• Tidak ada hasil yang ditemukan

Abay Mirasının İlk Araştırıcıları 1 Mekemtas MIRZAHMETULI 2

Dalam dokumen abay-simpozium.pdf (Halaman 41-51)

Abay Mirasının İlk Araştırıcıları

1

TÜRK DÜNYASININ BİLGESİ ABAY KUNANBAYOĞLU 14

muş bir kişidir. Bu açıdan ele alırsak, Zeynelğabiyden’in Tatar olmadığı, mekânının Ombı çevresi olduğu, Akan Seri’nin “Qulager” şarkısında adını andığı “Atıgay Qaravıl’a ganimet götüren” dediği Qaravıl boyu- nun Javar oymağından geldiği kesin olarak anlaşılır. Üstelik Zeynelğabiyde’nin: “Gerçek Kazak dilini duy- mayan Tatar kardeşlerimize Kazak edebiyatından örnekler göstermek” ifadesiyle kim olduğu sezilmez mi?

Ä. Jiyrenşin yazısında “Nasiyhat Qazaqiya/Kazaklara Nasihat” ile “Uvaqıt/Vakit” gazetelerinin Ka- zan’da basıldığını yazar. O zaman, Zeynelğabiyden’e, “Abay’ı tanıtan Kazan’a giden Käkitay idi” şeklin- deki tahminlerini de bildirir. “Nasiyhat Qazaqiya/Kazaklara Nasihat”nın Kazan’da basıldığını düşündüğü böyle yorumlanır. Aslında “Nasiyhat Qazaqiya/Kazaklara Nasihat” Kazan’da değil Ufa’daki “Doğu Ya- yınevi”nde yayınlanmıştır. Hatta bu durumu Zeynelğabiyden kitabında “Tobıqtı Ibıray marqumıñ öleñde- rinen/Tobıktı Ibıray Merhumunun Şiirlerinden” adıyla yayınladığı Abay şiirleri de boşa çıkarır. “Nasiyhat Qazaqiya/Kazaklara Nasihat”ta yayınlanan Abay’ın üç şiiri tıpkıbasımı ile karşılaştırılınca, üzerinde du- rulacak bazı değişiklikleri olduğu görülür. Eğer, Ä. Jiyrenşin’in söylediği gibi Zeynelğabiyden’e bu şiir- leri Käkitay verdi dersek, niye Zeynelğabiyden tıpkıbasımını korumadı? Hatta Zeynelğabiyden, Abay’ın

Öleň- sözdiň patşası, söz sarası/Şiir sözün padişahı, söz üstadı” adlı şiirini birbirinden bağımsız iki eser olarak sunmuştur. Bir de Abay’da rastlanmayan:

Köz jumılıp düniyeden ötkeniňe

Adamnıň tavsılmaydı qamtıması, Göz yumulup dünyadan gittiğinde, İnsanın azalmaz kuvveti.

gibi mısralarda da rastlanır. Bu Abay şiirinin Zeynelğabiyden’in eline Käkitay vasıtasıyla değil aksine halk içinde ağızdan ağıza yayılma aracılığıyla sözlü rivayetten el yazmasına geçilerek ulaştığını gösterir.

Kazak halkının sosyal bilincini canlandırıp, millî duyguların uyanmasına güçlü şekilde tesir ettiği, önemli değişikliklerin olduğu dönem, 1905 yılında Rusya’daki burjuva-demokratiklik devrimi dönemi- dir. İşte bu toplumsal sarsıntıyı, bu darbeyi uyandıran ilk Kazak aydınlarından biri Zeynelğabiyden’dir.

Halkın millî bilincinin uyanmasına sebep olan toplumsal değişimin sebebinin ne olduğunu kendisi de farketmiş gibi görünür. Çünkü o kendisini uyandıran bazı olayları kronolojik bir düzene koyan ve önemli meseleler hakkında fikir beyan etmeye yönlendiren gücün sebebini “ Zamandastarıma bir- eki söz/ Çağ- daşlarıma bir iki söz” adlı ithaf şiirinde dile getirir:

Ğalamğa ğiybrattıqpen sal köziňdi Hikmetten qalıs deme bul sözimdi Osınday mağrufattıň zamanında Qozğaltıp oyatayın men de özimdi

Âleme ibretlikle aç gözünü Hikmetten eksik deme bu sözümü Böyle mağrifetin devirinde

Dürtüp uyandırayım ben de kendimi.

