• Tidak ada hasil yang ditemukan

Abay ve Folklor 1 Seyit KASKABASOV 2

Dalam dokumen abay-simpozium.pdf (Halaman 51-71)

Akt. Hümeyra ÖZBEK

3

Betaşar

Cümle insan kültürüne ve dünya edebiyatına epeyce katkı sağlayan, Abay araştırmaları ilmini esas alan, milletimizin hukukçu yazarı, akademisyen Muhtar Avezov, Abay hakkındaki monografisinde “Bilge şairin kendi halkından ve evrensel insanlığın düşünce ve sanat servetinden aldığı üç büyük alanın oldu- ğunu biliyoruz. Bunlardan birincisi; Kazak halkının hatırlamadığı eski zamanlarda derleyip büyüterek getirdiği bilgeliği, halkın sözlü edebiyat hazinesidir. Şair Abay bu hazineden çok fazla beslenmiş ve bu vasıtayla kendi şiirini geliştirip güzelleştirmiştir.” (Avezov, 1959: 208) diye yazar.

Avezov’un bu düşüncesi pişmanlıklarına rağmen, Kazak edebiyatı hakkında ilimde, Abay araştırma- larında özellikle incelenmeden kaldı, detaylı olarak ele alınmamıştır.

Abay’ın yaratıcılığını araştıran aydınlar ile edebiyat tarihçileri bu meseleyle ilgili sadece genel olarak sorundan bahsetmiş, konuyu tam olarak bir çözüme kavuşturamamıştır. Örnek olarak Abay şiirlerini alalım.

Onların konusuyla ilgili olarak temelini ve sorunlarını araştırma işi de Avezov zamanındakinden ileri gitmi- yor. Çoğu zaman bundan yarım asır önceki fikirleri tekrarlamaktan öteye gitmiyor. Bu zamandaki durum ile ilimin düzeyi başka başkadır. Şimdiki çağda Abay’ın halk kültürü, düşüncesi, etnografyasıyla ilgili, onun ulusal folklorumuz ile Doğu edebiyatının konularından faydalanmasını araştırmak ve incelemek imkânları ortaya çıkmaktadır. İlimde durmak yoktur, araştırmalar daima devam eder. Bu süreçte türlü türlü düşünceler söylemek mümkündür, bunlar arasında yanlış bir şekilde söylenenler de olmuştur. Daha sonraki zamanlarda Abay’ı özel bir şairin öğrencisi, bir bölgenin felsefesinin esası olarak ele aldılar. Edebî mirası da bu bakış açısıyla değerlendirildi. O önceki âşıklardan ayıran, bireyi ulusal hizmetten azat edip, insanın iç dünyasına hayat görüşüne, gönül üzüntüsüne döndürmesidir. Bireyin görünüş ve bununla birlikte sanatsal kalitesine bilhassa önem verip edebiyatın estetiklik anlam ve önemini arttırmıştır. Bu şartı, danışman şairin kültüre, folklora ait görüşlerinden de, ondan faydalanma prensiplerinden de anlamak mümkündür. Folklorik mater- yali edebî ve sanatsal olarak görkemli şekilde beyan edildiğinde, seçerek analiz ettiğinde de yorumladığında da temel alarak ele aldığı asıl ideali, insan oldu. Bu insanı yetiştiren, her şey ilim ile emek diye, bilge şair kendi insancıl, aydınlatma ve demokrasi konusundaki düşüncelerini bildirdi.

Abay Şiirlerindeki Folklorik Ögeler İle Şiire Dair Görüşler

Abay, folklor dünyasıyla tanıştıktan sonra erkenden başlayıp, onu oldukça derinlemesine kavrama- ya başladı. Bunun mahiyeti, birinci olarak yazarın Kazak masal ve efsanelerini, atasözü ve deyimleri ile bilmecelerini, şiir ve destanlarını küçük yaşta anlayıp, aklına ve ruhuna sindirerek büyüdüğünden ömür boyu folklorik gelenek ortamında bulunmuştur (Avezov, 1959: 29). İkinci olarak, bu çağda her türlü amaç, birçok sıkıntı ortasında yayınlanan folklorik antolojilerde basılan sözlü edebiyat örneklerini okudu, onlara epeyce emek verdi. Üçüncü olarak Arap, Farsi ve Türk dillerinde yazılan Doğu edebiyatı klasik

1 “Abay jäne fol’lklor” makalesi Türkiye Türkçesine aktarılmıştır.

2 Prof. Dr. Kazakstan Respublikasınıñ Ulttık Ğılımdar Akademiyası akademiki; L. N. Gumilyev Atındağı Evraziya Universiteti Kazak Ädebiyatı Kafedrası.

