcılık Karakteri 1 Serik NEGİMOV 2

Dalam dokumen abay-simpozium.pdf (Halaman 89-105)

Abay’ın Yaratıcılık Karakteri

1

TÜRK DÜNYASININ BİLGESİ ABAY KUNANBAYOĞLU 62

Tanrının kudretiyle doğmuş kutsal biridir diyebiliriz. Onun şiirlerinin bütününde insanlara olan sevgisi ile acıma duygusu hissedilir. İnsanlıkla ilgili düşünceleri ile Avrupa klasik felsefesi arasında şaşırtıcı bir bağ olduğunu görünce istemesen bile şaşırırsın... Abay dünya şiirinin zirveleriyle denk tutulan büyük bir şahıstır” der. (Egemen Kazakistan, 1994).

O, Abay’ı gerçekten bilge ve şair olarak güzel değerlendirmiş. Onun insanoğlunun manevî iyiliğine eklediği payı yeterince anmış.

Şairin doğup büyüdüğü ortam ve yetiştiği mektep, halk şairlerinin, söz ustalarının, seçerecilerin, düşünce ve dilcilerin kıymetli merkezidir. Babası Qunanbay keskin sözlü, İslam kurallarını iyi bilen cesur biridir. Büyükannesi Zere çok güzel masallar anlatan biridir.

Şair Baykökşe (1813-1892) Qunanbay vefat ettiğinde:

Qunan ketti- aldınan jarılqasın,

Artında altın qaldı at basınday Kunan gitti, Allah ona güzellikler bağışlasın, Arkasında altın bıraktı, at başı kadar.

demiş.

Alaş’ın önderi Alihan Bökeyhan, “20’li yaşlara geldiğinde Abay, keskin dilli söz ustası, halkın ha- yatını, örf ve adetlerini, Kazak bozkırlarındaki ünlü beylerin bir davayı çözdüklerinde söylediklerini iyi bilen bir bilge” olarak bilinirdi ” diye yazmıştır.

Kekitay Iskakulı Kunanbayev (1852-1918) “Kazakların eski döneminde olsaydı eski sisteme göre onların ünlü beyleri olacağı bellidir… Abay’ın yeteneği kendisindendir” der.

1908 yılında “Uvaqıt/Vakit” gazetesindeki bir yazıda onun için, “Toplantıya katılanların bahsettiği- ne göre, onun dili lezzetli, Arap, Fars, Türk, Kalmuk dillerini iyi anlayan, tarih ve coğrafya bilgisi geniş, görüşü kuvvetli biridir” denilmiştir.

Abay’ın düşüncelerinin gelişmesine etki eden halkın uluları Ahmet Rıza medresesi ile Rus okulun- da ders veren hocaları, ileri düşünceli Rus ziyalıları yani siyasî görüşleri yüzünden sürgün edilen özgün grubun sanat emektarlarıdır.

Bunların içinde Petersburg Üniversitesi’nde eğitim gören N.G.Çernışevskiy ile arkadaşlık kuran Evgeniy Petroviç Mihaelis’i (1941-1913) gösterebiliriz. Pedagog, etnolog, ülke araştırıcı, Semey öğret- menlik derneğinin hocası B.G.Gerasimov (1872-1937) ikisinin arkadaşlıkları hakkında bilgiler vermiştir.

Abay’ın “Dünyege közimdi aşuvğa ülken sebepker bolğan kisi-Mihaelis/Dünyaya gözümü açmamın en büyük nedeni- Mihayelis’tir” demiştir.

Daha sonra Polonyalı Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 1877 yılında öğretim üyesi ola- rak görev yapan ve 1883 yılında Semey’e sürgün edilen Severin Gross (1852-1896) 1884’te Abay kö- yünde bulunmuş, şairin görüşleri yanında Kazakların örf adetleri ile gelenekleri hakkında malzemeler toplamıştır. Arham Kekitayulı’nın kaynaklarına göre şunları söylemek mümkündür: “Abay abim, Gross’ı yanına almış, Kazak halkının gelenek ve adetlerini göstermiş, Kazak halkının özellikle de Tobıktı boyunun geleneklerini derlemesini sağlamıştır. Ondan sonra Tobıktı soyuna komşu Kerey, ayrıca Kojakeldi, Mal- dıbay, Matak gibi boylar içinde gezdirmemiz için Gross’ın yanına Mağaviya ile beni göndermişti. Bunun nedeni, Kereylerin geleneği bizden yani Tobıktılardan farklıdır.”