Bu devirde olanları görüp uyanan, halkın sıkıntısını yok etmeye çalışanlar, padişah hükümetinin sömür- geci siyasetine razı olmaz, sosyal eksiklikleri acımasız bir şekilde eleştirirler. Halkı, sanat ve bilimi öğ- renmeye, kültürlü halklar derecesine ulaşmaya çağırdılar.

Zeynelğabiyden de doğduğu halkın kültürünü gelişmiş halklar seviyesine yükseltmenin bir yolu- nun okumak ve bilim öğrenmek, yerleşik hayata geçmek, Rus dilini bilmek olduğunu düşünür. Onun

Nasiyhat Qazaqiya/Kazaklara Nasihati”ndeki modern düşüncelerinin kıvılcımının o dönemdeki Kazak toplumunun yaşamı ile bilincindeki değişimlerden ortaya çıkan ömür isteklerinin görünüşü olduğunu söylemek mümkündür.

Sosyal fikri canlandırmanın güçlü aracı olarak basın yayından bahsetmek ve bu alanı talep etmek o dönem için oldukça gereklidir. Bu meseleyi Kazaklar arasında ilk defa ortaya koyanlardan biri de Zeynel- ğabiyden olmuştur. O, birkaç milyon halk için basılan bir gazete olmayınca, halkı ileri götürmekte fikir alışverişini güçlendirmek ve halka kültür saçmakta bir şeyler yapmanın mümkün olmadığını görüp bu yolda anlayışlı yiğitlerin birleşerek, cesurca hareket etmesi gerektiğini planladı.

Zeynelğabiyden de Kazakistan’ın Rusya’ya katılmasını Şokan, Ibıray, Abay’ın bakış açılarıyla de- ğerlendirip Kazaklar için “...önceki gibi değiller, biraz ilim, eğitim yoluna meyledip gayretlendiler, kendi hayatlarını düzeltip, ekin ekerek, çocuklarını okutmaya başlayarak medeniyetin ilk basamağına ayak bas-

tılar” diyerek Kazak halkının göçerlikten yerleşik hayata geçme meselesini planladığını göstermiş ve bu halkın dikkatını çekmiştir. Halkı medeniyete taşımanın yolunu aydınlatıcılıkta bulduğu için: “İnsanoğlu için kıymetli, değerli şey akıldır, bu aklı üst basamağa çıkaracak şey ilim, maarif olsa gerek” diye bütün ömrünü gençleri okutmaya, halkı bilim yoluna çağırmaya harcar. “Akıllı, bilimli, sanatlı olmak tanrıdan- dır, Allah onu vermezse ne yapabiliriz diyerek yersiz düşünceleri” veya “ah bizim Kazaktan daha iyi bir halk var mı” gibi göçer olmayı tarif ettiği düşünceler, Abay’ın bakış açısına oldukça terstir. Onun, Kazak- ların eksiliği bilimsizliği ve cahilliğindedir” demesi de Abay’ın fikirleriyle aynıdır.

Zeynelğabiyden’in bu incelemesi, Abay mirasının ele alma ve değerlendirmede devrime kadarki edebiyatta eserini kendine has yönleriyle belli derecede farklılıkları olduğunu gösterir. Çünkü bu incele- me, Kazak edebiyatının yeri hakkında meseleyi ilk defa özel olarak ele alan ve değerlendirmeye çalışan bir eserdir. Buna doğrudan yer ayıran “Ӓdebiyet qazaqiya yaki qazaqtardıŋ til öneri/Edebiyat Kazakla- rın edebiyatı ya da Kazakların dil sanatı” adlı bölümde de Zeynelğabiyden kendi fikrine Abay’ın fikrini dayanak edinir. Bu özellikle, onun ana dilinin temizliğini, Rus dilini öğrenmekle şairlik sanatı hakkında söylediği fikirler ortaya koyar.

Edebi dilinin saflığı hakkındaki ilkeli mücadeleyi Kazak edebiyatı tarihinde Abay başlatmıştır. Bu mücedelenin temelini Abay’ın saygı duyduğu Balasagunlu Yusuf Has Hacib, Hoca Ahmet Yesevi, büyük Ali Şir Nevai’den almıştır

Edebî dilinin saflığı hakkındaki ilkeli mücadeleyi Kazak edebiyatı tarihinde Abay başlatmıştır. Bu mücadelenin temelini Abay’ın saygı duyduğu Balasagunlu Yusuf Has Hacip, Hoca Ahmet Yesevi, büyük Alişer Nevai’den almıştır.

Edebî dilin saflığı için mücadele eden Abay geleneği, Zeynelğabiyden’den sonra S. Torayğırov’un eserlerinde de devam etti. Zeynelğabiyden Türk boyları içerisinde yalın olarak korunan dilin “karışarak çok fazla değişikliğe uğrayan Kazak dili olduğunu söyleyebiliriz” fikrine sahiphir.