3 Öğretmen. Pamukkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü mezunu.

TÜRK DÜNYASININ BİLGESİ ABAY KUNANBAYOĞLU 24

eserleri ile çok çeşitli kıssa ve hikâyelere, destanlar ile temsil örneklerine dikkat etti. Onların tohumu belli ki folkloriktir. Dördüncü olarak, Rus dilinde yayınlanan Rus ve Avrupa halklarının klasik edebiyat ile birlikte onların folklorik örnekleriyle de hoş bir şekilde tanıştı ve hatta onların bazılarını Kazak Türk- çesine aktardı. Beşinci olarak Abay kendi başına Rusça öğrenip, ilmi yönden faydalı bulduğu ve beğen- diği kitapları okumaya çabalayıp birçok araştırmalar yapmıştır. Kendi seçerek ve beğenerek okuduğu, Doğu şairleridir. Ondan sonra Arap, İran, Çağatay (Eski Özbek) dilinde yazılan masal, destan, kıssa gibi edebiyat mirasıdır (Mırzahmetov, 1985: 132). Az da olsa şehirde okuması genç Abay’ın erken yetişme- sine, çok şeyi gönlüne koymasına, dünya görüşünü genişletmesine güçlü bir tesir katmıştır. Abay, köye çocukken veda etmiştir. Ulu şairin ilk biyografisi Kekitay Iskakulı’nın sözüyle başlar: “Yirmi yaşında Abay halk arasında başköşede bir hatip oldu. Halk açısından önceki âdeti, örfü, eski bilgili beylerin çetin işler hakkında yaptığı yöneticilik işlerini iyi bilmektedir. Zeki biri olduğu için, eski atasözleri, Kazaklara dair nice türlü bilimleri örnek almak için söylediği hikâyelerden birini unutmadan almış” (Mırzahmetov, 1985: 132). İşte bu manevî miras Abay’ın eserlerinde ve bütün yaratıcılığında gerektiği şekilde ortaya çıkarılamamıştır. Bu dönemde, ilk defa söylenen şey, halk dili, onun söz hazinesi ve zenginliği türlü türlü deyimler, bir kalıba sokulan, geleneğe dönüşen formüller ile öğüt verici sözler, atasözleri ve deyimler, aforizmalardır. Bunlarla özellikle şairin ilk şiirlerinde daha çok karşılaşırız. Örneğin, âşık “tolğavları4” örneğinde yazılan “Sap, sap, köñilim, sap köñilim/Saf saf gönlüm, saf gönlüm” şiirinde “ne kün tuvdı basıña/Ne gün doğru başına(başına neler gelmek)”, “sabır tübi-sarı altın/Sabır bayrağı, sarı altın (sabrın sonu selamettir)”, “avruv da emes, sav da emes/Hasta da değil, sağ da değil”, “ağın suvday ekpinden/

Akarsu su gibi kuvvetlidir (akarsu gibi coşkun)”, “qatını men qalaşın/hatunu ile kasap”, “qarsaq jortpas qara adır/Karsak gezmez kara tepede” şeklindeki sözler, halkın ezelden gelen tasvir sözleri, folklor ör- nekleri ile âşıkların, ozanların şiirlerine eski zamanlardan beri kullanılıp gelen cümlelerdir. Öyle ki buna

“turaqtı tirkester/kalıcı kelime grupları” içinde atasözlerini de göstermek mümkündür: “avzımen oraq orğan/Ağzı ile orak biçen boş sözle peynir gemisi yürümez)”, “talepti erge nur javar/İstekli erkeğe nur yağar”, “mal-jan aman ba?/Mal ile can sağ mı?”, “avma-tökpe zaman/Geçici zaman (modern zaman)”,

qayta keler esikti qattı serippe/Yine geleceğin kapıyı tam kapatma”, “aydaharday ısqırıp/Ejderha gibi ıslık çalıp”, “altı baqan ala avız/Birlik içinde olmayan”, “sadağa ketkir/Adak olsun”.

Gerçeği söylemek gerekirse bu tür kalıba girip halk arasında yabancılaşmış olan sözler ile terkipler Abay şiirlerinde çok azdır. Gerçek, Abay’ın bazı eserlerinde sözlü edebiyata, özellikle âşıklık şiirlerine has formüller ve birine bakarak söz söylemek, insanı folklor (bazen destan) örneğinde tanımlamak, yeni halk şiirinin başka yöntemleriyle de karşılaşılır. Mesela, “Qaqtağan aq kümistey eñ mañdayıda/Parlayan beyaz gümüş gibi geniş alnında” halk edebiyatında önceden beri kullanılan insan yüzünü tasvir etme tarzını görmek mümkündür:

Jiñişke qara qaşı sızıp qoyğan, Bir jaña uqsatamın tuvğan aydı.