Rusların ünlü bilim adamları A.f.Koni ile arkadaşı Sverin Gross’un kütüphanesi böylece zenginleş- miştir. Abay’ı Gross ile tanıştıran kişi Mihayelis olmuştur.

1885 yılı yazında Dolgopolov, Abay’ın köyüne gelir. Abay, Mağaviya ile Arham’ı yanına alıp Dol- gopolov’u Cengiz Han döneminde her boya verilen damgaların yer aldığı, ay damga, kepçe, toynak, anahtar” gibi damgalarla “beş yüz koyunun yaylağı gibi” geniş ve derin gölü olan, “yatak gibi bir taşın üstündeki insana benzer kara taşı olan “Qoñır Ävliye/Kumral Evliya” mağarasına götürerek birçok kay- nağı onlara sunmuştur.

Sonra onları, Baqanas/Bakanas ırmağının boyundaki mağaralar ile tanıştırır. (A Käkıtayulı, 1993:

6.) Ülke tarihi, halkın örf adetleri, millî el sanatı, atalarımızın dünya görüşü, onların ortak hikâyeleri.

Evet, ilmi ve idrak ile ilgili tarihi anlamı ne kadar kıymetli değil mi?

Abay şairlik, vatandaşlık gibi birçok konuda bilge görüşlerini, “ Mağsutım til ustartıp, öner şaşpaq/

Amacım, dili geliştirip, sanat saçmak”, “Bilimdiden ayaman sözdiñ mayın/ Bilgeden gizlemem sözün iyisini”, “Ustazdıq etken jalıqpas, üyvretüvden balağa/Öğretmen olan yorulmaz, öğretmekten çocuğa”

gibi parola haline gelen sözleriyle ifade eder, onun bunları gerçekleştirdiği de hayatı hikâyesinde açıkça görülmektedir.

Abay’ın hocalığı ve eleştirmenliği büyüktür, onun zihni harika ve özgür bir âlemdir. Sözlü halk kül- türünün ve edebiyatının bilgesi Abay, “Kazakların eski anlatılardan önce nerelerde bulunduğunu, komşu, düşman halkları kimlerdi, dini, bilimi nasıldı, ne zamandan beri vardı, halkın eski geleneği, hayâli, hare- ketleri nasıldı gibi konularda yazdığını” söyler.

Örneğin, masal derleyicisi Baymağambet Mırzahanulı, Abay Doğu ile Avrupa halklarının hikâyele- rinden bahsederken hemen öğrenir, ezbere söylermiş. Masalcı Baymağambet Abay’ın bilgeliği ile “ Mıñ bir tün/Bin bir gece”, “ Rüstem Dastan/Rüstem Destanı” eserlerini, Aleksandr Duma’nın “Üş Müsketer/

Üç kahraman”, “Korol äyel Margo/Kraliçe Margo”, “On jıldan soñğı/On Yıl Sonrası” ve Lesaj’ın “Aq- saq Şaytan/Topal Şeytan” romanlarını, I. Petro dönemindeki hikâyeleri, A.S.Puşkin ve M.Lermontov’un eserlerini ezbere anlatırmış. Masalcı Baymağambet, bir eseri anlamıyla, güçlü tarzıyla tam olarak ezber- lediğinde Abay halk önünde söylemesine izin verirmiş. Baymağambet eserin içeriğini anlayıp, hikâyenin tarzını tamamen kavradığında her karakterin ruh dünyasını, yüz şeklini, ses tonunu ve hareketlerini gös- tererek anlatırmış. Masalcı, halkın kahramanlık ruhunu terbiye eder, böylece Abay da masalcıya öğretir.

Kendi ortamının edebî ve estetik dünya görüşünün, yeni harika bakış açısının oluşmasında Abay’ın ver- diği emek ve tarihî işlev bu şekildedir.

Abay’ın öğrencisi ozan Beysembay Jänibekulı (1858-1917), “Qozı Körpeş – Bayan Suluv/Kozı Kör- peş- Bayan Suluv” destanını on yedi farklı ses tonuyla söylermiş. Halk destanlarını Muhamedjan May- basarulı (1852-1917), ozan, dombıracı Almağambet Seksenbayev (1870-1930) de ustaca söylerlermiş.