Yayınlanan kitapların sadece Kazak dilinde yazılmasını talep eder. Zeynelğabiyden’in şiire olan talebi ve şairlik sanatı ile ilgili değerlendirmelerini Abay’ın sunduğu estetik bakış açısı ile incelediği görülür.

Zeynelğabiyden, şairliği “ büyük sanat” diye tanıtır, onun yüceliği ve haysiyetli oluşuna Rusların büyük şairi Puşkin’i örnek gösterir. Çünkü “Rusların Puşkin’i kıyamete kadar halk diliyle söyleyecektir, bu da tarihte yazılıdır”, yani onun söyledikleri, söz sanatının kudretine bağlıdır” anlayışındadır. Abay’ı da bu açıdan ele alıp, onun şairlik sanatını değerlendirir. Zeynelğabiyden, Kazak dil sanatını Tatar halkı- na tanıştırmayı amaç edindiği için, Abay’ın eserlerini Kazak şiirinin örnekleri olarak sunup onu Kazak şiirinin zirvesi, yakutu olarak tanıtır. Şiiri, Abay’ın belirlediği istekler açısından değerlendirmeye çalışır.

Abay, şiirin sosyal önemini anlayarak tek bir kişinin faydalanmasına ayırıp onu çok fazla ayıplarak, içerik ve tür birliği hakkında meseleye keskin bir gözle bakarken, Zeynelğabiyden de sadece hatiplik bağ- lantısı olmayan tatsız kalabalık için değersiz oluşu gibi övgülü şiircikler de birilerini övmesiyle, birini destekleyip korumasıyla şiir olmaz. İstenir ki “hatibin dili ile ustanın eli ortak olsun. Şiirin içi altın, dışı gümüş olup örneklerle dolu olsun”diyerek kendi dönemini anlatan ve yol gösteren kıymetli fikirler söyler.

Başka kültürlü halklarla karşılaştırıldığında Kazak söz sanatının geride kalmasının sebebi nedir?

diye sorar.

Bu sanat, başka halklarda olduğu gibi Kazaklarda da söz ustası, fikir önderi, sağlam bilgelerin oldu- ğunu ve hem onların da değerli olduklarını gösterir. Ama bu söz sanatının temeli sağlam olsa da tomurcuk açıp çiçek verememe sebebini açıklar ise: “Aslında bu iki değerli sanatın (hatiplik ve şairliği kastediyor) başka halklarda olduğu gibi Kazaklarda da olduğunu, fakat Kazaklarda bunların değerini bilinip yerli ye- rinde tutulmadığı için ilim ve eğitimle süslenmesi gerekirken bu yapılmadığı için ileri gidemeyen at gibi süründüğünü” söyler. O, dil ustası hatiplerimiz ile şairlerimizin nerede bir panayır açarsa oraya gittikleri ve söz sanatının değerini düşürdüklerine üzülür: “Şimdi halk bahçesini ilim ve marifetle süsleyip, adalet sarayında hatiplerimizi konuşturup, âşıklarımıza da atışma ve deyişmeler yaptırsak meclisimizdeki çiçek- li sözlerimiz değer kazanırdı” diyerek söz sanatının gelişmesindeki en büyük engeli Kazak söz sanatının

TÜRK DÜNYASININ BİLGESİ ABAY KUNANBAYOĞLU 16

toyluğu değil, onun sanatsız ve bilimsiz oluşundandır anlayışıyla Abay’ı destekler. Burada, Abay’ın eser- lerinin örnek eserler olarak değerlendirdiği de hissedilir.

Rus dili ile kültürüne dair bakış açısıyla sanatı ve edebiyatı inceleyen Abay’ın başlattığı büyük yo- lun içerisinde yer alır. Bu sebeple Ruslar ile Kazaklar sonsuza kadar birlikte yaşayacağı için Kazakların Rus dilini bilme gerekliliği vardır, diye düşünür. Rusya’ya katıldıklarından beri Kazakistan’da aydınlatı- cılığın canlandığını dile getirir. Rus dilini öğrenmekten kastettiği şey iki dili birleştirerek yersiz konuşma- lara karşı çıkmaktır, Rusça’nın edebî dil seviyesinde konuşulmasını ister. Peki, bu istek bugün de açıkça görünmüyor mu?