Mañdaydan tuvra tüsken qırlı murın, Aqşa jüz, alqızıl bet til baylaydı.

Taqtayday javırını bar, iyığı tik Eki alma kevdesinde qiysaymaydı.

Näzik bel tal şıbıqtay burañdaydı.

Qolan qara şaşı bar jibek taldı.

İnce kara kaşı çizilip konmuş, Yeni bir aya benzetirim doğan ayı.

Alından doğru inen köşeli burnu.

Akça yüz, al kızıl yüz, ağzı dili bağlar.

Tahta gibi kürek kemiği var, omzu dik, İki elma gövdesinde eğilmez.

İnce bel dal çubuk gibi kıvrılır.

Örgü kara saçı var sanki zarif ipek.

Kişiyi böylece gösterme ile betimleme yöntemi, Abay’ın “bilektey arqasında örgen burım/bilek gibi arkasında örülmüş örgü”, “közimniñ qarası/gözümün karası”, “Ospanğa/Osman’a”, şiirlerinde de fark edilir. Elbette danışman Abay burada folklorik yöntemi taklit etmez bilakis, ondan canlı ve anlamlı yeni bir söyleyiş yaparak faydalanır. Onun arkasında halk şiirindeki “ay dese avzı bar, kün dese közi bar/

4 Tolğav: Bir şarkı türü.

Ay dese ağzı var, güneş dese gözü var” veya “Buqar barsan qolañ bar, qolañ kör de-şaşım kör, navrızda javğan qardı kör, qardı kör de – etim kör, karta tamğan qandı kör, qandı kör de – betim kör/Bukar’a gitsen uzun yol var, uzun yolu gör de şaçımı da gör, nevruzda yağan karı gör, karı gör de, etimi gör, kara damla- yan kanı gör de, kanı gör de yüzümü gör” gibi genel suretleri kesinleştirir; genellikle güzel bir kızın değil, sadece bir kızın portresini yapar, o sadece güzelde olan bütün işaretleri tanımlar. Bu defa onun kendi düşüncesine ana sütüyle yerleşen halkın bildiği sözlerle kelime grupları Abay’ın ulusal folklor ile ilişkisi sadece dil materyalinde değil, her tasvirde görünür. Örneğin, o halk şiirinin 11 heceli, 7-8 heceli örnek- lerini bol kullanmış, halk şiirine benzer türlerden de faydalanmıştır (Berdibayev, 1986: 242). Bununla birlikte Abay yaratıcılığında folklorik türler (arnav/adanan şiirler, toğav/bir şiir türü, joqtav/ağıt, jubatuv/

teselli, maqal/atasözü), konulu (bahtsız âşıklar, gençlik ile yaşlılık, iyi insan ve kötü insan, iyi kadın ve kötü kadın) ve sanatsal kuralların birleşmesiyle olur. P.Berdibayev “Böyle ilgi çekici örneklerden biri, ulu şairin şiirlerindeki nadir ritim, ses takibi, aliterasyon, asonanslar da dikkat çeker. Eski Türk dilli boyların şiirlerinde böyle değişikliklere rastlanır” (Berdibayev, 1986: 242) diyerek yerli yerinde söyler. Bu usul, Abay eserlerinde de geleneğin devamı olarak görünür.

Samorodnıy sarı altın Savdasız berseñ almaydı Savdırağan jezine.

Javdırsız sarı qamqanı Savdağa ketkir suraydı Samarqannıñ bözine

Çeyrek bir sarı altın Pazarlıksız versen almaz.

Şangırdayan bakıra Değersiz sarı kumaşı, Pazarlıkla isterler, Semerkant’ın bezine.

veya:

Jaynağan tuvıñ jığılmay, Jasqanıp javdan tığılmay, Jasavlı javdan burılmay, Jav jürek jomart qubılmay, Jaqsı ömiriñ buzılmay, Jas quvatıñ tozılmay, Jalın jürek suvınbay, Jan bitkennen tüñilmey, Jağalay jaylay dävletiñ Jasıl şöbi quvarmay, Jarqıray jatqan özeniñ Jaydaq tartıp suvalmay, Jaydarı jüziñ jabılmay Jaydaqtap kaşıp sabılmay, Jan bitkenge jalınbay, Jaqsı ölipsiñ, yapırmay!