1889 yılında kemancı Muqa Adilhanov (1857-1927) ile şair ve bestekar Aset Naymanbayev (1864- 1923)’i, Abay kendi yanına çağırır. Muqa’nın Rus ezgisini öğrenmesini ister. Aset “Saliha Samen” desta- nını yazar. Burada Abay ile manevî benzerlik olduğunu da vurgulamak gerekir.

“Yedi yaşındayken türkü söyleyen, sekiz yaşında ise örnekler toplayan, dokuz yaşına geldiğinde Rusça’yı öğrenmek isteyen” Kökbay Janatayev (1861-1925), Ärip Tañirbergenov (1856-1924), şair bes- teci Veys Şondıbayulı (1873-1923), Abay’ın öğrencileridir. Bunların ilmi, şairlik ustalığı, karakterleri farklıdır. Örneğin, Üveyis; Rus şairi P.P.Erşov’un (1815-1869) “Konek-Gorbunok/ Kambur Tay” masa- lının ardından “İvanuşka- Duraçok” destanını, “Joşı- Alaşa Han”, “Kırk vezir” hikâyesinin ardından da

“Bir kızın hikayesi ” destanlarını yazmıştır.

Abay kendi çocukları Aqılbay ile Mağaviya’ya özel ödevler vermiş, “Eñlik-Kebek”, “Medğat-Qa- sım” (Aqılbay) ve “Dağıstan” , “Zulıs” (Mağavyia) destanlarını yazıya geçirtmiştir.

Kardeşi Haliyolla (1847-1870) Ombı’daki okulunu tamamladıktan sonra, “Rusça okumayı, yaz- mayı, konuşmayı öğretip onunla birlikte Rusların ünlü yazarları Turgenyev, Lermontov, Tolstoy’un ro- manlarını Kazak dilinde aktararak, edebiyat geceleri düzenlemeyi geleneksel hale getirmiştir” (Arham Käkıtayulı hatırasından). Ebu Bekir Akılbayulı da (1881-1934) keskin dilli, düşünür bir şair olur. Abay’ın mektebinde eğitim gören, öğüdünü alan bir grup öğrencilerine Mürseyit Bikeulı (şairin eserlerini 1905, 1907, 1910 yıllarında yazıya geçirmiştir.) Ğabithan Molla, Şakerim, Iskak, Turağul, Muhammet Kerim, Mahmut, Samarbay, Ibıray, Hasan, Dayrabay’ları sıralayabiliriz.

Genel olarak, manevî hocamız Abay çevresindeki sanatçıların birinci grubu Abay mirasını ezberle- yerek halka iletenlerdir, ikinci grubu ise bestelenmiş türküler şeklinde halka iletenlerdir. Abay’ın yetiştir- diği bu kişiler, destancı, hikâyeci, şecereci, bestekâr, şair olarak sanat türlerini geliştirirler. Onlar uygarlık ile kültürü eşit olarak ve birlikte geliştirmişlerdir. Böylece, Abay geleneği, hocalık terbiyesi, bilgelik haysiyeti, tarihi sanata dair tecrübesi, millî ruh ile millî şuurun gelişmesine sınırsız pay katışı ile halk hazinesini zenginleştirdiği tartışılmazdır.

Abay karakteri; alevli bir sistem adamlığı, öğretmenlik, yüksek ve özgün kültür adamlığı, düzen ve tecrübe, bilim ve akıl, dil, gelenek ve sanata, ilim ve uygarlığa düşkünlük, ülkü sahibi olma, temiz, veciz

TÜRK DÜNYASININ BİLGESİ ABAY KUNANBAYOĞLU 64

ve dürüst bir önyargıya dayanır. Abay’ın düşüncesi derin köklere dayanır, aydınlık ve anlamlıdır. Abay:

Edinitsa- jaqsısı, Ergen eli beyne nöl Edinitsa nölsiz aq Öz basındıq bolar sol.

Edinitsa ketkende, Ne boladı öñkey nöl?

Birlik, en iyisi, Ulaştığında sanki sıfır.

Birlik sıfırsız, Kendisi ağır olur . Birlik giderse,

Ne olur bu bütün sıfır?

Halkın kaderini, halkı yöneten önder dile getirir: “Sävlen bolsa kevdeñde/Işığın varsa gövdende”

şiirinde, “Edinitsa/Birlik”, “Jalqı/Özel”, “Dara/Benzersiz” gibi anlamlarla verir. Bu, Yunanlıların felsefî anlayışında “Monada/Birli, Tekli” diye adlandırılmıştır.