1908 yılında “Uvaqıt/Vakit” gazetesinin 388. sayısında basılan “Abay Qunanbayev/ Abay Kunan- bayev” adlı bu makalenin Zeynelğabiyden’e ait olduğunu düşünüyoruz. Bu makale hakkında Ä. Jiyren- şin: “Käkitay, 1907 yılında Kazan’a gittiğinde Kazan’da çıkan bu gazetede Abay hakkındaki makeleyi yayınlattı” der. Ancak bu fikir o kadar da doğru değildir. Çünkü “Uvaqıt/Vakit” gazetesi Kazan’da değil, Orenburg’da basılmıştır. İkinci olarak, makaleyi yazan Abay’ın kitabını bu zamana kadar bastırmak için gayret etmeyenlere karşı memnuniyetsizliğini de bildirir. Hâlbuki Abay’ın kitabını bastırmak konusunda Käkitay’ın kendi kendine memnuniyetsizlik bildirmesi mümkün değildir. Üçüncüsü makaledeki bakış açısı birçok konuda Zeynelğabiyden’in fikirleriyle bağlantılıdır. Örneğin; Abay’ın şiirdeki “ qayran til, qayran söz, nadanğa qadirsiz/güçlü dil, güçlü söz cahil için değersizdir’’ diyen fikir Zeynelğabiyden’in dili hakkındaki fikiriyle uygunluk taşır. Makale, kapsamı büyük olmasa da, Abay mirasının bazı temel konularını özel olarak ele almasıyla dikkat çekicidir.

Zeynelğabiyden, “Nasihat- Qazaqiya/Kazak Nasihatı”nda, Puşkin adının tarihe ebedî olarak ya- zılmasının ilk sebebi, şairlik sanatının kuvvetindedir, diye değerlendirirken bu makalesinde de Abay’ın Kazak bozkırında ününün yayılması ve şairin tanınması onun zenginliği veya hâkimiyetiyle bağlantılı değildir, aksine, onun “dili öğrenenlerin uyandıracağı ve anlayacağı şiirler, onu halk arasında kendini meşhur etmiştir” diyerek şiir sanatında Abay’ın şairlik hünerine özel olarak yer verir.

Makalenin yazarı, Abay’ı sadece büyük şair olarak tanımaz, onu Kazak halkının düşünürü, bilgili bir bilgesi olarak da değerlendirir, Abay’ın doğduğu halkın manevî dünyasından aldıklarıyla kalmadığını batı ve doğunun manevî dünyasından da derinlemesine beslendiğini söyler. Abay’ın coğrafyayla özellikle tarihle iç içe girmiş tanıdık çehresi; güçlü bilge bir kişi olduğu hakkındaki bilgileri de bize verir. Bu fikirlerde, Abay mirasının beslediği üç sahanın M.Avezov ‘un kalıplaştırdığı ilminin tanımın ilk işaretleri olduğunu görürüz.

Yazar, Abay mirasından beslendiği üç kaynağı kesin bir ifadelerle ele alır, bu üç alanın içerisinde Rus edebiyatının önemli bir rol oynadığını gösterir. Makaledeki fikirlerde en değerli temel nokta: “O, eserlerini Kazakça yazdı, çok çalışarak Rus dilini öğrenip, Rus edebiyatını iyice tanıdı,hatta onunla sırdaş oldu. Onun şiirlerinde, okuyan ve dinleyenin ciğerlerini yakan bir doğallığa sahip olan eserlerinin temeli Lermontov’un şiirleriyle uyumludur.” diye düşünür. Yazarın yorumuna göre, Abay’ın Rus edebiyatını büyük bir merakla derinlemesine öğrendiğini, Abay’ın eserlerinin temelde türü özellikle M. YU. Lermon- tov’la bağlantılı olduğunu vurgulayarak göstermesi bu döneme ait düşüncelerinin önemli bir noktasıdır.

Abay mirasının “ezgisi ve sesi” ile yani temeldeki haliyle doğrudan edebiyatın demokratik yönüyle ben- zer olduğunu söylemenin bu dönem için ne kadar farklı bir anlamı ve güç bir fikir olduğunu söylemek bugün bile farklı anlamlar taşıyan bir konudur.