Parlayan tuğun devrilmeden, Çekinip düşmandan saklanmadan, Silahlı düşmandan dönmeden, Düşman yürek cömertleşmeden, Hoş ömrün bozulmadan, Genç kuvvetini kaybetmeden, Ateşli yürek soğumadan, Canı olandan ümidi kesilmeden, Yaklaşıpyerleşen devletin Yeşil otu kurumadan, Işıl ışıl akan nehirin Dümdüz tutup kurumadan, Güler yüzün sislenmeden, Düzeltip kaçıp savrulmadan, Öldüm deyip yalvarmadan, Hoş ölmüşsün, ey pirim ey!

Bu şiir mısralarının ilk sözlerinin bir sesten başlaması eski şiirden gelen geleneksel söyleyişlerdir. Bu söyleyiş halk şiirinde de, âşıkların tolğavlarında da, Abay’ın zamandaşı olan şairlerin şiirlerinde de fazlaca kullanılmıştır. Abay burada aliterasyonu şiirdeki fikir ile konuya, şiirin vasfı ile mazmununa karıştırır. Örnek verilen ilk şiirde hikâye sözü anlamayan kişiler hakkında ve söz temel dayanak olduğundan her kelime “s”

sesiyle başlıyor. İkinci kıta sevimli kardeşi Osman’a ithaf edilen ağıt ve ağlayışlar. Bu anlama uygun her bölüm “j” sesiyle başlayıp, “joqtav/ağıt”, “jılav/ağlamak” sözleriyle uyumlu bir şekilde işitilir.

Şairin eserlerinde eskiden beri kullanılan zengin, yerleşmiş, sistemli kelime grupları da yer almak- tadır. Bu, özellikle, Abay’ın çağdaş dönemde yayılan şiirleri ile Abdirahman’a, Ospan’a ithafen yazdığı ağıtlarında görülmektedir. Örneğin:

TÜRK DÜNYASININ BİLGESİ ABAY KUNANBAYOĞLU 26

Patşa quday, sıyındım, Tuvra basta öziñe.

Jav jağadan alğanda, Jan körinbes közime.

Padişahım, Hüdam, sığındım, Doğru başla yoluna.

Düşman yakandan tutunca, Can görünmez gözüme.

veya:

Ya, quday, vere kör, Tilegen tilekti.

Qorqıtpay ornıqtır Şoşığan jürekti.

Ya Rabbim, vere gör, Dilediğim dileği.

Korkutmadan sakinleştir, Şaşırmış yüreği.

Abay kardeşi ile evladı için yazdığı ağıtlarında eskiden beri gelen geleneği bozmadan folklorik ağı- tın kurallarını muhafaza etmektedir. Özellikle, onun Ospan’a yazdığı üç ağıtın ikisi, Abridahman’a ithaf ettiği sekiz ağıdının dördü, folklor poetikasını esas alarak yazılmıştır. Örneğin, “Abdirahman ölgende/

Äbdirahman öldüğünde” şiirindeki ağıtları geleneksel halk şiirindeki ağıta benzer. Öncelikle merhumun geçmişteki ataları hakkında, ondan sonra kendisinden bahsedip, sonunda gelenek boyunca teselli sözle- rini de söyler:

Olar da tiri qalğan joq, Tirlik artı ölmek-ti.

Onı da aldı bu ölim,, Sabırlıq qılsaq kerek-ti.

Onlarda diri kalan yok, Hayatın sonu ölmekti.

Onu da aldı bu ölüm, Sabırlı olmak gerekti.

Halk ürünü ağıtın özellikleri, bilhassa, “Çocuğu ölen anaya Abay’ın söylediği ağıtta” açıkça görülür Ata tegi mundağı

Orta jüzdiñ ulığı Ana tegi ondağı Özen suvdıñ tunığı.

Eki asıldan qosılğan Som altının sınığı Ölgenine esten qalmaydı Özgeşe bitken qılığı Qızıl balaq qırannıñ Balapanın dert aldı.

Jemis ağaş bäyterek Baldırğanın ört aldı.

Artına belgi tastamay, Jal-kuyrığın kelte aldı.

Ağayındı toyğızbay, Az kün qoymay, erte aldı.

Baba soyu buradaki Orta cüzün ulusu.

Ana soyu oradaki Irmak suyunun durusu.

İki cevherden eklenen Som altının kırıntısı.

Öldüğünde unutulmaz Başkaca olan kılığı Kızıl paçalı şahinin Civcivini dert sardı Meyve ağacı ulu ağaç Yavrusunu yangın aldı Ardında iz bırakmadı Yele kuyruğunu kısalttı Biraderini doyurmadan, Biraz yalvarıp, erken aldı…

Abay’ın “aytıs/atışma, deyişme” türünde yazdığı şiirleri de vardır. Onun “Jigit sözi/Yiğit sözü” ile

Qız sözi/Kız sözü” bu tür eserlerdendir. Muhtar Avezov, “Bu şiirlerde, iç sırlarını selam mektuplarıyla

“atış”arak veya “deyiş”erek yazan gençler vardır. Bu eserlerdeki âşıklar açıkçası Kazak’ın Abay devrin- deki köy gençleridir. Bunların içinde dünürlerin, delikanlılarla genç kızların selamlaşmaları da vardır.