Demek, Abay karakteri, benzersiz bir hareket, akıl ve düşüncenin, ferasetin zirvesidir. M.Avezov’un söylediği gibi, “ Abay Kemesi/Abay Gemisi” geniş dünyada güvenli ve dümdüz bir rotada gidiyor.”

Abay’ın geleneği, mektebi, millî ve manevî yenilenmeye, genç neslin düşünce ve şuurun gelişmesine çok fazla katkı sağlamıştır.

Abay ve Doğu Sanatı ile Kültürü. Abay, insanlık tarihindeki ulu düşünürlerin eserlerinden, felsefî düşüncelerinden, sanat hazinelerinden en iyi şekilde beslenen, olumlu kararlar alan, gerçek anlamda bir bilgedir. Onun yaratıcılık çalışmalarında Doğu’nun klasik sanat kültürünün etkisi açıkça görünür. Bunun nedeni ise, Arap, Fars, Doğu dilleri ve Doğu uygarlığını iyi bilmesinden kaynaklanmaktadır. Hint, Arap, Fars, Orta Doğu ve Orta Asya halklarının masal, efsaneleri temelinde dinlediği “Şahnama/Şahneme”,

Totınıñ toqsan taravı/Papağanın Doksan Faslı”, “Mıñ bir tün/Binbir Gece” hikâyeleri ile “ Jüsip- Zıliha/

Yusuf Zeliha”, “Husrav-Şırın/Hüsrev’i Şirin”, “Bozjigit/Delikanlı”, “Tahir- Zuhra/Tahir Zühre”,v.s des- tanlarının anlamsal hazinelerini, kudretini, kıymetini bilerek büyümüştür.

Doğu medeniyeti çok katlı, derin damarlı, çeşitli edebi, medeni ve tarihi geleneklerden beslenen in- sanlık tarihindeki sanatsal bir değişimin adıdır. Buna Arap, Fars, Hint, Çin, Eski İran uygarlığı (X. yüzyıl Arap Müslüman kültürü de) eklenir. Örneğin, İran kökenli halkların edebiyatı M.Ö başlar. Yazılı edebî örnekler ise M. Ö III. yüzyıla kadar Ahemen Şah’ın çivi yazılı anıtları ile “Avesta’da” korunmuştur.

Abay Ahmet Rıza Medresesi’nde okuduğu yıllarda (1857-1859) Arap, Fars, Türk dillerini hevesle öğrenir, Hoca Hafız gazellerin,, Şeyh Sadi-i Şirazi’in Gülistan”, “Meyveli bahçe” destanlarını ve dünya yaratıldığından itibaren imam Hüseyin’in Kerbala çölünde öldürülüşüne kadarki tarihi devirleri ispatlayan Türk şairi Sayhali’in “Divan-i Sayhali” tarihî destanını hevesle okumuş ve ezberlemiştir.

Medrese hocası Arap metinlerini bir kere okuyup sadece bir kere Türkçeye çevirdiği zaman kelime- leri hemen ezberleyecek kadar zekidir.

Turağul, “Gençken Fars halkının masalların Cemşid, Kahraman gibi kitaplarını da çok okumuştur.

Kendim şahit olduğum “Mıñ bir tün/Binbir Gece” kitabını okurken ilk defa Kazak halkını “Mıñ bir tün/

Bin bir gece” ile tanıştan kişi benim babamdı” diye yazar. (Kunanbayev, 1993: 12). 1909 yılı Peters- burg’da “Kazak Şairi İbrahim Kunanbayev Şiirleri” kitabını yayınlayan Käkitay Iskakulı Kunanbayev (1852-1918)’in verdiğine göre: “Abay; Arapça, Farsça, Türkçe, Kalmuk dillerinden anlayan, tarih ve coğrafya alanlarında bilgisi bol olan, kaliteli biriydi” denir.