Käkitay Isqaqulı

Devrime kadarki dönemde Abay’ın hayatıyla edebî mirasını tanıtmak için büyük emek verenle- rin içerisinde Käkitay Isqaqulı’nın yeri farklıdır. Käkitay ile Turağul’ın Abay mirasını tanıtmadaki yeri Abay’ın ilk şiirler külliyatını Abay’ın oğlu Turağul ve birlikte toplayarak yayınlamaları ile şairin hayatı hakkında ilk defa bilgi vermelerindedir. Käkitay ile Turağul’un, Abay mirasını toplayıp yayınlamasındaki tarihî emekleriyle ilgili konu araştırmalarıyla ilgili Abay mirası eserlerinde bol bol dile getirilir. Fakat M.Avezov’un monografik eserinde veya başka incelemelerinde Käkitay‘ın eseri eleştirel gözle ele alın- mamıştır. Bu sebeple, “Abay’ın dünyaya bakış açısının kalıplaşmasında E.P.Mihanelis’in etkisi vardır”

diyen Käkitay’ın bu fikri Abay’ı araştırmaları alanında sık sık yer aldı.

Käkitay’ın bastırdığı 1909 yılında külliyatın yayına kadarki süreçte basın yayında yayımlanan bazı Abay şiirlerinin hepsi asıl nüshadaki şekliyle korunmadı. Hatta B.A.Kudaşev’in yazdığı el yazmasında bile Abay eserlerinin metin bilime ait değişikliklere uğradığı malumdur. Käkitay’ın yayınladığı böyle de bugüne kadar geldiği için Abay şiirleri (sadece 56), devrime kadarki dönemde asıl nüshanın tabii şeklini korunduğu ve çeşitli metinbilim uyarlamaları yapılmadı. Böylece, o bütün Kazak halkını ilk defa Abay eserleriyle asıl nüshasındaki şekliyle tanıştırdı.

Käkitay’ın yayınındaki eksiklik, Abay’ın eserlerinin tamamını kapsamamasıdır, Abay şiirlerini ko- nularına göre, sınıflandırması ve kendi devrinin durumuna göre değerlendirmesi oldukça yerinde bir iştir.

Käkitay, medeniyet ile bilimden uzakta kalan Kazak kavminin fikirlerini alıp, konuya ilişkin prensiplere dayandırmayı doğru bulmuştur. Bütün Kazak şairleri, Abay eserleri ve onun hayat hikâyesi hakkındaki bilgilerle ilk defa Käkitay vasıtasıyla tanıştılar. Käkitay, Abay’ın hayatı ve eserleri üzerinde dururken o devirde bile Abay hakkında mantıklı fikirler söyleyebildi. Käkitay, Abay’ın gerçek anlamdaki şairlik sanatına 80’ li yıllarda cesurca dönmesinin sebebini onun Rus halkının ileri fikirli edebiyatıyla tanışma- sında olduğunu söyler. Onun Abay’ın eserleri ile hayatındaki önemli değişimlerin kökenini doğru olarak anladığını farkederiz. Şairlik yeteneği zirveye ulaşan Abay’ın bu sanata elini geç uzatması Käkitay’ın fikrine göre, büyüdüğü ortamla doğrudan ilgilidir. Ortamın şairlik hünerine eksik ve yanlış olarak bak- ması, Abay’a belirli derecede tesir etmiştir. Fakat toplumla ilgili işlere erken yaşlarda katılıp, halkla sıkı ilişkilerde olması vasıtasıyla asırlar boyunca seçkin dil hünerini derin bir şekilde öğrenmesi, Abay’ın şairliğinin salınarak büyüdüğü altın beşiğidir der.

Käkitay’ın makalesi devrime kadarki dönemde bilge şairin eserlerinin manevî yönden beslendiği kaynakları vermesi Abay’ın şairlik kütüphanesinin kapsamını tanıtması, bu konu hakkında tahminlerini söylemesi onun farklı yaklaşımının da göstergesidir.

Sultan Mahmut Torayğırov

Abay mirasını derinlemesine bir şekilde araştırıp, tanıyıp değerlendirmekte Kazakların meşhur şairi Sultanmahmud Torayğırov’un fikirleri, Abay araştırmaları tarihinde özel bir yere sahiptir. Sultan Mah- mut, Abay geleneğini yaratıcılığıyla geliştirenlerden şair mirasının sosyal köklerini derinden araştırıp tanıyanlardan biridir. O, Abay’ın yenileşme konusundaki fikirlerini verip Kazak edebiyatının temelini kurarak, klasik seviyeye yükselttiği şairlik emeğini iyi bir şekilde anlatmıştır. Bu tanıtış Sultan Mah- mut’un yaratıcılıkla ilgili aramalarını azap içindeki şairlik yolunu kendi tecrübeleriyle yaşaması, edebî dilin saflığı hakkında zamanın isteklerine uygun bir şekilde ortaya konulan meselelere cevap vermesi bakımından değerlidir.