İkisi de ateşli zaferlerin apaçık âşıklık duygularıyla söylenmiştir. Bu gönül talepleri için özel olarak her tür mahir teşbihleri, benzetmeleri ve kıyaslamaları şairler bulurlar, bulduktan sonra da Kazak halkının hayatındaki, tabiatındaki doğadan örnekler alarak yazarlar” (Avezov, 1959: 117).

Burada özel olarak söylenecek şey, Muhtar Avezov’un bu şiirlerde geleneksellik işaretinin olduğunu Kazak varlığı ile bağlantılı olarak anlatmasıdır. Âlim yazarın bu fikri, bize göre, çok geniş bir anlama

sahip. Burada ortaya çıkan şey, ulu Abay, folklorik şiir görüşüne birçok halde Kazakların kendi toprak- larıyla ilgili durumlarda yer verirken bu konular üzerinde daha fazla durdu. Evrensel insanlığın veya başka yurtların hayatına dair hususlardan söz ettiğinde sadece folklorik hikâyelerden faydalandı ve yeni şiir tarzına; özgün, yeni, dinç bir yol ile girdi. Fakat Abay Kazakların hayatıyla ilgili konuları eserlerine dayanak etmemiştir gibi bir sonuca varmak da mümkün değildir.

Abay’ın Şiirlerinde Folklorik Hikâyelerden Yararlanışı

Abay Kunanbayev kendi devrinde Kazak folklorunda önceden beri söylenip gelen yollarla âşıklık temasıyla ilgili iki hikâyeden faydalanmıştır. Onlardan biri genç yiğidin nişanlandığı yavuklusunu köyde bırakıp sefere gitmesidir. O, düşman tarafından öldürülür. Köyde bekleyip duran kız, sevdiği yiğidin vefat ettiğini işitince hayata veda eder.

İkinci hikâye: yaşlanan han, gücü ve beyliğinden faydalanıp bir güzel kızı sarayına aldırır. Onu kendine hanım olarak alacaktır. Fakat kız yaşlı adamla evlenmek istemez, kendini bir uçurumdan suya atarak ölür.

Bu iki hikâye de, geleneksel sözlü edebiyatta bol bol işlenmiş konulardır. Ama Abay ikisinden de kendince bahseder. Birinci konu öncelikle ve çoğunlukla kahramanlık destanı şeklinde söylenir, yiğidin muhteşem erliği ile kadının (veya nişanlısının) akıllı oluşu tasvir edilir. Ulu şair bu konuyu mutlaka değişik ve yeni özellikler katarak anlatır. En başta o, geleneksel hikâyeyi kahramanlık vasfından temizler, idealistlik ve folklorik motifleri de temizlediğinde hayat ve hayatın gerçekleri hakkında konular ele alınır. Abay’ın eserinde destanî heyecan ile savaş arka planı görünmez, bilakis, olay olabildiği kadar realist ölçüde göste- rilir. Önceki destanda yer alan coşku dolu durum, kaygıya ve trajediye dönüşür. Bunun sonucunda Abay’ın eseri yeni bir tür, tam olarak söylemek gerekirse ballada/balat5 olarak karşımıza çıkar. Burada balat türüne uygun temel belirtiler tam olarak vardır desek de olur: dramatize edilen konu, içerik, okuyucuya belli bir tarihi gerçekle ilişkili olarak değil halkın gündelik yaşamında sık sık rastlanan değişimlerin, sosyal açıdan önemli bir fikrin bir aile veya bireyin kaderi vasıtasıyla verilmesi, hikâye ağının keskin olarak bitirilmesi, yazar konumunun söylenişi gibi. Toplamı on dörtlükten oluşan şiirin sadece sekiz dörtlüğünde verilen o dönem için çok anlamlı, aktüel fikri tutan konu eğer önce destanda uzun, hacimli bir şiir halinde söylenirken bu şiirde oldukça ayrıntılı olarak beyan edilmiş. Olay anında biter, hepsini söyleyiverir. Bu sekiz dörtlüğün içinde beşi özellikle insanların bütün iş ve hareketi, kaderi bundadır. İşte o beş dörtlük:

Qozğadı jav batır erdi Javğa soyqan salğalı Qalındığı qala berdi Jatır edi alğalı

Qalındıq quşıp süyüvge, Küyevine ıntızar Kelisimen tiyüvge Dayındalğan oyı bar.