Abay, insanoğlunun akıl ve düşünce zirvesi olan Sokrat (‘Yirmi Yedinci Sözün’de Sokrat’ın bilgeli- ğine güvenir), Platon, Solon, Sofokles, Aristoteles, Farabi, Doğu’nun ulu şairleri Rudaki (858-941), Fir- devsî (934-1027), Ömer Hayam (1042-1131), İbn-Rüşd (1126-1198), Nizamî (1141-1209), Sâdî (1181- 1291), Rûmî (1207-1273), Hoca Hafız Şirâzî (1926-1390), Câmî (1414-1492) Alişer Nevâî (1444-1486), Sayhali (XV yy), Fuzulî (1494-1556) Yunan halkının millî şairi Homer gibi büyük şahısların miraslarını hevesle tanımıştır.

Bununla birlikte Abay’ın bazı bilgece düşünceleri Sümerlerin de eserleriyle bağlıdır. Örneğin:

1.Qayğı şığar bilimden,/ Iza şığar ilimden//Kaygı çıkar ilimden,/Öfke çıkar bilimden, 2.Uvayım-er qorğanı, esi barlıq/Dert, er koruyucusu; aklı varlık.

3.Ärbir uvayım, qayğı oylağış kisi ne düniye şaruvasına, ne ahiret şaruvasına özgeden jiynaqıraq bolsa kerek./Ärbir jiynaqılıqtıñ tübi keniş bolsa kerek /Her dertli, kaygılı kişi ne dünya işine ne ahiret işine başkasından daha farklı olsa gerek./Her düzenli oluşun kökeni geniş olsa gerek. (Dördüncü söz). Sümer- lerde ise “Znanye rojdaet peçal/Bilim kaydı yaratır” denilmiştir.

Abay’ın ilmi tarihindeki büyük şahsiyet M.Avezov’un fikrine göre 1858’de “İvzi Ravşan/İvzi-Rev- şan” ile “Fizuli, Şämsi /Fuzulî, Şemsî”, ve 1864’te “Älifbiy öleñi/Alfabe Şiiri“ yazılmıştır.

Abay’ı küçüklüğünden itibaren koruyan insanoğlunun manevî tarihindeki ışıklar:

Fizuli, Şämsi, Säyhali, Navai, Sağdi, Firdovsi, Xoja Xafiz- bu hämmäsi Mädät ber şağri faryad

Fuzûlî, Şemsî, Sayhali, Nevâî, Sâdî, Firdevsî, Hoca Hafız, bunların hepsi Medet ver feryat şairi.

“Şair”, şair, “feryat” ise ses demektir. Burada dilek sığınmak anlamındadır.

“… Abay, Doğu şairlerinin bütün eser türlerinden yararlanmıştır. Paralellikler, aşırı abartıları gös- terir” diyen M.Avezov, Abay’ın çok gençken yazdığı şiirlerin bütün özelliklerini tanıtır. “Öleñnin üväzin ırğağı/Şiirin vezin düzeni” de, sadece kelimelerin söylenişi de “aruz ölçüsünün örneği” olduğunu hatır- latır. “Älifbiy öleñi/Alfabe Şiiri”’nde de Nevaî gazellerinin dış görüntüye büründüğünü söyler. Aslında, Doğu’dan alınan örnekler Abay’ın şiir yazmadaki ustalığını geliştirip, yeniliğini ortaya koymakta şairlik yeteneğini belli bir seviyeye taşımış gibidir (M.Avezov. 1995: 88-94).

Abay, 1865 yılına kadar Doğu şairlerine özenme sürecinde olduğunu eserlerinde yansıtır.

Abay’ın şiir mirasında, kara sözlerinde “İslamiyät ösiyetiniñ sözdigi/İslamiyet Vasiyetinin Sözlü- ğü”, “Duğalıqtıñ, tağat- ğiybadatıñ sözderi/Duanın, sabır ve ibadetin sözleri”, müslümanlığın kavram ve inançları, felsefî düşünce ve görüşleri, bakış açıları, dünyayı tanıma alanından bahsedebiliriz. Ayrıca

“Doğu klasik şiirinin dil sanatının uzun soluklu sesi, söz sanatıdır” görüşünü de sözlerinde yansıtır.

Abay’ın bazı eserleri “Doğu’daki destan ve efsanelerden ya da masal konularından alınan içeriklerle kurulmuştur. “Eskendir/İskender”, “Masğut/Masğut”, “Äzim äñgimesi/Azim Hikâyesi” destanları bun- lardandır. Dikkate almamız gereken şey, “Äzim äñgimesi/Azim Hikâyesi” bütün olarak saklanamamıştır.