20. yüzyılın başında devrimle ilgili ayaklanmaların ortaya çıkmasıyla birlikte asimile olan halkların millî bilincinin uyanmasına yönelik padişah hükümetinin siyaseti sınırları zorlamıştı. Kazakistan’ın en ve- rimli yerlerinin sömürgeci hükümet tarafından halkın elinden tamamen alınması kurt gibi içten içe çürüterek yapılan misyonerlik çalışmalarıyla birlikte anlatılır. Bu Hastalıklı değişime karşı mücadele bir türlerinden biri olarak sosyal bilinçte doğmaya başlayan İslamî akım da yayılma temâyülü gösterir. İkinci olarak Rus imparatorluğunun elinin altındaki Müslüman halklara İslam dinini nasihat etmesi, tanıtması güçlenip, sö- mürgeci hükümetin etkisiyle Kazakları Hristiyanlaştırıp, Ruslaştırma siyasetine karşı İslam dinini öğütleme- si özellikle kitab-î şairler tarafından uygulandı. Dinî tanımdaki fikirler ortaya konulmaya başlandı. Sosyal bilinçteki bu değişimlerin karşısında özellikle Gaspıralı’nın çıkarmış olduğu “Tärjiman/Tercüman” gazete- sinde din birliği, dil birliği açık bir şekilde öğütlenirken, misyonerlik siyasetine karşı ayaklanan kitab-î şair- ler de bu harekete katılırlar. Sosyal hayatta başkaldırmaya başlayan bu değişikliklere bu konuda yayınlanan Kazak dilindeki kitaplarda da değinilir. Kazak edebiyatında edebî dilin bozulması süreci de güçlenmeye başlar. S. Torayğırov’un ifadeleriyle söylersek: “Qazaq tilinde dep bastırılğan kitapların köbinde qazaqtıň iyi de joq. Nege deseň tilderi bıtbıraq bıtbıraq bolmağandarınıň ağımı teris/Kazak dilinde diye bastırılan kitapların çoğunda Kazakların kokusu bile yok. Niçin derseniz dilleri bozuk olmayanların yönü de terstir.”

Bu ters akım ile dilin bozulması sürecine karşı S.Torayğırov’un ele alınan örneği “ soqır kisi sıbdı- rınan tanırlıq Abay öleňderi/kör kişiyi fısıltısından tanıyan Abay şiirleri” oldu. Manevî açıdan bozulup

TÜRK DÜNYASININ BİLGESİ ABAY KUNANBAYOĞLU 18

giden Kazakların edebî dilini temiz ve saf olarak koruması, geliştirmesi sadece Abay’ın temelini kurduğu Kazak edebiyatındaki halka ait geleneklerin temelinde olması mümkündür diyerek, Abay mirasının yeni- cil yönü için de mücadele etmiştir.

S. Torayğırov, Abay’ın edebî dili için mücadelesini sadece derinlemesine araştıran bir değerlendirici değil o, güzel sanatların anlamına sosyal açıdan bakarak Abay’ın estetik tanımlarını da derinlemesine vakıf olup, onları değerlendirebildi. Abay’daki estetik fikri kendi eserlerine cesurca almanın yanında onu zamandaşlarından da talep etti. “Kerekti kereksiz sözdi öleň diye quvanıp jaza berüv – derti joq kişinin ıňqıldağanı, tolğağı joq katınnıň bebevlegeni qanday jeksurın bolsa bul da sonday jeksurın boladı/Gerek- li gereksiz sözü şiir deyip sevinerek yazmak, derdi olmayan kişinin inleyişi, doğum sancısı olmayan kadı- nın bağırması ne kadar alçakçaysa bu da o kadar alçakçadır” diye yazar. Sultan Mahmut’un fikrine göre, her güzel eserde, bütün ömür gerçekliklerinin kazanında kaynayan kanın, zorluk çeken canın, sancılanan gönlün, dalgalanan yüreğin suyu olması gerekir. Bu görüş onun Abay‘ın şairlik geleneğinin geliştirmeye gayret etmesi çabaları vasıtasıyla birlikte eserlerinin temel estetik tanımına da dönüşür.