Köylegin aqtap tikkiştep, Küni-tüni dem almay, Bitirüvge jür küştep, Asıqqansıp, toqtalmay.

Jara bastı kevdeni, Javdan öldi ar üşin.

Eskermey özge düniyeni,

“Ah” dep ötti jar üşin.

Jamandıq turmas küttirip, El eşitti, kız bildi.

Aq köylekti bitirigi, Kebinim dep kiydi, öldi…

Kımıldadı düşman yiğit idi, Düşmana çatışmayla vardı.

Nişanlısı kalıverdi.

Almak için duruyor, Yavuklu sarıp sevmeye.

Güveyine intizar Anlaşmayla temasa, Hazırlanmış düşüncesi var

Gömleğini temizleyip dikmek için, Gece gündüz soluk almaz,

Bitirmek için zorluyor, Acele edip durmadan.

Yaralar bastı gövdeni,

Düşman sebep ölümüne, ar için, Düşünmeden başka dünyayı,

“Ah” deyip geçti yar için.

Kötülük bekleyip durmaz Halk işitti, kız bildi.

Ak gömleği bitirmişti, Kefenim diye giydi, öldü…

5 Ballada: Balat, türkü.

TÜRK DÜNYASININ BİLGESİ ABAY KUNANBAYOĞLU 28

Şiirdeki 1, 6, 9, 10. kıtalar şairin kahramanlara, onların kaderine ait kendi fikrini bildirir. Bu eserde, hikâyenin geleneksel olması yanında folklorda karşılaşılan insan karakteri, psikolojisi gösterilen, eşsiz vasıftaki karakterler tasvir edilmiştir.

Yukarıda söylenen ikinci konu şairin meşhur “Bir suluv qız/Bir güzel kız…” şiirinde anlatılır. Bu eser de Balat örneğine göre yazılmıştır.

Bir suluv qız turıptı han qolında, Han da janın qıyadı kız jolında.

Altın kümis kiygeni, qamqa, torğın, Kütüvşi qız kelinşek jür soñında Degen söz: “Buqa- buğa azban- duğa Han qarıq bon, tüsip jür ayğay şuğa Etimdi şal siypağan qurt jesin dep, Jartastan qız kulaptı teren suvğa…

Bir güzel kız dururdu han elinde, Han da canını verir, güzel kızın yolunda.

Altın gümüş giydiği, kadifeyle ipekten.

Bekleyen kız gelincik yürüdü sonunda.

Dediği söz: “Boğa azgın, azmış dedikodu”, Han gark olup, uğraşıyor bağırışmaya Etime ihtiyar dokunmasın, kurt yesin diye, Kayadan attı kız kendini derin suya…

İşte, bütün hikâye, dertli olay sadece iki dörtlükte söylenmiş, mazmunu dramatize edilmiş. Sayıp geldiğinde, bu hikâye de ezelden beri halk edebiyatında var, orada uzun ve soyut olarak bildirilir. Örne- ğin, “Kozı Körpeş – Bayan Suluv”, “Kız Jibek” veya “Halbiybi” gibi efsaneleri anmak yerinde olacaktır.

Bunların hepsindeki çatışmalardan biri, genç kız ile sevmediği adam arasındaki karşıtlıklardır. Bir diğer işlenen tema ise muhabbet bağımsızlığı için mücadeledir. Fakat, geleneksel âşıklık şiirlerinde veya efsa- nelerde bu düşünce hacimli, geniş planda, epik ölçüde söylenirken, Abay’ın iki dörtlüğe sığdırdığı görüşü bu konu hakkında kendi düşüncelerini, yazarlık tutumunu gösterir. Bu şiirde de “Balat” türünün temel özellikleri vardır: olayı dramatize etmek, lirik olarak sır paylaşmak, konu çarpışmasının beklenmedik anda çözüm bulması, vs.

Açık söylememiz gereken şey, ilk olarak Abay, bu iki eseri vasıtasıyla Kazak edebiyatına “Balat”

türünü getirmiştir, ikinci olarak iki “Balat”ının da geleneksel konulara dayandırarak, onu yenice, kendi hümanist durumundan da bahsederek, olaya, kahramanın iş ve hareketlerine dair görüşlerini açıkça söy- lemiştir. Burada da büyük şairin hümanist ve demokratik dünya görüşü boy gösterir.