Masğut/Masğut” ile “Eskendir/İskender” destanları ise efsane ve masal içerikli olmasına rağmen, şairin

“insanlığa ait görüşleri, eğitimcilik düşünceleri” felsefî ve ahlakî “öğretmenlik, terbiye edicilik” düşün- celeri çoktur. Doğu’nun akıl ve düşünce hazinesinden özgürce beslenen bilge Abay’ın “qasiyetti jazbalar jıynağı/kutsal yazılar kitabı” Avesta’da geçen asırlar boyunca yaşam ile yaratıcılığın önemli sloganı ol- muş düşünce, söz, hareket adı altındaki insancıllık maksadını yol tuttuğunu görebiliriz. Bu da bir yön- temdir. “Avesta’yı” ilk defa ortaya çıkaran milletler kahramanlık geleneğini yaşatan Kazak bozkırlarında yaşayan İskitler, Hunlar ve Kanglılardır”. (Marğulan, 1985: 54).

M. Avezov’a göre, onun hikâyesi ve konusu Doğu halk efsanesinden alınmıştır. Masğut’un hayatı- nın geçtiği yer, Bağdat şehri, Harunü’r-Reşid Halif’in devridir. Ve Müslüman kavminin kutsalı olan Hızır (Kıdır)’dır. Abay kaderin sıkıntılarıyla karşılaşan Masğut’a “sapalı adamgerşiliktiñ qasiyetterin bermek- şi/kaliteli insanlığın özelliklerini verir”, vicdan ile namusu, yüce ve temiz göstererek ibret göstermek ister.

Aslında, “Masqut/Masğut” destanının düşüncesi ve sanatsal amacı farklıdır. Masğut şehir içinde gezerken bir hırsızın aniden hiç bir sebep olmadan zavallı ihtiyarı dövdüğünü görür.

Şal bayğus ayğaylaydı attan salıp,

Ayırıp alğan jan joq onı barıp. İhtiyar zavallı bağırıyor imdat diye, Yardım eden insan yok ona yaklaşıp.

der. Hayattaki acımasız insanların çokluğundan şikayetlenir. Ve Masğut hemen fırlayarak hırsıza gelir.

Hırsız Masğut’a parlayan kılıcını gösterse de, ihtiyar ve Masğut’u koruyan meleği vardır ve ölümden kurtulurlar. Cihanı gezen:

TÜRK DÜNYASININ BİLGESİ ABAY KUNANBAYOĞLU 66

Ey, yiğit, ne kılsan da, er ekesiñ, Körgeysiñ erligiñniñ berekesin.

Sebep bop meni ajaldan sen ayırdıñ, Mağan qılğan qarızıñdı Alla ötesin

Ey, yiğit, ne yapsan da, er imişsin, Kahramanlığının gör bereketini, Ölümden beni koruyan sensin.

Bana yaptığın iyiliğe Allah cevap verir.

diyerek Masğut’a içini döker. Dahası “bir hediyen” daha var, “filan yerden alır gidersin” der. Masğut da zor durumda olana yardım etmenin “Allah hakkı” olduğunu söyler.

Masğut anılan yere gidince oradaki çiçeğin beyaz, kırmızı, sarı renkli meyvelerinin olduğunu görür.

İnci gibi parlayan meyveleri ihtiyar göstererek:

Ağın jeseñ, aqılıñ jannan asar, Sarını alsañ, dävletiñ suvday tasar.

Eger de qızıl jemis alıp jeseñ, Urğaşı da jan bolmas seken qaşar

Beyazı yersen, herkesten akıllı olursun, Sarıyı yersen, herkesten zengin olursun.

Eğer ki kırmızıyı yersen, Kadınların hepsi seni sever.

deyip seçmesini ister. Genç kırmızıyı seçerek ve şöyle der:

Men bolsam eğer, ağın jemek dedim, Aqıldı boldım elden bölek dedim.

Men aqıldı bilemen ne qılsam da, Aqıl meni bilese kerek dedim

Ben aslında kırmızıyı yemek isterdim, Akıllı olurdum, halkın içinde ayrı.

Ben akıllı yönetemem ne yapsam da, Aklın beni yönetmesi gerek dedim.

Aqıldı jan tabılmas mağan sırlas Körine tentek köp nadan moyın burmas.

Ädiletdiz, aqılsız, arsızdardı Köre tura köñilde tınıştıq turmas

Akıllı insan bulunmaz dertleşeceğim Mezarına aptal çok, cahil dönüp bakmaz Adaletsiz, ahmak, vicdansızı

Gördüğümde gönülüm sakin olamaz.