S. Torayğırov, kendi hayatının ideolojik ve karmaşık döneminde bile geçmiş devrin mirasına baka- rak, kendi katkısını Abay’ın estetiklik tanımı açısından değerlendirir. Abay kendisinden önceki geçmiş edebiyat temsilcilerine “söziniň biri jamav, biri qurav/ sözünün biri yama, biri yokluk” diye eleştirel bir gözle bakarken, Sultan Mahmut da eski devrin edebî mirasına aynı bakış açısından bakarak şiirler söyledi. Abay, bu şiiri ile geçmiş devir edebiyatının temsilcileriyle eserlerini karşılaştırır ve sadece şairlik ustalığının ölçüsünü belirlemeden bu eserlerin anlamlarına dikkat çeker. Abay’da büyük şairlik kuvveti ve güçlü fikrin görkemli şekilde örüldüğü, bütünleşmiş olarak tasvir edilirken, bu anlayışın Abay’dan önceki edebiyatta kaba olarak kabul edildiği Vurgulanır. Yani Sultan Mahmut’un sanat eserlerinden talep ettiği asıl şart, temel realizmle tasvir edilen hayat gerçeklerinden doğacak gerçeklik duygusudur. Bu yüzden de:

Jaratqış şeberlikke kelgeninde, Olardıň talantına kim jaqındar.

Sözderinen aqiyqat ala almaymız, Sondıqtan bäyge aldına sala almaymız.

Olar nadan oylavda köp adaskan, Biraq biz aqındığın tana almaymız.

Olardı koya almaymız Abaymen teň, Sebebi oqımağan, ilimi kem!

Yaratılış ustalıkla olduğunda, Onların yeteneğine kim yakınlaşır.

Sözlerinden hakikatini alamayız.

Bunun için ödülü önüne koyamayız.

Onlar cahil düşüncede çok yanılmış, Fakat biz şairlikten vazgeçmeyiz.

Onları Abay ile denk tutamayız, Çünkü okumamışlar, ilimleri eksik!

diyerek geçmiş devir edebiyatının temsilcileri ile Abay’ı karşılaştırdığında onların şairlik kuvveti ve sanat yeteneklerini reddetmez, aksine itiraf eder. Sultan Mahmut’un fikrine göre, onların asıl eksiği, hayatın acı gerçeklerini iyice tanımadan yollarını kaybetmelerindedir. Abay’ı gerçek anlamda realist şair olarak tanıyıp, Kazak kavminin bilincinde yeni açılan bir yola yönlendiren şairlik ödülünü sunmasına bakarak:

“Er Tarğın”, “Qobılandını” oqıp bayqa Abaydı oqı , tanırqa, basın şayqa Aqındıqtıň quvatı esiňdi alıp, Bas almastan oqırsıň qayta-qayta

Er Tarğın”, “Qobılandı’yı” oku da bak Abay’ı oku, şaşır, başını salla

Şairliğin kuvveti hafızanı sarar da, Hiç kalkmadan okursun, tekrar tekrar

der. Burada o büyük üstadın kendine nüfuz ettirdiği estetik tanımın zirvesinden aşağıya inmez. Geçmiş devir edebiyatına estetik yücelik açısından bakıp değerlendirmeyi, devrim öncesindeki Kazak edebiyatı tarihindeki sanat fikrinin seviyesine yükseltiverir.

Rahimjan Märsekov makalesinde devrime kadarki Kazak edebiyatı tarihini devirlere ayırma ko- nusu üzerinde durur ve her devirle ilgili fikrini açık açık yazar. Onun fikrine göre Kazak edebiyatı tari- hini üç döneme ayırmak gerekir: 1.Abay’a kadarki eski devir edebiyatı, 2. Abay devrindeki edebiyat, 3.

Abay’dan sonraki devrin edebiyatı.

Bu devirlerdeki edebî mirasına hangi açıdan bakmak gerektiği meselesini araştıran Sultan Mahmut konuya Abay’dan etkilendiği estetik idrake bakarak ve eski miras denilen bu tek tip edebiyatı örnekleye-

rek bakar. Eski devir edebiyatının çok belirgin olmayan durumlarına eleştirel bir şekilde bakamaz. Sultan Mahmut, eski devir edebiyatının temsilcileri hakkında “onlar cahilce düşünerek yollarını kaybetmişler”

diye ele alırken, araştırmacı, “önceki güzel sözlere yurt kötü gözle bakmakta” diyerek eski edebiyat mira- sına övgüyle söz edilen eserler açısından bakar. O, Abay gibi düşünür, realist, estetik ve idraki yönlendi- rerek kalıplaştıran başka bir bilge şair tanımamıştır. Bakış açılarındaki seviye düşüklüğünden olsa gerek.

S. Torayğırov bir sözünde bu araştırmacı hakkında:

“İshodyaşiy” jazatın nömirge usta, Onan äri ömirge onı qıspa

Oybay, men umıtıppın sınşı eken ğoy, Sın degende talantı äm böten ğoy

Çıkış evrak yazdığı numaraya bak, Ondan öte ömre onu sıkıştırma

Eyvah, ben unutmuşum tenkitçiymiş ya, Eleştiri deyince yeteneği yabancı ya.

diyerek onun edebî eleştiri dünyasındaki geri kalmış düşüncelerini alaycı bir tavırla anlatır.