Genellikle Abay eserlerini gözden geçirirsek onun hayata dair görüşü nasıl değişiyorsa, şiire, Kazak edebiyatına, bütün Doğu kültürüne dair görüşü de bu tür değişikliklere uğramaktadır, bunu mısralardan fark etmek de mümkündür. Mesela, o, genç yaşındayken Doğu klasikleri ile Kazak halk edebiyatına, âşık ile şairlerin şiirlerine hevesle bakıp onları taklit ederek kendini yetiştirmiş halde, aksine “eski idareciler gibi boş atasözü haline getiresi” gelmez, Doğu şiirinden daha aşağıdadır, hatta genel folklor ile orta asır edebiyatına uygun klişelerden ve destana ait tasvirler ile mübalağalardan kaçar. M.Avezov, “O dönemdeki Abay Araplaşma ve Farsîleşmeyi zıt şeyler olarak düşünmüştür” diye yazar (Avezov, 1959: 30).

Seksenli yıllardan yani olgunlaşıp gelen dönemden itibaren Abay bu fikrinden vazgeçer. Bu dönem- de o Doğuyla tekrar buluşur, fakat şimdi Rus ve Avrupa edebiyatı ile kültürünü benimseyip büyük bilim zirvesinden Doğu şiirine, özellikle folkloruna yeni yeni göz atmaktadır. Böylece o şimdi Doğu ile Batıyı birleştirerek, birlikte, ikisini bütün insanlık medeniyetinin iki bölümü olarak düşünür, bir bütünün iki par- çası olarak iddia eder. İşte, bu sebepten Doğu folklorunun konularıyla üç destan yazar. (“Eskendir/İsken- der”, “Masğut/Masgut”, “Azimniñ eñgimesi/Azim’in hikâyesi”). O, Doğuya dair konuları yabancı olarak görmez, Kazaklarınki değil diye düşünmez. Çünkü bu konunun varyantlarına Kazak diyarındaa eskiden beri aşina olan Abay, benzer mevzuları Rus edebiyatından da bulur. Bu konular, Rus edebiyatına Batı’dan gelmiştir, çünkü XVII. asrın sonundan itibaren Batı, Avrupa’da Doğu tarihine, kültürüne, etnografyasına, folkloruna daha çok dikkat eder. Birçok klasik eserler, bunların içinde de ulu Firdevsî ve Nizâmî’nin eserleri “Mıñ bir tün/Binbir Gece”, “Mahabharata/Mahabarata”, “Pançatantra” gibi folklorik külliyatlar, düşüncedeki özel eserler Avrupa dillerine aktarılmaya başlanır. Onlar Rus diline de tercüme edilir. İşte, Abay’ın üç şiirine dayanak ettiği folklorik konular, temelinde Doğu’ya ait olduğu buradan da açıkça

görülür. Öyleyse, Abay’ın Batı Avrupa vasıtasıyla Rus edebiyatına getirdiği Doğu’ya dair konuları yadır- gamadan, Kazaklar tarafından bilinen doğuştan gelen dünyalar diye görmesi oldukça kurallıdır. Bundan dolayı da o bu örnekleri kendi eserlerinde, yaratıcılığında, ideal ve estetik, demokratik ve hümanist fikir- lerini dile getirmekte faydalanmıştır. Bu açıdan Muhtar Avezov’un şu sözünü hatırlatmak mümkündür. O, ulu şairin yaratıcılığının kaynağı ve üç hazinesi konusunda şunları yazdı: “Abay’ın şairlikteki en büyük yönü, bu söylenen üç hazineden hangisine giderse gitsin sadece boş bir öğrenci veya taklitçi olmamıştır.

Nereden alırsa alsın, neyi alırsa alsın, hepsini de kendi yüce düşünceleri ve büyük şairlik özelliği ile şair- lik özellikleri vasıtasıyla daima kendi eleğinden geçirmiş, kendi sanatıyla sağlamlaştırarak kendi hayran olduğu yürekten çıkan mal mülk ve kar olarak bakabilmiştir.

Böylelikle farklı ve güçlü yenilikleri Abay Doğu edebiyatı alanına el attığı zamanlarda da bol bol söylemiştir. Abay, kendi gençlik dönemlerinden itibaren iyi bildiği klasik yazarlar, Firdevsî, Nizâmî, Şeyhî, Hoca Hafız, Nevâî, Fuzûlî, Babürlere ömür boyu saygı gösterir. Onun eski dönemlerde onlara özenerek yazdığı eserler de vardır. Sonra Nizâmî ve Nevâî’nin söylediği ‘İskender’ ve ‘Aristoteles’ hakkında Batı hikâyelerini de alıp eklediği yeni tiplerle güzelleştirip, şiir ve destan olarak yazdı” (Avezov, 1959: 20).