Abay’a göre, “tübi tereñ suv/dibi derin su”’yun anlamı ve görünüşü temizdir. Peygamberimizin hadisleriyle Yesevi’nin hikmetlerinde, kadına saygı ve hürmetten, bahsedilmiştir. İnsanoğlunun kaderin kederleriyle karşılaşacağını, korunup akıl vericisinin ise kadınlar olduğunu anlatır.

Aqıldı jan tabılmas mağan sırlas/Akıllı insan bulunmaz dertleşeceğim” derken toplumu kast eder.

Aqılı közindegi aqımağı/Aklı gözündeki ahmağı” dediği körlerin ortamı sevmediği gerçek. M.Avezov

Abay Jolı/Abay yolu” adlı ünlü romanında Abay’ı “Qaramıqtıñ däni bolğanşa, biydaydıñ sabanı ol,/

Jaman qavımnıñ jaqsısı bolğanşa, jaqsı kavımnıñ jamanı bol//Karabuğday’ın tahılı olmaktansa, buğda- yın samanı ol./Kötü kavimin iyisi olmaktansa, iyi kavimin kötüsü ol.” diyerek konuşturur. Ya da Avezov tercümesini yaptığı İ.S. Turgenyev (1818-1883) “Dvoryan uyası/Dvoryan yuvası” romanının karakteri Lavretskiy: “Amansıñ ba, qulazığan kärilik,/Söne ber, paydasız tirlik//İyi misin, bitip giden yaşlılık?/

Sönüver, faydasız yaşam” der.

Yaşlı Hızır’ın iyi dilekleri ve duaları kabul olup, Masğut Şemsicihan bu dünyanın güneşi olur. “Atalı sözü atan tüyege tatiytın/Ruhlu kelimeleri deve gibi” kafa karıştırıcı canlar! Abay, hemen:

Sol zamanda- aq nadandar şırış buzğan, Jalğannıñ dämin buzıp, xavip qılğızğan.

Aqıl men mal ekevin asıray almay, Araşaşı izdepti qatın, qızdan.

Endigige ne surav bul jalğanda Aqıl- oy, ar- namıs joq eş adamda.

Ölgen mola, tuvğan jer jibermeydi, Äytpese turmas edim osı mañda

Öncede de cahiller ortamı bozan,

Yalan dünya tadın bozup, tehlike doğuran.

Akıl ile hayvanı tutamadan,

Kurtarmasını istemiş anne kızından.

Diğerine ne sorulur bu dünyada?

Akıl, fikir, vicdan, namus yok hiçbir insanda.

Ölenler ve doğduğum yer göndermiyor, Yoksa yaşamazdım buralarda.

diye üzülür. Bunlara, şairin yalan dünya, yaşam, iyilik ile kötülük hakkındaki düşünceleri demek lazım.

Derinlemesine bakacak olursak, 1898 yılı Haziran ayında Muqır’da bolıs (vali) seçiminde zalim bir gru-

bun Abay’ı dövdükleri malum. Hikâye böyledir. Kekitay: “Han, düşman çoğaldı. Abay’ı öldürdüler” der.

Vali kapı önündeki bekçilerine: “Vur!” diye emir verir. Onlar yuvarlanarak toplanan grubun başından biraz yukarıya silah sıkarlar. Kökbay ile Veys’in sırtına vurulan kamçı sırtlarını keserek geçer. Abay’ın alnı kanar. “Qazaqtıñ jalğızı/Kazağın yalnızı” (Ä.Bökeyhanov) Abay atına binip, ne önü, ne arkasına bakmadan halkın olmadığı bozkıra doğru koşmaya başlar. Kekitay, atının ipinden tutarak ancak durdurur.

Şairin kaderindeki bu durum yukarıdaki mısrada yer almış gibidir.

Destandaki hikâyeyi devam ettirirsek, Masğut Halif’in veziri olarak, halk ile yöneticilerin akıl verici şahsına dönüşür. Bir keresinde rüyasında ihtiyar Hızır gelip, yağmur yağacak “javunnıñ suvında kesapat var/yağmurun suyunda bela var”, “erterek taza suvdan suv jiyıp al/erkenden temiz su topla kendine” der.