S. Torayğırov, Abay’ın şairlik geleneğini geliştiren sanatlar ve söz ustalığını ele alan, ön saflardaki sanat emekçilerinden biri olarak kabul edilen, meşhur bir şairdir.

Onun eserlerinde, Abay’ın şiir kuruluşu ve şairlik dilindeki gösterişli söz sanatlarından etkilendiğini ve Abay’a ait gelenekleri kullandığını açıkça görürüz. Siyasî ve sosyal konulardaki halkla ilgili sıkıntıları da Abay şiirindeki şekillerle birleştirmesinde manevî yakınlık eserlerin içerisinde yer alan sırlara dönüşür.

S. Torayğırov, sömürgecilik siyaseti ile Kazak halkına, toprağına, dinine karşı yürütülen tehlikeyi görebildi. Bu tehlike karşısında Kazakların yaşamı ile karakterlerinin bozulduğunu, doğal Kazak kimliği- nin kaybolduğunu görebildiği için şairin:

Abay tusı qazaqtıň buzılğanı, Qaralıqqa aynalıp qızıl qanı Eldigine, jerine ham dinine Qurıldı talay tuzaq, talay qaqpan

Abay zamanı Kazak’ın bozulduğu Kapkaraya dönüp kızıl kanı Yurduna, vatanına ve dinine Kuruldu birçok tuzak birçok kapan

şeklinde göstermesinde tehlikenin geldiği yere tam olarak işaret edişinde bir bilgelik vardır. Çünkü sö- mürgeciliğin, halkı sömürme sistemi olarak 1867 yılından itibaren Kazakların boy birliği ve manevî be- raberliğini bozmaya ve dağıtmaya, kendi içindeki anlaşmazlıkları körüklemeye yönelen siyasî bir hile olduğunu, Sırderya ülkesinin general valisi Grodekov ‘’Kirgizi ve karakirgizi/ Kırgızlar ve Karakırgızlar’’

adlı kitabında açıkça yazmıştır.

Ahmet Baytursınulı

1905 yılı devriminden sonra Rus sömürgesinin sınır bölgelerinde millî bilinç uyanıp, yeniden basın yayın merkezleri açılmaya ve bunların sayısı artmaya başladı. Bu devirde Kazak yiğitleri de ayaklanıp sosyal bilince destek veren gazate ve dergiler çıkarmaya başladılar. Bunlardan biri de “Kazak gazetesi”- dir. 20. yüzyıl başında Kazak toplumunun bilincinde uyanma devrindeki ilk konular “Kazak gazetesi”nde yansıtılmaya başlandı. Abay’ın edebî mirasını tanıtmak, değerlendirmek, öğütlemek gibi konularda bu dönemin siyasî ve sosyal hayatına uygun olan Kazak toplumunun sömürgecilik siyasetine karşı çıkışından doğan millî duygu ve millî bilinçle ilgili konular gazetede ele alındı. Bu dönemde yayınlanan Kazak dilin- deki gazete, dergi, kitaplar ve külliyatların hepsinde ortak değişim dönüşüm söz konusu edilmeye başladı.

Kazak edebiyatının büyük klasiklerinden Abay’ın ölümünün üzerinden on yıl geçtikten sonra “Ayqap”

ve “ Qazaq” gibi basın yayın organlarında Kazak edebî eleştirisinin izleri de görülmeye başladı. Yeniden adım atmaya başlayan edebî eleştiri türünün edebî ilmi seviyesindeki yükselmesinin sebebini Beloslyudov

Qazaq ädebiyeti ğılımi eňbekke öte kedey/Kazak edebiyatı ilmi çalışmalarda çok fakir” adındaki maka- lesinde gerçeklerden uzaklaşmadan ele alır. Oysa edebî eleştiri türü belli bir derecede o dönemin edebiyat âleminde yer alan manevî değişiklikler için az da olsa kendi imkânlarına göre fırsatlar bulmuştur.

Canlanmaya başlayan edebî eleştiri türünde özellikle, Abay’ın edebî mirasının amaçlarını, şairlik ve sanat yolunu tanımaya ve tanıtmaya değerlendirme ve öğütlemeye yönelik çalışmalar artmaya başladı.

Bu meseleyi ele alıp incelemekte Ahmet Baytursınov ile Mirjakıp Duvlatov, Näzir Törekulov, v.s gibi

Dalam dokumen abay-simpozium.pdf (Halaman 41-51)