Muhtar’ın bu sözlerinden çıkan sonuç, Abay’ın Doğu edebiyatının konularını temel aldığı, şiirlerini gençliğinde değil tamamen olgunluk dönemlerinde, şairlik ve düşünürlük gücünün arttığı zamanlarda yazdığı ve bunları kendi zamanının gündemde olan problemleriyle birleştirdiği sonucudur. Öyle ki Muh- tar Omarhanulı’nın altını çizdiği gibi, Abay’ın bunları destan olarak yazdığı, bu konuları sadece Doğu edebiyatından değil, ayrıca Rus ve hatta çeviri yoluyla edindiği Batı edebiyatından, tarihi ve diğer tür eserlerden okuyup öğrendiği ve yerli yerinde kendi edebiyatına kattığını söylememiz de mümkündür. Bu durum özellikle “Eskendir/İskender” destanında açıkça görülmektedir.

İskender hakkında nice türlü efsane ve hikâyenin çok erken çağlarda peyda olduğu, bütün Doğu ile Batı diyarlarında yayıldığı herkesçe bilinmektedir. Bunların temelinde kadim devirde, sonra orta asırlarda ve son zamanlarda da birçok edebî ve tarihi eserler yazılıp, ünlü general ve komutanları elinden geldiğin- de tasvir etmiştir. Bu konuda efsane ve hikâyeler Kazaklar arasında da geniş ölçüde yayılmıştır.

Kazaklar arasında yayılan “İskender” hakkındaki eserlerin konuları üç türlüdür. Birinci konu şöyle- dir: İskender padişahın başında boynuzu vardır. Boynuzunun olduğunu hiç kimseye fark ettirmemek için o saçını kesenlerin hepsini öldürüyormuş. Bu berberlerden biri diri kalır. Günlerden bir gün bu berber sırrını saklayamaz ve bir kuyuya gidip: “İskender’in boynuzu var!” diye bağırmış. Kuyuda bir kamış ye- tişmiş ve yel ile sallanıp, şarkı söylemiş. Bu sırada kamıştan çıkan ses: “İskender’in boynuzu var!” diye mırıldanmış ve bu ses halka doğru gelmiş6. Elbette, folklor olduğu için bu konu her varyantta söylenir.

Örneğin, İskender’in boynuzu, bazen eşek kulağı olarak söylenir veya onun boynuzunu halka yayan ka- mışın çaldığı kaval diye anlatılır ya da olmazsa onun boynuzu bir özellik olarak da ilan edilir.

İkinci hikâyeye göre, İskender, Hızır ve İdris’in yoldaşlarındandır, Zulmet’e ölümsüzlük suyunu aramaya gider. Fakat o suyu almaya öne doğru atılıp giden Hızır ile İlyas bulur ve içerler, sonradan İs- kender de gelir, biraz önce orada olan su kaybolup gider veya kargalar içerler. Bazı rivayetlere göre de su padişahın boğazından geçmez.

Abay eserine bu hikâyelerin ikisini de almaz. Onun işlediği konu farklıdır: İskender hükümdarın as- kerleriyle sefere gider, cennete rast gelir. Fakat içeri giremez. Cennetin bekçisi ona insan kafatasını hediye olarak verir. Hükümdarın yanındaki danışman bu mükâfatın anlamını ona anlatır7.

Birinci konunun, Kazak ülkesine Nizami’nin “İskendernâmesi”nden, ikinci konunun Rabgûzî’nin

“Kısas-ül Enbiyâsı”ndan yayıldığı bellidir. Üçüncü konunun kökeni nerededir? sorusuna Nizami’nin des- tanını cevap olarak gösterdik. Fakat böyle değil. Sonraki yıllarda bulunan materyaller ile araştırmalara ba-

6 Bkz: Vostoçnoe obozrenie, 1895. № 6; Dala valayatınıñ gazeti. 1895. № 5; Potanin T.N. Kazak-kirgizskie i altayskie predaniya, le- gendı i skazki. Pg., 1917; Izvestiya obşçestva istorii, arheologii i etnografii. Kazan, 1905. T. 21, vyp. 4.; Bkz: Dala valayatınıñ gazetí, 1895. № 5, 1900. № 11, 12; Altınsarıulı Y. Öleñder jiynağı. A., 1935; Izvestiya obşçestva istorii, arheologii i etnografii. Kazan, 1905.

T. 21, vıp. 4; «Kazakstan mektebi», 1968. № 2; Ädebiyet jäne öner institutınıñ koljazba korı, 118-papka.

7 Bk. Dala valayatınıñ gazetí, 1895. № 3; Kunanbayev A. Şığarmalarınıñ eki tomdıq tolıq jıynağı, A. 1977, 1. T., “Qazaqstan mektebi”, 1968, No.2.

Dalam dokumen abay-simpozium.pdf (Halaman 51-71)