Bolğan soñ vädeli kün, javın javdı,

Suvdan işken jındı bop, aqılı azdı. Geldiğinde vadedilen gün, yağmur yağdı, Suyu içen delirdi, aklını kaybetti.

Halk birbirinin arkasından koşar, bağırır, bunu gören han ile vezir bayılırlar, halk da onları öldürme- ye çalışır. Bunlardan korkan han ile vezir “jındı suvdan/cinli sudan” içmiş, bütün delirenler ile birlikte delirmeye başlamıştır.

Abay’ın tarihî bakışı ve anlayışı, sanatsal bakış açısı, şairlik ustalığı,“Eskendir/İskender” adlı des- tanında göze çarpar. Abay’ın yaratıcılık şahsının derin araştırıcısı M.Avezov: “Destanın şiirin mısraları, hece ölçüsü, kullanılacak şairin kelime hazinesi, hepsi de vecize ve kesinlik açısından ele alındığında Abay’ın şairlik sanatına uygundur” diye yazar.

M.O.Avezov, Doğu dünyasında “nazire”den, “qayta jırlav, tıñnan tolğav nemese aqındıq şabıt-şalım sınasıp jırmen sanasuv esepti bir salt/tekrar yazmak, hemen yazmak ya da ilhamla eleştirilerek yazmak gibi bir sanat geleneği” geniş ve yaygın olarak kullanılan tür olarak bahseder. Bu sırada “Jüsip-Zıliyha/

Yusuf Zeliha”, “Läylä- Mäjnün /Leyla Mecnun”, “Farhat-Şırın/Ferhat Şirin”, “Jeti şuğıla/Yedi Hilal”,

İskender/Eskendir” konularını yansıtarak yazanlar yeterlidir. M.O.Avezov’un gösterdiğine göre, Abay’ın kullandığı içerik (sadece topraktan yaratılan toprağa doyar) Nizâmî’nin yazdığı “Eskendirname”den daha farklı yazmış (Avezov, 1995: 184).

Abay’ın tarih bilimi deniz gibi derindir, şairlik kuvveti, konuşması ve düşünceleri çok farklıdır.

Makedonya şehrinde yaşayan Kral Filipp, bahadır fakat açgözlü Eskendir padişah oburluğuyla yabancı halklara savaş açarak onları sömürge altına alır. Bu iş, yangına vuran rüzgar gibi güçlenmeye başlar. Bü- tün yeryüzünü kendi ellerinin altına almak ister. Kaplan gibi gizli gizli gezerken “insan, hayvan hepsi de susamıştı, Allah verdi başına bu zor işi”. Başıboş gezen, çok susayan halk ne yapacağını şaşırdı.

Mısalı astaındağı at o- dağı uştı, Eskendir de atınıñ jolın quştı.

Jaltırap sävle bergen bir närsege, Patşanıñ at üstinde közi tüsti.

Mesela, altındaki atı da yoruldu, Eskendir de atı gibi yoruldu.

Parlayarak sele veren bir şeye, Padişahın at üstünde gözü çarptı.

Böylece, “şırıldayıp akan pınarı” gördü. Bal gibi tatlı suyla susuzluğunu bastırdı. Ve o anda kurumuş balığı görüp suya tuttu, kokusu da, tadı da, çok güzeldi. Boğazından su akıttı.

Eskendir qolına ayıttı : “Bul netken suv?”

Bäriñde işip, bul suvğa betiñdi juv!

Bir bay elden osı suv şıqqan şığar, Örlep barıp, üstüne tigelik tuv...

Eskendir askerine sordu: “Bu nasıl bir su?

Hepsinii için bu sudan ve yüzlerinizi yıkayın!

Bir zengin ülkeden bu su çıkmıştır, Yukarı çıkıp, başına bayrak dikelim...”

diye emir vererek askerin önüne çıkar ve gidenleri yönetir, dinlenmeden yürürler, altın kurganlı şehre gelirler. Ne kadar çıldırsa da Şah’ın içeri girmeye imkanı olmaz.

Qaqpanı sağan aşar ruhsat joq, Bul- qudayğa bastaytın qaqpa,- dedi.

Eser patşa ekilenip “qaqpandı aş”

Kapıyı sana açmamız için izin yok, Bu, Allah’a götüren kapı, dedi.

Çılgın Şah güçlenerek “kapıyı aç”.

diye daha da inat eder. Sonra:

Dalam dokumen abay-simpozium.pdf (Halaman 89-105)